Maitre Parfumeur et Gantier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Maitre Parfumeur et Gantier etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2018 Pazartesi

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Dore (2012)

“2007 yılında Ambre Dore’yi (Altın Amber) özel bir etkinlik için tasarladım. Bu aralar içerisinde öd bulunan oryantal kokular çok trend oysa 2007 yılında bu kadar popüler değillerdi. Sonuç olarak Ambre Dore’yi 2012 yılında yeniden piyasaya sürdüm. Bu kararı vermemde 2010/2011 yılları arasında içeriğinde öd bulunan oryantal parfüm dalgasının medyada ve sektörde her yere akın ettiğini de söylememiz gerekir.”

Maitre Parfumeur Gantier’in yöneticisi Jean-Paul Millet Lage’nin bir söyleşisinden okuduğumuz yukarıdaki satırlardan anlıyoruz ki 2012 yılında tekrardan piyasaya sürdüğü Ambre Dore’de markanın amacı öd ve oryantal koku pazarından pay kapmak. Hatta kimi yerlerde Ambre Dore’nin Arap/Orta Doğu pazarı için tasarlandığı bile yazılıyor. MPG’nin pek popüler olamayan parfümlerinden Ambre Dore ile birlikteydik bir süredir anlayacağınız üzere. Bakalım bizi nasıl bir koku bekliyor.

Ambre Dore’nin açılışı sert, kuru ve acımsı deri-amber-reçine üçlüsüyle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki hayvansılık abartılı olmasa da koyu ve karanlık diyebiliriz üst notalar için. Benim için biraz fazla zor açılışı. Orta bölümde sakinleşen kokusunda egzotik ve karanlık amberin etkisi artıyor. Deri hala oralarda bir yerde ama amber çok daha baskın. Orta bölüm fena değil. Kapanış orta kısma göre daha yumuşak. Tozlu vanilyanın eşlik ettiği amber, son bölümde artık zayıflıyor. Alt notalar gayet güzel.

Ambre Dore tam da ismi gibi amber parfümü. Başlangıcından sonuna kadar koyu, karanlık, reçinemsi, baharatlı ve kahvemsi amber rahatlıkla algılanabiliyor. Üst notalardaki hayvansı deriyi pek bünyem kaldıramadı ve başlangıcını sevemedim. Orta bölüm nispeten daha sevilesiydi. Deri orta kısımda daha yumuşak ve geri planda duruyor. Parfüme ismini veren amber orta notalardan itibaren sazı eline alıyor. Bu tür amberi her zaman sevmişimdir. Orta notalar sınıfı geçerken kapanışı bence en güzel yeri ama koku oldukça zayıflıyor kapanışta.

Ambre Dore, niş markaların sevdiği ve bol bol kullandığı şekliyle vermiş amberi. Gayet ağır, yoğun, gizemli, tozlu ve oldukça kuru kokuyor. Yeni nesil zıpır, şekerli parfümlerden değil Ambre Dore. Arabik hisler uyandıran Ambre Dore’de öd kullanılmış ama bence çok baskın verilmemiş. Burnum beni yanıltmıyorsa bu parfüm amber-deri üzerinden ilerliyor. Öd kendisine ancak üçüncü sırada yer bulabilir.

Markanın pek ses getirememiş ve geri planda kalmış bir eseri Ambre Dore. Gayet tematik, yer yerde kullanılması tuhaf kaçacak, spor kıyafetlere pek uyamayacak bir arkadaşa benziyor. Yaş itibariyle de olgun kişileri hedeflediği söylenebilir. Sonuç olarak Ambre Dore’ye aşık olmasam da kötü bulmadım. Genel anlamda abisi ve markanın ünlü amber parfümü Ambre Precieux’un kopyası gibi. Onun kadar başarılı olmasa da amber sevenler bu yüksek kaliteli parfüme şans vermeliler.

Kimi kaynaklarda Ambre Dore’yi Frederic Stalin isimli parfümörün tasarladığı söylense de bir röportajda Jean-Paul Millet Lage parfümü kendisinin tasarladığından bahsediyor. EDP formunda. Kalıcılığı iyi ama ilk patlama dışında fark edilirliği yüksek olmadı bende. Erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemek durumundayım. Tam bir kış parfümü.

Koku Güzelliği:10/6

30 Haziran 2017 Cuma

Maitre Parfumeur et Gantier – Racine (1988)

İnanılmaz sıcak bir Haziran gününde, balkonda oturup, nereden azıcık esinti gelir diye bakınırken, Lola Marsh’ın She’s a Rainbow şarkısını dinliyorum. Müziğin hüzünlü tınıları evrenin farklı köşelerine yayılırken, tenimden yayılan parfümün tadını çıkarıyorum. Bir süredir kullandığım ve artık kelimelerin zihnimden dökülme zamanının geldiğini hissettiğim akşam saatlerinde harika bir adamın harika bir niş parfümevine konuğum yine.

