Bond No.9 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bond No.9 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2012 Perşembe

Bond No.9 – Bleecker Street (2005)



Bond No.9 – Bleecker Street (2005) Markanın uniseks olarak piyasaya sürülen parfümü.

Ne kadar tuhaf bir şey. Gözle görülemeyecek kadar küçük bakterilerin, virüslerin ve sporların insan bedenindeki etkisi ne kadar da büyük olabiliyor. Oysaki 1.80 cm boyunda hiçbir ciddi sağlık sorunu yaşamamış bir insanı o küçücük bakterilerin yatağa düşürmesi ve bazen alt etmesi küçük çaplı bir mucize değil de ne?

Anlaşılacağı üzere her normal insan gibi mevsim geçişi denilen zaman diliminde ufak çaplı hasta oldum. Grip, öksürük, hapşırık ve diğer bilimum atraksiyonları yaşadım. Ama en çok beni üzen ise parfüm meraklısı dostların şöyle bir araya gelip, örgütlenmesi ve bana kargo ile de olsa içeriğinde tarçın, kekik, zencefil, bal olan bitki çaylarından yollamamaları oldu. Hatta bir kap sıcak çorbayı kapıp, evin kapısına dayanmayan blogumun okuyucularını şiddetle  kınıyorum :)) Eee kolay değil öyle. Hem her gün Parfüm Merakı şu parfümü de yaz, bunu da isteriz diyerek beni istek şarkılar okuyan Mustafa Keser’in yerine koyacaksınız. Hem de bir kap çorbayı çok göreceksiniz :))  

Oysaki parfüm sever vicdanlıdır, kadir kıymet bilir, kötü gün dostudur, kedi severdir (bunun konumuzla pek ilgisi olmasa da yazmak istedim), düşene bir tekme de ben atayım demez, başımızın tacı kadınlarımızı bıçaklamaya kalkmaz onları korur kollar, iş arkadaşının kuyusunu kazmaya çalışmaz. “Parfüm Severin Manifestosunu” yazmak gibi bir niyetim yok. Sadece unutulmaya yüz tutmuş bazı değerlerimizi hatırlatayım dedim.

Bu kısa hastalık sürecinde dükkanı kapatmış durumdaki burnum nihayet kendisine geldi. Ve asıl görevine geri döndü. Peki “dönüşü muhteşem mi oldu” diyecek olursanız karar sizin. Çünkü bugün başka bir Bond No.9 parfümü Bleecker Street’e yer vermek istedim.

Newyork merkezli niche parfüm evi yine bizi şaşırtmadı ve bir parfümüne daha şehrin bilinen sokaklarından olan Bleecker Street’in ismini vermiş. İyi de bu Bleecker ismi nereden gelmiş? Karşıma şans eseri çıkan bir kaynakta bu sokağın tarihinin on altıncı yüzyıla kadar gittiğini okuduğumda oldukça şaşırdım. O tarihlerde sokağın olduğu yerler tütün tarlasıymış. Burası daha sonraki yıllarda Greenwich Village olarak anılır olmuş. 1800’lü yılların başında ise bu bölge Bleecker ailesinin eline geçmiş. Ve ismi o zamanlardan itibaren hiç değişmemiş.


Bugün Newyork şehrinin Manhattan bölgesine bağlı bir sokak Bleecker. Modern Amerika’da yeri ünlü bir cafe ile anılıyor adeta. Bob Dylan, Jimi Hendrix, Bruce Sprigsteen, Kool & the Gang, Bill Cosby gibi önemli isimlerin çıkış noktası olan “Cafe Wha?” bu sokaktaymış.   

Bana bıraksanız laf daha da uzayacak. Onun için dönelim bizi ilgilendiren kısma. Bleecker Street, markanın "Downtown" serisine mensup bir arkadaş. Kendi sitelerinde şöyle tanımlamışlar parfümlerini: “Sanat, moda, baştan çıkaran, tatlılığın sıvı formu.”


Kendi sitelerinde odunsu oryantal gourmand olarak değerlendirilmiş. Fragrantica’da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence yeşil odunsu da denebilir. Parfümün açılışı keskin ve parlak bir yeşillik ile gerçekleşiyor. Çimen mi desem, aromatik otlar mı desem, metalik turunçgiller mi desem. Hatta meyveler? Belki de hepsi var. Biraz ortalama, parlak, metalik ve bolca yeşil kokan bir başlangıcı var Bleecker Street’in. Creed – Gren Irish Tweed’e benziyor diyebilirim. Aynı “ yeşil ve ekşi” his ikisinde de  var bence.

