L’Artisan
Parfumeur – Al Oudh (2009) Markanın “Seyahat” serisine mensup parfümü.
"5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 125. Maddesi:
1) Bir kimseye onur,
şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran
kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle
ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru
muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde,
yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."
Evet sevgili parfüm
severler. Hukuk alanına merak salmadım şimdi de. Benim için fazla detaylı ve
karışık hukuk bilimi. Fakat kendi düşüncelerini internet blogu aracılığıyla özgürce
yazan bir kişiye yapılan her türlü küfür ve hakaretin hukuk alanında mutlaka
bir karşılığı olacağını sanırım çoğu insan bilmiyordu. Böylece öğrenmiş
olacaklardır.
Fakat işin daha farklı boyutundan
bakmak istiyorum çoğu zaman yapmaya çalıştığım gibi. Benim kişisel fikirlerimi
yazdığım Parfüm Merakı sitesine kimlerin olduğunu gayet iyi bildiğim ve neden
yaptıklarını da tahmin ettiğim 3-5 kişilik küçük bir grup belirli aralıklarla
hakaret ve küfürler yazıp, değerli okuyucuların keyfini kaçırmaya çalışıyorlar.
Anladığım kadarıyla bu
durumun toplumsal psikoloji hatta sosyolojiyle ilgili güçlü bağları var. Hayatı
ruh hastalığı boyutlarında yaşayan ve internetten gizli kimliklerle başkalarına
ait bloglara girip, küfür eden arkadaşlara sadece üzülüyorum. Kendini hakaret
ve küfürle ifade etmek hangi psikolojik rahatsızlığın belirtisidir acaba?
Öncelikle küfrü eden insanın yaşantısını incelemekte fayda var belki de.
Kabalık, terbiyesizlik, bastırılmışlık, kendini ezik hissetme, baskın gelme
çabası, çocukken yaşanan travmalar, ego tatmini çabası. Kim bilir sebebi ne,
karşısındaki insana çok normal bir şey gibi kimliğini gizleyerek küfür etmek.
Psikolog değilim ama mutlaka bir yeri vardır bu alanın içinde. Bu zihin
yapısını anlayabilmek için internette biraz gezindim. Ve bakın bir tıp
sitesinde ne buldum:
"Paranoid Kişilik
Bozukluğu: Bu hastalığın temelinde başkalarına karşı duyulan güvensizlik ve
kuşkuculuk yatar. Kişi kuşkularını, tartışarak, şikayet ederek yada agresiflik
ile ifade eder. Paranoid kişiler görüntüde soğuk, objektif ve mantıklı gibi
görünebilirler ama genelde saldırgan, inatçı ve sarkastik davranırlar.
Başkaları hakkında negatif yargılar geliştirebilir ve kendileri gibi paranoid
inançların paylaşıldığı gruplara üye olabilirler.
Belirtileri: Kuşkuculuk,
kıskançlık, çekememezlik. Kızmaya, öfkelenmeye ve agresifleşmeye hazır olma.
Ukalalık, kendine aşırı güven, herkesten üstün olduğuna inanmak."
Ne kadar da tanıdık
geliyor değil mi bu tavırlar? Sanki dün görmüş gibiyim :) Fakat bu şekilde bana
hakaret ederek kendisini mutlu hisseden arkadaşlara bir kaç kelam edeyim. Şuna
emin olun ki bana ettiğiniz küfürler ile ben ne değersizleşirim ne de
yazdıklarım önemsizleşir. Eğer benim düşüncelerime katılmıyorsanız bunu, altı
mantıklı gerekçelerle doldurulmuş fikirlerinizle ifade etmeniz gerekir. Yanlışlarım
varsa düzeltmeye her zaman hazırım. Ki yazılarımda gözümden kaçan bazı
yanlışlarım için beni uyaran arkadaşların haklı oldukları yanları hemen düzeltiyorum.
Bunun bir çok örneğini verebilirim. Hatasızlık sadece Allah'a mahsustur. Ama
"ben şu parfümü seviyorum sen nasıl sevmezsin ve eleştirebilirsin” yada “sen
parfümden anlamazsın" gibi anlamsız düşünce kalıplarına cevap vermeye bile
gerek duymam. Çünkü boşa kürek çekeceğimi bilirim.