Hayatın ve kelimelerin şiir tadında aktığı bir zaman diliminde Jean Laporte isimli gerçek hayat kahramanı, 1980’li yılların sonlarında, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bir yıl önce, 1988 yılında piyasaya sürdüğü koleksiyonuyla, parfümseverlerin gönlünde hala yerini koruyor Maitre Parfumeur et Gantier. Elimden geldiğince markanın şöhretli parfümlerini edinmeye çalışıyorum. Racine’i aslına bakılırsa daha önce duymamıştım. Çok değerli parfümsever Mete abimiz sayesinde tanıştım Racine’le. İyi ki de tanışmışım.

Les Caprices du Dandy serisine ait Racine kendi sitesinde şöyle tanıtılmış: “Racine, gücünü tecrübe ve mirasa dayandıran sakin ruhların bilgeliğini ve huzurunu ifade eder. Vetiver köklerinin zengin özünü ortaya koyan iddialı ve serin karaktere sahip bir parfümdür. Aynı zamanda yoğun ve ferahlatıcıdır.” Racine’nin açılışı ferah ve kolonyamsı limonla gerçekleşiyor. Ferah aromatik otların eşlik ettiği limon nostaljik ve harika. Orta kısımda eski ve tozlu limona enfes meşe yosunu ekleniyor. Orta bölüm çok güzel. Kapanışta ferah ve limonsu vetiver tenden ayrılmadan önce son hamlesini yapıyor. Yumuşak ferah ağaçsı yapı, yapaylıktan uzak.

Racine, bana göre çoğu yorumcunun ve kendi sitelerinin söylediğinin aksine vetiver değil limon parfümü. Kolonyamsı ve eski kokan limon tam istediğim gibi. Doğal ve gösterişten uzak limona eklemlenen meşe yosunu, yine içine girdiği parfüme anlatması zor lirik hava katıyor.

Racine, basit, ferah, derinliği olmayan müthiş bir yaz kolonyası. Yüksek kaliteli ve ekşi limona eşlik eden belli belirsiz ferah baharatlar ve erkeksi sayılabilecek çiçeklerin küçük makyajıyla Racine, olabilecek en iyilerden birisi. Aromatik yeşil karakter, doğal, sakin, huzurlu ve olgun.

Racine’yi bu kadar sevmemin sebebi, limona olan tutkum büyük ihtimalle. Eğer ferah limon merkezli parfümleri sevmiyorsanız benim kadar keyif alacağınızı sanmıyorum. Yine de yaşınız otuzun üzerindeyse ve çocuk işi popüler şekerli ferah parfümlerden eski tadı alamıyorsanız, Racine en iyi seçeneklerden birisi.

Racine, 1980’li yılların ve daha eskilerin erkeksi sayılabilecek ferah limonlu şiprelerine oldukça benziyor. İlk aklıma gelen örnekler olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Eau du Sud, Acqua Di Parma Colonia, Eau de Guerlain’i sayabilirim. Racine, bu parfümleri andırıyor.

EDT formundaki Racine’nin performansı ne yazık ki vasat. Kalıcılığı az, fark edilirliği de yüksek değil. Bol bol tazelemek gerekiyor. Tam bir yaz parfümü. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Jean Laporte yapmış.

Koku Güzelliği:10/8.5

1 Haziran 2017 Perşembe

Maitre Parfumeur et Gantier – Eau des Iles (1988)

İsmi “Adaların Suyu” olan bir parfüm sizce nasıl kokmalı? Ada kelimesi bizde nasıl çağrışım yapmalı? Ada’dan anlayacağımız, denizin ortasında tek başına duran ve hiç kimsenin yaşamadığı kara parçası mı olmalı yoksa pırıl pırıl gökyüzüyle, bembeyaz kumlara sahip plajlarıyla, palmiye ağaçlarıyla bezeli tropikal cennet mi olmalı?

Parfüm üreticileri, adayı merkeze aldıkları parfümlerde genellikle son söylediğim örneği hayata geçiriyor. Havanın hiç soğumadığı, okyanustaki egzotik tatil adaları konsepti parfüm markaları için gayet kullanışlı bir öğe. Tabii ada deyince ilk akla gelen deniz ve ona bağlantılı olarak su teması. Kısacası, ada ve deniz merkezli parfümler, genellikle ferah, sucul, taze, serinlik veren kokulardan oluşuyor. Peki bu duruma aykırı örnekler var mı? Neden olmasın?

Jean Laporte’nin ünlü niş parfümevi Maitre Parfumeur et Gantier, parfümseverlerin gözünde her zaman için farklı bir yere sahiptir. 1980’li yılların sonlarında başladıkları parfüm yolculuğu, 2017 itibariyle devam ediyor. İlginç ve egzotik parfümleriyle şöhreti artan marka, 1988 yılında ilk eserlerini vermeye başlamıştı. Maitre Parfumeur et Gantier’in ilk göz ağrılarından olan Eau des Iles, sevilen bir Jean Laporte parfümü. İsmindeki ada ve su göndermelerine rağmen, sıradışı bir eserle karşılaşacağınızı söyleyebilirim.

