tuzlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuzlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2017 Çarşamba

Balenciaga – Ho Hang Club (1987)

Müthiş klasikleriyle parfümseverlerin oldukça sevdiği bir marka Balenciaga. 1947 yılından itibaren parfüm üreten Balenciaga, tabii ki asıl iş alanı moda ve kıyafet alanında da iddialı. Oldukça köklü bir parfüm geçmişi olan Balenciaga’nın parfümlerini artık Coty’nin pazarladığını görüyoruz. Tabii Coty gibi modern dünyaya uyum sağlamış küresel bir firmanın kar-zarar hesabı yapacağını ve yeni parfümlerle kazanç sağlamak isteyeceğini düşünebiliriz. Ve ne yazık ki beklenen son olarak eski ve şahane klasiklerin bu süreçte üretimlerinin bitirilmesi de gerçekleşecek. 2017 yılının dünyası böyle olmasını gerektiriyor belki de.

Balenciaga’nın şöhretli klasiklerinin tamamının üretimi bitirilmiş durumda. Balenciaga Pour Homme, Portos, Cristobal, Ho Hang ve Ho Hang Club gibi parfümler, kendi sitelerinde bile bulunmuyor artık. Her ne kadar üretimi bitirilse de Ho Hang oldukça ilgimi çeken ve merak ettiği bir parfümdü. 1971 çıkışlı Ho Hang’dan on altı yıl sonra Ho Hang Club piyasaya sürüldü. Ve hep yeni nesil parfümlerden bıkmış bünyem Ho Hang Club gibi 1980’ler parfümünü denemek için sabırsızlanmaya başlamıştı. Bakalım Ho Hang Club bize neler vaat ediyor.

Parfümün açılışı tuzlu bergamot ve bir parça aromatik otlarla gerçekleşiyor. Eski ve tozlu kokan turunçgiller gayet başarılı fakat ömürleri çok kısa. Fazla geçmeden tuzlu bergamota miskli hayvansılık ekleniyor. Orta bölüm, genel olarak bu sıcak hayvansı yapının eşliğinde devam ediyor. Bu hayvansılık koyu bir deriyi çağrıştırıyor. Geri planda kuru baharatlar (muhtemelen karanfil) ve erkeksi çiçekler (gül olabilir) miskli hayvansı deriye yardım ediyor. Fakat öyle güçlü halde değiller. Son bölüm ilginç. Hayvansılığın kalmadığı alt notalarda topraksı olmayan paçuli ve egzotik amber algılıyorum. Gerilerden kendisini göstermeye çalışan meşe yosununu ise sevgiyle kucaklıyorum. Kapanışı harika.

Ho Hang Club, 1980’lerin erkeksi tarzına yakın. Hafiften maço, hissedilir oranda hayvansı, pek şakası olmayan, 35 yaş üzerine uyabilecek beyefendi parfümü denebilir. Beni rahatsız eden tarzdaki hayvansal tarafını tabii ki sevemedim. İlk bir saati atlatabilirseniz sonrasında güzel bir kokuya karşılaşıyorsunuz. Zaten bu duruma hiç şaşırmadım. Bir klasik, çoğu zaman en güzel kokusunu sona saklar.

Başlangıcı bana göre olmasa da orta bölümün sonlarından itibaren gayet başarılı Ho Hang Club. İşin ilginci rahatsız edici hayvansı kısımdan sonra fark edilirliği de trajik şekilde düşüyor ve dinamizmini kaybediyor. O sıcak, tuzlu, terli hayvansılık etrafa yayılırken geri plandaki baharatların ve erkeksi çiçeklerin esamisi okunmuyor. Eğer bu tarz parfümleri seviyorsanız oldukça ilginizi çekecektir.

Ho Hang Club anlaşılacağı üzere çok zengin, detaylı, katmanlı ve kaliteli bir parfüm. Yapaylığın rastlanmadığı kokusunda her daim karşınıza sürpriz nota çıkıyor ve şaşırtıyor. Günümüzün tekdüze şeker bombası parfümleriyle uzaktan yakından ilgisi yok. Kendisine özgü bir duruşu ve karakteri olan bir arkadaş.

