Frederic Malle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Frederic Malle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2022 Salı

Frederic Malle – French Lover (2007)

2000’li yılların başlarında kurulan Frederic Malle parfüm evinin oldukça ses getiren kokularının ardından Estee Lauder’e satılması çoğumuzu bir parça hayal kırıklığına uğrattı. Bağımsız niş markaların küresel parfüm şirketlerine direnemeyip, onlara satılmaları ne yazık ki sonraki süreçte kalite kaybı olarak sonuçlar karşımıza çıkarıyor.

Frederic Malle’nin 2007 yılında bağımsız niş parfüm evi iken piyasaya sürdüğü French Lover, markanın hazinelerinden birisidir. Öncelikle parfümün iki ismi olduğu söylenir. İlk olarak French Lover ismiyle raflara çıkar. Sonrasında nedense Amerika pazarında Bois d’Orage ismi kullanılır. İki isim de bu parfüm aittir, şaşırmayınız.

İkinci olaraksa French Lover’ın doğuşu, doğruluğunu teyit edemediğim hikayeye sahiptir. Bir parfüm platformunda bu parfüm için Frederic Malle’nin ilk olarak Jean Claude Ellena’ya teklif götürdüğü söyleniyor. Ellena bu parfümün kokusu üzerinde bir süre çalışır ve o ara Hermes’in teklifini kabul eder ve orası için çalışmaya başlar. Bu yarım kalan formül içinse Pierre Bourdon’u önerir. Böylece French Lover’a son halini Pierre Bourdon verir. Parfümler dünyasında bu veya benzeri hikayeler anlatılır hatta kitaplarda yazılır ama ne kadar doğrudur bilemiyoruz.

French Lover, Frederic Malle’nin internet sitesinde şöyle tanıtılmış: “Saf erkeksilik. Normalde parfüm kullanmayan, çekiciliğe inanan ve sağlam görünümünün basit, baştan çıkarıcı gücüne güvenen erkek içindir. Yenibahar, melekotu ve ardıç çiçeklerinin baharatlı tazeliği, erkeklerin doğal kokusunu gizemli şekilde zenginleştiren galbanum ve buhur ile harmanlanmış sedir, paçuli ve güve otunun odunsu denizinde erir. Açıkça erkeksi, derin, karanlık, zengin ve çok yönlü.”

French Lover’ın açılışı buruk, kuru, tatlılık barındırmayan otsu yeşil temayla gerçekleşiyor. Tozlu, yeşil şifalı aromatik bitkiler ve bir parça galbanumun buruk ve burnu zorlayan yüksek kaliteli benzersiz buluşması çoğu parfüm sever için uygun olmayabilir ama benim için çok hoş ve heyecanlandırıcı seyahatin ayak izlerini taşıyor. Onun sıra dışı ve sanatsal açılışı 2010’lu yıllardan sonra oluşturulan şekerli, baharatlı, vanilyalı, çocuksu popüler erkek parfümlerine hiç benzemiyor. Onlarca ışık yılı uzaklıktan diğer popüler parfümlere bakan French Lover’ın orta kısmı daha dünyasal ve anlaşılabilir. Ortalarda koyu ve hafiften karanlık reçineli tütsü var sanki. Bu anlarda kuru ve karabiberi çağrıştıran baharatsılık da kendisini iyice gösteriyor. Sonlarda ağaçsı vetiver tarafına doğru yöneliyor. Çam ağacı gibi davranan kapanışta bir parça meşe yosunu olduğunu hissediyorum.

Frederic Malle’nin internet sitesinde French Lover’dan bahsedilirken yenibahar, melekotu, tütsü, sedir, paçuli, meşe yosunu ve vetiver notalarına vurgu yapılmış. Zaten bu notalara bakınca bile nasıl koku formuyla karşılaşacağımız belli oluyor. French Lover, adeta 1970’li yılların erkek parfümlerine öykünmüş. İlginç şekilde onun kokusu asla eski ve modası geçmiş değil. Hafiften Ralph Lauren – Polo yeşil şişeyi anımsatıyor. Artık bu tür aromatik bitkisel tütsü izlenimi veren parfümlere pek rastlamıyoruz. Popüler koku trendleri markaları genellikle aynı tip parfümler üretmeye zorluyor. French Lover bu anlamsız baskıyı kırıp atmış gibi görünüyor.

Kokusal anlamda harika diyebilirim. Kalitesi müthiş. Erkeksi, resmi, şık, gerçekçi ve üst düzey bir parfüm olduğunu kolayca anlıyorsunuz. Onu, güneşli ve serin sonbahar gününde şık İtalyan takım elbise giymiş, Volvo XC90 arabasına binmek için yürüyen 40’lı yaşlarında başarılı bir erkeğin üzerinde hayal ediyorum. İsviçre’nin çam ormanlarıyla çevrili doğasında dolaşırken de muhtemelen French Lover’dan aldığınız aromaları etrafınızda hissedeceksiniz. Bu anlamda kimi parfüm severler onun ismindeki Fransız vurgusunu eleştirmiş. Belki de onun ismi Swiss Lover olmalıydı.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı tenimde gayet iyi, etrafa yayılımı ilk patlama dışında yüksek sayılmaz. Kimi kullanıcılar performansının zayıflığını eleştirmiş ki bazı açılardan haksız sayılmazlar. Eğer bu tür yarı karanlık ağaçsı, yeşil aromatik parfümleri seviyorsanız mutlaka deneme listenize alabilirsiniz. Bu tarzın denediğim en iyi örneklerinden birisi. Tabii kokusunun herkese uymayabileceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Alım kararını vermeden önce muhakkak deneyin.

Koku Güzelliği:10/9

20 Ağustos 2020 Perşembe

Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)

Angeliques Sous La Pluie için parfüm editörü Frederic Malle ile 2000’li yılların en önemli koku yaratıcısı Jean-Claude Ellena’nın işbirliğinden doğan aşk çocuğu diyebilirim. Frederic Malle koleksiyonunun ilk eserlerinden olan Angeliques Sous La Pluie’yu uzun yıllar öncesinde kullanmış ve oldukça başarılı bulmuştum. Aradan geçen yılların ardından koku hafızamdan silinen bu parfümü tekrar kullanmaya karar verdim.

