Shiseido – Feminite du Bois (1992) Markanın
başarılı kadın parfümü.
Baba Zula - Babasız Kızlar Balosu.
Kulağımdaki orta kalitedeki kulaklıktan
gelen “Babamız bizi hiç sevmedi” tınılar hiç de yabancı değil. Biraz Arap
etkisi, belki Hint müziği. Eklektik olduğu kesin. Hatta yerel Türk müziği
etkisi. İyi de bu kadar farklı coğrafyaların müzikleri böylesine birbirine
benzeyebilir mi? Neden olmasın diyesim var. Güzel müzik dünyanın her yerinde
insanları kalbinden vuramaz mı? İnsanları alıp başka yerlere götürmez mi?
Mesela Radiohead’ın Airbag şarkısı kimin kalbini delip geçmez ki? Onu evrenin
hatta uzayın ıssız boşluklarına sürüklemez ki? Güzel kavramı evrensel olabilir
tabiki. Sadece müzikte değil. Sinemada, sosyal hayatta, sokak kültüründe hatta
yaşamın kendisinde…
İnsanların “beğenme” duygularını çok farklı
değişkenin harekete geçirdiğini anlıyorum. Çocukluğumuzdan itibaren
yetiştiğimiz çevre, ailemizin hayata bakış açısı, arkadaş çevresi ve daha
onlarca faktör. Yani bir insanın Baba Zula ile Radiohead’in müziği arasında
seçim yapması onun yanlış bir seçim yapacağı anlamına gelmiyor.
Aynı noktada kokular üzerinden bir sonuca
varabilir miyiz? Yani insanların yaptıkları seçimleri kim “doğru ya da yanlış”
olarak damgalayabilir. Kimin böyle bir hakkı olabilir. Bir parfümü göklere
çıkarma ya da yerin dibine sokma hakkı, makul kıstaslarda herkesin yapabileceği
bir şeydir. Ama iş “Benim beğendiğim parfümleri seveceksiniz. Bu bir emirdir!” tarzına
gelirse burada Parfüm Merakı olarak söyleyeceklerim olacak.
Zaten böylesine “üst perdeden, buyurgan ve
empati eksiği” bir yaklaşımı temelinden kabul edemeyeceğim. Ne yazık ki
ülkemizin genel siyasetinde zaten bolca dinliyoruz bu öz güven patlaması
yaşayan arkadaşları. Ondan sonrasında ise “En iyisini ben bilirim. Senin
sevdiğin parfümlerde neymiş” gibi bir yaklaşım tarzına karşı çıkmaya her zaman
hazırım. Hiç kimse kendisini otorite falan sanmamalı. Bir parfüm zamanının
önemli klasiklerinden olabilir. Çığır açan bir yerde de durabilir. Ama bu onun
eleştirilemeyeceği ve dokunulamayacağı anlamına mı gelir?
Christian Dior – Eau Sauvage parfüm
dünyasının dönüm noktalarından birisi olarak gösterilebilir. Yani şimdi ne
yapacağız. Hepimiz Eau Sauvage’a aşık olmak durumunda mıyız? Ha saygı duyarız
tabiki. Ama bazı yönlerini rahatlıkla eleştirebiliriz. “Vanilyalı parfümlerde
sevilir mi. Siz bırakın o işleri. Benim söylediğim parfümleri sevin.” demek en
nazik tabiriyle saygısızlık ve haddini bilmemektir. Bu öz güven patlaması evet bazen
işe yarayabilir. Ama Parfüm Merakı’nın karşısında pek tutmaz. Benden söylemesi.
Şimdi bu düşüncedeki arkadaşlar o zaman
şunu da iddia edebilirler: “Yahu meyveli parfümde neymiş öyle çocuk oyuncağı
gibi. Sen al bir Ralph Lauren – Safari. Gerisini boş ver”. İyi de o zaman
Feminite du Bois gibi bir olguyu nereye koyacağız. Yani bugün vanilyalı
parfümlere laf edenler, ertesi gün de meyveli kokulara laf söyleyecekler.
Sonrasında kahve aromalı olanlara gelecek sıra. İleride çikolata teması da
unutulmayacak. Gel insanların seçimlerine asgari saygıyı
göster. Çünkü başka yolu yok bu işin.
Konu yine ufaktan dağılmadan geçeyim
bugüne. Dünü geride bırakalım bir nefeste. Ve daha önce hiç yapmadığım bir şeyi
yapayım. Çünkü ilk defa bir parfümün iki (eski ve yeni) versiyonunu yazıyorum.
