4 Eylül 2012 Salı

Creed – Aventus (2010)


Creed – Aventus (2010) Markanın yeni erkek parfümlerinden.

İşte oldu.
Sonunda.
Bunu da gördük.
Yine bir ilk.

“Dünya medyasında herkesten önce sadece Parfüm Merakı’nın burnunun değdiği bir parfüm. Son iki yıldır parfüm platformlarını en çok meşgul eden kokulardan birisini daha Parfüm Merakı gururla sunar.”

Bilemediniz sevgili okuyucu. Film sektörüne girmiyorum. (Zaten öyle bir talep de yok) Televizyoncu da olabilecek gibi gözükmüyorum. Reklamcılık ise koca bir hayal dünyası. Pazarlama ise sevmediğim bir iş. Zaten ismi bile gıcık. Yukarıdaki repliği sadece küçük bir gönderme olarak yazdım. Ülkemizdeki ve dünyadaki televizyonculuğun yerlerde süründüğünün küçük bir kesiti adeta.

Şapşal yetenek programları (ki buralardan çıkmış bir tane bile yeteneğe rastlayamamak da ayrı bir ilginçlik), uzatıla uzatıla başı sonu tutmayan televizyon dizileri ve hiçbir fikrin doğru düzgün tartışılmadığı tartışma programları da olmasa nasıl geçer bu hayat. Tamam televizyon bir “aptal kutusu”. Kocaman bir zaman kaybı. Bu konuda herkes hem fikir. Ama bari bazı insanların zekalarını bu kadar küçümsemeyin. Onlarla alay etmeye kalkmayın. Çünkü o kadar belli oluyor ki her şeyin kocaman sahte bir oyun olduğu.

Yok bugünkü parfümün televizyon ile ilgisi yok. Sadece sizlerle dertleşmek için kısaca bahsettim. Hatta bugünkü parfüm bırakın televizyonu, 17. yüzyıl ile ilgili. Daha doğrusu bu çağda yaşamış dünyanın en önemli tarihi figürlerinden olan Napoleon Bonaparte’a ithaf edilmiş.

Biliyorum arkadaş geyiklerinde sıkça geçen şu cümle artık tamamen demode olmuş durumda:

- Napolyon ne demiş?
- Ne demiş ki?
- Para, para, para.

Ne yani çok önemli bir şey mi ki para o kadar önemseniyor. Tamam içinde yaşamaya mecbur bırakıldığımız kapitalist piyasa sistemi parayı gereğinden fazla putlaştırıyor. Parayı bir fetişizm öğesi haline getiriyor. “Paralı insan=çok önemli insan” algısını zihnimize zorla sokmaya çalışıyor. Kimi saftiriklerde inanıyor ne yazık ki. Artık zenginliğini herkesin gözüne sokmak moda. Ne kadar magandalık yaparsan o kadar kabul gördüğümüz bir çağda mı yaşıyoruz acaba. “Bakın benim on altı tane lüks arabam var, ne kadar da zenginim ey zavallı alt gelir seviyesindeki insanlar” mı denmek isteniyor acaba televizyonlara çıkılarak. Onur, karakter güzelliği, asalet, gurur, mütevaziliğin yerini sonradan görme bir zenginleşme alıyor belki de.

Ama bu gidişe dur diyecek bir okuyucu kitlesi var ki o da “lütfen bana üç gün kalıcı, altı metre çevremdeki herkesin sıktığım kokuyu duyacağı, kızların kendilerinden geçerek boynuma atlayacağı ve hepsinin kapımda kuyruk olacağı bir parfüm ismi verin” demeyen bilinçli Parfüm Merakı okuyucuları. Böyle sihirli bir parfümün olmadığını bilecek kadar da farkındalığı yüksek insanlar grubuna seslenmek istiyorum.

Hele ki bir Parfüm Merakı okuyucusunun para ile hiç işi olmaz. Sokakta içi para dolu cüzdan görse dönüp bakmaz bile. Baksa bile tekme atıp karşı kaldırıma göndermenin hesabı içinde olduğu için bakar. Elleri kirlenmesin diye paraya dokunmaz. Kredi kartını kullanır. Parayı sadece düğünlerde gelin ile damadın başlarından aşağı atılan değersiz bir nesne olarak görür. Ayrıca düğünlerdeki çocukların yerdeki para denen kağıt parçalarını neden çılgınca topladıklarını da bir türlü anlayamaz. Yani Parfüm Merakı okuyucusu para ile olan ilişkisini ya tamamen kesmiştir, ya da “para-parfüm endeksine” ( “Euro-dolar paritesi” terimine amma da benzedi. Kazara yeni bir ekonomi terimi icat etmiş olabilirim. Para-parfüm endeksi. Pek de havalı oldu ismi) uydurmuştur hayatını.

