Givenchy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Givenchy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Givenchy – Insense (1993)




Givenchy – Insense (1993)

1990'lı yıllar... Erken 90'lı yılların hafızamda fazlaca yeri olmasa da sonları acı hatıralarla hala zihnimin bir köşesinde canlı duruyor. Kabul etmeliyim ki 90'lı yılların başlarında parfümler ve kokular muhtemelen o kadar da ilgi alanıma girmiyordu. Belki de post-ergenlik döneminde bu hale geldim. Sadece koku hassasiyetim değil hayata bakışım da o zamanlarda mı şekillendi acaba?

İçiniz rahat olsun çünkü sıkıcı çocukluğumu size anlatmayı düşünmüyorum. Sadece o zamanları daha dikkatle gözden geçiriyorum zihnimde. Parfümlere dair her ne varsa çıkarmak için. Fakat ne yaptıysam bu parfümü anımsayamıyorum.

1993 yılında Givenchy, Insense ismindeki erkek parfümünü piyasaya çıkardığında büyük heyecan uyandırmadı. Hemen bir yıl sonra ise Insense Ultramarine piyasaya sürüldü. Ve bomba patladı. Bir yıl arayla çıkan iki parfümden ağabey Insense'in kısa süre içinde üretimi bitirildi. Ultramarine ise yıllarca dünyanın en çok satan erkek parfümlerinden olacaktı. İsimleri bile aynı olan iki parfümün birisi ticari olarak başarısız oluyor diğeri ise en çok satanlar listelerine giriyor. Kaderin cilvesi bu olsa gerek.

Küresel bir marka olarak Givenchy, küresel ticaretin gereklerini uygulamak zorunda. Başarılı olan parfümün üretimi devam ettirilir, başarısız olanlara ise elveda denir. Oysa Insense olayında durum biraz farklı. Çünkü üretimi bitirilen ilk Insense, yıllardır parfüm severlerin ve eski koku severlerin en çok sevdiği ve aradığı parfümlerden birisi olarak göze çarpıyor. Bu klasiğin hala büyük oranda seveni ve saygı duyanı var. Ultramarine, büyük kitlelere hitap eden piyasa parfümü gibi görülürken, Insense, parfümden gerçekten anlayanların ve merakı geçip, amatör koku severlik düzeyine gelenlerin gözdelerinden birisi. Üretimi bitirildiği için artık bulunmasının zor olması, bulunsa dahi yüksek fiyatlara satılması, onun hakkında küçük bir fikir edinmemizi sağlıyor.


İşin başka ilginç tarafı 1993 yılında çıkan Insense ve 1994 yılında çıkan Ultramarine koku olarak birbirlerine hiç benzemiyorlar. Insense 1980'lerin şiprelerini ve erkeksi parfümlerini andırırken, Ultramarine, sabunsu, akuatik ve modern karaktere sahip. Daha önceden Ultramarine versiyonunu denemiş ve fikirlerimi yazmıştım. Bugün ise ilk Insense'i büyüteç altına alacağım. Bakalım her yerde bahsedildiği kadar güzel mi kokusu?

Fragrantica'da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış Insense. Üzerime sıktığımda beni eskilerden gelen turunçgiller karşılıyor. Buruk, tozlu ve nostaljik turunçgillerin içinde muhtemelen bergamot-portakal var. Modern olmayan, 1980'lere gönderme yapan bir turunçgil kullanımına sahip. Turunçgillere aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notaları yapaylıktan uzak ve güzel. Orta kısımda buruk turunçgillerin etkisi devam ediyor. Ve parfümün asıl karakteri ortaya çıkmaya başlıyor. Bu andan itibaren çiçekler size merhaba diyor. Lavantayı hissediyorum. Yeşil iris (süsen), artemisia belki de manolya. Fakat kadınsı çiçekler düşünmeyin. Oldukça erkeksi çiçeksilikten bahsediyorum. Yeşil erkeksi çiçekler diyelim tam olsun. Bu bölüm yine kaliteli fakat bu kadar erkeksilik benim için fazla. Son kısımda erkeksi çiçeklerin hakimiyeti devam ediyor. Kapanışta odunsuluk daha önde gibi. Balsamsı ağaçsılık, çam-köknar ikilisine yakın. Böylece de tenden ayrılıyor.

