tütün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tütün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2017 Cuma

Aramis – Havana (1994)

Parfüm merakımın ilk farkına vardığım zamanlardan itibaren Aramis’in Havana’sını merak ederim. Bu parfüme neden bu kadar ilgi duyduğumu bilemiyorum. Muhtemelen onun hakkında okuduklarımdan sonra gelişen içgüdüsel bir istek. Havana’nın ilk şişesinin mavi, silindirik ve egzotik görüntüsü beni Havana’ya çekiyordu tahminimce. Sadece şişesi değil, içeriğinde tütün olması ve Küba’nın efsanevi başkenti Havana’nın ismini alması da ona olan ilgimin sebeplerindendi. 2017 yılının bu son günlerinde şişesi ve muhtemelen de kokusu değişime uğramış yeni Havana’yla tanıştım.

Aramis markasının sahibi Estee Lauder’in sitesinde Havana ile ilgili hiç bilgi yok. İlk çıkış yılının 1994 olduğunu biliyoruz Havana’nın. Aramis markasının kuruluşunun 1964 olduğunu düşündüğümüzde, markanın otuzuncu yılı anısına Havana’nın piyasaya sürüldüğünü söyleyebiliriz. Bakalım uzun yıllardır merak ettiğim ve benim için ilginç bir deneyim olacak Havana nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı kuru ve tozlu baharatlar ve kadınsı olmayan çiçeklerle gerçekleşiyor sanki. Bu kokuyu bir yerlerden hatırlıyorum derken 1980’li yılların erkek parfümlerine doğru yol alıyorum. Pelin otu çiçeğinin o anlatması zor kokusu var sanki başlangıçta. Aromatik olmayan garip otların bile varlığından söz edebiliriz. Başlangıcını kendime yakın bulamadım. Orta bölümde işin rengi değişiyor. Orta notalarda baharatlar, pelin otu ve diğer otsu-çiçeksilerin yerini alıyor. Baharat derken kimyon ve tarçından bahsedebiliriz. Tatlılığı az baharatlar keskin ve hafiften metalik denebilir. Orta kısımdaki baharatlara biraz kuru ama dumansı olmayan tütün de ekleniyor. Orta notalar tütün ve baharatın güzel birleşimiyle gerçekleşiyor. Son bölümde tütün yoluna devam ederken baharatlar geri çekiliyor. Alt notalarda köksü olmayan paçuli ve yüksek kaliteli meşe yosunuyla nefis bir kapanış yapıyor.

Havana’nın üst notalarını sevemedim, orta kısmı fena bulmadım, alt notalarını sevdim. Tabii Havana’nın 1990’lı yılların başlarında piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, koku karakterinin 1980’leri andırmasına şaşırmamalıyız. Hele ki başlangıcı 1980’lerin maskülen erkek parfümlerini hatırlatıyor. Erkeksi ve eski kokan açılışı bana göre değil. Orta kısımda erkeksi taraf epey törpüleniyor. Aslına bakılırsa Havana’nın daha tütün merkezli olacağını ve epey egzotik kokacağını hayal ediyordum. Hem isminin ünlü puroların üretim yeri Havana olması hem de o eski mavi şişesi beklentimin yükselmesine sebep olmuş farkında olmadan.

Kullanım döneminde gerek tenime gerekse kıyafetlerimin üzerine bol bol uyguladım. Başlangıç kısmını saymazsam baharatlı, tütünsü meşe yosunu parfümüne benziyor. Buradaki ne baharatlar ne de tütün kendisini fazlaca öne atmıyor ve domine etmiyor kokuyu. Hem ilginç dengede duruyorlar hem de çekingen davranıyorlar. Ne baharatlar tek tek algılanabiliyor ne de meşe yosunu. Açıklanan notalarını bilmesem meşe yosununu algılamam bile zor olacaktı.

Oysaki Havana’yı kullanan kimi parfümseverler onun oldukça güçlü yapısından bahsetmişler. Ne tende ne de kıyafet üzerinde öyle bir güce rastlayamadım. Tene yakın duran tarzını şaşırarak inceledim. Sebebini bilemiyorum fakat yaşadığı reformülasyonlardan sonra bu hale gelmiş olabilir. Zaten kokusu genel anlamda bazı kopukluklar yaşatıyor burnunuza. Bir şeyler eksik sanki genel yapıda. Mesela eskilerden çok isteyip de dinleyemediğiniz bir şarkının yeniden düzenlenmiş halini duyduğunuzda içinizde oluşan burukluğa benzetebilirim Havana’yla ilgili duygularımı. Son bölümü dışında doya doya koklamak isteyecek kadar kendisini sevdiremedi bana.

Yine de Havana gibi bir klasiğe küsecek değilim. Ona saygı duyuyorum fakat benim için yeterli sofistikeliğe sahip değil Havana. Siz yine de tütün-baharat temalı parfüm arıyorsanız Havana’ya şans verin derim. En azından piyasadaki en farklı kokulardan birisine sahip. Ayrıca yeni nesil bol şekerli erkek parfümlerine de benzemiyor ve ilginç şekilde başı dışında eski ve nostaljik kokmuyor. Kullanacak doğru düzgün parfüm bulamayan 35 yaş üzeri erkeklere hitap edecektir.

EDT formunda Havana. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği zayıf. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Koku Güzelliği:10/6.5

9 Aralık 2017 Cumartesi

Bulgari – Man in Black (2014)

Ne yalan söyleyeyim Man in Black ismini ilk gördüğümde aklıma başrollerinde Tommy Lee Jones ve Will Smith’in olduğu film aklıma geldi. O absürd ve kötü Will Smith filminin müziğiyse uzun zaman radyolarda yankılanmıştı. Bugün hala nerede Man in Black tabirini görsem aklıma o film geliyor. Artık aklımda nasıl bir yer edindiyse…

Bulgari’nin 2014 çıkışlı erkek parfümünün isminin Man in Black olduğunu farkettiğimde yine Will Smith aklıma geldi. Oysa Man in Black parfümü, o filmden ilhamını almadı bildiğimiz kadarıyla. Aralarında sadece isim benzerliği var. Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bulgari Man’ın devamı olarak düşünülebilir Man in Black. Bu arada Bulgarinin “Man” serisi 2017 yılı itibariyle dokuz parfüme ulaşmış durumda. Artık farklı konseptte yeni parfümlere yönelseler daha iyi olacak belki de.

Kendi sitelerinde Man in Black şöyle tanımlanmış: “Şehvetli, neo-Oryantal bir EDP’dir. Bu cesur karizmatik parfüm, yeni bir erkeklik ifadesi dile getiriyor. Baştan çıkarıcı erkeklere ithaf edilmiştir. Koku ailesi olarak oryantal-amber-çiçeksidir.” Bu neo-Oryantal’in nasıl bir akım olduğunu merak ettim. Bakalım Man in Black bu iddialı tanıtımının hakkını verebilecek mi?

Man in Black’in açılışı pudralı-şekerli baharatlarla gerçekleşiyor. Tonka fasulyesinin verdiği abartılı tatlılığa eşlik eden biber, kakule ve diğer baharatları ne yazık ki sevemedim. Orta bölümde o garip ve bıktırıcı pudralı hissiyat devam ediyor. Orta notalarda iris çiçeği devreye giriyor. Bu andan itibaren pudralı odunsular da hissediliyor. Orta notalar da pek bana göre değil. Kapanışı nispeten en başarılı yeri. Bir parça tütüne eşlik eden leziz meyveler ve azıcık vanilya alt notaları güzelleştiriyor.

Man in Black, 2000’li yıllarda başlanan bol tatlı, baharatlı, hafiften karanlık, azıcık tütün barındıran piyasaya işi popüler parfümlerin tipik örneği. Farklı yanı olmayan ve rakiplerini taklit eden Man in Black, koku anlamında da en sevmediğim haliyle vermiş pudrayı. O sinir bozucu pudramsılığı ne baharatlar geri plana atabiliyor ne de içki-meyve-tütün notaları.

Man in Black, dumansı olmayan şekerli tütün, lezzetli baharatlar, tatlı meyveler, egzotik olmayan amber ve iyi sayılabilecek vanilya üzerine kurgulanmış. Parfümdeki tatlılık baştan sona kadar devam ederken, üst-orta notalarda pudramsı tonka fasulyesi tarafından sağlanan tatlılığı, alt notalarda vanilya veriyor sanki.

Man in Black şu parfümlere epey benziyor: Spicebomb, CK One Shock. Şu parfümleriyse andırıyor: Valentino Uomo, La Nuit de L’Homme, Midnight in Paris. Şu parfümlereyse pek benzemiyor: Dior Homme, Dior Homme Intense, Gucci Pour Homme II.

Yukarıda listelediğim parfümlerden en çok Spicebomb’a benziyor Man in Black. Özellikle başlangıcı Spicebomb’ın kopyası. Bulgari gibi saygıdeğer bir marka neden kendisinden iki yıl önce piyasaya sürülmüş rakibini kopyalar, anlamak zor. Oysa Bulgari iyi-kötü parfüm geleneği olan bir marka. Çok daha farklı ve iyi bir parfüm yapmak için neden uğraşmamış da Spicebomb gibi vasat bir arkadaşı taklit etmekle yetinmiş? Bir Bulgari yöneticisi bulsak da sorsak keşke.

EDP formunda Man in Black. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ilk yarım saat iyi, sonrasında tene yaklaşıyor. Tam bir kış parfümü. 15-25 yaş arası erkekleri hedefleyebilir. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı sayesinde her yerde rahatlıkla giyilebilir. Genellikle olumsuz yorum almayacağınızı düşünüyorum, benim dışımda.

Koku Güzelliği:10/5

7 Kasım 2017 Salı

Rundholz – 03. Apr. 1968 (2012)

Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya’da 1993 yılında temeli atılmış bir modaevi Rundholz. İsmini, kurucusu Lenka Rundholz’dan alan modaevi, Almanların pek etkili olamadığı moda sektörü için alternatif bir kanal denebilir. Lenka Rundholz’un avangart moda dilinin meraklıları bu markayı bileceklerdir. Studio Rundholz’un faaliyet alanı kadın hazır giyimi, kadın ayakkabıları ve çeşitli aksesuarlar olduğu biliniyor ta ki 2012 yılına kadar.

Bu endüstriyel modaevi 2012 yılında parfüm işine de girdi. Şimdiye kadar sadece üç parfüm piyasaya sürdüler. Gerisi gelir mi bilemiyorum ama parfümlerinin ilginç isimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Bir süredir kullandığım 03. Apr. 1968, tahmin edeceğiniz gibi markanın kurucusu Lenka Rundholz’un doğum tarihi. Kendi sitelerinde parfümleri hakkında hiç bilgi olmayan Rundholz’un 03. Apr. 1968’i merkeze tütsüyü almış gibi görünüyor. Parfümün tasarımcısı Arturetto Landi’nin bu parfüm için “kimliği ve karakteri olan etkileyici bir parfüm. 03. Apr. 1968, sıradışı insanlar içindir.” dediği rivayet ediliyor. Bakalım benim gözümden nasıl bir kokuyla karşılaşacağız.

3. Apr. 1968’in açılışı hafiften meyvemsilik ve dumansılıkla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında liçi isimli tropikal meyve var. Evet, başlangıcı hafiften lezzetli ve meyvemsi ama bu etki sınırlı. Daha ilk saniyelerde karşımıza çıkan dumansılık orta bölümde daha da artıyor. Buradaki dumansılık yüksek kaliteli, gizemli ve gayet ilginç. Orta bölüm o kadar dumansı ki, burada tütünün olduğundan şüpheleniyorum. Tabii ki parfümün omurgasını oluşturan tütsü de orta kısımdan itibaren ortaya çıkıyor. Dikkatli kokladığımda bir parça kuru karabiber de var sanki. Orta bölüm harika. Kapanışta büyük değişim olmuyor. Orta kısımla hemen hemen aynı gerçekleşen alt notalarda başlangıçtaki meyvemsilikten ziyade dumansı tütsü hakim. Kalite hissiyatı son bölümde de gayet iyi.

3. Apr. 1968 için rahatlıkla diyebilirim ki şimdiye kadar kullandığım en dumansı-reçinemsi ve bu etkiyi en uzun süre devam ettiren parfüm. Orta bölümden itibaren öyle bir dumansılık yayıyor ki etrafa sanki birisi tütsü yakmış ya da yoğun sigara kullanımı olan bir mekandasınız. Bu dumansılık tabii ki tütsüden gelse de bence parfümde kuru tütün mevcut. Baharatları orta bölümde algılıyorum. Kimi yorumcuların bahsettiği vanilyayı ise algılayamıyorum.