Nasıl ki Kadir İnanır abimizin o müthiş “Kadirizm Felsefesi” varsa, Parfüm Merakı okuyucusunun da “Parfümizm Felsefesi (sanırım bir de felsefe konusunu icat ettim şu an. Anlaşılan çok verimliyim bugün)”’ne inancı tamdır. Para, parfüm almak için tamamen bir araçtır. Onun dışında hiçbir anlamı yoktur. Eğer bir Parfüm Merakı okuyucusu çölün ortasında susuz halde bir şişe soğuk su ile bir şişe parfüm arasında seçim yapmak zorunda kalıp da, parfümü seçmezse bizden değildir. Ya da bir çanta Amerikan Doları’nın karşılığında dünyada son şişe Dior Homme veya Serge Lutens – Chergui kalmışsa gözü kapalı parfümleri seçendir Parfümist. Eğer çantayı seçerse de sorun değil. Zaten bizi anlamamıştır.

Farkındayım hafiften gevezeliğim tuttu. Biraz sizleri bu yaşaması ve tahammül etmesi zor ülkenin boğucu havasından çıkarmaya çalışıp, gülümsetmeye çalışayım dedim. 1-2 dakikalığına olsa da. Bu konuda da çok başarılı olamadığımın da farkındayım :))

Artık asıl konumuz olan Aventus’a dönelim. Yoksa Napoleon babanın kemiklerini sızlatabiliriz. Neden mi? Şöyle izah edeyim.


Artık bir Fransız-İngiliz karma markası haline gelmiş bulunan dünyanın en eski ve prestijli niche parfüm evlerinden olan Creed’in 2010 yılında piyasaya sürdüğü Aventus, son iki yıldır hakkında en çok konuşulan ve tartışılan parfüm diyebilirim. Neden bu kadar tartışıldığını ilerleyen bölümlerde daha detaylı anlatacağım. Fakat önce bu parfümün Napoleon Bonaparte’ın hayatından esinlendiğini söylemem gerek.

Bu konuda çeşitli şeyler anlatılıyor. Hangisi doğru hangisi yanlış ayırt etmek zor. Bu anlamda Creed’in de herhangi bir resmi açıklamasına rastlamadım. Fakat bazı parfüm platformlarında Aventus’un, Bonaparte’ın hayatına bire bir benzediği yazılıyor. Mesela parfümün açıklanan üst notalarında dört ana öğe var. Siyah kuş üzümü, ananas, bergamot ve elma. Şimdi bu üst notaları Napoleon’un hayatının erken dönemlerini temsil ettiği iddia ediliyor. Orta notalarındaki gül, huş ağacı, yasemin ve silhatın Napoleon’un hayatının imparatorluk yıllarını temsil ettiği söyleniyor. Alt notalarındaki misk, meşe yosunu, gri amber ve vanilyanın da imparatorluğunun en görkemli zamanlarını simgelediği iddiası var. Bana pek inandırıcı gelmese de yine de paylaşmak istedim. Fakat Napoleon’un özellikle yemeklerden sonra ananas tatlısını çok sevdiği biliniyormuş. Sanırım onun için de Aventus başlarda oldukça yoğun bir ananas ile size merhaba diyor.


Çok fazla detaylarda boğulmadan kokumuzla ilgili kısma geçelim artık. Resmi satış sitelerinde ferah/meyveli olarak sınıflandırılmış. Doğru bir tanımlama olmuş diyebilirim. İlk sıktığım anda karşıma meyveli bir aroma çıkıyor. Bolca ananas, elma ve biraz turuçgiller. Fakat elma ve ananas daha baskın. Ferah, yumuşak, modern ve güzel bir açılışı var Aventus’un. Bana marketlerde satılan ananas sularını hatırlattı kokusu. Yani meyveler ön planda diyebiliriz. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Başlardaki meyvemsilik oldukça azalıyor. Ortaya ferah ve plastiğimsi bir deri ortaya çıkıyor. Ona bergamot da eşlik ediyor. Çok başarılı bulduğumu söyleyemem orta kısmını. Son bölümde ise kokusu o kadar zayıflıyor ki hissetmek çok güç. Deri ortadan kaybolmuş durumda. Biraz amber (muhtemelen ambergris), misk ve odunsu notalar hissediliyor. Fakat amber ağırlıkta bu bölümde. Bazı yorumcular vanilyadan bahsetmişler alt notalarında. Ben hiç vanilya alamadım. Varsa bile çok gerilerde bir yerlerde demek ki. Yani özetle: Meyveler (ananas ve elma), deri, bergamot, amber, misk ve odunsu notalardan oluşuyor kokumuz.

Bence Aventus’un temiz, ferah, metalik, modern, başları biraz ekşi, orta notaları buruk kokan bir havası var. Ana eksen meyveler diyebilirim. Yani bu parfümü “meyveli” sınıfına sokabiliriz. Fakat aromatik odunsu da diyebiliriz. Onun için Creed’in kendi nitelemesi olan ferah/meyveli diyerek bu topa hiç girmeyeyim.