Daha doğrusu yeni versiyonunu yazmıştım geçtiğimiz aylarda. Şimdi de eski
versiyonunu yazacağım. Çünkü karşımızdaki sıradan bir parfüm değil “Feminite du
Bois” var.
Geçtiğimiz aylarda bu parfümün Serge Lutens
tarafından çıkarılan yeni versiyonunu detaylı şekilde yazmıştım. Ama aklımda
her zaman eski ve çok övgüler alan orijinal versiyonunu demek vardı. Fakat
sorun şuydu. Shiseido markası orijinal formülünün üretimi bitirmişti. Ve bu
kadın vücudunu andıran yuvarlak şişeyi bir yerlerde bulmak ne yazık ki çok
zordu. Fakat Koray yine yardımıma yetişti. Karşımda parfüm dünyasının en
ilginç ve başarılı oyuncularından birisi duruyor. Yani 1992 yılında piyasaya
sunulan Shiseido – Feminite du Bois.
Bu parfümün neden bu kadar önemli olduğunu
ilerleyen bölümlerde anlatacağım. Ama önce nasıl bir parfümle karşı karşıyayız
ona bakalım. Kimi yerde odunsu oryantal olarak sınıflandırılıyor. Bazısı ona
meyveli şipre diyor. Ben ise meyveli odunsu olarak değerlendiriyorum.
Feminite du Bois‘in başlangıcı reçinemsi,
yumuşak, sıcak baharatlar ve karanlık sayılabilecek meyveler ile gerçekleşiyor.
Baharat derken ağırlık tarçın ve zencefilde olabilir. Meyveler ise kuru erik,
şeftali ve kayısı diyebilirim. Üst notalardaki önemli öğe ise reçinemsi his. Hepsinin
karışımı harika olmuş. Hiç yapaylık veya uyumsuzluk rastlanmayan, doğal,
ilginç, şık, modern ve lüks. Başlangıcı çok iyi. Hatta bence parfümün en iyi
yeri. Bu kısmı koklaması adeta bir ziyafet.
Orta notalarına doğru reçinemsi aromatik
baharatlar biraz geri çekiliyor. Fakat o meyvemsi his hala var. Baharatların
yerini aromatik ve yumuşak odunsu notalar alıyor. Muhtemelen sedir ağacı. Ve
böylece de çok büyük değişim göstermeden devam ediyor kokusu.
Şimdi Feminite du Bois’i iki kısma ayırabilirim.
İlk kısım başlangıcındaki yumuşak baharatlar ile çok iyi kombine edilmiş
karanlık meyveler. Bu kısım bazı kullanıcılarda “sisli ve ıssız bir ormanda
yürüyormuş” hissi veriyor anlaşılan. İlk başlarda neden böyle söylendiğine
anlam verememiştim. Fakat bir süre kullandıktan sonra gerçektende parfümün
odunsu kısmının ağır bastığını söyleyebilirim. Çok şık ve modern bir kokusu
var. Baharatlar burun büken tarzda değil. Reçinemsi koku gizemli bir hava
vermiş. Meyveler ise asla uyduruk yaz parfümlerindeki gibi savruk ve yapay
değil. Biraz Serge Lutens’in meyve kullanımına benzettim.
Yukarıda da bahsettiğim gibi bence en
etkileyici ve ilginç yanı başlangıcı. Üst notalar nefis. Sonrasındaki bölümde
daha basit bir odunsu nota kullanımı tercih edilmiş. Kötü mü? Değil. Ama çok
daha iyi olabilirmiş. Biraz sıradan sayılabilecek bir kokuya doğru evriliyor
sonlara doğru. Sanırım eleştirebileceğim tek yanı sonlara doğru burnunuza gelen
kısmı.