Orta notalara geçildiğinde parfümün genel karakteri çok değişmiyor. Aynı yeşil ve erkeksi çiçek etkisi devam ediyor. Ağırlık menekşede. Fakat bu arada az da olsa baharatlar ve odunsu notalar ekleniyor. Çok başarılı bulmasam da kötü eğil orta kısmı. Son kısımda ise radikal bir değişim gözleniyor. Ferah, yeşil kokan erkesi çiçekler ve menekşe adeta ortadan kayboluyor. Yerine yapay bir amber geliyor. İşte parfümün en sevmediğim yanı burası oldu. Yani özetle: Ferah, ekşi çimen, yeşil aromatik otlar, metalik menekşe, odunsu notalar ve amber.


 İyi de Parfüm Merakı kokusu nasıl bize ondan bahset diyeceğinizi tahmin ediyorum. O zaman şöyle söyleyeyim. Eğer Green Irish Tweed gibi yeşil ve ekşi kokan çiçekleri seviyorsanız tavsiye ederim. Parfümün bence alt notalarına kadar hakim olan öğesi metalik bir menekşe ve yeşil kokan çiçekler. Bu tarz parfümleri çok sevmediğim aşikar. Yapaylık hafiften  hissediliyor. Ama parfümü katleden cinste değil. Bence akuatik bir yanı bile var Bleecker Street’in. Sanki bir göl kenarında yürürken burnunuza gelen nilüferlerin kokusu gibi. Ama tam anlamıyla deniz gibi tuzlu kokmuyor. İlginç bir kokusu var. Aynı şişesi gibi yeşil kokuyor. İlk denediğimde hiç sevmemiştim. Ama bir süre kullanınca o kadar da kötü olmadığın düşünmeye başladım. Fakat bir şişesini alacak kadar da beğendiğimi söyleyemem.  

Kimi yorumcular kokusunu Carolina Herrera – 212 Men’e kimleri de L’eau d’Issey Pour Homme’a benzetmiş. Bir başkası ise Creed’in meşhur parfümü Green Irish Tweed’den bahsetmiş. Bence Creed dışında diğer ikisine de çok benzemiyor. 212 Men’in o ferah, metalik yeşil kokan çiçeksi tarafını almış. L’eau d’Issey Pour Homme’un ise erkeksi çiçeksi-odunsu kısmına benzemiş. Fakat Green Irish Tweed’e bence de epey benziyor. Farkı burada menekşenin daha büyük bir rol oynaması. Son kısımdaki amber kullanımını da unutmayalım.


Şimdi efendim garibime giden bir durumu anlatayım. Bazı parfüm bloglarında Bleecker Street’in oluşturulma fikrinin nereden çıkmış olduğuna dair bilgiye rastladım. Markanın kurucusu ve sahibi Laurice Rahme bu parfümün oluşturulmasında Amerika’daki ünlü fırın zinciri “Magnolia Bakery”deki keklerden ilham almış. Ve böylece Parfümör Dave Apel kek gibi kokan bir parfüm üzerinde çalışmış. Bunun içinde ağırlıklı olarak tarçına benzeyen vanilya ve diğer tatlı notalar üzerinde durmuş.

Şimdi yukarıdaki olayı okuyan bir çok kişi, kek gibi kokan, bolca tatlılık barındıran vanilyalı-baharatlı bir parfüm sanabilirler Bleecker Street’i. Fakat durum hiç de öyle değil. Bir kere bence kesinlikle gourmand tarzında değil parfümümüz. Vanilya neredeyse hissedilmiyor. Tersine ferah, yeşil, erkeksi çiçekler ve amber merkezli. Hatırı sayılır derece de odunsu notalar. Yani kek gibi kokuyor diyemem.


Bleecker Street harika bir parfüm değil. Ama çok kötü de değil. Vasat diyebilirim. Tek şanssızlığı benim pek sevmediğim “yeşil ve ekşi” kokan gruptan olması. Ayrıca markanın geçtiğimiz aylarda denediğim parfümü Riverside Drive’ı andırıyor. Muhtemelen ikisindeki menekşe kullanımı beni böyle düşünmeye sevk etti.

Markanın diğer kokuları gibi Bleecker Street’de Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda. Uniseks olarak sunulmuş olsa da bence erkek kullanımı için daha uygun. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. 25 ve üzeri yaşlardaki arkadaşlara tavsiye edebilirim. Parfümün tasarımcı ise David Apel.