Aventus, genel olarak çok karmaşık bir kokuya sahip değil. Basit denebilecek yapısı var. Yaz mevsimi kullanımına uygun, hafif, sade, modern, çok iddialı olmayan bir arkadaş gibi duruyor. Yazın dışarıda günlük kullanıma, deniz kenarında ya da akşam çıkmalarına uygun diyebilirim. İyi de o zaman bu parfüm neden böylesine tartışma konusu diyebilirsiniz. O zaman biraz daha detaylara inelim.

Şimdi Aventus’a yapılan eleştirilerden birisi kokusunun çok basit olduğu. Hele ki Creed’in parfümlerinin çok yüksek fiyatlardan satıldıklarını düşünürsek bir çok kullanan “parasını hak etmediğini” vurgulamış. Yani “böyle bir parayı bu kadar basit ve sıradan meyveli parfüme vermek ne kadar doğru” diyenler çoğunlukta. Valla bu görüşe bende katılacağım. Yani piyasada benzerine çok daha uygun fiyatta rastlanabilecek ortalama bir meyveli parfüm hissi veriyor insana.


Başka bir eleştiri konusu ise kokusunun yapaylığı. Bir çok kişi başlangıçtaki meyveleri yapay bulmuş. Bence tam tersi. Üst notalar parfümün en doğal ve başarılı kokan bölümü. Orta notalarda yapaylık var bana göre. Son kısımda o kadar zayıflıyor ki kokusu. Çok bir şey söylememi zorlaştırıyor. Yani bir niche parfüm gibi diyebilir miyim genel kalite olarak. Hayır. Bir şişesini almaya değer mi. Tabiki hayır.

Şimdi tam da bu noktada Creed parfüm evinin en çok şikayet edilen yönünden bahsetmeliyim. Böylece derdimi daha iyi anlatabilirim. Creed’de diğer markalar gibi seri üretim yapıyor. Fakat ilginç olanı bir seride ürettiği parfümler ile aynı parfümün başka serileri çok farklı kokabiliyor. Mesela Aventus’un bazı serileri aynen benim anlattığım gibi kokarken, bazı serileri ise çok daha güzel, keskin ve başarılı olabiliyor. Yani üretilen bir seri ile diğer bir seri arasında önemli farklar olabiliyormuş. Hatta bunun üzerine bir çok Creed hayranı iyi seri – kötü seri numaralarını paylaşıp, iyi seri parfümlerin peşine bile düşebiliyorlar almadan önce. Belki de benim denediğim ve pek beğenmediğim diğer Creed’ler de kötü seridendi. Çünkü benim kokladığım ile anlatılanlar arasında bazen uçurum olabiliyor.


İyi de o zaman iyi seri – kötü seriyi nasıl bileceğiz derseniz ona bir cevap yok. Çünkü bilemezsiniz. Biraz şansa kalmış. Başarısız bir seriye denk gelip, bir şişe Creed parfümü elinizde de patlayabilir. Hele ki çok yüksek fiyatlarını düşünürsek. Yani bunun içindir ki bir şişe Creed parfümü almak bana biraz riskli geliyor. Belki de bendeki Aventus ve daha önce deneyip hiç beğenmediğim markanın popüler kokusu Silver Mountain Water kötü seriye mensuplardı. Kim bilir. Bu küçük ve sadece Creed’lerde rastlanan önemli olayı da sizlerle paylaşmak istedim.

Aventus’un kelime anlamı “başarı” imiş. Sanırım burada Napoleon Bonaparte’a bir gönderme var. Fakat kokusu hiç de başarılı değil diyebilirim. Şişesinin üzerindeki şaha kalkmış at figürü de büyük ihtimalle Napoleon’u simgeliyor.


Çok benzemese de biraz Paco Rabanne – XS Pour Homme’u andırıyor zaman zaman. “Bir başka abartılmış Creed parfümü daha karşımda” demeden içim rahat etmeyecek sanırım. Üzgünüm Aventus ama bir niche parfüm için yeterince iyi olmadığını düşünüyorum. Ve sana hayatında başarılar diliyorum.

Parfümü Creed evinin altıncı nesil temsilcisi ve baş parfümör Olivier Creed tasarlamış. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Şöyle bir geneline baktığımda kadın kullanımı için de neden olmasın diyorum. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Meyveli yapısı bana daha genç erkeklerin kullanması gerektiği gibi bir izlenim veriyor. Ağırlık olarak 35 yaş ve altındaki kişilerin.

Artıları:
+ Başlangıcındaki meyveleri sevdim
+ Genel olarak bir çok kişinin sevebileceği bir tarzı var bence.

