L’Artisan Parfumeur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
L’Artisan Parfumeur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2017 Çarşamba

L’Artisan Parfumeur – Dzongkha (2006)

Puig grubuna satılmasıyla çoğu parfümseveri hayal kırıklığına boğan sevilen niş parfümevi L’Artisan Parfumeur’de, gördüğümüz kadarıyla eski şişeler de terk edilmiş. Markanın yenilenme içinde olduğunu düşünebiliriz çünkü bu tür şişe değişimleri genellikle parfümün içeriğinin değişmesiyle sonuçlanan reformülasyonu işaret ediyor olabilir.

Uzun zaman önce kullandığım Dzongkha’yı yeniden kullanmak istedim. Dzongkha, ilhamını Himalaya dağlarındaki Bhutan’dan almış. Tabii L’Artisan’ın Afrika’dan öykünmüş parfümlerinin en popüleri Timbuktu’ydu. Muhtemelen Timbuktu’nun başarısından sonra yine benzer temada ve iki yıl sonra piyasaya sürülen Dzongkha, tütsü, süsen çiçeği (iris) ve deriyi merkeze almış.

Parfümün başlangıcı olabilecek en kötü deriyle gerçekleşiyor. Sinek ilaçlarına benzettiğim üst notaları berbat Dzongkha’nın. Orta kısımda neyseki etkisi azalan garip derinin ardından şekerli iris çiçeği karşımıza çıkıyor. İrise kuru baharatlar eşlik ediyor ki, başlangıcına göre daha tahammül edilebilir bu bölüm. Kapanışta yine değişim var. Dumansı ve gizemli tütsü merkeze geçiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor.
Parfümün genelinde koyu bir tabaka gibi duran dumansılık mevcut. Kendi sitelerindeki “Bhutan’daki taş tapınaklarda yakılan tütsüler ve demlenen baharatlı çaylar” tanımı pek yerine oturmuyor. İlla ki bir yerini baharatlı çaya benzeteceksek orta kısım olabilir ama orada da hatırı sayılır oranda iris çiçeği var. Yine kendi sitelerinde bahsettikleri şakayık çiçeği ve tropik bir meyve olan litçi’yi algılayamadım.

Dzongkha, oldukça tuhaf, zor, karanlık ve tematik kokuyor. Kesinlikle herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği gibi değil. Garip bir iticiliği var. Sanki Timbuktu’dan sonra biraz zorlama bir işe imza atılmış. Oysa ki Dzongkha’yı usta isim Bertrand Duchaufour tasarlamış. Yine de hiç bana göre değil genel yapısı.

Sadece benim değil diğer yorumcuların da kafası karışık sanki Dzongkha konusunda. Kimisi onun kokusunu eski bir ormana, başkası bebek pudrasına, bir başkası Hindistan baharatları satan dükkanlara hatta epey kişi kerevize benzetmiş ki haksız değiller. Bu kokuyu hangi kalıba sokmak gerektiğini kestirmek de zor. Çiçeksi desen değil, meyveli desen hiç değil, turunçgil zaten yok, belki dumansı ağaçsı-deri kokusu diyebilirim. Yine bir uçtan diğer uca savrulmaca var. Çok kötü başlangıcından sonra idare eden orta bölüm ve harika alt notalar. Gel de not ver şimdi bu parfüme.

Sonuç olarak farklı olmak adına garip bir parfüme yer verilmiş L’Artisan’ın koleksiyonunda. Güzel geri dönüşler alma ihtimali düşük, oldukça tematik ve her ortama uymayacak kokusuyla Dzongkha, normal bir kullanıcı için değil, uç örneklere meraklı koleksiyoner kokuseverleri hedefliyor sanki.

Uniseks olarak sınıflandırılsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

10 Aralık 2015 Perşembe

L’Artisan Parfumeur – Fou D’Absinthe (2006)


L’Artisan Parfumeur – Fou D’Absinthe (2006)

Diğer ismi "Yeşil Peri" olduğu söylenen dünyanın en sert içkisi Absent, %85'e yakın alkol oranıyla, aynı zamanda içimi en tehlikeli içki. Birçok ülkede üretimi ve satışı yasak olan Absent, yakın dönem popüler kültürde de kendisine yer buluyor. Sadece popüler kültürün değil, Oscar Wilde, Pablo Picasso, Ernest Hemingway gibi tarihe mal olmuş kişilerin bile sıkı bir Absent tutkunu olduğu söylenir. Yüksek alkol oranı sebebiyle içen kişilerde halüsinatif etki gösterdiği söylenen Absent'in, ünlü sanatçıların eserlerini yaratırken itici güç anlamında payı var mı, tam olarak bilmek mümkün değil.

Hakkında türlü efsaneler bulunan bu korkutucu içki, parfüm sektörüne tabii ki ilham verecekti. İsminde Absent olan yirmi civarında parfüm var piyasada. Fakat geçtiğimiz aylarda denediğim ve isminde Absent olmayan By Kilian parfümü A Taste Of Heaven gibi eserleri de unutmamak gerekiyor. Calice Becker'in başarılı çalışması A Taste Of Heaven'den sonra bir başka niş eserde Absent notası karşımıza çıktı. Olivia Giacobetti'nin Absent içkisinden ilhamını alan Fou D'Absinthe'i, 2006 yılında piyasaya sürüldü.

Kendi sitelerinde Fou D'Absinthe, sıcak ve soğuğun, yumuşaklığın ve baharatlılığın kontrası olarak değerlendirilmiş. Ayrıca yine resmi sitelerinde Fou D'Absinthe'in markanın en çok satan parfümlerinden birisi olduğu vurgulanmış. Anladığım kadarıyla erkekler için tasarlanmış. Parfümün açılışı keskin çam aromasıyla gerçekleşiyor. tatlılık barındırmayan kuru ağaçsılık, yüksek kaliteli ve güzel. Başlangıcı gayet başarılı. Orta kısımda yeşil ağaçsı yapı pek değişmiyor. Çam akoru, daha bir terebentin gibi kokmaya başlıyor. Orta bölümde parfüme ismini veren içki teması ortaya çıkıyor ama abartılı şekilde verilmemiş. İçkimsi yapıya kuru baharatlar ve anason destek veriyor. Evet kararsız kalıyorum bu noktada, votka mı desem anason mu desem bilemedim orta bölümdeki kısma. Çok sevemediğimi söylemem gerekiyor orta bölümü. Son bölümde o tuhaf orta nota elemanları az da olsa mevcut. Fakat asıl bombayı tütsü patlatıyor. Yüksek kaliteli tütsü, adeta çölde rastlanan vaha gibi. Harika tütsü, alt notaları zor da olsa kurtarıyor. Fakat parfümün geneli benim için hala kullanması ve sevmesi zor halde karşımda duruyor.