Frederic Malle’nin internet sitesinde odunsu, ferah, miskli olarak sınıflandırılmış. Tanıtım cümlelerinde empresyonizm sanat akım akımını andıran ifadelere yer verilmiş: “Doğanın izlenimci bir tasviri. Canlı sedir ve beyaz misk zemin üzerine ardıç meyveleri, pembe biber ve bergamotla renklendirilmiş melekotu çiçeklerinin suluboyayı andıran çizimi. Baharatlı tazeliğin kırılgan bir resminde, yağmurla bulanıklaşır gibi, mor ve grinin nüansları birbirine karışır.”

Bu sanatsal tanıtımın ardından parfümü tenime sürdüğümde ilk saniyelerde yeşil berrak otlar, ıslak nötr çiçekler ve serin-köksü vetiverle karşılaşıyorum. Yeşil temanın galbanumu anımsattığı açılış şemasında melekotu etkisinin büyük olmadığını ama geri planda durduğunu düşünebilirsiniz. Orta kısımda yeşil tema azalırken, daha odunsu-tütsülü tarafa doğru eviriliyor. Kuru ve yüksek kaliteli sedir ağacının yanında karanlık olmayan tütsünün bulunduğunu sanıyorum. Kapanış ne yazık ki çok zayıf ve hatta yok gibi. Miskli sedir ağacı son bölümde varla yok arasında gidip geliyor.

Angeliques Sous La Pluie isminin ne kadar doğru seçildiği ortada. Her ne kadar melek otu büyük resimde çok fazla yer kaplamasa da bu parfüm yağmur yağdıktan sonra etrafa enfes kokular saçan ve sedir ağaçlarıyla kaplı gizli bahçeyi size sunuyor. Bu pastoral koku profili beni rutubetli ormandan aniden karşımıza çıkan gizemli, berrak, duru göl kenarına götürüyor. Onun kokusu doğal, gerçekçi, yüksek kaliteli ve her şeyiyle doğaya ait.

Böylesine şiirsel parfüm dilini 2000 yıllarda çok az parfüm yaratıcısı konuşabilir ve Jean-Claude Ellena bu koku profili için mükemmel seçim dersem yanlış olmaz. Bu anlamda Frederic Malle’nin doğru editörlüğünü görüyoruz Angeliques Sous La Pluie özelinde.

Onu koklarken, izlenimci ressamların natürmortlarına bakıyormuş gibi hissediyorum. Bay Ellena’nın fırça darbeleri her zaman ki gibi basit, minimal, yüksek kaliteli ve akılda kalıcı denebilir. Angeliques Sous La Pluie, şık, sade, hoş ve sakin kompozisyona sahip. 2000’li yılların berbat ve hoyrat koku trendlerine çok uzak şükürler olsun ki. Ferah sayılabilecek yapısını asla yeni nesil şekerli, baharatlı, yapay sucul kimyasal bombalarla kıyaslamayın.

Angeliques Sous La Pluie, ferah ağaçsı modern parfümlerin en güzel örneklerinden birisi gibi duruyor. Kendine özgü kokusunu kimi kullanıcılar Voyage d’Hermes’e benzetmiş. Hafiften benzerlik olsa da Angeliques Sous La Pluie hem kokusal hem de sanatsal anlamda Voyage d’Hermes’ten birkaç gömlek üstün. Ayrıca Frederic Malle’nin şöhretli parfümü French Lover’ın daha zayıf haline benzetilmiş.

Geleyim kötü habere. Eau de Toilette formundaki parfümün performansı çok zayıf. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça az ki en çok şikayet edilen konu bu. Keşke biraz daha güçlü olsaydı. İlkbahar-yaz dönemi için uygun olacaktır. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

7 Temmuz 2016 Perşembe

Frederic Malle – Cologne Indelebile (2015)

Sürekli, daimi bir kolonya denemesi olarak mı düşüneceğiz Frederic Malle’in yeni parfümü Cologne Indelebile’ı? Yoksa şöhretli niş parfümevinin ferah kolonyası mı aklımıza gelmeli? Bu denklemde kokunun tasarımcısı Dominique Ropion’u nereye yerleştireceğiz? Peki konunun Estee Lauder’le nasıl bir bağlantısı var? Son olarak, ‘Parfüm Merakı bu soru yağmuru da neyin nesi’ derseniz de haklısınız.

Estee Lauder tröstüne satıldığını bildiğimiz Frederic Malle niş parfümevi, 2015 yılında parfümör Dominique Ropion’a tasarlattığı Cologne Indelebile’le, ferah ve turunçgilli parfümler segmentinde kendisine yer arıyor. Son zamanlarda Tom Ford’un ve Acqua di Parma’nın ferah turunçgilli parfümlere yatırım yaptığını gören niş aleminin acaba yeni eğlencesi ferah turunçgilli kokular mı? Bekleyip göreceğiz.

İsmindeki daimi ve silinmez vurgusu, genellikle çok uçucu olduğunu bildiğimiz turunçgil merkezli parfümler için bir umut olabilir. Malle, çok kalıcı ve kolay kolay tende ölmeyecek ferah bir turunçgil denemesiyle karşımızda olduğunu iddia ediyor belki de. Ayrıca geleneksel ve tarihi kolonyalara da gönderme olacak gibi. Artık geçeyim detaylara.

Cologne Indelebile’in açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Azıcık limon, bergamot ve neroli ilk saniyelerde iş başında. Başlangıcı doğal, ferah ve nefis. Orta kısımda hafiften çiçeksilik ve sabunsuluk ekleniyor kompozisyona. Muhtemelen portakal çiçeği ve beyaz çiçekler de şöyle bir gösteriyor kendisini. Hala ferah ama bir parça sabunsu. Son bölümde klasik misk kullanımı var. Beyaz hissiyatı veren temiz misk, çok şaşırtıcı ya da derin değil. Böyle işte.

yatik cologne

Kullanım döneminde çok ferah, yeşil, temiz ve basit olduğunu gördüğüm Cologne Indelebile’da, bahsettikleri eski parfümlere az da olsa öykünme var. Fakat bir tarafıyla da oldukça modern ve yeni kokuyor. Bu anlamda Dominique Ropion’un ustalığına diyecek bir şey yok. Yapaylık hissedilmeyen genel yapıda, büyük değişimler ya da şaşırtıcı geçişler yok. Kimilerinin dediği gibi minimal bir ferah turunçgil kolonyası havası var.

Kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sularda yüzen, hafiften sabunsuluğa kayan temizliğe sahip, çıkıntılı notalara sahip olmayan, yeni yıkanmış nevresim hissiden tutun da yüksek kaliteli neroli-bergamot-portakal çiçeği kolonyasına kadar söylenebilecek çok şey var. Fakat parfümün basitliğine, sıradanlığına, durağanlığına ve yaratıcılıktan yoksun olmasına da vurgu yapmam gerekiyor. Şişesi neredeyse üç yüz dolardan satılan Cologne Indelebile için bütçe ayırmanız konusunda sizi yönlendirmek istemem. Birazcık Apom’a, azıcık da Neroli Portofino’ya benzeyen Cologne Indelebile, bu yüksek fiyatlı rakipleriyle yarışır ama sonuç ne olur bilemem.

Bazı yorumcuların performansını başarılı bulduğu Cologne Indelebile, benim tende yok olup gitti. Hem kalıcılık hem de fark edilirlik olarak oldukça cılız profil çizdi. Kokusunun hem kadınlara hem de erkeklere rahatlıkla uyabileceğini düşünüyorum. Tam bir sıcak yaz kokusu. Hele ki ılık yaz akşamlarında çıkılan gezmelere rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

arka cologne yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

3 Mart 2016 Perşembe

Frederic Malle – Lipstick Rose (2000)

Hani bayramlarda ya da düğün merasimlerinde, akrabalarınız veya tanıdıklarınızla tek tek sarılıp, hasret gidermeniz gerekir. Çocukken sizin tanımadığınız ama sizi tanıyan orta yaş üstü teyzeler yanağınızı mıncıklar “beni tanıdın mı?” diye sorar. Sonra da yanağınızdan öpüverir sıcak bir anaçlıkla. İşte o zaman yanağınızda ruj izi kalır ve belli belirsiz kokusu burnunuza gelir. O teyzelerin üzerinden de genellikle pudralı bir parfüm yayılır etrafa. İşte o konseptin bir parfüme konu olabileceği hiç aklıma gelmezdi.

Yukarıdaki sahne nereden mi aklıma geldi? İlk olarak Frederic Malle’in internet sitesindeki Lipstick Rose parfümünün tanıtımından. İkinci olarak kendi çocukluğumda çokça yaşadığım bu sahneden. Lipstick Rose’un resmi tanıtımında da karşıma çıkan “annenin ruj kokan dudaklarıyla oğlunu öpmesi” konsepti, parfümün ana karakterini oluşturuyor hiç şüphesiz. Gerçi parfümün yaratıcısı Ralf Schwieger bir söyleşisinde “Lipstick Rose’un tasarım aşamasında Malle’in karısından yardım aldığını düşündüğünü” söylemesi de şaşırtıcı değil. E bir parfüm gül ve ruj kokacaksa, ona tabii ki kadın eli değmeliydi.

Lipstick Rose’un açılışı kremsi pudra ve gül ile gerçekleşiyor. Biraz da kırmızı meyveler var sanki. Başlangıcı çok çarpıcı ve farklı olmasa da nostaljik ve tozlu. Orta kısımda büyük değişiklik olmuyor. Orta bölümde süsen ve menekşe de ekleniyor kompozisyona. Hala tozlu, pudralı, eski kokuyor. Son kısımda misk biraz kendisini gösteriyor. Bir gül parfümünde kapanışta miskin olması şaşırtıcı değil. Azıcık da vanilya bulunuyor ki, tatlılığı sağlamak için verilmiş olabilir.

Lipstick Rose, ilgi çekici isminin hakkını tam anlamıyla verebiliyor mu şüpheliyim. Evet ruj ve gül, gayet net şekilde her daim hissediliyor. Tozlu pudra da, onu kadın kullanımına yaklaştırıyor. Fakat yine de fazlasıyla düz çizgide ilerleyen, hiç sürpriz yapmayan, ortalama bir pudra kokusunu andırıyor. Sıradan bir marka böylesi işe imza atsa çok fazla eleştirmezdik ama söz konusu Frederic Malle gibi niş marka olunca tepkimiz farklı oluyor. Sonuç olarak o konsepti doğru vermişler ama sıradan sayılabilecek bir koku ile!

Lipstick_Rose rose yen

Birçok kadının kullandığı o standart deodorantları anımsattı bana zaman zaman. Yapaylık hissedilmese de, benim için farklı tarafı olmayan, fazlasıyla durağan ve aynı kokan bir çalışma Lipstick Rose. Eğer kırk yaşın üzerindeki bir kadınsanız önerebilirim ama günlük kullanımda bile sırıtabilecek ve sıkıcı olabilecek yapısı, benim için çok da çekici değil.

Sonuç olarak tozlu sahnelere çıkacak bir assolist değilseniz ya da kendinizi elli yaşlarında hiç evlenmemiş huysuz bir kadın gibi hissetmiyorsanız, Lipstick Rose sizin için doğru tercih olmayacaktır. Belki de olabilir, karar sizin. Onu şu üç kelimeyle hatırlayacağım muhtemelen: Pudra, pudra ve pudra…

Luca Turin’in kitabında menekşeli gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. EDP formunda. Kalıcılığı kıyafet üzerinde müthiş. Tende daha sınırlı kalıcılığa sahip. İlk bir saatte fark edilirliği yüksek. Özellikle kapalı yerlerde biraz fazla kullanırsanız rahatsız edici olabilir. Tam bir kadın parfümü. Kırklı hatta ellili yaşlarındaki kadınların ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. Soğuk havaların parfümü Lipstick Rose.

tek rose yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

27 Ocak 2015 Salı

Frederic Malle – Portrait of a Lady (2010)


Frederic Malle – Portrait of a Lady (2010)

1800'lü yılların sonlarında, edebiyat eleştirileri ve kısa hikayeleri ile Amerikan ve İngiliz edebiyat çevrelerinde çokça övgüler alan yazar Henry James, ilk uzun romanı "Bir Hanımefendinin Portresi" kitabıyla, önemli başarı yakalamıştı. 1881 yılında yayınlanan roman, onun edebiyat dünyasında hızla tanınmasını sağladı. Eserlerinde genellikle insan bilincini, kadınları ve kadınların iç dünyalarını işleyen Henry James'in o zaman ki popüler romanı Bir Hanımefendinin Portresi'nde Isabel Archer'ın başından geçenler anlatılıyordu.