3. Apr. 1968’in resmi olarak açıklanan üç notası var: Liçi, heliotrope ve tütsü. Bu durum Rundholz markasının minimalizmine bağlanmış. Tabii üç nota açıklanması parfümde sadece bu içerikler olduğu anlamına gelmiyor fakat 03. Apr. 1968’in mininal bir parfüm olduğuna katılıyorum. Çok fazla nota ve kakafoni yok. Genel olarak düz çizgide ilerliyor ve büyük değişimler vaat etmiyor.

Olabildiğince sade, kuru, tatlılığın az olduğu, günümüz koku trendlerini umursamayan, doğru ortamda insanı alıp başka yerlere götürebilecek başarılı bir eser. Yer yer sıcak reçineleri andıran yapısı, kar yağarken sizi münzevi bir kütük eve çağırıyor ve orada gaz yağıyla aydınlanırken verandaya çıktığınızda ciğerlerinize çektiğiniz çam ormanını ayağınıza getiriveriyor. Yanmış tütsü ya da köz haline gelen çam kozalakları veya yüksek kaliteli bir puronun kokusu 03. Apr. 1968’in amaçlarından birisiydi muhtemelen.

Bu koku formunu tabii ki herkes sevemez. Invictus ya da Eros kullanan arkadaşları da hedeflemediği açık 03. Apr. 1968’in. Kokunun tasarımcısı Arturetto Landi’nin dediği gibi sıradışı bir parfüm. Biraz Cape Heartache’ye benziyor ama ondan çok daha kaliteli ve baş ağrısı yapmıyor. Bu parfüm bana Serge Lutens’in bazı parfümlerindeki dumansılığı hatırlatıyor. Azıcık da olsa Arabie ve Fille en Aiguilles esintisi var sanki.

Kinski’den sonra bir başka Alman için tasarlanmış enfes parfümle daha tanıştım. Almanlar parfüm işine biraz daha eğilseler muhtemelen Fransızların epey uykusunu kaçıracaklar anlaşılan. Ha bu arada parfümün tasarımcısı Arturetto Landi’ye de dikkatinizi çekerim. 03. Apr. 1968’i yaratan bu üstad, son yıllarda niş markalar için oldukça sayıda parfüm tasarlıyor. Özellikle biehl parfumkunstwerke’nin sevilen eserleri al01, al01 ve al03 ona ait.

EDP formundaki 03. Apr. 1968’in kalıcılığı iyi, fark edilirliği tatmin edici. Erkek kullanımına yakın duruyor. Tam bir kış parfümü. Tek olumsuz yanı oldukça zor bulunabilmesi.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ekim 2017 Pazartesi

Franck Boclet – Tobacco (2014)

“Franck Boclet, moda ve niş parfüm dünyasında ünlü bir Fransız tasarımcısıdır. Onun tarzı, lüksün geleneksel dünyasının yanı sıra insanı şaşkına çeviren, ezber bozan ve isyan dolu bir karışımdır. Bir gün beyaz, bir gün siyah, bir gün kentsel, bir gün festival havasında, bir gün geleneksel…

Franck Boclet “Klasik Parfüm Koleksiyonu” dünyada ilk defa 2012 yılında lanse edilmiştir, Eylül ayında YENİ lanse edilen 3 farklı ve etkili kokusuyla Türkiye’de şu an toplamda 5 kokusu parfüm severlerin beğenisine sunulmaktadır. Her bir koku oldukça asil ve doğal malzemelerden yapılmış olup, çok kaliteli ve çok kalıcı kokulardır.

Hedef kitlesi akıllı ve zarif, kaya gibi sağlam duruşlu, şehirli, modayı takip eden, dünya genelinde büyük şehirleri seven, 25-50 yaş arası, yüksek gelirli, kendi tarzını yaratmayı seven kişilerdir. Şişe ve kutu ambalajı antik kod ve erkeksi yönü, kutu içindeki organze kaplama ise feminen ve zarafeti yansıtır. İsim etiketi moda tarafında kullanılan metal aksesuarlar gibi düşünülerek gümüşten yapılmıştır.”

Yukarıdaki cümleleri Franck Boclet markasının Türkiye temsilcisi Humer Dış Ticaret firmasının internet sitesinden alıntıladım. Hazır giyim sektöründe olduğu kadar son yıllarda parfümlere verdiği önemi de görmekteyiz Franck Boclet’in. Koku koleksiyonunu gittikçe genişleten Franck Boclet’in parfümleri yurtdışında oldukça ilgi çekmeye başladı. Özellikle Tobacco, markanın öne çıkan parfümlerinden birisi. Kendi siteleri kapalı olduğu için herhangi resmi tanıtım cümlesine rastlayamadığım Tobacco’nun isminden dolayı tütün merkezli olduğunu varsayabiliriz.

Tobacco’nun açılışı tatlı baharatlar ve tütünle gerçekleşiyor. Baharatların ağırlıkta olduğu üst notalarda leziz ve kaliteli zencefil dikkat çekiyor. Başlangıcını sevdim. Orta bölümde bir parça meyveli karaktere bürünüyor. Tatlı erik kompozisyona dahil oluyor. Orta bölümde artık meyveli-baharatlı tütüne dönüşüyor Tobacco. Son bölümde vanilya algılıyorum. Benzoin ve tatlı odunsular alt notaları oluşturuyor.

Tobacco, genel olarak tatlı meyvelerin ve yumuşak baharatların oluşturduğu ıslak ve fazlaca dumansı olmayan tütün kokusuna benziyor. Vanilya neyse ki beklediğimden az verilmiş. Fakat bu durum tatlılık olmadığı anlamına gelmesin. Muhtemelen tonka fasulyesinden gelen tatlılık baştan sona hissediliyor.

Baharat olarak zencefil ön plandaysa da karanfil geri planda her daim hissediliyor. Leziz meyveler görevini, ekşi olmayan tatlı erik üstlenmiş. Vanilya harika olmasa da idare eder. Orta bölümden itibaren muhtemelen meyvelerden gelen hafiften yapaylık biraz can sıkıyor. Tütün görevini iyi yapıyor. Parfümün genelinde tütün hayalet gibi dolaşıyor. Çok baskın ve yoğun değil tütün ama orada olduğunu biliyorsunuz.

Parfümlerde tütün kokusu sever olarak Tobacco’yu merakla ve hevesle kullandım. Açıkçası beklediğim çarpıcılığı yakalayamadım. Çoğu kişinin ünlü Tobacco Vanille’ye benzettiğini gördüm ve hak verdim. Tobacco Vanille’de vanilya daha baskınken Tobacco’da baharatlar önde gibi. Bu anlamda azıcık Herod’u da andırıyor ama Herod’un koku güzelliğinin ve kalitesinin gerisinde Boclet’in Tobacco’su.

Sonuç olarak harika bulmasam da beğenerek kullandım Tobacco’yu. Sıcak ve baharatlı kokusu soğuk kış günlerinde kendisini daha iyi gösterecektir. EDP formundaki Tobacco’nun kalıcılığı yeterli fark edilirliği ilk 1-2 saat gayet iyi. Gün içinde ara ara kendisini size hissettiriyor Tobacco. Erkek kullanımına yakın olduğunu söyleyebilirim.

Koku Güzelliği:10/7

1 Haziran 2017 Perşembe

Maitre Parfumeur et Gantier – Eau des Iles (1988)

İsmi “Adaların Suyu” olan bir parfüm sizce nasıl kokmalı? Ada kelimesi bizde nasıl çağrışım yapmalı? Ada’dan anlayacağımız, denizin ortasında tek başına duran ve hiç kimsenin yaşamadığı kara parçası mı olmalı yoksa pırıl pırıl gökyüzüyle, bembeyaz kumlara sahip plajlarıyla, palmiye ağaçlarıyla bezeli tropikal cennet mi olmalı?

Parfüm üreticileri, adayı merkeze aldıkları parfümlerde genellikle son söylediğim örneği hayata geçiriyor. Havanın hiç soğumadığı, okyanustaki egzotik tatil adaları konsepti parfüm markaları için gayet kullanışlı bir öğe. Tabii ada deyince ilk akla gelen deniz ve ona bağlantılı olarak su teması. Kısacası, ada ve deniz merkezli parfümler, genellikle ferah, sucul, taze, serinlik veren kokulardan oluşuyor. Peki bu duruma aykırı örnekler var mı? Neden olmasın?

Jean Laporte’nin ünlü niş parfümevi Maitre Parfumeur et Gantier, parfümseverlerin gözünde her zaman için farklı bir yere sahiptir. 1980’li yılların sonlarında başladıkları parfüm yolculuğu, 2017 itibariyle devam ediyor. İlginç ve egzotik parfümleriyle şöhreti artan marka, 1988 yılında ilk eserlerini vermeye başlamıştı. Maitre Parfumeur et Gantier’in ilk göz ağrılarından olan Eau des Iles, sevilen bir Jean Laporte parfümü. İsmindeki ada ve su göndermelerine rağmen, sıradışı bir eserle karşılaşacağınızı söyleyebilirim.

Eau des Iles’in açılışı garip aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında tarhun otu ve mersin var. Bir parça lavantanın eşlik ettiği ferah olmayan eski aromatik otlar enteresan. Orta bölümde hüzünlü ve buruk koku devam ediyor. Orta kısımda aromatik otlar varlığını az da olsa sürdürüyor. Bu bölümde erkeksi çiçekler (artemisya olabilir), tütün benzeri dumansılık ve gerilerde kuru tütsü var. Zengin ve gösterişli orta bölüm hala kafa karıştırıcı. Kapanışta alışıldık olmayan tarzda bir paçuli var. Köksü kokmayan paçuli, tonka fasulyesinden gelen tatlılıkla birleşiyor. Gerçekten de farklı bir karışım Eau des İles.

Parfümü kullanmaya ilk başladığım gün yine o his içime çöktü: “Bu parfümü ya da sadece kokuyu nereden hatırlıyorum.” Düşündüm taşındım ama bulamadım. 1980’li yılların sonlarında üretildiğini düşünürsek, eski-tozlu-nostaljik kokması normal. Acaba 1980’li yılların erkeksi şiprelerine mi benziyor? Neden olmasın. Fakat burada kuru ve turunçgilli bir yapı yok, daha fujervari tatlılık var. Anlatması oldukça zor bir parfüm.

Eau des Iles’te hissettiğim kokular şunlar: Lavanta, aromatik otlar, erkeksi çiçekler, dumansı tütün, kuru tütsü ve hayvansal olmayan deri. Parfüm hiç bir zaman koyu ve karanlık değil. Ferah ve taze de değil. Akdenizli bir hüzün var. İçinizi burkuyor kokusu ama bir taraftan da kalitesi ve zenginliği hayran bırakıyor kendisine. Tabii, piyasaya işi parfümleri ciddiye almayan, eski ve nostaljik baba kokularını seven, derinlemesine parfümlere gönül verenlerin değerini anlayabileceği tematik ve egzotik bir çalışma. Herkesin sevemeyeceği, güvenli sayılamayacak bir eser.

Ada ve su temalarını unutun çünkü Eau des Iles, ferah ve tropikal değil, farklı ve egzotik kokuyor. Çoğu kullanıcı kahve notasından bahsediyor Eau des Iles’te. Açıklanan notalarında da kahve var. Buradaki kahve kullanımı hiç de sandığınız gibi değil. Çikolatamsı ve tatlı olmayan kahve aroması modern parfümlerdeki kullanımlara uzak.

Kendimi zorluyorum ama bir parfüme çok benzetemiyorum. Sanki hafiften Dior’un özel seri üyesi Eau Noire’e benziyor. Paçuli kullanımı da yine Dior’un özel serisinden Patchouli Imperial’i anımsatıyor.

Eau des Iles, erkek parfümü olarak geçiyor kaynaklarda. EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına uygun diyebilirim. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere yakışacağını tahmin ediyorum. Kokusunun tasarımına Jean Laporte imza atmış.

Koku Güzelliği:10/7

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso (2014)

“Dolce & Gabbana Intenso, kokular dünyasında yepyeni bir keşifle tanımlanmıştır. Headspace teknolojisi kullanılarak Milkwood’un çiçeklerinden ve yapraklarından yeniden üretilen bir akora yani Moepel’e sahiptir.

Parfümeri dünyasında ilk kez kullanılan Moepel akoru, Intenso’nun temel imza unsurudur. Moepel veya Milkwood notası, Güney Afrika’da yetişen ve kokusu tamamen benzersiz olan bir ağaçtır. Adı, ağacın içerdiği lateks türevinden gelir. Bu akor, görkemli ağacın hem çiçeklerini hem de yapraklarını bir araya getiren ve yeniden oluşturan Headspace teknolojisi kullanılarak elde edilmiştir. Çiçeksi, balsamik ve zengin bal vurguları ile klasik tütün efektinin benzersiz, modern yorumu olan, oldukça şehvetli, neredeyse hayvani bir notadır.”

