28 Ağustos 2018 Salı

Christian Lacroix – Noir (2007)

2007 yılında dünyanın en büyük doğrudan kozmetik pazarlama firmalarından Avon ile ünlü Fransız tasarımcı Christian Lacroix arasında işbirliğine gidildi. Bu birliktelik iki parfüm olarak ürünlerini verdi kısa süre sonra. Christian Lacroix Noir ve Christian Lacroix Rouge isimli iki parfüm 2007 yılında dünya piyasalarına sürüldü. Tabii Christian Lacroix gibi ünlü bir tasarımcının isminin olması sebebiyle Avon bu parfümleri kendi içindeki lüks ürün kategorisinde müşterilerine sundu. Fiyat anlamında diğer Avon parfümlerinden daha yüksek etikete sahipler.

Noir ve Rouge’yi dünyanın önemli parfüm tasarım firmalarından IFF hayata geçirdi. Bugünkü yazı konum Noir, bu ikiliden erkekler için olanı. Rouge ise kırmızı şişesiyle kadın kullanımı için yaratılmış. Noir, ferah fujer olarak sınıflandırılmış. Noir’in açılışı ferah ve canlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Pozitif ve hoş turunçgillerden portakal ya da greyfurttan bahsedebilirim sanırım. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalırken aromatik baharatlar karşımıza çıkıyor. İlk dikkat çeken zencefilin başrolü kolaylıkla ele geçirmesi. Aromatik meyvelerle yumuşatılan zencefil aynı başlangıcı gibi dinamik. Son kısımda yapay odunsu notalar ve şekerli misk var. Sedir ağacına benzeyen kapanışındaki ağaçsılığa eklemlenen miskle gayet sıradan ve yapay kapanış yapıyor.

Noir, ismindeki ve şişesindeki koyu-karanlık göndermelere rağmen gayet açık ve aromatik kokuyor. Genel olarak meyveli-baharatlı-odunsu tarza yakın duruyor. Günümüzün erkeksi ve tatlı parfüm örneklerinden birisi adeta. Tabii burada vanilyadan bahsedemeyiz. Belki tatlılık için biraz tonka fasulyesi kullanılmış ama ana yapı zencefil-turunçgil-sedir ağacı üzerinden ilerliyor. Malzeme kalitesi ortalamanın hafiften altında. Ne yazık ki müthiş bir eserle karşı karşıya olduğumuzu söyleyemem.

İyi de ne var bu Noir’de. Bir kere 15-25 yaş arası genç erkeklere ve parfümlere başlangıç seviyesinde meraklı delikanlılara rahatlıkla uyabilecek, kullanan çoğu kişinin kolaylıkla sevebileceği, burnu zorlamayan, basit, erkeksi ve günlük kullanım için gayet elverişli koku formuna sahip. Onun kokusunu algılayan genç hanımefendilerin bu temiz, iyi aile çocuğu tarzına sahip Noir’i beğeneceğini düşünüyorum.

Noir, kimi zaman neredeyse sucul kokarken, bir anda baharatlı bir velede dönüşüyor, ardından ağaçsı yönünü ortaya çıkarıyor. Yüksek kaliteli olmayan ve bir yerlerden sürekli tanıdık gelen kokusu hem garip şekilde dikkat çekici hem de yapaylık sınırını aşıyor.

Sonuç olarak orta-alt fiyat etiketine sahip bir parfümden harikalar beklemek çoğu zaman hayal kırıklığı yaratabilir. Noir’i bu bağlamda düşünmek daha doğru olur.

EDT formundaki Noir’in performansı sınıfta kalıyor. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı ilk beş dakika dışında oldukça zayıf. Ilık-serin ilkbahar-sonbahar dönemi için uygun sanki. Kokusunun tasarımını Pascal Gaurin ve Yves Cassar birlikte yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

23 Ağustos 2018 Perşembe

Comme des Garçons – Odeur 71 (2000)

Buzdolabı ya da fotokopi makinesi nasıl kokar? Floresan lambasının kokusu neye benzer? Son sorum şu olsun: Tost makinesi gibi kokmak ister misiniz?

