16 Temmuz 2012 Pazartesi

Ineke – Derring-Do (2006)



Ineke – Derring-Do (2006)  Markanın erkek parfümlerinden.

Kanada’da doğan ve çocukluğunu burada geçiren Ineke Rühland, 1988 yılında parfümlerin sihirli dünyasının peşinden gitmek için Avrupa kıtasına adım atar. Bir süre Hollanda’da çalıştıktan sonra İngiltere’ye geçer. Burada da bir süre yaşadıktan sonra kariyerinin en önemli basamaklarından olan Fransa’ya gider.

Burada dünyanın tek resmi parfüm akademisi olan ISIPCA’da öğrenim görür. Parfümlerin başkenti sayılabilecek bu okuldan sonra ünlü burunlarla birlikte çalışarak onlardan çok şeyler öğrenir. Ve artık “yeterince piştiğini” düşünerek yeniden Amerika kıtasına döner.

                                                           Markanın kurucusu Ineke Rühland. 

Bağımsız parfüm stüdyosunu ise San Francisco’da açar. Böylece “Ineke” markası da doğmuş olur. Çok yeni bir marka Ineke. Niche denilen butik bir parfüm evi. İlk parfümlerini 2006 yılında piyasaya sürmüş. Bugün üzerinde duracağım Derring-Do’da 2006 çıkışlı. Kendi sitelerinde ferah fujer olarak sınıflandırılmış. İsmini ise ilk duyduğumda Japonca falan sandım. Fakat değilmiş. Eski İngilizce’deki bir tabirden esinlenmiş.

Derring-Do, markanın “Field Notes From Paris” ile birlikte en bilinen ve öne çıkan parfümü diyebilirim. Parfümün ilginç yanı ise açıklanan notaları. Üst notalarında “yağmur notaları ve siklamen” gibi çok bilinmeyen öğeler var. Orta notalarında da “manolya ve fujer vurgusu” yapılmış. Bakalım kokusu bana neler çağrıştıracak.


Parfümümüzün açılışı tuhaf ve çok rastlanmayacak bir şekilde gerçekleşiyor. Çok pürüzsüz bir buruk meyve mi desem, çiçek mi desem bilemedim. Acaba siklamen mi bu? Belki de orta notalarda olması gereken “fujer etkisi” üst notalara taşınmış. Muhtemelen erkeksi çiçeklerden geliyor bu koku. Bana garip bir şekilde plastik yapıştırıcılarını çağrıştırdı. Hoşuma gittiğini söyleyemem başlangıcın.

Neyseki orta notalardan itibaren bu garip koku etkisini yitiriyor. Bu andan itibaren buruk ve cansız bir turunçgil ile çiçekler devreye giriyor. Fakat öyle kadınsı denilebilecek gibi değil. Biraz “soğuk” bir yapısı var çiçeklerin. Belki de manolya bu etkiyi sağlıyordur. Bu kısımda hala beni kendisine çekemedi. Parfümün sonları ise yumuşak odunsu notalar, misk ve biraz da turunçgil kokusu ise gerçekleşiyor. Fena bir kapanış değil. Yine de harikalar yaratmıyor.


Derring-Do, benim çok hoşuma gitmeyen ferah, yeşil-çiçeksi bir yapıda bence. Tabi bir de ana oyunculardan turunçgilleri de unutmayalım. Yüksek kaliteli, pürüzsüz, sade, yumuşak ve basit bir kokusu var. Bu anlamda sınıfı rahatlıkla geçiyor. Ama aynı şeyi kokusu için söyleyemeyeceğim. Çok ilginç ve diğerlerinden ayrılan bir yanına rastlamadım. Biraz Cartier – Eau de Cartier’e benzettim genel halini.

Hele o başlangıcındaki kokunun ne olduğunu bir hayırsever bana söylerse mutlu olacağım. Adeta daha koklamaya başlarken beni parfümden soğuttu. Sonrasında da gelen ferah ve yumuşak, buruk ve ekşimsi erkeksi çiçekler ve meyveler pek bana göre değil. Neyseki sonlara doğru biraz toparlıyor.


