7 Temmuz 2012 Cumartesi

Guy Laroche – Horizon (1993)



Guy Laroche – Horizon (1993)  Markanın erkek parfümlerinden.

İlginç bir marka Guy Laroche. Ana iş kolu hazır giyim olan Guy Laroche’un standart bir moda markasına benzemeyen yanı çok fazla parfüme imza atmamış olmaları. Ulaşabildiğim kadarıyla sadece sekiz tane parfüm yaptırmışlar. Bunlardan en bilineni tabiki siyah şişesi ile erkek parfüm klasiklerinden olan Drakkar Noir. Bu şöhretli parfüm sayesinde ismini duyuran Laroche, daha sonrasında ise çok ilginç ve etkileyici parfümlere imza atamamış gibi.

Toplam sekiz parfümünden sadece üç tanesi erkeler için. Bugün ikinci en popüler erkek parfümleri diyebileceğim Horizon’a yer vermek istedim. Yurt dışındaki parfüm platformlarında sıkça ismi geçen Horizon, bir parfüm sever olarak pas geçemeyeceğim kokulardan birisi. Fakat kötü bir haber vereyim. Horizon’un üretimi artık sonlandırılmış. Yani önümüzdeki yıllarda muhtemelen bulması zorlaşacak.


Aromatik yeşil olarak sınıflandırılmış Horizon’u başarılı kokulara imza atmamış bir burun olan Alain Astori tasarlamış. Açılışında biraz traş losyonlarını andıran turunçgil ile size merhaba diyor. Oldukça buruk bir başlangıcı var. Sanki bergamot da var. Biraz da aromatik otlar. Çok alışıldık bir tarzda değil üst notalar. İlk andan itibaren 1990’ların başlarında tasarlanmış bir kokusu olduğunu anlıyorsunuz.

Orta notalarında kokusu oldukça değişiyor. Başlardaki buruk aromatik otların yerine, reçinemsi ağaçlar geliyor. Sanki çam ağırlıkta. Aklıma hemen büyük abi Drakkar Noir geliyor. Onu biraz andırıyor orta notalar. Hatta biraz da Polo (Classic)’e benziyor bu çamsılık. Bence gayet güzel. Çok doğal ve erkeksi. Alt notalarında ise tam bir 1980’lerin sonları 1990’ların başlarına gönderme var. Silhat (Paçuli), aromatik odunsu notalar, devam eden çam ağacı kokusu, hatta bir parça deri.

Horizon son zamanlarda denediğim en detaylı ve derin parfümlerden birisi. Günümüzün bir sürü tek düze kokusunu düşündüğümde Horizon onları kalite anlamında adeta ikiye üçe katlar. Gerek başlangıcı, gerek değişen orta notalar ve eski fujerlara gönderme yapan alt notalar. Bu anlamda Horizon’a söylecek bir şeyim kesinlikle yok.


İyi de kokusu güzel mi? Tamam derin ve kompleks bir yapıda. Ama koku karakteri nasıl? Şimdi efenim Horizon size 1990’ların başlarını hatırlatıyor. Yaşı uygun olanların o zamanlardaki hatıraları tekrardan akıllarına gelebilir. Çünkü günümüzün modern tatlı, baharatlı, vanilyalı, çikolatamsı parfümlerine hiç benzemiyor. Bu anlamda herkese hitap edecek bir yapısı yok. Eğer Polo Classic, Ralph Lauren – Safari yada Drakkar Noir sevenlerdenseniz muhtemelen çok memnun kalacaksınız.

Horizon bana nedense ağırlıklı olarak aromatik otsu-çamsı bir his verdi. Yer yer karanlık bir hale bürünüyor. Yer yer mavi şişesi gibi deniz hissi veriyor. Yer yer eski-nostaljik-tozlu bir hale geçiyor. Kokusunu kendime çok yakın bulmasam da kalitesine ve koku güzelliğine bir şey söylemem haksızlık olur. Unutmadan söyleyeyim. Hala yurt dışındaki parfüm satan sitelerde çok ucuz fiyatlara bulunabiliyor. Zaten Horizon’un en ilgi çeken yanı bu kadar ucuza satılırken, kokusunun belli bir rafineliği yakalaması.


