klasik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
klasik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2016 Pazar

Chanel Pour Monsieur (1955)

Chanel Pour Monsieur’a ne zamandır kavuşmayı bekliyordum. Soğuk kış mevsiminde dolabımda beklemesini tercih ettim. Dolabın kapağı her açışımda onun cazibeli çağrısını duymamazlıktan geldim. Çünkü onun ılık havaların parfümü olduğunu tahmin ediyordum. Az çok doğru yaptığımı anlıyorum şimdi.

Uzun zamandır merak ettiğim bir parfümdü Chanel Pour Monsieur. Erkek parfüm klasiklerinin en şöhretli, prestijli ve sevilen isimlerinden birisi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1955 yılında piyasaya sürüldüğünde, ilginç de bir ilki barındırıyordu bünyesinde. Bu ilk, Chanel’in o zaman kadar yapılmış ilk erkek parfümü olmasıydı. Müthiş kadın klasikleriyle ünlü Chanel’in, parfüm işine girmesinden sonra neredeyse otuz beş yıl bekleyip ilk erkek kokusunu piyasaya sürmesi şaşırtıcı gelebilir. Tabii neden ilk erkek parfümlerini piyasaya sürmek için bu kadar beklediklerini en iyi kendileri bilir.

Fakat şunu biliyoruz ki, Chanel Pour Monsieur, altmış yaşını geçti ve hala karşımızda duruyor. İşin ilginç tarafı, Chanel’in ilk çıktığından itibaren Pour Monsieur’un formülünün hiç değişmediğini iddia etmesi. Tabii kulağa hoş gelse de, gerçeğin pek öyle olmadığını tahmin edebiliyoruz. İşte bugün, hala üretimi devam eden en büyük erkek parfüm efsanelerinden Chanel Pour Monsieur’la tanışma zamanı geldi.

Kendi sitelerinde pek bilgi olmasa da onun erkeksi tarafına vurgu yapılmış ki, 1950-1960’lı yılların koku trendlerini düşündüğümüzde hiç de garip değil bu durum. Pour Monsieur’un başlangıcı ferah, tozlu, eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve bergamot tabii ki başrolde. Doğal, harika ve tam istediğim gibi açılışı. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geri plana geçiyor. Ortaya müthiş meşe yosunu ve baharatlar çıkıyor. Meşe yosunu çok başarılı verilmiş. Baharatlarla (bence karanfil ön planda) uyumu gayet başarılı. Baharatlar biraz dumansı ve sıcak. Orta notalarını da sevdim. Son bölümde meşe yosunu etkisini kaybediyor. Tatlı olmayan vanilya ve yumuşak odunsularla kapanışı yapıyor.

baska monsieur yen

Başlarda şipremsi açılışla beni şaşırtmayan Pour Monsieur, orta kısımdan itibaren ilginç şekilde fujer kısmına kayıyor. Bırakın nota değişimini, tam bir karakter değişimi var ki, bu da parfümün ne kadar ustaca hazırlandığını gösteriyor. İlk bölümdeki şipre turunçgilleri, Eau Sauvage-Eau d’Hermes-Eau du Sud düzlemine yakın. Orta kısım ise zaman zaman Brut-Sartorial ekolünü andırıyor. Fakat parfümün ana aksını aromatik-eski-tozlu-nostaljik turunçgiller ve meşe yosunu oluşturuyor. Tabii aromatik baharatları da unutmamak gerekiyor.

Beklentim fazlaydı Pour Monsieur’dan. Açıkçası beklentilerimi karşıladı. Harika bir klasik olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 1950’li yılların havasını ve atmosferini 2016 yılına öyle güzel ve rafine şekilde taşıyor ki, hayran kalmamak elde değil. Gerçekten de tarzı ve duruşu olan bir parfüm. Beyefendi, şık, erkeksi aynı zamanda ferah, aromatik ve hüzünlü. Bu tür şipreleri sevdiğim için övgüler yağdırıyor olabilirim ama yaşınız otuz beşin üzerindeyse, bence en iyi alternatiflerden birisi Pour Monsieur.