Parfümün şişesinde ve bazı tanıtımlarında “bahar yağmurlarından” bahsediliyor. Bana su teması çok baskın gelmedi. Belki de bahar yağmuru sonrası bir bahçeyi düşünmemizi istiyorlar.

Derring-Do 2009 yılında Almanya’nın parfüm organizasyonundan bir ödül almış. Yani ödüllü bir parfüm. Eau de Parfum olan kokusunun tasarımını markanın sahibi Ineke Rühland yapmış. İlkbahar-yaz mevsimine daha çok uyacağını düşünüyorum.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi ve “temiz” kokması için bile denenebilir.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Çok ilginç ve bir şişesini alacak kadar başarılı olduğunu sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Paco Rabanne – Black XS (2005)



Paco Rabanne – Black XS (2005)  Markanın popüler erkek parfümü.

Kabul etmeliyiz ki her çıkardığı parfüm ile ortalığın epey tozunu atıyor Paco Rabanne markası. İlk parfümü Calandre’yi 1969 yılında çıkarmasına rağmen, geçen yıllar içinde önemli başarılara imza atmış gibi görünüyor. İlk erkek parfümünü 1973 yılında piyasaya çıkaran marka, Paco Rabanne Pour Homme’u klasik erkek parfümleri sınıfına sokmayı başarmış gibi. Sonrasında 1993 yılındaki XS Pour Homme ile bir kez daha ismini duyurmayı başardı. 1999 yılında çıkardığı Ultraviolet ile kendisini parfüm dünyasına unutturmayacağının sinyalini vermişti. Fakat asıl bomba 2008 yılında külçe altını şişe tasarımı ile 1 Million olmuştu. Markanın sanırım hala en popüler ve en rağbet gören parfümü dersek sanırım yanılmış olmayız. 

Başarılı parfümü 1 Million’dan sadece üç yıl önce, XS Pour Homme’un başarısının ardından, aynı şişe tasarımı ile Black XS geldi. Fakat farkı şişesinin ismine uygun olarak siyah olmasıydı. Tabiki kokusu da bir hayli faklıydı.

Artık çok büyük boyutlara ulaşmış parfüm endüstrisinin başarılı sayılabilecek oyuncularından birisi Paco Rabanne. Evet belki parfümleri harika, rafine ve sanat eseri değiller. Ama ilginç şekilde bir çok kişinin sevebileceği, popüler olma ihtimali fazla parfümler yapmakta usta olduklarını düşünmeye başlıyorum yavaş yavaş. Amaç çok satan parfümler ise Paco Rabanne bu işi çok iyi yapıyor.


Black XS’de yine ilk çıktığından itibaren yoğun talep gören ve geniş kitleler tarafından sevilen parfümlerden birisi. Geçmiş yıllarda defalarca denediğim Black XS’e artık detaylı bir bakış atmanın sanırım zamanı geldi.

Parfümümüz odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında keskin bir turunçgil sizi karşılıyor. Sanki azıcık da limon var. Ortalama bir başlangıca sahip. Daha sonrasında orta notalara geçiliyor. Burada artık turunçgiller etkisini kaybediyor. Onun yerini ise tatlı meyveler alıyor. Bu kısım neredeyse şekerli denilebilecek gibi tatlı. Biraz da tatlı baharatlar. Fakat meyveler çok baskın. Bu arada meyve derken aldığım koku bariz çilek. Fakat karanlık, yapay ve biraz plastiğimsi. Black XS’in tahminime göre en sevilen tarafı orta notalardaki bu tatlı çilek olmalı. Sonlarda da tatlı, yapay çileğe biraz yapay misk ve odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Şimdi efenim, Black XS lafın kısası tam bir meyveli parfüm. Hiç lamı cimi yok. Ana oyuncu yapay, plastiğimsi, karanlık sayılabilecek çilek. Fakat resmi olarak açıklanan notalarında çilek görünmüyor. Diğer kokular ise yan rollerde diyebilirim.

