29 Eylül 2018 Cumartesi

Yves Saint Laurent – Y For Men (2017)

Yves Saint Laurent’in 1964 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Y, beklendiği kadar başarılı olamamış klasiklerden birisi olarak kabul ediliyor. Markanın eski tarz kadın parfümlerini simgeleyen Y’ye, hepimizi şaşırtan şekilde elli üç yıl sonra erkek kardeş eklendi. Bu kadar eski bir kadın parfümünün birden bire yeni erkek versiyonunun çıkarılması pek görülen bir durum olmasa da 2017 yılında raflara merhaba dedi Y’nin erkeği.

Kimileri Y’nin ilhamını bu aralar moda olan y kuşağından aldığını söylese de markanın resmi açıklamasında Yves Saint Laurent’in ikonik beyaz tişörtü ve siyah ceketinden esinlenildiği belirtilmiş. Markanın internet sitesinde erkek için olan Y’nin “otantik ve cesur” olduğu belirtilmiş. Ayrıca “erkeksiliği yeniden tanımlamak” olarak betimlenmiş Y’nin erkek versiyonu.

Parfümün başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve turunçgil açılışı tam modern yazlık erkek parfümü tarzında. Parlak turunçgillere eşlik eden aldehitlerse ilk saniyelerde şaşkınlık yaratmıyor değil. Orta bölümde aldehitlerin verdiği pudramsılık devam ederken, bu tür parfümlerin olmazsa olmazı ferah zencefil devreye giriyor. Zencefilin yanına eklenen menekşeyle orta kısım devam ediyor. Son bölümde zencefilli ferah menekşeye eklenen ambergris ve sedir ağacı noktayı kokuyor.

Y, anlaşılacağı üzere aromatik, ferah ve erkeksi bir modern zaman parfümü. Kokunun merkezini turunçgiller, menekşe-zencefil ve odunsular oluşturuyor. Kokuların dünyasını yeni keşfetmeye başlayan ya da herkesin sevebileceği parfüm arayan genç erkeklerin rahatlıkla severek kullanacakları bu vasat YSL, kokulara daha fazla aşina kişileri tatmin eder mi?

Y, ne yazık ki günümüzün yeni nesil sıradan ferah erkek parfümlerinden birisi. Yapaylığın bariz olduğu, notaların başarısız verildiği, yaratıcılık anlamında hiçbir şey vaat etmeyen, sıkıcı bir erkek parfümü olduğunu kolayca söyleyebilirim. Rakipleri gibi canlı ve dinamik turunçgillerle açılan ve zencefille devam ettirilmeye çalışılan bu hava, aldehitlerin ve ambergris’in eklenmesiyle çabucak sönüyor. Ondan sonra da anlatacak pek bir şey kalmıyor Y’ye dair.

Parfümün genel yapısı ilkbahar-yaz dönemine uygun, günlük kıyafetlere uyum sağlayabilecek, övgüler alınabilecek tarza yakınken, Parfüm Merakı’nın ukala burnu için fazlaca sıradan, yapay ve bıktırıcı. Bu tarzda Dior Homme Sport gibi seçenek varken neden Y’yi tercih edelim Yves Saint Laurent?

EDT formundaki Y’yi Dominique Ropion gibi bir usta yapmış. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı zayıf.

Koku Güzelliği:10/4

22 Eylül 2018 Cumartesi

Chanel – Chance (2002)

Chanel’in kadın parfümlerinin belki de en büyük şansızlığı arkalarında No.5 gibi referansın olması. İster istemez her yeni Chanel kadın parfümü No.5 ile kıyaslanır ya da onun kadar başarılı olup olmayacağı merak edilir. Her ne kadar artık hiç bir parfüm No.5’in yerini alamayacak olsa da Chanel’in kadın parfümleri üzerinde her zaman hayalet gibi dolaşır 5 Numara.