Luca Turin ise beni yine şaşırttı. Bleecker Street’e en düşük notu olan bir yıldız vermiş ve hiç beğenmemiş. O kadar kötü olmasa da bence de daha iyi seçenekler vardır bu kategoride.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.
+ Orta notaları fena değil.
+ Kalıcılığı iyi.

Eksileri:
- Son kısmını sevmedim.
- Çok fazla çekici bir tarafı olmayan kokusu.
- Fiyatı çok yüksek.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Ağustos 2012 Cuma

Bond No.9 – Wall Street (2004)



Bond No.9 – Wall Street (2004) Markanın unisex olarak piyasaya sürülmüş parfümü.

“Biz %99’uz.”

Dünya meseleleri ile ilgisi olmayan, gazate okumayı gereksiz gören, interneti sadece oyun oynamak veya Facebook profiline girmek için kullanan arkadaşların pek aşina olmayacağı bir slogan yukarıdaki.

17 Eylül 2011’de “Wall Street’i İşgal Et” (OWS) isimli, genellikle beyaz, orta sınıf genç insanlardan oluşan karışık bir grup, New York’un bu bölgesinde gevşek örgütlenmiş bir protesto başlattı. Grup uzayan bir zaman dilimi içinde Aşağı Manhattan’da halka açık ve özel kişilere ait bir park olan Zucotti Park’ta kamp yapmayı planlıyordu.


Küresel şirketlerin açgözlülüğüne, toplumsal eşitsizliğe, ABD’de ve dünyada, zenginler ile yoksullar arasındaki diğer eşitsizliklere karşı gelişiyordu bu protesto. Amerikan hükümeti, krizin bizzat sorumluları olan süper zenginleri destekliyor ve onlara krediler veriyorken, kendi kişisel geleceklerinin gayet kötü göründüğü, kapitalist ekonomik krizin pençesindeki bir ülkede yaşıyor olmaktan duydukları öfke ve hayal kırıklığından besleniyordu protestocu gençler. Dünya ilk defa kapitalizmin merkezinde böylesine halk eylemlerine tanık oluyordu.

Amerika’nın hatta dünyanın finans merkezi sayılabilecek bir cadde Wall Street. Çok uzun olmayan bu cadde Broadway ve East River’in arasında kalıyor anladığım kadarıyla. Avrupa'dan gelen Hollandalı göçmenlerin kurduğu New York City'nin eski adı, New Amsterdam'dı. Hollanda Batı Hindistan Kumpanyası adına Kuzey  Amerika ile Meksika Körfezi Adalarının yönetimiyle görevlendirilen Peter Stuyvesant, 1652'de İngilizlerin saldırısına karşı New Amsterdam'da bir duvar (İngilizce'de wall) inşa ettirdi. Duvarın 1699'da yıkılmasından sonra açılan sokağa Wall Street adı verilmiş.


Günümüzde bu caddede New York Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın en büyük bankalarının merkezleri, ticaret borsaları, broker firmaları ve küresel şirketlerin yönetim merkezleri bulunmakta. Yani dünya sermaye piyasalarının kalbi burada atıyor diyebiliriz. Ve tabiki Amerika merkezli Bond No.9’nın Wall Street isimli bir parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Yani bu anlamda beklenen olmuş gibi görünüyor. Yine Newyork’un sembol yerlerinden birisi parfümüne ismini vermiş Bond No.9’nın.

Wall Street kendi sitelerinde serin, lezzetli, turunçgilli, deniz temalı, baharatlı ve otsu olarak tanıtılmış. En ilginci ise açıklanan resmi notaları. Deniz lahanası (o ne yahu), salatalık, lavanta, ambergris ve kabe samanı. Bu nasıl bir karışım diyebilirsiniz aynı benim gibi. Hele ki deniz lahanasının nasıl koktuğunu nedense bilmek bile istemiyorum.


Aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış Wall Street. Başlangıcında çok yoğun, güçlü ve keskin bir koku sizi karşılıyor. Muhtemelen salatalık ve lavanta. Bu iki kokunun karışımı bende pek iyi duygular uyandırmadı. Zaten salatalık kokusunu parfümlerde kesinlikle sevmiyorum. Açılış hiç bana göre değil.

Bir süre sonra salatalık kokusu geri çekilirken lavanta hala geri planda kalmaya devam ediyor. Bu andan itibaren aromatik baharatlar ve biraz da nanemsi bir deniz esintisi ekleniyor. Muhtemelen Manhattan adasının etrafındaki denize gönderme yapılmış. Fakat oldukça yapay diyebilirim bu deniz esintisi. Yine Calone kimyasalı kullanılmış gibime geliyor. Son olarak alt notalarda metalik turunçgiller ve odunsu notaların işbirliği var. Fakat odunsu notalar oldukça yapay. Biraz amber ve deri de alttan alta hissediliyor. Böylece sona eriyor.