Romanı ne yazık ki okumadım fakat göz gezdirdiğim yorumlara göre Henry James'in erken dönem başyapıtı olarak gösteriliyor Bir Hanımefendinin Portresi. Bu ünlü romanın 1996 yılında sinemaya taşındığını da belirtmek gerek. Başrolünü Nichole Kidman ve John Malkovich'in oynadığı aynı isimli film, çok büyük başarı sağlayamadı bir türlü. Romanın gerisinde kalmış sinema uyarlaması olarak düşünebiliriz beyaz perde çabasını.

Henry James'in 1881 yılında yazdığı romanı Bir Hanımefendinin Portresi, aynı isimle 2010 yılında niş parfümevi Frederic Malle'in koleksiyonundaki bir parfüme de isim babalığı yaptı. Editör Frederic Malle, ünlü burun Dominique Ropion ile işbirliği yaparak Portrait of a Lady'i meydana getirdi. İlginç ismi ve kadınlara yaptığı gönderme ile bir anda niş parfüm sektöründe gözlerin bu parfüme çevrildiğini anlamak zor değil. Gerçi parfüm piyasa çıkalı beş yıl oldu. Artık ilk çıktığı zamanki süksesi olmasa da bir süredir merak ettiğim Malle parfümüydü. Ve işte kavuştuk birbirimize.


Kendi sitelerinde parfümün "barok, görkemli ve senfonik" taraflarından, "en güçlü dozajda gül esansına sahip olduğundan", "modern klasik karakterinden, mıknatıs gibi insanları çeken duyumsal güzelliği çağrıştırdığından" bahsedilmiş. Portrait of a Lady'i üzerime sıktığımda beni tatlımsı, derin, karmaşık, yüksek kaliteli bir koku karşılıyor. Gül başat aktör denebilir. Güle, tatlımsı canlı meyveler (çilek veya böğürtlen) eşlik ediyor. Bu tür meyvemsi gül kokularını her zaman için seviyorum. Başlangıcı nefis diyebilirim. Orta bölümde meyvemsi kırmızı gül teması devam ediyor. Farklı olarak tatlı sıcak baharatlar ekleniyor kompozisyona. Muhtemelen biber, orta kısımda kokuya farklı pencere açıyor. Tabii gül hala çok baskın. Baharatlar yan rollerde. Başlangıcı kadar olmasa da sevdim orta bölümü. Son kısımda topraksı olmayan paçuli ortaya çıkıyor. Güle bu sefer ferah sayılabilecek paçuli ve biraz da tütsü eşlik ediyor. Son kısım hafiften yapaylık barındırıyor ve yüksek kalite hissiyatı vermiyor. Kapanışını beğenmedim ne yazık ki.

Portrait of a Lady, kırmızı, mis gibi gerçekçi güllerin etkisi altında son saniyelere kadar varlığını size hatırlatıyor. Başlangıçta enerjik ve mutlu gül, orta kısımda yerini sıcak-romantik güle bırakıyor. Sonlardaysa gül ufak bir evrim geçirip, paçulinin yörüngesine giriyor. Görüleceği üzere baştan sona gül merkezinde ilerliyor. Diğer notalar adeta kokuya zenginlik ve hareket katmak için kullanılmış. Parfümün tasarımcısı Dominique Ropion da gülün varlığını reddetmiyor hatta bu parfümde kullandığı gülün "Türk Gülü" olduğunu söylüyor. Yani uzaktan da olsa parfümünde Türk etkisi varmış.

Özet olarak meyveli, güllü, yumuşak baharatlı, tütsülü, paçulili, miskli bir parfüm arıyorsanız sizin için fena bir seçenek olmayacaktır. Tatlılık baştan sona mevcut, neyse ki fazla değil. Gayet modern, yeni nesil temiz kokan gül parfümlerinden birisi. Tarz olarak Dior'un Oud İspahan'ınına, Francis Kurkdjian'ın Lumiere Noire'ine ve Montale'in Black Aoud'una benziyor. Gül suyu efektini fazlasıyla veren parfüm, bizim gibi bolca ucuz gül esansına maruz kalan medeniyetler için ilgi çekici olmayabilir. Ha bu tarz güllü lokum benzeri kokuların başka coğrafyalarda hayranı var mıdır bilemiyorum fakat benim için fazlasıyla özelliksiz, başlangıcı dışında derinlikten yoksun, ortalama bir gül kokusu olması dışında çok da ilgimi çektiğini söyleyemem.


Son zamanlarda çok fazla gül ve öd temalı parfüm kullandığımdan artık pek çekici gelmiyor gül parfümleri. Yoksa kırk yılın başında gül parfümü kullanan ve deneyimleyen kişilerin Portrait of a Lady'i epey seveceğini düşünüyorum. Sanırım buradaki gül kullanımı fazlaca esansvari ve düz olduğu için aklımı başından alamadı. Belki de ben tozlu-karanlık gül parfümlerinin adamıyım.

Güçlü gül-öd merkezli rakiplerine meydan okuyabilecek kapasitedeki bu Malle eseri, ilginç ismi, farklı esin kaynağı ve markanın gücü ile iş yapar ama müthiş bir arkadaş beklemeyin bence. Yine bir Malle parfümü ve bu da gol değil benim için. Sanırım bay Malle ile bir türlü koku kimyamız tutmayacak.

İsmindeki "hanımefendi" vurgusu ve çağrışımı, onu direkt olarak kadın parfümleri alanına sokuyor gibi görünüyor. Bu isimdeki bir parfüm erkek kullanımı için uygun olabilir mi? Olur olur... Her ne kadar kokusunu kadınsı bulsam da yine de gül seven erkeklerin denemesi gerekebilir. Kimi yerlerde kadın parfümü olarak tanıtıldığını gördüm. Gerçi kendi sitelerinde bu tür bir yönlendirme olmasa da cool ismi, size parfümünüzün ismini soran mahcup kişileri fazlasıyla şaşırtabilir.