Comme des Garçons, gerek konsept gerekse pazarlama anlamında tabuları yıkmaya kararlı gibi görünüyor. Sadece ilginç şişe tasarımlarıyla değil, parfümlerinin içerikleriyle de rakiplerinden farklı yerde durmaya çalışıyor. Bugünkü konuğum markanın iki parfümden oluşan “Odeur” serisinin ikinci üyesi. İyi de nedir bu Odeur isimli parfümler?

Comme des Garçons’un “anti-parfüm” konseptiyle piyasaya sürdüğü Odeur serisinin ilki 1998 yılında çıkan Odeur 53’tü. İkincisi de 2000 yılında piyasaya sürülen Odeur 71. Peki anti-parfüm ne demek? Comme des Garçons burada biraz muhalif tavır sergileyerek parfüm karşıtı parfümler piyasaya sürüyor. Yani bir tarafıyla kendisiyle çelişirken, bir taraftan da parfüm dünyasına mesaj gönderiyor büyük ihtimalle: “Parfümlere karşı olan bir parfüm üreticisi.”

Anladığım kadarıyla anti-parfüm mottosu, günümüzün modern parfüm endüstrisine bir gönderme. Zaten Odeur 71’i test süresince kafa karışıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Hatta parfümün açıklanan resmi notalarını gördüğümde nasıl bir şeyle karşılaşacağımı az çok anlamıştım.

Genellikle parfüm notaları şöyledir: Turunçgiller, limon, bergamot, çiçekler, baharatlar, gourmand elementler, amber, misk vb. Bir de Odeur 71’in marka tarafından açıklanan notalarına bakalım: Elektrik, metal, ofis, mineral, ampulün üzerindeki toz, fotokopi kartuşu, yeni kaynak yapılmış alüminyum, tost makinesi, dolma kalem mürekkebi, yeni açılmış kurşun kalem, bambu, salata sosu, sümbül, yosun, tütsü, odunsu notalar…

Şaka yapmıyorum. Odeur 71’in resmi olarak açıklanan notaları böyle. Zaten Odeur serisi için “Laboratuvar ortamında, mikro teknoloji ile çoğaltılarak oluşturulan inorganik elementler ile doğal elementlerin karışımı” diyebiliriz. Bu uzun sayılabilecek girişten sonra geçelim parfümümüze.

Odeur 71’in açılışında garip çiçekler sizi karşılıyor. Hafiften tatlı, biraz plastiğimsi. Tamamen yapay başlangıca sahip. Anlatması zor. Pek sevilesi değil üst notaları. Bir süre sonra tuhaf çiçeksiler devam ediyor ve yine alışılması zor bir koku ortaya çıkıyor. Hastaneye girdiğinizde muhtemelen antiseptiklerden gelen bir koku vardır. İşte orta notalar o kokuya çok benziyor. Hatta dişçi koltuğuna oturduğunuzda etraftan gelen ilaç kokuları olur. Onu da andırıyor. Ne hastaneleri ne de dişçi koltuğunu sevmediğim için hoşuma gitti diyemem. Neyse ki alt notalarından itibaren biraz güzelleşiyor. Bu kısımda tanıdık bir şeyler algılanabiliyor. Biraz tütsü, odunsu notalar ve misk. Üst ve orta kısımdaki plastiğimsi his burada da var. Daha fazla anlatmak gerçekten zor.