Kullanım döneminde iki parfüme benzettim Ho Hang Club’ı. Birincisi Antaeus ikincisi Kouros. Antaeus’un o sıcak hayvansı kokusuyla Kouros’un anlatması zor tuzlu-terli yapısı sanki Ho Hang Club’un üst-orta bölümünde birleştirilip verilmiş. Ho Hang Club’un ikinci bölümüyse tamamen ayrı bir alem. Kafa karıştırıcı bir eser diyebilirim.

EDT formundaki Ho Hang Club’ın kalıcılığı tende az, fark edilirliği normalin altında. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Ilık havalarda boğucu olabilir.

Koku Güzelliği:10/6

6 Ağustos 2017 Pazar

Vertus – Fresh Orient (2015)

Siz de öyle mi yaparsınız bilemem ama en sevdiğim şeyleri sona saklarım. Yemeğin en güzel tarafını en son yerim ya da bir yazarın en popüler kitabını en son okurum. Sanırım bu durum parfümler için de geçerli. Sevdiğim parfümleri elimden geldiğince az kullanırım veya sona saklarım. Vertus’un elimdeki parfümleri içinde en sevdiklerimden Fresh Orient’i sona sakladığım söylenebilir.

Vertus’un koleksiyonundaki ferah parfümlerden Fresh Orient, ismindeki doğu esintisinden ziyade, taze yönünü öne çıkarıyor. Bir süredir severek kullandığım Fresh Orient’le ilgili sizlere düşüncelerimi anlatma vaktinin geldiğini hissediyorum. Kendi sitelerindeki şu tanım aslında Fresh Orient’i yeterince anlatıyor: “Deniz kenarındaki turunçgil bahçelerinde yürüdüğünüzü hayal edin… Egzotik çiçeklerin taze bergamot dokunuşu ile kucaklaştığı hafif esintinin tadını çıkarın.”

Fresh Orient’in açılışı ferah yeşil yapraklarla ve leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Üst notalardaki harika turunçgiller bir parça tuzlu ve canlı. Başlangıcı çok güzel. Orta bölümde kadınsı olmayan çiçeklerle devam ediliyor. Başlangıçtaki tuzlu meyveler ve yeşil yapraklara eklenen nötr çiçekler yumuşacık ve çekici. Büyük oranda başlangıcına benzeyen orta bölümü de sevdim. Kapanışta aynı koku formu devam ediyor. Alt notalarda misk biraz daha etkili denebilir. Üst ve orta notaları kadar dinamik olmasa da son bölüm fena değil.

Fresh Orient, canlı yeşil yaprağımsı çiçeklerle enfes tuzlu meyvelerden oluşuyor bana göre. Tabii bu tür parfümlerin olmazsa olmazı ozonsu miski de unutmamak gerekiyor. Açıklanan üst notalarında bergamot, greyfurt, frenk üzümü ve yeşil yapraklar var. Başlangıçta bence greyfurt ve bergamot daha etkili. Bu iki meyveye destek veren yeşil tema, kokuyu daha da güzelleştiriyor. Resmi olarak belirtilen orta notalarında çiçekler hakim. Yasemin, manolya, zambak ve kaşmir orta bölümü oluşturuyormuş. Yasemin ve zambağın baskın olduğunu düşünmüyorum. Belki manolya orta bölümde öne çıkıyordur. Alt notalarındaysa sedir, amber, vetiver ve misk varmış. Misk, diğer kapanış elemanlarına göre daha öne çıkıyor.

Fresh Orient’in meyveli ve kadınsı olmayan çiçeksi tarzına en büyük desteği yeşillikler veriyor. Sanki yeni kesilmiş çimen kokusunu andıran bu gerçekçi yeşil yapı, greyfurt-bergamot ikilisine başarıya eklenmiş. Tuzlu, kaliteli ve ferah başlangıçtan sonra gelen yeşil çiçeksi bölüm parfümün en güzel tarafı belki de. Bu tarz kokuları sevdiğim için muhtemelen bu kadar ilgimi çekti Fresh Orient. Sanırım taze, ferah, canlı ve yeşil kokan parfümleri seviyorum. Fresh Orient bu tanımlara tamamen uyuyor.