Parfümün tasarımcısı Dominique Ropion. Bay Ropion, Malle için başka eserlere de imza atmıştı. Belki de devamı gelir ilerleyen yıllarda bu işbirliğinin. EDP formundaki parfümün kalıcılığı müthiş. Günlerce ne tenden ne de kıyafetten çıkıyor Portrait of a Lady. Farkedilirliği başlarda oldukça yüksek. İlerleyen saatlerde normale dönüyor neyse ki. Bence sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Kullanım yaşı için ise fazlaca genç arkadaşların hoşuna gidebileceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

22 Eylül 2014 Pazartesi

Frederic Malle – Vetiver Extraordinaire (2002)




Frederic Malle – Vetiver Extraordinaire (2002)

"Diğer parfümörlerin hepsinden apayrı bir yerde tuttuğum, jenerasyonunun en iyisi olduğunu düşündüğüm bir parfümör var: Dominique (Ropion). Birlikte altı parfüm yaptık. Bana kalırsa dünya üzerindeki en iyi parfümör, en azından yaşayanlar arasında… Dominique’in sınırları yoktur, sınırlara inanan birisi değil. İkimiz de parfümeriye çılgın bir tutkuyla bağlıyız ve başkalarının hiç girmediği yollara sapmak gibi bir alışkanlığımız var. Denemekten, keşfetmekten büyük keyif alıyoruz. Ve sırf bu yüzden işleri batırdığımız da oluyor. Üzerinde bir yıldan fazla çalıştığımız bir parfüm vardı, bir gün onu arayıp “Dominique biz ne yapıyoruz, bu işin içine ettik.” dedim. O sırada belki de onbirinci varyasyonu kokluyorduk, oysa ikinci de durmalıydık. Telefonun öbür ucundan kahkaha attığını duydum, “Haklısın, ne bok yiyoruz biz?” dedi. Ve sonra telefonu kapattık."

Parfüm editörü Frederic Malle'in, markası için parfüm tasarlayan ünlü burun Dominique Ropion ile aralarında geçen bu ilginç anekdotu, Ayşecan İpek'in nefis söyleşisinden öğreniyoruz. Bir parfümün, yaratım aşamasının başlangıcını göstermesi bakımından gayet öğretici olduğu söylenebilir. Hep merak edilen konulardan olan parfümör ile işvereni arasındaki ilişki biçimi her zaman böyle olmuyorsa da muhtemelen benzerdir. Tabii Malle parfümevinin niş karakteri, işleri daha özenli ve farklı bir noktaya taşıyor olabilir.

Frederic Malle'in yaşayan en iyi parfümör ilan ettiği Dominique Ropion, 2002 yılında markanın vetiver (kabe samanı) temalı parfümüne imza atmış durumda. Vetiver Extraordinaire (Sıradışı Vetiver) isimli bu parfümün oluşumu aşamasında, bay Malle'in fikren katkıları olduğunu düşünmek saflık olmaz. Muhtemelen aklında odunsu bir vetiver parfümü tasarlatmak vardı ve bu iş için uygun kişinin Ropion olduğunu düşündü. Ropion'un üzerinde çalıştığı vetiver ile aklındaki odunsu notaların kombine edilmesi sonucu Vetiver Extraordinaire'in oluşturulduğuna dair bilgi kırıntıları var. Tabii en doğrusunu bay Malle ve Ropion bilir.


Vetiver Extraordinaire, özellikle kabe samanı kokusu severlerin sürekli gündeminde olan parfümlerden birisi. Üzerinden on iki koca yıl geçmesine rağmen hala ilgi çekmeyi sürdürüyor. Oysaki ne kadar fazla kendi gibi niş rakibi var. Onlarca marka vetiver temalı parfüm piyasaya sürerken, herbirisinden farklı olmak, aralarından sıyrılmak gibi zor bir görevi var Vetiver Extraordinaire'in. Zaman onun aleyhine işliyor. On iki yıl önceki formülü, yeni ve zımba gibi rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya olabilir.

Kendi sitelerinde az görülür şekilde yüzde yirmi beş oranında vetiver kullanıldığı söylenen parfümün başlangıcı keskin ve garip gerçekleşiyor. Topraksı köksü vetiver ve kuru baharatlar daha ilk saniyelerde sizi karşılıyor. Kuru sayılabilecek vetiver ve baharatlar (biber) zaman zaman hastane-eczane kokusunu andırıyor. Başlangıcını biraz tematik ve zor buldum. Orta bölümde koku formu daha yumuşuyor ve ferahlıyor. Başlangıçtaki keskinlik azalıyor. Daha ıslak ve nemli bir vetiver bu sefer kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren dumansı sayılabilecek tütsü de hissediliyor. Tütsü bir parça karanlık yapıya bürünmesini sağlıyor kokunun. Orta bölüm açık ara en sevdiğim yeri oldu. Sonlarda tütsünün yerini odunsu notalar alıyor. Sedir ağacının etkinliği büyük. Hafiften Iso E Super de algılıyorum. Ölçülü bir misk, son bölümde yerini alıyor. Kapanışta odunsuluk başrolde denebilir.

Vetiver Extraordinaire, odunsu-reçineli-tütsülü- vetiver parfümü olarak kayıtlara geçebilir. Ana strüktür bu üç elementin elinde. Vetiver zaten parfüme ismini veriyor ve başlangıçtan itibaren konuya dahil. Tütsü orta kısmın büyük bölümünü domine ediyor ve iyiki de öyle yapıyor. Odunsuluk ise son kısımlarda etkin.


Aromatik-yeşil-temiz yapıya sahip olduğu söylenebilir. Zaman zaman da karanlık, dumansı ve grotesk tarafını ele veriyor. Çoğu zaman efendi-uslu ferah, köksü, reçineli gibi davranıyor. Yeni kesilmiş ağaç veya talaşı da andırıyor. Başlangıçtaki köşeli yapı fazla uzun sürmüyor. Genel olarak stabil kalıyor. Çok katmanlı bir parfüm olduğu izlenimi vermiyor. İsmindeki sıradışılık on iki yıl önce doğru olabilirmiş fakat 2014 yılında bu parfümü kokladığımda başlangıcı dışında çok da fantastik öğelerle karşılaşmıyorum.

Yapaylığa rastlanmayan kokusundaki notaların müthiş kaliteli ve benzersiz olduğunu söylemek zor. Şunu da ilave edeyim uyduruk piyasa işi bir ana akım parfüm kalitesi yok karşımızda. Fakat aklımı başından alacak kadar da sıradışı bulmadım onu.