Chance’de ne yazık ki bu kıyaslamayı yaşıyor çoğu zaman. Chance, markanın 2000 sonrası ilk kadın parfümlerinden ve Chanel’in modern yüzünü temsil ediyor bir anlamda. Chance’in konsept olarak tasarlanmasının arkasında Chanel’in yaklaşık kırk yıldan fazla zamandır sanatsal direktörlüğünü yapan ve markayı dünyanın en önemli isimlerinden birisi haline getiren Jacques Helleu’nun imzasının olduğu belirtiliyor. Trajik şekilde Chance piyasaya sürüldükten beş yıl sonra hayatını kaybeden Jacques Helleu’nun da anısına saygı bir anlamda Chance. Ayrıca markanın kurucusu Coco Chanel’in şansa büyük inancı olduğu ve “Şans faktörü benim ruhumdur” benzeri sözü de muhtemelen parfüme Chance isminin verilmesinde etkili olmuştur. Biraz daha yakından inceleyelim Chance’i o zaman.

Chance’in açılışı ferah sayılabilecek buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarında kremsi limon olduğuna iddiaya girebilirim. Buruk ve hafiften ekşimsi turunçgiller gayet kaliteli. Tabii kısa süre içinde turunçgiller geriye çekilirken ortaya abartılı şekilde kadınsı davranmayan çiçekler çıkıyor. Bir parça yasemin ve irisin hissedildiği orta bölüm gayet duru, sakin ve barışçıl. Kapanışta steril sayılabilecek misk noktayı koyuyor. Berrak miske eşlik eden huzurlu paçuli ve asla şekerli olmayan mütevazi vanilyayla alt notalar gerçekleşiyor.

Chance, bir Chanel olduğunu daha ilk saniyelerde belli edip, kalitesiyle sizi şaşkına çevirmeyi başarıyor. Kokusal anlamdaysa oldukça basit, sürprizsiz, iddiasız ve tekdüze ilerlemeyi tercih ediyor. Onun pürüzsüz sayılabilecek ferah kokusu, kesinlikle yaz parfümü hoppalığında, özensizliğinde ve uçuculuğunda değil. Oturaklı, mesafeli, serin, zaman zaman anaç ve ilginç şekilde neredeyse uniseks. Hem turunçgiller hem çiçekler hem de misk gayet dengeli ve özenli verilmiş. Hiç bir nota birbirinin alanına girmiyor.

Sonuç olarak Chance, çok çarpıcı ve dünyayı değiştirecek gibi kokmuyor. Markanın isminin büyüklüğü sebebiyle Chanel’den beklenti genel anlamda fazla oluyor ki bu da makul bir talep fakat Chance süper yaratıcı veya hiper aktif değil. Sanki ilkbaharın sıcak günlerini müjdeliyor ya da sonbaharın ılık hüznünü seriyor önümüze. Kremsi limonlu çiçekler ve misk-paçuli işbirliğinden oluşan Chance’deki bazı nüansları zaman zaman markanın erkek parfümü Allure Homme Sport’a hafiften benzettim. Tabii onun kadar şekerli ve baharatlı değil Chance.

Saydam ve aydınlık Chance asla Gucci Rush kadar provakatif değil. Onun uysal tarzı her yaştan kadına uyacaktır. Çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Benim kullandığım ilk formülasyon olan EDP idi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürülmüş. Performans anlamında harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kalıcılığı kumaş üzerinde iyi. Kokusunun tasarımını parfümeri dünyasının ustalarından Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

17 Eylül 2018 Pazartesi

Amouage – Jubilation XXV Man (2008)

Bugün sizleri küçük bir Ortadoğu ülkesine götüreceğim. Arap yarımadasının en ucunda bulunan Umman, topraklarının büyük bölümü çöl olan bir ülke. Nüfusuysa İstanbul’dan az. Tahmin ettiğiniz gibi büyük miktardaki petrol ve doğal gaz kaynakları bu küçük ülkenin kaderini diğer Arap ülkeleri gibi değiştirmiş. Batı pazarlarına akan petrolü sayesinde zenginleşen bu şanslı ülkenin sultanı, 1983 yılında ilginç bir karar veriyor.

Umman sultanı Kabus bin Said, 1983 yılında ülkesinin itibarını arttırmak için yardımcılarına parfüm markası oluşturmaları emrini verir. Üretilecek parfümler için hiçbir masraftan kaçınılmamasını ister. Ayrıca ortaya çıkacak kokuların Umman’da yetişen, gül, tütsü, mür ve amber ağırlıklı olmasını özellikle belirtir. Hatta bu bitkilerin çoğunun Umman dağlarından toplanmasını emreder.