Insense, genel olarak şipre-odunsu tarzına yakın. Başlangıçtaki ekşimsi turunçgiller-aromatik otlar neredeyse Eau Sauvage/Safari/Number One düzleminde. Fakat onlardan biraz daha canlı ve yeni. Orta bölümdeki erkeksi çiçekler, benim çok sevmediğim Safari tarzına yakın gibi. Fakat onun kadar eski kafa değil. Son kısım ise orta notaların paralelinde devam ediyor. Yani tarafsız gözle baktığımda çok değişken ve kompleks bir parfüm olmadığını söyleyebilirim. Düz çizgide ilerliyor.

Insense aslına bakılırsa ilginç bir yerde duruyor. Ne 1980'lerin sert erkeksi şiprelerine benziyor. Ne de 2000'li yılların şerbetli-şekerli oryantallerine. İkisinin arasında kalmış geçiş dönemi parfümü denebilir. Kullanım sürecinde farkediliyor ki, bariz şekilde eskiye öykünmüş. Küçük kardeşi Ultramarine kadar ferah, akuatik ve modern değil.


Insense'in en özgün tarafı kuşkusuz erkeksiliği. Günümüzün modern parfümlerinde fazla rastlanmayan erkeksilik, burada fazlasıyla mevcut. Tatlılık barındırmayan, hafiften maço yanı gözden kaçmıyor fakat ne Number One ne de Safari kadar yüklenmemiş erkeksi vurguya. Onlardan daha yumuşak, ferah ve giyilebilir. Insense için Mitsouko'nun erkek versiyonu denebilir mi diye düşünüyorum. Biraz zorlama olur bu benzetme. Fakat genç arkadaşlara Insense'i koklatsak büyük kısmı onu hacı yağlarına benzetebilir. Aslında gayet temiz, pürüzsüz, beyefendi ve sakin yapıda. Yaş olarak otuz ve üzerindeki erkeklere tavsiye etmem gerekiyor. Çünkü hiç de genç işi kokmuyor.

Evet o kaliteli. Hatta kimi yorumculara göre Givenchy'nin en iyi parfümü. İşi abartıp onun başyapıt olduğunu vurgulayanlarda var. Givenchy'nin en iyi parfümü olduğuna karar verebilmek için markanın bütün parfümlerini denemiş olmak lazım. Onun içindir ki öylesine iddialı cümleler kurmak yersiz. Fakat kalite ve farklı karakter anlamında yeni nesil Givenchy'lerden bir üst seviyede olduğu düşünülebilir.

İyi de Insense'i beğendim mi? Şimdi onun tarzının bana yakın olmadığı gayet açık. Bu kadar erkeksi parfümlere bir türlü ısınamıyorum. Onun içindir ki Insense bir şişesinin peşine düşeceğim bir parfüm değil. Fakat eski tarz aromatik şipreleri seviyorsanız ve bir erkek şeker-vanilya değil de böyle maskülen çiçeksi kokmalı diyorsanız, o zaman şimdiden nereden alacağınızın araştırmasını yapmaya başlayabilirsiniz.

Insense'in üzerine yapışan "erkeksi çiçeksilik" etiketinin faili Luca Turin gibi görünüyor. Ünlü kitabında Insense'i erkeksi çiçeksi olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş puan vererek, en iyi erkek parfümleri listesine almış.

Başlangıcı keskin ve yoğun. Sonrasında fark edilirliği normal seviyeye geliyor. Kalıcılık bir EDT için iyi. Biraz hüzünlü tarafını düşünüp de onu sonbahar mevsiminde kullanmanın yerinde olacağını söyleyebilirim. Hatta çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Bu sıcak günlerde neyse ki hiç rahatsız edici değildi.


Önemli sayılabilecek bir noktaya değineyim. 2007 yılında Givenchy markasının kuruluşunun 50. yılı sebebiyle üretimi bitirilmiş ünlü ve klasik Givenchy parfümleri yeni şişe ve kutularda limitli olarak piyasa sürüldü. Bu parfümlerin arasında Insense de vardı. Fakat tahmin edeceğiniz gibi 2007 çıkışlı parfümlerin tamamı reformüle olarak çıktı. Yani şu an iki ayrı şişede Insense var. Orijinal olan şişesi Ultramarine'e benzeyen sarı kutulu şişe. Benim kullandığım orijinal formülasyonuydu. Uzun ince şişe sonradan çıkartıldı. Koku olarak ise deneyen yorumcular ufak tefek farklılıklar olduğunu söylüyorlar. Eğer bulabilirseniz eski sarı şişe/kutu olanı almanız daha mantıklı gibi görünüyor.