Fou D'Absinthe, yeşil, odunsu, içkimsi, kuru baharatlı ve sabunsu bir karışım. Genel olarak çam esanslı kremleri veya Vicks Vaporub'u hatırlatan balsamsı tuhaf bir parfüm. Bu tarz kokuları pek sevmediğimi söyleyebilirim. Babamın ben küçükken Vicks'i çokça kullanmasından ve kokusu hafızamın derinliklerine kazındığından mıdır bilemiyorum ama Fou D'Absinthe aklıma Vicks Vaporub'u getirdi. Bir parça sabunsuluk bulunan bu yeşil erkeksi iksir, benim tercih etmeyeceğim kadar rahatsız edici. Ama siz yine de es geçmeyin onu. E markanın çok satanlar listesine girdiyse vardır bir güzelliği.

Fou D'Absinthe, ten üzerinde sabunsu kokarken, kıyafet üzerinde neyse ki daha çamsı ve odunsu davranıyor. Kumaş üzerindeki halini daha tahammül edilebilir bulduğumu söylemeliyim.

Sonuç olarak muhtemelen haklılar. Fou D'Absinthe, oldukça erkeksi kokuyor. Yüksek orandaki çamsılık, aromatik otlar ve içki teması, onu kadın kullanımı için uyumsuz hale getirmeye yetiyor. Farklı ve tematik bir kokusu var. Denemeden almak için uygun olmadığını söylemek durumundayım.


Luca Turin'in kitabında Fou D'Absinthe sıkıcı ağaçsı olarak nitelenmiş. Beş üzerinden iki puan vererek beğenmediğini belli etmiş bay Turin. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Çok genç işi değil anlaşılacağı üzere. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

L’Artisan Parfumeur – Fou D’Absinthe (2006)

Diğer ismi “Yeşil Peri” olduğu söylenen dünyanın en sert içkisi Absent, %85’e yakın alkol oranıyla, aynı zamanda içimi en tehlikeli içki. Birçok ülkede üretimi ve satışı yasak olan Absent, yakın dönem popüler kültürde de kendisine yer buluyor. Sadece popüler kültürün değil, Oscar Wilde, Pablo Picasso, Ernest Hemingway gibi tarihe mal olmuş kişilerin bile sıkı bir Absent tutkunu olduğu söylenir. Yüksek alkol oranı sebebiyle içen kişilerde halüsinatif etki gösterdiği söylenen Absent’in, ünlü sanatçıların eserlerini yaratırken itici güç anlamında payı var mı, tam olarak bilmek mümkün değil.

Hakkında türlü efsaneler bulunan bu korkutucu içki, parfüm sektörüne tabii ki ilham verecekti. İsminde Absent olan yirmi civarında parfüm var piyasada. Fakat geçtiğimiz aylarda denediğim ve isminde Absent olmayan By Kilian parfümü A Taste Of Heaven gibi eserleri de unutmamak gerekiyor. Calice Becker’in başarılı çalışması A Taste Of Heaven’den sonra bir başka niş eserde Absent notası karşımıza çıktı. Olivia Giacobetti’nin Absent içkisinden ilhamını alan Fou D’Absinthe’i, 2006 yılında piyasaya sürüldü.

Kendi sitelerinde Fou D’Absinthe, sıcak ve soğuğun, yumuşaklığın ve baharatlılığın kontrası olarak değerlendirilmiş. Ayrıca yine resmi sitelerinde Fou D’Absinthe’in markanın en çok satan parfümlerinden birisi olduğu vurgulanmış. Anladığım kadarıyla erkekler için tasarlanmış. Parfümün açılışı keskin çam aromasıyla gerçekleşiyor. tatlılık barındırmayan kuru ağaçsılık, yüksek kaliteli ve güzel. Başlangıcı gayet başarılı. Orta kısımda yeşil ağaçsı yapı pek değişmiyor. Çam akoru, daha bir terebentin gibi kokmaya başlıyor. Orta bölümde parfüme ismini veren içki teması ortaya çıkıyor ama abartılı şekilde verilmemiş. İçkimsi yapıya kuru baharatlar ve anason destek veriyor. Evet kararsız kalıyorum bu noktada, votka mı desem anason mu desem bilemedim orta bölümdeki kısma. Çok sevemediğimi söylemem gerekiyor orta bölümü. Son bölümde o tuhaf orta nota elemanları az da olsa mevcut. Fakat asıl bombayı tütsü patlatıyor. Yüksek kaliteli tütsü, adeta çölde rastlanan vaha gibi. Harika tütsü, alt notaları zor da olsa kurtarıyor. Fakat parfümün geneli benim için hala kullanması ve sevmesi zor halde karşımda duruyor.

 

Fou D’Absinthe, yeşil, odunsu, içkimsi, kuru baharatlı ve sabunsu bir karışım. Genel olarak çam esanslı kremleri veya Vicks Vaporub’u hatırlatan balsamsı tuhaf bir parfüm. Bu tarz kokuları pek sevmediğimi söyleyebilirim. Babamın ben küçükken Vicks’i çokça kullanmasından ve kokusu hafızamın derinliklerine kazındığından mıdır bilemiyorum ama Fou D’Absinthe aklıma Vicks Vaporub’u getirdi. Bir parça sabunsuluk bulunan bu yeşil erkeksi iksir, benim tercih etmeyeceğim kadar rahatsız edici. Ama siz yine de es geçmeyin onu. E markanın çok satanlar listesine girdiyse vardır bir güzelliği.

Fou D’Absinthe, ten üzerinde sabunsu kokarken, kıyafet üzerinde neyse ki daha çamsı ve odunsu davranıyor. Kumaş üzerindeki halini daha tahammül edilebilir bulduğumu söylemeliyim.

Sonuç olarak muhtemelen haklılar. Fou D’Absinthe, oldukça erkeksi kokuyor. Yüksek orandaki çamsılık, aromatik otlar ve içki teması, onu kadın kullanımı için uyumsuz hale getirmeye yetiyor. Farklı ve tematik bir kokusu var. Denemeden almak için uygun olmadığını söylemek durumundayım.

 

Luca Turin’in kitabında Fou D’Absinthe sıkıcı ağaçsı olarak nitelenmiş. Beş üzerinden iki puan vererek beğenmediğini belli etmiş bay Turin. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Çok genç işi değil anlaşılacağı üzere. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

30 Eylül 2014 Salı

L’Artisan Parfumeur – Timbuktu (2004)




L’Artisan Parfumeur – Timbuktu (2004)

Bir Afrika atasözü der ki: “Tuz kuzeyden, altın güneyden, gümüş beyaz adamın ülkesinden gelir; Allah’ın kelamı ve bilgeliğin hazineleri ise sadece Timbuktu’da bulunur.”