Gerek yüksek kalitesi gerekse insanı içine çeken kokusuyla, sevdiğim yazlık parfümlerden birisi oluyor Fresh Orient. Şunu da belirtmeliyim ki, çok derin ve katmanlı kokmuyor ama zaten hangi yaz parfümü öyle olabiliyor ki. Bu hali bile benim için yeterli. Sıcak yaz günlerinde bol bol kullanacağım Fresh Orient’i.

Geleyim en dikkatimi çeken konuya. Fresh Orient’i ilk kullandığım andan itibaren kokusu çok tanıdık geldi. Hemen gerekli eşleştirmeyi yaptım zihnimde. Hermes’in en sevdiğim parfümlerinden Un Jardin Sur Le Nil’e epey benzettim Fresh Orient’i. Hermes’in Nil’i, biraz daha parlak ve etrafa yayılırken, Fresh Orient daha yumuşak ve çekingen. Yine de aralarındaki benzerlik bir hayli fazla. Fresh Orient’i Un Jardin Sur Le Nil’in niş versiyonu olarak düşünebiliriz.

EDP formundaki Fresh Orient’in kalıcılığı yeterli, fark edilirliği yüksek değil. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Sıcak yaz mevsimi için ideal. Her yaş gurubundan arkadaş, günlük kullanım için düşünebilir Fresh Orient’i.

Koku Güzelliği:10/8

4 Ağustos 2017 Cuma

Giorgio Armani – Acqua di Gio Profumo (2015)

“Derin okyanus sularının volkanik kayalarla birleşiminden yepyeni bir parfüm doğuyor. Çarpıcı duygulara hitap eden yeni mineral yoğunluk: Acqua di Gio Profumo…

Doğanın mineral özleri cilde dokununca bu yeni yorumda yepyeni anahtar notalar ortaya çıkıyor: cascolone ve reçine tütsüsü. Efsanevi parfüm Acqua di Gio’nun arkasındaki burun Alberto Morillas, deniz akorlarını derin ve büyüleyici reçine tütsüsüyle harmanlayarak efsanevi parfümü yeniden yaratıyor. Kayaların en siyahı ve denizin en kristal mavisi gibi tazelik ve matlık arasındaki zıtlık ile mükemmel bir harmoni oluşturan Acqua di Gio Profumo imkansızı başarıyor.”

Parfüm dünyasının en çok satan eserlerinden Acqua di Gio’ya yeni kardeşler gelmeye devam ediyor. 2012 yılındaki Essenza modelinden sonra 2015’te Profumo dünyaya geldi. Yukarıdaki tanıtım cümleleri de yeni Profumo’nun reklamlarına ait. Dikkatli parfümseverlerin ilgisini çekecek olan şey cascalone terimi. Genellikle sucul parfümlerde karşımıza çıkan Calone kimyasalı yeni Profumo’da kullanılmış.

Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Tuzlu bergamot ve bir parça tuzlu limonun eşlik ettiği açılışı fena değil. Orta bölümde beklenen oluyor ve parfüme ismini veren Acqua di Gio’nun ekşimiş kavuna benzeyen kokusu önümüze dikiliyor. Buruk meyvemsiliğe üst notalardaki ozonsu-sucul turunçgiller destekte bulunuyor. Kapanışta tütsü ve paçuli durumu toparlamaya çalışsa da o bir Acqua di Gio.

Profumo, yüzde seksen oranında abisi klasik Acqua di Gio’nun benzeri. Başlangıçtaki tuzlu ve sucul bergamotu ve sonlardaki tütsüyü dışarıda tutarsak, büyük oranda klasik Acqua di Gio’nun DNA’sı kullanılmış. Özellikle orta bölüm hemen hemen aynı. Aslında şöyle özetleyebilirim Profumo’yu: Abisi Acqua di Gio’nun biraz ferahlatılmış ve deniz esintisi verilmiş hali. Simsiyah şişesine bakıp da aldanmayın çünkü Profumo, karanlık ve ağır değil tersine sucul ve ferah.