Parfümün tasarımını, kariyerinde önemli işlere imza atamamış burun Daniel Moliere gerçekleştirmiş. Şişesinin tasarımını Pierre Dinand'ın yaptığına dair bilgi var.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

25 Şubat 2013 Pazartesi

Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)



Givenchy – Absolutely Irresistible (2008)  Markanın limitli üretim kadın parfümü.

Sanırım bir çok insanda vardır. Televizyonda yada diğer eğlence araçlarında sunulan hayatları gerçek sanmayı. Orada anlatılan hikayeye inanmayı isteriz belki de. Yada orada gördüğümüz hayatları yaşamak isteriz. Zengin erkeğin yoksul kıza aşık olması yada tam tersi durum, muhtemelen en çok işlenen konulardandır. Acaba neden böyle?

Belki de öyle bir aşkın imkansızlığı konuyu çekici yapar. Bir çok insan ruhunun derinliklerinde hisseder o sızıyı. Gerçeğe en yakın verilen konu, bir televizyon yapımının çok seyredilmesinin önünü açıyor çoğu zaman. İnsanlar hemen önlerindeki cam dikdörtgenin içindeki olayların kurmaca olduğunu biliyor. Ama çoğumuz izlemeden edemiyoruz.

Yakın geçmiş zamanda, Türkiye'de bir çok insanın ekranın başına kilitlenmesini sağlayan bir dizi vardı. Halit Ziya Uşaklıgil'in ünlü romanı Aşk-ı Memnu, senaryolaştırılıp, popüler oyuncular ile gösterime girince büyük ilgi çekmişti.

2010 yılıydı sanırım. Parfüm alışveriş sitelerinde dolanırken sürekli gözüme takılan bir cümle dikkatimi çekmişti. Bir çok yerde tekrarlanan "Bihter'in Parfümü" Türkçemize deyim olarak bile girecekti neredeyse. Evet Aşk-ı Memnu dizisinin bence biraz fazla abartılan oyuncusu Beren Saat'in, ilerleyen bölümlerde parfüm koklama sahnesi vardı çok kısaca. Ve oradaki kırmızı uzun şişeli parfüm hemen herkesin merakını cezbetmişti. Tabiki parfümün hangisi olduğu kısa sürede ortaya çıktı: "Givenchy -  Absolutely Irresistible"


Givenchy'nin 2003 yılında piyasaya sürdüğü Very Irresistible parfümü oldukça başarılı olmuştu. Marka iki yıl sonra erkek versiyonunu da satışa sundu. Hatta Givenchy bunlarla da yetinmedi. Irresistible ismiyle bir çok farklı parfüm çıkardı. Şu anda bu ismin farklı varyasyonları ile 27 civarında içinde Irresistible kelimesi geçen Givenchy parfümü var.  Absolutely Irresistible ise 2008 yılında piyasaya sürülmüş limitli üretim bir kadın parfümü. Bugün kısaca ondan bahsedeceğim.

Absolutely Irresistible, çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı kadınsı tatlı meyveler ile gerçekleşiyor. Kırmızı meyveler ve biraz da turunçgil diyebilirim. Fena değil üst notalar. Orta notalara geçildiğinde tatlı kadınsı meyveler devam ediyor. Bu andan itibaren baharatlar ekleniyor. Bibere benziyor. Biraz keskin geldi bana. Oldukça tatlı olarak kullanılmış baharatlar. Biraz da yasemin ve gül var. Son kısımda ise kokusu biraz değişiyor. Kremsi yumuşak paçuli baş rolde. Böylece de tenden ayrılıyor.

