22 Ocak 2018 Pazartesi

Papillon Artisan Perfumes – Salome (2015)

“Bir parfüm yaratırken renkleri, dokuları ve mekanları düşünüyorum. Parfümlerimin çoğunda tarihin dönemlerinden, romantik ve edebi kavramlardan, doğadan, insanlardan, sanat eserlerinden etkileniyorum.”

Yukarıdaki sözleri Papillon Artisan Perfumes’in kurucusu parfümör Liz Moores söylemiş. İngiltere merkezli yeni bir niş parfümevinin kurucusu Liz Moores, 2014 yılında başladığı parfüm üretiminde, 2018 başları itibariyle beş parfüme ulaşmış durumda. Ve Papillon Artisan Perfumes’in en ilgi çeken parfümü Salome ile yolumuza devam edelim Parfüm Merakı’nda.

Salome’nin açıklanan notalarının içinde tanıdık bir öğe var: Türk gülü. Ayrıca Afrika taşı gibi anlamsız bir içerik de eklemişler listeye. Salome’nin açılışı çok sert ve yoğun hayvansılıkla gerçekleşiyor. Olabilecek en karanlık, miskli, civetli hayvansılıktan bahsediyorum. Sevmesi ve kabul etmesi zor üst notalar bana uzak olsa da çok kaliteli, çarpıcı ve sıra dışı. Orta bölümde bir parça sakinleşme görüyoruz neyse ki. Orta kısımda hayvansı bölüm geriye çekilirken karanlık taraf öylece duruyor. Burada eski-tozlu çiçekler ve hatta aldehitler var. Açıklanan notalarında yasemin ve karanfil bulunuyor. Acaba deri de var mı diye düşünüyorum, evet kesinlikle deri var. Hatta bir parça dumansı tütün bile olabilir. Orta notaları harika. Kapanışta koyu-karanlık yapı devam ediyor. Alt notalarda pudralı baharatlar, bir parça amber ve neredeyse meşe yosununa benzeteceğim enteresan notalar var.

Salome, ilk saniyelerden son ana kadar çok farklı, çarpıcı, zor ama bir o kadar da ilginç, keşfetmesi güzel, maceralı bir parfüm. Onun derinliği, detaycılığı ve çok sağlam geri planı kolay kolay başka parfümde karşınıza çıkmaz. Liz Moores inanılmaz bir iş başarmış Salome ile.

Salome özetle olabilecek en koyu, karanlık, korkutucu, gaddar sanatsal parfümlerden birisi. Başlangıcındaki tahammül edilmesi zor hayvansılık atlatıldıktan sonra çok kuru, neredeyse tatlılığın olmadığı, eski kafa parfüm klasiklerine benziyor. Çiçeklerin bu kadar enteresan kullanılması benim için mutluluk verici. Aslına bakılırsa tozlu-tarihi kadın parfümlerini andırıyor Salome. Belki de çiçeklerin ve pudralı yapının böylesine güçlü kullanılması bu hissi yaşamamı sağlıyor. Aynı zamanda erkeksi de kokuyor bazı anlarda. Çok garip çok…

Salome’nin 2015 yılında piyasaya sürülmüş olduğunu görmek inanılır gibi değil çünkü kokusu adeta 1920’li yıllarda takılıp kalmış gibi. Tamamen başına buyruk, ayrı bir evrenden sesleniyor Salome bize. Onun çağrısına kulak verecek parfümseverleri bekliyor muhtemelen.

Eğer parfümlere yeni yeni merak salıyorsanız ya da piyasa işi güvenli kokuları seviyorsanız, o zaman Salome’yi denemeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Ne zaman ki konfor alanınızdan çıkıp, bir parfüm delisi olmaya karar verirseniz işte o zaman Salome’yi kullanma zamanınız gelmiştir.

Salome herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği bir eser değil. Ben bile uzun süre tereddüt ettikten sonra denemeye karar verdim ve şok oldum. Yine de böylesine modern parfüm dünyasına meydan okuyan cesur bir arkadaşla karşılaştığım için mutluyum. Onu hala uzun süreli olarak kullanıp kullanamayacağım konusunda kararsızım. Muhtemelen benim için biraz fazla hayvansı kalacaktır. Eğer Muscs Koublai Khan veya Bandit’i seviyorsanız, Salome’yi acilen deneme listenize almalısınız.