Eksileri:
- Orta kısmını pek başarılı bulmadım.
- Genel olarak fazla basit bir hali var.
- Kalite hissiyatı düşük
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5

1 Eylül 2012 Cumartesi

Sonia Rykiel Homme (1999)


Sonia Rykiel Homme (1999)  Markanın erkek parfümlerinden.

1930 yılında Paris’te doğmuş bir kadın. 5 kız kardeşin en büyüğü olarak, Rus anne ve Romen babadan dünyaya gelmiş. Henüz 17 yaşında Paris’teki bir tekstil dükkanında çalışmaya başlamış. 23 yaşında ise şık kıyafetler satan bir butiğin sahibi olan Sam Rykiel ile evlenmiş. 32 yaşında ise başına gelen ilginç bir olay belki de kaderini değiştirmiş.

Hamileliği sırasında üzerine uygun hırka bir türlü bulamıyormuş. Bunun üzerine ilerleyen yıllarda aklına bu tür kadınların ihtiyacına cevap verebilecek hırkaları neden ben tasarlamıyorum diyerek, kocasının hazır markası ile bu hırkaları piyasaya sürmüşler. Ayrıca “Poor Boy Sweater” olarak adlandırılan yeni bir konsept ile ünlü ELLE dergisi tarafından keşfedilince, Sonia Rykiel Amerika çapında çoktan ünlü olmuştu. Böylece dünya çapında bir marka olmanın yolu açılmış oldu. Ve aradan geçen yıllar Sonia Rykiel’in hayallerini gerçekleştirdiğini bize anlatıyor adeta.

                                                          Markanın kurucusu Sonia Rykiel. 

Artık değişmez bir kural sanırım moda markalarının parfümler alanında eserler vermesi. Aslına bakılırsa Sonia Rykiel’in parfüm endüstrisinde çok fazla iddialı oyuncusu yok. Biraz geri planda kalmış gibi. Bugün inceleyeceğim Sonia Rykiel Homme, kısa kollu erkek tişörtü formlu şişesiyle, markanın en bilinen erkek parfümü diyebilirim. Ayrıca ürettikleri ilk erkek parfümü aynı zamanda. Zaten toplam üç tane erkek parfümleri var. Ağırlıklı olarak kadın parfümü piyasaya sürmüşler.

Fragrantica’da aromatik olarak sınıflandırılmış. Pek anlam ifade etmeyen bir tanımlama olmuş. Bence genel olarak turunçgil, menekşe ve odunsu notalar ağırlıklı. Başlangıcı yumuşak, metalik, ferah ve yapaylık sınırında dolaşan portakal-greyfurt aroması ile gerçekleşiyor. Hafiften plastiğimsi bir havası var bu parlak ve steril turunçgilin. Çok sevdiğimi söyleyemem. Daha sonrasında orta notalara geçiliyor. Burada turunçgillere erkeksi, buruk bir menekşe ekleniyor. Bu andan itibaren menekşe baş role geçiyor. Biraz da nane var sanki. Fakat menekşe en sevmediğim çiçek kokularından birisi ne yazık ki. Orta kısım belirgin şekilde yeşil kokuyor. Yani pek bana göre değil. Alt notalarında ise yine değişim görülüyor. Menekşeden pek eser kalmazken ortaya bütün heybetiyle amber çıkıyor. Yan rollerde ise odunsu notalar var. Yani şöyle özetleyebilirim: Başlangıcı steril, ferah ve biraz yapay turunçgiller, orta kısımda bolca erkeksi menekşe ve sonlarda amber. Evet parfümün özeti bu şekilde diyebilirim.


Çok fazla olmasa da Sonia Rykiel Homme ile ilgili olarak okuduğunuz kullanıcı yorumlarında genellikle beğenilmiş. “Hay Allah” dedim kendi kendime. Yine çoğunluğun beğendiği bir parfümü daha beğenmiyorum. Ya bende bir terslik var (ki kuvvetle muhtemel) ya da diğer kullanıcılarda. Madem öyle beğenmeme sebeplerine geçeyim.

Öncelikle başlangıcındaki turunçgil aroması hiç de bahsedildiği gibi çok başarılı değil. Çünkü portakal-greyfurt ilk başlarda plastiğimsi bir his veriyor dikkat edilirse. İkinci olarak da bence mis gibi doğal bir turunçgil kokusu yok Yukarıda da söylediğim gibi steril ve kalite anlamında da vasat. Eğer bu parfümdeki turunçgil kullanımına çok güzel diyeceksek, o zaman Hermes – Un Jardin Sur Le Nil’deki nefis portakal-greyfurta ne diyeceğiz. Benim tercihim her zaman Nil tarzındaki turunçgil kullanımından yana. Onun için Sonai Rykiel Homme’daki gibi bir portakal-greyfurtla yıldızımız barışmadı.