Şu bir gerçek ki Odeur 71 tam bir konsept. Yani parfümden öte bir şey. Bir deneme. Belki de parfümlerle dalga geçme. İşte niş markaları biraz da bunun için seviyorum. O anlı şanlı isimleri olan moda markalarının ürettiği parfümler mutlaka belli bir kitleye hitap etmesi gerekir. Parfümleri sanat eseri değil de ticari meta olarak görürler. Oysa butik markalar yaratım sürecinde daha özgürler. Genellikle büyük kitlelere ulaşmak gibi dertleri yoktur. Parfümlerini herkese beğendirmek gibi de çabalara girmiyorlar. Daha önce denediğim hiçbir parfüme benzemiyor. Plastiğimsi, hastane gibi kokan bir parfüm ne kadar sevilebilir ki. Tarzı hiç bana göre olmasa da onun benzersiz, sıradışı ve şaşırtıcı kokusu, bazı garip modern sanat heykellerinin veya enstalasyonlarının yarattığı hissiyatı andırıyor kullanan kişide. Genel olarak herkesin hoşuna gitmeyecek, rahatsız edici, yapay kokusu olmasına rağmen, geleceğin parfümlerinin belki de ilk prototiplerinden olan Odeur 71’i yine de denemenizi tavsiye ederim fakat büyük boy şişesini alır mısınız bilemem.

Odeur 71’i kimler mi kullanır? Hastane çalışanları, diş hekimleri, Nasa’nın astronotları ya da ünlü bilim-kurgu dizisi Battlestar Galactica’nın karakterlerine rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Belki de çılgın bilim adamları onu sever. Albert Einstein, Odeur 71’i severek kullanır mıydı emin değilim.

Bu fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kalıcılığı çok yüksek değil. Parfümün etrafa yayılımı zayıf. Genel olarak hafif ve tene yakın kalıyor. Belki de böyle olması daha iyi. Kadın-erkek herkes kullanabilir. Dört mevsime uyabilecek garip bir yapısı var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

EDT formundaki Odeur 71’in kokusunu Anne-Sophie Chapuis ve Martine Pallix birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Rasasi – Tasmeem Men

Birleşik Arap Emirlikleri denince çoğumuzun aklına yüksek gökdelenler ve Arap ihtişamının 21. yüzyıldaki kalesi Dubai gelir muhtemelen. Basra körfezindeki bu küçük ülke, Dubai gibi bir şehri dünyanın popüler yerlerinden birisi haline getirebilmeyi başardı. Tabii Birleşik Arap Emirlikleri Arabistan yarımadasında bulunuyor ve aynı zamanda Ortadoğu-Arap koku sanatı geleneğinin kalbinde yer alıyor.

Özellikle 2000’li yıllardan sonra dünyadaki yükselen parfüm trendine Arap-Ortadoğu merkezli firmalar kayıtsız kalmadı. Rasasi sürekli genişleyen koleksiyonu ve uygun fiyatlarıyla kısa sürede dünyanın başka taraflarındaki parfümseverlerin dikkatini çekti. 2018 yılı Ağustos ayı itibariyle yüz yetmişten fazla parfüme sahip olan Rasasi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin gururu olacağa benziyor.

Tasmeem Men, markanın bilenen erkek parfümlerinden birisi. Kendi sitelerinde “Şehvetli bir tasarım formunda, güzelliği ifade eden görkemli başyapıttır. İçeriğindeki tazeliği ve enerjiyi aktaracak heyecan verici bir aroma sunmak için, gelenek ve modernliğin mükemmel karışımıdır” olarak tanıtılmış. Tasmeem Men’in açılışı tatlı vanilya ve leziz baharatlarla gerçekleşiyor. Kakule ve kimyon olduğunu düşündüğüm baharatların desteğiyle üst notaların gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim. Orta bölümde pudralı vanilya hala ana oyuncu olarak göze çarpıyor. Orta kısımda vanilyaya bu sefer kadınsı olmayan gül eşlik ediyor. Orta bölümde kokuda hafiften metalik hissiyat oluşuyor ki kalite hissiyatını düşürüyor. Kapanışta büyük değişim yok. Tatlı vanilyalı güle misk ekleniyor. Son kısım eh işte diyebilirim.

Tasmeem Men, oldukça tatlı hatta kimi zaman şekerli bir parfüm gibi davranıyor. Vanilya-tonka fasulyesi ikilisi kokunun yönünü belirliyor. Yüksek orandaki tatlılığın tonka fasulyesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Tonkaya geriden destek veren yumuşak baharatlar ve gül, onu günümüzün yeni nesil modern erkek parfümlerine yaklaştırıyor. Birçok yeni parfümdeki tatlılık ve vanilya-tonka fasulyesi kullanımına benzer tarafıyla gayet tanıdık geliyor genel tarzı. Pek derinliği olmayan, büyük değişimler yaşanmayan genel yapısı kalite anlamında da harikalar yaratamıyor. Peki, niye ilgi çekiyor Tasmeem Men?