Bugün kara kıta olarak nitelenen, neredeyse her ülkesinde içsavaş, terör ve açlık yaşanan, kaderi de üzerinde yaşayanlar gibi kara olan bir kıta Afrika. Oysaki bundan beş yüz sene önce Afrika kıtası, dünya ticaret, bilim ve kültür merkezlerinden birisiydi.

Afrika'nın dünyaya ihraç ettiği en önemli yeraltı kaynağı altındı. Ortaçağlarda dünya altın ticaretinin üçte ikisinin Afrika'dan sağlandığı belirtiliyor. Buradan çıkan altın ve fillerden elde edilen fildişi, kıtanın kısa zamanda zenginleşmesini sağladı. Hatta Avrupa ülkeleri dahil bir çok ulus, gözünü Afrika'nın zenginliklerine dikmişti. İşte Afrika kıtası bir yıldız gibi parıldarken, bir şehir, bütün mistikliğiyle göz kamaştırıyordu. Bu şehir Orta Afrika'da, Sahra çölünün hemen kenarındaki Mali'de bulunan Timbuktu'ydu.

13. yüzyılda değişen ticaret yollarının ardından hızla gelişen ve zenginleşen Timbuktu, 15.yüzyılda ticari bir merkez haline gelmişti. İslam’ın Afrika'ya yayılmasında önemli katkıları olan şehirde, dönemin en önemli medreseleri mezunlar veriyor, bilim alanında çalışmalar yapılıyordu. Timbuktu'nun şöhreti 1500'li yıllarda dünyaya öylesine yayılmıştı ki, 16. yüzyılda dönemin Papa'sı şehri merak edip, bir elçisini bile göndermişti. Avrupalı kaşiflerde ismi ve varlığı efsane halini almış Timbuktu'yu bulmak için yıllarca Afrika kıtasını dolaştılar. Timbuktu adeta bir ütopya halini almıştı beş yüzyıl önce.


İşte Batı kültürü için böylesine bir egzotizmi ve ruhaniliği çağrıştırıyor olmalı tarihi Timbuktu şehri. 2014 yılında Mali'nin ve onun Timbuktu şehrinin durumu pek iç açıcı olmasa da, Fransa merkezli niş parfümevi L'Artisan Parfumeur, ismini bu şehirden alan Timbuktu'yu, 2004 yılında piyasaya sürdü. Ünlü parfümör Bertrand Duchaufour'un ilgi çekici bir eseri olarak duruyor karşımızda. L'Artisan Parfumeur'un "seyahat" serisinin ikinci parfümü olarak geçiyor Timbuktu. Duchaufour'un Timbuktu seyahatinden sonra parfümü tasarladığı söyleniyor. Afrikalı kadınların kullandığı "wusulan" isimli aromatik bir kokulu yağdan ilhamını aldığını belirtmiş Bertrand Duchaufour.

Kendi sitelerinde odunsu ve baharatlı karaktere sahip olduğu vurgulanmış ve Fransız sofistikeliği ile Afrika egzotikliğini bir araya getirdiğinden bahsedilmiş. Parfümü üzerime sıktığımda keskin bir koku beni karşılıyor. Oldukça parlak, canlı ve kadifemsi yapı ilk saniyelerde kendisini gösteriyor. Ağaçsılık mı desem (sedir), Iso E Super mi desem, yeşil mango mu desem, alkol mü desem. Sanki hepsinden bir parça var. Oldukça keskin üst notalar bence yapaylık sınırında dolaşan tuhaf bir yeşil-Iso E Super bileşimi. Başlangıcını sevdiğimi söyleyemem. Orta kısımda bu tuhaf kadifemsilik devam ediyor fakat hissedilir oranda geriye çekiliyor. Onun yerini köksü, nemli vetiver dolduruyor. Biraz da baharatlardan söz edilebilir. Kakule ve biber en çok zikredilen. Bence kuru kakule daha önde gibi. Orta bölüm nispeten daha yumuşak ve neredeyse ferah. Son kısımda sürpriz tütsüden geliyor. Çok güzel bir tütsü beni mest ediyor. Tütsüye misk ve vetiver de eşlik ediyor. Kapanışı açık ara en sevdiğim yeri diyebilirim.

L'Artisan'ın sitesinde odunsu ve baharatlı tespiti gayet yerinde. Ek olarak tütsüyü yerleştiriyorum bu iki öğenin yanına. Timbuktu, ciddi oranda odunsu-tütsü merkezinde ilerliyor. Kuru ve tatlı olmayan baharatlar ikinci planda ve her daim ana yapıyı destekliyor. Sabunsuluk da ara ara farkediliyor.


Hafiften ekşi, kadifemsi farklı bir odunsuluk var. "Karo-karounde" isimli bir çiçekten bahsedilmiş tanıtımda. Acaba ondan mı geliyor bu hissiyat anlayamadım. Alışılmışın biraz dışında başlangıcı. Orta kısımda devreye vetiverin girmesiyle daha güvenli limana dönüşüyor. Vetiver gayet dinamik ve gerçekçi. Yine de Timbuktu için safkan vetiver kokusu demek yanlış olabilir.

Timbuktu, sonlardaki tütsü kullanımı ile gizemli, dumansı, ilginç, egzotik ve meditatif hale dönüşüyor. Anladığım kadarıyla parfümün tamamında bu kavramlar vurgulanmaya çalışılmış. Bu bağlamda, koku-konsept arasındaki ilişkide uyum var. Siz yine de çok karanlık bir yapı beklemeyin. Çoğu zaman neredeyse ferah bile denebilecek kadar hafif. Herşey ortada ve parlak. Onun saklayacak bir şeyi yok gibi görünüyor.

Peki Timbuktu'yu beğendim mi? İlk kullandığım günler çok ilginç bulmuştum kokusunu. Artık o kadar da farklı olmadığını düşünüyorum. Başlangıcı hafiften rahatsız edici olmaya ve burnumu tırmalamaya başladı. Orta kısımdaki vetiveri de çok sevdiğimi söyleyemem. Son kısım neyse ki durumu kurtarıyor ama benim için yeterli değil. Bu haliyle bir şişesini almak benim için mümkün görünmüyor.