Dolce & Gabbana’nın 2014 çıkışlı erkek parfümü Intenso, tahmin ettiğiniz üzere markanın klasiği Dolce & Gabbana Pour Homme’un devamı. 1994 çıkışlı ünlü klasik, ilerleyen yaşına rağmen sevenleri tarafından tercih edilmeye devam ediliyor. E tabii ilerleyen yıllar onu etkilese de yeni kardeşler koşuyor yardımına. Mesela Intenso…

En üstteki iki resmi tanıtım paragrafında bahsedildiği üzere Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso, ilk kez kendilerinin bulduklarını iddia ettikleri Moepel isimli bir nota üzerine inşa edilmiş. Daha önce hiç duymadığım bu nota bakalım nasıl bir şeymiş.

Intenso’nun açılışı sabunsu turunçgiller ve yeşil fesleğenle gerçekleşiyor. Hüzünlü, olgun ve erkeksi olarak nitelendirdiğim açılışında turunçgiller önemli yer tutuyor. Orta kısımda turunçgillere baskın olmayan lavanta ekleniyor. Lavantanın genel olarak o burnu hafiften tırmalayan kokusuna alışırken, karşınıza tütün çıkıveriyor orta bölümde. Buradaki tütün dumansı ve pipo gibi değil. Son bölümde, orta kısma benzer yapı devam ediyor. Kapanışta lavanta geri çekilirken, bir parça sandal ağacı ve yumuşak odunsuluk mevcut. Alt notalar sakin ve erkeksi.

Intenso, benim için turunçgil ağırlıklı ama ferah olmayan aromatik odunsu bir deneme. Evet, o aromatik kesinlikle. Ne bir kış parfümü kadar karanlık ve koyu ne de bir yaz parfümü gibi ferah ve sucul. İkisinin ortasında ilginç bir yerde duruyor. Bu anlamda onu ilkbahar-sonbahar mevsimine yakın bulabilirim.

Intenso, en önemli mesajını şu tema ile veriyor: Sabunsuluk. Karşımızda oldukça sabunsu ve temiz kokan aromatik-tütünlü, turunçgilli bir arkadaş var. Buradaki sabunsu yapı, pudralılığa evrilmiyor neyseki. Kimilerinin temizlik ürünlerinin kokusuna benzettiği Intenso, bu anlamda şöhretli abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’ye oldukça benziyor.

Geleyim asıl konuya. Intenso, hiç şüphe yok ki, büyük oranda abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’yi örnek almış. Bence iki parfüm yüzde seksen aynı. Neredeyse aynı açılış, neredeyse aynı orta notalar ve biraz farklı alt notalar. Intenso, abisine göre biraz daha açılışta ferah ve sucul. Ayrıca Intenso’nun kapanışı azıcık odunsu. Onun dışında iki parfümde de aynı sabunsu ama aynı zamanda erkeksi taraf var. Belki Intenso için abisinin biraz modernleştirilmiş hali diyebiliriz. İki parfüm de büyük değişim göstermiyor. Intenso, aynı abisi gibi tek düze ilerliyor ve çarpıcı bir derinliğe sahip değil.

Peki neye sahip? Bence Akdeniz ve İtalyan sahillerinin sonbahar hüznüne sahip Intenso. Evet, turunçgiller var ama buradaki yapı size mutluluk ve canlılık vermekten ziyade, turizm sezonu bitmiş ve sonbahar serinliğinin hakim olduğu güneşli Akdeniz sahil kasabalarını hatırlatıyor. Bu parfümü bir renge benzetsem muhtemelen koyu sarı ile turuncu arasındaki bir renge benzetirdim.

Sonuç olarak eğer elinizde Dolce & Gabbana Pour Homme varsa, Intenso almanıza gerek yok. İsminin Intenso olmasına bakmayın çünkü abisinden ne daha saldırgan ne daha karanlık ne de daha güçlü. Performansı ortalamanın biraz altında.

Intenso, EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil. Otuz yaş ve üzeri erkeklere önerebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

6 Mart 2017 Pazartesi

Masque – Montecristo (2013)

İtalyanların niş parfüm sektörünü sevmeye başladığını düşünüyorum. Her ne kadar Fransız ve Amerikalı rakipleri kadar saldırgan olamasalarda, geleceğini parlak görüyorum İtalyanların. Niş parfüm alanında Acqua di Parma ve Lorenzo Villoresi’nin başarılı işlerinin etkisiyle, ilgimi çekiyor İtalya merkezli niş markalar. Ve 2012 yılında yeni bir marka doğdu Milano’da.

Riccardo Tedeschi ve Alessandro Brun’un kurduğu Masque ana çalışma alanını parfümler olarak belirlemiş. Henüz on bir parfümleri olan Masque’nin ilerleyen zamanlarda yeni işlere imza atmaları sürpriz olmaz. Masque’nin muhtemelen en popüler parfümü olarak öne çıkan Montecristo’yu gelecek vaat eden parfümörlerden Delphine Thierry tasarlamış.

Montecristo’nun açılışı keskin ve kuru baharatlarla gerçekleşiyor. Kimyon, tarçın ve küçük hindistan cevizi benzeri yapıya ilk dakikalarda karanfil de ekleniyor. Orta kısmın başlangıcında devam eden baharatlara eklenen kuru ve dumansı tütün, hayvansallık ve içki teması parfümün daha da zenginleşmesine sebep oluyor. Son bölüme gelmeden geç orta notalarda müthiş bir tütsü algılıyorum. Kapanışta, artık odunsu notaların hakimiyeti var. Sedir ağacı alt notalara imzasını atarken biraz sıradan ve plastiğimsi de kokmuyor değil.

Montecristo’nun üst ve orta kısmı nefis. Son bölüm ortalama. Üst ve orta bölümdeki keskin-kuru baharatlı ana yapıya eklenen hayvansallık-tütün-tütsü teması çok başarılı. Dumansı, derin ve entelektüel çağrışımlar yapan orta bölüm, parfümün en ilginç yeri. Koku zenginliğinin üst seviyede olduğu orta bölüm, erkeksi ve sağlam. Kapanışı kötü değil ama sedir ağacının bu tür kullanımına yakın hissetmiyorum kendimi.

yatik montecristo

2013 yılında piyasaya sürülmüş bir parfümün, günümüzün bol tatlı modern kokularına hiç benzememesi ilginç. Tatlılığın neredeyse olmadığı kuru yapı, acımsı aromatik otları bile anımsattı bana. Parfümün tasarımcısı Delphine Thierry, Montecristo’yu tasarlarken deri ve içki (rom) notalarından ilham aldığını ayrıca tütün yaprakları, kullanılmış oyun kartları ve şömine gibi bir ambians düşündüğünü belirtmiş.

Montecristo, aldığı övgüleri hak edecek kadar güzel. İçkiye yatırılmış tütün yapraklarına eklenmiş tütsümsü, dumansı karakter gayet şık. Yüksek kaliteli notaları, zengin ve derin kokusu, bol tatlı günümüz parfümlerinden ayrılan tarzıyla, denenmesi gereken bir eser. Yarı karanlık ve gizemli duruşu, onu koklamayı daha da keyifli hale getiriyor.

Son olarak hayvansallığın ayarında verilmesi iyi olmuş. Kimilerinin Muscs Koublai Khan’a benzettiği Montecristo, bana göre çok daha başarılı Lutens’in eserinden. Ayrıca kullanması ve sevmesi daha kolay Montecristo’yu. Hayvansallık benim için bile rahatsız edici değil. Zaten bana göre bir baharat parfümü Montecristo. Çoğu kişinin aksine deri ve hayvansallığın ikinci hatta üçüncü planda olduğunu düşünüyorum. Belki de benim tenimde öyle davranıyordur Montecristo.

puro montecristo yen

İtalyan niş parfümcülüğünün bu yeni ve başarılı eseri EDP formunda. Kalıcılığı iyi. Kötü haber şu ki fark edilirliği zayıf. Kullanım döneminde bol bol sıkmama rağmen sonuç değişmedi. Tam bir kış parfümü. Uniseks olarak geçse de erkek kullanımına yakın. Günlük kullanıma da uyar ama sanki takım elbise-akşam tarzına daha yakın. Yaş olaraksa otuz ve üzerindeki arkadaşlara önerebilirim.

Koku Güzelliği:10/8

26 Şubat 2017 Pazar

Bois 1920 – Real Patchouly (2005)

Paçuli notasının çalışılması en zor kokulardan olduğu söylenir. İşin teknik kısmına o kadar haiz olmasam da, paçulinin yoğun ve karakteristik kokusunun parfümlerde diğer notalarla uyum anlamında sorunlar çıkaracağını görmek zor değil. İlk zamanlarda hiç sevemediğim paçuli parfümlerini artık sevdiğimi düşünüyorum. Tabii her paçuli yorumunu değil. Mesela kadifemsi ve parlak kullanılan yapay paçuli çoğu zaman baş ağrısına sebep olur bende. Oysa derin, karanlık ve köksü paçuliyi koklamaya doyamam. Ancak yüksek kaliteli ve ilginç olması gerekiyor paçulinin.

Niş parfümcülüğün paçuli kokularına ağırlık vermeye başladığını görüyoruz. Birçok marka paçuliyi merkeze alan parfümler üretiyor ve iyi de yapıyorlar. İtalyan niş parfümevi Bois 1920’de koleksiyonuna 2005 yılında paçuli merkezli parfüm eklemeyi ihmal etmedi. Real Patchouly, merakla denemek istediğim parfümlerdendi. Şükür ki kavuştuk birbirimize.

Parfümün başlangıcı koyu, güçlü ve karanlık paçuliyle gerçekleşiyor. Paçuli yağlarını andıran bu yoğun koku, çikolatayla harmanlanmış gibi. Üst notalarını sevdim. Orta kısma geçilirken güzel sürpriz beni bekliyor. Başlangıçtaki paçuliye, aynı karanlıkta tütün ekleniyor. Hafif dumansı tütün, ıslak tütün yapraklarını düşündürtüyor. Paçuli-tütün ikilisi harika ilerliyor ve onları karanlık ve egzotik amber karşılıyor. Orta bölümde, amber o kadar büyük yer kaplıyor ki neredeyse başrole yerleşiyor. Son kısımda hafiften pudralı ve yüksek kaliteli vanilya yerini alıyor. Neyse ki günümüz parfümlerindeki gibi şekerli verilmemiş vanilya.

Real Patchouly, başlangıcında paçuliyi, orta kısımda amberi, sonlardaysa vanilyayı merkeze alıyor. Paçuli, başlangıçta etkiliyken, orta bölümde geri planda kalmayı tercih ediyor. Orta kısımda tenimdeki tütünü rahatlıkla hissediyorum hatta amberli tütün diyebilirim. Bu iki notadan sonra paçuli üçüncü eleman olarak orta bölümde varlığını sürdürüyor. Kapanıştaysa artık paçuli yok denebilir.

real buyuk yen
Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Real Patchouly, dolgun ve kasvetli bir parfüm. Tütün, amber ve paçulinin bir arada kullanıldığı bir eser, ancak bu kadar başarılı dengede tutulabilirdi. Bu anlamda parfümün tasarımcısı Enzo Galardi’yi tebrik etmek gerekiyor. Hem çoğu kişi için kullanması ve sevmesi zor yapıda, hem de bu tarzı sevenlerin oldukça ilgisini çekecek kadar kaliteli ve gerçekçi. Çok iyi iş çıkarılmış.

Parfümdeki bütün elementlerin kullanımını sevdim. Sadece amber biraz fazla verilmiş bence. Amberin yerine orta kısımda paçulinin ağırlığı fazla olsaymış, artık önünde saygıyla eğilmekten başka şansım kalmayacaktı Real Patchouly’nin. Kimi kullanıcıların Ambre 114’e benzetmeleri gayet doğal. İki parfümdeki amber birbirine epey benziyor. Kimileri de Ambre Sultan’a benzetmiş ama bence Ambre 114’e daha çok benziyor Real Patchouly.

Bir süredir yapmadığım ten-kumaş değerlendirmesi de yapayım. Ten üzerinde gayet derin ve gizemli kokan Real Patchouly, kumaşta aynı ilginçliği gösteremiyor. Hırkamda kullandığımda dümdüz ve koyu bir amberle karşılaştım ki gayet tekdüze idi ve koku güzelliği anlamında sıradandı. Asıl marifetini ten üzerinde gösteriyor Real Patchouly.

Bir EDT nasıl bu kadar yoğun ve dolgun kokabilir. Bu sorunun cevabı bay Gallardi’de fakat şunu söyleyebilirim ki, vereceğiniz paranın hakkını verecektir Real Patchouly. Performanstan da öteye, gerçek bir parfüm kullandığınızı size hissettiriyor.

onde real yen
Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Karanlık ve derin kokan Real Patchouly, günlük kullanım için olmasa da ara ara dolabınızda canınız çektiğinde kullanmak için durabilir. Akşam kullanımına uygun bulduğum Real Patchouly, ofiste ya da işyerinde değil de, farklı ambiyansa sahip yerlere giderken düşünülebilir. Hem kadınlar hem de erkekler için tasarlandığı söylense de, erkek kullanımı için uygun. Otuz yaş ve üzerindeki deneyimli arkadaşların kullanmasını öneririm. Genç delikanlı işi değil. Tam bir kış kokusu. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

10 Şubat 2017 Cuma

Slumberhouse – Kiste (2015)

Mürver, İskoç süpürgeotu, kına, şeftali ve bal.