Bu sorunun cevabını rastlantı eseri evin ablası verdi. Onu her kullandığımda evin ablasının “ne kadar güzel kokuyor şekerli şekerli” demesiyle anlaşılıyor ki kadınların rahatlıkla sevebileceği tam bir piyasaya parfümü tarzına yakın. Sanatsal anlamda çok bir şey beklenemeyecek Tasmeem Men’in genel beğeniye uygun olduğunu düşünebiliriz. Eğer şekerli, baharatlı ve yapaylık sınırında dolaşan tonka fasulyesi-vanilya temalı parfümleri seviyorsanız deneyebilirsiniz.

EDP formundaki Tasmeem Men’in performansı iyi. Kalıcılığı yeterli ve etrafa yayılımı fena değil. Bu anlamda yurtdışında oldukça uygun fiyatlara satılmasının avantajını kullanıyor. Erkek parfümü olsa da rahatlıkla kadınların kullanabileceğini söyleyebilirim. Tam bir kış parfümü.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

14 Ağustos 2018 Salı

Serge Lutens – Ambre Sultan (1993)

“Ambre Sultan benim için en fazla duygusal çağrışımlar yapan parfümümdür çünkü o oryantal parfüm serimizin ilk kokusudur. Gerçi Ambre Sultan benim için seçkin bir Arap temalı kokudan fazlası değil. 1960’lı yılların sonlarında gittiğim Marakeş’in eski şehir tarafında bir parça amber buldum. Amberin kokusu beni baştan çıkardı ve o andan itibaren amber kokusu yaratmayı hayal ettim.

Feminite du Bois’ten sonra Ambre Sultan ile başka bir koku yolu açtım kendime. Bu yol Arap dünyasına giden yolumdu. Her ne kadar anne-babam Fransız olsa da bir çocuk gibi Arap bedenine sahip olduğumu hissettim. Ambre Sultan bizim en çok satan parfümümüzdür.”

Yukarıdaki sözleri söyleyen Serge Lutens, aynı zamanda Ambre Sultan parfümü hakkında bize ipuçları veriyor. Bir söyleşisinde Ambre Sultan’ı ara ara kullanmaktan zevk aldığını söyleyen Serge Lutens, internet sitesinde onun aslında bir oryantal olmadığını bir Arap ve Lutens olduğunu vurguluyor. Görüleceği üzere Ambre Sultan büyük ölçüde Araplardan ve Arap kültüründen ilham almış diyebiliriz. Zaten ismindeki sultan göndermesi onun doğuya ait köklerini işaret ediyor.

Ambre Sultan’ın başlangıcı reçineli amberle gerçekleşiyor. Tabii ilk saniyelerde yüksek kaliteli karanlık aromatik otları da atlamamak gerekiyor. Üst notaları çok iyi. Orta bölümde otsular geriye çekilirken parfüme ismini veren egzotik, karanlık ve koyu amber kompozisyona iyice hakim oluyor. Ambere karanlık kuru baharatlar eşlik ediyor ki gayet güzel orta bölüm. Alt notalarda amberin etkisi azalsa da devam ediyor. Son kısımda şekerli olmayan vanilyayla kapanış yapılıyor ki koklamaya değer.

Ambre Sultan ismindeki amberin hakkını fazlasıyla veriyor. Parfümün başından sonuna kadar karanlık amber her daim başrol oyuncusu gibi davranıyor. Ambere en büyük desteği keskin reçineler ve baharatlar veriyor. Koku karakterinde hep bir ağır-koyu taraf var ki, Ambre Sultan’ı gizemli ve mistik hale bürüyüveriyor bu durum.

Amber merkezli parfümlerin en önemli örneklerinden olan Ambre Sultan, size doğunun gizemli şehirlerini, Arapların antik egzotizmini ve bir Ortadoğu geleneği olan rakkaselerin daracık Fas sokaklarındaki büyülü danslarının coşkusunu vaat ediyor muhtemelen.