Feminite du Bois önemli bir parfüm. Bu
önemi nereden geliyor derseniz kısaca bahsedeyim. İlk olarak iki büyük burun
Pierre Bourdon ve Christopher Shaldrake tasarlamışlar. İkinci olarak
içeriğindeki odunsu notaların kullanım şekli. Sedir ağacı genellikle erkek
parfümlerinde kullanılıyor. Tabiki kadın parfümlerinde de rastlanabilir. Erkek
parfümlerinde bolca kullanılan sedir ağacının bir kadın parfümünde böylesine
yüksek oranda görülmesi gerçekten ilginç. Evet Feminite du Bois bir kadın
parfümü olarak piyasaya sürülmesine rağmen, erkekler de rahatlıkla
kullanabilirler bu güçlü odunsu yanı nedeniyle. Üçüncü olarak ise parfümün 1992
yılı gibi 90’ların başında piyasaya sürülmesine rağmen hala günümüzün modern parfümleri
ile yarışabilecek seviyede. Yani bu anlamda geriye doğru değil de ileriye doğru
bir atılım yapılmış kokusu tasarlanırken. Oysaki o yıllardaki bir çok parfüm
gibi 1980’lere gönderme yapabilirmiş. Fakat bu parfüm sanki birkaç yıl önce
çıkmış gibi modern ve güncel. Yirmi yıl öncesinden bu kadar ileriyi görüp,
böylesine bir parfüme imza atmak herkesin yapabileceği iş değil bence. Son
olarak da içeriğinde kullanılan Iso E Super. Her ne kadar doğruluğunu teyit
edemesem de içeriğinde yüzde kırk civarında bir Iso E Super kullanıldığını
okudum. Ama bu oran farklılık gösterilebilir değişik kaynaklarda.
Feminite du Bois, güzel bir parfüm. Şık,
kaliteli, sakin ve olgun. Eğer başarılı bir meyveli-odunsu parfüm arıyorsanız
iyi bir seçenek olacaktır. Fakat aklımı başımdan aldı mı diye soracak olursanız
evet diyemeyeceğim. Yine de zamansız bir klasik olduğunu aklımızdan
çıkarmamalıyız.
Diğer bir konu da iki farklı Feminite du
Bois karşılaştırması olmalı. Ben şanslı bir dünya vatandaşı olarak parfümün iki
versiyonunu da denedim. Hem Serge Lutens’in 2009’daki yeni versiyonunu. Hem de
1992 yılı eski versiyonunu. Hangisi daha başarılı derseniz yanıtım rahatlıkla
eski yani Shiseido formülü. İki parfümün de kokuları birbirine çok benziyor.
Anlaşılan Serge Lutens eski versiyonuna bağlı kalarak geliştirmiş yeni formülünü.
Ama Serge Lutens versiyonunda daha hafif, sanki sulandırılmış gibi bir his
vardı. Fakat eski versiyonu gerçek bir parfüm gibi. Yoğun, keskin, dolgun,
derin ve gizemli. Serge Lutens versiyonu çok daha basit bir meyveli-odunsu
kokuya sahipti. Burada ise baharatlar ve reçinemsi his daha fazla vurgulanmış.
Bu durum kokuya derinlik ve ilginçlik katmış. Daha kompleks ve üzerinde
çalışılmış gibi bir hali var. Sanırım her zaman ki kural geçerli parfümler
dünyasında. “En iyi versiyonu eski olandır”. Yeni formüller hiçbir zaman
eskisine yaklaşamıyor. Serge Lutens yapsa bile!
Başka bir konu ise çok ilginç şişesi. Gerek
rengi gerekse asimetrik şişesini Serge Lutens tasarlamış. Yani eğer parfüm
şişesi koleksiyonu yapmak istiyorsanız sanırım bu parfüm eksik olmamalı.
Feminite du Bois EDP konsantrasyonunda. Bu
durum kalıcılığına da yansımış. Gayet iyi tenimde. Sanki 25 yaş üstü kişilere
daha uyacak gibi. Kadın parfümü olarak sunulsa da bence erkekler de rahatlıkla
kullanabilir. Yalnız can sıkıcı bir tarafını da söyleyeyim. Muhtemelen üretimi
sonlandırılmış durumda. Yani artık bulmak çok zor. Belki yurtdışındaki internet
sitelerinde. Bu sıcak sonbahar günlerinde kullandım. Pek rahatsız etmedi. Ama
yine de çok sıcak yaz günlerinde baharatlar marifetiyle biraz keskin kaçabilir.
Onun dışında her mevsim kullanılabilir.
Artıları:
+ Başlangıcı harika.
+ Şık, lüks ve kaliteli bir parfüm.
+ Kalıcılığı tenimde gayet iyi oldu.
Eksileri:
- Sonlara doğru biraz sıradan hale geliyor
bence.
- Artık bulması çok zor. Bulunsa bile
fiyatı yüksek olacaktır.
Koku Güzelliği:10/7