Muhtemelen şimdiye kadar hiç bir parfümde bir araya gelmemiş bu öğeler, Slumberhouse’un Kiste’sinde anlamlı bütün oluşturmaya çalışmışlar. Amerika merkezli bağımsız niş parfümevi Slumberhouse, kurucusu Josh Lobb’un liderliğinde ilerlemeye devam ediyor. Koleksiyon büyüyor ama bir taraftan da küçülüyor. Yeni parfümlerini piyasaya sürdükçe, bazı kokularının üretimini bitiriyor. Kiste, 2015 çıkışlı bir çalışma. Şimdiye kadar kullandığım Slumberhouse parfümlerinin genel havasını taşıyor. Extrait formundaki Kiste, bir süredir gıcık ve çok bilmiş burnumun kıskacı altında.

Kiste’in başlangıcı yoğun, buruk ve hüzünlü şeftaliyle gerçekleşiyor. Dolgun ve meyvemsi başlangıcın ardından, tütün devreye giriyor. Buradaki tütün, dumansı ve gayet güzel. Orta kısımda şeftalili tütüne dönüşen Kiste’ye, bal ve sıcak baharatlar da destek veriyor. Dumansı orta bölümü sevdim. Ve saatler sonra son bölümde büyük değişim yaşanıyor. Şeftali ve tütün ortadan kaybolurken, ortaya koyu ve karanlık deri-paçuli ikilisi çıkıyor. Tatlılığın az olduğu alt notalar oldukça kuru ve çarpıcı.

Kiste, muhtemelen Extrait olmasının etkisiyle, dolu dolu kokuyor. Gerçek bir parfüm kullandığınızı hissettiriyor size. Başlangıcındaki meyvemsilik, oldukça tatlı verilmiş fakat günümüzün modern parfümlerindeki sıradan yapaylığa sahip değil. Benim şeftali reçeline benzettiğim üst kısmı, sevmesi biraz zor ama bence hoş olmuş. Orta bölüm, dumansı tütünün etkisiyle nefis kokuyor. Kimilerinin dumansı çaya benzettiği orta bölüm, sıcak baharatlarla desteklenmiş ki gayet zekice. Sonlardaki paçuli-deri kombinasyonu, 1970’li yıllara götürüyor sizi adeta.

cizgi kiste yen

Kiste için meyveli-tütünlü paçuli-deri parfümü diyebilirim. Şeftali orta kısmın sonuna kadar baskın. Yani parfümdeki ana öğenin şeftali olduğu söylenebilir. Leziz ve kaliteli meyvelere eşlik eden tütün, tam sevdiğim gibi verilmiş. Üst notalarındaki yarı canlı meyveli dinamizm, orta kısımda yerini entelektüel karizmaya bırakıyor, sonlardaysa korkutucu ve nostaljik depresifliğe eviriliyor. Bu anlamda katmanlı ve uyumlu bir çalışma Kiste.

Kıyafet üzerinde düz bir şeftaliyi öne çıkarıyor, tendeyse daha kompleks davranıyor. Benzerine rastlamadığım koku karakteri, herkesin sevebileceği gibi olmasa da, denemenizde fayda var. Günlük kullanımda sorun yaratmayan kokusu, akşam gezmeleri için de uygun olacaktır.

Josh Lobb’un kokusunu tasarladığı Kiste, Etrait formunda. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği ilk dakikalarda yüksek. Sonrasında normal ve saldırgan olmayan düzlemde ilerliyor. Uniseks olarak verilmiş kaynaklarda. Başlangıcındaki hafif kadınsılığın yerini, orta ve son kısımda erkeksi nüanslar alıyor. Bu anlamda ilginç bir dengede duruyor Kiste. Sonbahar-kış kullanımına yakın. Çok genç arkadaşları hedeflemediği söylenebilir.

Koku Güzelliği:10/7

13 Kasım 2016 Pazar

Serge Lutens – Fumerie Turque (2003)

“Sigara sizi öldürebilir”

Neredeyse bütün sigara paketlerinin üzerinde yazan bu klişe uyarıyı, bizzat bay Serge Lutens’in, kendi sitesinde yapması tabii ki ironik. Oysa biliriz ki sigara içmek Türklere hiç zarar vermez. Sigara içenlerin en sevdiği hikayedir: “Benim bir akrabam var, elli yıldır sigara içer. Geçenlerde doktora kontrole gitmiş, doktor tertemiz ciğerlerin var demiş.” İçinde onlarca çeşit zehirin olduğu sigaranın, elli yıl boyunca bizim sihirli akrabalarımıza hiç olumsuz etki etmemesi, sadece bu ülkenin şanslı insanlarına münhasır bir ayrıcalık sanırım.

Tarihteki önemli sigara, daha doğrusu tütün düşmanlarından birisi Osmanlı padişahı 4. Murat idi. Koca imparatorlukta sigarayı ve tütün içilmesini yasaklatmıştı. Hatta bu yasağın Avrupa ülkelerine şöyle yansıması olmuştu: “Türk gibi sigara içmek” deyimi. Sanki çok övünülecek bir şeymiş gibi Türk gibi sigara içmek sözü, Avrupa kültürüne daha doğrusu batılı zihinlerin gerisine yerleşmişti. Türk dediğin sigara içer!

Bu kültürel geri planı ne ölçüde kendisine referans aldı Serge Lutens bilemiyorum ama 2003 yılında piyasaya sürdüğü Fumerie Turque parfümünde hem Türklere hem de sigaraya gönderme vardı. Serge Lutens’in şimdiden klasikler mertebesine yükseleceğe benzeyen ünlü parfümü Fumerie Turque, ilhamını tütünden alıyor. Çok uzun zamandır merak ettiğim ve peşinde olduğum Fumerie Turque’e nihayet kavuştum ve dolabımda daha fazla durmasına gönlüm razı olmadı. Sabırsızlıkla kullanmaya başladığım Fumerie Turque, bana şöyle seslendi.

Açılışında yoğun ve güçlü paçuli, bal, bolca tatlılık ve bir parça dumansılık. Gayet erkeksi ve güçlü başlangıcını sevdim. Orta bölüme geçildiğinde parfüme ilhamını veren tütün kendisini gösteriyor. Dumansılık orta notalarda daha da artıyor ve mutluluktan neredeyse uçacağım. Harika orta notalarda tatlı hatta şekerli tütüne, kuru baharatlar (muhtemelen karanfil ve tarçın) eşlik ediyor. Biraz da tatlı amber var. İnsanı serseme çeviren o dumansılık orta bölümün yıldızı oluyor. Müthiş. Son kısımda dumansı yapı hala etkili olmaya çalışıyor. Baharatlar geride duruyor kapanışta. Alt notalarda düz bir vanilya ve azıcık tonka fasulyesi var. Kapanışı üst ve orta kısım kadar sarhoş edici olmasa da güzel.

parfumo.net sitesinden alınmıştır.
parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Dumansı pipo tütününü andıran parfümün ana eksenine, paçuli, baharatlar, tonka, vanilya ve bal öyle güzel eklenmiş ki söyleyecek söz bulamıyorum. Tam beklediğim gibi ve tam okuduklarımdan sonra hayal ettiğim gibi çıkıyor Fumerie Turque.

Sigarayı sevmem, içilen yerler rahatsız eder ve o duman bulutundan hemen kaçasım gelir ama nedense tütün merkezli parfümleri seviyorum. Fumerie Turque, tütün merkezli parfümlerin en şahane örneklerinden birisi gibi duruyor. Başlangıcında bir parça tozlu-kirli-eski hissiyatı veriyor. Açıkçası biraz serseri havasına bürünüyor. Orta kısımdaysa, dumansılığın ve gizemin artmasıyla müthiş aristokratik şahesere dönüşüyor. Bu ne keskin değişim!

Başlangıcındaki ve orta kısmındaki müthiş zenginlik, son kısımda azalıyor ki bırakın o kadar oluversin. Baharatlar, aromatik otlar, pipo tütünü, vanilya, bal, tonka, amber ve hatta bir parça erkeksi gül. Bu kadar karmaşık notayı bir araya getirip, onu Fumerie Turque haline getirmek de zaten Christopher Sheldrake-Serge Lutens ikilisinin yapabileceği bir iş olabilirdi. Onu da gerçekleştirmişler.

Aslında şöyle özetlenebilir Fumerie Turque: Ülkemizde son yıllarda sayıları artan nargile kafelere, ilk girdiğiniz zaman etraftaki o ilginç ve birbirine karışmış nargile dumanı üzerinize hücum eder. Başta rahatsız etse de, farklı aromalara sahip nargilelerden çıkan dumanların karışmasıyla ortaya baş döndürücü bir koku çıkar. O nargile dumanına, sanki içkiye yatırılmış ıslak tütün ve kuru-kirli paçuli ekleyin. İşte size Fumerie Turque.

Fumerie, genel olarak Pure Havane’a benzetiliyor ama bence pek doğru değil. Bir yazarın Shalimar’a benzetmesi ise gayet ilginç. Aslında Fumerie’deki tatlı amber bir parça andırıyor Shalimar’daki kullanımı ama sonuçta ikisi çok farklı kokulara sahip. Bogart Pour Homme’un o kaba dumansı tütünlü ve tonka fasulyeli tarzının çok daha kaliteli ve rafine hali gibi Fumerie Turque.

yatik fumerie yen

Hatırı sayılır şekilde erkeksi, fazlasıyla olgun ve üst yaş gruplarına yakışacak, kesinlikle herkesin sevemeyeceği ve taşıyamayacağı, günlük kullanımda fena sırıtacak özel bir tasarım Fumerie Turque. Onu çok sevdim ve umarım sevmeye devam edeceğim. Yine harika bir iş bay Lutens.

EDP formunda. Başlangıcı biraz keskin olduğu için az kullanmak gerekebilir. Fark edilirliği ilk bir saatten sonra belirgin şekilde düşüyor. Tam bir soğuk kış mevsimi parfümü. Denemeden almanızı önermem, çünkü herkese hitap etmeyebilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

9 Ekim 2016 Pazar

By Kilian – Light My Fire (2014)

Ben heyecanlanmayayım da kim heyecanlansın? Bir tütün kokusu sever olarak ilhamını en iyi kalitedeki purodan alan parfüme nasıl hayır diyebilirim. By Kilian’ın 2014 çıkışlı Light My Fire’ı, kendi sitesinde ballı, baharatlı purodan ilhamını aldığı belirtmiş. Bakalım Sidonie Lancesseur’ın tütün yorumu nasılmış Light My Fire’da.

By Kilian’ın Addictive State of Mind serisine ait Light My Fire. Daha önce bu seriden Intoxicated’ı kullanmış ve bayılmıştım. Seri zaten üç parfümden oluşuyor. Kullanmadığım bir tek Smoke for the Soul kaldı ki, o da ilgimi çekmiyor değil.

Light My Fire’ın açılışı oldukça farklı. Tanımlamakta zorlanıyorum. Açıklanan notalarında paçuli, tütün, badem var. Bu üçü de olabilir başlangıcında. Garip şekilde koyu, yarı karanlık. Ayakkabı boyalarını hatırlatan üst notaları pek bana göre değil. Orta kısımda koku karakterinde büyük değişim yok. Tuhaf tütün kullanımına koyu baharatlar ekleniyor. Kimyon ya da kumarin orta bölümde tatlı tütüne eşlik ediyor. Bu kısım kısmen daha kabul edilebilir. Kötü haber şu ki son bölümde de değişim neredeyse yok. Vetiver, kapanışta etkili olmaya çalışıyor. Kısmen odunsu sayılabilecek alt notalar hafiften yapaylık sınırında.

Açıkça söylemem gerekir ki bütün hevesim kursağımda kaldı. Açıklanan notalarındaki tütün ve paçuli ilgimi çekmişti ama ilk kullandığım andan itibaren hiç sevemedim Light My Fire’ı. Tütün beklediğim gibi verilmemiş. Paçuli bir garip duruyor. Bademi pek algılayamadım ama bu kompozisyonda ne işi var zaten? Baharatlar yağlımsı ve itici. Vetiver neredeyse plastiğimsi. Gerçekten şaşkınım.

ikinci fire yen

Felaket tellalı gibi oldum ama büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Light My Fire’ın ne kokusu ne kalitesi ne de derinlikten yoksun karakteri, fiyatı anormal sayılabilecek bir niş parfüme benziyor. Tütün fazlaca tatlı verilmiş ve sanki tütün gibi değil bir acayip. Paçuli köksü veya egzotik değil. Vetiver ise ne kadar sıradan. Sahi bu parfüm By Kilian’a mı ait?