Yorumcular onu Guerlain - Vetiver, Chanel - Sycomore ve Encre Noire'e benzetmişler. Galiba üçüne de benziyor. Encre Noire'in karanlık tarafını andırıyor, Sycomore'un parlak, ferah, ıslak yanını çağrıştırıyor, Guerlain - Vetiver'in aromatik yeşil tarzına gönderme yapıyor. Fazlaca tatlılık barındırmayan, günümüzün popüler parfümlerine tarz olarak benzemeyen, erkeksi odunsu notalardan haz alan arkadaşları hedefleyen, ortalama üzeri başarıdaki Vetiver Extraordinaire, ismindeki ve arkasındaki marka-parfümör gücünü kokusuna tam olarak yansıtabilmiş mi emin değilim. Sanırım Sycomore varken, elim Vetiver Extraordinaire'i kullanmaya uzanmayacak.


Yine çok övülen bir Malle edisyonu yine içimde bir boşluk ve burukluk duygusu... Hayır o kötü bir parfüm değil. Aman bir şişesini almayın da demeyeceğim. Fakat açıklayamadığım bir eksiklik karşıma çıkıyor Malle'nin parfümlerinde. "İşte budur" diyebileceğim hiç bir işlerini hatırlamıyorum. Ya benim anlayamadığım alt-anlamlar üzerinden konuşuyor Bay Malle, ya da Fransız züppeliğini iyi pazarlıyor. Çok yüksek fiyatını hak ediyor mu ona bile karar veremiyorum.

Evet Encre Noire ve Sycomore güzel parfümler ve yanlarında Vetiver Extraordinaire her zaman için duracak. Eğer vetiver baskın parfümleri seviyorsanız ağır-sıklet bir boksör ile tanışmış durumdasınız. Ama onun hiç bir zaman şampiyon olamayacağını düşünüyorum. O, ne Muhammed Ali ne Mike Tyson ne de Evander Holyfield.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı fena değil ama harikalar da yaratmıyor. Farkedilirliği başlarda iyi. Çabucak uysallaşıyor ve tene yakın durmayı tercih ediyor. Erkeksi tarafının ağır bastığını düşünüyorum. Bir kadının üzerinde çok ilgi çekici durmayacağı söylenebilir. Otuz yaş ve üzerindeki arkadaşlarıma tavsiye ederim. Dört mevsimde, dozajını ayarlamak kaydıyla rahatlıkla kullanılabilir.

Luca Turin'in kitabında köşeli vetiver olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan almış.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

31 Temmuz 2014 Perşembe

Frederic Malle – French Lover (Bois d’Orage) (2007)



Frederic Malle – French Lover (Bois d’Orage) (2007) 

Cazibeli bir isim. Minimal sayılabilecek şişe tasarımı. Yüksek kaliteli kokular. Aristokrat-ukala izlenimi veren bir parfüm editörü. Frederic Malle’in uzun zamandır ilgimi çeken parfümü için ilk etapta zihnimde uyanan imgeler şimdilik bunlardan ibaret.

Malle koleksiyonundan genel olarak yüksek beklentileri olan fakat o kadar da kendime yakın bulamadığım parfümlerle karşılaşan bir dünya vatandaşıyım. Evet konseptler müthiş, çalışılan parfümörler en iyileri, markanın sektörde konumlandırılması başarılı. Yine de her nedense Malle parfümlerine karşı büyük bir sevgi oluşamadı içimde bir türlü. Saygı duyma anlamında muhakkak ki kusurumuz olmaz.

Özellikle ismiyle merakımı cezbeden bir parfümdü French Lover. Zaten bir parfümle karşılaşmamızda ilk iki unsur zihnimizde yer eder. Birincisi ismi ikincisi ise kutu-şişe tasarımı. French Lover bu anlamda insanın zihnine kazınıyor ismiyle ve uyandırdığı merak dalgasıyla. Her ne kadar parfümün ilk ismi French Lover olsa da tuhaf bir şekilde Amerikan pazarından tepkiler gelmiş bu isimle ilgili ve ikinci bir isim konulmuş. Bois d’Orage parfümün ikinci ismi olarak ortaya çıkmış. Yani pek karşılaşmadığımız şekilde parfümün iki ismi var. Ben ilk ismi olan French Lover’ı kullanacağım.

 

Editör Frederic Malle, 2007 yılında ünlü burun Pierre Bourdon’a French Lover’ı tasarlaması için emanet etmişti. Aslında French Lover, markanın 2000 yılı parfümü Angeliques Sous La Pluie’nin daha güçlü versiyonu olarak düşünülmüştü. İki parfümdeki melek otu notası bu etkiyi vermesi açısından ortak nokta olarak düşünülebilir. Fakat French Lover gördüğüm kadarıyla oldukça farklı bir parfüm olarak Angeliques Sous La Pluie’den ayrılıyor. Detaylara bu noktada ara verip parfümün bende oluşturduğu izlenime geçeyim.

Parfümün resmi tanıtımındaki “güçlü, tensel, rafine ve aromatik-baharatlı” tarafına vurgu yapılması gayet açıklayıcı. French Lover’ın merkezinde melek otu, sedir ağacı ve kabe samanı (vetiver) olduğu belirtilmiş. Üzerime ilk sıktığımda beni yeşil bir koku karşılıyor. Çam ağacı ve ardıç meyvesi hissiyatı veren yeşil karakter alışması zor ve yüksek kaliteli. Çok karşınıza çıkacak cinsten değil üst notalar. Peki ben beğendim mi? Sanırım evet. Orta kısımda yeşil tarafı geriye çekiliyor. Bu andan itibaren odunsu bir vetiver başrole geçiyor. Tatlılık barındırmayan köksü, topraksı, doğayı çağrıştıran bir koku var karşımda. Evet sedir ağacı orada. Belki biraz kuru baharatlar. Hafiften karanlık, gri ve donuk. Son kısma gelindiğinde dumansı tütsü var. Sedir ağacı tütsüye eşlik ediyor. Fakat tütsü daha baskın. Farklı bir tütsü kullanımına imza atıldığı söylenebilir.

French Lover’ı ilk kullandığımda odunsu bir vetiver kokusuna sahip olduğunu düşünmüştüm. Aslında çok da yanlış sayılmazdı. Fakat parfümü biraz daha kullandığımda göründüğünden daha derin anlamlar olduğunu hissettirdi bana.

