Imaginary
Authors – Bull’s Blood (2012)
Günümüzün
popüler turizm lokasyonlarından olan Balearic kıyılarındaki tozlu bir İspanyol
köyünde 1925 yılında doğdu Devante Valereo. En popüler romanı olan Bull's
Blood'ı, çocukken babası ile gittiği boğa güreşlerinden etkilenerek yazdı. O günler
ne kadar da güzeldi genç Valereo için. Babayla gidilen her yer güzel gelmez mi çocuklara?
Bull's
Blood romanı, kimi çevrelerce haksızca yerden yere vurulmuştu. Fazlasıyla
müstehcenlik içerdiği düşünülen bu hikaye oysaki, o yıllarda yazılmış birçok kitaptan
daha ahlaksız değildi. Hatta iş öyle bir karalama kampanyasına dönüştü ki,
eserlerine mahkemece yayın yasağı konuldu. Fakat adalet geç de olsa yerini
buldu ve bu yasak birkaç yıl sonra kaldırıldı.
Barcelona'da,
puro içilen ve yazarların takıldığı, gece vakitleri hareketli olan kafe ve
barlarda dolaşmaya başladı Valereo. 1967 yılında şehire demir atmış bir savaş gemisinden
inen ve eğlenmek için barda takılan Amerikan denizcilerinin sarhoşken çıkardığı
bir kavgada yaralandığı söylendi. Zaten bu kavga, onun son görüldüğü tarih oldu.
O zamandan beri hiç kimse onun nerede olduğunu bilmiyor. Kimisi onun öldüğünü
söylese de kimileri Avustralya'ya giden bir buharlı gemiye binerken gördüğünü yeminler
ederek anlatıyor. Arkasında ise gözü yaşlı bir sevgili, çok daha artabilme
potansiyeli olan kariyer ve bitmeyen dedikodular bıraktı.
İşte
Devante Valereo isimli hayali yazarımızın hayatından küçük bir kesit. Buraya
kadar okuduklarınızın bir kısmı benim hayal gücümün bir kısmı da Josh Meyer'in hayal
dünyasının ürünleri. Josh Meyer isimli Amerika kökenli indie parfümörün zihin
dünyasının derinliklerindeki hikayelerden sadece birisi Devante Valereo ve onun
romanı Bull's Blood. Bay Meyer, 2012 yılında piyasaya sürdüğü Bull's Blood
isimli parfümünün, geri planında böyle bir esinlenmenin sebep olduğunu
düşünmemizi istiyor. Ve parfümünün uydurmasyon tanıtımını bu şekilde yapıyor.
Anlatılan
hikaye, Imaginary Authors niş parfümevinin alıştığımız konseptine gayet uygun.
Aslında hiç yaşamamış bir yazar olan Devante Valereo'nun hiç yazılmamış ve yayınlanmamış
kitabı Bull's Blood'dan ilhamını alan bir parfümle karşımızda Josh Meyer. Bu
seferki kahramanını İspanya'dan seçmiş. Ve parfümünün ismini de İspanya'daki
geleneksel boğa güreşlerine göndermeyle Bull's Blood koymuş gibi görünüyor.
Bull's Blood, ismindeki sembolizmi kokusuna yansıtmış mı? Artık geçeyim detaylara.
Fragrantica'da
odunsu aromatik olarak sınıflandırılan Bull's Blood'un başlangıcı tanıdık
geliyor. Parlak, metalik ve içkimsi (viski gibi) gül-öd ağacı ikilisi beni
karşılıyor. Zaman zaman gül sularını hatırlatan karanlık sayılabilecek gül-içki
teması başlangıcı domine ediyor. Üst notalarını sevdim. İlerleyen dakikalarda
kokunun ten üzerindeki değişimini hissediyorum. Gül yine oralarda bir yerde.
Güle, hayvansal misk eşlik ediyor güçlüce. Bu andan itibaren kokunun ateşi
iyice artıyor. Sıcak baharatların bu etkiye doğrudan müdahil olduğu
söylenebilir. Orta bölüm hayvansal misk-gül-baharat kombosu halinde
marifetlerini size sunuyor. Orta bölüm her hayvansal parfüm gibi sevmesi ve
kabul etmesi zor olsa da bence dengeli ve başarılı. Son kısımda yine değişim
söz konusu fakat negatif anlamda. Son bölümde çok garip bir yapaylık ortaya
çıkıyor. Kuru tütün yaprağı mı desem küflü paçuli mi desem bilemedim. Daha önce
karşılaşmadığım bu acayip ve zorlayıcı koku acaba resmi tanıtımda yer alan “Costus”
bitkisinden mi geliyor? Son kısımdaki yapay plastiğimsi kokuyu sevmedim. Alt
notaları hiç bana göre değil ne yazık ki.