Bu parfümün erkeklerin bu kadar ilgisini çekmesinin nedenlerinden birisi erkeksi sayılabilecek karanlık çilek teması olduğunu düşünüyorum. Çünkü çilek-kiraz-vişne gibi kırmızı meyve kokuları genellikle kadın parfümlerinde kullanılıyor. Bu tür erkek parfümüne çok rastlamadım. Hatta kadınların da Black XS’i bu kadar beğenmelerinin sebebi yine çilek olabilir.


İyi de kokusu güzel mi derseniz cevap benim açımdan çok açık: Değil. Öncelikle orta notalardan itibaren çok yapay kokuyor. Hatta plastiğimsi. Bu hiç sevmediğim bir şey parfümlerde. Tatlı bir çilek kokusu kulağa hoş geliyor olabilir. Çok ilginç bir fikir de olabilir. Ama bu parfümdeki gibi olmamalı bence. Daha özen gösterilseymiş keşke. Bana kokusu nedense çilekli sakızları hatırlatıyor.

Evet Black Xs çok satan bir parfüm. Ortalama parfüm kullanıcısı için güzel de bir seçenek olabilir. Ama düşük kalite hissi, orta notalardan itibaren neredeyse hiç değişmeyen tek düze kokusu, plastiğimsi yapaylık beni bu parfümden soğutmak için yeterli olmuş durumda. Üzgünüm Black XS sevenler. Sizinle aynı görüşte değilim. Zaten markanın yeni yıldızı 1 Million’dan sonra biraz ikinci plana itilmiş gibi bir hali var.


Günlük rahat kıyafetlerle yada gece kulüplerinde genç erkek arkadaşların kullanması için tasarlanmış sanki. Bence yaş sınırı 15-25 arası olmalı. Daha üst yaş grubundaki arkadaşlar için çok uygun olduğunu düşünmüyorum. Bazı kullanıcılar ise kadınsı bulmuşlar kokusunu. Ben o kadar yoğun bir kadınsılık hissetmedim. Fakat neredeyse unisex kullanıma yakın diyebilirim. Yani bu parfümü bir kadın kullansa da sırıtacağını sanmam.

Parfümü bir çok ana akım marka için çalışmış Olivier Cresp tasarlamış. Parfüm yorumcusu Luca Turin ise Black XS’e beş üzerinden sadece bir yıldız vererek çok kötü bulmuş. İlkbahar-yaz ayları için daha uygun sanki.

Not: Bu parfümün bana ulaşmasını sağlayan www.siparis.im sitesinin çalışanlarına ve Levent beye teşekkürü borç bilirim.

Artıları:
+ Genel olarak herkesin beğenebileceği kokusu.
+ Karşı cinsten güzel iltifatlar alma ihtimaliniz yüksek.

Eksileri:
- Plastiğimsi yapaylığına tahammül etmek zor.
- Kalite hissiyatı vermeyen kokusu.
- Çok fazla düz çizgide ilerliyor kokusu. Neredeyse hiç değişmiyor.

Koku Güzelliği:10/4.5

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Serge Lutens – Fleurs d’Oranger (1995)


Serge Lutens – Fleurs d’Oranger (1995)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

Bazı kültürlerde mutlu bir evliliğin simgesi olarak kabul edilen “Portakal Çiçeği” esansı parfüm sektöründe karşımıza çıkıyor. İsmini portakal ağacının çiçeklerinden alan bu bitki, güzel kokusu ile insanların sevdiği bir iksire dönüşebiliyor. Hele ki bir üstadın elinde. Serge Lutens’in çoğunluğu sonbahar-kış mevsimine uygun keskin, ağdalı ve bol baharatlı kokularını deneyip, hayran kalmıştım. Bir tek Jeux de Peau dışında.

Lutens üstadın eski sayılabilecek parfümlerinden birisini sizlerle paylaşmak istiyorum bugün. Markanın zihnimdeki imajı keskin ve yoğun baharatlı, gizemli kokular. Bu sefer ise tam tersi ferah ve yaz mevsimine çok yakışan bir parfüme göz atacağım. Bakalım Serge Lutens bu tür parfümlerde nasıl bir yol izliyor.