Yüksek kaliteli olmayan yapısı, tek düze ilerleyen ve neredeyse hiç değişmeyen kokusu en büyük eksisi görünüyor. Yahu hiç mi iyi tarafı yok derseniz, o konuda da dürüst olmak gerekiyor, var! Bir kere kalıcılığı müthiş. By Kilian kalıcılık işini iyi beceriyor, yalan yok. Hem tende hem de kıyafette oldukça dirençli. Ertesi güne rahatlıkla ve dinamizmle kendisini hissettiriyor. Fark edilirliği yeterli. Yani performans anlamında sizi üzmeyecektir.

light-my-fire yen

Kokusunu sevemediğim parfümler hakkında genellikle fazlaca şey yazasım gelmez. Burada da durum aynı. Denemeden almanın riskli olduğunu düşündüğüm Light My Fire, EDP formunda. Sonbahar-kış kullanımına uyacağını düşünüyorum. Kaynaklarda uniseks olarak geçiyor ama erkek kullanımına yakın. Kimilerinin Light My Fire’ı Chergui’ye benzetmelerini hayretle okuyorum.

Koku Güzelliği:10/4

23 Eylül 2016 Cuma

Nishane – Fan Your Flames (2016)

Size güzel haberlerim var çaresiz koku bağımlısı dostlarım. Mert Güzel ve Murat Katran’ın kurdukları Nishane, koleksiyonu büyütmeye devam ediyor. Türkiye merkezli ilk niş parfümevi olan Nishane, 2012 yılında çıktığı niş parfüm serüvenine, 2016 yılında iki yeni eser ekledi. Hundred Silent Ways ve Fan Your Flames, isimlerinin ilhamını Mevlana’nın şiirlerinden almışlar.

“Set your life on fire. Seek those who fan your flames.” İşte bugünkü konuğum Fan Your Flames parfümünün ilhamını aldığı Mevlana’nın dizeleri. İlk defa Nishane parfümü deniyorum. Fan Your Flames’in açıklanan notalarını gördüğümde tam bana göre olduğunu düşündüm. Hindistan cevizi, rom içkisi, tütün, tonka ve günün sürprizi meşe yosunu. Açıklanan altı notadan beşi genel olarak sevdiğim notalar. Bir de ek olarak sedir ağacı var ki, kullanım tarzına göre değişiyor sevip sevmeme durumum.

Fan Your Flames’in açılışı keskin ve yoğun dumansı içki temasıyla gerçekleşiyor. Başlangıçta tütsü ve derinin olmasından şüpheleniyorum. Üst notalarındaki rom, parfümün başlangıcını domine ediyor. Hindistan cevizi ise epey geri planda. Güçlü açılışını sevdim. Orta kısımda sıcak içki temasına tütün ekleniyor. Islak tütünden ziyade dumansı kuru tütünden bahsedilebilir. Azıcık baharatlar da var sanki. Başlangıcı kadar çarpıcı değilse de fena değil orta bölüm. Kapanışta içki temasından ziyade odunsuluk etkili. Parlak, kadifemsi, yapaylık sınırındaki sedir ağacı kapanışta kendisini hissettiriyor. Meşe yosununa ise rastlayamadım alt notalarda. Bence parfümün zayıf karnı son kısım.

Yüksek kaliteli, sıcak içki notasıyla çarpıcı şekilde açılan Fan Your Flames, yine sıcak tütünle devam ediyor yoluna. Kimilerinin nargileye benzettiği tütün, bence o etkiyi vermiyor. Burada daha çok modern ve kuru tütün kullanımı var. Benim gibi tütün kokusu sevenleri memnun edecektir. İçki ile tütün notaları zaten genelde uyumlu oluyor. Fan Your Flames’de bu anlamda doğru seçim yapılmış. Alt notalar bence soru işareti. Kadifemsi ve neredeyse metalik yapaylık, hem kalite hem de koku güzelliği anlamında yeterli değil. Hatta baş ağrısı yapmaya aday.

kendi3 fan your yen

Benim açımdan durum şu: Başlangıcı müthiş, orta kısmı çok iyi, son bölümü eh işte. Genel olarak son kısmı dışında pürüzsüz ve kaliteli. İçkimsi-tütünsü-odunsu tema baştan sona pek değişmiyor. Detaylı ve zengin kokmayan Fan Your Flames, steril kalitesiyle sizi bekliyor. Açıklanan notalarında deri, tütsü ve amber yok ama burnum beni yanıltmıyorsa parfümde mevcutlar. Umarım yanılmıyorumdur.

Bana katılır mısınız bilemem ama bir parça Ambre Russe’ye benzetim Fan Your Flames’in havasını. Hatta abartıp Interlude Man’i bile çağrıştırıyor olabilir dumansı tarafı. Gerçi Ambre Russe’deki içki votkaydı, burada rom var. İki parfümünde sıcacık içki-tütün kokusuna göz kırpması böyle düşünmemi sağlamış olabilir.

Hindistan cevizi ve meşe yosununu daha baskın bekliyordum ama değilmiş. Hindistan cevizinin egzotik, kremsi ve sütsü hava vereceğini düşünüyordum ama etkisinin çok sınırlı olduğunu gördüm. İçki ve baharat destekli tütünü çok başarılı buldum. Ağırlık genel kompozisyonda içkiye verilmiş anlaşılan. Eğer bu tarz kokular ilginizi çekiyorsa deneme listenize mutlaka almanızı tavsiye ederim.

kendi2 fan your yen

İçki ve tütün kokusunun ağırlıkta olması onu erkek kullanımına yaklaştırıyor. Soğuk havaların parfümü Fan Your Flames. Kış mevsiminde daha iyi sonuç vereceğini sanıyorum. Extrait de Parfum formundaki parfümün kalıcılığı kıyafet üzerinde müthiş. Tende daha düşük kalıcılığı ama yeterli. Fark edilirliği başlangıçta epey yüksek. Onun içindir ki dikkatli kullanmak gerekebilir. Fazlası boğucu olabilir. Karşı cinsin beğenebileceği güvenli parfümlerden değil belli ki. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Oldukça tematik ve sert sayılabilecek yapısını göze alıyorsanız, sizi farklı bir deneyim bekliyor.

Koku Güzelliği:10/7

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Michael Kors For Men (2014)

New York, Londra, Milan, Paris, Münih, İstanbul, Dubai, Seul, Tokyo, Hong Kong, Rio de Janeiro gibi önemli şehirlere yayılmış bir marka Michael Kors. Kurucusu, isminden de anlaşılacağı üzere modacı Michael Kors. Sadece bu şehirlerde değil, dünyanın önemli hazır giyim markalarından olma yolunda ilerliyor Michael Kors.

Koleksiyonundaki ürün çeşitliliğine parfümleri ekleyeli on beş yıl olmasına rağmen, büyük ses getirecek esere imza atamamış gibi görünüyor Michael Kors. 2001 çıkışlı ilk erkek parfümü Michael For Men’i uzun süre önce kullanmış ve sevmiştim. Aradan epey zaman geçti ve onu özlediğimi fark ettim fakat Michael Kors cephesinde ilginç bir gelişme olmuş anladığım kadarıyla.

2001 çıkışlı Michael For Men’in ismi Michael Kors For Men olarak değiştirilmiş ve 2014 yılında yeniden piyasaya sürülmüş durumda. Ve tahmin edileceği gibi ilk orijinal formülün değişikliğe uğradığı anlaşılıyor. Ben de 2014 çıkışlı yeni Michael Kors For Men’i denemeye karar verdim. Bakalım eski versiyonu kadar başarılı mı yeni hali.

Bizzat Michael Kors bu yeni parfümü turunçgil-paçuli birleşimi olarak nitelemiş ve onun hibrid yapıya sahip olduğunu belirtmiş. Ve son olarak şunları eklemiş: “Seksi ama beklenmedik.” Parfümün açılışı turunçgillerle gerçekleşiyor. Buradaki turunçgiller, parlak, yapaylık sınırında ve biraz içkimsi. Çok sevdiğimi söyleyemem. Orta kısımda dumansı baharatlar ve bir parça tütün hissediyorum. Başlangıcına göre daha sevilesi orta bölüm. Sonlarda topraksı olmayan paçuli var. Çok ilgi çekici değil buradaki paçuli. Ağaçsılık da bulunuyor. Ve azıcık da deri var sanki. Kapanışı eh işte.

tanitim yen

Michael Kors For Men, aromatik otsu, turunçgilli, içkimsi, dumansı, tütünsü-baharat parfümüne benziyor. Başlangıçtaki parlak turunçgillere kimi yorumcular yıldız anason da eklemiş. Evet, olabilir. Belki de benim hissettiğim içkimsi hissiyat, yıldız anasondan geliyor. Yapaylık sınırındaki sıradan modern turunçgiller çoğu kişinin sevebileceği gibi ama bence sıradışı değil. Orta kısımda baharatların ve dumansı tütünün devreye girmesiyle daha ilginç hale geldiği söylenebilir. Hatta bence parfümün en güzel yeri orta notalar. Sonlardaki paçuli ise yapay sedir ağacıyla omuz omuza veriyor.

Bana göre tütsü ve paçuli, bu parfümün ana aksını oluşturmuyor. Çoğu kişinin aksine meyvemsilik de algılamıyorum. Bence parlak-yapay odunsuluk, parfümün önemli sac ayaklarından birisi. Harmanı zengin ve sürprizlere açık ama kalite anlamında vasatı aşamıyor. Kuru sayılabilecek baharatlar, ana yapıda büyük yer tutuyor. Yer yer aromatik sayılabilecek tarzı, ilerleyen saatlerde daha erkeksiliğe doğru evriliyor. Çok eski tarza sahip değil. Tozlu da değil ama tatlılığın az olması, günümüzün yeni nesil parfümlerinden ayrılmasını sağlıyor. Oysa ki 2014 çıkışlı olduğunu unutmayalım yeni Michael Kors For Men’in.

Sonuç olarak eski versiyonunu kullanmış ve sevmiştim. 2001 çıkışlı Michael For Men, kuru meyveli, tütünsü ve baharatlı yapısıyla çok iyi bir seçenekti. Yeni Michael Kors For Men, eski versiyonun devamı olarak düşünülmüş ama sonuç pek başarılı olmamış bana göre. Yeni hali eskisini aratır halde. Hem koku güzelliği hem de kalite anlamında eski versiyonun gerisinde kalıyor yeni hali. Büyük hevesle kullanmaya başladığım yeni versiyon, bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamamı sağladı. Eskisinden aldığım tadı, yeni halinden alamadım. Onun için tavsiyem eski versiyonu bulmanız ve kullanmanız.

kutulu sis yen

Parfümün tasarımını Harry Fremont yapmış. EDT formunda. Kalıcılığı ortalama. Fark edilirliği yüksek değil. Erkeksi sayılabilecek tarzı yüzünden, çok genç erkek arkadaşlara uymayabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Sıcak yaz günlerinde rahatsız edici olabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

30 Mart 2016 Çarşamba

Tom Ford Extreme (2007)

Her ne kadar limitli üretim olarak tanıtımı yapılsa da, Tom Ford Extreme’in satışının devam ettiğini görüyoruz. Bu durumun oluşmasında Tom Ford Extreme’in beklenenden fazla ilgi görmesi büyük rol oynamış olabilir. Tom Ford’un Signature serisinin fazla ses getiremeyen üyesi Tom Ford For Men’in devam parfümü olarak düşünülebilir Tom Ford Extreme. Gördüğüm kadarıyla Extreme, Signature serisinin yıldızı Black Orchid’in başarısının yanından bile geçemiyor. Ha bu arada kimi kullanıcıların Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’in erkek haline benzetmelerini de not alalım. İlerleyen paragraflarda bu konuya da değineyim.

2007 çıkışlı Tom Ford Extreme’in tanıtımında yok yok. Zevkine düşkün fesleğenden kişnişe, papatyadan kakuleye, tarçın kabuğundan İran limonuna, siyah erikten Parma menekşesine, İtalyan siyah incirinden Haiti vetiverine, rom içkisinden karamele, fir balsamından siyah yer mantarına kadar geniş bir çerçeve çizilmiş. Tütsü, paçuli, amber ve deriyi de eklesem abartmış olur muyum? Bu kadar birbirine benzemez notadan nasıl anlamlı parfüm ortaya çıkacağını epeydir merak ediyordum.

