1 Haziran 2017 Perşembe

Maitre Parfumeur et Gantier – Eau des Iles (1988)

İsmi “Adaların Suyu” olan bir parfüm sizce nasıl kokmalı? Ada kelimesi bizde nasıl çağrışım yapmalı? Ada’dan anlayacağımız, denizin ortasında tek başına duran ve hiç kimsenin yaşamadığı kara parçası mı olmalı yoksa pırıl pırıl gökyüzüyle, bembeyaz kumlara sahip plajlarıyla, palmiye ağaçlarıyla bezeli tropikal cennet mi olmalı?

Parfüm üreticileri, adayı merkeze aldıkları parfümlerde genellikle son söylediğim örneği hayata geçiriyor. Havanın hiç soğumadığı, okyanustaki egzotik tatil adaları konsepti parfüm markaları için gayet kullanışlı bir öğe. Tabii ada deyince ilk akla gelen deniz ve ona bağlantılı olarak su teması. Kısacası, ada ve deniz merkezli parfümler, genellikle ferah, sucul, taze, serinlik veren kokulardan oluşuyor. Peki bu duruma aykırı örnekler var mı? Neden olmasın?

Jean Laporte’nin ünlü niş parfümevi Maitre Parfumeur et Gantier, parfümseverlerin gözünde her zaman için farklı bir yere sahiptir. 1980’li yılların sonlarında başladıkları parfüm yolculuğu, 2017 itibariyle devam ediyor. İlginç ve egzotik parfümleriyle şöhreti artan marka, 1988 yılında ilk eserlerini vermeye başlamıştı. Maitre Parfumeur et Gantier’in ilk göz ağrılarından olan Eau des Iles, sevilen bir Jean Laporte parfümü. İsmindeki ada ve su göndermelerine rağmen, sıradışı bir eserle karşılaşacağınızı söyleyebilirim.

Eau des Iles’in açılışı garip aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında tarhun otu ve mersin var. Bir parça lavantanın eşlik ettiği ferah olmayan eski aromatik otlar enteresan. Orta bölümde hüzünlü ve buruk koku devam ediyor. Orta kısımda aromatik otlar varlığını az da olsa sürdürüyor. Bu bölümde erkeksi çiçekler (artemisya olabilir), tütün benzeri dumansılık ve gerilerde kuru tütsü var. Zengin ve gösterişli orta bölüm hala kafa karıştırıcı. Kapanışta alışıldık olmayan tarzda bir paçuli var. Köksü kokmayan paçuli, tonka fasulyesinden gelen tatlılıkla birleşiyor. Gerçekten de farklı bir karışım Eau des İles.

Parfümü kullanmaya ilk başladığım gün yine o his içime çöktü: “Bu parfümü ya da sadece kokuyu nereden hatırlıyorum.” Düşündüm taşındım ama bulamadım. 1980’li yılların sonlarında üretildiğini düşünürsek, eski-tozlu-nostaljik kokması normal. Acaba 1980’li yılların erkeksi şiprelerine mi benziyor? Neden olmasın. Fakat burada kuru ve turunçgilli bir yapı yok, daha fujervari tatlılık var. Anlatması oldukça zor bir parfüm.

Eau des Iles’te hissettiğim kokular şunlar: Lavanta, aromatik otlar, erkeksi çiçekler, dumansı tütün, kuru tütsü ve hayvansal olmayan deri. Parfüm hiç bir zaman koyu ve karanlık değil. Ferah ve taze de değil. Akdenizli bir hüzün var. İçinizi burkuyor kokusu ama bir taraftan da kalitesi ve zenginliği hayran bırakıyor kendisine. Tabii, piyasaya işi parfümleri ciddiye almayan, eski ve nostaljik baba kokularını seven, derinlemesine parfümlere gönül verenlerin değerini anlayabileceği tematik ve egzotik bir çalışma. Herkesin sevemeyeceği, güvenli sayılamayacak bir eser.

Ada ve su temalarını unutun çünkü Eau des Iles, ferah ve tropikal değil, farklı ve egzotik kokuyor. Çoğu kullanıcı kahve notasından bahsediyor Eau des Iles’te. Açıklanan notalarında da kahve var. Buradaki kahve kullanımı hiç de sandığınız gibi değil. Çikolatamsı ve tatlı olmayan kahve aroması modern parfümlerdeki kullanımlara uzak.

Kendimi zorluyorum ama bir parfüme çok benzetemiyorum. Sanki hafiften Dior’un özel seri üyesi Eau Noire’e benziyor. Paçuli kullanımı da yine Dior’un özel serisinden Patchouli Imperial’i anımsatıyor.