Özel parfümler, özel mekanlarda ve özel zamanlarda kullanılmalı bence. Salome de özel bir parfüm ve günlük kullanıma uymayacağı aşikar. Otuz beş hatta kırk yaş üzeri, ileri düzey parfümseverleri hedefleyen Salome’nin performansı fena değil. Kalıcılığı harika, fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Tam bir kış parfümü, ılık havalarda denemeyin derim.

EDP formundaki Salome’yi hafiften kadın kullanımına yakın bulurken, kimi kısımları da erkeksi mesajlar veriyor. En iyisi uniseks diyelim Salome’ye.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2018 Perşembe

Dolce & Gabbana – The One (2006)

Dolce&Gabbana modaevinin 2006 yılında piyasaya sürdüğü The One isimli parfümlerinin iddiasını anlamak için markanın tanıtım yüzüne gözlerimizi çevirmemiz gerekiyor. Dünyaca ünlü aktris Scarlett Johansson’un reklam yüzü olduğu The One, bu anlamda büyük bir pazarlama kampanyasıyla gün yüzüne çıktı. Anlaşılan Dolce&Gabbana’nın The One’dan beklentileri oldukça yüksekti.

Beklentilerini karşıladı mı bilemiyoruz fakat 12 yıl içinde The One parfümleri seri haline geldi. İki yıl sonra çıkan The One For Men ve devamlarıyla birlikte 16 parfüme ulaştı The One ismi. Artık The One serisine ismini veren ilk parfüme yer vermenin zamanı gelmişti Parfüm Merakı’nda.

Kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırdıkları The One’ın açılışı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Pek başarılı bulmadığım turunçgillere litçi isimli tropikal meyve eşlik etse de sevemedim ilk saniyeleri. Orta kısımda meyvelerin rolü azalırken çiçeklerin gücü giderek artıyor. Çiçekler derken oldukça kadınsı ve burnu-algıları tırmalayan beyaz çiçeklerden bahsedebilirim. Açıklanan orta notalarında leylak var. Muhtemelen yasemin de destek veriyor leylağa. Orta bölüm benim için fazla yapay, zor ve kadınsı. Kapanış neyseki durumu kurtarmaya çalışıyor. Çiçeklerin ve meyvelerin neredeyse kalmadığı alt notalarda kremsi leziz vanilya tek hakim diyebilirim. Kremsi vanilyaya aynı şekilde kremsi ve neredeyse tropikal denebilecek sütsü misk eşlik ediyor. Parfümün en sevdiğim yeri kapanışı oluyor.

The One hiç şüphesiz ki meyveli-çiçeksi kokuyor. Modern, yapay, kadınsı meyveler ve çiçekler üst-orta notaları fena halde domine ediyor. Bu tür ağır kadınsı çiçekler çoğu zaman başımı ağrıtır ve The One’da bu kuralı değiştirmiyor. Kapanışta huzura ve olgunluğa ulaşan The One için saatlerce eziyet çekmenin benim için anlamı yok.

Evet tam bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O, her şeyiyle baskın bir dişi. Her ne kadar etrafa yayılım olarak saldırgan davranmıyorsa da oldukça iddialı bir parfüm. Onu kullandığınızda gerçek bir parfümü üzerinizde taşıdığınızı hissediyorsunuz. Buraya kadar pembe hayallerle geldik. Şimdi gerçeklere geçeyim.

The One, kaliteli ve doğal kokan bir parfüm değil. Üst-orta bölümdeki sıradan şekerli meyveler ve çiçekler onlarca yeni nesil kadın kokusunda karşımıza çıkacak türden. Son bölümdeki başarılı kremsi vanilyaya ulaşana kadar baş ağrısından ölmezseniz şanslısınız. Allah’tan performansı yüksek değil The One’ın. Bir de çok kalıcı ve fark edilirliği yüksek olsaydı, o vasat aromaya saatlerce nasıl dayanabilirdim bilemiyorum.

The One benim için hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Doğru kadında çok daha ilginç kokacak The One benim üzerimde başarısızdı. Bolca tatlı ve piyasa işi gibi davranan kokusunu kadınların seveceğini görmek zor değil. Kullanım döneminde orta kısımdaki çiçekleri biraz Coco Mademoiselle’e benzettim. O parfümü de sevememiştim The One’ı da sevemedim.