Orta kısma geçelim. Zaten eminim ki bu parfümün böylesine övgüler almasında orta notalarında kullanılan bariz menekşenin rolü var. Daha önce Christian Dior – Fahrenheit’ta nefret etmiştim menekşeden. Sanırım orada yaşadığım travma hala devam ediyor. Sevmiyorum arkadaş menekşeyi ve Fahrenheit’ı zorla mı yahu. Zaten baskın menekşe kokusunu alınca bu arkadaş ile ayrı dünyaların insanları olduğumuzu hemencecik anladım.

Geleyim son kısma. Şimdi bu tür bir amber kullanımına her zaman karşıyım. Yani parlak, yapay ve portakalımsı bir his veren ambere. Yahu şu Serge Lutens’in amber kullanımını parfüm markaları niye kendilerine örnek almıyorlar hala anlayabilmiş değilim. Bir şey daha var ki o da önemli. Parfümün genelini düşünürsek bence kalite anlamında hiç de başarılı bir sınav vermiyor. Orta notaları dışında yapaylık hafifte olsa hissediliyor. Yani bahsedildiği gibi temiz kokmuyor. Ya da ben bir çok kaliteli niche parfüm denediğim için vasat ana akım parfümlerin standardını şaşırmış durumdayım. Sanırım bu gibi parfümleri yine kendi segmentinde ve kalitesindeki parfümlerle kıyaslama yapmak lazım. Tabiki başka sorunlarda çıkacaktır böyle bir uygulamada. Her neyse.


Sonia Rykiel Homme ferah, erkeksi, günlük kullanıma uygun, aromatik fujer sularında yüzen, vasat kalitede ve çok büyük bir özelliği olmayan parfüm bence. Sanırım 1990’ların sonunda üretilmesi onun biraz “eski” bir hava yaymasına yol açmış. Yani çok modern bir kokusu yok bence. Kötü mü? Yok o kadar da acımasız olmayayım ama büyük boy şişesini almayacağımdan eminim. Genel koku karakteri benim zevklerime uymuyor diyebilirim.

Parfümün tasarımcısı daha önce ismini hiç duymadığım Jean-Marie Santantoni. Sonia Rykiel Homme’un ilginç bir yönü ise anladığım kadarıyla Eau de Parfum (EDP) olması. Ana akım markalarda çok rastlamadığımız bu durumun böylesine iddiasız bir markada olması şaşırttı beni. Kalıcılığının neden yüksek olduğu da böylece anlaşılmış oluyor. Genel olarak ferah ve yumuşak yapısından dolayı soğuk kış ayları dışında her zaman kullanılabilir. 35 yaş ve altındaki erkek arkadaşlara daha uygun olacağını düşünüyorum.

Artıları:
+ Kalıcılığı gayet iyi.
+ Yurtdışındaki internet sitelerinde çok uygun fiyatlara bulabilirsiniz.

Eksileri:
- Orta kısımdaki menekşe hiç bana göre değil.
- Sonlardaki amberde bence başarılı olmamış.
- Genel olarak herkesin sevebileceği gibi değil diyebilirim.
- Vasat kalite hissiyatı veriyor.

Koku Güzelliği:10/5.5

28 Ağustos 2012 Salı

Ineke – Field Notes From Paris (2009)



Ineke – Field Notes From Paris (2009)  Markanın ilginç parfümü.

İstanbul için yazılmış şiirler, çekilmiş filmler, yapılmış besteler çok fazla mıdır acaba? Ya “dünyanın başkenti” denilen Newyork için durum nasıldır ki? Peki Londra’nın içinde bulunduğu modern sanat eserleri var mı ki? Muhtemelen bir sürüdür. Hatta Berlin’in isminin geçtiği edebiyat eserleri. İkinci dünya savaşının çıkmasının en büyük nedeni olan Almanlar’ın en şöhretli şehri Berlin’in anlatıldığı kim bilir kaç tane roman vardır. Hatta yeğenim sayesinde konusu Berlin’de geçen yeni nesil bir Sniper temalı bilgisayar oyunu oynamışlığım bile var.

Yoook. Unuttum sanmayın Paris’i. Kimilerine göre aşıklar şehri kimilerine göre romantizmin başkenti. Bazıları sıkıcı buluyor. Bir başkası da fazla abartıldığından bahsediyor Paris’in. Hiç düşündünüz mü neden acaba modern dünyada şehirler böylesine kutsanıyor? Onlara böylesi özellikler atfediliyor. Nedir şehirleri böylesine çekici kılan? Niye herkes Paris’in, Newyork’un ya da Londra’nın hayalini kuruyor. Yoksa buraların kendilerine özgü cazibesine mi kanıyor insanlar. Televizyonlarda sürekli gördükleri bu ışıl ışıl şehirlere ulaşamamak daha da mı arzularını kamçılıyor insanların.