Açıkça
görülüyor ki Bull's Blood, tam bir gül parfümü. Kimine göre karanlık kimine
göre ferah sayılabilecek enteresan tozlu, içkili (sıcak kırmızı şarap veya
viski) gül, parfümün ana oyuncusu. Genellikle Arap-Orta Doğu temalı parfümlerde
rastladığımız gül esansıvari kokuyla açılışı yapıyor. Metalik mi desem,
şipremsi mi desem, tozlu mu desem karar veremedim başlangıcına. Mis gibi doğal
kokmuyor gül ama yüksek kaliteli ve gizemli. Sanki Noir de Noir’in daha ferah
ve aydınlık hali gibi üst notalar. Hafiften Bond No.9’ın NY Amber’ini de
anımsatıyor. Normalde bu tür gül kullanımına pek sıcak bakmasam da yine de hoş
olmuş açılışı. Orta bölümde zaten ismindeki hayvan göndermesi karşınıza
çıkıveriyor. Hayvansal misk, Musc Ravageur ve Absolue Pour Le Soir'in
başlarındaki gibi sert ve acımasız verilmemiş. Sanırım orta bölümü sevme
sebebim buydu. Daha evcilleştirilmiş, sınırlandırılmış ve yumuşatılmış
hayvansal misk çok rahatsız edici değil. Fakat yine de gayet karakterli ve
sağlam. Son kısım ise ne koktuğu belli olmayan ve biraz boşverilmiş gibi geldi
bana. Alt notalardaki irite edici yapaylık ve gariplik, şaşkınlığımı biraz daha
arttırıyor.
Şu
isme bakın: "Bull's Blood". Sizce bu isimden ne anlamalıyız? Bir boğa
mı? Kan mı? Boğanın kanı mı? Yoksa parlak ve süslü elbiseler giymiş bir
matadorun boğa ile olan ölüm-kalım savaşını mı? Matadorun üzerinden akan
terleri mi? Hatta matadorun elindeki mızrakları acımasızca boğaya saplarken
üzerine sıçrayan kanı mı? Hangisini düşünmeliyiz?
İlk
kullandığım günlerde parfümün isminin neden Bull's Blood konulduğunu
anlayamadım. Fakat daha sonra bu ismin gayet yerinde olduğunu farkettim. Çünkü
bu parfüm orta notalardan itibaren ciddi bir hayvansallığa doğru evriliyor.
Sanırım ismindeki boğa göndermesi, orta notalardaki hayvansallık ile
açıklanıyor. Ve tabii başlangıcındaki o tuhaf metalik gül... Acaba üst
notalardaki tuhaf kullanılmış gül ile kan arasında bağlantı kurmamız mı
isteniyor. Neden olmasın?
Bull's
Blood, zaman zaman sıcak kan gibi zaman zaman ter gibi zaman zaman ilaç-hastane
gibi zaman zaman da burnundan soluyan ve üzerinde birçok mızrak bulunan sinirli,
yaralı ve vahşi bir boğa gibi kokuyor. Yaralı haldeyken nereye saldıracağı
belli olmayan bu inanılmaz güçlü hayvan, hem çok ürkütücü hem de ölümün kıyısındayken
çok da çaresiz görünür. Birkaç dakika sonra yorgunluktan ve kan kaybından iyice
bitkin düşüp, yere serilen terli boğa nasıl kokuyorsa muhtemelen Bull's Blood
ona yakın kokuyordur.
Josh
Meyer, niş rakiplerinin hayvansal miskli parfümlerine rakip çıkartmak istemiş
gibi görünüyor. Belki de Guerlain'in eski hayvansal klasiklerine meydan okuyor.
Ya da kendisine yeni bir yol açmak istiyor. Aklından neler geçiyor bay Meyer'in
bilemiyorum ama ilginç, farklı ve kullanması/sevmesi zor bir parfüme imza
attığı görülüyor. Umarım bağımsız bir parfümevi olarak başarılı olur.
Sonuç
olarak benim çok severek kullanacağım yapıda olmasa da, hayvansallığı seven
koku bağımlılarının denemesi gereken bir seçenek daha ortaya çıkmış durumda. Biliyorum
hazırladığınız "denenmesi gereken parfümler listesi" sürekli artıyor
ama bence Bull's Blood, tecrübe etmeye değer.
Ten-kıyafet
karşılaştırmasını da atlamayayım. Kıyafet üzerine uyguladığımda tekdüze metalik-tozlu
gül kokusu halini aldı. Misk ise hayvansal olarak karşıma çıkmadı. Kıyafette
gül teması çok baskındı. Ten üzerine uyguladığımda üst-orta-alt notaların
ayrımı barizdi. Orta bölümden itibaren hayvansallık ağır bastı tende. Her ne
kadar kıyafet üzerinde fazla değişim göstermese de ben kumaş üzerindeki halini
tercih ederim. Ten üzerinde alışması zor bir kokuya dönüşüyor.
Eau
de Parfum (EDP) konsantrasyonundaki Bull's Blood'ın kalıcılığı kıyafet üzerinde
çok iyiyken tende ortalama seviyede. Farkedilirliği başlarda iyi. Sonrasında normale
dönüyor. İçerdiği yoğun hayvansallık sebebiyle erkek kullanımına yakın duruyor.
Kimi kaynaklarda uniseks olarak görülse de bence kadınlar için pek iyi bir
tercih olmayabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Yaz sıcaklarında bunaltıcı
olacaktır. Yaş olarak ise 30 ve üzerine öneririm. "18 yaş delikanlısı
parfümü" değil. Denemeden alınmayacak kadar sıra dışı, tuhaf ve sert bir
parfüm.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/6.5