Tarz olarak Vetiver Extraordinaire, Encre Noire, Avignon veya Kyoto gibi örnekleri andırıyor. Çok kompleks değil. Düz çizgide ilerliyor ve fazla değişim göstermiyor. Özellikle başlangıcı ve orta kısmın bir bölümü yüksek kalite hissiyatı vermiyor. Günlük kullanım için uygun olduğunu sanmıyorum. Daha tematik bir kokusu var. Farklı ambiyanslarda ya da değişik ruh hallerinde kullanmak isabetli olabilir.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Timbuktu, odunsu dumansı olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Uniseks olarak piyasaya sürülse de bence erkek kullanımına daha yakın. Yaş olarak otuz ve üzerindeki arkadaşları hedef almış olabilir. Tatlımsı olmayan kokusu, günümüzün piyasa parfümlerine hiç benzememesine yol açmış. Ha bu arada L'Artisan'ın en çok satan parfümlerinden olduğu vurgulanmış Timbuktu'nun. Kalıcılığı bir EDT'ye göre normal ama farkedilirliği düşük.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

9 Kasım 2013 Cumartesi

L’Artisan Parfumeur - Traversee du Bosphore (2010)


L’Artisan Parfumeur - Traversee du Bosphore (2010)

"İstanbul, doğuyla batı arasındaki kapıdır. Başlangıçta aklımızdaki proje "Doğu Ekspresi" ile yapılan geziyi çağrıştıran bir tatil parfümü yapmaktı. Fakat markalar ve telif haklarıyla ilgili pek çok zorluklar vardı. Bu yüzden projeyi gerçekleştiremedik. Sonra başka bir fikir geldi; İstanbul'a yapılacak yolculuk yerine İstanbul'da olmak. Böylece İstanbul’da 10 gün geçirdim, geleneksel oryantal notalar yerine farklı oryantal öğeler bulmak için. Bu parfümü yaratırken benim için önemli olan şey ikili dengeyi yansıtmaktı. Derinin Türk lokumuyla olan tezatı bu parfümün en önemli öğesidir."

Baş parfümör Bertrand Duchaufour'un internette  rastladığım söyleşisinde böyle anlatıyor tasarımını. Benimde favori parfüm tasarımcılarımdan olan Duchaufour, L'Artisan markası için kolları sıvamış ve ortaya Traversee du Bosphore çıkmış.

Ortalama bir Avrupalının zihnindeki Türkiye imajının nasıl olduğunu tahmin etmemiz zor değil. Bir tarafıyla Suriye ile İran'la komşu olan ve Orta Doğu coğrafyasının hemen dibinde bulunan, diğer tarafıyla Yunanistan ve Bulgaristan gibi iki Avrupa ülkesiyle komşu olan benzersiz bir kara parçasının üzerinde yaşıyoruz. Her ne kadar sığ siyasi çekişmelerin sayesinde bu durumu çoğu zaman unutsak da, boğazlarımız, dünya jeopolitiği için hala önemini koruyor.


Böylesine önemli bir konumun yeterince farkında olmayabiliriz ama Fransız niş parfüm evi L'Artisan Parfumeur, ismini İstanbul Boğazından alan kokusunu dünya pazarlarına sundu 2010 yılında. Anlamı "Boğaz Geçişi" olarak çıktı karşıma farklı kaynaklarda.

Bu parfümün bizi ilgilendiren ilginç kısmı anlaşılacağı üzere ilhamını Türkiye'den almış olması. Parfümör Duchaufour, İstanbul'a yaptığı seyahatte zihninde şekillendirmiş Traversee du Bosphore'un oluşturma aşamasını.

Markanın kendi sitesinde şöyle tanıtılmış Traversee du Bosphore:

"Nefes kesici İstanbul'un keşfi için görkemli Boğaz'dan geçmek gerekir. Usta parfümör Bertrand Duchaufour, Türkiye seyahatinden sulu boyalar, eskizler, fotoğraflar ve Boğaz seyahati ile İstanbul'un dar sokakları ve etkilerini keşfetmek için aheste günün kokusunu yakalayan mistik bir Eau de Parfum ile döndü. Parfümör sizi onunla birlikte görkemli Boğaz'ı geçmeye ve doğu ile batı arasına sıkışmış, tüm şehirler arasındaki bu en gizemli şehri keşfetmeye davet ediyor. Parfüm elma, lale ve bir parça baharatlar ile açılır. Kremsi iris, tütün notası ile zıt şekilde çalışır. Zarif gül esintisi ve fıstık, Türk lokumunun hoş aromasını çağrıştırır. Sonra beklenmedik sıcak ve hayvansı deri patlaması, tabakhanelerin çevresindeki hava gibi yakıcı, kavurucu ton bizi miskin şekilde kucaklar. Bu "Oryantal Masalda" kendinizi kaybedebilirsiniz."


Fragrantica'da deri kategorisinde bulunan Traversee du Bosphore, Les Voyages Exotiques serisine mensupmuş. Açılışı biraz tuhaf diyebilirim. Tatlımsı-pudramsı çiçekler var sanki. Biraz ölmez otuna benzettim. Ciddi oranda da kremsi acı badem kokusu alıyorum. Pek alışılmadık üst notaları. Açıklanan üst notalarında elma, lale ve baharatlar var. Pek elma alamadım başlangıçta. Baharatlarsa biraz var. Fakat lale mi? Belki de anlayamadığım o koku laleden geliyordur üst notalarda. Oldukça tatlı bir başlangıcı var. Çok sevdiğimi söyleyemesem de farklı yapısı dikkat çekici. Orta notalara geçeyim. Burada baharatların ağırlığı artıyor. Tatlımsı baharatlara fark edilir oranda kremsi iris (süsen) çiçeği ekleniyor. Burada dikkatimi çeken tatlılığın biraz daha artması ve gülün ortaya çıkması. Orta notalar en beğendiğim yanı oluyor. Son kısımda pudramsı tatlılık devam ediyor. Burada biraz sıradanlaşıyor kokusu. Odunsu notalar hissediyorum. Onun dışında biraz vanilya ve deri var. Kendi sitelerinde antep fıstığından da bahsedilmiş. Herhalde şaka yapıyorlar!

Traversee du Bosphore, anladığım kadarıyla Türkiye'ye ve kültürüne göndermeler yapıyor genel konseptiyle. İsminin boğazdan gelmesi ve kokusunda lokum, antep fıstığı gibi yöresel tatlara yer verilmesi çok şaşırtıcı değil. Resmi tanıtımında da laleden bahsedilmesi olağan. Uzun yıllardır Türklerin laleye olan ilgisi biliniyor. Hatta 17. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğunda ortaya çıkan Lale Devrine de gönderme olabilir. Lokum ise zaten Türkiye'nin yurt dışında en bilinen ürünü denebilir. Antep fısığındansa bahsetmeye gerek bile yok.