Sonuç olarak her parfüm severin dolabında bulunması gereken eserlerden birisi. “Çok fazla parfümüm var ve bir şişeye daha ihtiyacım yok” diyorsanız da muhakkak onu farklı zamanlarda deneyip, bu keyfi yaşamanızı öneririm. Fakat her güzel hikayenin bazı can sıkıcı tarafları olabiliyor. Pour Monsieur’un en üzücü kısmı performansı. Kullanım döneminde kalıcılığının az olduğunu anladım. Fark edilirliğinin de oldukça düşük olduğunu tecrübe ettim. Bu anlamda oldukça silik ve tene yakın duruyor. Uzun zamandır kullandığım en kötü performansa sahip eserlerden birisi ne yazık ki.

Pour Monsieur’la ilgili dolaşan ilginç bir bilgiyi de vereyim. Pour Monsieur’un, ilk çıktığı yıllarda İngiltere pazarında “A Gentleman’s Cologne” ismiyle satıldığı söyleniyor. Daha da ilginci, Amerika’da Chanel For Men ismiyle ve ana vatanı Fransa’da ise Chanel Pour Monsieur ismiyle satışa çıkarıldığı bilgisi var. 1989 yılında bu isim karmaşasına son verilerek bütün dünyaya Chanel Pour Monsieur olarak satılmaya başlanmış ve günümüze de öyle gelmiş. Şimdiye kadar bir parfümün üç farklı isimle pazarlandığını ilk defa duyuyorum.

tul monsieur yen

Parfümün tasarımını efsane burunlardan Henri Robert yapmış. EDT formunda. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmanın daha keyif vereceğini düşünüyorum. Luca Turin, erkeksi şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş vererek, en iyi parfümler listesine almış Pour Monsieur’u. E haksız da sayılmaz bay Turin.

Koku Güzelliği:10/8

12 Ocak 2016 Salı

Lancome – Tresor (1990)

“Aşk hazinedir.

Bu parfüm, Tresor’un çiçekli, meyveli, pudralı ve kehribarlı notalarını yansıtır. Özel tasarım şişesi, ellerinize bir armağan gibi yerleşir. Çünkü aşk bir hazinedir ve kadını üzerinde taşıdığı parfüm kadar değerli ve göz kamaştırıcı kılar. Değerli aşk dolu anlarda her gün taşınacak, ebedi aşkın simgesi olan bir hazine.

Tresor’un başlangıcı, şeftali lezzetinin duru ve beyaz aurasında kuşattığı, gül ve kayısı çiçeğinin kanatlanışı gibidir. İnci çiçeği, vanilya, heliotropium ve iris onları şehvetle, içleri ürpererek izler. Çiçeklerin tazeliği, meyvelerin cazibesi, güzel kokulu tozların değerli okşayışı… Tresor bunların tümü ve belki de daha fazlası: Kehribar kalpli bir gül… Onun sırrı, akıl ve kalbin kaynaştığı, bu mükemmel ilk uyumda gizli.

Seçkin, kibar ve tümüyle unutulmaz bir iz bırakmak için sandal ağacı ve misk, bu hazineyi teninizde kalıcı kılarlar.”

afiss

1990 yılında doğan bir parfüm Tresor. Ünlü klasikleriyle bilinen Lancome’un, muhtemelen en sevilen kadın parfümü olarak gösterilebilir. Ne yazık ki Lancome birçok önemli klasiğinin üretimlerini bitirip yerine yeni nesil parfümlerini piyasaya sürse de Tresor gibi eserleri hala rağbet görüyor. Tresor parfümleri koca bir seri haline geldi neredeyse. 2016 yılının başlarına geldiğimizde Tresor isimli on dokuz farklı parfüm var. Yani klasik Tresor’un ardından on sekiz devam parfümü piyasaya sürülmüş. Sadece bu bilgi bile, Lancome’un Tresor ismine ne kadar önem verdiğini ispatlıyor. 2015 yılında bile hala Tresor’un devam parfümleri piyasaya sürülüyordu.

