30 Eylül 2015 Çarşamba

Amouage – Memoir Man (2010)


Amouage – Memoir Man (2010)

Kaynaşan bir milyon bağırsak kurdu misali
Cümbüş eder beynimizde İblis tayfası,
Soluduğumuzda, görünmez Ölüm ırmağı
Sağır yakarışlarla kaplar ciğerimizi.

Saldırı, zehir, hançer ve yangın şimdiye dek
Acıklı yazgımızın patiskasına yer yer
İşlememişse henüz nakışlarını eğer,
Heyhat! ruhumuz daha tam bilenmemiş demek!

Yukarıdaki satırların sahibi şair Charles Baudelaire'yı, şiir, edebiyat ve sanatla ilgilenen herkes yakından tanıyacaktır. 19. yüzyılın ortalarında verdiği eserlerle sadece Fransız şiirinin değil, modern dünya şiirinin de kurucusu olarak kabul ediliyor Charles Baudelaire. Onun özgün ve başına buyruk tavrı ve tarzı, kendisinden sonra gelecek sanatçıları derinden etkileyecekti. Hatta bu etkilenme 1900'lü yılların sanatçılarına kadar uzanacaktı. Sadece şiir alanında değil, edebiyat ve resim alanlarına bile etki edecekti Baudelaire'ın şiirleri. Kimi zaman devrimlere hatta modern sanat akımlarına konu olacaktı onun şiirleri.

Çoğu sanat sever tarafından en önemli eseri olarak kabul edilen "Les Fleurs du Mal (Flowers of Evil)" için Baudelaire'nın şöyle söylediği rivayet edilir: “Bu korkunç kitaba bütün düşünce ve yüreğimi, bütün dinimi, bütün tiksintimi koydum.” Kendi kitabını "korkunç" olarak nitelemesinin sebebi büyük ihtimalle onun içeriğinin melankoli, şeytan ve erotizm üzerine olmasıdır. İlk olarak 1857 yılında Fransa'da yayınlanan kitaba, kısa süre sonra İmparatorluk rejimi tarafından sakıncalı görülüp dava açılmıştı. Toplumsal değerleri aşağıladığı iddiasıyla açılan davada Baudelaire'ın üç yüz Frank para cezasına çarptırıldığı bile söylenir.


Ve bu ünlü şairin ünlü kitabı, 2010 yılında sanata ilham vermeye devam ediyor. Bu sefer ki sanat parfümcülük alanında. Kralların parfümcüsü Amouage, 2010 yılının Eylül ayında Memoir isimli kadın ve erkek parfümlerini piyasa sürdü. Simsiyah şişedeki bu iki Amouage, ilhamlarını Baudelaire'nın Les Fleurs du Mal kitabından almıştı. Memoir’in resmi bülteninde de bu durum vurgulanmış:

"19. yüzyılın dahi şairi Charles Baudelaire ve Alman felsefesinden esinlenen Amouage yaratım yöneticisi Christopher Chong, insan doğasının içinde bulunan ve sonu olmayan sırları ortaya çıkarmak için derin ve meraklı bir yolculuğa çıkar. O kasvetli ruhu uyandırmak için ağaç akoru, bazı çiçekler ile kışkırtıcı ve etkili absinti bir araya getirerek, vermek istediği etkiyi ifade eder."

Bir süredir ilgimi çeken Amouage'ın Memoir Man'i benimle birlikte anlayacağınız üzere. Onu sık sık denedim. Özellikle uzun uzun kokladım ve içine girmeye çalıştım. Biraz zor bir deneyimdi ama kendimce bazı sonuçlara ulaştım.

Memoir Man'i ilk sıktığımda karşıma yeşil aroma çıktı. Oldukça farklı üst notalarda çam-terebentin benzeri bir yapı var sanki. Belki yağlı fesleğen ve nane. Ferah sayılamayacak başlangıcı karanlık da değil. Pek sevemedim başlangıcını. Orta kısımda yeşil yapı geri çekiliyor. Onun boşalttığı yeri kuru ve tatlımsı deri, tatlı tütün ve tütsü alıyor. Tütsü orta kısmın sonlarına doğru çıkıyor ve alt notalarda etkisini devam ettiriyor. Orta bölümdeki tütün, sevdiğim gibi olmasa da kötü değil. Deri, biraz karanlık ama çok daha karanlığını gördüğüm için fazlaca ilginç değil. Orta kısmı başlangıcına göre daha sevilebilir ve başarılı buldum. Son kısım bence en güzel yeri. Alt notalarda kuru ve dumansı tütsü oralarda takılıyor. Egzotik amberin de olduğu söylenebilir. Ve fazla tatlılık barındırmayan harika vanilya ortaya çıkıyor. Kapanışı gayet güzel ama parfüm oldukça zayıflıyor sonlarda. Ne şanssızlık!


Memoir Man, yeşil, reçinemsi ve neredeyse baharatlı-aromatik otsu başlangıcıyla şaşırtıyor. Parfümlerde sevemediğim iki nota olan nane ve fesleğenin beraber kullanılması zaten üst notaları hemen pas geçmemi sağladı. Açılıştaki tuhaf yağlımsı çam efekti biraz Jeke'yi anımsattı. Yanılıyor da olabilirim. Orta bölümde devreye giren tütsü, deri ve tütün radikal değişimin gerçekleşmesini sağlıyor. Bu üç harika nota, orta bölüme derinlik katıyor ve koku yönünü yeşilden koyuya çeviriyor. Son bölüm zaten, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Tek fark zarif vanilyanın eklenmiş olması. Başlangıçta pek tatlılık yokken, orta kısımdan itibaren epey tatlanıyor kokusu. Ten üzerinde başlangıçtaki yeşil çamsı-otsu yapı öne çıkarken, kıyafette üst notalar ıslak ve yeşil, dumansı pipo tütünü ve baharatlar şeklinde gerçekleşti. Kumaş üzerindeki kokusunu daha çok beğendim.

Şişesinin simsiyah oluşuna ve genelde yorumların karanlık yöne dikkat çektiğine pek aldırmayın. Bence karanlıktan ziyade, derin ve kendine has yapısı var. Belki de doğru kelime "kasvetli". Saldırgan ve cazgır karaktere sahip değil. Tene yakın kaldığını gözlemledim. Jubilation XXV ve Interlude'u düşündüğümüzde zayıf performansa sahip olduğu bile söylenebilir. Anladığım kadarıyla yine bilinçli bir seçim bu. Parfümün sizinle özdeşleşmesi için düşünülmüş olabilir.

Memoir Man, tabii ki farklı bir çalışma. Kimi Amouage'lar gibi Arap-Orta Doğu esintileri taşıdığı söylenemez. Beni çok etkilemedi açıkçası. Yine fazlasıyla zengin bir parfüm gelmiş Amouage'dan. Sanırım buradaki sorun başat notaların bir arada kullanılması. Odunsular, deri, tütün ve tütsü, her biri başlı başına parfüm gibidir çoğu zaman. Bunların hepsini bir arada kullanmak zor ve riskli bir tercih. Kötü olduğunu söylemek haksızlık olacaksa da sanırım çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. İçeriğindeki bir şeyler rahatsız ediyor ama tam olarak ne açıklayamıyorum.


Bu odunsu ve deri fujerinin ilhamını, kasvetli ruh halinin varoluşsal yolcuğundan aldığı belirtilmiş. Varoluşsal bir yolculuğa çıkmak istesem (ki bunu her an yapabilirim) yanıma Memoir Man'i alacağımı sanmıyorum. Vintage No.88, Bandit, Fetish Pour Homme veya Avignon'u alırım yanıma ama Memoir Man bana o hissiyatı veremiyor bir türlü. Bu parfümde ya bir şeyler eksik ya da bir şeyler fazla.

Memoir Man'in kokusuna yeni yeni kendisini gösteren isimlerden Karine Vinchon Spehner imza atmış. Bayan Spehner, daha önce de L’Artisan Parfumeur ve Terry de Gunzburg gibi markalara parfüm tasarlamış. Ayrıca Interlude Woman ve Opus III'ün yaratıcısı olarak görülüyor.

Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlangıcı dışında normalin biraz altında. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. Erkeksi yapısının ve karmaşık tarzının, genç arkadaşların ilgisini çekeceğini sanmıyorum. Günlük kullanıma ve spor giyim tarzına uyacağı şüpheli. Müthiş yüksek fiyatını düşünürsek, denemeden alınması halinde hayal kırıklığına uğrayıp, hayata küsüp, bunalıma girebilirsiniz.


