29 Haziran 2011 Çarşamba

Jean Paul Gaultier – Fleur du Male (2007)



Jean Paul Gaultier – Fleur du Male (2007)

Bugün bir başka Jean Paul Gaultier parfümü Fleur du Male’ye bir göz atacağım. 1952 yılında Fransa’da dünyaya gelen Gaultier, başarı ve şöhret basamaklarını yaptığı ilginç kreasyonlarıyla yavaş yavaş tırmanmış dersek yanlış olmaz. İş hayatına Pierre Cardin’in asistanı olarak başlıyor. Dünyaca ünlü başka markalarda çalıştıktıktan sonra kendi tasarımları ile adını bütün dünyaya duyurmayı başarmış bir modacı portresi var karşımızda. 1993 yılında ilk parfümü Classique’i çıkarıyor. 1995’de ise Le Male ile asıl bombayı patlatıyor. Bugün ise yeni parfümlerinden Fleur du Male’ye bir göz atacağım. İsminin çevirisi “Erkeğin çiçeği” imiş. Buradan da anlaşıldığı üzere çiçeksi bir parfüm karşımızda.

İlk sıkıldığında parlak bir turunçgil size merhaba diyor. Öyle bildiğimiz gibi değil ne yazık ki. Biraz kremsi ve oldukça yapay. Evet açılışını pek sevmedim. Bir süre sonra turunçgil epey geri çekiliyor. Onun boşluğunu ise erkeksi çiçekler alıyor. Tam da isminin anlattığı gibi. Yapaylık burada da üst düzeyde. Son olarak Le Male’yi andıran kremsi vanilya ve odunsu notalarla tenden ayrılıyor. Yani özetle: Kremsi yapay turunçgil, yapay erkeksi çiçekler ve vanilya.

Bir Le Male sever olarak Fleur du Male’yi oldukça merak ediyordum. Fakat ilk başından sonuna kadar hayal kırıklığı yaşadım. Özellikle başlangıcındaki o yapay, zorlama ve rahatsız edici koku neden var anlayabilmiş değilim. Plastiğimsi çiçekler ise hiç hoş olmamış. Neyseki sonlara doğru güzel bir vanilya var. Fakat o bile parfümü kurtaramamış. Evet anlaşılacağı üzere genel olarak burnu zorlayan derecede yapaylık var. En büyük hata burada bence. Bu kokuyu bir yerden hatırlıyorum diye düşünürken… Evet Joop Homme’daki o plastiğimsi kokuya benzettim. Genel olarak farklı yapıda olsalarda o anlatması zor yapaylık anlamında biraz andırıyorlar birbirlerini. Tabiki sadece küçük bir benzerlik bu. Yada bana öyle geldi.  

İlginç olan bir durumda parfümün tasarımını Francis Kurdjian’ın yapmış olması. Bir çok başarılı parfüme imza atan, son yıllarda ise kendi lüks (niche) markasını yaratarak bu alanda faaliyet gösteren Kurdjian, neden böyle bir parfüme imza atmış pek anlayamadım. Belki de marka ondan böyle bir talepte bulundu. Kim bilir…

Kalıcılık ve farkedilirliği ortalama. Başlardaki keskinlik bir süre sonra kremsi, yumuşak vanilyanın devreye girmesiyle sakinleşiyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Denemeden almak riskli. Benden söylemesi.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan Le Male tarzı vanilya fena değil.

Eksileri:
- Özellikle başlangıcındaki ve devamındaki yapaylık rahatsız edici.

Koku Güzelliği:10/5   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/6

23 Haziran 2011 Perşembe

Christian Dior - Fahrenheit (1988)


Christian Dior - Fahrenheit (1988)  Parfüm dünyasının önemli eserlerinden.

Bazı şeyler vardır “zamanın ruhuna” uygundur. Bazı şeyler vardır o günün şartları için olabileceğin en iyisidir. Bazı şeyler vardır sessizce ortaya çıkar ve insanları peşinden sürükler. Bunun adına tutku mu denir, doğru zamanda doğru şey mi denir çok emin değilim. Fakat bildiğim bir şey var ki bugünkü konuğum parfümlere pek ilgisi olmayan birisinin bile iyi kötü bileceği bir parfüm. O kışkırtıcı ve haylaz kırmızı şişenin içinde bakalım nasıl bir koku yatıyor. Unutmadan söyleyeyim, bu yeniden yazılmış, detaylandırılmış ve güncellenmiş incelemedir.