Bana katılır mısınız bilemem ama bence yeni Profumo, abisi Acqua di Gio ile Bulgari – Aqua Pour Homme’nin birleşimine benzemiş. Profumo’da Aqua Pour Homme esintileri var sanki. Zaten Profumo, bu haliyle kendisine sucul-ozonsu parfümleri rakip olarak belirlemiş. Yeni Profumo, Azzaro – Chrome, Versace Pour Homme, Versace Man Eau Fraiche, Nautica – Voyage, Yves Saint Laurent – L’Homme, Issey Miyake – L’eau d’Issey Pour Homme, Bulgari – Aqua Pour Homme gibi sağlam ve ünlü rakiplere karşı savaşacağa benziyor.

Klasik Acqua di Gio’yu sevdiğimi söyleyemem. Profumo versiyonunu nispeten daha başarılı buldum klasiğine göre. Bence daha giyilebilir ve daha az sinir bozucu. Eğer Acqua di Gio sevenler tarikatının üyesiyseniz, Profumo bir keşiş gibi kollarını açmış sizi bekliyor.

Klasik Acqua di Gio EDT formundayken, Profumo EDP olarak piyasaya sürülmüş. Bu durum performansı çok etkilememiş. Kalıcılığı normal, fark edilirliği başlarda yüksek. Sonrasında normale dönüyor. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Günlük ve spor kullanım için ideal.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Temmuz 2017 Pazar

Parfum d’Empire – Corsica Furiosa (2014)

Korsika’da sıkça rastlanan ve yaprağını dökmeyen çalı olarak bilinen sakız ağacının yeşil kokusu etrafına inşa edilmiş parfümle karşı karşıyayız. Başlangıcındaki yeşil koku dahil, parfümün her katmanında Akdeniz dağ makisinin esintisi algılanıyor.

Furioso’nun bir müzik terimi olduğu ve anlamının “tutku ve hızla söylemek” olduğunu tabii ki bilmiyordum. Parfum d`Empire’nin kurucusu Marc-Antoine Corticchiato’nun, Furioso terimini parfümünde kullanmasını “Korsika’nın dinlendirici ve sakin bir yer olmadığını” bilmesine bağlayabiliriz. İşin ilginciyse bay Corticchiato’nun ailesinin Korsika’lı oluşu. Yani Corsica Furiosa parfümü, bir anlamda parfümörün memleketinden ilhamını almış. Parfümün tasarım aşamasında Corticchiato’nun Korsika ile ilgili anılarının devreye girmemesi düşünülemezdi. Akdeniz’in hemen kenarındaki güneşli yamaçlarda büyümüş çalılar, sakız ağacının etrafa yayılan keskin ve yeşil kokusu…

Parfum d`Empire’nin işlerini genellikle severim ve tarzını kendime yakın bulurum. Çoğu zaman kullandığım parfümleri hayal kırıklığı yaratmaz. Corsica Furiosa, markanın ferah sayılabilecek yazlık kokularından birisi. Parfümün resmi tanıtımında gayet ilginç noktalardan bahsedilmiş. Mesela, eau-de-vie, nepita, yeşil domates yaprağı…

Eau de Vie’nin meyvelerin fermantasyon’unun ardından çift damıtma yoluyla elde edilen berrak ve renksiz yüksek alkollü brendi türü içeceklerin genel adı olduğunu wikipedia’dan öğreniyoruz (sahi wikipedia hala kapalı, akıl alır gibi değil!). Nepita’yı ise bay Corticchiato “yabani nanenin yerel türü” olarak açıklıyor. Yeşil domates yaprağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Kendi sitelerindeki Corsica Furiosa tanıtımında bu ilginç öğelere sakız ağacını da ekleyen Corticchiato’nun 2014 çıkışlı eseri daha da ilgimi çekiyor. Parfümün açılışı tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski-tozlu-tuzlu bergamot ve misket limonuyla yapılan açılışı seviyorum. Olgun ve farklı üst notaların kalitesine hayran kalırken orta bölüme geçiliyor. Tuzlu-buruk turunçgiller hala etkisini sürdürüyor orta bölümde. Bir parça köksü vetiver ve bahsedilen sakız ağacı devreye giriyor. Yeşil ve aromatik yapı orta bölümde devam ediyor fakat sakız ağacından mı yoksa yeşil domates yaprağından mı geliyor bilemiyorum ama geri planda itici-yapay-plastiğimsi yapıştırıcı benzeri bir koku peydah oluyor. Son bölümde aromatik ağaçlara eşlik eden dumansı vetiver ve azıcık da olsa deri farklı ve kaliteli.