Wall Street, tarz olarak bol yeşil kokan bir parfüm hissi veriyor. Kullanılan lavanta mı buna sebep olmuş çok emin değilim. Belki salatalık teması ile birlikte kullanılması bende böyle etki yaptı. Başlangıcını biraz Ralph Lauren – Polo Blue’ya benzettim. Ondan daha güçlü bir açılışı var. Sonrasında farklılar diyebilirim.

Bu parfümü başından sonuna kadar hiç sevmedim. Öncelikle orta notalardan itibaren ortaya çıkan yapaylık rahatsız edici. Böylesi çok yüksek fiyatlara satılan niche markaların belli bir kaliteyi ve rafineliği yakalaması gerektiğini düşünüyorum. Ama burada pek o özen gösterilmemiş. İşin kolayına kaçılmış gibime geliyor.


Aslında Wall Street markanın popüler sayılabilecek parfümlerinden birisi. Parfüm platformlarında adı sıkça geçiyor. Ama çok üzerinde durulacak bir olayı yok açıkçası. Tek artı yanı olarak kalıcılığının yüksekliğini gösterebilirim. Onun dışında deniz teması pek öne çıkmıyor. Genel olarak ferah sayılabilecek baharatlar ve odunsu notalara salatalık ve lavanta eklenmiş. Bu karışımın ise benim için hazırlanmadığı çok açık.

Wall Street, markanın diğer parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Unisex olarak piyasaya sürülmüş. Fakat genel hali erkek kullanımına daha yakın olduğunu hissettiriyor. Luca Turin’in kitabında Wall Street’e beş üzerinden üç yıldız verilmiş. Parfümün tasarımını ise genellikle ana akım markalar için çalışmış David Apel yapmış.


Kullanım dönemi olarak ilkbahar-yaz mevsimi daha uygun gibi. Çok yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Salatalık gibi kokmak için 100 ml. lik bir şişeye 230 dolar vermek pek mantıklı değil.
- Yapaylık rahatsız edici. Biraz baş ağrısı yaptı bende.
- Bir başka Bond No.9 hayal kırıklığı daha.

Koku Güzelliği:10/5

3 Temmuz 2012 Salı

Bond No.9 – Riverside Drive (2003)



Bond No.9 – Riverside Drive (2003)  Markanın erkek parfümlerinden.

Anlaşılan geleneği bozmuyor Bond No.9 parfüm evi. Amerika – Newyork kökenli lüks parfüm markası, her kokusuna Newyork’un sembol haline gelmiş bölgelerinden birisinin ismini veriyor. Bugünkü konuk ise Riverside Drive caddesi.

Riverside Drive’ın, Newyork’un Manhattan semtinde bulunan ve kuzey-güney yönünde uzayan işlek bir cadde olduğunu öğrendim. Bond No.9’ın sitesinde bu bölgenin tarihi uzun uzun anlatılmış. İnternette gezinirken küçük de bir sürprizle karşılaştım. Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk’un da buradan bir ev aldığını okudum. Hem de uçuk sayılabilecek bir fiyata. Ve Gülse Birsel’in bu durum ve semt ile ilgili yazısından kısa bir bölüm koymak istedim. Orada yaşamış birinin ağzından kısaca tanıyalım bu semti:
   

“Son aylarda Orhan Pamuk ismi en çok "Manhattan'daki emlak fiyatları," konusunda geçti sanırım. Nobel ödüllü ilk yazarımız bir süredir New York'ta yaşıyor malumunuz. Columbia Üniversitesi'nde benim de sinema bölümünde master yaptığım Sanat Fakültesi'nin yazarlık bölümünde, 'Yaratıcı yazarlık' dersleri veriyor. Öğrencileriyle Thomas Mann okuyup tartışıyorlar. Onunla ilgili aldığımız en son bilgi, magazin ağzıyla "New York'un ünlü ve manzaralı mahallesi Riverside Drive'da dehşet pahalı bir ev aldığı...