Bu şöhretli ve çok satan parfümün başlangıcı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Kayısı-şeftali benzeri meyvemsilik eski ve olgun kokuyor. Alttan az da olsa bergamot geliyor sanki. Üst notalar kadınsı meyvelerin etkisinde. Fena değil diyebilirim. Orta kısımda şeftali-kayısıya çiçekler ekleniyor. Yasemin, süsen ve gülün ağırlığından söz edebilirim. Orta kısım benim için biraz fazla çiçeksi. Son bölüm bence en güzel yeri. Kapanışta çiçekler ve meyveler geri plana geçiyor. Ortaya leziz vanilya çıkıyor. İnsanın yiyesi geliyor alt notaları.

Tresor, meyveli-çiçeksi olarak sınıflandırılabilir. Meyveler ile çiçeklerin kadınsı ve olgun birleşimi gibi. Normalde meyveli-çiçeksi parfümler fazla “kızsal” ya da “çocuksu” hissiyat verir. Çünkü bu tür parfümler çoğu zaman ucuz, tanıdık, kadın deodorantlarına ya da bir yorumcunun dediği gibi el-yüz kremlerine benzeyebilir. Tresor’da durum o kadar kötü değil neyse ki.

hali sise

Tresor, ekşi ve ferah olmayan meyvelerin hakimiyetinde. Zaten kendi sitelerinde şeftali ve kayısıdan bahsetmişler. Buradaki meyveler çocuksu değil, üst yaş gruplarını hedefleyecek şekilde hafiften pudralı ve oldukça tatlı. Neredeyse 1980’lere ait parfümün bu kadar tatlı olması şaşırtıcı. Yeni nesil parfümlerde alıştığımız fazlaca tatlılık, yirmi altı yaşındaki Tresor’da önümüze çıkıyor. Evet biraz fazla tatlı ve benim için fazla çiçeksi-pudralı Tresor. Bu anlamda kendime yakın bulmasam da yaşı otuz hatta otuz beş yaşın üzerindeki kadınlara yakışacağını düşünüyorum.

Sizin aklınıza ne gelir bilemiyorum ama şeftali-kayısı ve kadın parfümü deyince aklıma ilk önce Mitsouko gelir. Tresor, koku olarak Mitsouko’ya çok benzemese de genel karakter anlamında andırıyor. Tresor’daki fazlaca tatlılık onu günümüzün modern parfümlerine yaklaştırsa da kokusu her seferinde nostaljik mesajlar veriyor. Bu eski hissiyat muhtemelen pudramsılıktan geliyor.

Yapaylığın fazlaca hissedilmediği Tresor, günlük kullanıma uyabilecek hoş parfüm fakat benim için daha fazlası olamadı. Evet o önemli bir klasik ve saygı duymamız gerekiyor fakat hak etmediği kadar övmek de doğru olmaz. Bilemiyorum belki de benim üzerimde iyi durmadı. Otuzlu yaşlarının sonlarındaki bir kadına daha fazla yakışacağına eminim. Onun tam anlatamadığım hüzünlü ve kadınsı tarafı, geçmişteki güzel günlerinize götürebilir sizi. Beni dinlemeyin yine de bir şans verin ona.

siyah sise

Luca Turin’in kitabında pudralı gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş. Tresor’un yakın zamanda tanıtım yüzü olan Penelope Cruz’un da sadık bir kullanıcısı olduğunu öğreniyoruz. Hatta şöyle söylemiş Penelope Cruz: “Tresor hayatımın parfümüdür. Gençlik yıllarımdan bu yana kullanırım.” Başka ünlü kullananları da varmış Tresor’un. Mesela, Ines Sastre, Isabella Rossellini, Jennifer Connelly, Kate Winslet (Tresor ilk kullandığı parfümmüş) ve Lisa Niemi.