 Her zamanki gibi resmi sitesinde parfümle ilgili hiçbir bilgi yok. Fragrantica’da ise çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açılışı ortalama bir portakal çiçeği kokusu ile gerçekleşiyor. Taze ve canlı bir başlangıcı var. Harika olmasa da gayet yeterli bir parfüm kullanıcısı için. Hatta üst notaları biraz portakal kokusuna bile benzetebiliriz. Fakat daha çiçeksi bir portakal. Bu çiçeksi portakal kokusu bir süre sonra daha da çiçeksi hale geliyor. Muhtemelen sümbülteber ve yasemin. Çiçekler derken öyle çok kadınsı değil. Daha unisex bir çiçeksilik. Portakal aroması hala güçlü şekilde hissediliyor.

Son kısımları ise en sevdiğim tarafı. Burada yumuşak odunsu notalar ve zarif portakal çiçeğinin güzel bir harmanı var. Bana ilginç şekilde biraz “tuzlu” bir hava verdi. Neredeyse akuatik diyeceğim. Ama değil tabiki. Yani özetle: Portakal çiçeği, çiçekler ve tuzlu odunsu notalar.


 Fleurs d’Oranger, basit sayılabilecek bir yapıda. Çok iddialı bir tarzı yok. Çiçeksi bir portakal aroması diyebilirim geneli için. Kadınsı ve baygın çiçekler gibi değil. Portakal ile güzel dengelenmiş. Zaten parfümün unisex olarak piyasaya sürülmesi de bunu gerektiriyor.

Ferah, rahatlatıcı, canlı, neşeli ve modern bir hali var. Başlarına aşık olmasam da sonrası için gayet güzel bir yazlık seçenek olarak görüyorum Fleurs d’Oranger’ı. İlginç olan ise denediğim diğer Serge Lutens parfümlerinin başlangıçları çok gösterişli ve çarpıcı oluyordu. Sonlara doğru ise sakinleşiyorlar. Genellikle parfümlerinin başlangıçlarını seviyorum Lutens’lerin. Sonları ise “eh işte” oluyor. Burada ise tam tersi. Başlangıcı çok ilginç değilken, sonlara doğru güzelleşiyor.


Evet bu aralar biraz çiçeksi parfümler yazıyorum. Bilinçli bir şekilde olmasa da böyle denk gelmiş oldu. Fleurs d’Orange bir erkeğinde rahatlıkla kullanabileceği çiçeksi kokulardan. O zaman Serge Lutens’in adeta bir manifestosu olan kurallarından birini hatırlayalım: “Bir Serge Lutens parfümü daima süprizler ile doludur.” Benim içinde sürpriz sayılabilecek bir parfüm Fleurs d’Oranger.

Her yaştan insanın kullanabileceği gibi diyebilirim. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kokunun tasarımını ise ünlü burunlardan Christopher Sheldrake yapmış. Luca Turin ise not olarak beş üzerinden üç yıldız vermiş bu parfüme.

Artıları:
+ Sonlara doğru kokusu gayet ilginç.
+ Kaliteli ve sade bir çiçeksi parfüm arayanların oldukça hoşuna gidecektir.

Eksileri:
- Başlangıcı çok etkileyici değil.
- Orta notalarından itibaren çiçekler biraz fazla öne çıkıyor.

Koku Güzelliği:10/7

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Robert Piguet – Fracas (1947)



Robert Piguet – Fracas (1947)  Markanın klasikler arasındaki yerini almış kadın parfümü.

Evet kabul ediyorum. Ağırlıklı olarak erkek parfümlerinden bahsediyorum. Onları anlatıyorum. Ya da onlarla ilgili düşüncelerimi yazıyorum. Zaman zaman da hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği unisex parfümlere yer veriyorum. Yani kadın okuyuculara da uzak durmuş olmuyorum diyebilirim. Ama yeter mi? Bir kadın için asla yetmez…

O zaman bugün biraz kadın parfümlerinden konuşalım ki başımızın tacı hanımlar bize sitem etmesinler. Aklıma kadın parfümü deyince nedense hep önemli klasikler geliyor. Mesela Chanel – No.5, Chance, Coco, Yves Saint Laurent – Opium, Nu, Y, Guerlain – Mitsouko, L’Heure Bleue, Samsara, Shalimar, Christian Dior – Miss Dior, Poison, Diorella, Caron – Tabac Blond, Donna Karan – Black Cashmere, Lanvin – Arpege, Gucci – Envy, Rush ve ismini sayamadığım diğerleri.