Eğer yaşınız 30 ve üzerindeyse, yeni nesil bol şekerli zıpır parfümlerle aranız iyi değilse ferah bir Polo Classic benzeri tarzıyla sizi bekliyor. Size eski günleri hatırlatabilir kokusu. Yine de denemeden almak bence risk. İlkbahar-yaz için uygun gibime geliyor. Ama şöyle bir düşündüğümde sonbahar-kış mevsiminde de kullanılabilir. Tam bir erkek parfümü olduğunu önemle belirtmeliyim.

Artıları:
+ Doğal ve gerçekçi kokusu gayet başarılı.
+ Erkeksi ve biraz eski kokan parfümlere meraklıysanız denemeniz gerekir.

Eksileri:
- Herkesin sevebileceği gibi değil.
- Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak.

Koku Güzelliği:10/6.5

5 Temmuz 2012 Perşembe

Montale – Soleil de Capri



Montale – Soleil de Capri  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

Kuruluş amacı “Arap kültürüne yakın parfümler yapmak” olan Montale markasının en ilgi gören kokusu şüphesiz Black Aoud. Yoğun bir gül temasına sahip olsa da bana her zaman cami önlerinde satılan hacı yağlarını çağrıştırıyor. Ayrıca markanın bir çok “Aoud” temalı parfümü var.

Montale kendisini her ne kadar “Arap kültürüne” yakın bulsa da, bu temayla pek uyuşmayan kokularda çıkarıyorlar. Bence Soleil de Capri onlardan birisi. Neden mi? O zaman geçelim detaylara.


Hangi yıl çıkarıldığı belli olmayan Soleil de Capri, markanın kurucusu Pierre Montale tarafından tasarlanmış. Fragrantica’da çiçeksi-meyveli olarak sınıflandırılmış. Kısmen doğru bir tanımlama diyebilirim.

Soleil de Capri’nin başlangıcı ortalama bir turunçgil ile gerçekleşiyor. Çok özel ve ilginç değil. Ama kötü de değil. Açıklanan notalarında turunçgiller ve greyfurttan bahsedilmiş. Muhtemelen bu ikiliden geliyor o koku. Orta notalarına çok büyük değişim göstermeden geliniyor. Burada bariz bir meyveli hale dönüşüyor. Bana meyveli sakızları hatırlattı. Anlaşılacağı üzere biraz tatlanıyor orta notalarda. Bu kısımda meyveler başrolde diyebilirim. Sonlara doğru yine çok büyük bir değişim görülmüyor kokusunda. Alt notalarında tatlı meyvelere biraz da misk ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor. Yani özetle: Meyveler, meyveler ve meyveler.

Soleil de Capri, başından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Çok düz çizgide ilerleyen bir hali var. Bu durum her parfümde olduğu gibi ilerleyen zamanlarda sıkıcı olma ihtimalini aklıma getiriyor. Yani çok zengin, ilginç ve derin bir kokuya sahip değil. Bol bol tatlı tropikal meyveler. Hatta yer yer marketlerde satılan karışık meyve sularını andırıyor.

                                          Soleil de Capri'nin kokusu aklıma yukarıdaki resmi getirdi.

Yine açıklanan notalarına baktığımda kumkat (kumquat) isimli tropikal bir meyve gözüme çarptı. Acaba bu meyve mi ağırlıkta diye düşünmeden edemiyorum. Parfüm meraklılarının bileceği gibi bu kumkat meyvesi Givenchy’nin popüler parfümü Xeryus Rouge’da da var. Fakat orada çok yapay ve plastiğimsiydi.