Evin dehşet pahalı olması hakkında bir şey diyemem, ama o mahallede ben de yaşadığım için Manhattan'ın civcivli, moda ve sosyetik bölgelerinden biraz uzakta, üniversite semtinde olduğunu söyleyebilirim. Riverside Drive iyidir, hoştur, park ve nehir manzaralıdır, ama fazlasıyla sakindir ve Manhattan'ın hareketli, gözde merkezlerine biraz uzaktır. Genellikle Columbia Üniversitesi öğrenci ve öğretmenlerinin yaşadığı, daha iddiasız bir bölgedir.” (Gülse Birsel - www.kadinportal.net)


Artık geçelim parfümümüze. Riverside Drive, kendi sitelerinde aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Açılışını erkeksi çiçekler ile yapıyor. Menekşe ve fesleğen. Bence ağırlık menekşe de. Fakat kendi sitelerinde ferah bir fesleğene vurgu yapılmış. Menekşe bende direk olarak Fahrenheit etkisi yaptı. Belki çok yakın değiller ama açılışı Fahrenheit’ı andırıyor. Ve bu tek düze koku alt notalara kadar çok değişmeden devam ediyor. Son kısımda ise biraz daha sevilebilir hale geliyor benim açımdan. Alt notalarında silhat ve odunsu notalar kendisini gösteriyor. Yani özetle: Erkeksi bir menekşe, fesleğen, silhat ve odunsu notalardan oluşuyor diyebilirim.

Eğer bu parfümün 2003 yılında üretildiğini bilmesem 1980’lerin bir kokusunu deniyorum diyebilirdim. Belki biraz da 1990’ların başı. Zaten aromatik fujer olması kafanızda bir ampül yanmasını sağlıyor. Fahrenheit’a benziyor bu parfüm. Sanki o yıllara bir seyahat etmişim gibi hissediyorum kendimi. Fakat karşımda yepyeni bir parfüm evi var. İlginç bir durum olmuş gerçekten.


Bu tür erkesi yeşil çiçeklerin kullanıldığı eski moda erkek parfümlerine karşı iyi hisler beslemediğim ortada. Evet o zaman dilimi için uygun parfümlerdi ama artık önlerine bakıp, yenilikçi ve modern kokulara neden kulaç atmıyor parfüm markaları. Hele ki bu konularda çok daha özgür olması gereken niche markalar.

Riverside Drive, benim için 1980’lere nostalji turu olmasının dışında çok bir anlam ifade etmiyor. Çok erkeksi, yeşillik hissi veren, yer yer yapaylığa varan metalik kokusu hiç bana göre değil. Günümüzün modern tatlı baharatlı kokularına hiç benzemiyor. Ya sev ya nefret et tarzı bir kokusu var bence. Ben ise sevmeyenler kısmındayım. Bu konuda da eminim.
       

Luca Turin beş üzerinden üç yıldız vermiş bu parfüme. Bir çok niche ve ana akım markalar için çalışmış ünlü burunlardan Maurice Roucel tasarlamış kokusunu. Kendi sitelerinde bu parfümün oluşturulmasında Riverside Drive’da yaşayan eğitimciler, çevreci aktivistler ve senaristlerden ilham alındığı yazıyor. Yahu ne ilgisi varsa artık.  

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir bence. Daha çok 25 yaş ve üstü arkadaşları hedefler gibi bir hali var. EDP olarak satışa sunulmuş. Fakat kalıcılığı bende çok iyi olmadı. Denemeden almak pek iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Son kısımları biraz daha tahammül edilebilir.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim.
- Biraz köşeli bir kokusu var. Herkesin sevebileceği gibi değil.

Koku Güzelliği:10/5

7 Haziran 2012 Perşembe

Bond No.9 – Gramercy Park (2003)



Bond No.9 – Gramercy Park (2003)  Markanın unisex parfümlerinden.

Newyork merkezli niche parfüm evi Bond No.9 son zamanlarda bir çok parfüm çıkarıyor. Açıkçası artık hızlarına yetişmek zor. Bu anlamda tarzları benzemese de Montale gibi bir büyüme stratejisi izliyorlar. Yani bol bol parfüm çıkartmak. E haliyle bu kadar çok parfüm çıkarırsan mutlaka birilerinin beğeneceği kokular olacaktır. Fakat benim çok da hoşuma giden bir şey değil onlarca parfüm çıkarıp durmak arka arkaya.

Piyasaya çıkardığı parfümlerinde Newyork’un çeşitli semtlerinin ve simge haline gelmiş bölgelerinin ismini kullanıyor Bond No.9. Mesela bugün inceleyeceğim parfümü Newyork’un simgelerinden birisi olan Gramercy Park.