Kimi kullanıcılar Memoir Man’in reformülasyon geçirdiğini iddia ediyor. Yeni Memoir Man’ların performans anlamında daha zayıf oldukları ve kokusunun az da olsa değiştiği belirtiliyor. Geçtiğimiz yıllarda Amouage parfümlerinin reformülasyon geçirdiği söylentilerini düşünürsek, eski Memoir Man şişesinin peşine düşmek daha mantıklı gibi görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)


Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)

Sonbaharın, melankolik, hüzünlü ve tuhaf bir burukluk duygusu vardır. Hatta "hayatın sonbaharı" deyimi de uygun düşer sanırım hüzünlü burukluğa. Cıvıl cıvıl yaz mevsiminin bitmesinin hüznü müdür acaba sonbaharın ki? Hüzün duygusunun sadece sonbahar ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Orhan Pamuk'un henüz yeni okuma şansı bulabildiğim İstanbul kitabında, kendi hayat hikayesini anlatırken en çok kullandığı kelimelerden birisiydi hüzün. Orhan Pamuk'un çocukluk ve gençlik dönemlerinde hüzün duygusunun böylesine yer kapladığını hiç tahmin etmezdim. Sanırım hüzün konusunda benzer şeyler hissediyoruz Orhan Pamuk'la. İstanbul kitabını okurken, kendi çocukluğumdan da küçük benzerliklere rastladım. Onun için hayat hikayelerini okumayı her zaman sevmişimdir. Çünkü her insanın hayatı kendi içinde ayrı bir dünyadır.

Televizyonlarda şehit haberleri verilirken, balkona çıktığımda bol eğlenceli bir Ege düğününün müzikleri geliyor uzaklardan kulağıma. Diğer taraftan bir futbol maçını gözünü kırpmadan izleyenler ve onların hemen yüz metre ilerisinde ISFF'in organize ettiği kısa film festivalinin son gösterimi gerçekleşiyor. 26 Eylül Cumartesi akşamı bu dört durum aynı anda yaşanıyor. Türkiye'nin bir ucundaki aileler bin bir zorlukla yetiştirdikleri evlatlarını kaybetmenin acısıyla göz yaşlarına boğulurken, diğer tarafta mutluluklar, sevinçler yaşanıyor, kısa filmler çekiliyor, her golde abartılı şekilde bağırılıyor. Biliyoruz ki hayat devam ediyor, etmeli de. Hayat çok güçlü, çok büyük, çok tuhaf ve çoğu zaman anlamını çözemeyeceğimiz kadar karmaşık.

Bu serin Eylül akşamında, balkonda oturmuş, kollarım hafiften üşümeye başlamışken, ne yalan söyleyeyim parfüm yazmak gelmiyor içimden. Manic Street Preachers'ın enfes şarkılarıyla şehri seyretmek istiyorum. Sarı sokak lambalarını, uyumaya hazırlanan sokak köpeklerini, baz istasyonlarının yanıp sönen kırmızı ışıklarını, gökyüzündeki, hemen üstümde bulunan en parlak yıldızın hangisi olduğunu hatırlamak istiyorum. Bir taraftan da kolumun üzerinden yayılan kokunun analizini yapmaya çalışıyorum. "Kremsi yasemin mi tensel odunsular mı veya yeşillikler mi" hangisine yakın acaba bu koku? Hepsi birden mi yoksa hiç birisi değil mi?


Yves Saint Lauret'in yeni sayılabilecek kadın parfümü Manifesto, ismi gibi devrimsel bir manifesto sunmasa da modern kokuların hangi yönde ilerlediğinin ipuçlarını bize veriyor. Kendi sitelerinde yasemin, yeşil notalar, odunsular, vanilya ve tonka fasulyesine özellikle vurgu yapılmış. Manifesto'yu üzerime sıktığımda garip bir yapıyla karşılaşıyorum. Turunçgil desem tam anlamıyla değil, meyveler desem tam karşılamıyor. Tatlı başlangıcında yeşil karakterini gösteriyor ilk saniyelerde. Üst notaları sevip sevemediğim konusunda kararsızlık yaşasam da beğendiğimi söyleyebilirim. Kimileri başlangıçtaki bölümde siyah kuş üzümünden bahsediyor, evet olabilir. Orta bölümde yeşil yapı daha öne çıkıyor. Resmi tanıtımda bahsedilen yasemin orta kısımda belirginleşiyor. Fakat çok kadınsı bir yasemin değil. Yumuşak ve tatlı odunsu notalarla harmanlanmış yasemin neredeyse erkek kullanımına uygun. Başlangıcı kadar beğenmedim orta kısmı. Son bölümde lezzetli ve güzel bir vanilya var. Orta bölümdeki yeşil yapı, son kısımlara ulaşamıyor ve koku radikal değişime uğruyor. Zaten severim vanilyayı. Manifesto'nun kapanışında gayet başarıyla verilmiş vanilya. Parfümün açık ara en sevdiğim yeri oluyor kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki yeni nesil bol tatlı parfümlerden birisi Manifesto. Modernizmden paçasını kurtaramamış görüntüsüyle, çok yaratıcı bir deneme olmadığı açık. Tatlılığın tonka fasulyesinden geldiğini düşünebiliriz. Tatlı yeşil yapıyı biraz Ange ou Demon'daki verilişe benzettim. Manifesto, ne tam anlamıyla çiçeksi ne odunsu ne yeşil ne de vanilyalı. Hepsinin karmaşık bileşimi gibi. Yüksek kaliteli değil fakat çarpıcı, benzersiz değil fakat dikkat çekici, fark edilir değil fakat kalıcı.

Manifesto, 2000'li yılların bol tatlı çiçeksi-odunsu kadın parfümlerine biraz yeşil ve vanilya eklenmesiyle hayata geçirilmiş bir arkadaşa benziyor. Dişi yanı öne çıksa da bende erkek kullanımına da uyabileceği izlenimi yarattı. Çok feminen olduğunu düşünmüyorum. Eğer Dior Homme'a erkek parfümü diyorsak, Manifesto'ya da uniseks kullanıma yakın diyebiliriz. Biliyorum, o kadın parfümü olarak sunuldu. Hatta şişesinin bir kadının siluetinden ilham aldığı bile belirtilmiş. Şişesi neye benzerse benzesin, bence erkek kullanımına uyabilir. Tabii karar sizin.


Şimdi bu tür ambiyans parfümlerinde genellikle teninizde iyi sonuç alamıyorsunuz fakat kıyafette veya bir kadının üzerinde çok daha sevebiliyorsunuz. Muhtemelen Manifesto öyle bir parfüm. Genellikle tenimde deniyorum parfümleri ama bu tür kokuları kıyafet üzerinde de deneyip, etrafa nasıl yayıldığını ve aurasını takip etmek gerekiyor. Hatta bunu çoğu parfümde yapmak faydalı olacaktır.

Parfümün tasarımını Anne Flipo ve Loc Dong birlikte yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği hem tenimde hem de kıyafette zayıf oldu. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Eylül 2015 Perşembe

Nasomatto – Duro (2007)


Nasomatto – Duro (2007)

Her ne kadar geçtiğimiz aylarda Alessandro Gualtieri'nin "Nasomatto öldü, yaşasın Orto Parisi" minvalindeki sözü aklımı meşgul etse de Nasomatto'nun parfümleri hala birçok yerde satışta. Açıkçası Alessandro Gualtieri bu sözünden sonra Nasomatto'nun parfümlerini kullanma ve yazma isteğim oldukça azaldı. Diğer taraftan da bu ilginç markanın parfümleri hala bir şekilde merakımı cezbediyor. Henüz deneyemediğim Pardon, Absinth ve Blamage'i kullanıp kullanmama konusunda kararsızdım. Gördüğüm kadarıyla Nasomatto'nun ölümü yavaş yavaş olacak.

Duro, Nasomattolar arasında ilgimi çeken işlerden birisi olmadı. Belki de hakkında okuduğum yorumlar, ön yargı oluşmasını sağlamış olabilir. Kimilerinin 2007 kimilerinin 2008 yılı çıkışlı olduğunu söyledikleri Duro, markanın ilgi gören parfümleri arasında. Yurt dışı merkezli platformlarda seveni olduğu kadar oldukça eleştireni de var Duro'nun. Yani biraz "ya aşık olursun ya nefret edersin" klişesine uygun gibi görünüyor Duro.

Kendi sitelerinde tek bir cümle dışında hiç açıklama veya tanıtımı yok Duro'nun. İtalyanca ve İspanyolca'da erkeksi bir sertliği ve zorluğu ifade eden Duro kelimesi, parfümün yönünü de bize açıklıyor. Kendi sitelerindeki tek cümlelik tanıtımda parfümün erkeksiliğine vurgu yapılıyor. Parfümü kullandığım zamanlarda ise onun başlangıcı dışında "sert" tarafına rastlamadım.


Duro'nun başlangıcı, ayakkabı boyacılarının dükkanlarına girdiğiniz anda burnunuza gelen kalitesiz deri ile cami kenarlarında satılan ve uzun zamandır güneş altında durmaktan bozulmuş ve kokusu dayanılmaz hale gelen amberli hacı yağlarının hastalıklı bir karışımı gibi. Sanayi sitelerine girdiğinizde etraftan gelen çeşit çeşit motor-şanzıman yağı, artık kullanılamaz haldeki gelişi güzel bırakılmış lastikler, ne işe yaradığı pek belli olmayan yuvarlak ve yağlı bidonlar, çocuk yaşta babaları tarafından sanayiye çırak olarak verilen yoksul ailelerin gariban evlatlarının üzerlerindeki simsiyah ve haftalardır yıkanmadığı kokusundan belli olan işçi tulumları gibi Duro'nun başlangıcı. Demir kapıların üzerine sürülen siyah renkli pas koruyucu ve astar, yeni aldığınız kauçuk araba paspaslarının kokusu, köhnemiş ve ismi hiç duyulmamış benzin istasyonları gibi de diyebilirim.