Soleil de Capri’yi deneme sürecinde yapaylık barındırmayan meyveler dışında başka bir şeye rastlayamadım. Çok yüksek fiyatlara satılan Montale’nin bu parfümü neden böylesine basit bir tasarıma sahip anlamak zor. Tamam meyveli kokuları sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir. Fakat sadece bu kadar mı? Gerisi yok mu bu parfümün? Bence yüksek fiyatını hak edecek kadar ilginç değil.


Tatlı, ferah, yumuşak meyveler yaz mevsimi için harika bir fikir. Bence ilkbahar-yaz kullanımına daha yakın. Sanki 30 yaş ve altındaki arkadaşları hedefliyor gibi bir hali var. Genç işi diyebilirim. Montale’nin diğer parfümleri gibi EDP olarak satışa sunulmuş. Unisex olarak sınıflandırılmış. Bence de doğru bir karar. Fakat hafif tatlımsı meyveler biraz daha kadın kullanımına yakın olduğunu hissettiriyor.

Artıları:
+ Tatlımsı meyveli parfümleri seviyorsanız, en iyi arkadaşlarınızdan birisi olabilir Soleil de Capri.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Kendisine aşık edecek kadar etkileyici bir kokusu yok.
- Ortalama bir meyveli kompozisyon. Çok büyük şeyler vaat etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Temmuz 2012 Salı

Bond No.9 – Riverside Drive (2003)



Bond No.9 – Riverside Drive (2003)  Markanın erkek parfümlerinden.

Anlaşılan geleneği bozmuyor Bond No.9 parfüm evi. Amerika – Newyork kökenli lüks parfüm markası, her kokusuna Newyork’un sembol haline gelmiş bölgelerinden birisinin ismini veriyor. Bugünkü konuk ise Riverside Drive caddesi.

Riverside Drive’ın, Newyork’un Manhattan semtinde bulunan ve kuzey-güney yönünde uzayan işlek bir cadde olduğunu öğrendim. Bond No.9’ın sitesinde bu bölgenin tarihi uzun uzun anlatılmış. İnternette gezinirken küçük de bir sürprizle karşılaştım. Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk’un da buradan bir ev aldığını okudum. Hem de uçuk sayılabilecek bir fiyata. Ve Gülse Birsel’in bu durum ve semt ile ilgili yazısından kısa bir bölüm koymak istedim. Orada yaşamış birinin ağzından kısaca tanıyalım bu semti:
   

“Son aylarda Orhan Pamuk ismi en çok "Manhattan'daki emlak fiyatları," konusunda geçti sanırım. Nobel ödüllü ilk yazarımız bir süredir New York'ta yaşıyor malumunuz. Columbia Üniversitesi'nde benim de sinema bölümünde master yaptığım Sanat Fakültesi'nin yazarlık bölümünde, 'Yaratıcı yazarlık' dersleri veriyor. Öğrencileriyle Thomas Mann okuyup tartışıyorlar. Onunla ilgili aldığımız en son bilgi, magazin ağzıyla "New York'un ünlü ve manzaralı mahallesi Riverside Drive'da dehşet pahalı bir ev aldığı...

Evin dehşet pahalı olması hakkında bir şey diyemem, ama o mahallede ben de yaşadığım için Manhattan'ın civcivli, moda ve sosyetik bölgelerinden biraz uzakta, üniversite semtinde olduğunu söyleyebilirim. Riverside Drive iyidir, hoştur, park ve nehir manzaralıdır, ama fazlasıyla sakindir ve Manhattan'ın hareketli, gözde merkezlerine biraz uzaktır. Genellikle Columbia Üniversitesi öğrenci ve öğretmenlerinin yaşadığı, daha iddiasız bir bölgedir.” (Gülse Birsel - www.kadinportal.net)


Artık geçelim parfümümüze. Riverside Drive, kendi sitelerinde aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Açılışını erkeksi çiçekler ile yapıyor. Menekşe ve fesleğen. Bence ağırlık menekşe de. Fakat kendi sitelerinde ferah bir fesleğene vurgu yapılmış. Menekşe bende direk olarak Fahrenheit etkisi yaptı. Belki çok yakın değiller ama açılışı Fahrenheit’ı andırıyor. Ve bu tek düze koku alt notalara kadar çok değişmeden devam ediyor. Son kısımda ise biraz daha sevilebilir hale geliyor benim açımdan. Alt notalarında silhat ve odunsu notalar kendisini gösteriyor. Yani özetle: Erkeksi bir menekşe, fesleğen, silhat ve odunsu notalardan oluşuyor diyebilirim.