Tom Ford Extreme’in başlangıcı yeşil-eski-tozlu aromatik otlarla gerçekleşiyor. Büyük ihtimalle burnumu tırmalayan nota fesleğen. Acaba bahsettikleri papatya da var mı başlangıçta bilemedim. Zaten üst notaları bana çok uzak. Orta kısma doğru bu tuhaf başlangıcın yerini başka notaların almasını diliyorum. Orta bölümde tozlu aromatik otların hakimiyeti kırılıyor ve parfüm tatlanıyor bir parça. Algılayabildiklerim menekşe, baharatlar (kişniş), plastiğimsi deri ve içkiye yatırılmış tütün. Başlangıçtaki erkeksi ve olgun vurgu, orta notalarda da devam ediyor. Sanırım parfümün en sevdiğim yeri sonları oluyor. Kapanışta gayet başarılı tütsü, işi toparlamaya çalışsa da, benim için artık çok geç.

Bu da neyin nesi böyle? Tom Ford Extreme’in irkiltici ve gıcık, yeşil kokan başlangıcını hiç sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Orta kısımdaki zengin ama karman çorman yapıya ne diyeceğimi bilemediğimi söyleyebilirim. Son kısımda, söylediklerine göre özel bir tür Japon tütsüsünü sevdiğimi söyleyebilirim.

tomford afis

Gerçekten de bu nedir böyle? Odunsu desem değil, oryantal desem değil, fujer desem tam değil (andıran kısımlar mevcut), şipre hiç değil. Ne yapılmaya çalışılmış pek anlayamadım. Bir kere kesinlikle üst yaş guruplarına hitap ediyor. Rahatlıkla kırk yaş ve üzerindeki erkeklere yakışacaktır. Fazlasıyla erkeksi, tatlılığın sınırlı verildiği, zaman zaman eski kafa tozlu fujerleri andıran, bol bol nota olan ama karmaşadan öteye gidemeyen, ne olacağına karar verememiş, lüks erkek kokusu havası var Tom Ford Extreme’de. Evet ben kaliteliyim, cebimde BMW anahtarım var, evim de residance’ta ama Kitchenette mi House Cafe’de mi yoksa mahalledeki kebapçıda mı yemek yiyeceği konusunda kafası karışık bir arkadaş gibi.

Beni fazlasıyla iten başlangıcı ve sevmeye çalıştığım orta kısmı, evrene “alfa erkek” sinyalleri verse de benim için daha çok garip ve zorlayıcı. Orta bölümdeki içkimsi tütün sevdiğim gibi değil. Pek kimse bahsetmemiş ama orta bölümde bence menekşe önemli rol oynuyor. Karanlık ve koyu baharatların etkisi orta notalardan itibaren görülüyor. Çoğu kişinin bahsettiği  meyveler ise bence baskın değil. Deri de geri planda durdu tenimde. Neyse ki kıyafet üzerinde bir parça daha tahammül edilir hale geldi. Kumaşta yosunsu hissiyat verdiğini bile söyleyebilirim.

Sonuç olarak büyük merakla kullanmaya başladığım, daha ilk seferinde yıldızımın barışmayacağını çabucak anladığım, karşı cinsin seveceğini sanmadığım, sevmesi ve kullanması zor, oldukça farklı karakteri olan, zengin, baskın, piyasa kokularıyla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir eser. Kesinlikle denemeden almayın yoksa pişman olabilirsiniz. Herkese ve her yere uyacak yapısı yok.

Bu arada kısaca Black Orchid benzerliğine değineyim. Ya ben farklı bir parfüm kullanıyorum ya da Tom Ford Extreme’i, Black Orchid’e benzeten arkadaşlar fazlasıyla alkol almışlar! Ben aralarında pek benzerlik görmedim. Tarz olarak oldukça farklılar.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başlarda yüksek. Kısa süre sonra tene yaklaşıyor. Koyu ve karanlık yapısı sebebiyle soğuk kış mevsiminde kullanmak en iyisi.

Tom-Ford-Extreme ikili

Parfümün tasarımcısı Pierre Negrin. Luca Turin’in kitabında, Tom Ford Extreme, kasımpatı fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Chandler Burr ise bu parfümün hiç bir zaman favorisi olmayacağını belirtmiş. Fakat içeriğinde kaliteli materyaller kullanıldığından bahsetmiş. Ayrıca ilginç bir vizyon sunduğunu söylemiş Tom Ford Extreme’in: münzevi, güçlü, tehlikeli ve çok karanlık.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

23 Mart 2016 Çarşamba

John Varvatos – Dark Rebel (2015)

“Baş belası, çarpıcı, kavgacı bir parfüm yapmak istiyordum” diyen, ünlü modacı John Varvatos’un, yeni erkek kokusuna Dark Rebel ismini vermesi pek de yadırganmamalı. John Varvatos’un 2015 çıkışlı parfümü Dark Rebel’ın ilhamını Detroit şehrinin asi ruhundan aldığı sır değil. Bizzat John Varvatos’un bu yeni erkek parfümünde karanlık ve karamsar yönler bulunmasını ama aynı zamanda farklı bir hafiflik de istediği söyleniyor.

Muhtemelen John Varvatos’un gençlik yıllarının asi aktörü Steve McQueen ve yine 60’ların aykırı adamı Jimi Hendrix de Dark Rebel’in oluşturulmasında pay sahibi olabilir. Parfümün tasarımcısı Rodrigo Flores-Roux’un, Dark Rebel’i “kötü çocuğa” benzetmesi genel konsepte uygun görünüyor. Rodrigo Flores-Roux, Dark Rebel’da bir çeşit derin yasemin kokusu kullanmış. Ayrıca derinin genelde önemli rol oynadığını, bir parça sabunsu tütünün olduğunu ve güzel bir rom-konyak temasını parfüme eklediğini belirtmiş.

Dark Rebel’in açılışı içki kokusuyla gerçekleşiyor. Ne rom ne konyak içmiş birisi olarak benzerliklerini bilemeyeceğim ama üst notalar gayet güzel içki temasına sahip. Orta bölümde baharatların desteklediği tütün ve deri, içki aromasından daha baskın hale geliyor. Tatlılık orta bölümde artıyor. Son kısımda yapay odunsuluk ve aynı şekilde yapay, sıkıcı misk kapanışa imza atıyor. Son bölümü sevemediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

2015 yılında piyasaya sürülmesiyle, yeni nesil modern parfümlerin örneği diyebiliriz Dark Rebel için. İddialı ismi, müthiş şişesi ve arkasındaki John Varvatos isminin gücüyle, epey umudum vardı Dark Rebel’dan. İlk saniyeleri de bu umudumu pekiştirdi. Orta kısımdan itibaren sevdiğim tarzda tütüne bir türlü dönüşemedi. Sonlardaysa yapaylığı ve sıradanlığı, büyük hayal kırıklığı yaşattı. Ne acı!

uclu sis yen

Dark Rebel, modern içki-tütün-deri kokusu olmaya çalışmış. Nispeten başarmış ama başlangıcı dışında düşük kalite hissiyatı ve performansındaki zayıflık, onu çok ileriye taşıyacak gibi görünmüyor. Keşke harika açılışındaki gibi devam edebilseymiş kokusu. Zengin, çekici ve lüks başlangıcı dışında, çok ilgimi çekemedi Dark Rebel. Özellikle yapay odunsuluk orta kısımdan itibaren rahatsız etmeye başlıyor. Sonlardaki sulandırılmış hissi veren misk ise bize derman olmaya çok uzak.

Ne diyeyim bilemiyorum. Hayaller-gerçekler durumu yine gerçekleşiyor. Aslında harika bir fikir olarak başlayan Dark Rebel, bütüne baktığımda başarısız bir arkadaş olarak yerini alıyor koku hafızamda. Yaşı otuzun altındaki arkadaşlar, onu deneyip, muhtemelen beğenecekler. Siz yine de ilk andaki güzelliğe aldanmayın. 2-3 defa deneyip öyle kararınızı verin.

EDT formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği ne yazık ki düşük. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/5

12 Mart 2016 Cumartesi

Annick Goutal – Sables (1985)

Dalından koparıldığında bile solmayan ender çiçeklerden birisi ölmez otu. Latince adının, Helichrysum olduğu söylenen ölmez otunun, muhteşem altın rengi yapraklarını çağrıştıran, “altın güneş” anlamını taşıdığını, L’Occitane’in internet sitesinden öğreniyoruz. Korsikalılara göre bu çiçeğin, esir edici kokuya sahip makilerin (Korsika’nın kokulu çalılıkları) sembolü olduğu da yine aynı markanın, kendi parfümlerini tanıttığı sitesinde yazılı.

Yaygın olarak Akdeniz coğrafyasında yetiştiğini öğrendiğimiz ölmez otunun, bir hektarın 4 ton çiçek elde etmeye yetecek alanı sağladığı ve bundan da 8 kilo esansiyel yağ elde edildiği kısmı muhtemelen bizi en çok ilgilendiren tarafı. Ölmez otunun Korsika için ayrı anlamı olduğu biliniyor çünkü Akdeniz ikliminin, bu bitkinin yetişmesi için uygun şartları sağladığı sır değil.

İsterseniz Korsika üzerinden devam edelim. Fransa’ya bağlı bu küçük ve turistik adanın, 1980’lı yıllarda iki sevgiliye ev sahipliği yaptığını düşünebiliriz. Annick Goutal ve bugün ünlü bir viyolonsel sanatçısı olan eşi Alain Meunier’ın, Korsika adasını ziyaret ettikleri ve burada deniz kenarına kadar inen makilerin içlerinde bulunan ölmez otu bitkisinin kokusuna hayran kaldıkları bir sahne canlandırın zihninizde. İki aşık, Korsika’nın şahane plajlarında dolaşırken, kara tarafından esen hafif bir rüzgarın, onların burunlarına aromatik Akdeniz otlarıyla birlikte ölmez otu rayihasını da taşıdığı bir film sahnesinin içindeyiz adeta. Bu sahnenin devamı, Annick Goutal’ın genç sayılabilecek yaşta ölmesiyle kesintiye uğradı ne yazık ki.

Bilemeyiz belki de niş parfümevi sahibesi ve parfümör Annick Goutal’ın içine doğmuştu erken yaşta bu dünyaya veda edeceği. Ve kadınlık içgüdüsüyle sevgilisi ve kocası için bir parfüm tasarlamak istemişti 1985 yılında. Bu parfüm belki de onların aşkını sonsuzluğa taşıyacak bir mesajdı ya da şişenin içine konulup kapağı sıkıca kapatılmış el yazısı nottu. Dünyaya, insanlığa ve evrene iletilmek üzere…

olmez sables yen

Genellikle ürettiği parfümlerinde hayatından izler barındıran bir kadındı Annick Goutal. Sables’de onun erkeğine adadığı parfümüydü. İlhamını Korsika adasındaki ölmez otundan ve Alain Meunier’dan alan Sables, oryantal olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı oldukça farklı ve tanımlaması zor. Çok kuru, tozlu, buruk, acımsı ve neredeyse ilacımsı. Zengin aromatik otlar var başlangıçta. Tuhaf erkeksi çiçekler ve belki de toz! Üst notaları bir UFO kadar anlaşılamaz benim için. Orta bölümde parfüme ilhamını veren ölmez otu kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren biraz tatlılık da geliyor. Tatlılık çok değil, olması gerektiği kadar. Orta notalarda kuru baharatlar da yerini alıyor. Karanfil ve biberden şüpheleniyorum. Ve beni mutlu eden dumansı tütün. Orta bölüm hala tozlu, azıcık köhne ve nostaljik. Son kısımda tütsü olabilir mi? Ya vanilya? Belki amber? Sandal ağacı?

İnsanoğlu, karşısına çıkan çoğu şeyi kategorize etmeye çalışır. Bilemiyorum bu içgüdü, belki de bizim varoluşsal sırlarımızdan birisidir. Önümüze çıkan engelleri aşmak için, onları anlamlandırma çabası da olabilir. Ruhumuzda bulunan her şeye egemen olma hırsının sonucudur belki de. Ben niye parfümleri belli kalıplara sokup, anlatmaya çalışıyorum. Bir parfüme gereğinden fazla ya da az anlam yükleyerek, sorunu daha da büyütmüyor muyum? Neden parfümleri “sadece parfüm” olarak göremiyorum? Benim derdim ne?

Sables, özetle kuru, tozlu ve eski kokan, ölmez otu, baharat ve tütünden oluşuyor bana göre. Tabii ki erkeksi, şüphesiz ki olgun, anlaşılacağı üzere sevmesi zor, deneyimle sabit ki örneğine az rastlanır. Sables, sıcak ve tozlu baharatlar, erkeksi çiçeklerin karışımına katılmış bir pinçik tütün aromasıyla dünyaya gelmiş aşk çocuğu. Mantık evliliği mi yoksa aşk evliliği mi sorunsalının dışında o. Hey durun, “ya sev ya da nefret et” buyurganlığının hangi tarafında olmalı Sables? Ben sevenler kulübünün üyesiyim sanırım.