Eau des Iles’in açılışı garip aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında tarhun otu ve mersin var. Bir parça lavantanın eşlik ettiği ferah olmayan eski aromatik otlar enteresan. Orta bölümde hüzünlü ve buruk koku devam ediyor. Orta kısımda aromatik otlar varlığını az da olsa sürdürüyor. Bu bölümde erkeksi çiçekler (artemisya olabilir), tütün benzeri dumansılık ve gerilerde kuru tütsü var. Zengin ve gösterişli orta bölüm hala kafa karıştırıcı. Kapanışta alışıldık olmayan tarzda bir paçuli var. Köksü kokmayan paçuli, tonka fasulyesinden gelen tatlılıkla birleşiyor. Gerçekten de farklı bir karışım Eau des İles.

Parfümü kullanmaya ilk başladığım gün yine o his içime çöktü: “Bu parfümü ya da sadece kokuyu nereden hatırlıyorum.” Düşündüm taşındım ama bulamadım. 1980’li yılların sonlarında üretildiğini düşünürsek, eski-tozlu-nostaljik kokması normal. Acaba 1980’li yılların erkeksi şiprelerine mi benziyor? Neden olmasın. Fakat burada kuru ve turunçgilli bir yapı yok, daha fujervari tatlılık var. Anlatması oldukça zor bir parfüm.

Eau des Iles’te hissettiğim kokular şunlar: Lavanta, aromatik otlar, erkeksi çiçekler, dumansı tütün, kuru tütsü ve hayvansal olmayan deri. Parfüm hiç bir zaman koyu ve karanlık değil. Ferah ve taze de değil. Akdenizli bir hüzün var. İçinizi burkuyor kokusu ama bir taraftan da kalitesi ve zenginliği hayran bırakıyor kendisine. Tabii, piyasaya işi parfümleri ciddiye almayan, eski ve nostaljik baba kokularını seven, derinlemesine parfümlere gönül verenlerin değerini anlayabileceği tematik ve egzotik bir çalışma. Herkesin sevemeyeceği, güvenli sayılamayacak bir eser.

Ada ve su temalarını unutun çünkü Eau des Iles, ferah ve tropikal değil, farklı ve egzotik kokuyor. Çoğu kullanıcı kahve notasından bahsediyor Eau des Iles’te. Açıklanan notalarında da kahve var. Buradaki kahve kullanımı hiç de sandığınız gibi değil. Çikolatamsı ve tatlı olmayan kahve aroması modern parfümlerdeki kullanımlara uzak.

Kendimi zorluyorum ama bir parfüme çok benzetemiyorum. Sanki hafiften Dior’un özel seri üyesi Eau Noire’e benziyor. Paçuli kullanımı da yine Dior’un özel serisinden Patchouli Imperial’i anımsatıyor.

Eau des Iles, erkek parfümü olarak geçiyor kaynaklarda. EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına uygun diyebilirim. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere yakışacağını tahmin ediyorum. Kokusunun tasarımına Jean Laporte imza atmış.

Koku Güzelliği:10/7

9 Kasım 2016 Çarşamba

Maitre Parfumeur et Gantier – Route du Vetiver (1988)

Schubert’in Ave Maria’sının insanın içine işleyen ezgilerini dinlerken buluyorum kendimi. Katolik kilisesinin önemli dualarından olan Ave Maria, her ne kadar İsa peygamberin annesi Meryem’e selam niteliği taşısa da, içimde bir yerlere dokunuyor. Müziğin evrenselliği böyle bir şey olsa gerek. Her şeyin üzerine çıkıp, dünyanın berbat halini geride bırakıp, göğün üstünden aşağıya bakıp, kendinizi büyülü bir sopranonun çıkardığı ses titreşimlerime teslim etmek.

Ilık sayılabilecek kasım ayının ilk haftasında, odayı dolduran Ave Maria’nın eşliğinde pencereden dışarı baktığımda gördüğüm masmavi harika bir gökyüzü ve etrafa özensizce dağılmış hissi veren pamuk gibi bulutlar. Sonbaharın hüznünü hatırlatan sararmış yapraklar, ısıtmayan güneş… Serin esen rüzgara ve göç eden kuşlara bakıp, doğanın ne kadar muhteşem olduğunu bir kez daha anlıyorum. İnsan gibi vahşi, bencil, zalim bir yaratık, bu tertemiz, masum, el değmemiş doğaya yakışıyor mu emin değilim.

Pencerenin kenarında durup sonbaharın gelişini ve gökyüzünü seyrederken, üzerimden yayılan kokuya ilgisiz kalamıyorum. Parfümlerin güzel kokulu dünyasının en sevilen niş markalarından birisi olan Maitre Parfumeur et Gantier’in Route du Vetiver’ine ilgimi kaydırıyorum. Jean Laporte’un bu sihirli markası, 1980’li yılların sonlarından itibaren o egzotik kırmızı şişeleriyle birçok parfüm severin hayallerini süslemişti büyük ihtimalle. Benim de ara ara yer verdiğim Maitre Parfumeur et Gantier’nin, sevilen parfümlerinden Route du Vetiver, isminden anlaşılacağı üzere vetiveri merkeze almış.