Kısacası Duro'nun üst notaları endüstriyel atıklarla dolu büyük bir araba tamirhanesinin içini andırıyor. Aynı zamanda gayet zorlayıcı, irkiltici, şüpheye düşürücü (acaba üzerimdeki parfüm mü dedirtebilecek bir şüphe), tuhaf ve karanlık. Bir korku filminin başlangıcındaki gerilimin benzerini yaşıyorum Duro'nun ilk saniyelerinde. Seyrettiğinin film olduğunu bildiğin halde yine de içiniz çekilir ya çoğu zaman korku filmlerinde, Duro'nun da parfüm olduğunu biliyorum ama yine de koklayasım gelmiyor üst notaları.

Orta kısımda radikal bir değişim söz konusu. Yavaş yavaş nüfuz eden orta notalarda artık ne deri var ne de amber. Orta kısımda hakimiyet, yumuşak öd ağacı, sandal ağacı ve miske geçiyor. Çok farklı olmayan öd-sandal ağacı teması gayet yumuşak, sakin, tek düze ve derinlikten yoksun. Orta bölümde en rahatsız olduğum nota misk. Seyreltilmiş hissi veren misk, orta kısmın ve öd ağacının sıcak-cazibeli havasını alıp götürüyor. Çoğu kişi öd ağacından bahsetse de bence sandal ağacının önemli katkısı var orta bölüme. Neyse ki başlangıcından daha sevilebilir buldum orta notaları.


Alt notalar, orta notalarla paralel ilerliyor. Yumuşak odunsu notalar kapanışta etkili. Öd ve sandal ağacı sonlarda destek veriyor yumuşak odunsulara. Çok farklı ve çarpıcı kapanışı yok Duro'nun. Yine de kötü demek haksızlık olur.

Görüleceği üzere parfümü iki bölüme ayırabiliriz. Başlangıçtaki ilk bölüm, ismi gibi sert ve haşin. Karanlık kuru derinin ve katranımsı amberin etkisiyle koyu, dolgun ve saldırgan başlangıç, 10-15 dakika sonra yerini yavaş yavaş stabil öd ağacı-sandal ağacı-misk üçlüsüne bırakıyor. Orta kısımdan itibaren sert bir yanı kalmıyor Duro'nun. Başlangıçtaki bariz erkeksilik esintisi, yerini uzlaşmacı bir yumuşamaya bırakıyor. İlk bölüm zorlu, ikinci bölümse avama yakın.

Nereden hatırlıyorum bu kokuyu? Hmm bir düşüneyim. Başlangıçta Lutens'in Cuir Mauresque ve Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit etkisi olabilir. Orta kısımdaysa M7,  Bentley For Men Intense'in sonları, Original Santal'ın daha rafine hali gibi. Duro bu haliyle benimseyebileceğim gibi değil. Azıcık yapaylık ve bence bariz de uyumsuzluğa sahip. Kokusu köşeli, sevmesi zor, günlük hayatta kullanması riskli, övgüler yerine eleştirilerle yüz yüze bırakma ihtimali var sizi.


Alessandro Gualtieri gibi isimden sıradan parfüm beklemek hata olur. Nasomatto'nun parfümleri ve 30 ml. şişeleri her zaman ilgimi çeker. Hani bazı markalara anlamlandıramadığınız çekim hissedersiniz. Nasomatto da benim için böyle bir marka fakat Duro'da işlerin pek başarıyla kotarıldığını düşünmüyorum. Evet onun tarzı sıra dışı ama bazen uçmanın ya da farklı olmanın da sınırı olmalı. Dahice işler yapmak ile saçmalamak arasında çoğu zaman ince bir çizgi vardır. Bunu sadece parfümler anlamında söylemiyorum. Hayatın genelinde geçerli bir yaklaşım bana göre. Onun içindir ki çoğu kişi son elli yıldaki modern sanatı abuk ve aptalca bulur. Benim Alessandro Gualtieri'nin işlerine saçma ya da aptalca dediğim çıkartılmamalı buradan ama bay Gualtieri'nin Duro'suna övgüler yağdırmayı düşünmüyorum. Çünkü Duro'nun ham, bezgin ve sıkıcı olduğu izlenimine sahibim. Başlangıca biraz karanlık deri-amber ekleyip, sonlara da sıradan öd-misk-sandal ağacı yerleştirip, bizi tavlayabileceğini düşünüyorsa yanılır, hem de oldukça yüksek bir fiyata sadece 30 ml. kokulu sıvı vererek.

Black Afgano'nun kışkırtıcı karakterini, Hindu Grass'ın hippi ve bohem çiçek çocuk tavrını sevmiştim. Kullandığım üçüncü Nasomatto olan Duro'da ise ne söylemeye çalıştığını anlayamadım Alessandro Gualtieri'nin. Duro'nun tematik olduğu kesin de hangi tema? Amaç ne? Ve kime sesleniyor? Evet bana seslenmediği açık fakat siz bu tür kokuları seviyorsanız denemenizde fayda var. Belki sizi kalbinizin bir yerinden yakalar Duro.

Luca Turin'in kitabında odunsu amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir verilerek en kötü parfümler listesine konulmuş. Bay Turin düşük puan verme durumunu biraz abartmış olsa da, benden en fazla üç puan çalışırdı sanırım Duro'ya.


Duro, diğer Nasomattolar gibi Extrait de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği daha iyi olabilirmiş bu kadar yüksek konsantrasyona göre. Bazı kullanıcılar onun “ağır ve güçlü” olduğunu söyleseler de, fark edilirliği normalin altında gibime geldi. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Bazı yerlerde onun uniseks olduğu söylense de pek itibar etmeyin. Kendi sitelerinde bile erkeksiliğe vurgu yapılıyor.

Parfümün tasarımcısı ve Nasomatto'nun kurucusu Alessandro Gualtieri'nin, bir söyleşide, Duro ile ilgili söylediği (muhtemelen şaka ile karışık) şu sözü de tarihe küçük bir not olarak düşelim: "This is from my groin!"

Koku Güzelliği:10/6

21 Eylül 2015 Pazartesi

Bentley – Infinite Intense (2015)


Bentley – Infinite Intense (2015)

“El yapımı lüks, kusursuz tasarım ve nefes kesici performans… Tüm bunlar, erkeklere özel Bentley motorları ve Bentley parfümlerinin önemli özellikleridir. Bentley parfümlerinin yeni Infinite serisi, dinamizm ve heyecana atıfta bulunarak incelikle tasarlanmış lüks bir dünya sunar.

Infinite parfümleri, sportif ve modern bağlamda lüks ve zarif arabalara olan bağlılığı yansıtmaktadır. Modern dokunuşları el işi tasarımına eklenmiştir.

İnfinite parfümleri, maceraya, prestije ve adrenaline düşkün erkekler için tasarlandı. İstediklerini gerçekleştiren, sınırları ortadan kaldırmaktan haz alan ve hep ileriye giden erkekler için. Kendini canlı hisseden ve yaşamın her anından zevk duyan erkekler için.

Keşfetme lüksünün tadına varın.”

Bentley parfüm biriminin, 2015 çıkışlı Infinite ve Infinite Intense için hazırlanan tanıtım kampanyasının bir bölümünü oluşturuyor yukarıdaki satırlar. Parfüm koleksiyonunu sürekli büyüten Bentley, beklediğimden daha iyi işlere imza atıyor. Geçtiğimiz aylarda kullandığım Infinite’i fena bulmamıştım. Bu aralar ise EDT olan Infinite’in EDP kardeşi Infinite Intense’i kullanmaktayım. Ara ara kullanıyorum Infinite Intense’i. En uzun süreli ve tekrar tekrar kullandığım dönem olarak içinde bulunduğumuz Eylül ayının ortalarını söyleyebilirim.


Bentley’in büyük marka değerini düşündüğümüzde parfümlerinin de belli bir çıtanın üzerinde olduğu söylenebilir. Parfümlerini çoğu zaman dünyanın en bilinen parfümörlerine tasarlatıyorlar. Tanıtımlarına ise gayet ciddi şekilde hazırlanıyorlar. Ne diyelim umarız bu ciddiyetlerini devam ettirirler.

Bir süredir kullandığım Infinite Intense, kardeşi Infinite gibi 2015 çıkışlı. Aromatik ağaçsı olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda keskin bir yapıyla karşılaşıyorum. Tatlılık barındırmayan kuru kara biber ve lavantanın üst notaları oluşturduğunu düşüyorum. Beklenenin aksine turunçgilli bir açılışı yok. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısımda reçinemsi metalik vetiver ve metalik baharatlar etkili oluyor. Lavanta da hala kendisini hissettiriyor. Başlangıcı kadar sevdiğimi söyleyemem orta kısmını. Son bölümde yüksek kaliteli sedir ağacına yine gayet başarılı vetiver eşlik ediyor. Orta bölümdeki yapaylık, sonlarda bir hayli azalıyor. Kapanışı açık ara en sevdiğim yeri oldu.