                                                    Guerlain'in önemli klasiklerinden L'Heure Bleue.

Bu parfümleri kadınların böylesine arzulamasına ne sebep oluyor acaba? Her ne kadar koku karakterleri farklı olsa da, bu kokuların kadınlar üzerinde cezbedici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Yoksa on yıllar boyunca en çok satılan ve kullanılan parfümler olmalarının nasıl bir açıklaması olabilir ki?

Peki bir kadın neden parfüm kullanır? Fiziksel olarak erkeklerden çok daha estetik varlıklar olan kadınlar acaba hep daha fazlasına sahip olma iç güdüsü ile mi hareket ediyor. Daha iyi iş, daha iyi eş, daha rahat bir hayat, daha arzulanan ve beğenilen bir kadın olmak mı bütün mesele? Kadın olmadığım için bu sorulara doğru yanıtlar veremeyeceğim çok açık.

Kadınlar neden parfüm kullanır sorusuna cevap belki de her kadın için farklı olacaktır. Kimisi dikkat çekmek isterken, kimisi seksi olmak isteyecektir. Kimisi fazla ilgi odağı olmadan güzel kokmak isterken, kimi kadın kendi ruhunu tatmin etmek isteyecektir. Oysa ki insan ruhu doymak bilmez bir kara delik gibi.


Yüzyıllardan beri kadın parfümlerinin amaçlarından birisi karşı cinsi cezbetmek diyebiliriz belki de. Peki bu etki nasıl verilecek? Cevabı uzun yıllar önce verilmiş. Çiçekler ile.

Kadın parfümlerinde en çok kullanılan çiçekler hangisi desek sanırım gül, yasemin, menekşe yada leylak biraz daha öne çıkar. Bir de çok fazla kullanılmayan ama bolca hayranı olunan çiçek kokuları var. Mesela sümbülteber. İngilizcesi tuberose olan sümbülteber temalı parfümler kadınlar tarafından oldukça ilgi görüyor. Bu çiçeğin kokusunu etkileyici buluyorlar anladığım kadarıyla. Sanırım Robert Piquet’in Fracas isimli parfümünü kadınlar bunun için çok seviyorlar.

Yukarıda saydığım kadın parfüm klasiklerinin arasına bir ismi daha eklemek gerekir sanırım. Çünkü şöhreti büyük bir parfüm ile karşı karşıyayız. İlk olarak 1947 yılında çıkarılan Fracas, 1996 yılında formülasyonu biraz değiştirilip yeniden sevenlerine kavuşturulmuş Robert Piguet moda evi tarafından. Ağırlıklı olarak sümbülteber teması üzerine inşa edilmiş Fracas. Yani bol bol çiçeklerin hakim olduğu bir kokuya sahip.


Fracas çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Gayet yerinde bu tanımlama. Zaten ilk anlardan itibaren çiçeklerin etkisini hissediyorsunuz. Başlangıcında çok yoğun, doğal ve pürüzsüz bir sabunsu kokuya çiçekler eşlik ediyor. Bu tür kokular bana hep banyo sabunlarını hatırlatıyor. Açılışını sevdiğimi söyleyemem. Orta notalarında da çok büyük değişim göstermiyor. Sabunsuluk biraz azalırken, çiçekler öne çıkmaya çalışıyor. Muhtemelen sümbülteber. Fakat bence hala sabunsu his ön planda. Son kısımda ise İlginç bir hayvansı misk ekleniyor çiçeklere. Böylesine saf ve masum bir parfümde hayvansallık neden vurgulanmış pek anlayamadım. Yani özetle: Sabunsu çiçekler, beyaz çiçekler, ve misk.