Eau des Iles, erkek parfümü olarak geçiyor kaynaklarda. EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına uygun diyebilirim. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere yakışacağını tahmin ediyorum. Kokusunun tasarımına Jean Laporte imza atmış.

Koku Güzelliği:10/7

28 Mayıs 2017 Pazar

Acqua di Parma – Iris Nobile (2004)

“İtalya’nın eski aristokrat villalarının bahçeleri, sanatın, doğanın ve kültürün barışçıl bir uyum içerisinde yaşandığı seçkin mekanlardır. Acqua di Parma, ‘Le Nobili’ isimli kadın parfümü koleksiyonunu yaratmak için bu evreni yorumluyor ve en sembolik çiçeklerini kullanıyor: İris, Manolya, Yasemin, Gül ve Şakayık. Aristokratik kadınsılığın hikayelerini, parfüm kompozisyonlarından oluşan bu seride yansıtmaktadır.

Iris Nobile: klasik ve sofistike kadınsılığı ifade eden kıymetli, zarif bir koku. Gizemli zarif çiçekli notalar ile şipre akorlarının ilgi çekici inceliklerini birleştiren sofistike bir parfüm.”

Başarılı İtalyan niş parfümevi Acqua di Parma’nın kadın parfümlerinden oluşan Le Nobili serisinin ilk üyesi diyebiliriz Iris Nobile için. Nobile isimli parfümlerin, İtalyan villalarının bahçelerinden ve orada yetiştirilen çiçeklerden oluşması hoş bir detay olarak düşünülebilir. Kendi sitelerindeki şipre vurgusu da ilgimi çekiyor. Hakkındaki güzel yorumlardan etkilenerek deneme listesine aldığım Iris Nobile’ı bir süredir kullanıyorum.

Parfümün açılışı çiçeksi ve pudralı turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil sayılabilecek ferah olmayan kadınsı turunçgiller, bergamot ve portakal çiçeğinden oluşuyor. Orta kısımda pudralı yapı devam ediyor. Turunçgiller geriye çekilirken, çiçeklerin ağırlığı iyice artıyor. Parfüme ismini veren iris çiçeği artık görünür hale geliyor. Hafiften ruj hissiyatı veren orta bölümde, tırnaklarını dışarı çıkarmış beyaz çiçekler de eşlik ediyor irise. Son bölüm oldukça dingin. Çiçekler evcilleşiyor, başlangıçtaki coşku yerini kremsi vanilya ve iris çiçeğine bırakıyor.

Iris Nobile hiç şüphesiz ki tam bir kadın parfümü. Daha ilk saniyelerdeki tozlu turunçgiller ve çiçekler, onun feminen yanını vurguluyor. Beyaz ya da sarı çiçekler ayrımını tam yapamasam da pudralı yapı her daim hissediliyor. İris, ilginç şekilde fazlasıyla baskın değil. Bazen öne çıkıyor, bazen diğer çiçeklerin arkasına saklanıyor. Açıkçası daha ön planda olmasını isterdim iris çiçeğinin. Çünkü parfümlerdeki verilişini seviyorum irisin.

Tabii benim sevmemden ziyade genele hitap ediyor mu onu değerlendirmek gerekiyor. Bana göre, her kadının rahatlıkla kullanabileceği, temiz, anaç, güvenli ve dişi yanını öne çıkaran kaliteli bir eser Iris Nobile. Kendimce hoşuma gitmeyen iki yanından birisi fazlaca pudralı ve ikincisi iris dışındaki çiçekler ziyadesiyle kompozisyonun içinde.

Sonuç olarak, benzersiz ya da sıradışı değil Iris Nobile. Birçok çiçeksi-pudralı kadın parfümünü hatırlatan kokusu, orta yaş ve üzerindeki kadınların gönlünü kazanabilir. Tenimde beyaz çiçeksi ve pudralı yanını öne çıkaran Iris Nobile, kıyafet üzerinde irisi öne çıkardı ki istediğim buydu. Kumaş üzerindeki duruşunu sevdim.

Benim kullandığım EDT olanıydı. İlk formülasyon EDT’ydi. Yeni üretimler EDP olarak satılıyor. Muhtemelen küçük bir formülasyon değişikliği olmuştur. Umarım olumlu yönde gerçekleşmiştir.

Ve büyük bir sürpriz. Parfümün tasarımını iki önemli isim yapmış. Francoise Caron ve Francis Kurkdjian kokusunun arkasındaki isimler. Bir yorumcunun, Francis Kurkdjian’ın, Iris Nobile tarzı parfümleri kendi markası için de sık sık uyguladığını belirtmiş. Düşündüğümde çok doğru geldi bana da. Bay Kurkdjian bu tür çiçeksi denemeleri kullanıyor parfümlerinde. Hatta Iris Nobile’nin azıcık da olsa Apom Pour Homme’ye benzediğini söylesem yanlış mı yapmış olurum?

Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-sonbahar kullanımı için uygun bence. Otuz yaşın üzerindeki hanımefendilere tavsiye edebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso (2014)

“Dolce & Gabbana Intenso, kokular dünyasında yepyeni bir keşifle tanımlanmıştır. Headspace teknolojisi kullanılarak Milkwood’un çiçeklerinden ve yapraklarından yeniden üretilen bir akora yani Moepel’e sahiptir.

Parfümeri dünyasında ilk kez kullanılan Moepel akoru, Intenso’nun temel imza unsurudur. Moepel veya Milkwood notası, Güney Afrika’da yetişen ve kokusu tamamen benzersiz olan bir ağaçtır. Adı, ağacın içerdiği lateks türevinden gelir. Bu akor, görkemli ağacın hem çiçeklerini hem de yapraklarını bir araya getiren ve yeniden oluşturan Headspace teknolojisi kullanılarak elde edilmiştir. Çiçeksi, balsamik ve zengin bal vurguları ile klasik tütün efektinin benzersiz, modern yorumu olan, oldukça şehvetli, neredeyse hayvani bir notadır.”

Dolce & Gabbana’nın 2014 çıkışlı erkek parfümü Intenso, tahmin ettiğiniz üzere markanın klasiği Dolce & Gabbana Pour Homme’un devamı. 1994 çıkışlı ünlü klasik, ilerleyen yaşına rağmen sevenleri tarafından tercih edilmeye devam ediliyor. E tabii ilerleyen yıllar onu etkilese de yeni kardeşler koşuyor yardımına. Mesela Intenso…

En üstteki iki resmi tanıtım paragrafında bahsedildiği üzere Dolce & Gabbana Pour Homme Intenso, ilk kez kendilerinin bulduklarını iddia ettikleri Moepel isimli bir nota üzerine inşa edilmiş. Daha önce hiç duymadığım bu nota bakalım nasıl bir şeymiş.

Intenso’nun açılışı sabunsu turunçgiller ve yeşil fesleğenle gerçekleşiyor. Hüzünlü, olgun ve erkeksi olarak nitelendirdiğim açılışında turunçgiller önemli yer tutuyor. Orta kısımda turunçgillere baskın olmayan lavanta ekleniyor. Lavantanın genel olarak o burnu hafiften tırmalayan kokusuna alışırken, karşınıza tütün çıkıveriyor orta bölümde. Buradaki tütün dumansı ve pipo gibi değil. Son bölümde, orta kısma benzer yapı devam ediyor. Kapanışta lavanta geri çekilirken, bir parça sandal ağacı ve yumuşak odunsuluk mevcut. Alt notalar sakin ve erkeksi.

Intenso, benim için turunçgil ağırlıklı ama ferah olmayan aromatik odunsu bir deneme. Evet, o aromatik kesinlikle. Ne bir kış parfümü kadar karanlık ve koyu ne de bir yaz parfümü gibi ferah ve sucul. İkisinin ortasında ilginç bir yerde duruyor. Bu anlamda onu ilkbahar-sonbahar mevsimine yakın bulabilirim.

Intenso, en önemli mesajını şu tema ile veriyor: Sabunsuluk. Karşımızda oldukça sabunsu ve temiz kokan aromatik-tütünlü, turunçgilli bir arkadaş var. Buradaki sabunsu yapı, pudralılığa evrilmiyor neyseki. Kimilerinin temizlik ürünlerinin kokusuna benzettiği Intenso, bu anlamda şöhretli abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’ye oldukça benziyor.

Geleyim asıl konuya. Intenso, hiç şüphe yok ki, büyük oranda abisi Dolce & Gabbana Pour Homme’yi örnek almış. Bence iki parfüm yüzde seksen aynı. Neredeyse aynı açılış, neredeyse aynı orta notalar ve biraz farklı alt notalar. Intenso, abisine göre biraz daha açılışta ferah ve sucul. Ayrıca Intenso’nun kapanışı azıcık odunsu. Onun dışında iki parfümde de aynı sabunsu ama aynı zamanda erkeksi taraf var. Belki Intenso için abisinin biraz modernleştirilmiş hali diyebiliriz. İki parfüm de büyük değişim göstermiyor. Intenso, aynı abisi gibi tek düze ilerliyor ve çarpıcı bir derinliğe sahip değil.