Infinite Intense genel anlamda odunsu kokuya sahip. Sedir ağacının etkisi büyük. Daha sonra kara biberin önderliğindeki kuru baharatlardan bahsedilebilir. Üçüncü öge tabii ki vetiver. Orta bölümdeki metalik vetiverin verdiği hissiyat Iso E Super ya da metalik ambere benziyor. Muhtemelen benim vetiver zannettiğim bu kadifemsi metaliklik Iso E Super’den geliyor. Kapanışta neyse ki vetiver daha doğala yakın hale geliyor.


Infinite Intense fazlaca tatlılık barındırmayan gayet erkeksi bir deneme. Kuru, modern ve iddialı. Günümüzün yeni nesil şekerli odunsularına benzemiyor. O daha çok metalik hissiyatı kullanıyor. Bu şekilde kokusunu cazip hale getiriyor ama kalite anlamında taviz veriyor. Yapaylık sınırındaki bu metalik hissiyat, orta notalarda tavan yapıyor. Sonlarda azalıyor.

Bentley’den yine farklı bir eser gelmiş. Çok fazla benzerine rastladığımı hatırlamıyorum Infinite Intense’in kokusunun. Bazı yurt dışı merkezli platformlarda Terre d’Hermes’e benzetiliyor. Bence benzer DNA’ya sahipler ama farklı kokulara sahipler. Terre d’Hermes portakal temasına yakınken, Infinite Intense baharatları öne çıkarıyor. Ayrıca Terre d’Hermes’in daha doğal harmanı varken, Infinite Intense’in biraz yapay olduğunu düşünüyorum. Belki iki parfümdeki vetiver, sedir ağacı ve Iso E Super kullanımı benzetilebilir.

Sonuç olarak farklı ve çarpıcı bir parfüm. Her gün karşınıza çıkmayacak, şekerli parfümleri sevmeyenleri memnun edecek, orta yaştaki erkeklere ve takım elbiseye uyacak, yarı resmi ortamlarda sırıtmayacak bir arkadaş. Çok detaylı mı? Değil. Çok derin mi? Değil. Yüksek kaliteli mi? Pek sayılmaz. Ama yine de birbirinin aynısı sıkıcı piyasa parfümlerinden bir nebze farklı yerde durduğunu da söylemem gerekiyor.


Kokusunun tasarımına ünlü burunlardan Nathalie Lorson imza atmış. EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Ertesi gün bile hem teninizde hem kıyafette kendisini hafif hafif hissettiriyor. Fark edilirliği başlarda iyiyken ilerleyen dakikalarda ortalamanın biraz altına geriliyor. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Bence serin ilkbahar-sonbahar dönemine daha uygun.

Son bir bilgi daha vereyim. İnfinite gibi Infinite Intense’in şişesine, ünlü tasarımcı Thierry de Baschmakoff imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Eylül 2015 Çarşamba

By Kilian – Love (Don’t Be Shy) (2007)


By Kilian – Love (Don’t Be Shy) (2007)

İtiraf etmeliyim ki doğada marshmallow isimli bir bitkinin olduğunu ilk defa bu günlerde duydum. Marshmallow'un Türkçe karşılığı olarak bazı sözlüklerde hatminin karşıma çıkmış olması tesadüf olmasa gerek. Çoğumuz gibi marshmallow'u, "genellikle şeker ya da mısır şurubu, su, sıcak su içinde yumuşamış jelatin,  tatlandırıcılarla sünger kıvamına getirilerek hazırlanmış modern formlu bir şekerleme" olarak biliyorum.

"“Marshmallow” isimli bitkiden üretilen “marshmallow” şeker olarak mutfaklara girmeden evvel medikal özelliklerinden dolayı tıpta kullanılırmış. Boğaz ağrısına iyi geldiğine inanılan “marshmallow”, ilk olarak eski Mısır’da bitkinin sapının fındık ve bal ile karıştırılmasıyla şeker olarak tüketilmeye başlanmış. Bir diğer üretim şekli ise günümüzdekine yakın modern bir tarif. Bu tarife göre bitkinin sapları yerine bitkinin gövdesinin kullanılması tercih edilmiş. Şeker şurubu içinde haşlanan bitkinin gövde ile sapları çıkarılır ve yumuşak, sakızımsı, süngerimsi bir öz elde etmek için kurutulurmuş."

"Parfüm Merakı nereden çıktı bu marshmallow şimdi" iç seslerinin eşliğinde söylemeliyim ki By Kilian'ın ünlü parfümü Love (Don't be shy), bu şekerlemeden yani marshmallow'dan ilhamını almış. Böylesi bir niş markanın ala ala marshmallow gibi basit bir şekerlemeden ilham alması bana da ilk başta tuhaf geldi. Hatta ismi aşk olan ve aşkta utangaçlığa yer olmadığını öğütleyen bir parfüm ile marshmallow şekerlemesinin arasında nasıl bir bağ kurduğunu Kilian Hennessey'e, canlı yayında Ceviz Kabuğu programında (Uğur Dündar'ın Halk Arenası da olabilir) sormak isterim.


Gerçi bir söyleşisinde Love parfümünü şöyle anlatmaya çalışmış bay Hennessey: "Ben parfüm yaratmadan önce duygusal çekiciliğe sahip bir öykü oluştururum. Sonrasında bu öyküye kokuyu eklerim. Duygular zamansızdır ama anlam bilimi oldukça modern bir kavramdır. Benim parfümlerimden birisinin adı "Love, Don't Be Shy"dır. Elli yıl önce bir parfüme bu ismi vermek hayal bile edilemezdi. Bir gün parfümü tasarlayacak kişiye gittim ve ona dedim ki: "Hadi, bana öyle bir parfüm tasarla ki, bir kadın onu kullandığında, erkeği onu yemek istesin!"

Anladığım kadarıyla Kilian Hennessey, Love (Don't Be Shy) isimli parfüm için Calice Becker'e söylemiş yukarıdaki sözü. Çünkü Love'un yaratıcı ismi olarak Calice Becker karşımıza çıkıyor. Ünlü burun Calice Becker, By Kilian için birçok parfüm tasarlamış durumda. Love, By Kilian'ın L'oeuvre Noire (Black Masterpiece) serisinin üyesi. Bu seri aynı zamanda By Kilian'ın 2007 yılındaki ilk altı parfümünü kapsıyor. By Kilian'ı dünyaya tanıtan seri olarak düşünebiliriz L'oeuvre Noire'ı.
Love, By Kilian'ın ilk ve en çok tartışılan parfümlerinden. Uzun zamandır farklı yerlerde ismi karşıma çıkan Love'u oldukça merak etmekteydim. Nihayet, kader beni bu parfümle de buluşturdu. Çoğu yorumcunun onu gourmand sınıfına soktuğunu söylemeliyim. Bakalım benim ruhumdaki yansıması nasıl olacak Love'un.

Parfümü üzerime sıktığımda beni kadınsı tatlı çiçekler karşılıyor. Yasemin ve portakal çiçeği olduğunu düşündüğüm çiçekler var başlangıçta. Yasemin, sabunsuluk katıyor hissedilir oranda kokuya. Çiçekler gayet tatlı, modern ve yüksek kaliteli. Orta kısma geçildiğinde çiçeklerin etkisi devam ediyor. Bu sefer oldukça tatlı bir gül çiçek demetine katılıyor. Portakal çiçeği biraz daha öne çıkıyor orta bölümde. Geri planda hala azıcık sabunsuluk algılıyorum. Sıcak baharatlar da var sanki. Orta bölümde parfüm biraz daha tatlanıyor ve neredeyse şekerli hale geliyor. Son kısımda şekerli yapı neyse ki biraz geriye çekiliyor. Yumuşak bir amber ve neredeyse lokuma benzeyen kibar vanilya kapanışı gerçekleştiriyor. Tabii miski de unutmamak gerekiyor.


Love, gerçekten de gourmand gibi davranıyor. Parfümdeki fazlaca kullanılmış tatlılığın ilhamını marshmallow'dan aldığını düşünürsek, onun gourmand olmasına şaşırmamalıyız. Tabii sadece şekerli bir vanilya parfümü olarak nitelemek doğru olmaz onu. Çiçeklerin yeri bence önemli. Başlangıçtaki yasemin ve orta kısımdaki gül, onun çiçeksi yönünü vurguluyor. Kadınsı verilmiş çiçeklerle birlikte tatlılığın bolca kullanılması onun bayan kullanımına yakın olduğu izlenimi veriyor. Gerçi kimi kaynaklarda uniseks olarak gösterilse de Love, kadın kullanımına bir parça daha yakın.

Love'da her nota çok şekerli olarak verilmiş. Vanilya, çiçekler, azıcık da olsa baharatlar her ne varsa yoğun bir karamel bombardımanına tutulmuş. Orta kısımda tatlılığın iyice artıp tavan yapmasıyla, yanık şeker kokusunu çağrıştıracak hale geliyor. Evet gerçekten çok tatlı, çok şekerli bir parfüm. Her yediğimde dişime yapışan ve içimi bayan güllü lokumlara benzettim kokusunu. Bir yorumcunun Love'u çocukluğumuzdaki şekerli, meyveli sakızlara benzetmesine hak verdim. Kimilerinin Love'u, pamuk helvalara ve farklı şekerlemelere benzetmeleri gayet anlaşılabilir. Eğer tatlılık barındıran kokuları sevmiyorsanız Love'u hiç denemeyin hatta yanından bile geçmeyin. Benim için bile fazlasıyla şekerli Love.