Absolutely Irresistible bence tam bir kadın parfümü. Hani sık sık diyoruz ya "Parfümde kadın-erkek ayrımı olmaz" diye. İşte bu kadar yoğun kadınsılık hssi veren bir arkadaş için de ayırım olmaz diyemeyiz sanırım. Zaten daha başlangıcında kadınsı karakterini tatlı çiçeksi-meyveler ile ortaya koyuyor. Üst notalarındaki meyveler ve çiçekler bir çok kadın parfümünde rastlanabilecek gibi. Ama başarısız değil. Benim için asıl sorun orta notalarında. Yapaylık hissettiğim bu kısımı çok sevemedim. Rahatsız edici ve keskin. Alt notalarında ise modern paçuli kullanımı için kötü demek doğru olmaz.


Evet o limitli üretim. O asıl parfümün yardımcı oyuncusu. Harika kokmuyor. Ama çok kötü de değil. Fakat benim için bu kalite düzeyi ve koku güzelliği hala yetersiz. Öncelikle biraz basit kalıyor. Tamam niş parfüm rafineliği beklememek lazım bir Givenchy parfümünden. Fakat zaman zaman baş ağrısı yapan kokusu ile bana uymadığı kesin. Bu parfümü bir kadının üzerinde duysam büyük ihtimalle seveceğim. Hatta cazibeli ve seksi olabileceğini de düşünüyorum. Fakat sadece başkalarının üzerinde...

Artık ara sıra kadın parfümlerini de yazacağım. Bu alanda yeni keşiflere çıkmak istiyor burnum. Ama karşıma çıkacak parfümlerin Absolutely Irresistible'dan daha güzel ve başarılı olmalarını tercih ederim açıkçası. Örneğine bir çok yerde rastlanabilecek kokusu ile ilgimi çekmedi ne yazık ki.

Parfümün basın yüzü olarak Liv Taylor'un görev aldığını belirtmeliyim. Sonbahar-kış mevsimine daha uygun. Eau de Parfum (EDP) olarak satışa sunulmuş.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.
+ Fark edilirliği iyi.

Eksileri:
- Orta kısmını pek beğenmedim.
- Baş ağrısı yapma olasılığı var.
- Farklı ve ilginç tarafı yok.

Koku Güzelliği:10/5.5

8 Ocak 2013 Salı

Givenchy – Xeryus (1986)



Givenchy – Xeryus (1986)  Markanın klasikler arasında yer alan erkek parfümü.

“………
Deniz doğru özlü Nereus'u yarattı:
En büyüğüdür o bütün çocuklarının,
babacan tanrı derler ona,
çünkü hem dürüst, hem yumuşak huyludur,
doğruluktan hiç ayrılmaz düşünceleri,
hep doğruluktan, iyiden yanadır.
………”   (Theogonia, 233 v.d.)

“………
Ulu anası bir çığlık attı, başladı inlemeye,
denizin dibinde ne kadar Nereus kızı
tekmil tanrıçalar sardı çevresini, varsa...
Glauke vardı, Thaleia vardı, Kymodoke vardı,
Nesaie, Speio, Thoe, gök gözlü Halie,
Kymothoe, Aktaie, Limnoreia,
Melite, İaira, Amphithoe, Agaue,
Doto, Proto, Pherousa, Dynamene,
Deksamene, Amphinome, Kallianeira,
Doris, Ponope, ünlü Galateia,
Nemertes, Apseudes, Kalianassa,
Klymene, İaneira, İanassa,
Maira, Oreithuia, güzel örgülü Amatheia,
denizin dibinde daha ne kadar Nereus kızı varsa
doldurmuşlar gümüş ışınlarla mağarayı,
hepsi de durmadan dövüyorlardı göğüslerini.
………”    (İlyada, XVIII. Bölüm, 38 v.d.)

                                          Bernini'nin dünyaca ünlü heykeli Persephone'nin Kaçırılışı.