Parfümün açılışı kirli ve karanlık sayılabilecek yapıyla gerçekleşiyor. İlk dakikalardan itibaren vetiver ve kuru deri kendisini gösteriyor. Açılışta ve orta kısmın bir bölümünde devam eden bu birliktelik orta kısımda kademeli olarak azalıyor. Orta notalarda deri epey geri çekiliyor ve karşımıza köksü, yeşil ve duru vetiver çıkıyor. Oldukça kaliteli bu kısım, vetiver severleri kalbinden vuracağa benziyor. Azıcık tütsü de mi var acaba? Neden olmasın. Son bölümde köksü yeşil vetiver devam ediyor. Büyük değişim yok kapanışta.

golge route yen

Değişim demişken, asıl değişim, üst notalarla orta kısım arasında gerçekleşiyor. Başlangıçtaki kirli, azıcık hayvansal plastiğimsi deriyi kimi kullanıcılar gübreye benzetmişler ki olabilir. Açılışı benim için fazla kirli ve zor. Karanlık ve sert açılıştan sonra orta bölümde tek düze yüksek kaliteli yeşil, ıslak köksü vetiver üzerinden devam ediyor Route du Vetiver. Orta ve alt notalar hemen hemen aynı. Parfümün en dikkat çeken kısmı başlangıcı. Ayrıca çoğu kişinin bahsettiği siyah frenk üzümü bence baskın değil. Zaten parfümün reformülasyon geçirdiğinden bahsediliyor. Belki de bu kısım biraz törpülenmiştir reformülasyonda.

1988 çıkışlı bir parfüm kullandığımın farkındayım ama hiç de nostaljik değil kokusu. Tatlılığın az olduğu, erkeksiliğin fazlaca hissedildiği Route du Vetiver’in açılışı dışında zor ve itici tarafı yok. Orta ve alt kısım, vetiver severler için adeta biçilmiş kaftan. Tabii başlangıcına tahammül edebilirseniz.

Açılışını hafiften Encre Noire’e benzettiğim Route du Vetiver, Encre Noire kadar karanlık ve mürekkebimsi değil. Orta bölümden itibaren köksü ve rutubetli vetiver, tam olması gerektiği gibi. Parfümde kullanılan yüksek kaliteli vetiver, Maitre Parfumeur et Gantier’nin ismine yakışacak nitelikte. Vetiver parfümleriyle aram çok iyi olmadığı için sadece beğendim Route du Vetiver’i. Bir türlü aşık olamadım.

aslan route yen

Eğer sıkı bir vetiver koleksiyoncusu iseniz, Route du Vetiver dolabınızda bulunsa fena olmaz. Gerçi performans anlamında harikalar yaratmıyor. Kalıcılığı bir EDT için iyi ama etrafa yayılımı yüksek değil. Kokusunun tasarımını Jean-Paul Millet Lage yapmış. İlkbahar-sonbahar kullanımına uyacak gibi.

Koku Güzelliği:10/6

16 Aralık 2015 Çarşamba

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)


Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)

"Amber, ambregris, yani gri amber, "sperm whale" denen ve bizim kaşalot veya ispermeçet balinası diye tercüme ettiğimiz balinadan kaynaklanan bir koku hammadesi. Kendisi on ton, günlük yediği de bir ton civarında. Ancak yediği her şeyi sindiremiyor ve kafadan bacaklılar denen kalamar, ahtapot veya mürekkepbalığı gibi deniz canlılarının sindirimi biraz zorluyor muhteremi. Organizması bu sindirim olayını kolaylaştırmak için bir madde salgılıyor, sonra da bu maddeyi sindirilememiş atıklarla bazen dışkı, bazen de istifra etmek suretiyle suya bırakıyor.

Balinanın çıkardığı bu atık, aylarca, hatta bazen yıllarca güneşin altında ve suların üzerinde dolaştıktan sonra katılaşarak karaya vuruyor. Hayvandan ilk çıktığında rengi çok koyu, ancak karaya vurduğunda, denizde geçirdiği süreye bağlı olarak açık griye dönüyor. İsminin gri amber olmasının sebebi de onu, kehribar dediğimiz sarı amberden ayırma endişesi."

Vedat Ozan'ın, "Kokular Kitabı II - Parfümler" kitabında, amberi ve amber grisi anlattığı bölümden kısaca alıntı yaptım. Onun hoş görüsünü bildiğim için bu küçük aşırmayı sizlerle paylaşmak istedim. Parfümlerle azıcık da olsa içli dışlı olan herkesin, amber içeriğini bileceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen yüzlerce amber temalı parfüm piyasada dolaşımdadır. Niş, ana akım, butik ve aklınıza gelebilecek her türlü kategorisiz marka, amber temalı parfümlere el atıyor. Güzel kokular endüstrisinin en çok kullanılan içeriklerinden olan amber, benim de en sevdiğim notalardan birisi. Tabii istediğim gibi kullanılırsa.


Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Russe gibi harika örneklere saygı duymamak elde değil. 1988 yılında niş parfümevi Maitre Parfumeur et Gantier'in ünlü amber parfümü Ambre Precieux, en iyi amber temalı parfümlerden birisi olarak gösteriliyor. Benim de çok uzun zamandır merakımı çeken Ambre Precieux, nihayet tenimle tanışıyor.