Bu çağrışımların ve tanıtımların eşliğinde bir kez daha ana kompozisyona bakmaya çalışıyorum. Öncelikle Traversee du Bosphore, oldukça tatlı bir parfüm. Bu tatlılığı bal ile vermiş olabilirler. Tanıtımlardaki lokum temasına böylece değinilmiş. Yani bol tatlılık, lokuma benzetilebilir. Tatlılığın dışında ikinci dikkatimi çeken öğe baharatlar. Burada Türkiye'nin doğu ülkesi olması ve baharatların sık kullanılması dolayısıyla yer verilmiş gibi. Hatta bir yerde karşıma baharatçılar çarşısı gibi bir ifade geçmişti. Mutemelen ortalama Avrupalının zihninde Türkiye, Mısır Çarşısındaki gibi egzotik bir ülke. Üçüncü olarak iris (süsen) en belirgin öğe. Süsen çiçeğinin Türk kültürüyle nasıl bir ilgisi olduğunu çözemedim. Azıcık tütünse, sıkça rastladığımız nargile çağrışımdan eklenmişse hiç şaşırmam. Son olarak deri. Her ne kadar bu parfümde çoğu kişi deriden bahsetmişse de ben çok baskın bir deriye rastlamadım. Hele ki kendi sitelerindeki hayvansal deri vurgusunu hissedemedim.


Traversee du Bosphore, bana göre tatlımsı çiçeksi-baharatlı-meyveli bir kokuya sahip. Bol tatlılık gerçekten de zaman zaman lokumlara benzetiyor kokusunu. Hatta rengarenk küçük lokumlar vardır baharatçılarda satılan. Orada pembe rekli olan güllü lokumlar vardır. Bazen kesinlikle güllü veya safranlı lokumlara benziyor kokusu. Bu anlamda lokum temasını başarıyla vermişler. Fakat buradan ferah koktuğu anlaşılmasın. Zaman zaman karanlık sayılabilecek kompozisyona sahip.

Traversee du Bosphore, 2010 yılında çıktığında oldukça ilgi çekmişti. Fakat son zamanlarda ismi pek geçmiyor parfüm platformlarında. Kimi parfüm severler hakkında olumsuz yorumlarda da bulunmuş. Bu kadar eleştirilmesini pek anlamlı bulmadım. Evet kokusu muhteşem yada benzersiz değil. Tatlılık oranı kimi arkadaşlara da sıkıntı verebilir. Fakat ben giyilebilir ve sevilebilir buldum. Başlangıcı alışılmadık olsa da bence fena değil. Orta notaları zengin ve lezzetli. Sonları biraz ortalama sadece.

Yukarıdaki satırda zihnimden geçen "lezzetli" kelimesi, tam da doğru söz aslında. Evet bu parfüm kesinlikle leziz kokuyor. Bu anlamda gourmand tarafa kayıyor gibi görünüyor. Şekerleme kokulu baharatlar, çiçekler ve meyveler. Fikrin güzel olduğu kesin. Uygulamada da kötü değil. Bence güzel bir deneme Traversee du Bosphore.


Her ne kadar severek kullansam da çoğu kişiye özelikle başlangıcı hoş gelmeyebilir. Oldukça cesur bir deneme olmuş Traversee du Bosphore. Diyeceksiniz ki başka lokum temalı parfümleri de var niş markaların. Evet olabilir fakat burada safranlı-güllü lokuma baharatlar ve deri eklenmiş olması, onu diğer rakiplerinden biraz farklı yere taşıyor.

İyi de İstanbul ve boğaz, bu parfüm gibi mi kokuyor? Tabiki hayır. Malum İstanbul'un artık karman çorman yapısı, absürd yeni mimari binaları ve sürekli çarpık büyüyen şehirciliğini düşünürsek, o egzotik ve gizemli baharat-lokum kokusunun artık nostaljiden ibaret olduğunu görebiliriz. Fakat bir batılının zihninde böyle resmedilmişse İstanbul ve boğaz, ona da anlayış göstermek ve itiraz etmemek gerekir belki de. Sonuçta parfüm tasarımı da bir tür sembolizmdir.

Yapısı itibariyle soğuk kış günlerine uygun olacaktır. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Yüksek fiyatına istinaden denemeden almamak gerekir.

Not: Hem kadınların hem de erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği bir parfüm Traversee du Bosphore. Fakat siz yine de aynı evin içinde kızlı-erkekli bu parfümü sıkmayın. Mazallah yoldan çıkabilir, canınız sevişmek isteyebilir, vatana-millete hayırsız evlatlar haline gelebilirsiniz. Neme lazım…


Artıları:
+ Orta kısmını sevdim.
+ Yapaylık hissedilmeyen kaliteli kokusu.
+ Çoğu kişinin seveceğini düşündüğüm modern tarzı.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan olmuş.
- Biraz fazla tatlılık barındırması, bazı kişilerin hoşuna gitmeyebilir.
- Fark edilirliği zayıf kaldı tenimde.

Koku Güzelliği:10/7

22 Nisan 2013 Pazartesi

L’Artisan Parfumeur – Al Oudh (2009)



L’Artisan Parfumeur – Al Oudh (2009)  Markanın “Seyahat” serisine mensup parfümü.

"5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. Maddesi:

1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."

Evet sevgili parfüm severler. Hukuk alanına merak salmadım şimdi de. Benim için fazla detaylı ve karışık hukuk bilimi. Fakat kendi düşüncelerini internet blogu aracılığıyla özgürce yazan bir kişiye yapılan her türlü küfür ve hakaretin hukuk alanında mutlaka bir karşılığı olacağını sanırım çoğu insan bilmiyordu. Böylece öğrenmiş olacaklardır. 

Fakat işin daha farklı boyutundan bakmak istiyorum çoğu zaman yapmaya çalıştığım gibi. Benim kişisel fikirlerimi yazdığım Parfüm Merakı sitesine kimlerin olduğunu gayet iyi bildiğim ve neden yaptıklarını da tahmin ettiğim 3-5 kişilik küçük bir grup belirli aralıklarla hakaret ve küfürler yazıp, değerli okuyucuların keyfini kaçırmaya çalışıyorlar.