Parfümlerinde Newyork’un değişik semtlerinin isimlerini kullanan Bond  No.9 niche parfüm evini biliyoruz. Şimdi de Paris düşünülerek, daha doğrusu Paris’ten esinlenerek ortaya çıkarılmış bir parfüm var karşımızda. Geçtiğimiz haftalarda incelediğim Ineke parfüm evinin en popüler kokusu olan Derring-Do’dan sonra, en çok övgü alan eser diyebiliriz Field Notes From Paris için.


Tam da şimdi küçük bir ayrıntı vereyim Ineke ile ilgili. Çıkardığı parfümleri alfabetik olarak sıralayarak piyasaya sürüyorlar. Mesela ilk parfümleri “A” harfi ile başlayan “After My Own Heart”. İkinci parfümleri ise “B” harfinden “Balmy Days & Sundays”. Yani parfümlerini harf sırasına göre isimlendiriyor. Bugün inceleyceğim ise markanın altıncı parfümü “F: Field Notes From Paris.” Hatta bu harfleri parfümlerin kutularının üstüne büyükçe yazıyorlar. Yani bir çeşit gelenek anladığım kadarıyla. Hatırlarsanız Tauer parfüm evi de kokularına numaralar veriyordu.

“Tatlı kokan Paris öğleden sonraları, hayat kahve kaşıklarıyla ölçülür” manasına geldiğini tahmin ettiğim bir tanıtımla karşımıza çıkıyor bu parfüm. Şimdi burada sanırım Paris’in çokça kahve içilen meşhur ve sokaklara taşan “café”lerine bir vurgu var. Zaten markanın kurucusu Ineke Rühland’ın Paris’e ilk geldiği yıllarda oldukça etkilendiği bu hayat biçiminden esinlendiği ve bu parfümü böylesi bir imgelemin ardına sığdırdığını düşünebiliriz.


Kendi sitelerinde parfümlerini odunsu-oryantal olarak sınıflandırmışlar. Başlangıcında portakal aroması ve ferah baharatlar size merhaba diyor. Fakat baharat darken öyle keskin ve boğucu değil. Gayet yumuşak ve portakal ile güzel bir işbirliği yapmış halde. Açıklanan üst notalarına baktığımda kişniş ve portakal çiçeği görüyorum. Anlaşılan bu ikili baş rolde açılışta. Fakat portakal çiçeğinin o kadınsı ve çiçeksi hali pek yok. Daha erkeksi ve daha portakal kabuğu gibi. İyiki de böyle yapmış Ineke. Bence üst notaları gayet güzel. Orta notalara doğru portakal etkisi devam ederken, baharatlar geri çekiliyor. Onun yerine ferah ve yumuşak sayılabilecek tütün ve deri geçiyor. Deri biraz daha geri planda. Ağırlık pipo tütünü gibi kokmayan tütünde diyebilirim. Bu kısmı başları kadar kendime yakın bulamadım. Oysaki tam bir tütün kokusu sever olmama rağmen. Alt notalarında ise portakal aroması oldukça etkisini kaybediyor. Parfümün sonlarında süpriz bir şekilde gül, silhat ve odunsu notaları hissediyorum. Fena bir kapanış değil.

Bazı yorumcuların dediği gibi Field Notes From Paris özellikle portakal aromasının etkisiyle birazcık “ekşi” kokuyor. Özellikle başlangıcında. Orta notalarda da bu ekşilik meyvemsi bir his verebiliyor. Hatta biraz meyve suyu kıvamı bile denebilir. Onun dışında zengin bir aromaya sahip. Hatta biraz karmaşık. Çözmeniz zaman alabilir. Onun için 1-2 kere deneyip karar vermeyin derim.


Şimdi parfümümüz genel olarak yapaylık barındırmıyor. Kalite anlamında sizi tatmin edecektir. Hüzünlü mü desem, belli şeyleri aşmış mı desem karar veremedim. Bana garip bir şekilde eskileri hatırlattı kokusu. Aslında çok modern bir yapısı var genel olarak. Sanki belli yaşın üzerindekiler için daha uygun olacakmış gibi bir hisse kapıldım. Belki 30 hatta 35 yaş ve üzerindeki kişilere uyacak gibime geliyor.

İsmini Paris’ten alan bir parfümün Paris gibi kokması gereker mi? Ya da Paris nasıl kokar? Bu güzel şehre hiç gitmediğim için yorum yapamayacağım. İyi de her şehrin kendine özgü bir kokusu olabilir mi? Bence hem olabilir hem de olamaz. Eğer Paris bir kokuya benzetilseydi ne olabilirdi diye düşünüyorum. Belki romantizminden dolayı modern bir gül gibi olmalı. Ya da ünlü cafélerinde içilen kahvelerin etkisiyle biraz kahve kokmalı. Buradan yola çıkarak Field Notes From Paris, aynı ismi gibi Paris kokuyor dersek sanırım yanılmış oluruz. Ya da böyle bir genelleme zorlama olacaktır.
   