Ambre Precieux, kendi internet sitesinde, ilhamını gri amberden aldığını açıkça beyan etmiş. Markanın "Les Parfums du Levant" serisine ait olduğu belirtilmiş. Parfümün açılışı yoğun baharat bulutuyla gerçekleşiyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine keskin reçineler de eşlik ediyor. Başlangıcı biraz tozlu, eski, erkeksi ve sağlam. Orta bölüme geçildiğinde lavantanın rolü giderek artıyor. Yüksek kaliteli lavanta, parfüme biraz yeşil hava katıyor. Reçineler hala hissediliyor. Baharatlar lavantaya destek veriyor ama geri plandalar. Normalde lavantayı çok sevemesem de orta kısımdaki kullanımı beğendim. Geleyim alt notalara. İşte parfüme ismini veren amber karşımıza bütün ihtişamıyla çıkıyor. Üst ve orta bölümdeki notaları unutun. Hepsi ortadan kayboluyor ve hafiften pudramsı amber sizi selamlıyor. En sevdiğim haliyle yani egzotik ve gizemli olarak verilmiş amber. En güzel sürpriz ise ambere harika bir vanilyanın eşlik etmesi. Vanilya çok şekerli verilmemiş neyse ki.

Büyük resme bakmaya çalışalım. 1988 yılında piyasa sürülmüş bir arkadaştan bahsediyoruz. 1980'li yılların sonlarındaki koku trendlerini düşündüğümüzde, onun günümüz için biraz "eski" koktuğunu söyleyebiliriz. Fakat ne hikmetse Ambre Sultan ve Ambre 114 gibi iki modern sanat eserini andırıyor. Oysaki Ambre Precieux, bu iki parfümden çok daha erkene tarihleniyor. Fakat içeriğinde barındırdığı dengeli tatlılık, onu demode kılmıyor. Gördüğüm kadarıyla Ambre Precieux, kendinden sonra gelen birçok parfüme ilham olmuş. Zaten parfümseverlerin ona bu kadar büyük saygı duymalarının sebebi muhtemelen bu.


Müthiş bir amber parfümü Ambre Precieux. Ağır baharatlar, keskin reçineler, dozajı harika ayarlanmış lavanta ve vanilyalı, tozlu amber. O, hem olgun ve nostaljik kokarken hem de garip şekilde modern ve zamanın ötesinde. Hafiften mistik, azıcık hüzünlü, bariz şekilde nostaljik. Neredeyse doğuya ait bir iksir gibi. Hatta arabik tarafı bile var sanki. Zaten parfümün Les Parfums du Levant serisine ait olması, onun doğudan ilhamını aldığını bana düşündürtüyor. Bu yüksek kaliteli eser, tam istediğim gibi enfes bir amber kullanımına sahip.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Eğer tematik amber parfümlerine, amber kokan tütsülere ve dumansı-gizemli aromalara ilginiz varsa Ambre Precieux, olabilecek en çarpıcı eserlerden birisi. Hani bazı parfümler vardır, kullandığınızda modunuzu değiştirir, sizi farklı ruh haline büründürür. Ambre Precieux, işte bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Onun kokusu sizi, kimi zaman tozlu Arap çöllerine, kimi zaman bedevi çadırlarında içilen nargileye, kimi zaman da Dubai'de ultra lüks bir otelin akşam yemeğinden sonra sahne alan rakkasenin, baş döndürücü dansına götürüyor.

Zaman zaman unutup, atlasam da yine bir ten-kıyafet değerlendirmesi yapayım. Tenime uyguladığım Ambre Precieux, çok derin, zengin ve enfes kokarken, kıyafet üzerinde tek düze amber kokusu haline dönüştü. Bu anlamda onun ten parfümü olduğu sonucunu çıkartabilirim kendi adıma.

Luca Turin'in kitabında klasik amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça beğenilmiş. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı tende fazla değil. Kıyafet üzerinde iyi sayılır. Fark edilirliği yüksek değil.


Şunu söylemeliyim ki gayet sağlam ve neredeyse sert sayılabilecek bir duruşu var. Genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Kullanım dönemi olarak soğuk kış günlerini isteyecektir. Kimi kaynaklarda uniseks olduğunu gördüğümde şaşırdım. Markanın kendi sitesinde erkek parfümleri kısmında yer alıyor. Zaten kokusu oldukça erkeksi. Denemeden almak iyi fikir değil.

Koku Güzelliği:10/8

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Precieux (1988)

“Amber, ambregris, yani gri amber, “sperm whale” denen ve bizim kaşalot veya ispermeçet balinası diye tercüme ettiğimiz balinadan kaynaklanan bir koku hammadesi. Kendisi on ton, günlük yediği de bir ton civarında. Ancak yediği her şeyi sindiremiyor ve kafadan bacaklılar denen kalamar, ahtapot veya mürekkepbalığı gibi deniz canlılarının sindirimi biraz zorluyor muhteremi. Organizması bu sindirim olayını kolaylaştırmak için bir madde salgılıyor, sonra da bu maddeyi sindirilememiş atıklarla bazen dışkı, bazen de istifra etmek suretiyle suya bırakıyor.