The One, EDP formunda. Kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Genç kız arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri hanımefendiler kullansa belki de daha iyi olur.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

14 Ocak 2018 Pazar

Histoires de Parfums – Fidelis (2015)

Sıradışı konsepti ve farklı parfümleriyle oldukça ilgi gören Histoires de Parfums, 2011 yılında “Editions Rare” isimli seri piyasaya sürdü. 2018 yılının başları itibariyle yedi parfüme ulaşan Editions Rare serisi de kendi içinde bölümlere ayrılıyormuş meğer.  Markanın sitesine göre Editions Rare serisinin içindeki üç parfüm diğerlerinden farklı yerde duruyor. Veni, Rosam ve Fidelis parfümleri bir şekilde altınla bağlantı kurularak pazarlanıyor.

Veni sarı altınla, Rosam beyaz altınla, Fidelis ise pembe altınla ilişkilendirilmiş kendi sitelerinde. Bugünkü yazı konuğum Fidelis’in açıklanan notalarında oldukça ilgimi çeken içerikler var. Mesela ahududu, kahve, paçuli ve kimyon notalarının birlikte kullanılması farklı koku formuyla karşılaşacağımı düşündürtüyor bana. Ayrıca öd, gül, safran ve amberden de bahsedilmiş tanıtımında.

Fidelis’in açılışı kuru sayılabilecek farklı baharatlarla gerçekleşiyor. Kakuleden şüpheleniyorum ilk saniyelerde. Hafiften de kahve olabilir üst notalarda. Sevdiğimi söyleyebilirim başlangıcını. Orta bölümde gülün kompozisyona girdiğini fark ediyorum. Buradaki gül geri planda kalmaya çalışıyor ve hafiften meyveli denebilir. Orta notalarda amberin etkisi giderek artıyor. Buradaki amber egzotik, koyu ve ağır bir amber. Son bölümde amberin etkisi devam ediyor. Safran kapanışta daha görünür oluyor. Safranlı amberin pek bana göre olmadığı gün gibi ortada.

Birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığımda Fidelis’ten zihnimde ne kalacak diye düşünüyorum ve cevabı buluyorum: Amber. Buradaki amber gayet kütleli, sağlam, elitist, karanlık ve azıcık sert, daha doğrusu acımsı. Ahududu, kakule, kahve, gül, paçuli ve öd genel olarak amberin etkisinde bir şeyler söylemeye çalışıyorlar ama sesleri pek çıkmıyor.

Histoires de Parfums’un sitesinde Fidelis’in önce üst-orta-alt notaları açıklanmış. Sonrasındaysa ana notalar olarak not eklenmiş ve safran, kimyon, gül, amber ve ödden bahsedilmiş. Tabii bu çok alışıldık bir uygulama değil. Anladığım kadarıyla Histoires de Parfums burada diğer açıklanan notalardan ziyade kokunun asıl aksının ana notalar olarak verilen beş elementten oluştuğunu vurguluyor.

Kullanım döneminde yoğun kahve, ahududu, paçuli ve öd notalarına rastlamadım. Muhakkak vardır bu arkadaşlar ama etkileri sınırlı. Özellikle kahve-ahududu-öd üçlüsünü bir parfümde yan yana gördüğümü hatırlamadığım için oldukça ilgimi çekmişti kağıt üstünde Fidelis. Uygulamadaysa işlerin harika olmadığını söylemeliyim.

Enteresan tarafı bu tür egzotik ve koyu amber kokularını severim ama Fidelis bir şekilde kendisine bağlayamadı beni. İçine girip keyif alabileceğiniz konfor parfümü değil. Oldukça tematik, pek derinliği olmayan, akılda kalamayacak, doğru düzgün bir temaya sahipmiş gibi görünmeyen yapısının olduğunu söylemek istiyorum.

Histoires de Parfums’un kimi parfümlerini çok seven birisi olarak Fidelis’e büyük umutlar bağlamıştım ama beklediğim kadar çarpıcı ve ilginç çıkmadı. Onun kötü ve vasat koktuğunu söylemek haksızlık olsa da bana pek uymadı genel yapısı. Biraz fazla acımsı, buruk ve zorlayıcı tarzına alışmak zaman istiyor belki de.

Tatlılığın olduğunu ama abartılmadan verildiğini belirtebilirim. Günlük kullanıma pek uymayacak, spor kıyafetin üzerinde sırıtabilecek, akşamlara daha iyi uyum sağlayabilecek tam bir kış kokusu gibi duruyor. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın diyebilirim.