Corsica Furiosa, bir yönüyle tanıdıkken diğer yönüyle bambaşka bir deneme. Tanıdık kısmı, yeşil-tozlu-tuzlu-aromatik ferah bölüm. Farklı yönüyse lateks-uhu gibi kokan plastiğimsi bölüm. Daha önce sakız ağacı koklamadığım için oradan gelip gelmediğini bilmiyorum ama bahsedilen yeşil domates yaprağı temasının o garip kokuyu vereceğini sanmıyorum. Bir tarafım seviyor diğer tarafım başımı ağrıttığını söylüyor.

Şunu söyleyeyim ki bence çoğu yorumcunun iddia ettiği gibi ne domates gibi kokuyor ne de domates yaprağı gibi. Corsica Furiosa, aromatik Akdeniz otlarının hakim olduğu, köksü, ıslak, tuzlu ve tozlu bir eser. Parfümün ana yapısı ferah, temiz yeşillikler üzerine şekillenmiş. Bu yeşillikler tatlı olmayan buruk turunçgillerle dengelenmiş. Vetiver, geri plana saklanmış, misk ise bu tür parfümlerin vazgeçilmezi olarak yerini almış. Denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim ilginç bir yazlık.

Evet biliyorum belki yanılacağım ama M. Micallef’in Aventus benzeri kokusu Royal Vintage’e hafiften benzetiyorum Corsica Furiosa’yı. Hatta Aventus’un orta ve son kısmında karşımıza çıkan o garip plastiğimsi deri-ağaçsılığı da andırıyor Corsica Furiosa.

EDP formunda. Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Erkek kullanımına yakın duruyor. Genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri erkeklere önerebilirim. İlkbahar-yaz için uygun. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Son bir not ileteyim. 2015 yılında FIFI tarafından en iyi niş parfüm ödülüne layık görülmüş Corsica Furiosa.

Koku Güzelliği:10/7

20 Temmuz 2017 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Aura Maris (2012)

“Mare Nostrum”

Akdeniz’in antik dönemdeki ismi olduğu söylenen Mare Nostrum, yine bir Akdenizli tarafından hatırlanmış durumda. İtalyan parfümör Lorenzo Villoresi, 2012 yılında daima sevdiği kültür, tarih ve mitolojiye öykündüğü bu yeni parfüm serisinde henüz ikinci kokuya imza atamadı. Evet, Lorenzo Villoresi’nin Mare Nostrum serisinde hala tek bir parfüm var: Aura Maris.

Deniz esintisi anlamına gelen Aura Maris’in, isminden de anlaşılacağı üzere deniz-su temasına ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Deniz esintisi, okyanus dalgaları, yazın parıldayan güneş, Akdenizin aromatik otları, turunçgil meyveleri, kır çiçekleri ve tabii ki masmavi Akdeniz’in merkeze alındığı Aura Maris’in açılışı leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Serin ve tuzlu turunçgiller derken mandalina ve bergamottan bahsedebilirim. Üst notaları harika. Orta kısımda tuzlu turunçgillere aromatik acımsı otlar eşlik ediyor. Bir parça kadınsı olmayan çiçeksilik de var. Orta bölüm de gayet güzel. Kapanışta hafif ve ekşi paçuli var. Köksü ve tozlu kokmayan paçuliyi bu formda görmek pek mümkün olmuyor.

Aura Maris, ferah turunçgilli, tuzlu, hafiften tozlu ve nostaljik paçuli parfümü gibi davranıyor. Başlangıçtaki harika narenciyeler, parfümün son kısmına kadar hissediliyor. Orta bölümdeki kadınsı olmayan çiçeklerle turunçgillerin uyumu başarılı. Açıklanan notalarında yasemin ve nergis var. Muhtemelen ikisi de destek veriyor narenciyelere. Kapanıştaki paçuli, mayhoş ve ferah. Hippi tarzını anımsatan paçuli, buruk ve hafiften hüzünlü.

Aura Maris için söylenen “ferah, yeşil, bergamot ve mandalina ağırlıklı turunçgillere eklenen yumuşak çiçeksi ve meyveli dokunuşlar, aromatik odunsu nüanslar” gayet doğru bir tanımlama. Meyveli-çiçeksi tarza yakın Aura Maris’e eklenen paçuli, onu farklı bir yaz parfümüne dönüştürmüş.