Seveni olduğu kadar çok ağır eleştiren de var Love'u. Sevenlerin çoğu, onun tatlı kokusunu muzip, şımarık, modern, lezzetli bulduklarını söylüyorlar ki haklılar. Sevmeyenler ise kokusunu berbat bulup, ucuz, yapay, kız çocuğu kokusu, mide bulandırıcı ve baş ağrısı yapması bağlamında eleştiriyorlar ki onlar da kısmen haklılar. Benim içinse durum açık. Pek sevdiğimi söyleyemem Love'u. Birincisi bence yeterince rafine ve özel değil. İkincisi yaratıcı değil, piyasadaki meyveli-çiçeksi gourmand'lerde benzer yapıya rastlayabilirsiniz. Üçüncüsü o kadar şekerli ki insanın midesi kalkıyor bir süre sonra. Dördüncüsü güçlü kadınsı işaretler taşıyor. Beşincisi ise çok yüksek fiyatını hak etmiyor.

Love'dan nefret etmiyorum ama onun bir şişesini almaya da layık bulmuyorum. Love'a gelene kadar ne niş parfümler var alınabilecek. Mesela Putain des Palaces, mesela Lyric Man, mesela Noir de Noir. Love, "en sevdiklerim" sıralamamda yükseklere çıkamayacak gibi görünüyor. Oysaki ona iyi davrandım, anlayışlı oldum ve onu sevmeye çalıştım ama olmadı. Fakat siz bu tür şekerli çiçeksi parfümleri seviyorsanız bir göz atın, belki de sizin teninizde çok farklı bir kokuya dönüşecek.


Luca Turin'in kitabında vanilyalı kurabiye olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça beğenilmiş Love.

EDP formundaki Love'un kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. Otuz yaş altı kadınların denemesinde fayda var. Üst yaş gurupları için iyi fikir olmayabilir. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Sıcak yaz mevsiminde fazlasıyla ağır kaçacaktır.

Koku Güzelliği:10/6.5

13 Eylül 2015 Pazar

Guerlain – Guerlain Homme L’eau Boisee (2012)


Guerlain – Guerlain Homme L’eau Boisee (2012)

Tarihi parfüm evi Guerlain, yeni nesil ferah erkek kokularını sürekli Guerlain Homme serisi üzerinden mi devam ettirecek merak etmekteyim. Tamam "Aqua Allegoria" isimli çoğunun üretimi bitirilmiş ferah parfüm serisi var Guerlain'ın fakat bu serinin uniseks kullanıma yakın olduğu söylenebilir.

2008 yılında piyasaya sürülen Guerlain Homme serisinin ilk üyesi, ferah tropikal içki temalı bir parfümdü. Kokusunu harika bulmasam da sıcak yaz günlerinde bol bol kullanılıp, rahatsız etmeyecek lezzetli bir parfümdü. 2009 yılında piyasaya sürülen Intense sürümü benim için büyük hayal kırıklığıydı. Daha sonra çıkan L'eau'yu ise henüz hiç kullanmadım. 2012 çıkışlı L'eau Boisee ise aldığı övgüler sebebiyle ilgi alanımdaydı. Bir süredir denemeye aldığım L'eau Boisee hakkında genel olarak gayet olumlu düşüncelere sahibim.

Kendi sitelerinde L'eau Boisee için ilginç bir bilgi var. Guerlain'in baş parfümörü Thierry Wasser, Hindistan'a yaptığı yolculukta, yeni bir vetiver çeşidi keşfetmiş. Güney Hindistan'da bulduğu bu vetiveri L'eau Boisee'de kullanmış. Bay Wasser'in keşfettiği bu yeni vetiver esansı, hem çok güçlüymüş hem de çok şık kokuyormuş. Buradan anlaşılacağı üzere L'eau Boisee'in vetiver temasına sahip olduğu söylenebilir.


Yine kendi sitelerinde turunçgil, aromatik, odunsu olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda karşıma ferah turunçgiller ve baharatlar çıkıyor. Turunçgil derken portakal gibi değil de ekşi-buruk bir yapı mevcut. Açıklanan notalarında misket limonu var. Evet büyük ihtimalle misket limonu başlangıçtaki buruk ferahlığın sebebi. Misket limonuna hissedilir oranda kara biber eşlik ediyor. Tozlu ve dumansı sayılabilecek kara biber oldukça ferah ve misket limonuyla uyumu gayet iyi. Başlangıçtaki Terre d'Hermes benzerliği dikkat çekici. Orta kısımda misket limonu geri çekilirken onun boşalttığı yeri yeşil ferah vetiver dolduruyor. Gayet başarılı verilmiş vetivere kara biber eşlik etmeye çalışsa da vetiver tek yetkili orta bölümde. Gayet güzel orta notalar. Sonlarda ferah vetiverin etkisi devam ediyor. Kapanışta ferah odunsu notalar mevcut. Bu kompozisyona sedir ağacı yakışırdı, bay Wasser'de onu kullanmış zaten. Ortalama denebilecek kapanışı fena değil.

L'eau Boisee, kendi sitelerindeki tanıma gayet uygun davranıyor. Ferah, aromatik ve odunsu tanımlamaya diyecek sözüm yok. Belki ek olarak vetiveri sayabilirim. Başlangıçtaki gayet ferah turunçgil patlamasına kara biberin hemen yetişip destek vermesi, ilk saniyelerde kısa süreli Terre d'Hermes esintisine sebep oluyor. Terre d'Hermes'teki portakalı çıkarıp yerine misket limonu eklesek muhtemelen L'eau Boisee'ye ulaşabiliriz. Eski formülasyon Terre d'Hermes'teki o topraksı biberi de andırıyor. Başlangıcı bence parfümün en güzel ve çarpıcı yeri. Evet üst notalar için doğru kelime çarpıcı olmalı.

Orta kısımda vetiverin devreye girmesiyle turunçgillerin geri çekildiğini görüyoruz. Buradaki vetiver yeşil, çok ferah, yüksek kaliteli ve neredeyse dumansı. Biraz Sycomore'u andırıyor buradaki dumansılık ve kalite. Yazılarımı takip eden çoğu arkadaş bilir ki vetiver merkezli parfümlerle aram çok iyi değildir. Yine de buradaki kullanımı çok başarılı buldum. İyi iş çıkarmış bay Wasser. Son kısımda parfüm o kadar zayıflıyor ki alt notaları algılamak çok zorlaşıyor. Anladığım kadarıyla vetiverle uyumlu odunsu notalar yerleştirilmiş kapanışa. Yapaylık hissedilmeyen sedir ağacı, standart ve tekdüze bir son vaat ediyor bize. Her güzelin kusuru olur babında görmezden gelmeliyim belki de.


Açıkçası bu tür devam parfümlerinden beklentim her zaman düşük olur. Yok Intense'miş, yok Sport'muş, bunlar itici geliyor çoğu zaman fakat bu sefer çok başarılı bir devamla karşı karşıyayız. Boynuz kulağı geçer atasözü sanırım bu durum için gayet uygun. 2008 çıkışlı Guerlain Homme'dan daha güzel bence L'eau Boisee. Gerçi ikisinin tarzları biraz farklı. Guerlain Homme, merkeze tropikal içkiyi alırken, L'eau Boisee, vetiveri merkeze almış. Guerlain Homme plaj/sıcak yaz günü kokusuyken, L'eau Boisee ilkbahar-yaz-sonbahar için gayet uygun. Fakat ikisinin de çok kötü huyu var. Performansları düşük.

L'eau Boisee, Guerlain Homme Intense kazasından sonra, oldukça sevdiğim bir Guerlain eseri olarak tenimi süslüyor. Bence katmanlı yapıya sahip. Üst-orta-alt nota ayrımlarını ve geçişleri takip edebiliyorsunuz. Notalar gayet doğal ve kaliteli verilmiş. Bu anlamda onu eleştirmek haksızlık olur. Biber ve vetiverin erkeksi hava verdiği söylenebilir. Ha çok farklı mı? Değil. Sıra dışı mı? Değil. Yaratıcı mı? Değil. Yine de sırf yapılmış olması için yapılan devam parfümlerine benzemiyor. Hatta kullandığım üç Guerlain Homme isimli parfümün içinde en güzeli. Bu anlamda rahatlıkla tavsiye edebilirim.

Çoğu yorumcunun Terre d'Hermes benzetmesinde haklılık payı var. Bence de başlangıcı ve orta kısmı andırıyor Terre d'Hermes'i. Tabii burada sorulması gereken soru şu: Guerlain gibi bir marka ve Thierry Wasser gibi şöhretli burun, Terre d'Hermes gibi popüler parfümü taklit etmeye tenezzül eder mi? Bilemiyorum, son yıllarda parfüm sektöründe gördüğümüz acayipliklere bakarak "hayır, yapmaz" diyemiyorum. Gerçi birebir benzerlik söz konusu değil. İki parfümdeki vetiver kullanımı ve biberin verilişi oldukça benziyor. L'eau Boisee'deki vetiverin daha hafif, ferah ve sucul olduğunu belirtmem gerek. L'eau Boisee'de turunçgil anlamında misket limonu, Terre d'Hermes'te portakal-greyfurt kullanıldığını söyleyebilirim. Genel olarak benzerliği olsa da L'eau Boisee toplamda daha ferah ve sucul/köksü/dumansı vetiver kullanımıyla sevmesi ve benimsemesi daha kolay bir eser izlenimi bırakıyor.