Eğer bu parfümün 2003 yılında üretildiğini bilmesem 1980’lerin bir kokusunu deniyorum diyebilirdim. Belki biraz da 1990’ların başı. Zaten aromatik fujer olması kafanızda bir ampül yanmasını sağlıyor. Fahrenheit’a benziyor bu parfüm. Sanki o yıllara bir seyahat etmişim gibi hissediyorum kendimi. Fakat karşımda yepyeni bir parfüm evi var. İlginç bir durum olmuş gerçekten.


Bu tür erkesi yeşil çiçeklerin kullanıldığı eski moda erkek parfümlerine karşı iyi hisler beslemediğim ortada. Evet o zaman dilimi için uygun parfümlerdi ama artık önlerine bakıp, yenilikçi ve modern kokulara neden kulaç atmıyor parfüm markaları. Hele ki bu konularda çok daha özgür olması gereken niche markalar.

Riverside Drive, benim için 1980’lere nostalji turu olmasının dışında çok bir anlam ifade etmiyor. Çok erkeksi, yeşillik hissi veren, yer yer yapaylığa varan metalik kokusu hiç bana göre değil. Günümüzün modern tatlı baharatlı kokularına hiç benzemiyor. Ya sev ya nefret et tarzı bir kokusu var bence. Ben ise sevmeyenler kısmındayım. Bu konuda da eminim.
       

Luca Turin beş üzerinden üç yıldız vermiş bu parfüme. Bir çok niche ve ana akım markalar için çalışmış ünlü burunlardan Maurice Roucel tasarlamış kokusunu. Kendi sitelerinde bu parfümün oluşturulmasında Riverside Drive’da yaşayan eğitimciler, çevreci aktivistler ve senaristlerden ilham alındığı yazıyor. Yahu ne ilgisi varsa artık.  

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir bence. Daha çok 25 yaş ve üstü arkadaşları hedefler gibi bir hali var. EDP olarak satışa sunulmuş. Fakat kalıcılığı bende çok iyi olmadı. Denemeden almak pek iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Son kısımları biraz daha tahammül edilebilir.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim.
- Biraz köşeli bir kokusu var. Herkesin sevebileceği gibi değil.

Koku Güzelliği:10/5

1 Temmuz 2012 Pazar

Givenchy – Insense Ultramarine (1994)



Givenchy – Insense Ultramarine (1994)  Markanın erkek parfümlerinden.

İlkokuldan itibaren eğitim sistemimizin içinde olan cümlelerden birisidir “Üç tarafımız denizlerle çevrili.” Aslında kocaman bir yarım ada olan Anadolu topraklarının belki de eşine az rastlanır şekilde üç ayrı denize kıyısı var. İyi de Türk insanının denizle ilişkisi nasıl?

Orta Asya bozkırlarından geldiği kabul edilen Türkler için deniz kuşkusuz bir muammaydı. Daha doğrusu denizle pek yakın bir ilişkisi olmadı bir türlü ülke insanının. Daha çok “seviyeli bir ilişki” olarak tanımlayabiliriz. Hala bir çok insanımız yüzme bilmez. Hatta öğrenmeyi de önemsemez.

Denizle arası pek de iyi olmayan bir ülkede deniz temalı Insense Ultramarine parfümü neden bu kadar ilgi görüyor anlamak zor. Belki de Givenchy markasının gücünü arkasına alıyor. Ya da kokusu büyük kitlelerin ilgisini çekecek gibi.