Meyveli-çiçeksi derken, günümüzün yeni nesil bol şekerli ve yapay meyveli-çiçeksi denemeleri aklınıza gelmesin. Buradaki turunçgil meyvelerinin verilişi eski-tozlu şipreleri hatırlatıyor. Bence Aura Maris, olgun ve erkeksi tarafa yakın bir eser. İsmindeki ve konseptindeki deniz teması, ara ara burnunuza gelen tuzlulukla sağlanmış. Modern sucul parfümlere pek benzemiyor Aura Maris. Deniz esintisi ve tuzluluk var ama yosunsu kokma çabası yok.

Hüzünlü ve buruk bir yaz parfümü dersem garip olur mu bilmiyorum ama İtalyan parfümörlerin genelde turunçgilleri bu şekilde verdiklerini gözlemliyorum. Onların narenciye kokuları çok canlı, çok parlak, çok neşeli ve çok ferah olmuyor. Bir parça eskiye özlem duyan, belli yaş kesimine hitap eden, şık, doğal ve azıcık mesafeli geliyor bana İtalyan niş markalarının çoğu turunçgil parfümü. Aura Maris’te bu yazılı olmayan kuralı yerine getiriyor belki de.

Sonuç olarak yüksek kaliteli Aura Maris. Dünyayı yerinden oynatmayacaksa da bu tarzın meraklıları mutlaka denemeli. EDT formundaki Aura Maris’in kalıcılığı orta seviyede. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için gayet uygun. Kokusunu, markanın sahibi Lorenzo Villoresi tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

27 Haziran 2017 Salı

Bulgari – Aqua Amara (2014)

Aradan on iki yıl geçmiş, inanamıyorum! Bulgari’nin piyasaya sürdüğü ve muhtemelen markanın en çok satan erkek parfümü haline gelen Aqua Pour Homme’si 2005 yılında sahneye çıkmış. Ve 2017 yılının sıcak Haziran aylarında on ikinci yaşını kutluyor Aqua Pour Homme. Bulgari’nin 2000’li yıllardan sonra popüler hale gelen yaza uygun sucul parfüm akımının belki de en çok ses getiren üyesiydi Aqua Pour Homme. Tabii bu başarısının ardından devam parfümleri geldi. 2017 yılı itibariyle sekiz parfümlük seri haline dönüştü Aqua’lar. Vakti zamanında kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine versiyonu bende büyük heyecan yaratmamıştı fakat ferah parfüm klasiklerinden olma yolunda ilerlediği söylenebilir Aqua’ların.

Ve takvim 2014’ü gösterdiğinde Aqua serisine Amara eklendi. Amara’yı tasarlayan kişi, 2005 yılında ilk Aqua Pour Homme’yi tasarlayanla aynı kişi, yani dünyanın önemli parfümörlerinden Jacques Cavallier. Bay Cavallier, bir söyleşisinde Amara için şunları söylemiş: “Su teması Bulgari tarihinde önemli yere sahip. İlk Aqua Pour Homme’u yarattığımda derin, saf, ferahlatıcı, aromatik su temasını cazibeli ve erkeksi şekilde vermiştim. Bulgari’nin Greko-Romen mirasından esinlenen Aqua serisi koleksiyonuna Amara’yı ekledim. Amara’da, oligo elementlerini içeren zengin bir su temasını insanlara iletmek istedim. Aslına bakılırsa Aqua Amara, acı su demek. Acı kavramı İtalya mutfak kültürüyle de ilgili. Bu acılık parfümün ana akorlarından birisi. Meyve ve acı arasındaki dengeyi yeniden kurmak için mandalina ham özünü yeniden işledim. Hafif tatlı mandalina özünün yanında neroli de kullandım. Bu öz son derece ilginç, çünkü taze, çiçekli, portakal ağacına benzeyen yönü var. Elbette nazik ama ilginç şekilde biraz acı.”