Newyork’un kalbi sayılabilecek Manhattan, filmlere bile çokça konu oluyor. Bence sadece Newyork’un değil, Amerika’nın kalbi sayılabilecek bir yer Manhattan. Newyork’un finansal, ticari ve kültürel başkenti denebilir. 11 Eylül saldırıları ile yıkılan ikiz kuleler, Birleşmiş Milletler merkez binası, Newyork Borsası ve NASDAQ burada bulunuyor. Bir apartman dairesinin 20 milyon dolara satılabildiği bir yer için sanırım daha fazla şey söylemeye gerek yok.

                                                                Parfüme ismini veren Gramercy Park. 

Gramercy Park, Manhattan’ın sınırları içindeymiş. Fakat bu parkı diğerlerinden ayıran önemli bir farklılığı var. Gramercy Park, herkesin girmesinin mümkün olmadığı bir park. Girişine sadece çevredeki binalarda oturanların izni varmış. Bu parkın anahtarı çok az kişideymiş. Gerçekten de ilk defa, şehrin merkezinde olup da herkesin giremediği bir park duyuyorum. Muhtemelen benim bilgisizliğim. Küçük de bir dedikodu vereyim. Ünlü modacı Karl Lagarfeld’in de bu parka bakan bir evi varmış. Geçenlerde 5.2 milyon dolara satışa çıkarmış evini.

Geçelim artık konumuz olan parfüme. Gramercy Park, markanın “yeşil” temalı kokularından. Bunu da kendi internet sitelerinde ilan etmişler. Zaten bol ağaçlıklı bir parkın ismini verdiği parfüm başka hangi tema ile çıkabilirdi?

Gramercy Park unisex olarak piyasaya sürülmüş. Çiçeksi yeşil olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcında güzel bir misket limonu (lime) ve sanki biraz da hindistan cevizi var. Fakat açıklanan üst notalarında ferah yeşillikler var denilmiş. Açılışı gayet iyi bence. Ferah, mis gibi bir tropikal içki gibi adeta. Başlangıcı biraz Guerlain Homme’u andırıyor. Azcık da Tommy Bahama – St. Sail and St. Barts’ı.


Orta notalar ve alt notalarda ise çok büyük değişiklik göstermiyor Gramercy Park. Misket limonu geri çekilirken, çiçekler (muhtemelen sarmaşık) ve hindistan cevizi benzeri tropikal koku merkeze yerleşiyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Gramercy Park bence ferah ve soğuk bir yapıda. Hatta bir yorumcunun dediği gibi “donmuş tropikal içki kokteyli gibi”. Bende aynen bu hissi uyandırdı. Biraz da yeşil çiçekler. Fakat bildiğimiz anlamda kadınsı çiçekler gibi değil. Daha unisex kullanıma yakın çiçekler.

Hatırladığım kadarıyla Guerlain Homme’a epey benzettim genel halini. Her ne kadar “yeşil ve çiçeksi” vurgular yapılsa da bence bu parfüm hindistan cevizi gibi tropikal bir geri plana sahip. Newyork’un göbeğindeki bir parkta yürürken değil de Şeyşel adalarında güneşlenirken kullanımına daha uygun gibi. Tarzından da anlaşılacağı üzere tam bir yaz parfümü. Hatta plajlarda kullanılması daha uygun olacak gibi.


Gramercy Park’ın başlangıcı çok doğal ve ilginç. Açılışına söyleyecek bir şeyim yok. Fakat bir süre sonra orta notalara geçildiğinde hafiften bir yapaylık hissediliyor. O doğal, mis gibi kokusu kalmıyor. Genel olarak basit ve tek düze bir kokuya sahip diyebilirim. Yani bir şişesi alınacak kadar başarılı olduğunu sanmıyorum. Hele ki çok yüksek fiyatını düşünürsek.

Luca Turin’in kitabında ise bu parfüme beş üzerinden sadece bir yıldız verilmiş “yeşil sabuna” benzetilmiş. Anlaşılan o ki, Gramercy Park markanın çok da başarılı olmayan parfümlerinden birisi.


Parfümümüz EDP konsantrasyonunda. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanımına uyacak gibi. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Günlük kullanımda da düşünülebilir.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ilginçliğini kaybediyor.
- Benim için biraz fazla “yeşil” kokuyor.
- Yüksek fiyatını hak ediyor mu şüpheliyim.        

 Koku Güzelliği:10/6

14 Mart 2012 Çarşamba

Bond No.9 – New Haarlem (2003)


Bond No.9 – New Haarlem (2003) Markanın unisex parfümlerinden.

Bugün sizlere niche parfüm dünyasının oldukça ilgi gören bir parfümünü elimden geldiğince anlatacağım. Yurtdışı merkezli parfüm forum ve bloglarında adeta başınızı nereye çevirseniz New Haarlem ile ilgili bir şeylere rastlıyorsunuz. Bende bu kadar popüler bir arkadaşı görmezden gelmek istemedim. Bakalım neymiş bu parfümün sırrı.