Peki neye sahip? Bence Akdeniz ve İtalyan sahillerinin sonbahar hüznüne sahip Intenso. Evet, turunçgiller var ama buradaki yapı size mutluluk ve canlılık vermekten ziyade, turizm sezonu bitmiş ve sonbahar serinliğinin hakim olduğu güneşli Akdeniz sahil kasabalarını hatırlatıyor. Bu parfümü bir renge benzetsem muhtemelen koyu sarı ile turuncu arasındaki bir renge benzetirdim.

Sonuç olarak eğer elinizde Dolce & Gabbana Pour Homme varsa, Intenso almanıza gerek yok. İsminin Intenso olmasına bakmayın çünkü abisinden ne daha saldırgan ne daha karanlık ne de daha güçlü. Performansı ortalamanın biraz altında.

Intenso, EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil. Otuz yaş ve üzeri erkeklere önerebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Mayıs 2017 Cumartesi

Amouage – Fate Man (2013)

“Amouage parfümleri herkes için değildir. Her zaman insanlara anlattığım şey şu ki, Amouage ilk bakışta aşk değildir. Amouage uzun bir kurstur ancak bir kere aşık olduysanız, aşkınız sonsuza dek sürer. Amouage anlık bir coşku değildir. Bizim parfümlerimizi ilk kullandığında “Sizin parfümlerinizden nefret ettim” diyen çok sayıda müşterim var fakat iki yıl sonra “Amouage parfümleri olmadan yaşayamam!” diyorlar.

Bu parfüme Fate (Kader) ismini vermemizin sebebi Amouage’a katıldığımdan beri her parfümün bir hikaye anlatması gerektiğini düşünmemdi. Amouage’ın her parfümü bir önceki ve sonrakiyle bağlantılıdır. Ve Amouage parfümlerinin anlattığı hikayeyi “kaderi mühürlemek” üzere sonlandırmaya karar verdim. Kader kavramının simgeleri çok sembolik ve mitseldir. Yıldızlar, takımyıldız gibi sembolleri şişeye uygulamak oldukça zor oldu.”

Amouage’nin yaratım sorumlusu Christopher Chong, bir söyleşinde Fate isimli parfümleri için yukarıdakileri söylemiş. Uzun yıllar Amouage’ın dümenindeki Christopher Chong, 2013 yılında hem kadın hem de erkek versiyonuna sahip Fate’i piyasaya sürdü. Çok büyük ses getirmedi Fate ne yazık ki. Bir süredir kullandığım Fate’in erkek versiyonunun pek rağbet görmemesini anlayabiliyorum. Artık geçeyim detaylara.

Fate Man’in açılışı buruk baharatlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında kimyon var. Sanırım bu garip ve ekşi açılışın sebebi kimyon. Üst notaları pek bana göre değil. Orta notalarında kimyona başka kuru baharatlar, safran ve ölmez otu ekleniyor. Parfümdeki o acayip, buruk hava hala devam ediyor. Son kısımda neyseki o tuhaf koku geride kalıyor. Kapanışta güzel bir tütsü sizi karşılıyor. Bir parça sedir ağacı ve sandal ağacı da var ki baskın değiller.

Fate Man, zihnimde şöyle yer edecek büyük ihtimalle: “Ekşi-buruk baharatlar, safran ve dumansı tütsü.” Fate Man’de kendime yakın bulamadığım iki nota var. Safran ve ölmez otu, Fate Man’de dikkatimi hemen çekiyor. Bu iki farklı ve zor notaya eklenen kimyon gibi alışılmışın dışındaki nota, Fate Man’i, hem çok kendine özgü hale getiriyor hem de onu iticiliğe sürüklüyor. Tabii bu benim açımdan böyle.

Şunu demek istiyorum ki farklı ve uzlaşması zor karakterdeki notalar bir araya getirilmiş Fate Man’de. Bence sonuç pek başarılı olmamış. Parfümün genelindeki kimyon-safran ikilisinden geldiğini düşündüğüm o buruk ve itici yapı, son kısma kadar devam ediyor. Tatlılığın dozajı neyse ki az ama tek başına yeterli değil ki bu durum. Oldukça tematik ve dumansı kokan Fate Man, bıktırıcı erkeksi fujerlere benziyor. Bir yönüyle olgun ve eskiyi çağrıştırırken, diğer taraftan da modern ve kuru tütsü-ağaçsılığın marifetiyle günümüze uzak durmuyor.

Sonuç olarak Fate Man, bana göre değil. Evet, farklı bir çalışma. Popüler parfüm kültüründen uzak, egzotik bir deneme. Ama benim gibi deneme-yanılma gediklisi birisi için artık bu tür eserler çekici gelmiyor. Çünkü hem sevmesi hem de kullanması zor. Onun içindir ki pas geçiyorum Fate Man’i.

EDP formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal. Sonbahar-kış mevsimine daha uygun bence. Kokusunu Karine Vinchon-Spehner tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6