Tresor’un tasarımını bugün ünlü bir isim olan  Sophia Grojsman yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı fena değil. Fark edilirliği biraz düşük. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

22 Kasım 2015 Pazar

Jean Paul Gaultier – Le Male (1995)

“Le Male’in kokusunun tasarımında şu tema öne çıkmıştı: “Temiz ter”. Onun kokusunda kirlilik bulunmayacaktı. Le Male’in ilhamı,1950’li yıllardaki erkek berberlerine dayanıyor. O zamanki erkek parfümlerinde ana nota lavanta olduğu için, Le Male’de de lavantayı kullandık. Onun kokusu 1950’li ve 60’lı yıllarda bakımına özen gösteren, züppe erkekleri anımsatır.Le Male’in başarısını şunlara bağlıyorum: Doğru zaman, doğru şişe-kutu, doğru isim ve doğru tasarımcı. Eğer Le Male, 1995’in yirmi yıl öncesinde ya da yirmi yıl sonrasında ortaya çıksaydı başarılı olamazdı.

Vanilya merkezli bir parfüm olması sebebiyle, tasarım anlamında zorlanmadım. Eğer benden vanilya yerine karmaşık bir çiçek kokusu istenseydi, bu kadar başarılı olamayabilirdim. Çünkü kompleks çiçeksi parfümleri yaratmak zordur. Vanilya notası ise tasarımdaki birçok hatayı örter.”

 

Bu aralar kendi markasıyla yeterince meşgul olan Francis Kurkdjian ile yapılmış söyleşiden kısa alıntı yaptım. Tabii anlaşılacağı üzere söyleşinin konusu Le Male’ydi. Yirmili yaşlarının ortalarında tasarladığı Le Male’in, dünya parfüm tarihinin en ikonik eserleri arasına gireceğini muhtemelen kendisi de beklemiyordu. Neredeyse yirmi yıldır, onun garip sayılabilecek şişesinin içindeki sıvısı, erkeklerin en çok tercih ettiği parfümler arasına girdi. Yine uzun uzun anlatmaya gerek görmediğim kült klasikle beraberdim bir süredir: Le Male.

Uzun zaman önce kullanmış ve çok sevmiştim Le Male’yi. Hatta bana vanilyalı parfümleri sevdiren isimdi. Şimdi yeniden kullanıp, fikirlerimin hangi yönde değiştiğini görmek istiyorum. Jean Paul Gaultier’in kullanışsız internet sitesinde neredeyse hiç bilgi yok parfümlerle ilgili. Le Male için sadece bir görselde şu üç notaya vurgu yapılmış: Nane, lavanta ve vanilya.

Le Male’in başlangıcı kremsi vanilya eşliğinde ferah sayılabilecek naneyle gerçekleşiyor. Naneyi pek sevemiyorum parfümlerde. Buradaki kullanımını kendime yakın bulamasam da vanilyanın verdiği yumuşak tatlılıkla tahammül edilebilir hale geliyor. Orta bölümde nane gidiyor ve yerine yumuşak sıcak baharatlar geliyor. Tarçın ve kakule olabilir. Çok baskın değil baharatlar. Vanilyanın egemenliği altındalar. Son bölümde artık tamamen bir vanilya kokusuna dönüşüyor. Misk, hissedilir oranda eşlik ediyor buyurgan vanilyaya. Kapanışı en sevdiğim yeri oluyor.

 

“Parfüm Merakı bir notayı unuttun: Lavanta” dediğinizi duyar gibiyim. Bizzat parfümün tasarımcısının bahsettiği lavantayı özellikle yazmadım detaylı nota analizine. Çünkü lavanta ve vanilya, parfümün sonları dışında, her evresinde beraberler. Tabii lavantadan ziyade, parfümün oyun kurucusu vanilya. Kremsi, sütsü, misksi, neredeyse hindistan cevizimsi, lezzetli harika vanilya, Le Male’in özünü oluşturuyor. Fazlaca şekerli olmayan ama yine de tatlılık barındıran vanilya, başlangıç dahil sürekli kendisini size cömertçe sunuyor.

Lavanta ve vanilya. Bu iki başat notanın beraber kullanıldığı en ünlü parfümün Caron Pour un Homme olduğu bizim için sır değil. Caron’un bu önemli klasiği ile Le Male’deki vanilya-lavanta kullanımının benzer yanları var mı peki? Çok olmasa da azıcık bir esinlenme var sanki Le Male’de. Gerçi Caron Pour un Homme’da lavanta, vanilyadan çok daha baskın. Le Male’de ise tam tersi. Caron Pour un Homme bana göre lavanta parfümüyken, Le Male vanilya kokusu. Lavanta ve vanilya demişken aklıma Rochas Man gelmesin mi? Geldi ama Rochas Man daha çikolatamsı kokuyor. Yani Le Male ile büyük benzerlik taşımıyor.