Field Notes From Paris güzel bir parfüm ama harika ya da çok özel değil bence. Yani bir niche marka olduğunu düşünürsek ve fiyatının da ortalamanın üzerinde olacağını varsayarsak büyük boy şişesini almak için çok iyi bir seçenek mi emin değilim.

Eau de Parfum (EDP) olması kalıcılığına çok büyük bir etki yapmamış anlaşılan. Bazı yerlerde kadın parfümü olarak geçse de bence uniseks kullanıma daha yakın. Hatta erkek parfümü olarak satsanız kimse sesini çıkarmaz. Bu arada parfümün şişesindeki Paris haritası da güzel bir detay olarak yerini almış.


Bu sıcak Ağustos günlerinde denemekle hata mı yaptım bilmiyorum. Çünkü genel hali ile biraz serin havaları istiyor sanki. Fakat sıcak yaz günlerinde de performansı fena değildi. Çok boğucu ya da keskin olmadı. Yani sıcaklarda kullanmak beni rahatsız etmedi. Fakat daha ilkbahar-sonbahar kullanımına yakın bir hali var diyebilirim. Parfümün tasarımcısı ise markanın kurucusu ve sahibi Ineke Rühland.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet güzel.
+ Sonlardaki gül ilginç bir süpriz olmuş.
+ Kaliteli kokusu memnun edici.

Eksileri:
- Orta kısmını pek beğenemedim.
- Çok çarpıcı ya da harika bir kokusu yok. Bir şişesini almaya değer mi şüpheliyim.
- Her yerde bulmak zor. Fiyatı da biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Pierre Cardin Pour Monsieur (1972)



Pierre Cardin Pour Monsieur (1972)  Markanın klasikler arasında yerini almış erkek parfümü.

Yaşım itibariyle 1970’li yılları bilmeme imkan yok ne yazık ki. Hatta Parfüm Merakı blogunun okuyucuları arasında da çok azdır 1970’leri bilenler. Yani yaşı 50 civarı olan pek okuyanım olduğunu sanmıyorum. Varsa da tek tüktür. İyi de neden acaba?

Parfüm bloglarının takipçileri kaç yaş aralığındadır diye bir istatistik var mı bilmiyorum. En azından ülkemizde böyle bir istatistik yapıldığına rastlamadım. Mutlaka yurtdışında bu soruyu merak edip araştıran ve sonuçlarını yayınlayanlar vardır. Fakat uzun süredir yurtdışı merkezli bir çok parfüm blogunu takip eden birisi olarak genel yaş ortalamasının genç olduğunu hissediyorum. Bana ulaşan parfüm severlerin de genel olarak 15-35 yaş arasında olduğunu gözlemliyorum. Tabiki istisnalar olacaktır.

Bu noktada aklıma yine başka sorular geliyor. Mesela yaşı 40 ve üzerindeki insanlar parfümlere gençler kadar ilgi göstermiyorlar mı? Gösteriyorlarsa neden aktif olarak görünür değiller? Yoksa hayatın olgunluk çağını yaşayan bu insanlar, parfümleri gereksiz olarak mı görüyorlar? Parfüm kullanmak onları genç insanlar kadar ilgilendirmiyor mu? Ya da sırtlarındaki sorumluluk küfesinin ağırlığı diğer daha az önemli şeylere dikkat etmelerini mi engelliyor? Belki de “Günlük yaşamın koşuşturması arasında bir de parfümlerle mi uğraşalım” diyorlar. Neden olmasın ki?

Parfüm markalarının da son yıllarda büyük genç  kitleye yönelik parfümler üretmeleri bir tesadüf olamaz sanırım. Zaten çok satan ve popüler parfümlerin alıcıları genç nüfus değil mi? Mesela 40 yaşlarında bir erkeğin Rochas Men ya da Yves Saint Laurent – La Nuit de l’homme kullanma şansı var mı? Bence yok. İyide yaşı belli sınırın üzerindeki insanlar (kadın yada erkek fark etmez) için tasarlanan parfümlerde gözle görünür bir azalma dikkatinizi çekmiyor mu? Peki ne yapacak bu yaşlardaki insanlar?

Aslında cevap basit. 2000 yılı ve öncesinde üretilmiş parfümlere yönelecekler. Mesela Christian Dior – Eau Sauvage, Ralph Lauren - Safari ya da Givenchy – Gentleman. Örnekler arttırılabilir. Neyseki bugün yaşı belli bir olgunluğa ulaşmış erkekler için uygun bir parfüm yazacağım. E her zaman genç işi zıpır parfümlere bakacak değiliz.


Pierre Cardin ismi zihnimde şık ve Fransız bir havası olan erkek takım elbise markası olarak kodlanmış. Dünya çapında faaliyet gösteren bir moda markası olarak da düşünebiliriz. Normal olarak böylesi bir isim parfüm işine de el atmış.