Anladığım kadarıyla bu durumun toplumsal psikoloji hatta sosyolojiyle ilgili güçlü bağları var. Hayatı ruh hastalığı boyutlarında yaşayan ve internetten gizli kimliklerle başkalarına ait bloglara girip, küfür eden arkadaşlara sadece üzülüyorum. Kendini hakaret ve küfürle ifade etmek hangi psikolojik rahatsızlığın belirtisidir acaba? Öncelikle küfrü eden insanın yaşantısını incelemekte fayda var belki de. Kabalık, terbiyesizlik, bastırılmışlık, kendini ezik hissetme, baskın gelme çabası, çocukken yaşanan travmalar, ego tatmini çabası. Kim bilir sebebi ne, karşısındaki insana çok normal bir şey gibi kimliğini gizleyerek küfür etmek. Psikolog değilim ama mutlaka bir yeri vardır bu alanın içinde. Bu zihin yapısını anlayabilmek için internette biraz gezindim. Ve bakın bir tıp sitesinde ne buldum:

"Paranoid Kişilik Bozukluğu: Bu hastalığın temelinde başkalarına karşı duyulan güvensizlik ve kuşkuculuk yatar. Kişi kuşkularını, tartışarak, şikayet ederek yada agresiflik ile ifade eder. Paranoid kişiler görüntüde soğuk, objektif ve mantıklı gibi görünebilirler ama genelde saldırgan, inatçı ve sarkastik davranırlar. Başkaları hakkında negatif yargılar geliştirebilir ve kendileri gibi paranoid inançların paylaşıldığı gruplara üye olabilirler.

Belirtileri: Kuşkuculuk, kıskançlık, çekememezlik. Kızmaya, öfkelenmeye ve agresifleşmeye hazır olma. Ukalalık, kendine aşırı güven, herkesten üstün olduğuna inanmak."

Ne kadar da tanıdık geliyor değil mi bu tavırlar? Sanki dün görmüş gibiyim :) Fakat bu şekilde bana hakaret ederek kendisini mutlu hisseden arkadaşlara bir kaç kelam edeyim. Şuna emin olun ki bana ettiğiniz küfürler ile ben ne değersizleşirim ne de yazdıklarım önemsizleşir. Eğer benim düşüncelerime katılmıyorsanız bunu, altı mantıklı gerekçelerle doldurulmuş fikirlerinizle ifade etmeniz gerekir. Yanlışlarım varsa düzeltmeye her zaman hazırım. Ki yazılarımda gözümden kaçan bazı yanlışlarım için beni uyaran arkadaşların haklı oldukları yanları hemen düzeltiyorum. Bunun bir çok örneğini verebilirim. Hatasızlık sadece Allah'a mahsustur. Ama "ben şu parfümü seviyorum sen nasıl sevmezsin ve eleştirebilirsin” yada “sen parfümden anlamazsın" gibi anlamsız düşünce kalıplarına cevap vermeye bile gerek duymam. Çünkü boşa kürek çekeceğimi bilirim.

Herkesin istediği parfümü sevip, istediği parfümü sevmeme hakkının/özgürlüğünün olduğunu, insanların fikirlerine ve beğenilerine maksimum derecede saygı duyulması gerektiğini, parfümler gibi subjektif bir alanda mutlak doğru olamayacağını yüzlerce defa anlatsam da anlamayacaklar çünkü. Ama hem bunları anlayamayıp, hem de durduk yerde sitemize gelip bana küfür etmeye kalkarsanız her zaman kaybeden olursunuz. Çünkü sadece haksızlar ve suçlular hakaret edip, sesini yükselterek üste çıkmaya çalışırlar. Bana edilen hakaretler ise bende en ufak bir etki yaratmaz. Vız gelir tırıs gider. Gerekirse mutlulukla ve eğlenerek cevabını veririm. Çünkü neden böyle davrandıklarını çok iyi bildiğim için ciddiye almam. Hatta daha da motive eder beni. Doğru yolda olduğumu anlarım.

Parfüm Merakı blogunun yazarı olarak böyle sağa sola küfür ederek rahatlayan arkadaşların (ne yazık ki bu kişilerin içinde aklı başında olduğunu sandığım üniversite mezunu kişiler de var) mümkünse blogumu okumamalarını, yorum yazmamalarını ve tek amacı parfümlerle ilgili konuları konuşmak olan değerli parfüm severleri rahatsız etmemelerini öneriyorum. Bu arkadaşlar kendi forumlarında bütün gün birbirlerine küfür edip güzel saatler geçirebilirler. Yada başkalarının fikirlerine saygı duyamayacak olgunluğa ve hoş görüye sahip olamayan küfürbaz kardeşlerimiz kendilerine farklı hobiler bulabilirler. Mesela puzzle ile uğraşmak, uçurtma uçurmak, oyuncak arabalar ile oynamak, kartondan gemi yapmak gibi. Nasıl ki ben, başkalarının kişisel bloglarına yada sitelerine girip, onlara küfürler etmiyorsam, aynı tavrı kendim içinde istemek sanırım hakkım. Sizlerin Parfüm Merakı'nı okumamaları ve yorum yazmamaları bizim için bir mutluluk kaynağıdır. Parfüm Merakı’nın değerli okuyucuları, sizlerin çirkin küfürlü yorumlarınızı okumak ve muhatap olmak zorunda değil. Daha söyleyecek çok şey olmasına rağmen fazla uzatmadan bu konuyu noktalayıp çabucak gelelim ilgi alanımıza.

Artık moda oldu niş markalar arasında Oud (Öd ağacı) temalı kokulara imza atmak. Nereden ve neden geldiğini bilmediğim bu öd merakı niş markaları adeta kasıp kavuruyor. Bir çok niş marka öd merkezli kokular çıkarıyor. By Kilian'dan Maison Francis Kurkdjian'a, M. Micallef'den Montale'e, Bond No.9'dan Byredo'a, Creed'den Amouage'a.


Bu gidişle öd temalı parfüme sahip olmayan niş marka kalmayacak. Doğal olarak da Fransız niş markası L'Artisan Parfumeur bu akıma kayıtsız kalamamış ve 2009 yılında öd temalı kokuya imza atmış. Hem de çok ünlü bir burun olan Bertrand Duchaufour'a tasarlatmış Al Oudh'u.

Al Oudh, kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış. Timbuktu, Dzongkha ve Fleur de Liane gibi markanın "Seyahat" serisine mensup. Yine kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:

"Arap odunlarının kuvvetli iksiri. Arap yarımadasının ilk koku örneğidir. Öd ağacı yüzyıllardır erkek ve kadınların güzellik ritüellerinde, ten ve saçlarında kullanılan yoğun dumansı kokudur. Al Oudh'daki deri, baharat, is kokusu; portakal çiçeği ve gülün zarif aranjesi ayrıca kurutulmuş meyvelerin ilavesiyle yumuşatılmıştır. Al Oudh'u duyguların iksiri olarak tanımlayan; misk, paçuli ve tonka fasulyesinin hipnotize edici dokunuşudur. Tek nota halindeki öd ağacının, sihirli, antik ve dumansı-derimsi çarpıcılığı, Binbir Gece Masalları'ındaki gibi hissettiriyor."
    