French Lover’ın, erkeksi, kuru, ağaçsı, reçinemsi, topraksı, yarı-karanlık ve resmi bir tarzı var. Fazlasıyla Fransız, yüksek kaliteli, gizemli, anlaşılması zaman isteyen, kendisini ilk anda ortaya dökmeyen, belki de bilinçaltı mesajlar gönderen bir parfüm.

Eğer bir vetiver bitkisi bulsak ve kökünü topraktan çıkarsak muhtemelen French Lover gibi kokar. Yada bir çam ağacı ormanında dolaşırken, burnunuza gelen reçine, uzaklarda yakılmış bir ateşin kokusu ve tütsü ile birleşse French Lover’ı andırır.

French Lover günümüzün modern tatlımsı baharatlı piyasaya parfümlerden öylesine uzak ki. Bu kokuyu başkaları beğensin diye kullanacak olursanız hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Tamamen deneysel ve tematik bir parfüm. Bu anlamda Frederic Malle’in gerçekleştirmek istediği şeye benziyor belki de.



Zaman zaman karanlık bir ormanda dolaşırken buluyorum kendimi bazen de ferah sayılabilecek vetiverle flört ediyorum. Tenimden hiç olmayacak zamanda gelen tütsü ise aklımı karıştırıyor. Bu parfüm ne? Bu parfüm kim? Bu parfüm neden? Bu parfüm nasıl?

Bazı parfümler vardır kafanızı karıştırır. Ne düşüneceğinizi bilemezsiniz. Sevip sevmediğinizi anlayamazsınız. Onun hakkında bir karar veremezsiniz. Hep bir kuşku vardır içinizde. İşte French Lover’ın bana yaptığı buydu. Gerçi bu andan itibaren sevmek yada sevmemek anlamını yitiriyor. Beğendim mi? Evet. Çok beğendim mi? Hayır. Nefret mi ettim? Hayır. Tuhaf mı buldum? Evet. İşte French Lover hakkındaki karmaşık düşüncelerim böyle.

O, güçlü şekilde erkeksi çağrışımlar yapıyor. Zaten kendi sitelerinde de bu duruma vurgu yapılmış. Yirmi yaşındaki genç arkadaşlara onu öneremeyeceğim. Parfümlere yeni merak salmış kardeşlerimiz de şimdilik French Lover’dan uzak durmalı. Yoksa onun anlatmak istediklerini anlamakta zorlanacaklardır.



Kimi yorumcular onun ferah yanı olduğunu söylüyorlar. Bence o kadar da ferah bir parfüm değil. Verdiği hissiyat bakımından biraz Sycomore ve Encre Noir’i andırıyor. Serin sonbahar ve erken kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verecektir. Bu çok sıcak günlerde kullandığım French Lover yine de rahatsız edici değildi. Fakat yaz akşamlarında kullanmak daha iyi fikir.

Kalıcılığı çok iyi. Başlangıcı yoğun ve dolgun. Bu anlamda fazla kullanmamak gerekebilir.

Koku Güzelliği:10/8

25 Ocak 2014 Cumartesi

Frederic Malle – Musc Ravageur (2000)


Frederic Malle – Musc Ravageur (2000)

"Ben Cherbourg'da doğdum. Beş yaşında ailemle birlikte Paris'e seyahat ettim ve orada kaldım. Organik kimya ve teorik fiziğe karşı büyük bir tutkuyla bağlıydım. 1973 yılında, Chanel No.19'un yaratıcısı Henri Robert, bir kromatografi laboratuvarını geliştirmek için onunla beraber çalışmamı istedi. Altı yıl onunla birlikte Chanel'de çalıştım. Orada çalışırken kendi kendime parfüm tasarım mesleğini öğrendim yani kendi kendimi yetiştirdim. Oysaki çok yaratıcı bir alan olan organik kimyaya hala aşıktım.

Bence yaratım her yerdedir. Herhangi bir şey yaratıcı olabilir. Kariyerimde, zaman zaman şampuanlar üzerinde çalışırken buldum kendimi. Başka bir açıdan bakmak gerekirse, şampuanların insanları rahatlatıcı etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Sabunlar ve şampuanların içinde sürprizler vardır. Günümüzün modern parfümcülüğünde imkanlar çok daha fazla. Gerek kapsam gerek zaman gerekse kaynak açısından.

Frederic Malle ile 1990'lı yıllarda New York'ta tanıştım. Malle, bana Pierre Bourdon'u gönderdi çünkü onun için parfümler tasarlamamı istiyordu. Frederic Malle'e aklımda hazır bir parfüm formülünün olduğunu söyledim. Onun detaylarını Malle'e verdim. Beraber üzerinde biraz çalıştık ve üst notalara azıcık ferah notalar ekledik. Böylece Musc Ravageur ortaya çıktı."


Yukarıdaki söyleşi dünyaca ünlü parfümör Maurice Roucel'e ait. Hayatının kırk yılını parfümlerin ve kokuların içinde geçirmiş bir usta o. Farklı ana akım ve niş marka için yüzden fazla parfüm tasarlamış durumda. Her oluşturduğu parfüme "küçük çocuğum" diyen ve onları kendisinden parça olarak gören bir sanatçı o. Benimde Rochas Man ve Bogart Pour Homme gibi oldukça beğendiğim işlere imza attı Roucel. Onun tarzını kendime yakın bulduğumu söyleyebilirim. Bunun içindir ki Roucel'in işlerini daha bir dikkatli takip ediyorum. Hele bir parfümü var ki uzun zamandır en merak ettiğim eseri dersem yanlış olmaz. Bu ünlü arkadaşın ismi Musc Ravageur olarak tarihe geçmiş durumda.

Maurice Roucel'in niş parfüm evi Frederic Malle için tasarladığı Musc Ravageur'u kokular dünyasının çok içinde olmayanlar bilmeyebilir. Fakat bu dünyanın sihirli kapısından biraz başını uzatıp içeriye bakan herkesin çok iyi bildiği bir parfüm. Hatta yurt dışında büyük bir fenomene biraz daha abartacak olursam efsaneye dönüşmek üzere olan bir parfüm Musc Ravageur. Hakkında onlarca yorum yapılan, bir sürü blog yazarının dayanamayıp, incelemesini yazdığı ve niş parfümcülüğün en başarılı örneklerinden birisi olarak gösterilen bu baş yapıtı birde Parfüm Merakı'nın penceresinden okuyun bakalım.