Balinanın çıkardığı bu atık, aylarca, hatta bazen yıllarca güneşin altında ve suların üzerinde dolaştıktan sonra katılaşarak karaya vuruyor. Hayvandan ilk çıktığında rengi çok koyu, ancak karaya vurduğunda, denizde geçirdiği süreye bağlı olarak açık griye dönüyor. İsminin gri amber olmasının sebebi de onu, kehribar dediğimiz sarı amberden ayırma endişesi.”

Vedat Ozan’ın, “Kokular Kitabı II – Parfümler” kitabında, amberi ve amber grisi anlattığı bölümden kısaca alıntı yaptım. Onun hoş görüsünü bildiğim için bu küçük aşırmayı sizlerle paylaşmak istedim. Parfümlerle azıcık da olsa içli dışlı olan herkesin, amber içeriğini bileceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen yüzlerce amber temalı parfüm piyasada dolaşımdadır. Niş, ana akım, butik ve aklınıza gelebilecek her türlü kategorisiz marka, amber temalı parfümlere el atıyor. Güzel kokular endüstrisinin en çok kullanılan içeriklerinden olan amber, benim de en sevdiğim notalardan birisi. Tabii istediğim gibi kullanılırsa.

 

Ambre Sultan, Ambre 114 ve Ambre Russe gibi harika örneklere saygı duymamak elde değil. 1988 yılında niş parfümevi, Maitre Parfumeur et Gantier’in ünlü amber parfümü Ambre Precieux, en iyi amber temalı parfümlerden birisi olarak gösteriliyor. Benim de çok uzun zamandır merakımı çeken Ambre Precieux, nihayet tenimle tanışıyor.

Ambre Precieux, kendi internet sitesinde, ilhamını gri amberden aldığını açıkça beyan etmiş. Markanın “Les Parfums du Levant” serisine ait olduğu belirtilmiş. Parfümün açılışı yoğun baharat bulutuyla gerçekleşiyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine keskin reçineler de eşlik ediyor. Başlangıcı biraz tozlu, eski, erkeksi ve sağlam. Orta bölüme geçildiğinde lavantanın rolü giderek artıyor. Yüksek kaliteli lavanta, parfüme biraz yeşil hava katıyor. Reçineler hala hissediliyor. Baharatlar lavantaya destek veriyor ama geri plandalar. Normalde lavantayı çok sevemesem de orta kısımdaki kullanımı beğendim. Geleyim alt notalara. İşte parfüme ismini veren amber karşımıza bütün ihtişamıyla çıkıyor. Üst ve orta bölümdeki notaları unutun. Hepsi ortadan kayboluyor ve hafiften pudramsı amber sizi selamlıyor. En sevdiğim haliyle yani egzotik ve gizemli olarak verilmiş amber. En güzel sürpriz ise ambere harika bir vanilyanın eşlik etmesi. Vanilya çok şekerli verilmemiş neyse ki.

Büyük resme bakmaya çalışalım. 1988 yılında piyasa sürülmüş bir arkadaştan bahsediyoruz. 1980’li yılların sonlarındaki koku trendlerini düşündüğümüzde, onun günümüz biraz “eski” koktuğunu söyleyebiliriz. Fakat ne hikmetse Ambre Sultan ve Ambre 114 gibi iki modern sanat eserini andırıyor. Oysaki Ambre Precieux, bu iki parfümden çok daha erkene tarihleniyor. Fakat içeriğinde barındırdığı dengeli tatlılık, onu demode kılmıyor. Gördüğüm kadarıyla Ambre Precieux, kendinden sonra gelen birçok parfüme ilham olmuş. Zaten parfümseverlerin ona bu kadar büyük saygı duymalarının sebebi muhtemelen bu.

 

Müthiş bir amber parfümü Ambre Precieux. Ağır baharatlar, keskin reçineler, dozajı harika ayarlanmış lavanta ve vanilyalı, tozlu amber. O, hem olgun ve nostaljik kokarken hem de garip şekilde modern ve zamanın ötesinde. Hafiften mistik, azıcık hüzünlü, bariz şekilde nostaljik. Neredeyse doğuya ait bir iksir gibi. Hatta arabik tarafı bile var sanki. Zaten parfümün Les Parfums du Levant serisine ait olması, onun doğudan ilhamını aldığını bana düşündürtüyor. Bu yüksek kaliteli eser, tam istediğim gibi enfes bir amber kullanımına sahip.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Eğer tematik amber parfümlerine, amber kokan tütsülere ve dumansı-gizemli aromalara ilginiz varsa Ambre Precieux, olabilecek en çarpıcı eserlerden birisi. Hani bazı parfümler vardır, kullandığınızda modunuzu değiştirir, sizi farklı ruh haline büründürür. Ambre Precieux, işte bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Onun kokusu sizi, kimi zaman tozlu Arap çöllerine, kimi zaman bedevi çadırlarında içilen nargileye, kimi zaman da Dubai’de ultra lüks bir otelin akşam yemeğinden sonra sahne alan rakkasenin, baş döndürücü dansına götürüyor.