Yukarıdaki iki metinden hiçbir şey anlamamış ve şaşkın şaşkın bilgisayar monitörüne bakan değerli Parfüm Merakı okuyucuları. Emin olun yalnız değilsiniz. Duygularımız karşılıklı…

Üniversite yıllarımızda hepimizin çekindiği yada “az not verir” dediğimiz hocalarımız olmuştur. Bunun öğrenciler arasında uydurulmuş bir mit olup olmadığını fazla düşünmeden, o hocaların seçmeli derslerini almamaya özen gösterirdik açıkçası. Ha belki doğruluk payı da vardır. Bu kadar kişi aman dersini almayın dediğine göre…

İşte Yunan Mitolojisi dersi de bizim için böyle riskliydi diyebilirim. Aslında Yunan Mitolojisi çok ilginç bir konu. Eski Yunanlıların pagan kültürünün anlaşılması için eşsiz bir kaynak. Çünkü Yunan Mitolojisinde onlarca hatta yüzlerce Tanrı mevcut. Sadece Tanrılar ile bitmiyor. Bu Tanrılar sürekli birbirleriyle olup, yeryüzündeki insanlara olmadık eziyetler yapıyorlarmış. Bazen bunların hiçbir sebebi de olmuyor. Savaş tanrısı, şarap tanrısı, aşk tanrısı, bereket tanrısı, deniz tanrısı, fırtına tanrısı, hatta tanrıların kralı Zeus ve diğerleri.

                                                                   Botticelli - Venüs'ün Doğuşu

Şu bir gerçek ki bugünkü Avrupa medeniyetinin Antik Yunan’dan oldukça etkilendiği aşikar. Kültürel, düşünsel hatta mimari anlamda Avrupa uygarlığının temellerini oluşturuyor Antik Yunan kültürü. Onun içinde Avrupalı parfüm üreticilerinin bazı kokularına Yunan Mitolojisinden isimler seçmesi çok yadırganmamalı. Ben bunu bir anlamda tarihlerine ve kökenlerine sahip çıkmak olarak da görüyorum. Yani bizim pek yapmayı beceremediğimiz şeyi.

Madem yeri geldi kısaca bahsedeyim. Tarihine sahip çıkmayı körü körüne “ecdat güzellemesi veya kutsaması” sanan arkadaşlara Allah akıl fikir versin. Mimar Sinan gibi dahiye en büyük hakaret onun muhteşem bir camisinin “çakmasını” Çamlıca tepesine dikmeye kalkmaktır. Rahat bırakın o mimari harikası camileri de “Sinan Usta” huzurla uyusun mezarında. Oysaki önüne gelen her boş araziye alışveriş merkezi dikmeyi ekonomik büyüme ve gelişme sanan saftiriklerde var bu ülkede. Şehirlerimiz mimari anlamda yeterince çirkin değil mi? Daha da berbat etmek için bu uğraş neden bir anlayabilsem. Neyse konumuza dönelim artık. Yoksa söyleyecek çok şeyim var bu konularda.
  
Bugün bahsedeceğim Givenchy’nin Xeryus parfümü ismini Nereus denilen bir deniz tanrısından almış. Nereus’un sözcük anlamı “akıcı” olarak geçiyor. Toprak ana Gaia’nın Pontos’la birleşmesinden oluşmuş. Ayrıca “deniz ihtiyarı” da deniliyormuş Nereus için. Elli kızı ile birlikte Ege Denizi’nde Tekirburnu açıklarındaki mağarasının içindeki, gümüş bir sarayda, altın taht üzerinde otururmuş. Kısaca Nereus’un hikayesi böyle.


Xeryus, Givenchy’nin çok popüler olmayan parfümlerinden birisi. Pi, Insense Ultramarine, Xeryus Rouge gibi çok satan popüler parfümlerin yanında Xeryus hep geri planda kalmış gördüğüm kadarıyla. Bunun sebebinin 1980’li yılların ortalarında üretilmesi ve kokusunun genel olarak çok modern olmamasına bağlanabilir. Muhtemelen de üretimi bitirilmiş durumda.

Xeryus, aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Açılışı 1980’ler etkisinde. Eski kokan bergamot, kolonyamsı tozlu turunçgiller ve aromatik otlar size merhaba diyor. Oldukça yeşil kokuyor desem yanlış olmaz. Başlangıcı fena değil. Sonrasında orta notalara geçiliyor. Başlangıçtaki koku pek değişmeden devam ediyor. Sadece aromatik otlar biraz daha belirginleşiyor. Yanında da çam benzeri ağaç kokusu alıyorum. Baharatlar ve erkeksi yeşil çiçekleri unutmayayım. Hala yeşil, hala eski kokuyor. Son kısımda ise klasik aromatik fujerların olmazsa olmazı meşe yosunu ve bir parça deri yüzünü gösteriyor. Gayet güzel kullanılmış burada. Hoşuma gitti açıkçası.