Bond No.9, Laurice Rahme tarafından 2003 yılında kurulmuş bir niche parfüm evi. Rahme, Fransa’da doğmasına rağmen uzun yıllardır Amerikada yaşıyormuş. Annick Goutal, Creed ve Lancome’da çalıştıktan sonra kendi parfüm markasını yaratmak ister. Ve ortaya New York merkezli Bond No.9 çıkar.

                                   Markanın kurucusu Laurice Rahme, yarattığı parfümler ile birlikte.

Anladığım kadarıyla Bond No.9, New York şehrini merkeze alan bir parfüm evi. Zaten parfümlerinin isimlerini ve temalarını Newyork’un kent kültürü ile çeşitli semtlerinden seçmeleri tesadüf değil. Yani Bond No.9 demek aynı zamanda New York City demek. Bu çok açık.

New Haarlem isminin nereden geldiğini sanırım tahmin etmişsinizdir. Harlem ( eski ismi Haarlem), 1658 yılında Amerika kıtasına yerleşen Hollandalı göçmenlerin kurduğu bir yer. İsmini ise Hollanda’nın bir şehri olan Haarlem’den alıyor. 1765 yılına kadar çiftçilik ile uğraşılan küçük bir kasabaymış. 1873 yılında ise New York City’ye dahil olmuş. Bu bölgenin ilk ismi “Nieuw Haarlem” olarak kayıtlara geçmiş. Fakat Hollanda dilinden gelen bu ismin İngilizce’de söylenişi zor olduğundan “New Haarlem”e çevrilmiş. Daha sonra da Harlem olmuş. İşte Bond No.9’ın bu parfümü, ismini bölgenin eski adı olan “New Haarlem”den almış.


Özellikle 1990’lı yıllarda New York’un hemen kenarındaki bu mahalle, zenci kökenlilerin ve suç işlemeye yatkın kişilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları bir bölge. Bir zamanlar polisin bile girmeye çekindiği bu ünlü semt, FBI’ın büyük operasyonları sayesinde eski suç şöhretini kaybetmiş görünüyor. Amerikan filmlerinde bolca gördüğümüz ve tanıdığımız Harlem’in hikayesi ile bugün inceleyeceğim parfümün ismi kesişiyor.

Artık yavaş yavaş parfüme geçelim. Çünkü ilginç bir koku bekliyor bizi. New Haarlem fragrantica’da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında oldukça tatlı bir lavanta başrolde diyebilirim. Normalde lavanta kokusuna karşı büyük bir sevgim olmasa da buradaki kullanımı fena değil. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada şekerli lavanta geriye çekilirken ortaya tüm heybetiyle kahve aroması çıkıyor. Evet bu andan itibaren tam bir vanilyalı sütlü neskafe gibi kokuyor dersem sanırım abartmış olmam. Orta notalarda silhat (paçuli) güçlü bir şekilde kahveye eşlik ediyor. Hmm. Bu kısım biraz keskin ve yoğun olsada başlangıcından daha başarılı. Sevdim diyebilirim. Alt notalara gelindiğinde ise koyu kahve aromasına vanilya ve biraz da çikolata ekleniyor. Alt notaları en sevdiğim yer diyebilirim rahatlıkla.

                       New Haarlem'in kokusunu anlatmak için bu fotoğraf yeterli olur sanırım. 
Görüldüğü üzere New Haarlem özellikle son yıllarda çok popüler olan şekerli, kakaomsu, vanilyalı, kahvemsi, çikolatamsı, karamelli tarzındaki parfümlere bir örnek. Genel olarak da gayet başarılı. Şimdi bu parfümün nasıl koktuğunu öğrenmek isterseniz gidip Rochas Men sıkın üzerinize. New Haarlem şaşırtıcı derecede Rochas Men’e benziyor. Fakat Rochas Men’in biraz daha kaliteli, zengin, koyu ve güçlü hali. Zaten iki parfümü tasarlayan aynı kişi. Yani Frederic Male, Amouage, Serge Lutens, Bond No.9, Hermes, Gucci, Guerlain, Donna Karan, Lancome gibi önemli markalara da kokular kazandırmış olan Maurice Roucel.   