Böylece 1983 yılında Amouage markasının temelleri atılır. Böylesine üst düzey parfümler ortaya çıkarılabilmesi için dünyanın en önemli parfüm tasarımcıları araştırılır. Sonuç olarak Hermes, Dior, Rochas gibi markalar için parfümler tasarlayan Guy Robert’e ulaşılır. Böylece Amouage – Gold 1983 yılında üretilir. Daha sonra da başka ünlü parfümörlere kokular tasarlattırılır. Tarihler 2008 yılını gösterdiğinde Jubilation XXV ortaya çıkar. Markanın kuruluşunun 25. yılı anısına bu isimle piyasaya sunulur. Adeta bir zafer kutlamasıdır Jubilation XXV.

Parfüme geçmeden önce kısa bir Amouage bilgilendirmesi yapmalıyım. Bu marka ultra-lüks diyebileceğimiz kategoride. Gerek parfümlerinin içerikleri, gerek kullandıkları malzeme kalitesi, gerekse fiyatları ile dünya parfüm endüstrisinin en uç birkaç örneğinden birisi. Daha anlaşılır olması açısından şöyle örneklendireyim.

Bir Calvin Klein parfümü 30-50 dolarlık fiyatıyla ortalama bir yerlerde durur diyelim. Serge Lutens ise 90-150 dolar fiyat seviyesi ile lüks bir marka olarak sınıflanır. Amouage ise 200-300 dolarlık fiyatı ile en üst düzey birkaç markadan birisidir. Zaten kendi internet sitelerinde Amouage parfümlerini devlet başkanlarının, kralların, ünlü sanatçıların kullandıklarına vurgu yapılıyor. O meşhur logolarının altındaki “The Gift Of Kings” ibaresi sanırım bir çok şeyi anlatıyor. Unutmadan bir not daha. Amouage, Umman devletinin resmi parfüm markası olarak da geçiyor. Hatta Umman kralının birçok yurtdışı gezisinde devlet başkanlarına hediye olarak Amouage parfümleri hediye ettiği söyleniyor.
Geçelim parfümümüze. Markanın en sevilen, en çok ilgi gören, en çok konuşulan parfümü olarak dikkati çekiyor Jubilation XXV Man. Tarz olarak oryantal-fujer olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda burnuma gelen kokuyu anlamaya çalışıyorum. Oldukça tatlı portakal mı? Leziz ve ekşi kırmızı meyveler mi? Tütün? Bizim ev ahalisine göre gelen koku tütün kolonyaları ve mentollü Vicks Vaporub karışımı gibi. Başlangıç biraz hacı yağlarını andırıyor. Derin ve anlatması zor bir başlangıç. Daha ilk kısımda yüksek kaliteli bir kokuyla karşılaşacağımı anlıyorum. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Bu koku muhtemelen tatlı kırmızı meyveler, tütsü ve odunsulardan geliyor. Bir süre sonra neyse ki sakinleşiyor kokusu. Orta notalarda tatlı meyveler biraz daha öne çıkıyor. Ona tatlı baharatlar ve tütsü eşlik ediyor ama geri planda baharatlar hep var. Asıl sürpriz reçinemsi kokudan geliyor. Meyveli baharatların üzerinde sürekli reçinemsi odunsular hayalet gibi dolaşıyor, ara ara kendisini gösteriyor, sonra kayboluyor. Orta notalarda gül de hissediyorum derinlerden. Bu kısım zaten tam bir şölen. Resmi geçit töreni gibi. Son bölüm de gayet kompleks. Bu sefer başrole tatlı tütsü, odunsular ve amber geçiyor ve böylece tenden ayrılıyor.

Günümüzün gizemli, dumansı, hafiften Arabik, tatlı, baharatlı, odunsu oryantallerinin güzel örneklerinden birisi diyebilirim. Derin, katmanlı, gizemli ve lüks. Parfüm kritikçisi Luca Turin bu parfüm için “Gucci Pour Homme ile Gucci – Envy For Men arasında bir yerlerde” demiş. Aslına bakılırsa son bölümleri bana da Gucci Pour Homme’u anımsattı. Muhtemelen her iki parfümdeki tütsü ve odunsuların kullanılış şekli böyle bir izlenim yaratıyor fakat Jubilation XXV Man gerek kalite gerekse koku güzelliği anlamında Gucci Pour Homme’dan 1-2 gömlek üstün.