Karşımızda yine tipik bir 1980’ler aromatik fujerı var. Başlangıcından sonuna kadar döneminin koku karakterini taşıyor. Başlangıcındaki eski/tozlu bergamot ne kadar da tanıdık. Sanki Xeryus değil de Karl Lagerfeld – Photo, YSL – Jazz ya da Hugo Boss – Number One kullanmış gibiyim. Fakat bence üst notalar hepsinden daha başarılı.

Orta notalarda biraz baharat ve yeşil erkeksi çiçekler ile çam benzeri odunsu kokular hala eski kokuyor. Evet bir çok kişi modası geçmiş diyebilir bu tür yeşil kokulara. Ama yurt dışında çok seveni var bu tür parfümlerin. Son kısım ise tipik meşe yosunu kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki Xeryus yaşadığımız son on yılın parfümü değil. Kökeni daha eskilere giden bir gelenek adeta. Eski, nostaljik, erkeksi ve maço. Zaman zaman sabunsu his veriyor. Bazen de aromatik otlar öne çıkıyor. Hatta deri bile kendisini gösteriyor aradan. Yani diyebilirim ki zengin bir harmana sahip Xeryus. Bu anlamda başarılı buldum.


Genel anlamda çok büyük değişiklik göstermiyor kokusu. Ana aks, yeşil, erkeksi, sabunsu bir fujer. Başlangıcındaki koku sonlara kadar küçük değişiklikler ile devam ediyor. Kafamı karıştıran taraflarından birisi bu parfümün yaz mevsiminde mi kış mevsiminde mi daha iyi sonuç vereceği. Fakat kullanım süresinde bu soğuk havalarda oldukça iyi sonuç verdiğini söylemem lazım. Sanırım yaz mevsimi için biraz fazla keskin olacak.

Xeryus olgun erkek kokusu. Hatta beyefendi parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye edemeyeceğim. 30 hatta 35 yaş ve üzerindeki erkeklere uyacak gibi. Eğer babanıza hediye etmek isterseniz düşünülebilir.

Luca Turin, Xeryus’u çiçeksi fujer olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Unutmadan söyleyeyim. Parfüm ile ilgili yazılanlarda en dikkat çeken durum kokusunun eski formülünün her zamanki gibi övgüler alması. Eğer bulunabilirse eski formülü alınsa daha iyi olabilir. Ayrıca popüler kardeşi Xeryus Rouge ile aralarında koku anlamında hiçbir benzerlik yok.

Artıları:
+ Her ne kadar bu tip eski kokan fujerları sevmesem de Xeryus fena bir parfüm değil.
+ Doğal harmanı ilgi çekici.
+ Erkeksi ve nostaljik parfüm arayanlar için iyi bir seçenek.

Eksileri:
- Herkesin sevebileceği gibi güvenli bir kokusu yok. Denemeden almak riskli.
- Eski tip erkeksi ve nostaljik parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gideceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/7

5 Ağustos 2012 Pazar

Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)



Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)  Markanın erkek parfümlerinden.

1952 yılında Hubert de Givenchy tarafından kurulan markanın, 1957 yılında “Parfums Givenchy” birimi oluşturulmuş. 1987 yılına kadar da kendi ayakları üzerinde durmuş Givenchy. Fakat büyük sermayeye daha fazla karşı koyamamış ve 1987 yılında dünyanın en büyük lüks markası LVMH’a (Louis Vuitton) satılmış. LVMH’de bu satın alımın 15. yılına istinaden Givenchy Pour Homme’u piyasaya sürmüş.

Givenchy’nin 150’ye yakın parfüm çıkardığını okuduğumda ne düşüneceğimi bilemedim. Sanki bir “parfüm fabrikası” gibi çalışmışlar. Tabiki bu kadar parfümün içinde bir çok limitli üretim olanda var.