Kimi kullanıcılar Guerlain'in ünlü klasiği Vetiver'e benzetmiş L'eau Boisee'i. Bence çok büyük benzerlik yok aralarında. İkisinin de vetiver temasına sahip olması böyle düşündürtmüş olmalı insanları. Kimisi de Montale'in Red Vetyver'ine benzetmiş. İşte o konuda haklılar. Hatta bence Terre d'Hermes'ten ziyade Red Vetyver'e daha çok benziyor L'eau Boisee. Fakat performans olarak çok gerisinde Red Vetyver'in.

EDT formundaki parfümün kalıcılığı iyi ama fark edilirliği düşük oldu tenimde. Herkesin sevebileceği, güvenli sayılabilecek şekerli ferah yaz kokularından değil L'eau Boisee. Yaş olarak yirmi beş ve üzerindeki erkeklere uyacağını düşünüyorum. Guerlain'in ana akım rakiplerine oranla yüksek fiyatlara sahip olması sebebiyle denemeden almayın uyarısını yapmak durumundayım.

Son bir durumu daha aktarayım. L'eau Boisee, ilk çıktığında şişesinin kapağı ahşaptandı. Sanırım yeni şişelerde plastik kapağa geçiş yapılmış. Acaba bu arada reformülasyon da geçirdi mi merak etmekteyim. Ayrıca Tekin Acar'ın sitesinde şişesiyle ilgili şöyle bir bilgiye rastladım: "Guerlain Homme L'Eau Boisee’in, ünlü tasarımcı Pininfarina tarafından tasarlanmış olan düzgün biçimli şişesi, Avrupa'nın ormanlarından elde edilen dişbudak ağacından yapılan kapak ile donatılmıştır."

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Eylül 2015 Çarşamba

Roja Dove – Fetish Pour Homme (2012)


Roja Dove – Fetish Pour Homme (2012)

Fetiş için sözlüklerde "uğurlu sayılan şey, tapınırcasına sevilen şey veya kimse, saplantılı biçimde cinsel coşku uyandıran karşı cinse ait eşya" anlamları karşıma çıktı. Genellikle ilkel toplumlardaki tapınılan nesneleri tanımlayan olgu olsa da, günümüzde anlamı ve bağlamı biraz değişmiş olarak hala karşımıza çıkıyor fetişin. Eski toplumlarda büyücülere de fetişçi dendiği söyleniyor. Tabii artık tek tanrılı dinlerin büyük oranda dünyayı etkisine aldığı düşünülürse, uzak doğunun bazı ülkeleri dışında nesneye tapınmacılık pek yok. Bu anlamda, fetişin içi boşalmış kavramlardan olduğu düşünülebilir.

Modern zamanlarda fetiş, daha çok sapkınlık sınırındaki bazı cinsel davranışları tanımlamak için kullanılıyor. En bilinen fetişizm ise ayaklar üzerine. Evet düşünüldüğünde çoğu kişi için komik ve anlamsız gelse de fetişizm, hala var ve muhtemelen gelecekte de olmaya devam edecek. Fakat yine cinsellik üzerinden mi devam edecek fetişizm tartışmaları onu bilemiyorum.

Fetişizm gibi ilgi çeken bir olgunun parfümlerde kullanılmaması düşünülemezdi. Dünyadaki trendleri, fikir akımlarını, sanatı, yakın tarihi ve diğer güncel olayları en iyi okuyan sektörlerden birisi bana göre parfümcülük. Gerek parfümlerin isimleri gerek konseptleri gerekse vermeye çalıştıkları mesajlar, çoğu zaman hepimize tanıdık gelen olgular. Fetiş temalı muhtemelen en bilinen parfüm Annnick Goutal'ın Ambre Fetiche'i. Bu nefis eseri kullanma şansına erişmiştim ve çok sevmiştim. Şimdi ikinci fetiş temalı parfüm tenimi süslüyor. Yine bir niş marka. Yine fetişi merkeze alan bir parfüm: Fetish Pour Homme.


Roja Dove için ultra lüks niş marka diyebilirim. İngilizlerin çok iddialı bu niş markasının arkasında muhtemelen dünyanın en saygın parfümörlerinden Roja Dove var. Kendi ismiyle kurduğu niş parfüm evi arka arkaya bomba gibi kokulara imza atarken, yorumculardan ve kullanıcılardan bol bol övgüler alıyor. Benim de bir süredir ilgi alanımdaydı Roja Dove'un parfümleri. İnanılmaz yüksek fiyatlara satılan Roja Dove parfümlerinden Fetish Pour Homme, gündemimi meşgul ediyordu bir süredir.

Fetish Pour Homme’un, kendi sitelerinde şipre koku ailesine mensup olduğu belirtilmiş. Derili, tatlı, tensel ve baharatlı yapısına dikkat çekilmiş. Parfümü üzerime sıktığımda beni deri notası karşılıyor. Ama ne deri... Biraz hayvansallık barındıran deri, çok koyu, çok karanlık, çok acımasız. Oldukça sert ve kuru deri ilk saniyelerde şaşkına çeviriyor beni. Bu kadar direkt bir başlangıçla uzun zamandır karşılaşmamıştım. Üst notalardaki deri harika verilmiş. Orta kısma geçildiğinde harikalığın seviyesi artıyor. Karanlık deriye, yüksek kaliteli hafif tatlımsı baharatlar (biber, kakule, zencefil, karanfil ve tarçın) ve enfes tütsü ekleniyor. Bu haliyle çok zengin orta notalar olabileceğin en iyisi. Geleyim sonlara. Başlangıçtaki ve orta kısımdaki zengin yapı biraz sakinleşiyor kapanışta. Genel konsepte uygun olarak alt notalarda karanlık yapı devam ediyor. Biraz reçinemsi amber ekleniyor sonlarda deri-tütsü-baharat üçlüsüne. Alt notalarına kötü demek çok zor.

Fetish Pour Homme, çok karanlık, sağlam, güçlü karaktere sahip. Deri temasının baştan sona kadar etkili olduğunu düşünüyorum. Onun için deri parfümü diyebilirim. Deriye en büyük katkıyı karanlık baharatlar veriyor. Çok güzel verilmiş baharat karışımının deriyle uyumu muazzam. Öte yandan tütsünün bu ikiliye güçlü destek vermesi güzel bir sürpriz. Tütsü, parfüme dumansı ve gizemli hava veriyor. Başlangıçtaki hayvansallığı ise atlamamak lazım. Kendi sitelerinde Castoreum notasından bahsedilmiş. Hayvansallığı veren bu nota olmalı fakat çok abartılı hayvansallık yok. Sonlara kadar parfümün üzerinde ince bir tül gibi dolaşıyor ama rahatsız etmiyor. Çok dengeli verilmiş hayvansallık. Zaten fazla olsaydı büyük ihtimalle beğenmezdim. Hayvansal notalarla aram olmasa da bu parfümdeki uygulama gayet iyi.


Modern ama aynı zamanda eski-kirli-tozlu hava vermeyi başarabilen enfes bir sanat eseriyle karşı karşıyayız. 2012 yılında piyasaya sürülmesine rağmen sanki geçmişten ve eski erkek klasiklerinden kaynağını alıp, günümüze gelmiş gibi Fetish Pour Homme. Guerlain ya da Hermes'in ünlü tarihi erkek parfümlerinden birisini kokladığımı düşündürtüyor bana. Kalite anlamında çok iyi yerde. Koku zenginliği, çarpıcılık ve erkeksiliğin vurgulanması görülmeye değer. Basit, sıkıcı ve sıradan piyasa parfümü değil.

Derin, riskli, şaşırtıcı, gaddar, asık yüzlü, koyu ve resmi bir parfüm. Tematik yönü ağır basıyor. Sevmesi ve kullanması zor ama bir severseniz kolay kolay bırakılacak gibi değil. Genç arkadaşların, fazlaca parfüm deneyimi olmayan kişilerin, henüz yolun başındaki koku severlerin denemeden almamalarını önemle tavsiye ederim.

Son yılların en iyi çıkış yapan parfümlerinden birisi olduğunu düşünüyorum Fetish Pour Homme'un. Çoğu kullanıcı onu Puredistance'ın başarılı parfümü M'e benzetmiş. Bence de haklılık payı var. M'in biraz daha dumansı olduğunu hatırlıyorum. Bir kişi onu İnterlude Man'e benzetmiş. Tarz olarak andırıyor Interlude'u. Ayrıca Hermes'in klasiği Bel Ami ve Moschino'nun üretimi bitirilmiş parfümü Moschino Pour Homme'a benzetilmiş. Reçineli yapı Ambre Sultan'a, karanlık yapı Ambre Fetiche'e ve genel toplamda verdiği hissiyat bakımından Andy Tauer'in eserlerine benzetilebilir biraz daha zorlarsak. Hatta yer yer L'Air du Desert Marocain esintileri bile bulunabilir onda. Ama dediğim gibi sadece esintiden bahsedilebilir. Azıcık da Bandit derisi mi desem? Kafanızı daha fazla karıştırmayayım.