Biraz daha derine inmem gerekir diye düşünüyorum kokusu hakkında. Bence New Haarlem orta notalarından itibaren yurtdışında büyük bir hayran kitlesi olan Thierry Mugler – A Men’e oldukça benziyor. Bu benzemenin sebebi muhtemelen kullanılan silhat. A Men’de de yoğun bir silhat kullanımı var hatırlanacağı üzere. Fakat alt notalarından itibaren ise küçük bir değişim gösterip, Rochas Men’e yaklaşıyor kokusu. Yani New Haarlem için A Men ile Rochas Men’in bileşimi diyebilirim. En azından bende uyandırdığı his bu.


Rochas Men benim çok sevdiğim parfümlerden birisi. Özellikle sonlara doğru ortaya çıkan çikolatalı, karamelli kokusu harika. Şimdi diyebilirsiniz ki madem Rochas Men’i seviyorsun, o zaman New Haarlem’i de öve öve bitiremezsin. Fakat durum pek göründüğü gibi değil.

New Haarlem’i ilk denediğimde pek hoşuma gitmedi. Bir kaç kez daha kullandığımda sevmeye başladım. Yani sadece bir kere deneyip karar vermek doğru olmayacaktır. Kullandıkça kendisini sevdiren bir hali var. Rochas Men daha 25 yaş altı genç arkadaşlara uygun gibi duruyor. New Haarlem ise yaş olarak biraz daha olgun kişileri hedefliyor gibi bir his uyandırdı bende. İki parfümü kıyaslayacak olursam Nem Haalem daha koyu, biraz sert ve acı bir kahve aromasına sahip. Yani sevmesi biraz daha zor. Rochas Men ise çok daha yumuşak bir karamel, çikolata kokusuna sahip. Yani Rochas Men hem sevmesi hem de kullanması daha kolay bir parfüm. New Haarlem daha kompleks bir yapıdayken, Rochas Men biraz basit bir karaktere sahip. İki parfümün başlangıçlarındaki tatlı lavanta kullanımı ise birbirlerine benziyor. Sonuç olarak eğer iki parfümden birisini seçmek zorunda olsaydım rahatlıkla Rochas Men’i seçerdim. Hem yüksek fiyatı hem de koku güzelliği anlamında New Haarlem pek tercih edeceğim bir seçenek gibi durmuyor.


New Harlem parfümü, Harlem semtinin 1920 ve 1930’lu yıllardaki köklü değişimine bir gönderme adeta. Kabareler, caz kulüpleri, gece hayatı ve New Haarlem parfümü. Modern ve yüksek kaliteli. Olgun ve seksi.

Kimler mi kullanır New Haarlem’i. Son yıllarda İstanbul’un gökdelenleri ve iş merkezleri ile cazibe merkezlerinden olan Levent’teki bir yatırım şirketindeyiz. Çok iyi eğitimli, beyaz yakalı ekonomi analistleri, şirketin 28. katındaki merkezinde toplantı yapıyorlar. Saat 12’ye yaklaşıyor. İçeridekiler bir önce toplantı bitse de Starbucks’da White Chocolate Mocha içsek diye düşünüyorlar. Neyseki her zamanki sıkıcı toplantılardan birisi daha bitiyor. Hemen aşağı iniyor üç arkadaş. Starbukcs’a girince insanın yüzüne hafifçe çarpan vanilyalı kahve kokusu hepsini mest ediyor. İşte New Haarlem böyle kokuyor.


New Haarlem, ünlü parfüm uzmanı Chandler Burr’un de favori parfümlerinden birisiymiş. Bakın şunları söylemiş bu koku için: “Teknik olarak mükemmel bir parfüm. Adeta Maserati arabaları gibi. Gençlerin teninde 22 ayar bir altın gibi duruyor”. Luca Turin-Tania Sanchez’in The Perfumes Guide kitabında ise New Haarlem’e beş üzerinden üç yıldızlık not verilmiş.

Parfümümüz EDP konsantrasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu yansımış. Dikkati çeken bir nokta ise parfümün unisex olarak piyasaya sunulması. Şöyle bir geneline baktığımda bence erkek kullanımına daha yakın bir hali var. Peki bir kadın kullanabilir mi? Neden olmasın. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır.

Artıları:
+ Sonlara doğru kokusu çok güzel bir hale geliyor.
+ Yaşı 30 ve üzerindekilerin kulanabileceği gourmand tarzında parfümlerden birisi.
+ Başarılı bir kahve temalı niche parfüm arayanlar mutlaka denemeli.

Eksileri:
- Kahve kullanımı kimi zaman acı ve sert bir hale geliyor. O kısmı çok sevdiğimi söyleyemem.
- Yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak riskli.

Koku Güzelliği:10/7