Bugün Givenchy’nin şu an üretimde olmayan önemli klasiklerinden Insense’den bir yıl sonra çıkarılan Ultramarine versiyonunu inceleyeceğim. Abisi Insense’in üretimi kısa sürede bitirilmesine rağmen, Ultramarine farklı kokusuyla oldukça başarılı olmuşa benziyor. Markanın çok satan parfümlerinin başında gelirken, geçen yıllar biraz yıldızını söndürmüşe benziyor. Çünkü artık rekabet yoğun. Her yıl yüzlerce yeni parfüm piyasaya sürülüyor. Markalar ise değişime ve trendlere ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bu da sürekli yeni parfüm demek.


Insense Ultramarine fragrantica’da aromatik meyveli olarak sınıflandırılmış. Aslında parfümün şişesinin içindeki sıvının rengi bize çok şey anlatıyor. Açılışı garip ve yapay meyveler ile gerçekleşiyor. Biraz da sabunsuluk hakim. Meyve derken büyük ihtimalle karpuz. Orta notalardan itibaren yabancıların ozonic dedikleri kısım başlıyor. Bu andan itibaren güçlü bir nane hissediyorum. Nane çok doğal olmasa da parfüme ferah hatta soğuk bir hava katıyor. Biraz da baharatlar. Nanenin etkisiyle soğuk, ferah baharatlar diyebilirim. Sonlara doğru ise garip meyvelere misk ve yumuşak odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.    

Insense Ultramarine, aynı şişesinin rengi gibi masmavi bir kokuya sahip. Sanki gökyüzüne bakıyorsunuz bu parfümü koklarken. Mavi yolculuğa çıkmışsınız da etrafınız göz alabildiğine Akdeniz gibi. Akuatik-meyveli bir kokuya sahip diyebilirim.


Başlangıcının oldukça yapay olduğunu belirtmem gerek. Onun için ilk kısmını çok sevmedim. Orta notalarda da yapay nane pek ilgi çekici değil. En beğendim yanı son kısım. Birebir aynı olmasalarda içeriğindeki sabunsuluk Azzaro – Chrome’u andırıyor genel itibariyle. Fakat Ultramarine daha yapay ve daha deniz gibi kokuyor. Orta notaları da Versace Pour Homme’a benzettim.

Gerçekten garip bir parfümle karşı karşıyayım. Bir tarafım “fena değilmiş” derken, diğer tarafım “yok artık bu kadar yapay kokan bir parfüm nasıl iyi olabilir” diyor. Sanırım ben ikinci tarafımın sözünü dinleyeceğim. Bir yorumcunun ilginç yaklaşımı kafama takıldı. Acaba Ultramarine, Givenchy tarafından Davidoff’un meşhur parfümü Cool Water’a rakip olarak mı düşünüldü? Muhtemelen evet.


Insense Ultramarine'in, ülkemizde sevilen bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Bu kokuyu etraftaki bir çok insanda duyabilirsiniz. Genel olarak ortalama bir parfüm kullanıcısını oldukça memnun edecektir. Fakat işin biraz daha derinine inmeye meraklıysanız, vasat bir ana akım parfüm olarak hatırlamanız muhtemel. Kokusu çok büyük değişim göstermiyor. Başından sonuna kadar benzer bir tarzda ilerliyor.

Tam bir yaz parfümü. Günlük spor kıyafetlerle veya deniz kenarında kullanmaya çok uygun. Rahat ve genç bir havası var. Parfüm kullanmaya yeni başlayan arkadaşlara hitap ediyor sanki. 30 yaşın altındaki erkekler için tavsiye edebilirim.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan kokuyu beğendim.
+ Kalıcılığı tenimde çok iyi oldu.

Eksileri:
- Başlangıcı çok yapay ve sabunsu.
- Orta notaları da çok hoşuma gitmedi.
- Tek düze ilerliyor. Çok fazla değişmiyor.
- Kalite hissi vermeyen yapısı.

Koku Güzelliği:10/5