Fakat sakın ha, onu denemeden almayın. Yoksa koca bir şişe Sables’i, daha ilk kullanımda verecek yer arayabilirsiniz, benden söylemesi. Onunla bol bol övgü alacağınızı düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Hatta başıma geldiği üzere “offf ne kadar kötü kokuyor” olumsuzlamasına karşı dik durabilecek ve gözlerinizin dolmasına ve hayata küsmenize yol açmayacak iradeye sahipseniz, Sables sizi bekliyor. Aman fazla bekletmeyin, zaten otuz yaşını devirmiş bir parfüm!

resmi sables yen

Muhakkak birileri söylemiştir ama ben de tekrar edeyim. Sables’e en çok benzeyen parfüm hiç şüphesiz Francis Kurkdjian’ın Dior özel serisi için tasarladığı Eau Noire. Sables, çok daha kuru, baharatlı, az tatlı ve dumansıyken, Eau Noire, daha baskın, dolgun, gösterişli, tatlı, yeşil kokuyordu. Eğer siz de benim gibi Eau Noire sevenler derneğinin üyesiyseniz, Sables’i ne yapıp edin deneyin. Tabii yaşınız otuz beşin üzerindeyse!

EDT formunda. Kalıcılığı gayet iyi ama fark edilirliği düşük. Tam bir sonbahar-kış parfümü olduğunu düşündürtüyor bana. Dumanlı ve gizemli havası, onu farklı ambiyanslar için uygun hale getirebilir. Luca Turin, Sables’i ölmez otu amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört puan vermiş.

Son söz: Bay Alain Meunier. Lütfen verdiğiniz konserlerden önce ya da sonra, bir dönem hayat arkadaşınız olan Annick Goutal’ı ve onun eserlerini de anınız. Çünkü o muhtemelen güzel bir yerde ve güzel insanlarla beraber. Sizin viyolonselinizden akıp giden notalar, evrenin bir yerlerinde Annick Goutal’ın parfümlerinden atmosfere yayılan koku molekülleriyle birleşecektir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği: 10/7

8 Mart 2016 Salı

Hermes – Equipage (1970)

Her parfüm için uzun uzun giriş yazısı yazmalı mıyım diye düşünüyorum. Kimi zaman canım pek bir şey karalamak istemezken, bazen de bir bakıyorum paragraflar birbirini kovalıyor. Kimi parfümler uzun yazıları hak ederken, bazılarını kısa kesmek gerekiyor.

Söz konusu klasikler olunca, canım uzun uzun yazmak istiyor. Guerlain’in Chanel’in ve tabii ki Hermes’in eski klasikleri muhakkak önemliler. Parfümler dünyasının bir dönemini anlamak için çok tipik örnekler bu klasikler. 1970’li yılların koku karakteriyle, 1980’lerinki farklı olabiliyor. Ara ara tipik olmayan örnekler de çıkabiliyor doğal olarak. Fakat parfümler genellikle o yılların koku karakterini yansıtıyorlar.

Hermes’in bence erkek parfümü olması gereken uniseks klasiği Eau d’Hermes’ten sonraki en önemli klasiklerinden Equipage, uzun zamandır merak ettiklerim listesinin başlarındaydı. Daha önce hiç kullanmadığım Equipage’ı seveceğimi tahmin ediyordum. Açıkçası çok yanılmadım ama bazı eksik tarafları da burnuma çarpmadı değil.

Ünlü parfümör Guy Robert tarafından 1970’li yılların hemen başında tasarlanan Equipage, aromatik, baharatlı ve odunsu olarak tanıtılmış. Ayrıca kendi sitelerinde Hermes’in ilk erkek parfümü olarak vurgulanması önemli. Equipage’ın başlangıcı aromatik turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon, tozlu turunçgiller, biraz bergamot ve aromatik otlarla üst notalar size merhaba diyor. Açılışı 70-80’ler tadında. Eski ve tozlu. Üst notaları güzel. Orta bölümde nostaljik turunçgillere tatlı olmayan dumansı baharatlar ve tütün ekleniyor. Aynı baharatlar gibi tütün de kuru ve dumansı. Kimilerinin pipo tütününe benzettikleri orta bölümde bir parça da paçuli olabilir. Orta kısmı da sevdim. Son bölümde yine radikal değişim var. Kapanışta eskilerden bir dost bizi karşılıyor: meşe yosunu. Azıcık da vetiver var. Odunsuluğun hafif esintileri de burnunuza geliyor.

hermes equipage yen

Çoğu kişi bana katılmasa da Equipage’ın başlangıcında tozlu limon olduğunu düşünüyorum. Üst notalar kesinlikle iki öğenin üstüne kurulmuş: turunçgiller ve aromatik Akdeniz otları. Otlardan adaçayı, fesleğen ve diğerleri aklınıza gelebilir. Acaba hafiften nane de var mı? Aromatik şiprelere benzeyen üst notalar yeterince rafine ama biraz sönük. Orta kısımda baharatlar olaya dahil oluyor. Tabii karanfil epey domine ediyor orta bölümü. Küçük hindistan cevizi de yüksek ihtimalle orta bölümde var. Bence buradaki sürpriz tütün. Fazlaca tatlı verilmeyen dumansı tütünle baharatların uyumu başarılı ve epey tanıdık. Sonlardaki meşe yosunu hoş bir sürpriz yapıyor ama çok rafine değil. Bilemiyorum daha iyi verilebilirdi sanki.

Equipage, kendi sitelerindeki tanımı tam anlamıyla karşılıyor: Aromatik, baharatlı ve odunsu. Başlangıcı aromatik, orta kısmı baharatlı ve sonları odunsu. Katmanlı, erkeksi, şık, nostaljik ve beyefendi tarzı var. Üst yaş guruplarını hedefleyen, eski dünyanın centilmen erkeklerine hitap eden, yarı resmi tarza sahip, hafifçe de züppe yapısı, onu günlük kullanım için bir parça zorlaştırıyor. Evet, o kesinlikle züppe parfümü olmalı. Aileden zengin burjuvazinin orta yaş ve üzeri erkeklerine yakışabilecek, Mercedes değil de Aston Martin kullanan ve popüler mekanlar yerine akşamlarını golf kulübünde geçirenlerin parfümü olarak yer ediyor zihnimde.

Sonuç olarak tarzını ve vermek istediği mesajı anlıyorum Equipage’ın. Bu tür parfümleri seven birisi olarak bazı ufak pürüzler fark ettim. Bir kere başlangıçtaki turunçgilleri harika bulamadım. Sonları da pek başarılı gelmedi bana. Ayrıca performansı oldukça düşük. Kalıcılığı epey sınırlı. Fark edilirliği zayıf. Muhtemelen geçirdiği reformülasyonların etkisiyle bazı değişimler yaşamış. Beklediğim tadı alamasam da, bu önemli klasiği denemenizi tavsiye ederim.

resmi equipage yen

EDT formunda Equipage. Serin ilkbahar-sonbahar dönemi bence kullanım için en uygun zaman dilimi. Luca Turin’in kitabında dumansı odunsu olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

Koku Güzelliği:10/7

28 Şubat 2016 Pazar

Costume National – 21 (2007)

Kim sever ki sıkıcı matematiği. Sinemanın insanı içine çeken büyüsünün, edebiyatın ve okuma bağımlılığının anlatılmaz tadının, müziğin içimize işleyen sihirli ezgilerinin yanında matematik, anlamsız sayı karmaşası gibi gelir bana çoğu zaman. Neyse ki ilkokul seviyesindeki matematik bilgimle şu hesabı yapabiliyorum: 1986+21: 2007.

Yok, hayır, kabalaya, astro numerolojiye ya da ebcet hesaplarına kafayı takmadım. Gerçi Edip Yüksel’in 19 konusundaki çabasını takdir etsem de subliminal mesaj vermeye çalışmıyorum. Aslında konu basit. Costume National markasının kuruluş tarihi olan 1986’ya 21 rakamını eklediğiniz zaman karşımıza markanın 21 isimli parfümünün piyasaya sürülüş tarihi 2007 çıkar. İşte size Parfüm Merakı’nın kozmik bir hizmeti daha 🙂

Laf kalabalığını bırakırsam, Costume National’ın 21 parfümü, markanın kuruluşunun 21. yılını kutlamak amacıyla piyasaya sürülmüş tam da 2007 yılında. Tabii genellikle bu tür kutlamalar 10-20-25-50-100 gibi yıllarda yapılır ama Costume National’ın 21. yıllarını kutlamak nereden akıllarına geldi açıkçası bizi pek ilgilendirmiyor. Biz öze bakalım.

21’in eski tanıtımlarında parfümün uniseks olarak piyasaya sürüldüğü belirtilmesine rağmen çoğu yerde inatla kadın parfümü kategorisinde gösterilmesini anlayabilmiş değilim. Hatta çoğu mağazada kadın parfümü olarak satılmaya çalışılmasını, bembeyaz ve masum şişesine bağlamaya çalışmak istiyorum. İyi de şişesi beyaz parfümler mutlaka kadın parfümü mü olmalı. O zaman Kouros gibi bir canavarı nereye koyacağız?

resmi 21 yen

21, kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış: “Beyaz saflık ve derin gizem.” Parfümden ziyade ruhani bir varlıktan bahsedildiği hissi veren 21’in başlangıcı mistik şekilde gerçekleşiyor. Egzotik ve derin amber, tam sevdiğim gibi. Biraz kremsi, tatlı ve vanilyamsı. Orta kısımda amberin etkisi devam ediyor. Ambere dumansı tütün ve baharatlar ekleniyor. Baharat derken kimyon, tarçın ve biber akla gelebilir. Tabii tonka fasulyesi önemli rol oynuyor orta bölümde. Karmaşık ve yoğun orta notalar. Son kısımda bir parça sakinleşme söz konusu. Vanilya kapanışta da etkili. Hatta alt notaları domine ediyor tatlımsı, yarı pudralı vanilya. Ortalama şekilde gerçekleşiyor son bölüm.

21, şaşırtıcı derecede baskın bir amber parfümü. Oysa açıklanan notalarında bulunan süt, aklımda tamamen farklı imaj çizmesini sağlamıştı 21’in. Kullanım döneminde gördüm ki, 21 süt teması üzerine kurgulanmamış. 21, kesinlikle egzotik amber kokusu. Baharatlı, tütünlü bir amberden bahsedilebilir.

Geleyim süt meselesine. Açıklanan notalarında süt görülüyor. Büyük ihtimalle süt hissiyatını verecek olan nota vanilyadır. Bazı yorumcuların bahsettiği üzere süt kokmuyor ama vanilya her daim hissediliyor. Hatta daha da ileri gidilip pirinçli, sütlü pudinglere benzetilmesini, bir sütlaç sever olarak kafamda oturtamadım.

21, bence epey zengin kokuyor. Birçok nota, zaman zaman kendisini gösteriyor. Fakat bu kadar çok nota hafiften bir karmaşa da yaratıyor. 21 ismini, parfümün 21 adet notadan oluştuğuna bağlayanlar da var. Her ne kadar 21 farklı koku burnunuza gelmiyorsa da, bence anlaşılması zaman isteyen parfümlerden.

costume_national_21 yen

Bırakın kadın parfümü olmayı, uniseks bile denmez bence 21 için. Erkek kullanımına çok daha yakın. Ve tam soğuk hava parfümü. Kimilerinin Prada Amber’e (kadın versiyonu) benzettiği 21, muhtemelen içeriğindeki paçuli sayesinde bu algıyı oluşturuyor. Başlangıcını ve tonka fasülyesi kullanımını Bogart Pour Homme’a benzettiğimi belirtmeliyim. Umarım yanılmıyorumdur.

Sonuç olarak 21, fena parça değil. Her ne kadar günlük kullanıma çok uyacağını düşünmesem de, nişlere yaklaşan kalitesi ve koku karakteriyle iyi seçim olabilir. Fakat Costume National’ların fiyatlarının ana akım rakiplerinden bir parça yüksek olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Ayrıca kimilerinin modern olarak tanımlamasına da katılamayacağım. Bence hafiften eski-tozlu yapısı başlangıç ve orta kısımda hissedilebiliyor. Bu da onu eski erkeksi fujerlere yaklaştırıyor.

Luca Turin’in kitabında anasonlu oryantal olarak sınıflandırılan 21, beş üzerinden üç puan alabilmiş. Tania hanım da Prada Amber’e (kadın versiyonu) benzetmiş 21’i.

EDP formundaki 21’in fark edilirliği ilk anlarda oldukça yüksek. Bence genel performansı yeterli. Daha fazlası rahatsız edici olabilir. Çok genç arkadaşların denemesinden ziyade, otuz yaş üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.

blogcuaary yen

Bir diğer tartışmalı konu parfümün tasarımcısı. Kimi kaynaklarda Juliette Karagueuzoglou kimi kaynaklarda Laurent Bruyere ismi geçiyor. Açıkçası tam çözebilmiş değilim bu durumu. Bu arada parfümün şişesinin, Costume National’ın kurucusu Ennio Capasa tarafından tasarlandığı söyleniyor.