Fracas’ın başarılı bulduğum yanlarından bahsedeyim biraz. Öncelikle çok temiz ve net bir kokusu var. Gerçek bir parfüm kokladığınızı hissettiriyor size. Yani “parfüm gibi parfüm” desek sanırım doğru olur. Dolu dolu bir yapısı var. Eğer banyo sabunlarının kokusunu nasıl bir parfüme böylesine rafine şekilde verebilir diye bir yarışma açılsa Fracas’ın şansı yüksek. Yine çiçekler de çok temiz ve net. Yapaylığın yanından bile geçmiyor kokusu. Yani kalite hissiyatı yüksek.


Kadınların genelde çiçek kokulu parfümleri tercih ettiklerini göz önüne alırsak Fracas bir kadının tüm çiçeksi koku ihtiyacına cevap verebilecek gibi. Yabancıların “Beyaz Çiçekler” dediği gibi kokuyor. Biraz da beğenmediğim yanlarını anlatayım madem.

Fracas’ın, başlangıcındaki ve sonrasındaki sabunsuluk hiç bana göre değil. Burada sümbülteber çiçeğinin kokusunun da böyle kokmasında etkisi var kuşkusuz. Ama yine de benim için fazla çiçeksi, fazla kadınsı ve fazla sabunsu. Diğer konu ise çok düz bir çizgide ilerliyor. Sonları dışında neredeyse hiç değişmiyor. Yani uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabilir gibi bir izlenim oluştu bende.


Fracas’ın kokusu Frederic Malle’nin Carnal Flower’ına çok benziyor. Tamam ikisi de sümbülteber temasına sahip. Elbet bir benzerlik olacaktır diyebilirsiniz. Ama sanki iki kardeş gibiler. Fakat bence Carnal Flower daha giyilebilir ve ilginç.

Fracas için kimi yorumcular “Diva Parfümü” demişler. Valla ne güzel anlatmışlar olayı. Sahneye çıkmadan önce kendisini iyi hissetmek isteyen orta yaşlı kadın sanatçılar kullansalar hiç şaşırmam. Ya da ünlü sosyetiklerimizin “cemiyet” buluşmalarındaki bol estetikli sarışın hanımlara yakışabilir. Yaşı 35 ve üzerindeki kadınlar için daha uygun gibi duruyor Fracas. Genç kız kokusu olduğunu sanmıyorum.


Parfüm yorumcusu Luca Turin, Fracas’a beş üzerinden beş yıldız vererek bol bol övmüş. Luca Turin çok az parfüme en yüksek notu olan beş yıldız vermiş şimdiye kadar. Geoffrey Beene – Grey Flannel’a da beş yıldız vermişti Turin. Zaten Fracas’ın açılışındaki koku ile Grey Flannel’in başlangıcı sanki birbirine benziyor. Bu anlamda Luca Turin kendi içinde tutarlı olduğunu kanıtlamış oluyor bir anlamda. Her ne kadar onun düşüncelerine yer yer katılmasamda.

Koku kalitesine beş yıldız veririm Fracas’ın. Ama koku güzelliğine o kadar yüksek bir not vereceğimi sanmıyorum. Ne kadar doğrudur bilemem ama Fracas’ı kullanan ünlüler arasında Madonna, Kim Basinger, Martha Stewart, Carolina Herrera, Stella Tennant, Morgan Fairchild, Courtney Love da varmış. Ayrıca 2006 yılında FIFI tarafından “Onur Ödülüne” layık görülmüş.

                           Ülkemizde de şovu yayınlanan ünlü programcı Martha Stewart'ın elindeki Fracas'mış.

Fracas’ı ilk olarak 1947 yılında Germaine Callier tasarlamış. 1996 versiyonunu ise Pierre Negrin tasarlamış. İlk bahar-yaz kullanımına daha yakın gibi duruyor. EDP olması kalıcılığına oldukça olumlu etki yapmış.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi ilgi çekici.
+ Pürüzsüz ve net kokusu size gerçek bir parfüm kokladığınızı hissettiriyor.

Eksileri:
- Benim için fazla çiçeksi ve sabunsu.
- Çok düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor kokusu.

Koku Güzelliği:10/6