Herkesin istediği parfümü
sevip, istediği parfümü sevmeme hakkının/özgürlüğünün olduğunu, insanların
fikirlerine ve beğenilerine maksimum derecede saygı duyulması gerektiğini,
parfümler gibi subjektif bir alanda mutlak doğru olamayacağını yüzlerce defa
anlatsam da anlamayacaklar çünkü. Ama hem bunları anlayamayıp, hem de durduk
yerde sitemize gelip bana küfür etmeye kalkarsanız her zaman kaybeden
olursunuz. Çünkü sadece haksızlar ve suçlular hakaret edip, sesini yükselterek
üste çıkmaya çalışırlar. Bana edilen hakaretler ise bende en ufak bir etki
yaratmaz. Vız gelir tırıs gider. Gerekirse mutlulukla ve eğlenerek cevabını
veririm. Çünkü neden böyle davrandıklarını çok iyi bildiğim için ciddiye almam.
Hatta daha da motive eder beni. Doğru yolda olduğumu anlarım.
Parfüm Merakı blogunun
yazarı olarak böyle sağa sola küfür ederek rahatlayan arkadaşların (ne yazık ki
bu kişilerin içinde aklı başında olduğunu sandığım üniversite mezunu kişiler de
var) mümkünse blogumu okumamalarını, yorum yazmamalarını ve tek amacı
parfümlerle ilgili konuları konuşmak olan değerli parfüm severleri rahatsız
etmemelerini öneriyorum. Bu arkadaşlar kendi forumlarında bütün gün
birbirlerine küfür edip güzel saatler geçirebilirler. Yada başkalarının fikirlerine
saygı duyamayacak olgunluğa ve hoş görüye sahip olamayan küfürbaz kardeşlerimiz
kendilerine farklı hobiler bulabilirler. Mesela puzzle ile uğraşmak, uçurtma uçurmak,
oyuncak arabalar ile oynamak, kartondan gemi yapmak gibi. Nasıl ki ben,
başkalarının kişisel bloglarına yada sitelerine girip, onlara küfürler
etmiyorsam, aynı tavrı kendim içinde istemek sanırım hakkım. Sizlerin Parfüm
Merakı'nı okumamaları ve yorum yazmamaları bizim için bir mutluluk kaynağıdır.
Parfüm Merakı’nın değerli okuyucuları, sizlerin çirkin küfürlü yorumlarınızı
okumak ve muhatap olmak zorunda değil. Daha söyleyecek çok şey olmasına
rağmen fazla uzatmadan bu konuyu noktalayıp çabucak gelelim ilgi alanımıza.
Artık moda oldu niş
markalar arasında Oud (Öd ağacı) temalı kokulara imza atmak. Nereden ve neden
geldiğini bilmediğim bu öd merakı niş markaları adeta kasıp kavuruyor. Bir çok
niş marka öd merkezli kokular çıkarıyor. By Kilian'dan Maison Francis Kurkdjian'a,
M. Micallef'den Montale'e, Bond No.9'dan Byredo'a, Creed'den Amouage'a.
Bu gidişle öd temalı parfüme
sahip olmayan niş marka kalmayacak. Doğal olarak da Fransız niş markası
L'Artisan Parfumeur bu akıma kayıtsız kalamamış ve 2009 yılında öd temalı
kokuya imza atmış. Hem de çok ünlü bir burun olan Bertrand Duchaufour'a
tasarlatmış Al Oudh'u.
Al Oudh, kendi
sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış. Timbuktu, Dzongkha ve Fleur de
Liane gibi markanın "Seyahat" serisine mensup. Yine kendi sitelerinde
şöyle tanıtılmış:
"Arap odunlarının
kuvvetli iksiri. Arap yarımadasının ilk koku örneğidir. Öd ağacı yüzyıllardır
erkek ve kadınların güzellik ritüellerinde, ten ve saçlarında kullanılan yoğun dumansı
kokudur. Al Oudh'daki deri, baharat, is kokusu; portakal çiçeği ve gülün zarif
aranjesi ayrıca kurutulmuş meyvelerin ilavesiyle yumuşatılmıştır. Al Oudh'u
duyguların iksiri olarak tanımlayan; misk, paçuli ve tonka fasulyesinin
hipnotize edici dokunuşudur. Tek nota halindeki öd ağacının, sihirli, antik ve
dumansı-derimsi çarpıcılığı, Binbir Gece Masalları'ındaki gibi hissettiriyor."