Koku Güzelliği:10/7

24 Şubat 2016 Çarşamba

Parfum d’Empire – Aziyade (2008)

“Edward W. Sait, Şarkiyatçılık adlı kitabında, doğuya olan ilgiyi şöyle yorumlar: “Şark dipsiz acayiplikler kuyusundan çıkma, neredeyse cürüm kabilinden (ama asla gerçekten cürüm olmayan) davranışlardan ötürü seyredilir. Duyarlılığıyla Şark’ı kateden Avrupalı bir seyircidir; asla olup bitene dahil olmaz, her zaman aynı durur.” Ama Pierre Loti’nin konumu bir Avrupalı olarak çok farklıdır. O, Hatice’ye (Aziyade) gönlünü kaptırınca Türkçe öğrenir, Müslümanların oturduğu Eyüp’te ev kiralar ve Türk gibi giyinip, Arif Efendi kisvesiyle karşımıza çıkar. 1876’da başlayan İstanbul ve Türkiye macerası 1921’e kadar aralıksız sürer. Zaten iki yıl sonra da ölür. Pierre Loti “sadece tek bir amacın peşinde koştu; Türk peri masalının ve Osmanlı gerçeğinin özel yorumlamasından oluşan bilge karışımı yaşamaya ara vermeden kente duyarlı bir saygıyı dile getirmek.”

Sayın hocamız Galip Baldıran’ın Pierre Loti ile ilgili makalesinden alıntıladığım yukarıda tespitler, bir kitapla ilgili. Hangi kitap mı? Ülkemizde uzun yıllar yaşamış ve ismi İstanbul’da bir bölgeye de verilmiş ünlü yazar Pierre Loti’nin Aziyade kitabından bahsediliyor. Pierre Loti’nin Aziyade romanında, evli bir Türk kadın ile aşk yaşayan bir Avrupalının hikayesi anlatılır. Tabii 1870’li yılların Osmanlı Devletinde bu tür yasak aşkların nasıl karşılanacağı tahmin edilebilir fakat aşkın önünde kim ve hangi evlilik durabilir ki?

Takvim 2008 yılını gösterdiğinde, Fransa merkezli niş parfüm evi Parfum d’Empire bu yasak aşktan ilhamını alarak Aziyade isimli parfümü piyasaya sürer. Anlaşılacağı üzere, Aziyade parfümü, Pierre Loti’nin ünlü romanı Aziyade’den ismini ve konseptini almış. Zaten markanın internet sitesinde de bunu destekleyen bilgiler mevcut.

loti res

Tabii kendi sitelerindeki tanıtımları biraz karışık ve abartılı. Yasak aşkın meyvesinden tutun da şarap tanrısı Diyonisos’a, antik Mısır’ın baharatlarından, eski Romalıların erotik şölenlerine, Sümerlilerin fuhuş ayinlerine kadar geniş skalada tanıtım yapılmış. En son, vanilyanın Aztek imparatorluğunun afrodizyağı olduğundan bahsedildiğini okuduğumda kendimden geçmişim 🙂 Bakalım bu kadar tarihi ve detaylı tanıtımı yapılmış Aziyade parfümü, beklentileri ne kadar karşılayabiliyor.

Aziyade’in başlangıcı ferah olmayan lezzetli meyvelerle gerçekleşiyor. Ağız sulandırabilecek kadar leziz meyvelerden ayırt edebildiklerim şeftali, erik, kiraz. Açıklanan notalarında hurma ve nar da bulunuyor. İki nota da pek karşımıza çıkmıyor. Bence hurmadan ziyade ekşi kırmızı meyveler baskın ilk dakikalarda. Başlangıcı güzel. Orta bölümde mayhoş meyvelerin etkisi devam ediyor. Bu sefer devreye meyvelerle harmanlanmış tütün ve aromatik baharatlar giriyor. Tütün, hafiften dumansı hava veriyor ki bu hissiyatı seviyorum. Baharatlardan öne çıkanlar tarçın gibi görünüyor. Baharatlı, tütünlü, reçineli orta bölüm bence parfümün en başarılı tarafı. Son bölümde vanilya ve tütsü var ama etkisi oldukça azalıyor kapanışta. İşte size Aziyade.

Ana tema şu olabilir: Mayhoş meyvelerin sardığı baharatlı tütün ve sıcak reçineler. Genel olarak modern ve kabul edilebilir oranda tatlılık barındırıyor. Gayet lezzetli bir baharat parfümü denebilir son tahlilde. Eskiden çok sevdiğim meyveli parfümler, artık eskisi kadar ilgimi çekmiyor muhtemelen. Yine de bu tür mayhoş meyvelerin yüksek kaliteli olarak verilmesine karşı zaafım var.
yatik aziyade yen
Aziyade’de Serge Lutensvari kuru ve yarı karanlık meyvelerden bahsedilebilir. Zaten Aziyade’yi çoğu kişinin Arabie’ye benzetmesi bu sebepten olabilir. Gerçi Arabie çok daha dumansı ve baharatlı. Aziyade biraz da meyveli Arabie’ye göre. Arabie’yi kullanması biraz zorken, Aziyade günlük kullanım için çok daha uyumlu. Arabie mesir macunu gibiyken, Aziyade yüksek kaliteli vişne suyuna benziyor bence.

Tabii modern meyveli niş parfümler deyince aklıma iki isim geliyor: Plum Japonais ve Feminite du Bois. Aziyade’in rakibi olarak bu iki arkadaş gösterilebilir. Aziyade bu iki örnekten daha sıcak, reçineli ve sanki azıcık içkimsi. İçlerinden hangisini seçeceğiniz ise size kalmış.

Sonuç olarak yine yüksek kaliteli bir işe imza atmış Marc-Antoine Corticchiato. Canlı, pozitif ve dinamik kokuyor Aziyade. Çok büyük değişimler geçirmese de bu tarzın en iyi örneklerinden birisi olduğu söylenebilir. Ferah sayılamayacak tarzına istinaden, sıcak yaz mevsiminde kullanmak iyi fikir olmayabilir. Serin havaların kokusu sanki.

Luca Turin’in kitabında İran tatlıları olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş.
bahce sis
EDP formunda Aziyade. Kalıcılığı normal. Fark edilirliği ilk yarım saat gayet iyi. Sonrasında tene yaklaşıyor. Hem kadınlar hem de erkekler için uygun olduğu belirtilen Aziyade, bence bir parça erkek kullanımına yakın ama kadınların da kullanması tuhaf kaçmayacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

15 Şubat 2016 Pazartesi

Tauer – PHI Une Rose de Kandahar (2013)

Hikayenin başlangıç tarihinin 2013 yılının Haziran ayı olduğunu söyleyebiliriz. İsviçre deyince aklımıza gelen bilim adamı klişesi, uzun zaman sonra Andy Tauer ismiyle yer değiştireceğe benziyor. Parfümör Andy Tauer, 2013 yılının Haziran ayında bir gül yağı kokusu test eder. Bu gül yağının tamamen doğal olduğu ve kendisine Afganistan’dan geldiği söylenir. Kalitesine hayran kaldığı bu gül yağından elinde sadece elli gram kadar vardır ve şöyle düşünür “elli gram gül yağını kullanıp, parfüm yapabilirim.”

Bay Tauer, zihninde yer eden Afganistan gül yağı üzerinde çalışmaya devam eder. 2013 yılının Ağustos ayının son günlerinde karşımıza şu formülle çıkar: ” 3% oranında gül yağı, 2% oranında doğal kayısı yağı, 0.4% oranında tarçın kabuğu ve acı badem yağı, 3% bergamot ve diğerleri.” Parfümdeki sentetiklerin 50% civarında yer almasını düşünmektedir.

Eylül 2013’ün sonlarında formül büyük oranda oluşmuştur: ” 3% gül yağı, %2.5 kayısı yağı, 3% tütün özütü, 9% paçuli yağı, 3% bergamot, 1.5% burbon sardunya, 0.35% tarçın kabuğu yağı, 0.3% acı badem yağı.” İşte size son zamanların en ilgi çeken Andy Tauer parfümü PHI Une Rose de Kandahar’ın sihirli formülü.

Kendi sitesinde parfümlerinin içeriklerini bu denli detaylı açıklayabilecek kadar rahat Andy Tauer. Afganistan’dan aldığı elli gramlık gül yağıyla, yüzlerce şişe parfüm çıkaramayacağını ama PHI Une Rose de Kandahar’ın limitli üretim olmayacağını söyleyecek kadar da açık sözlü. İlk çıktığı günden itibaren merak ettiğim PHI Une Rose de Kandahar, Parfüm Merakı’nın ukala burnunu dolduruyor günlerdir. Bakalım sonuçlar nasıl?

kendi

PHI Une Rose de Kandahar’ın açılışı meyvemsilikle gerçekleşiyor. Muhtemelen kayısı, üst notalardaki tatlı ve kremsi meyvenin karşılığı. Ferah olmayan meyveler bir parça pudramsı. Orta bölümde parfümün ana yapısı ortaya çıkıyor. Meyvemsilik geride kalırken, yağlı, tatlı ve tozlu gül karşımıza çıkıveriyor. Eski tarz güle, bir pinçik tütün ve baharatlar ekleniyor. Tütün ıslak ve yağlımsı. Bu andan itibaren garip bir dumansılığın etkisine giriyor. Sevmesi zor ama oldukça çarpıcı. Geleyim kapanışa. Son bölümde kuru baharatlar etkili. Fazlaca tatlı olmayan vanilya ile baharatların uyumu çok güzel. Fakat alt notalarda oldukça zayıflıyor.

Bizzat Andy Tauer, parfümünü şöyle tanımlamış: ” Evet o, geri planında tütün, amber, karanlık paçulinin desteklediği meyveli, kayısılı gül parfümü.” Kokunun yaratıcısı olarak Andy Tauer’in söyledikleri tabii ki önemli. Ben de katılıyorum bu açıklamaya. Hatta bu cümle, parfümün genel konseptinin kısa özeti gibi. İlave olarak şunu söyleyeyim. “Neredeyse içkiye yatırılmış tütün yapraklarının üstüne dökülen baharatlar (tarçın), yanına konan tozlu-arabik gül ve paçuli yağı.” Bay Tauer, bu tespitime katılır mı bilinmez.

PHI Une Rose de Kandahar, başlangıcından itibaren sıradan piyasa işi kokuya sahip olmadığını gösteriyor. Olgun ve nostaljik-köhne yapı, parfümü kimi zaman paçuli yağlarına kimi zaman bozulmaya yüz tutmuş gül yağlarına yaklaştırıyor. Oldukça karakteristik ve farklı bir parfüm. Bildiğiniz anlamda gül kokularına benzemiyor. Azıcık hayvansı, vanilyamsı, kremsi, tatlı (tonka fasulyesinin rolü büyük), yağlımsı ve Arap esintili parfümleri çağrıştırıyor. Gerçi parfümün ismindeki Kandahar, onun doğuya ait olduğunu vurguluyor adeta.

Geleyim ismindeki güle. Gül, asla Oud İspahan, Black Aoud ya da diğer muadillerine benzemiyor.  Daha çok Patchouli Imperial ve Royal Bain’in yüksek kaliteli karışımı gibi. Ağır, ağdalı, sevmesi ve kullanması zor. Tatlılık fazla. Pudralı sayılabilecek yapı, gül ile birleşince zaman zaman kadın parfümü hissiyatı veriyor. Gerçi uniseks olarak sunulmuş. Kendinizi alıştırmanız gerekiyor onu kullanabilmek için. Açıkçası çok derin ve katmanlı değil bence. Başlangıcı ve orta kısmı aynı düzlemde ilerliyor. En büyük değişim son kısımda gerçekleşiyor.

cicek

Sonuç olarak parfümü sevdim mi? Aşık olmadım ama arkasındaki fikri sevdim. Bay Tauer’in Afganistan’ı ve Kandahar’ı hatırlatan konsepte imza atmasını anlamlı bulurken, o coğrafyadaki savaşları anlamsız buldum. Bölgedeki yüksek dağlarda yetişen gül kokusunun hayalini kurdum. Kandahar’ın bir kasabasındaki toprak yollarda dolaşan ayakları çıplak çocuğun, değişmesi zor kaderini düşünüp, hüzünlendim. 14-15 yaşındaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesine isyan ettim. Cehalete kızdım, radikallere lanet okudum ve mutluluk güneşinin, aydınlık geleceğin, bir gün bu bölgelerden de doğacağını ümit ettim.

PHI Une Rose de Kandahar, Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Çoğu kişi fark edilirliği yüksek demiş ama bende pek öyle olmadı. Tam bir kış parfümü. Ilık günlerde bile ağır gelebilir. Yaş ve deneyimi isteyen bir arkadaş bence. Denemeden almanın ise hiç iyi fikir olmadığını belirtmeliyim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7