Musc Ravageur'un tanıtımı için şunlar söylenmiş: "2000 yılında çıkarılan bu kompozisyon, amber oryantallerinin tarihinde dönüm noktasıdır. Bu duyusal parfüm, güçlü ancak mükemmel şekilde kontrollü, dramatik ve gizemlidir. Bu parfüm "baştan çıkarma ve bunun cömertçe sunumu" olacak şekilde Maurice Roucel tarafından oluşturulmuştur. Musc Ravageur mevcut heveslere baskın çıkan uzlaşmasız bir oryantaldir. Başlarda patlayarak çıkan bergamot, tangerine ve tarçına karşı sonlarında vanilya, misk ve amber vardır. Seksi, fırtınalı bu parfüm tek kelime ile: ravageur (yıkıcı, yokedici)


Musc Ravageur'u üzerime ilk sıktığımda küçük bir şokla karşılaşıyorum. Yoğun bir hayvansallık burnuma hücum ediyor. Oldukça sert ve rahatsız edici bu hayvansallık, miskten kaynaklanıyor büyük ihtimalle. Geri planda da tatlı baharatlar var. Üst notalar için hayvansal miskle tatlımsı karanlık baharatların karışımı denilebilir. İlerleyen dakikalarda hayvansallık azalıyor. Bu radikal değişimin ardından orta notalarda egzotik nefis bir amber karşıma çıkıyor. Ona güçlü şekilde sıcak baharatlar eşlik ediyor. Karanfil ve tarçın, çok başarılı kullanılmış. Amberle uyumları harika. Orta notalar nefis olmuş. Geçeyim sonlara. Alt notalar, orta kısımla benzerlik içerisinde. Burada amberin etkisi biraz azalırken, onun yerine pudralı vanilya, beyaz çikolata ve odunsu notalar geliyor. Baharatlar az da olsa oradalar. Parfüme ismini veren misk de kendisine yer buluyor kapanışta. Son kısım biraz ortalama olmuş diyebilirim. Yine de gayet güzel.

Basit bir akıl yürütmeyle bu parfümü iki kısma ayırabilirim. İlk kısım, başlangıçtaki yoğun miskli hayvansallık ve karanlık tatlı baharatlar. Buradaki kirli misk kullanımı Muscs Koublai Khan ve Absolue Pour Le Soir ile benzer. Aynı hayvansal misk kullanılmış neredeyse. Sevmesi ve kabul etmesi zor. İkinci kısım ise tatlı baharatların, amberin, vanilyanın ve odunsu notaların kesin hakimiyetinde devam ediyor. Teninizden uçup gidene kadar.

Musc Ravageur, başlangıcıyla iç gıcıklayan, üzerinizden çıkıp gitmesini isteyebileceğiniz kadar tahammül sınırını zorlayan bir arkadaş. Eğer başlangıcındaki hayvansallığa dayanabilirseniz sizi ilerleyen dakikalarda müthiş baharatlar ve amber karşılıyor. Bence parfümün bu kadar sevilmesinin önemli faktörlerinden birisi de orta notalar. Benimde hayran olmamı sağlayan karanfil-zencefilin, amber ve vanilyanın içinde eritilmesi gerçekten güzel fikir. Uygulamada da başarılı. Fakat son kısmı böylesi bir marka ve niş parfüm için ortalama olmuş. Kötü değil ama yanık vanilya efekti biraz daha rafine olabilirmiş. Hatta ana akım markalarda çok daha başarılı vanilya kullanımlarına rastladım.


Musc Ravageur, Frederic Malle'in en popüler ve en çok satan eseri. Bunun sebeplerini anlayabiliyorum. Rahatsız edici başlangıcından sonra ortaya çıkan aromayı, bir çok kişinin beğenebileceğini düşünüyorum. Özellikle sıcak baharatlar ve vanilya seviyorsanız, mutlaka denemeniz gereken seçeneklerden birisi olarak göze çarpıyor. Denemelerimde onun sıcacık bir parfüm olduğu izlenimine kapıldım. Bu anlamda soğuk kış mevsimi için uygun olacağı çok açık.

Kokusu genel olarak tatlılık barındırıyor. Tam anlamıyla bayık şekerli olmasa da zaman zaman vanilyadan gelen yanık karamel efekti, parfümü oldukça tatlı bir eksene oturtuyor. Sadece vanilya değil, tonka fasülyesinin de ciddi anlamda katkısı var gibi görünüyor tatlılık işinde. Eğer tatlımsı ve erkeksi parfümleri seviyorsanız, sizin için mutlu edici olmayabilir. Bu haliyle bence hem kadın hem de erkek kullanımı için uygun.

Can alıcı soruyu soralım. Musc Ravageur’ın bu kadar övgüler almasını ve fenomen haline gelmesini hak edecek kadar güzel kokuyor mu? Burada tabiki kişiden kişiye değişecek yanıtlar olacaktır. Başlangıcı ile orta kısmının bir bölümü çok riskli ve sevmesi zor. Sonları ise çok daha kabul edilebilir. Bu kadar hayvansallık hoşuma gitmediği için onun böylesine ilgi görmesine şaşırıyorum. Evet sıra dışı ve rahatsız edici tarafları mevcut. Bu haliyle benim için harikalar yaratmasından ziyade, farklı bir koku deneyimi olarak yerini alıyor. Yani ona aşık olmuyorum ama kötü koktuğunu da iddia etmiyorum. Kullanım sırasında Musc Ravageur’dan çok daha sevdiğim ve kendime yakın parfümler oldu. En iyi parfümler listesine girebileceğini sanmıyorum.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında Musc Ravageur "hippie misk" olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç yıldız verilmiş. "Güçlü misk barındıran hayvansal eski berber dükkanı kokusuna" benzetmiş ve Gucci Envy For Men'i andırdığını söylemiş. Evet biraz benzediği söylenebilir Envy’e. Fakat ben daha çok Absolue Pour Le Soir’e yakın buldum Musc Ravageur’u. Bir başka parfüm kritikçisi Chandler Burr’de beş üzerinden beş puan vermiş.


Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı kıyafet üzerinde çok iyi. Fark edilirliği başlangıçta yüksek. Onun için fazla miktarda sıkmak rahatsız edici olabilir. Yirmi beş yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Ne olur ne olmaz denemeden almayın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5