Geleyim isim-konsept uyumu meselesine. Roja Dove'un birçok parfümü dikkat çekici ve kışkırtıcı isimleriyle sunuluyor pazara. Fetish Pour Homme, ilk anda güçlü cinsellik çağrısı yapıyor. Bence seksi bir koku değil Fetish Pour Homme. Çok etkileyici hatta imza kokunuz bile olabilir ama cinsel anlamda bir fetiş nesnesi çağrışımı yapmıyor bir türlü. Parfümdeki sınırlı hayvansallık da vermiyor o havayı. Fetish Pour Homme daha çok mistik, asosyal, depresif, karanlık ve uçlarda bir parfüm.

Fetish Pour Homme'u, evinizde çıkacak bir yangında ilk kurtarılacaklar listenizin başına almanızı öneririm. Böyle bir yangında evdeki yaşlı ve yürümekte zorlanan babaannenizi kurtarmak ile dolabınızda duran Fetish Pour Homme'un şişesini kurtarmak arasında kalırsanız ve sadece birisini kurtarmak için vaktiniz varsa seçiminizi Roja Dove'dan yana kullanabilirsiniz. Şaka, şaka. Siz önce babaannenizi kurtarın :)

Benim kullandığım EDP olanıydı. Sanırım bir de Extrait versiyonu var. EDP'nin kalıcılığı ve fark edilirliği gayet yüksek. İlk kullanımda az sıkmama rağmen rahatsız edici oldu. Dozajını iyi ayarlamanızı öneririm. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Hatta kışın en soğuk günlerinde bu parfümün aurasının daha da değişeceğini düşünüyorum. Otuz yaş üzeri erkeklere öneririm.


Kokusuna, markanın kurucusu ve sahibi Roja Dove bizzat imza atmış.

Koku Güzelliği: 10/9

6 Eylül 2015 Pazar

Abercrombie & Fitch – Fierce (2002)


Abercrombie & Fitch – Fierce (2002)

"Büyük Amerikan başarısı ve erkeksiliğinin sembolü Fierce, dünyanın bilenen en ateşli parfümü."

Yukarıdaki cümleyi yanlış okumadınız koku bağımlıları. Bir markanın, parfümü için seçebileceği muhtemelen en iddialı cümle bu olmalı. Karşımda bir an Tom Ford'un Amerikalı ukalalığı ve özgüveni var sandım. Oysa bu parfüm Tom Ford'a ait değil. Özgüven konusunda Amerikalılar, Fransız rakiplerinin sinirini bozmakta kararlılar sanırım. Bu ifade, dünyanın en ünlü hazır giyim markalarından Abercrombie & Fitch'in popüler erkek parfümü Fierce’ın resmi tanıtım cümlesi.

Yıllardır Amerika kıtasının en çok satan erkek parfümleri listelerinin üst sıralarındaki yerini kimseye kaptırmıyor Fierce. Bunun sebebinin Abercrombie & Fitch'in Amerika kökenli olmasının etkisi muhakkak vardır. 2002 yılında piyasaya sürülen Fierce, markanın ilk parfümü. Çoğu yerde hatta kendi sitelerinde bile imza kokuları olarak öne çıkarılmasının, çok satmasıyla ilgisi var mı bilemiyorum fakat bildiğim bir şey var ki, ortalama Amerikalı erkek parfüm kullanıcıları onu seviyor.

Kendi sitelerinde Fierce'in sadece bir kolonya olmadığı, onun hayat tarzı olduğu vurgulanmış. Ayrıca erkeksilik teması öne çıkarılmış. Şişesinin üstündeki bol kaslı erkek figürüyle bu tezlerini doğrulamak istiyor adeta. Haydi size soru: Bu tür erkeksi vurgular yapan bir şişe daha önce nerede karşımıza çıkmıştı? Kendi sorumu kendim cevaplayayım: Jean Paul Gaultier’in Le Male'sini ne çabuk unuttunuz :)


Evet şişe tasarımı ve koku olarak benzemeselerde Fierce'deki erkeksilik vurgusu ve erkek bedeni, onun bir parça da olsa maço karakterini yansıtıyor. Tabii işin bir de erkek seksiliğini çağrıştıran tarafı var. Üzeri çıplak ve kaslı erkek formunun, kadınlara yönelik mesaj olduğunu düşünmek tuhaf olmaz. Hey durun bir dakika! Parfümlerinin tanıtımında cinselliği bol bol kullanan bir Amerikalı daha hatırlıyor musunuz? Tom Ford diyenler günün kazananı. Her ne kadar Fierce'in tanıtım broşürleri, Tom Ford'un tanıtımları kadar abartılı derecede seksiliği çağrıştırmıyorsa da bilinçaltı bir konumlandırma olarak düşünüyorum yarı çıplak erkek büstü resmi basılmış Fierce şişesini.   

Bu kadar baklava dilimli erkek karnı ve geniş omuzlar bahsi yeterli sanırım. Çünkü parfüme geçmek istiyorum. Kendi sitelerinde ferah turunçgillerin temiz kokusundan, sıcak miskten ve pürüzlü, klasik ve serin yapısından bahsedilmiş. İşin ilginci parfüm üreticileri genellikle parfümlerinin pürüzsüz olmasıyla övünürken, Abercrombie & Fitch'in tam tersini yapması dikkat çekici. Koku içeriği olarak deniz esintisi, lavanta ve kaşmir ağacından bahsedilmiş.

Fierce'i üzerime sıktığımda garip, buruk turunçgillerle karşılaşıyorum. Tatlı turunçgiller, oldukça buruk, ekşi ve fujer kıvamında. Kimileri başlangıcında limondan bahsetmiş ama ben algılamadım. Başlangıcı eh işte. Orta kısımda turunçgillerde olduğu gibi ekşimsi buruk baharatlar ortaya çıkıyor. Koumarin'den şüpheleniyorum bu tarz parfümlerde. Belki de kakule. Ferah, buruk baharatlar erkeksi hissiyatı arttırıyor. Başlangıçtaki tatlılık devam ediyor. Alt notalarda misk ve yapay odunsu notalar, baharatlara kucak açıyor. Tüm kompozisyon bundan ibaret diyebilirim kendi adıma.


İsmi Fierce konmuş bu eklektik faciayı şöyle tanımlayabilirim: Yapı bozumuna uğramış turunçgiller, nükleer reaksiyona maruz kalmış baharatlar, genetiği değiştirilmiş misk, ışın kılıcı formundaki metalik odunsu notalar. Bu yazının çarpıcı ve jenerik cümlesi bu olacak belki de. Fierce'in aroması o kadar tanıdık ve piyasa işi ki... Burberry For Men, Mont Blanc – Legend, bazı ucuz market parfümleri ve açık/doldurma kokularda karşımıza çıkan ekşimsi yapay baharatların öncülüğündeki misk, parfümün bel kemiğini oluşturuyor. Iso E Super destekli metalik odunsular da işin bonusu. Evet onun için aromatik fujer diyebiliriz. Gerçekten de aromatik ve neredeyse ferah. Garip baharatların, gıcık turunçgillerle birleşiminden yine o ucube karakter karşımıza çıkıyor. Niye hep aynı form tekrar ediliyor? Niye hep tekdüze kokular? Niye hep bana hüsran?

Yok arabesk günümde değilim ama bu tarz parfümler beni alkolik yapacak kadar sinirlendiriyor. Belki her gün sarhoş olursam, Fierce tarzı parfümlere tahammül edebilirim. Sarhoşluk yavaş yavaş gelir, seni rahatlatır, zihnini boşaltır, sorunlarını unutturur, sinirlerini gevşetir, boşlukta uçuyormuşçasına hafifletir. Saçma sapan şeyler komik gelir ve dakikalarca gülünür, dil dolaşır ve en basit kelimeleri söylemekte zorlanırsın. Bu dünyanın dışına çıkmaktır bir anlamda sarhoşluk.

Sanmayın ki, Parfüm Merakı sizlere sarhoş olmanızı öneriyor. İçkiden ve sigaradan nefret eden birisi olarak başka türlü sarhoşlukların yaşanması taraftarıyım. Aşk sarhoşluğu, sevgi sarhoşluğu, inanç sarhoşluğu mesela. Bir derviş olmak gerek belki. Bu dünyayı bırakıp, mana alemine geçiş yapmak gerekir. Dünyasal hazları, makam ve rütbeleri, serveti, hırsı, sarayları, kini ve iktidar nimetlerini terk etmek gerekir. Kolay mıdır? Tabii ki çok zordur. Kolay olduğunu kim söyledi ki? Konu nereden nereye geldi diyorsanız, farkındayım. Bilerek buraya geldim çünkü Fierce ile ilgili daha fazla bir şey yazasım gelmiyor.


Sıkıcı, yapay, zevksiz, kalitesiz bir arkadaşla daha karşı karşıyayız. Nerede Kurkdjian'ın Eau Noire'ındaki harika lavanta-baharat kullanımı. Nerede Bertrand Duchaufour'un Harissa'sının meyveli baharatlı yapısı. Nerede aromatik fujerlerin olmazsa olmazı yüksek kaliteli meşe yosunu. Nerede Lorenzo Villoresi - Uomo'daki enfes turunçgiller. Mensup olduğu aromatik fujer ailesinin en sevmediğim tarafına ait Fierce.