Al Oudh'un başlangıcı karanlık sayılabilecek şekilde gerçekleşiyor. Hastane gibi kokan baharatlar (kimyon, tarçın), bir parça meyve dokunuşu (hurma veya erik) ve garip içki teması (neredeyse viski hatta şarap gibi) ile üst notalar size merhaba diyor. Başlangıç derin ve gizemli. Sevmesi ve çözmesi zor. Çok beğenmesem de benzersiz bir açılışı var. Fena değil diyelim. Geçeyim orta notalarına. Burada parfüme ismini veren öd ağacı kendisini gösteriyor. Ona biraz gül ve safran eşlik ediyor. Kimyasal his azalıyor. Onun yerine biraz hayvansallık hissediliyor. Azıcık da deri. Baharatlar hala etkili. Orta kısım bence parfümün en başarılı tarafı. Son kısım ise hiç güzel olmamış. Yapay ve sulandırılmış hissi veren misk çok sıradan. Ayrıca bariz yapaylık hissedilen odunsu notalar da neyin nesi? Sedir ağacı değil mi bu? Acaba nasıl böylesine vasat kullanılmış. Anlamak zor.

Al Oudh, isminden de anlaşılacağı üzere öd ağacı temasına sahip. Başlangıcından itibaren kendisini hissettiriyor Öd. Orta notalarda ise adeta dümeni ele geçiriyor. Parfümün ikinci nirengi noktasını tatlımsı baharatlar oluşturuyor. Kimyon-karanfil-tarçın efekti veren baharatlar geri planda gibi görünse de önemli ölçüde kokunun karakterine yön veriyor. Gül de iyiden iyiye kendisini hatırlatıyor. Ama karanlık, soğuk ve koyu bir gül kokusu diyebilirim. Hatta biraz kirli ve kimyasal.

Parfümün genel karakteri karanlık, derin, tuhaf öd ağacı-baharat tarzında. Gül de var fark edilir oranda. Kullanması kolay bir koku değil. En azından bende öyle bir izlenim bıraktı. Herkesin sevebileceği gibi güvenli olmayabilir. Daha deneysel bir kokuya sahip. Fakat çok çarpıcı değil açıkçası. Hatta bana biraz basit geldi. Büyük boy şişesini aldıracak kadar ilginç ve etkileyici gelmedi. Evet başlangıcı farklı. Orta kısım gayet iyi. Ama sadece o kadar. Bu kötü bir kokuya sahip olduğu anlamına gelmiyor. Sadece yeterince ilgimi çekemedi.


Parfümün tasarımcısı dünyaca ünlü Bertrand Duchaufour. Açıkçası onun ismini gördüğümde merakım bir kat daha artmıştı. Ne de olsa bir çok niş ve ana akım markaya başarılı parfümler tasarlamış bir isim. Ama onun imzası bile bu parfümü çok sevmemi sağlayamadı.

Al Oudh, uniseks olarak tasarlanmış. Bence erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Ama içeriğindeki gül kadınlarında ilgisini çekecek gibi. Eau de Parfum (EDP) formunda satılıyor. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Çok genç yaşlardaki arkadaşların kullanmasını tavsiye etmem. Denemeden almayınız çünkü hoşunuza gitmeyebilir. Özellikle başlangıcı pek alışıldık değil. 

Artıları:
+ Son kısmı dışında derinliği ve kalitesi memnun edici.
+ Yer yer hayvansallık barındıran farklı bir baharatlı öd ağacı kompozisyonu arıyorsanız deneyebilirsiniz.

Eksileri:
- Sonlarını beğenmedim.
- Yer yer kimyasal-hastane kokan yapısı herkesin hoşuna gitmeyecektir.
- Çok çarpıcı yada aşık olunacak tarafına rastlamadım.

Koku Güzelliği:10/6.5

12 Aralık 2012 Çarşamba

L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)



L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)

Curriculum Vitae. Bu iki kelime sizde hiçbir çağrışım yapmadı mı? O zaman kısaltması olan CV desem? Hani artık en büyüğünden, en küçüğüne kadar her firmanın işe alım sürecinde neredeyse kutsal metin muamelesi gösterdikleri şey.

Sürekli aklıma takılan şeylerden birisi de şu CV işi. İnsanların bütün hayatlarını bir sayfalık beyaz kağıda sıkıştırıp, daha sonra elden ele, bilgisayardan bilgisayara dolaşan hayat kesiti.

Hatta kimi “uzmanların” CV’nizi nasıl daha da süsleyip püsleyeceğinizi anlatmaları komedinin bir tarafı. Diğer tarafta ise eline bir tomar CV alıp da onların arasından koyun seçer gibi davranan şirket yetkilisinin durumu. Oysaki gidilen görüşmede size şöyle hafiften yukarıdan ve ukalaca bakan işe alım elemanı, daha geçen sene aynı odada başkalarının karşısında kendisini beğendirmek için olmadık meziyetlerini anlatmaya çalışıyordu. Be mübarek ne çabuk unuttun geçen seneyi. Aynı odada başkalarının karşısında işe alınmak için çırpınmalarını.


Artık bir komedi ve tiyatro haline dönüşmeye başlayan şirketlerin işe alım süreçleri beni oldukça eğlendiriyor. Uyduruk bir şirkette işe girebilmek için bile yurt dışından bire bir kopyalanan zeka testlerinden tutun da benim en sevdiğim sorular olan ve çok ciddi bir surat ifadesi ile sorulan “5 yıl sonra sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz yada peki neden bizi tercih ettiniz” klişeleri.

Türkiye’nin en çok okunan parfüm inceleme sitesi olan Parfüm Merakı aracılığı ile söylemek istiyorum ki; sevgili şirket işe alım insanları. Lütfen artık bu iki aptalca ve sıkıcı soruyu sormayın insanlara. Belki birileri burada okuyup daha yaratıcı ve zekice sorular düşünmeyi akıl edebilir. Hadi madem düşünemiyorsunuz o zaman hep yaptığınız gibi bari yurt dışında bu konu hakkında yazılan kitaplardaki soruları kopyalayıp sorun. İnsanları da bu eziyetlerden kurtarın.