Zaman zaman unutup, atlasam da yine bir ten-kıyafet değerlendirmesi yapayım. Tenime uyguladığım Ambre Precieux, çok derin, zengin ve enfes kokarken, kıyafet üzerinde tek düze amber kokusu haline dönüştü. Bu anlamda onun ten parfümü olduğu sonucunu çıkartabilirim kendi adıma.

Luca Turin’in kitabında klasik amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilerek oldukça beğenilmiş. Birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kalıcılığı tende fazla değil. Kıyafet üzerinde iyi sayılır. Fark edilirliği yüksek değil.

 

Şunu söylemeliyim ki gayet sağlam ve neredeyse sert sayılabilecek bir duruşu var. Genç arkadaşlara uyacağını sanmıyorum. Kullanım dönemi olarak soğuk kış günlerini isteyecektir. Kimi kaynaklarda uniseks olduğunu gördüğümde şaşırdım. Markanın kendi sitesinde erkek parfümleri kısmında yer alıyor. Zaten kokusu oldukça erkeksi. Denemeden almak iyi fikir değil.

Koku Güzelliği:10/8

23 Haziran 2012 Cumartesi

Maitre Parfumeur et Gantier – Bahiana (2005)



Maitre Parfumeur et Gantier – Bahiana (2005)  Markanın kadın parfümlerinden.

Fransa’da “Brezilya Yılı” etkinlikleri çerçevesinde niche parfüm evi  Maitre Parfumeur et Gantier tarafından çıkarılan bir kokuymuş Bahiana.

Parfümün ismi Brezilya’nın eyaletlerinden olan “Bahia”dan geliyormuş. Ülkenin kuzey doğusundaki bu eyalet, Atlantik Okyanusu’na komşu. Amerika kıtasının en eski şehirlerinden birisiymiş. Portekiz kolonisi olarak kurulmuş. Uzun da bir sahil şeridi varmış. Zaten parfüme esin kaynağı olan da eyaletteki plajlar.


Bahiana, markanın L’Invitation au Voyage serisinin bir parfümü. Kadın parfümü bölümünde bulunsa da bence unisex kullanıma uygun. Açılışı güzel sayılabilecek bir portakal-mandalina birlikteliği ile gerçekleşiyor. Harika olmasada fena değil. Orta notalara geçildiğinde bu sefer meyveler öne çıkıyor. Nasıl desem sanki tropikal meyveler gibi. Ananas, mango benzeri meyvelere biraz da portakal-mandalina ikilisi eşlik ediyor. Bu kısım başlangıcından daha meyveli. Çok güzel diyemeyeceğim orta notalarına. Alt notalarında ise odunsu notalar, biraz hindistan cevizi ve misk ile son buluyor. Son kısımda çok zayıflıyor kokusu. Neredeyse varla yok arasında. Yani genel olarak portakal, mandalina, tropikal meyveler ağırlıklı diyebilirim.

Bahiana’nın nasıl bir amaçla yapıldığını anlıyorum. Muhtemelen Brezilya’nın tropikal iklimine ve orada yetişen meyvelere bir gönderme yapılmaya çalışılmış. Sonuçta ülkenin bir eyaleti düşünülerek tasarlanmış. Fakat sonuç biraz hayal kırıklığı olmuş bana göre.


Anladığım kadarıyla parfümlerde böyle tropikal meyveler (ananas, mango vb.) kullanmak her zaman iyi sonuçlar vermiyor. Ucuz ve basit bir meyve kokusu ortaya çıkabiliyor. Bahiana ise bana karışık meyve sularını çağrıştırdı. Hani şu bir çok meyvenin içerisinde olduğu iddia edilen meyve suları. Kalite olarak vasata yakın diyebilirim. Bir niche markadan biraz daha özenli bir iş beklerdim açıkçası.

Luca Turin Bahiana’ya beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş ve üst notalarını donuk bulmuş. Ayrıca kokusuna da ucuz ve sabunsu demiş. Parfümün tasarımını Jean-Paul Millet Lage yapmış.    


Eğer meyveli ve otantik parfümler ilginizi çekiyorsa Bahiana’yı sevebilirsiniz. Ama çok başarılı olduğunu söylemem mümkün değil. Tam bir yaz kokusu. Kadın parfümü olarak lanse edilse de erkelere de uyacaktır. 30 yaş altındaki genç arkadaşlara daha yakın kokusu. Parfümün şikayet edilen bir yanı da kalıcılığı. Çok düşük diyebilirim.

Artıları:
+ Eğer meyveli parfümleri seviyorsanız bir deneyin derim.