Jubilation XXV Man, bana kraliyet ailesinin ihtişamını hatırlatıyor. Karşımda çok gösterişli ve derin (sanırım bu parfüm için anahtar kelime gösteriş) bir parfüm var. Kendimi Umman kralının davetlisi olarak hayal ediyorum ister istemez. Sarayın şatafatlı bir odasında kalıyorum. Petro-dolarlar ile gelen zenginlik ve abartılı mimari sarayda kendisini hissettiriyor. Odadaki birçok eşya altından yapılma. Bir taraftan odadaki birçok eşyanın altın olmasının ne anlamı var diye düşünürken buluyorum kendimi. Yoksa bu gösteriş aslında yüzyıllardan beri süregelen ezilmişliğin dışavurumu mu? Yok bu kadar haksızlık etmemeliyim sanırım. Pencereyi açıyorum. Batmakta olan güneşe bakıyorum. Kıpkırmızı bir ufuk. Çölde batan güneşi seyretmek ne büyük bir zevk.
Şimdi de gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerden birisi olan Hindistan’dayım. Bir tarafta devasa gökdelenler, pahalı takım elbiseli işadamları Cartier mağazasından metresleri için hediye beğeniyorlar. Bir elbise 2000 dolar civarında satılıyor. Diğer tarafta ayda 100 dolarla geçinmeye çalışan milyonlar var. Aklına geçtiğimiz yıllarda Oscar ödüllerini silip süpüren “Slamdog Millionere” filmi geliyor Cartier mağazasının kapı görevlisinin. O küçük yaştaki çocukların çaresizliği daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki. Bunları düşünürken daldığı hayallerden müdürünün sesiyle irkiliyor. En zengin müşterilerden birisi geliyor karşı kaldırımdan. İnşallah bu sefer iyi bahşiş verir diye düşünüyor. Gülümseyerek kapıyı açıyor. Adam kendinden emin bir şekilde içeri giriyor. Girmesiyle de o müthiş parfüm kokusu başını döndürüyor kapı görevlisinin. O zaman bir parfümün insanları nasıl bu kadar etkileyebileceğini anlıyor.

Jubilation XXV Man’ı kimler mi kullanır? Son on yılda zenginleşen Rus milyarderler, belki de Chelsea kulübünün sahibi Roman Abramovich ya da Suudi Arabistan kralı onu kullanır. Dünyanın en zengin kişilerinden Hintli demir-çelik kralı Lakshmi Mittal’ı da unutmamak lazım. Kimbilir belki de HSBC bankasının CEO’su Jubilation XXV Man’ı tercih eder.

EDP formundaki Jubilation XXV Man’ın performansı gayet iyi. Tenimde 1-1.5 gün kadar kalarak bu konuda iddialı olduğunu gösteriyor. Etrafa yayılımı başlarda çok yüksek. Fazla kullanmamak lazım yoksa boğucu olabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.
Parfümün tasarımcısı dünyaca ünlü üstat Bertrand Duchaufour. Herkesin sevemeyeceği bir parfüm olduğunu belirtip, denemeden almanın risk olduğunu özellikle vurgulamam gerekiyor, hele ki oldukça yüksek fiyat etiketini düşünürsek…

Koku Güzelliği:10/9

12 Eylül 2018 Çarşamba

Thierry Mugler – Aura (2017)

“Thierry Mugler’in en son kadın parfümü Aura, sizi iç doğanızla yeniden bağlantı kurmaya, tüm kadınlığınızı, auranızı ortaya çıkarmaya davet ediyor. Kadınlar duygularını araştırdıklarında kendi içlerinde gizemli, kederli bir duygusallık bulurlar. Yeni ufuklara açılırlar.

Aura, oryantal, çiçeksi, şehvetli bir parfümdür. Etrafa botanik bir ferahlık yayan Aura, çarpıcı ve hayat doludur.”