Buradan anlaşılacağı üzere CV ile insanları işe alma komedisine tamamen karşıyım. Oh be yazdım da kurtuldum. İçimde kalmamış oldu. Ama bugün bahsedeceğim parfümün tasarımcısının gerçekten de etkileyici bir öz geçmişi var. Görmezden gelinemeyecek kadar parlak. Size bu adamın daha önce imza attığı işlerden bahsetmek isterim. Bir baş parfümörden. İşte onun bazı eserleri:

Acqua di Parma - Colonia Assoluta
Acqua di Parma - Cipresso di Toscana
Comme des Garcons - Mint
Comme des Garcons - Calamus
Comme des Garcons - Harrisa
Comme des Garcons - Sequoia
Comme des Garcons - Avignon
Comme des Garcons - Cinnamon
Comme des Garcons - Peppermint
Comme des Garcons - Rhubarb
Eau d’Italie - Baume du Joge
Eau d’Italie - Bois d’Ombrie
Eau d’Italie - Jardin du Poete
Eau d’Italie - Paestum Rose
Eau d’Italie - Sienne L’Hiver
Frapin - 1697
MDCI Parfums - Chypre Palatin
Penhaligons - Amaranthine
Penhaligons - Eau Sans Pareil
Penhaligons - Esprit du Roi
Penhaligons - Orange Blossom
Penhaligons - Sartorial

Açıkçası hepsini yazmaya üşendim. Ayrıca Lalique, St Dupont, The Different Company, Givenchy, Escada, Christian Dior, gibi markalara parfümler tasarlamış. Ünlü niche marka L’Artisan Parfumeur’un neredeyse bütün parfümlerine imza atmış bir adam. Karşımızda Bertrand Duchaufour.

                                                                      Bertrand Duchaufour 

Sanırım tam da bu noktada böylesi bir kariyeri göz ardı edemeyeceğim. Ki benim ne haddime böylesine bir ustaya ukalalık etmek. Parfüm yazarı Chandler Burr bile onun için “ O yaşayan bir parfüm üstadıdır” diyorsa bana sadece saygı duymak kalır. Ama bakalım bugün saygı duyulucak bir Bertrand Duchaufour parfümü ile karşı karşıya mıyım? İşte bu soru kafamı kurcalarken Vanille Absolument ile tanışma şerefine nail oluyorum.

Vanille Absolument, L’Artisan Parfumeur’un yeni sayılabilecek parfümlerinden birisi. Markanın Les Voyages Exotiques serisinin bir üyesi. Fragrantica’da oryantal vanilyalı olarak sınıflandırılmış. İlk piyasaya sürüldüğünde Havana Vanille olan ismi nedense birden bire Vanille Absolument’e çevrilmiş. Yani ikisi de aynı parfüm. Görürseniz şaşırmayın.


Parfümün açılışı oldukça tatlı bir çikolata-kek-karamel ile gerçekleşiyor. Bana hemen şeker bayramlarında büyük marketlerde açılan şeker-çikolata standlarında satılan ortalama kalitedeki çikolataları hatırlattı. Hani şu ısırınca içinden karamel çıkan çikolatalar. Neden böyle bir izlenime kapıldım bilemiyorum. Şimdiye kadar denediğim en gourmand açılışlardan birisi. Tam bir yiyecek kokusu. Kimileri başlangıcını bal kabağına benzetmiş.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Koku karakteri radikal bir değişiklik geçirmiyor. Fakat o çok tatlı vanilyamsı koku biraz daha güzelleşiyor. Ve odunsu notalar ekleniyor. Bu kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Fakat hala bu parfümle ilgili içim rahat değil. Son kısımda yine büyük değişiklik görünmüyor. Bu yumuşak ve yanık vanilya kokusuna baharatlar ekleniyor. Muhtemelen karanfil-tarçın ikilisi. Son kısım en sevdiğim tarafı diyebilirim.


Anlaşılacağı üzere parfümümüz vanilya merkezli. Zaten isminden bile kendisini açık ediyor. Markanın sitesinde bol bol vanilya vurgusu var. Sanırım L’Artisan, rakiplerinin vanilya temalı parfümlerine bir cevap vermek istemiş bu arkadaş ile. Kendi sitelerinde içki (rom) vurgusu da yapılmış. Ama bence Vanille Absolument yoğun bir içki kokusuna sahip değil.

Parfümümüz başından sonuna kadar yanık şeker yada karamelize edilmiş vanilya kokuyor dersem yanlış olmaz. Başlangıcındaki o kek kıvamındaki vanilyayı hiç sevmedim. Ki vanilyalı parfümleri seven birisi olarak. Bence açılıştaki vanilyanın biraz ayarı kaçmış. Sonrasında daha yumuşuyor kokusu. Fakat sonlarına kadar çok hoşuma giden bir tarafı olmadı Vanille Absolument’in. Neyseki son kısım biraz durumu kurtarmış. Ama parfümü bir bütün içinde değerlendirecek olursam çok güzel kokuya sahip diyemem. Evet modern bir vanilya parfümü. Ama hem düz çizgide ilerliyor hem de kalite anlamında iyi işaretler vermiyor. Biraz sıkıcı bence. Hatta zorlama bile olmuş.


Bazı yorumcular kokusunu Tom Ford’un vanilya merkezli nefis parfümü Tobacco Vanille’ye benzetmiş. Bence aralarında çok büyük benzerlik yok. Belki sonları biraz benziyor olabilir. Tobacco Vanille çok daha güzel ve kaliteli bir vanilya-tütün kombinasyonu.

Oysaki oldukça merak ettiğim parfümlerden birisiydi Vanille Absolument. Denemek için sabırsızlanıyordum. Yani küçük bir hayal kırıklığı oldu. İlgimi çeken bir tarafını sizinle paylaşayım. Markanın kendi sitesinde çok şekerli bir parfüm olmadığını iddia etmişler. Bence başlangıcı kesinlikle çok tatlı ve bayık. Sanırım tanıtım yazılarını yazan kişi bu parfümü hiç denememiş. Daha derin, zengin ve ilginç bir parfüm beklerdim gerek L’Artisan’dan gerek Bertrand Duchaufour’dan. Bence bir şişesi alınacak kadar başarılı değil. Yine de son karar sizin.


Vanille Absolument, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda satışa sunulmuş. Fark edilirliği yüksek değil. Kalıcılığı iyi. Uniseks olarak düşünülse de bence kadın kullanımına daha yakın. 15-30 yaş arasındaki arkadaşları hedefliyor gibi bir hisse kapılıyorum. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Son kısmı gayet güzel.
+ Genel olarak insanların sevebileceği gibi bir izlenim bıraktı bende.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Vasat bir vanilya parfümü.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6