Olabilecek en kaliteli amber parfümlerinden olan Ambre Sultan, aynı zamanda bir mistik olan Serge Lutens’in ruhunun karanlıklarını, derinliklerini ve belki de en ayıp günahlarını simgeliyor. Ambre Sultan için amber parfümlerinin kutsal kasesi bile diyebiliriz.

O devrimci ve çarpıcı bir eser. Bundan yaklaşık yedi yıl önce Ambre Sultan’ı kullandığımda zihnimde şu hisleri uyandırmıştı:

Ambre Sultan’ı kullandığım zaman kendimi dar ve gizemli Mısır sokaklarında geziyormuş gibi hissediyorum. Yürümekten yorulmuşum. Bir nargile kafe görüyorum. İçeride nargile içip, sohbet eden kızlı erkekli masalar var. Bazıları yer sofraları gibi minderlerde oturuyorlar. Bende bir köşeye geçiyorum ve nargilemi söylüyorum. İçerisi nargilelerin yoğun dumanıyla dolu. Garip bir şekilde rahatsız etmiyor beni bu koku. Gözüm duvarlara takılıyor. İslam sanatında sıkça kullanılan çiniler duvarları süslemiş. Batı medeniyetinin doğu kültürlerini ve felsefelerini neden bu kadar merak ettiklerini biraz daha iyi anlıyorum.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman Cezayir’in kapalı çarşısında yolumu kaybetmiş gibiyim ya da Yemen’in sonu gelmeyen çöllerinde gece ateşin başında bedevilerle çay içiyorum. Çöllerde gündüzler ne kadar sıcaksa gecelerde bir o kadar soğuktur. Ambre Sultan tam da o soğuk çöl geceleri için tasarlanmış sanki. Pakistan’da baharat satan bir dükkanın kapısından içeriye girdiğinizde burnunuza gelen o tarif edilemez kokuların bir karışımı gibi Ambre Sultan. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.

EDP formundaki bu şaheseri Christopher Sheldrake gibi bir usta yaratmış. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı idare eder. Tam bir kış parfümü Ambre Sultan. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Herkesin sevemeyeceği, her ortama uymayacak oldukça tematik bu arkadaş, yaş ve koku deneyimi istiyor, benden söylemesi.

Koku Güzelliği:10/8

10 Ağustos 2018 Cuma

Comme des Garçons – 8 88 (2008)

Sadece parfümleriyle değil sıradışı kıyafet tasarımlarıyla da dünyada büyük beğeni toplayan Comme des Garçons’un birçok kokusunu Parfüm Merakı sitemizde incelemiştim. Parfüm işini sevdiğini düşündüğüm Comme des Garçons, oldukça fazla sayıda koku piyasaya sürdü son yıllarda. Kimilerinin üretimlerini bitirdi, kimileri de hala raflarda, o ilginç yamuk şişeleriyle bizleri bekliyor. 8 88 uzun zamandır birçok yerde karşıma çıkan ve merak ettiğim bir parfümdü. Sonunda onunla tanıştık.

2008 çıkışlı 8 88’in yaratıcısı ünlü burun Antoine Lie, onun tasarım aşamasında altından ilham aldığını ve Safralin isimli bir molekül kullanıldığını belirtmiş ve şöyle söylemiş: “8 88’in tasarımı aşamasında altının bir kokusu ve kokusal izlenim yaratıp yaratmadığını bulmak istedik. Bunun için çok sayıda farklı malzemeyi denedim ve özel karakteri nedeniyle Safraline’de karar kıldım. Safralin, İsviçre merkezli parfümevi Givaudan tarafından yaratılan safranın bir türevidir.”

Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan 8 88’in açılışı aromatik ferah baharatlarla gerçekleşiyor. Kişniş ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar leziz, yüksek kaliteli, tanıdık ve hafiften metalik. Başlangıcı hoşuma gitti. Orta bölümde Antoine Lie’nin bahsettiği safran devreye giriyor. Tatlı sayılamayacak kuru safran orta kısımda aromatik baharatlarla birleşerek koku yönünü giderek enteresan bir çiçeksiliğe doğru götürüyor. Kapanışı orta bölümle aynı. Büyük değişim göstermeyen alt notalarda egzotik olmayan amber de ekleniyor partiye. İşte size 8 88.

Çiçeksi mi desem baharatlı mı desem karar veremediğim parfümlerden 8 88. Onun çiçeksiliği kremsi, metalik safrandan oluşuyor. Baharatsı tarafıysa daha da garip. Bu parfümde safralin denilen bir molekülün varlığından bahsetmiştim. Bu seferde zerdeçaldan bahsedeyim de iyice şaşıralım. Açıklanan notalarında zerdeçal da var. Son zamanlarda alternatif tıbba gönül veren doktorlarımızın ağzından düşürmediği zerdeçala 8 88’de yer verilmiş. Ara ara tükettiğim için burnunuza yaklaştırdığınızda çok baskın kokmayan fakat yenildiğinde oldukça buruk bir tat bırakan zerdeçalın bir parfümde kullanıldığına ilk defa şahit oluyorum. Tabii Comme des Garçons gibi sıra dışı bir markanın, parfümlerinde sıradan içerikler kullanmasını beklemek hata olabilir.

Zerdeçal dedik ama bence 8 88 daha kişniş, tarçın, biber eksenine yakın. Zaten zerdeçalın bir parfümdeki koku profilini kafamda çok da oturtamıyorum. 8 88’de kimi kullanıcılar tütsüden de bahsetmiş fakat ben algılayamadım.

Karşımızda oldukça tanıdık bir koku karakteri var. Bir parfüme benzetiyorum ama yine aklıma gelmiyor. Kullanım döneminde bir parça kadın tarafına yakın durdu. Onun neredeyse güllü, leziz kırmızı meyvelere benzeyen tarafını kendimce keşfettim belki de yanılıyorum. Burada ham ve bıktırıcı bir kadınsı-çiçeksilikten bahsetmiyorum.

Comme des Garçons parfümlerini anlatmak çoğu zaman zordur çünkü oldukça soyut koku denemeleri yapıyorlar. Onların parfümlerini somut olarak bir şeylere benzetmek zor oluyor fakat bir taraftan zihninizin bir köşesinde tanıdık geliyor. 8 88’de aynı hisleri yaşattı bana. Parfümlerin içeriğinde bulunan safran notasını pek sevememe rağmen buradaki kullanımını kabul edilebilir buldum. Safran ana gövdeye ustaca monte edilmiş. Kolunuzu yaklaştırıp kokladığınızdaysa kısa mesafede safran algılanıyor. Bu anlamda iki katmanlı bir parfüm olduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak ilk başlarda 8 88’e alışamasam da şu an onu severek kullanıyorum. Muhteşem mi? Hayır. Farklı mı? Kesinlikle. Kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaşa benziyor. Tabii doğru mevsimde. Sonbahar-kış için harika olacağını düşünüyorum 8 88’in.

EDP formundaki parfümün performansı memnun edici. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı iyi. İnatçı ve ara ara kendisini hatırlatıyor 8 88. E daha ne olsun.

Koku Güzelliği:10/7

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Giorgio Armani – Emporio Armani He (Lui) (1998)

Giorgio Armani’nin Emporio Armani serisine bağlı olarak piyasaya ilk sürdüğü parfümlerdi He ve She. 1998 çıkışlı bu iki parfüm, Lui ve Lei isimleriyle de tanınıyorlar. 2018’in ortalarına geldiğimiz şu günlerde Emporio Armani serisi parfümlerinin sayısı otuzu geçmiş durumda. Görüleceği üzere Emporio Armani serisi adeta başlı başına bir marka kadar parfüme sahip.

Hiç şüphesiz ki Emporio Armani’lerin en sevileni ve dünya çapında başarılı olanları ilk çıkanlardı. He ve She yirmi yıl önce piyasaya sürülmelerine rağmen en ufak eskime belirtisi göstermiyor kokusal anlamda.