Kendi sitelerinde Aqua Amara’yı odunsu-sucul-turunçgil olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki portakal-mandalina-neroli üçlüsü harika. Orta bölümde partiye aromatik ferah otlar ve tuzlu deniz suyu teması katılıyor. Orta kısım hala çok ferah fakat artık kokunun yönü denizden esen tuzlu su tarafına dönüyor. Serin-soğuk orta bölüm gayet güzel. Kapanışta tuzlu aromatik otlar hala etkili. Yumuşak odunsular ve köksü olmayan vetiverle kapanış yapılmış. Alt notaları eh işte.

Aqua Amara bana göre turunçgilli bir sucul. Başlangıcı meyve-turunçgilli, orta kısım aromatik, acı otsu-deniz gibi, son bölümde ağaçsı-vetiver. Parfümün açılışındaki doğal ve ferah turunçgiller, muhtemelen en güzel bölüm. Orta bölümdeki deniz temasıyla çok iyi uyum sağlıyor turunçgiller. Bana göre deniz temasında birazcık yapaylık var, muhtemelen Calone’nin payı bulunuyor. Kapanışı kıyafette başarılı. Ten de ise normal.

Aqua Amara’yı şansıma havaların iyice ısındığı ve otuz dereceleri geçen sıcak haziran ayında kullandım. Tam bir ferah yaz kokusu. Ne ılık ilkbahar ne soğuk kış mevsimi… Onun yıldızı yazın parlayacaktır. Parfümün genelini beğendim. Genel olarak sucul parfümlerdeki yapaylık burada nispeten az. Kalite anlamında bu fiyat seviyesi için yeterli. Kadın-erkek hemen herkesin sevebileceği ve kullanabileceği Aqua Amara, abisi Aqua Pour Homme’ye tabii ki çok benziyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki Aqua Pour Homme’den daha çok sevdim Amara’yı. Genellikle devam parfümleri hayal kırıklığı olur ama Amara’da, giriş seviyesindeki kullanıcılar için iyi iş çıkarılmış.

Aqua Amara, muhakkak ki, sucul tarzın en iyileri olarak gösterilen Sel de Vetiver ve Sel Marin kadar başarılı değil. Gerçi bu iki niş örnekle, ana akıma yönelik Aqua Amara’yı karşılaştırmak doğru olmayacaktır. Yine de tuzlu deniz gibi kokan parfüm hissiyatını başarılı şekilde veriyor Aqua Amara. Daha önce kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine’den daha başarılı bu anlamda. Eğer sahil kesimlerine tatile gidememişseniz ve Ege-Akdeniz’in o enfes plajlarının kokusunu özlediyseniz, Aqua Amara size bu konuda fazlasıyla yardımcı olacaktır.

EDT formunda Aqua Amara. Kalıcılığı kıyafette iyi ama tende çok değil. Çoğu yorumcu fark edilirliğini yüksek bulmuş ama tenimde o kadar performanslı olmadı. Evin ablasının çok beğendiği ve her kullandığımda “ne kadar güzel kokuyor” dediği Aqua Amara, karşı cinsten güzel tepkiler almanızı sağlayacak gibi görünüyor. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere, şort-parmak arası terlik ikilisine ne de güzel uyum sağlayacaktır Aqua Amara.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

28 Haziran 2016 Salı

Annick Goutal – Eau de Monsieur (1980)

Kendi sitelerinde “erkeksi şıklığa övgü” olarak formüle edilmiş Annick Goutal’ın Eau de Monsieur’ı, deneme/kullanma listemin üstlerinde değildi. Belki de yeni nesil parfümlerden beklediğim tadı alamamam sebebiyle eski klasiklerde ve tarihi önemdeki kokularda arıyorum teselliyi. Gerek ana akım, gerek Chanel, Guerlain, Hermes üçlüsünün klasikleri ve gerekse tarihi nişlerle flörtüm devam edecek anlaşılan.

“Tarihi niş parfümler” demişken, otuz altı yaşında bir eser var karşımda. Bileklerimi, kollarımı, tişörtlerimi ve boynumu süslüyor bir süredir. Annick Goutal’ın ilk piyasaya sürdüğü parfüm olarak bilinen Eau de Monsiuer, ismi ile size başka klasikleri çağrıştırmıyor mu: Chanel Pour Monsieur, Mouchoir de Monsieur ve Monsieur de Givenchy.