Tam bir bilgiye ulaşamasam da muhtemelen Givenchy Pour Homme’un üretimi sonlandırılmış. Çünkü kendi sitelerinde bile rastlayamadım. Parfümün klişelerle dolu tanıtım yazısı ise şöyle:

 “Cesur, yaratıcı, zarif ve sezgileri kuvvetli bir kişiliği vardır. Güçlü karakteri sayesinde bayanların gözdesidir. Taze ve odunsu canlı, zarif ve ışıltılı bir parfümdür. Kokusu keskindir ve hemen hissedilir. Baş notalarındaki yeşil mandalina ve kişniş ile enerji doludur. Orta notasındaki vetiver ve davana ile zarif bir kişilik kazanmıştır. Alt notasındaki oliban ağacının, sedir ağacıyla uyumu ile soylu bir bitiş yapar.”


Fragrantica’da odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. Baharat kısmına çok katılmasam da odunsu yönü var. İlk sıkıldığında turunçgiller sizi karşılıyor. Sıradan ve ortalama. Bir çok ana akım parfümde karşımıza çıkabilecek gibi.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada meyveler kendisini hissettiriyor. Asıl öğe ise kabe samanı (vetiver). Evet bu bölüm serin, ferah, yapay kabe samanı ve meyvelerin hakimiyetinde. Buradaki serinlik adeta soğuk gibi. Adeta buz gibi orta notalara sahip. Bu da yaz sıcaklarında kullanmak için ideal. Sonlarda ise kabe samanına odunsu notalar ekleniyor. Odunsu notalarda biraz yapay. Çok güzel bir kapanışı yok.


Givenchy Pour Homme harika, şahane yada çok başarılı bir parfüm değil. Ne çok rafine ne de çok kaliteli. Ortalama bir ana akım marka kokusu. Zaten çok büyük beklentilerim de yoktu. O anlamda hayal kırıklığı yaşamadım. Fakat parfümlere yeni adım atıyorsanız ve meyveli, serin bir kabe samanı kokusu istiyorsanız sizi tatmin edecektir. Daha fazlasını ise beklemeyin.

Parfümümüz aslında çok basit bir yapıda. Başlangıçta turunçgiller, sonrasında meyveli kabe samanı ve sonrasında odunsu notalar. Orta notalardan itibaren yapaylık ciddi şekilde kendisini hissettiriyor. Doğal olarak da kalite hissini düşürüyor. Bence bu parfüm kabe samanı ve odunsu notalar ana ekseni üzerine inşa edilmiş. Başlangıçtaki turunçgiller ve sonrasındaki meyveler sadece yan rollerdeki aktörler. Modern bir parfüm diyebilirim geneli için. Hafif tatlılık hissediliyor. Ama öyle çok baygın değil. Garip bir şekilde Hermes’in Terre d’Hermes’ini biraz andırıyor kokusu. Tabiki Terre d’Hermes kadar kaliteli değil. Muhtemelen içeriğindeki kabe samanı beni böyle düşünmeye sevk etti.


Givenchy Pour Homme’u Alberto Morillas ve Ilias Ermenidis tasarlamışlar. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak için ideal. 30 yaş altı genç arkadaşların daha hoşuna gidecek gibi. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

Artıları:
+ Her ne kadar kabe samanı sevmesemde orta notaları idare eder.
+ Modern, basit, kullanımı kolay bir yapısı var.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan yapaylık pek bana göre değil.
- Vasat kokusu.

Koku Güzelliği:10/5.5

1 Temmuz 2012 Pazar

Givenchy – Insense Ultramarine (1994)



Givenchy – Insense Ultramarine (1994)  Markanın erkek parfümlerinden.

İlkokuldan itibaren eğitim sistemimizin içinde olan cümlelerden birisidir “Üç tarafımız denizlerle çevrili.” Aslında kocaman bir yarım ada olan Anadolu topraklarının belki de eşine az rastlanır şekilde üç ayrı denize kıyısı var. İyi de Türk insanının denizle ilişkisi nasıl?

Orta Asya bozkırlarından geldiği kabul edilen Türkler için deniz kuşkusuz bir muammaydı. Daha doğrusu denizle pek yakın bir ilişkisi olmadı bir türlü ülke insanının. Daha çok “seviyeli bir ilişki” olarak tanımlayabiliriz. Hala bir çok insanımız yüzme bilmez. Hatta öğrenmeyi de önemsemez.