Bir bilgi vereyim sizlere. Fierce'i birçok Abercrombie & Fitch mağazasının içini kokulandırmak amacıyla kullanıyorlarmış. Onun için çoğu Amerika kökenli yorumcu, Fierce'in kokusunu alışveriş merkezlerine ve mağazalara benzetmiş. Hatta 2010 yılında bir gurup Amerikalı, Abercrombie & Fitch mağazalarının çok fazla Fierce koktuğunu iddia edip, markayı protesto etmişlerdi. Bu parfümün içeriğindeki bazı kimyasalların özellikle çocuklarda ve alerjisi olanlarda sağlık sorunlarına yol açabileceği belirtilmiş. Tabii marka bu iddiaları reddetmiş.

Çok önemli olmamakla beraber ikinci bir bilgi daha vereyim. 2009 yılının Eylül ayında, Abercrombie & Fitch markası ünlü şarkıcı Beyonce Knowles’e dava açmış. Sebebiyse, Beyonce’un o sene çıkardığı parfüm ve kıyafet serisine “Sasha Fierce” ismini vermesiymiş. Oysa Fierce parfümü çok daha önce piyasaya sürülmüş ve Abercrombie & Fitch’in ticari olarak zarar görmesi söz konusuymuş. Dışarıda böyle de bir dünya var değerli dostlar. İbretlik!

Çoğu kullanıcı fark edilirliğinin yüksek olduğunu söylemiş. Tenimde başlangıcı dışında performansı yüksek olmadı. Kalıcılığı fena değil. Yirmi beş yaş altı genç arkadaşlara tavsiye edebilirim. Dört mevsim kullanılabileceğini düşünüyorum. Almadan önce mutlaka deneyiniz.

Fierce’den, Madonna’nın La İsla Bonita şarkısındaki sıcaklığı, samimiyeti ve retro hissiyatı ummuştum fakat karşıma Michael Jackson’un Smooth Criminal’i çıktı. Sonuç olarak: Umut fakirin ekmeğidir, ekmek bulamayan pasta yesin. (Parfüm Merakı Antoinette)


Kokusunun tasarımına Christophe Laudamiel ve Bruno Jovanovic imza atmış.

Ha bu arada kendimi eleştireyim. Yukarıda “Fierce ile ilgili daha fazla bir şey yazasım gelmiyor” dedikten sonra beş paragraf ve yukarıdaki bir satırı yazmışım. Bu anlamda tutarlı olamadığımı kabul etmem gerekiyor. 

Koku Güzelliği:10/5

3 Eylül 2015 Perşembe

Creed – Original Santal (2005)


Creed – Original Santal (2005)

Hangisine inanacağım bilemiyorum. Bir tarafta Original Santal'ın, 19. yüzyılda yaşamış olan Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz-Josep için tasarlandığı iddia edilen Creed'in tarihi klasiklerinden Santal Imperial'in yeniden yorumlanmış hali olduğu söyleniyor. Creed'in kendi sitesinde ve blogundaysa bol bol Hindistan ve Taç Mahal vurgusu var.

Creed'in Original Santal için hazırladığı açıklamada aşağı yukarı şunlardan bahsediliyor: "Hindistan'ın kraliyet ve ruhani görkemiyle tanışılan, baş parfümör Olivier ve ErwinCreed'in tasarladığı, hem erkekler hem de kadınlar için uygun olduğu, ilhamının Asya'dan alındığı, Hindistan'daki en iyi sandal ağacı esansının kullanıldığı, resmi ve günlük kullanımda sorun yaratmayacağı ve bol bol övgüler alabileceğiniz."

Gayri resmi kaynaklardan ziyade markaların kendi sitelerini referans aldığımdan, Original Santal'ın Hindistan kökenli sandal ağacından ilhamını aldığını ve parfümün ruhani yönünün öne çıkarıldığı görülüyor. Kendi bloglarındaysa onu kullananın "Taç Mahal üzerinde parlayan gün batımını hissedebileceği" belirtilmiş. Tabii burada Taç Mahal'in bahsedilmesi, gözleri Hindistan'a çeviriyor doğal olarak.


Creed'in sitesinde Original Santal odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Bir süredir çoğu yerde karşıma çıkan Original Santal'ı merak etmekteydim. Creed'in 2000 yılı sonrası popüler parfümlerinden olan Original Santal hem seviliyor hem de çokça eleştiriliyor. Tabii birçok Creed parfümünde bu duruma rastlanıyor genel olarak. Original Santal'ın ismindeki santal'dan anlaşılacağı üzere sandal ağacı notasını merkeze almış. Bakalım tartışmaların odağındaki bir başka Creed olan Original Santal ben de nasıl hisler uyandıracak.

Parfümün açılışı tuhaf bir aromayla gerçekleşiyor. Garip turunçgiller mi desem ardıç meyvesi mi desem karar veremedim. İlk saniyelerde berberlerdeki ucuz erkek parfümlerini anımsatan açılışla size merhaba diyor Original Santal. Orta kısımda parfümün ana karakteri ortaya çıkıyor. Tatlı baharatlar ve sandal ağacı kendisini gösteriyor. Baharatlarda ön planda tarçın var. Zencefil de sınırlı olarak destek veriyor tarçına. Baharatların ve yarı yapay (plastiğimsi) sandal ağacının birleşimi kokuyu sıcak hale getiriyor. Son kısımda baharatlar hala etkili. Kapanışta vanilya öne çıkıyor. Sandal ağacı hala orada. Sanki biraz da öd ağacı var alt notalarda. Son kısmı en sevdiğim yeri oluyor.

Original Santal, ismindeki ve tanıtımındaki sandal ağacı ögesinin hakkını veriyor. Orta kısmın hemen başında devreye giren sandal ağacını biraz kalitesiz ve basit buldum. Köşeli baharatların (tarçın ve zencefil) sandal ağacı ile uyumu fena değil. Başlangıcını kendime yakın bulamadım ama orta kısmı daha kabul edilebilir. Sonlarda vanilyanın devreye girmesiyle biraz yumuşayan kokusu hala sandal ağacının egemenliğinde.


Onun için standart sandal ağacı kokusu denebilir. Baharatlarla zenginleştirilmiş kokusu, çarpıcı, canlı ve orta kalitede. Oldukça yüksek fiyatlara satıldığını bildiğimiz Creed parfümlerinden beklentinin yüksek olduğu açık. Original Santal, bu yüksek beklentileri ve fiyatını hak eden görüntü çizmiyor. Zaman zaman üzerimden gelen koku için "aslında fena değilmiş" diye düşündürtüyor ama hemen sonra onun fiyatı ve marka konumlanması aklıma geldiğinde Original Santal hiçbir anlamda tatmin edici olmuyor. Sanırım bu hissiyatı birçok Creed parfümünde yaşıyorum ve anladığım kadarıyla epey koku sever de benimle aynı düşüncede.

Ve geleyim asıl konuya. Original Santal'a getirilen en büyük eleştiri, Joop'un efsane parfümü Joop Homme'a çok benzemesi. Hatta kimileri Joop Homme'un kopyası olduğunu iddia ediyor. Bir niş markanın, dünyanın muhtemelen en ünlü ve popüler parfümlerinden birisini taklit etmesi çok mümkün görünmüyor fakat işin gerçeği Joop Homme ve Original Santal birbirlerine benziyor. Joop Homme, saldırgan, yapay, kaba ve zorlayıcı bir parfümken, Original Santal daha çekingen, kibar ve rafine. Aradaki kalite farkı bariz. Bu anlamda Original Santal'ın hakkını yememek lazım. Fakat ben Joop Homme'u hiç sevmeyen birisi olarak Original Santal da ilgimi çekmedi. Eğer Joop Homme seviyorsanız ve ondan daha kaliteli niş parfüm arayışındaysanız Original Santal'ı tavsiye ederim. Bir de Original Santal, Mont Blanc'ın İndividuel'ine benzetilmiş. Hatta kimilerine göre İndividuel, Original Santal'dan daha iyiymiş. İndividuel'i hiç denemedim ama Original Santal'ın uygun fiyatlı benzerini arayanlar bakabilirler.

Original Santal'ı, Creed ailesinin iki üyesi Olivier Creed ve Erwin Creed'in tasarladığı belirtiliyor. Muhtemelen EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Ten de bile ertesi güne kadar kalıyor. Fark edilirliği başlarda iyiyken, ilerleyen saatlerde aniden düşüyor. Hem kadın hem de erkek kullanıma uygun olduğu vurgulanmış. Fakat durum pek öyle değil. Erkek kullanımına daha yakın Original Santal. Sıcak baharatlar ve sandal ağacı, onu sonbahar-kış kullanımına yakınlaştırıyor. Oldukça yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı önermem. Herkesin sevebileceği güvenli bir kokusu yok.


Luca Turin, Original Santal'ı tatlı oryantal olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden bir puan vererek, en kötü parfümler listesine almış.

Koku Güzelliği:10/6