Kokusunun tasarımını genelde ilginç markalarla çalışan 36 yaşındaki parfümör Julien Rasquinet yapmış. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/6

10 Ocak 2018 Çarşamba

Bottega Veneta Pour Homme (2013)

İtalya’nın kuzey tarafında, Veneto bölgesinde bulunan Vicenza’da kurulmuş bir marka Bottega Veneta. Moda sektörü alanında hizmet veren ama asıl ününü deri ürünlerine borçlu olan Bottega Veneta, 1966 yılından itibaren İtalya’nın moda ve aksesuar alanındaki göze çarpan oyuncularından birisi denebilir. Sadece deri işlerine değil, 2011 yılından itibaren parfüm sektörüne de yatırım yapmaya başladılar. İlk çıkardıkları kadın parfümleri Bottega Veneta for Women’in başarısının ardından iki yıl sonra erkek versiyonu da geldi.

2013 yılında Bottega Veneta’nın ilk erkek parfümü piyasaya sürüldü. İlhamını markanın kurulduğu yer olan Vicenza’daki ünlü bir dağdan yani Dolomit’ten almış. Markanın tasarımcısı Tomas Maier’in de katkılarının bulunduğu Bottega Veneta Pour Homme’nin tanıtımında yemyeşil dağ çayırlarından, çiftlikevinden ve rustik bir inziva köşesine çekilmekten bahsedilmiş. Bakalım Bottega Veneta Pour Homme, ilhamını aldığı yeşil dağlar gibi kokuyor mu?

Parfümün açılışı ferah sayılabilecek yeşil turunçgiller ve aromatik Akdeniz otlarıyla gerçekleşiyor. Turunçgil derken portakaldan ziyade bergamot var gibi ilk saniyelerde. Ardıç meyvesi de güçlü şekilde kendisini hissettiriyor. Yüksek kaliteli üst notaları çok güzel. Orta bölümde yeşil hava devam ediyor. Turunçgiller geride kalırken şekerli olmayan baharatlar ve bir parça çam ağacı kokusu inisiyatifi ele alıyor. Hafiften plastiğimsi his veren deri de geriden kendisini gösteriyor orta kısımda. Bu bölüm için çam ağacı-deri birlikteliği diyebilirim. Kapanışta deri hala oralarda bir yerlerde duruyor. Ağaçsılık da var son bölümde. Zayıf ve köksü olmayan paçuli, alt notalarda deriye destek oluyor. Kapanışı fena değil ama çok silik.

Bottega Veneta Pour Homme, erkeksi sayılabilecek aromatik çamsı-deri kokusu şeklinde özetlenebilir. Yeni nesil bol şekerli baharatlı deri parfümlerine kesinlikle benzemiyor ve bu açıdan oldukça memnuniyet verici. Bir parça eski yeşil erkek parfümlerini andıran Bottega Veneta Pour Homme, Polo Green tarzına yakın ve bu anlamda sevdiğimi söyleyebilirim genel yapısını. Aşık oldum mu? Hayır.

Karanlık ve koyu karaktere değil de ferah, aromatik havaya sahip. Kullanması ve sevmesi kolay bir esere benziyor. Genç erkek arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri kesime hitap ediyor gibi. Yumuşak ve köşeleri olmayan hoş ve modern bir erkeksi parfüm. Günümüzde pek örneği olmayan yeni nesil yeşil kokan eserlerden birisi ve bu anlamda mutluluk verici. Tabii başlangıcı dışında harika diyemem kokusuna. Orta halli aromatik ağaçsı hali bile birçok yeni şeker bombasından daha başarılı ve ilgi çekici.

Tabii kokusunda tatlılık var ama epey kontrollü verilmiş. Orta bölümdeki yapaylığın sınırındaki kısım biraz can sıkıcı olabilir. Onun dışında performansı çok zayıf. Keşke biraz daha kendisini gösterebilse. Zaten genel olarak bu çekingen hali kullanıcılar tarafından dile getirilmiş. Oysa rakiplerinden ayrılan farklı temaya sahipti. Şu haliyle bir şişesini almaya değer mi bilemiyorum.

EDT formundaki Bottega Veneta Pour Homme’nin kokusunu sektörün tanınan isimleri Daniela Andrier ve Antoine Maisondieu birlikte tasarlamış. İlkbahar-sonbahar dönemi için uygun olacağını düşünüyorum. Kalıcılığı eh işte, fark edilirliği düşük ne yazık ki.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5