Denizle arası pek de iyi olmayan bir ülkede deniz temalı Insense Ultramarine parfümü neden bu kadar ilgi görüyor anlamak zor. Belki de Givenchy markasının gücünü arkasına alıyor. Ya da kokusu büyük kitlelerin ilgisini çekecek gibi.

Bugün Givenchy’nin şu an üretimde olmayan önemli klasiklerinden Insense’den bir yıl sonra çıkarılan Ultramarine versiyonunu inceleyeceğim. Abisi Insense’in üretimi kısa sürede bitirilmesine rağmen, Ultramarine farklı kokusuyla oldukça başarılı olmuşa benziyor. Markanın çok satan parfümlerinin başında gelirken, geçen yıllar biraz yıldızını söndürmüşe benziyor. Çünkü artık rekabet yoğun. Her yıl yüzlerce yeni parfüm piyasaya sürülüyor. Markalar ise değişime ve trendlere ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bu da sürekli yeni parfüm demek.


Insense Ultramarine fragrantica’da aromatik meyveli olarak sınıflandırılmış. Aslında parfümün şişesinin içindeki sıvının rengi bize çok şey anlatıyor. Açılışı garip ve yapay meyveler ile gerçekleşiyor. Biraz da sabunsuluk hakim. Meyve derken büyük ihtimalle karpuz. Orta notalardan itibaren yabancıların ozonic dedikleri kısım başlıyor. Bu andan itibaren güçlü bir nane hissediyorum. Nane çok doğal olmasa da parfüme ferah hatta soğuk bir hava katıyor. Biraz da baharatlar. Nanenin etkisiyle soğuk, ferah baharatlar diyebilirim. Sonlara doğru ise garip meyvelere misk ve yumuşak odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.    

Insense Ultramarine, aynı şişesinin rengi gibi masmavi bir kokuya sahip. Sanki gökyüzüne bakıyorsunuz bu parfümü koklarken. Mavi yolculuğa çıkmışsınız da etrafınız göz alabildiğine Akdeniz gibi. Akuatik-meyveli bir kokuya sahip diyebilirim.


Başlangıcının oldukça yapay olduğunu belirtmem gerek. Onun için ilk kısmını çok sevmedim. Orta notalarda da yapay nane pek ilgi çekici değil. En beğendim yanı son kısım. Birebir aynı olmasalarda içeriğindeki sabunsuluk Azzaro – Chrome’u andırıyor genel itibariyle. Fakat Ultramarine daha yapay ve daha deniz gibi kokuyor. Orta notaları da Versace Pour Homme’a benzettim.

Gerçekten garip bir parfümle karşı karşıyayım. Bir tarafım “fena değilmiş” derken, diğer tarafım “yok artık bu kadar yapay kokan bir parfüm nasıl iyi olabilir” diyor. Sanırım ben ikinci tarafımın sözünü dinleyeceğim. Bir yorumcunun ilginç yaklaşımı kafama takıldı. Acaba Ultramarine, Givenchy tarafından Davidoff’un meşhur parfümü Cool Water’a rakip olarak mı düşünüldü? Muhtemelen evet.


Insense Ultramarine'in, ülkemizde sevilen bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Bu kokuyu etraftaki bir çok insanda duyabilirsiniz. Genel olarak ortalama bir parfüm kullanıcısını oldukça memnun edecektir. Fakat işin biraz daha derinine inmeye meraklıysanız, vasat bir ana akım parfüm olarak hatırlamanız muhtemel. Kokusu çok büyük değişim göstermiyor. Başından sonuna kadar benzer bir tarzda ilerliyor.

Tam bir yaz parfümü. Günlük spor kıyafetlerle veya deniz kenarında kullanmaya çok uygun. Rahat ve genç bir havası var. Parfüm kullanmaya yeni başlayan arkadaşlara hitap ediyor sanki. 30 yaşın altındaki erkekler için tavsiye edebilirim.

Artıları:
+ Sonlara doğru ortaya çıkan kokuyu beğendim.
+ Kalıcılığı tenimde çok iyi oldu.

Eksileri:
- Başlangıcı çok yapay ve sabunsu.
- Orta notaları da çok hoşuma gitmedi.
- Tek düze ilerliyor. Çok fazla değişmiyor.
- Kalite hissi vermeyen yapısı.

Koku Güzelliği:10/5