Bugünkü konuğumuz He, Giorgio Armani’nin internet sitesinde “Dinamik ve doğal erkeğin modern kokusu. Tensel, modern ve enerjik” olarak tanımlanmış. He’nin açılışı parlak ve metalik turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yuzu meyvesi var ki muhtemelen oradan geliyor buruk turunçgilimsi hissiyat. Başlangıcı hoş. İlerleyen saatlerde orta kısma geçiliyor. Orta notalarda turunçgiller geride kalırken, parfümün böylesine sevilen o cazibeli aroması karşımıza çıkıyor. Orta bölümde pudralı ve kremsi sandal ağacı ve nispeten karanlık sayılabilecek aromatik tatlı baharatla müthiş bir konfor kokusuna dönüşüyor. Kapanışı, orta notalarla paralel ilerliyor. Alt notalarda tek fark misk ve plastiğimsi odunsuluğun yükselişi oluyor.

He, parfümler dünyasının post-modern klasiği bence. Kesinlikle çok yaratıcı, benzerine az rastlanan çarpıcı koku formuna sahip. Temiz hatta steril bir AVM delikanlısı kokusu. Kremsi odunsu mu desem plastiğimsi vanilyalı deri mi desem, karanlık modern-tatlı baharat mı desem karar veremiyorum. Bu kadar çok şey hissettirirken diğer yandan da temizlik hissi veriyor ki şaşırtıcı tarafı burası. Parfümün genelinde pudralı yapı var ama ön plana çıkıp etrafı beyaz pudraya boğmuyor. Banyo sabunu gibi de davranmıyor.

Modern bir tiki He. Büyük şehirlerde yaşayan, bağımsızlığına ve giyimine fazlasıyla önem veren, partilemeyi seven genç hippilerin parfümü olabilir. Evet, kesinlikle He’nin mottosu “modernizm” olmalı ve ilginç yanı bu modernist isyanı 1998 yılında yani 20 yıl önce gerçekleştirdi. E bu da onu çağdaş bir klasik haline getiriyor. O, şık, benzersiz ve zamansız. He’nin yirmi yıl önce piyasaya sürüldüğüne inanmak zor. Sanki birkaç ay önce raflara çıkmış kadar günümüze ait. Bu da onun hem hala ilgi çekmesini sağlıyor hem de başarısının sırrını ortaya koyuyor.

He bir tarafıyla tamamen yapay ve doğallıktan uzak diğer taraftan her yapaylığın kötü sonuç vermeyeceğini ispat edecek kadar cüretkar. Çekici, cazibeli, seksi ve bu minvalde aklınıza gelebilecek terimlerin çoğunu karşılıyor. Kimi kullanıcılar onu fazlasıyla erkeksi kokmamakla suçlayıp küçükserken bazısı da olabilecek en iyi uniseks olduğunu söylüyor ki haksız sayılmazlar. Her ne kadar fazlaca kadınsı izler barındırmasa da He’yi kadınlar da rahatlıkla kullanabilir. Aynı Emporio Armani She’yi erkeklerin kullanabileceği gibi. Giorgio Armani’nin He ve She’si birbirlerini garip şekilde tamamlıyorlar ve adeta bir bütüne erişiyorlar. Ayrıca He’yi kullandığınızda hanımefendilerden olumlu tepkiler alacağınızı düşünüyorum.

Hangi güzelin kusuru yoktur ki. He’nin kusurlarından birisi eskisi gibi harika kokmaması. Muhtemelen küçük çaplı reformülasyon geçirdi ve eski denediğim o müthiş kokusundan eser kalmamış yeni şişelerde. Eski cazibeli ve çarpıcı kokusunu kaybetse de ortalama kullanıcılar tercih edebilir onu. İkinci kusuru performans zayıflığı. EDT formundaki He’nin kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı oldukça düşük. Gayet utangaç davranan He, tene yakın durarak sadece sizin burnunuza hitap ediyor.

Kokusunun tasarımını Daniela Andrier yapmış. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7