Parfüme geçmeden önce bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum. Çünkü karşımızda sıradan bir parfüm yok. 1988 yılında dünya parfüm piyasasında küçük çaplı bir deprem yaşanmış anladığım kadarıyla. Kokusu daha önce hiçbir şeye benzemeyen bu parfüm çıktığında ilk üç ay içinde sadece Avrupa’da 1.4 milyon şişe satarak kırılması zor bir rekora imza atmış. Geçen senelerin ardından bir çok yeni parfüm çıkmasına rağmen hala Dior’un en çok satan modeli. Peki çok satması ve popüler olması onun güzel koktuğunu yada başarılı olduğunu gösterir mi? Güzel koktuğunu değil ama çok başarılı olduğunu rahatça anlayabiliriz. Diğer bir soru da çok satan parfümler güzel koktukları için mi bu kadar popüler. Muhtemelen hayır. Bu derin, kısmen felsefik konuları başka bir yazıda detaylandırmak üzere kenara bırakalım ve geçelim kokumuza.

İlk sıkıldığında yapay çiçekler ve biraz da benzine benzeyen bir koku ile açılışı yapıyor. İlk izlenim nasıl mı? Küçük bir şok! Evet daha önce hiç karşılaşmadığım bir yapı. Sanki uzaydan gelmiş gibi. Resmi olarak açıklanan üst notalarında hanımeli var. Muhtemelen bu tuhaf koku hanimeli, menekşe ve o tuhaf benzin kokusunun birleşimi sonucu oluşmuş. Neyse ki bir süre sonra kokusu oturmaya başlıyor. Çiçeklerin etkisi oldukça azalırken silhata (patchouli) çok benzer karanlık bir benzin kokusu gelmeye devam ediyor. Biraz da salatalık benzeri. Anlatması zor. Başlangıcına göre daha tahammül edilir. Fakat benim için hala çok zor. Alt notaları ise en sevilebilen yanı kuşkusuz. Sakin, yumuşak bir deri. Böylece devam ediyor. Özetle: Yapay çiçekler, benzin, biraz salatalık benzeri koku ve deri. Benim algıladıklarım ve hissettiklerim bu şekilde.


Bana göre Fahrenheit’ta tam bir çiçek-deri teması hakim. Harmanı zengin ve detaylı. Benzersiz ve erkeksi. Algıları zorlayan, sevmesi zor, saldırgan ve maço. Bir kadın ne kadar sever bu kokuyu şüpheliyim.

Tam da bu noktada, parfümün Jean Louise Sieuzac ile birlikte yaratıcısı Maurice Roger bir söyleşisinde bakın neler demiş:

“Biz onu çiçeksi bir konsept üzerine inşa ettik. Ama geleneksel olarak kadın parfümlerinde kullanılan yasemin çiçeği gibi feminen değil. Piyasadaki bir çok parfümün içeriğine bakın. Çoğu birbirlerine çok benzerler.”

Roger burada muhtemelen diğer çiçeksi parfümlerden çok farklı ve erkeksi bir konsept yarattık demek istemiş. Gerçekten de bu konuda tamamen haklı. Fahrenheit mahallenin yaramaz çocuğu gibi adeta. Yada ailenin bir baltaya sap olamamış serseri oğlu gibi.


Fahrenheit, şimdiye kadar denediğim en garip ve sevmesi zor parfümlerden. Bu kokunun fanatikleri hiç alınmayın. Ama artık eskilerde kalmış Polo Classic yada Azzaro Pour Homme’u anımsatan erkeksi tarzıyla günümüzün çok uzağında. Hele o açılışı yok mu. Dayanması ve tahammül etmesi zor. Zaten bir çok kişi bu parfümü “ya aşık olursun yada nefret edersin” diyerek anlatıyor. Bende bu tanıma katılıyorum. Ortası kesinlikle yok. Ne yazık ki ben nefret edenler kısmındayım. Biliyorum o bir klasik. O bir efsane kabul ediyorum. Fakat böyle bir kokuyu hiçbir zaman ne sevebilirim ne de kullanabilirim. Denemeden alınmaması gereken saatli bombalardan birisi. Aman dikkat.

Kalıcılığı bende yüksek olmadı. Bu durum da benim tenimde genellikle hiç bir parfümün kalıcı olmamasına bağlayabiliriz. Onun için buradaki kalıcılık değerlendirmelerim size aynen uyacak diye düşünmeyin. Bu durumu da göz önünde bulundurun bence. Farkedilirlik ilk bir saat gayet iyi. Daha sonra azalıyor. Ben daha güçlü bir yapısının olacağını düşünüyordum. Sanırım benim tenimde pek olmadı. Kullanım dönemi olarak dört mevsime de uyacaktır. Fakat siz yine de yaz sıcaklarında çok fazla sıkmayın. Ne olur ne olmaz. Olgun ve maço tarzını dikkate alırsak sanki 25 yaş ve üzerine daha çok yakışacaktır.

Artıları:
+ Harmanı zengin ve dolgun.
+ Alt notalarındaki deri kullanımı gayet başarılı.

Eksileri:
- Açılışı tahammül edilir gibi değil.
- Eskilerde kalmış kokusu.
- Salatalık ve benzin gibi kokmak istemeyeceğimi gayet iyi biliyoum.

Koku Güzelliği:10/4