İsmindeki erkek vurgusuna rağmen, kimi platformlarda uniseks olarak gösterilmesi çelişki gibi görünüyor. Parfümün başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve tuzlu turunçgiller başlangıcı domine ediyor. Orta bölümde tuzlu turunçgillerin etkisi mevcut. Sürpriz meşe yosunundan geliyor. Orta kısımda meşe yosunuyla turunçgillere amber de ekleniyor. Hala ferah orta notalar. Kapanışta turunçgil yine orada. Yumuşak odunsular da kendisini gösteriyor. E daha ne olsun.

Eau de Monsieur, ferah limonsu şipre gibi davranıyor. Limon ve turunçgillerin hakimiyeti baştan sona devam ediyor ki tam bana göre. Nostaljik turunçgillere aromatik otların eşlik etmesiyle, şölen başlıyor. Meşe yosunu partiyi canlandırıyor, odunsular da duruma ayak uydurmasını biliyor.

eau de monsieur yakin yen

Harika bir klasik ferahlıkla karşı karşıyayız. Zaman zaman nanemsi fesleğen hissiyatı, kimi zaman da eski-tozlu limon kolonyası kıvamındaki yapı, şahane. Daha önce Blenheim Bouquet’te karşımıza çıkan bu durum, Eau de Monsieur için de geçerli. Evet, azıcık da olsa iki parfümün benzer tarafları var. Meşe yosunu, vetiver ve kompozisyonu tamamlayan ağaçsılık, gayet uyumlu, doğal ve rafine.

Parfümdeki tuzluluk, günümüzün yapay akuatik çöplerine ders verir gibi. Yeni parfümörlerin klasiklerden birazcık ilham alması gerekmez mi? “Parfümde tuzluluk hissiyatı nasıl verilir” gibisinden bir sorunun, Eau de Monsieur’da ne kadar güzel çözüldüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Yine Annick Goutal ve yine harika bir ferah turunçgil parfümü. Markanın diğer turunçgil temalı kokularını hatırlatıyor Eau de Monsieur. Biraz Eau du Sud, biraz Eau d’Hadrien ve azıcık Sables esintileri var. Eau de Monsieur’un, eski tarz bir koku olduğunu söylemem gerekiyor. Üst yaş guruplarının değerini anlayabileceği (mümkünse kırk yaş ve üzeri) şık ve yarı resmi bir karizma kokusu. Takım elbiseye de uyar, polo yaka tişörte de. Yirmi yaşındaki delikanlıların bu parfümden bir şey anlamayacağını söyleyebilirim. Aman boşverin, zaten yirmilik delikanlılar neden anlar ki 🙂

Sonuç olarak, tam sevdiğim gibi eski tarz ferah turunçgilli şipre olan Eau de Monsieur’u denemenizi tavsiye ederim. Ha şunu da bilin ki performans canavarı değil. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği düşük. Bu anlamda klasik Eau de Cologne’ler gibi davranıyor ne yazık ki. EDT formunda ama etrafa yayılımı az.

Ve geleyim can alıcı mevzuya. Benim kullandığım Eau de Monsieur, eski formülasyondu. Kötü haber şu ki, bir süre üretimi durdurulan Eau de Monsieur, 2013 yılında Annick Goutal markası tarafından yeniden reformüle edilip piyasaya sürüldü. Yeni versiyonun parfümörü Isabelle Doyen. Şişesinin üzerindeki etiketi ve kutusu değişen yeni Eau de Monsiueur’un, eski versiyonuna göre pek başarılı bulunmadığı söyleniyor. Görüşüne göre yine eskisini aratan yenileşme çabası. Gerçi yeni halini denemedim ama eski versiyonundan aldığım tadı, yenisinden alamayacağımı biliyorum. Onun için varsın Eau de Monsieur’u bu eski haliyle koku hafızamda saklayayım.

eau-de-monsieur karanlik

Luca Turin’in kitabında yosunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

İlkbahar-yaz kokusu. Erkek kullanımına yakın duruyor. Kendinizi 1970’li yılların İtalyasında, Akdeniz kıyısındaki ıssız bir plajda, limon ağaçlarının altında uzanmış şekilde hissettirebilecek, o asidik turunçgil kokusunu size en gerçekçi şekilde verebilecek eserlerden olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9