Pierre Cardin Pour Monsiuer markanın ülkemizde çok bilinmeyen eski parfümlerinden birisi. Hatta markanın ürettiği ilk parfümmüş. Zaten 1972 yılında piyasaya sürüldüğünü daha ilk saniyelerde yüzünüze vurmaktan hiç gocunmuyor. Fragrantica’da odunsu-baharatlı olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı eski kokan ve kolonya hissi veren limon, turunçgiller ve aromatik otlar ile gerçekleşiyor. Valla bu açılışa hiç şaşırmadım. Hatta bekliyordum. Çünkü karşımda 1970’lerin başlarında üretilmiş bir arkadaş var. Bence gayet başarılı, erkeksi ve rafine ilk kısım. Hmm. Keyfim yerine geliyor hemen. “Sanırım güzel bir parfümle karşı karşıyayım” düşünceleri içinde orta notalarına odaklanıyorum. Ama o da ne. Olamaz. Üst notalarındaki rafine ve eski kokan turunçgil-limon ikilisine tuhaf ve anlamsız bir deri ekleniyor. Deri mi ondan da emin değilim. Belki sardunya çiçeği, belki benzoin, belki silhat. Ama benim hiç sevmediğim tarzda. Bir yorumcunun “terlemiş deri ayakkabı” benzetmesi sanırım doğru. Orta kısmını hiç sevmedim. Tabiki hemen de keyfim kaçıyor başlangıçtaki kısa güzellikten sonra. Neyseki alt notalarda bu tuhaf deri artık hissedilmiyor. Ortaya hafif tatlı baharatlar, güzel bir deri ve tonka fasulyesi çıkıyor. Son kısmı gayet güzel, konforlu ve şık. Tam bir 1980’ler erkek parfümü sonu adeta. Yani sonuç olarak başlangıcı gayet güzel, orta notaları başarısız ve sonları etkileyici.


Pierre Cardin Pour Monsieur, genel olarak hafif tatlı bir kokuya sahip. Bu tatlılığı muhtemelen bal ile sağlamışlar. Fakat çok iyi ayarlanmış. En dikkat çeken özelliği ise erkeksi yapısı. Zaten döneminin diğer erkek parfümleri gibi maço, erkeksi, keskin ve olgun havasını yeterince taşıyor. Karşımızda tam bir erkek parfümü var. Hemde her şeyiyle.

Parfümümüz dönemiminin eski klasiklerini hatırlatıyor. Biraz Christian Dior – Eau Sauvage var sanki karşımda. Biraz Calvin Klein – Obsession For Men esintileri, hafiften Yves Saint Laurent Pour Homme benzerliği. Ama hiçbirine tam olarak benzemiyor. Sanki hepsinden birer parça almış gibi. Pierre Cardin Pour Monsieur, yaşı 35 hatta 40 ve üzerindeki erkekler için uygun fiyatlı bir seçenek olarak görünüyor. Amaaa…


Şimdi bence parfümümüzün orta notaları oyun bozan kısmı. Yani bazı yorumcularında dediği gibi sulandırılmış deri gibi bir havası var. Benim bu parfümün notunu en çok kıracağım yeri burası olacak. Çünkü o tuhaf ve sinir bozucu orta kısım yüzünden bence bu parfüm tercih edilmemeli. Çünkü neredeyse kokusunun büyük kısmında etkisini gösteriyor. Zaten alt notalarında çok zayıflıyor kokusu. Neredeyse zor hissediliyor. Bence Yves Saint Laurent Pour Homme ve Obsession For Men varken bu parfümün pek isminin geçmemesi gayet normal.

Diğer bir konu ise parfümün anladığım kadarıyla iki versiyonu var. Daha doğrusu iki farklı üreticisi. Bu da markanın telif hakları ile ilgili olabilir. Benim denediğim orijinal ilk sürümü olduğunu tahmin ediyorum. Bir de “Aladdin Fragrance” tarafından üretilen versiyonu varmış. İkiside aynı parfüm. Sanırım reformulasyon gibi bir durumu olmuş. Yeni versiyonundan her zamanki gibi kimse memnun değil. Eğer bulabilirseniz eski sürümünü denemenizde fayda var.


Parfümümüz Eau de Toilette konsantrasyonunda. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın gibi duruyor. Genç arkadaşların denemesini pek tavsiye etmem. Herkesin sevebileceği gibi bir kokusu yok. Aman dikkat.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet başarılı.
+ Sonları çok güzel.
+ Eğer yurtdışında yaşıyorsanız çok uygun fiyatlara alabilirsiniz.

Eksileri:
- Orta notalarındaki sulandırılmış deri benzeri koku hiç hoş olmamış.

Koku Güzelliği:10/6.5