Birbirinden ilginç ve çarpıcı şişe tasarımlarıyla rafları süsleyen Thierry Mugler’in kadın parfümlerine 2017 yılında yeni üye eklendi. Yeşil kalbi andıran ve bilim-kurgu filmlerindeki uzaydan dünyaya düşmüş yaratıklara benzeyen şişe tasarımıyla yine iddialı bir parfüm ortaya çıkarmaya çalışmış Mugler. Özellikle Angel ve Alien gibi sevilen kadın parfümleriyle hanımefendilerin dikkatini çeken Thierry Mugler, Aura’yla aynı başarıyı yakalayabilecek mi önümüzdeki yıllarda göreceğiz.

Aura’nın açılışı oldukça garip şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında rhubarb meyvesi yaprağı bulunuyor. Muhtemelen buradan gelen üst notalar garip ve tematik. Orta kısımda yine ilginç bir tema karşımıza çıkıyor. Çoğu kişinin nane-mentole benzettiği orta bölümün başlarında bir miktar vanilya kendisini gösteriyor. Orta notalarda vanilyalı tatlı mentole dönüşen Aura’nın son kısmı en güzel bölümü. Kapanışta ne nane-mentol var ne de rhubarb yaprağı. Alt notaları harika çikolatalı vanilyayla gerçekleşiyor ki tenimde koklamaya doyamadım fakat oldukça zayıflayan son bölüm varla yok arasında denebilir.

Aura’yı kimilerinin naneli diş macununa kimisinin donmuş sebzeye ve başka değerli bir parfümsever olan ve bu parfümü bana ulaştıran dünya tatlısı Mine hanımın zeytinyağlı Akdeniz salatasına benzettiğini söyleyebilirim. Bazı parfümseverlerin yeşil şişesine bakarak onun yeşil koktuğunu söylemesini de anlayabiliyorum fakat ben mentollü vanilyaya eklenmiş kremsi-pudralı tarafa yakınım. Yeşil kokan parfümleri severim fakat burada ferah ve bariz yeşillik yok sanki. Tabii bunları söylüyorum ama bir süredir bol bol kullandığım Aura’yı hala kafamda tam oturtabilmiş değilim.

Aura, birçok Thierry Mugler parfümündeki gibi vanilyayı ve modern tatlılık-şekerliliği merkeze almış gibi görünüyor. Çikolatamsı tatlı vanilyayla türevleri adeta Mugler parfümlerinin imzasıdır ve ana gövdeyi oluşturur. Aura için de bu durum değişmiyor. Parfümün başlangıcındaki o garip nanemsi meyveli yapının ne olduğunu anlayabilmek zor. Tam olarak meyveli de değil çiçeksi de değil. Rahatsız edici üst notalar ve orta notaların bir bölümü tahammül sınırını zorluyor. Her ne kadar Mugler, Aura’nın cezbeci olduğunu iddia etse de ilk iki saatlik kısımda cazibenin c’si yok. Neyse ki son bölüm oldukça leziz ve güzel ama başlangıç bütün o duyguları bastırıyor adeta.

Aura anlamsız/ütopik şişesiyle ve acayip kokusuyla bir parfüm ucubesi mi yoksa yaratıcı bir deneme mi? Muhtemelen Thierry Mugler, farklı ve çarpıcı konsepte imza atarak rakiplerini şaşırtmak istemiş ama bence sonuç pek başarılı olmamış. Aura sıradışı bir parfüm ama bu durum onun güzel kokmasını sağlamamış ne yazık ki. Onun kadınlar için piyasaya sürüldüğünü biliyoruz fakat tuhaf şekilde feminen de kokmuyor. Erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği Aura, denemeden almanın riskli olabileceği parfümlerden denebilir.

Benim kullandığım parfümün ilk çıkış konsantrasyonu olan EDP’ydi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürüldü. Tam bir kış parfümüne benziyor. Kalıcılığı diğer Mugler parfümleri gibi iyi, etrafa yayılımıysa ortalamanın biraz altında. Kokusunun tasarımını Daphne Bugey, Amandine Clerc-Marie, Christophe Raynaud ve Marie Salamagne birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5