Evet vanilya burada çok erkeksi ve sert değil. Gayet yumuşak ve neredeyse dişil. Ama lavanta ve naneyle birleşince yeterli derecede erkeksi. O garip bir zıtlığın üzerine konumlanmış sanki. Lavantanın ve baharatların, vanilyaya boyun eğmelerini tenimde izlemek zevkti benim için. Ondaki iştah açıcı vanilyayı, mümkün olsa yiyesim bile geliyor. Bana göre hala en cazibeli, en kışkırtıcı ve en güzel vanilya parfümlerinden birisi Le Male. Zaten bazı kadınların bile kullandıklarını söyledikleri Le Male, karşı cinsin ilgisini çekmek anlamında gayet başarılı. Bu durumda onun çok erkeksi kokmadığını tespit etmek gerekiyor.

 

Lafı uzatıyor olabilirim. Demek istediğim şu ki Le Male, ilk çıktığı zamanlarda benzersiz bir eserdi. Evet çok detaylı ve derin değil. Basit ve tek düze ama daha önce hiçbir parfüme benzememesi onu kolaylıkla 1995 yılının sanat eseri yapmaya yetiyor. Zaten o tarihten sonra, Le Male’in başarısını örnek alıp ve hatta kopyalayıp, pazardan pay kapmaya çalışan rakipleri bile oldu ama nafile. Çünkü Le Male, olanca basit kokusuyla, parfümler tarihine imzasını atmıştı.

Onun, muhtemelen dünyada en çok taklidi yapılan 3-4 parfümden birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Açık/benzer kokular üreten firmaların hala Le Male taklidi parfümlerini satmaları da tesadüf olamaz. Aradan geçen yirmi yılın ardından çok satanlar listesinin üstlerinde olması da gayet anlaşılabilir. Her yıl ne kadar yeni parfüm piyasaya çıkarsa çıksın, Le Male bu durumdan pek etkilenmiyor anlaşılan. O, hala dünyanın en çok satan ve sevilen erkek parfümlerinden birisi. Ve önümüzdeki yıllarda da bu durum değişeceğe benzemiyor.

Kısaca ve son olarak Le Male’in tanıtım kampanyalarından bahsedeyim. Le Male’in neredeyse bir çok tanıtım görselinde, güçlü-kaslı erkekler ve yarı çıplak denizciler görülüyor. Burada parfümün geri planda erkek eşcinselliğini çağrıştırdığını iddia edenler var. Hatta o kaslı erkek figürlerini Tom of Finland’daki çizimlere benzetenler mevcut. Şöyle söyleyeyim denizci temasını, Jean Paul Gaultier, sadece Le Male parfümünde değil, bir çok kıyafetinde de kullanıyor denizciliği hatırlatan ögeleri. O yeşil çizgili tema, bir anlamda Gaultier’in ve markanın imzası olmuş durumda. Nasıl ki Burberry’nin kareli teması zihinlere kazındıysa, Jean Paul Gaultier için denizci çizgili desen önemli. Yani buradan gizli bir eşcinsellik çıkartmak fazlasıyla zorlama olur. Diğer konu ise güçlü-kaslı erkek figürleri. Le Male’in tanıtım görselleri bu anlamda Etat Libre d’Orange’ın Tom of Finland’ını anımsatıyor. Fakat bu durum, o parfümleri eşcinsellerin seveceği ve kullanacağı sonucuna götüremez. Fazlasıyla yüzeysel kaçacaktır böylesine yorumlar.

 

Luca Turin’in kitabında Le Male pudralı lavanta olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği yüksek olmadı tenimde. Eskiden çok daha dolgun olduğunu hatırladığım Le Male’in küçük çaplı reformülasyon geçirdiğini düşünmek yanlış olmaz. Erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Yaş olaraksa yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara öneririm. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5