Al Oudh'un başlangıcı
karanlık sayılabilecek şekilde gerçekleşiyor. Hastane gibi kokan baharatlar
(kimyon, tarçın), bir parça meyve dokunuşu (hurma veya erik) ve garip içki
teması (neredeyse viski hatta şarap gibi) ile üst notalar size merhaba diyor.
Başlangıç derin ve gizemli. Sevmesi ve çözmesi zor. Çok beğenmesem de benzersiz
bir açılışı var. Fena değil diyelim. Geçeyim orta notalarına. Burada parfüme
ismini veren öd ağacı kendisini gösteriyor. Ona biraz gül ve safran eşlik ediyor.
Kimyasal his azalıyor. Onun yerine biraz hayvansallık hissediliyor. Azıcık da
deri. Baharatlar hala etkili. Orta kısım bence parfümün en başarılı tarafı. Son
kısım ise hiç güzel olmamış. Yapay ve sulandırılmış hissi veren misk çok
sıradan. Ayrıca bariz yapaylık hissedilen odunsu notalar da neyin nesi? Sedir
ağacı değil mi bu? Acaba nasıl böylesine vasat kullanılmış. Anlamak zor.
Al Oudh, isminden de
anlaşılacağı üzere öd ağacı temasına sahip. Başlangıcından itibaren kendisini
hissettiriyor Öd. Orta notalarda ise adeta dümeni ele geçiriyor. Parfümün
ikinci nirengi noktasını tatlımsı baharatlar oluşturuyor.
Kimyon-karanfil-tarçın efekti veren baharatlar geri planda gibi görünse de
önemli ölçüde kokunun karakterine yön veriyor. Gül de iyiden iyiye kendisini
hatırlatıyor. Ama karanlık, soğuk ve koyu bir gül kokusu diyebilirim. Hatta
biraz kirli ve kimyasal.
Parfümün genel karakteri
karanlık, derin, tuhaf öd ağacı-baharat tarzında. Gül de var fark edilir
oranda. Kullanması kolay bir koku değil. En azından bende öyle bir izlenim bıraktı.
Herkesin sevebileceği gibi güvenli olmayabilir. Daha deneysel bir kokuya sahip.
Fakat çok çarpıcı değil açıkçası. Hatta bana biraz basit geldi. Büyük boy
şişesini aldıracak kadar ilginç ve etkileyici gelmedi. Evet başlangıcı farklı.
Orta kısım gayet iyi. Ama sadece o kadar. Bu kötü bir kokuya sahip olduğu
anlamına gelmiyor. Sadece yeterince ilgimi çekemedi.
Parfümün tasarımcısı
dünyaca ünlü Bertrand Duchaufour. Açıkçası onun ismini gördüğümde merakım bir
kat daha artmıştı. Ne de olsa bir çok niş ve ana akım markaya başarılı
parfümler tasarlamış bir isim. Ama onun imzası bile bu parfümü çok sevmemi
sağlayamadı.
Al Oudh, uniseks olarak
tasarlanmış. Bence erkek kullanımına daha yakın gibi duruyor. Ama içeriğindeki
gül kadınlarında ilgisini çekecek gibi. Eau de Parfum (EDP) formunda satılıyor.
Tam bir sonbahar-kış parfümü. Çok genç yaşlardaki arkadaşların kullanmasını
tavsiye etmem. Denemeden almayınız çünkü hoşunuza gitmeyebilir. Özellikle başlangıcı
pek alışıldık değil.
Artıları:
+ Son kısmı dışında
derinliği ve kalitesi memnun edici.
+ Yer yer hayvansallık
barındıran farklı bir baharatlı öd ağacı kompozisyonu arıyorsanız
deneyebilirsiniz.
Eksileri:
- Sonlarını beğenmedim.
- Yer yer
kimyasal-hastane kokan yapısı herkesin hoşuna gitmeyecektir.
- Çok çarpıcı yada aşık
olunacak tarafına rastlamadım.
Koku Güzelliği:10/6.5