Eksileri:
- Ortalama bir niche parfüm olarak çok şeyler vaat etmiyor.
- Kalıcılığı oldukça düşük.
- Fiyatı yüksek. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Ocak 2012 Cuma

Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit (1988)


Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit (1988)

Bugün size başarılı bir iş adamı ve parfüm sever olan Jean-François Laporte'nin kurucusu olduğu Maître Parfumeur et Gantier'in sevilen parfümlerinden olan Parfum d'Habit'ten bahsedeceğim. 1988 yılında kurulduğunda yüksek standartlarda parfümler üreten bir niche parfüm evi olarak yola çıktı. Jean-François Laporte aynı zamanda ünlü niche parfüm evi L'Artisan Parfumeur'un da kurucusu. Fakat ne yazık ki 2011 yılının kasım ayında hayata gözlerini yummuş. Niche parfümcülüğün en önemli isimlerinden birisi hatta babası bile diyebiliriz kendisi için. Nedenine gelirsek.

Jean-François Laporte, 1976 yılında L'Artisan Parfumeur'u kurduğunda aslında çok önemli bir adım atmıştı. Kabul edilen en eski niche parfüm evini hayata geçirmişti çünkü. Yani parfüm dünyasında bir devrim yapmıştı. 1978 yılında piyasaya sürdüğü Mure et Musc ile dünya çapında bir şöhrete ve saygıya kavuştu L'Artisan Parfumeur. Hala markanın en çok satanlarından bu kokusu.

Eserlerinde yüksek kalitede materyal kullanımı, işin içine biraz da sanatsal yan katması ve benzersiz parfümler üretmeye çalışmasıyla arkasından gelecek olanlara da önemli bir kapı açmıştı. Jean-François Laporte 1988 yılında Maître Parfumeur et Gantier isimli başka bir niche parfüm evini kurdu. Buradaki amacı ise 17. ve 18. yüzyıla göndermeler yapan egzotik kokular ortaya çıkarmaktı. L'Artisan Parfumeur kadar ismi duyulmasa ve popüler olmasa da Maître Parfumeur et Gantier'in yurtdışında sıkı takipçileri olduğunu düşünüyorum. Özellikle Bois de Turquie, Ambre Precieux, Jardin du Nil, Bahiana, Eau des Iles en ilgi çeken parfümleri olarak sıralanabilir.

Bugün inceleyeceğim Parfum d'Habit, markanın "Les Caprices du Dandy" serisine ait parfümlerinden. Fragrantica’da odunsu olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında ise küçük çaplı bir şok yaşatıyor insana. Biraz hayvansı ve karanlık bir deri ile size merhaba diyor. Çok fazla örneğine rastlanabilecek bir koku değil üst notaları. Biraz ayakkabı boyalarına benziyor. Sevmesi ve kabul etmesi zor. Bu tuhaf açılıştan sonra neyseki o deri biraz yumuşuyor ve aromatik denilebilecek odunsu notalar imdada yetişiyor. Evet bu kısım kesinlikle daha sevilebilir. Fakat o karanlık derinin hakimiyeti hala hissediliyor. Alt notalara gelindiğinde ise parfümün en güzel yeri başlıyor geç de olsa. Biraz silhat, biraz deri ve sandal ağacı kombinasyonu çok başarılı. En sevdiğim yeri bu kısım diyebilirim. Fakat alt notalarına gelindiğinde etkisi oldukça azalıyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Şuna eminim ki Parfum d’Habit bence tam bir deri parfümü. Hatta derinin farklı kombinasyonlarla nasıl sunulacağını ders gibi gösteriyor. Genel olarak kokusu çok değişmiyor. Notalar arası geçiş gayet uyumlu. Fakat ah o başlangıcı! İlk sıkıldığında üzerinize hücum eden hayvansı deri akıldan çıkacak gibi değil. Böylesi bir hisse daha önce Givenchy – Gentleman ve L’Artisan – Dzing!’de kapılmıştım. Üst notalara sabredebilirseniz daha sonrasında kaliteli bir deri parfümü sizi bekliyor. Fakat orta notaları bile çok kişinin sevebileceği gibi değil. Yani aslına bakılırsa Parfum d’Habit günlük kullanıma çok uygun bir eser değil. Sanki uç bir deri parfümü gibi.

Geneline baktığımda oldukça erkeksi bir yapıda. Fakat öyle 1980’lerin şipreleri gibi değil. Onların daha dizginlenip modernleştirilmiş hali gibi. Yine de benim için biraz fazla. Tavsiye eder miyim? Tabiki hayır. Ama bu tür tuhaf, karanlık ve deneysel bir deri parfümü ilgimi çeker diyorsanız hiç durmayın. Fakat yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak çok büyük risk. Benden söylemesi.

Kalıcılığı tenimde gayet iyi. Bu anlamda niche parfüm olduğunu ilan eder gibi. Farkedilirliği başlarda yüksek. Hatta kabus gibi. Neyseki orta notalardan itibaren makul seviyelere geliyor. 30-35 yaş ve üzeri erkeklere daha çok uyacak gibi. 20’li yaşlardaki erkeklerde sırıtacak bir hali var. Sonbahar-kış kullanımı için uygun.

Artıları:
+ Alt notalardaki sandal ağacı ve deri birlikteliği çok güzel.

Eksileri
- Başlangıcındaki o kokuya tahammül etmek zor.
- Günlük kullanıma uymayacak yapıda. Herkesin sevebileceği gibi değil.
- Fiyatı yüksek ve bulması zor.

Koku Güzelliği:10/6  Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/7