10 Nisan 2012 Salı

Burberry – The Beat For Men (2008)


Burberry – The Beat For Men (2008)  Markanın yeni erkek parfümlerinden.

Temelleri 1856 yılında Thomas Burberry tarafından atılan bir marka, bugün İngiltere’nin küresel anlamda en önemli temsilcilerinden birisi olmayı sürdürüyor. Dünyanın en çok taklit ürünü yapılan markalarından birisi olması, sanırım Burberry’nin dünya çapındaki popüleritesini de gösteriyor bize.

                                                        Markanın kurucusu Thomas Burberry.

Burberry, 1856 yılında İngiltere’nin Hampshire şehrinde bir manifaturacı dükkanında çırak olan 21 yaşındaki Thomas Burberry‘nin kendi dükkanını açmak istemesi üzerine kurulmuş. 1870’lerde outdoor giysileri üzerine odaklanan bu dükkanın sahibi Thomas, 1881 yılında gabardin kumaş türünü icat etmiş.

1911 yılında Güney Kutbuna ulaşan ilk insan olan Roald Amundsen‘in kıyafetlerini tasarlamış. 1914 yılında War Office adlı İngiliz Savaş İdaresi tarafından modern memur kıyafetleri yaptırılmak üzere görevlendirilmiş. “Trench Coat ” isimli kıyafetleri savaşta kullanılmış ve daha sonrasında İngiltere’de moda olmuş. Yani artık Burberry ile özdeşleşen Trench Coat’larında mucidi bu marka.


Burberry’nin büyük başarıları 1920’lerde modern giysiler üreterek yapması ile geliyor. Burberry‘nin kendine özgü tasarımı olan şu anda sıkça gördüğümüz açık kahverengi, kırmızı siyah çizgili o bildiğimiz tasarım 1924 yılında ilk defa Trench Coat’larda kullanılmış. 1967 yılına kadar bu tasarım şemsiye, atkı, eşarp ve çantalarda kullanılmış.1970'lerde İngiliz futbolunda holiganların kıyafetlerinde bunları tercih etmesi markayı popülerleştiren bir diğer unsur olmuş.


Burberry öyle sıradan bir marka değil tabiki. Hata bence İngiltere tarihinin en önemli markalarından birisi. Çünkü cumhuriyet dönemi İngilteresi ile Burberry’nin tarihi neredeyse paralel diyebiliriz. Yani Burberry’nin İngiltere’nin kültürü, moda anlayışı ve kıyafet tasarımı üzerinde büyük etkileri var. Gerek dünya kıyafet endüstrisine hediye ettiği “Trençkot” kavramı, gerek mucidi olduğu gabardini kumaşı ile tekstil sektörüne önemli katkıları olmuş. Zaten markanın sembolü haline gelmiş kare işlemeli kıyafetleri, bugün hala bir çok kişinin tercihi.

            İngiltere Prensi Charles ve genç yaşta trafik kazasında ölen eşi Lady Diana'nın Burberry Trench Coat'ları. 

Fakat 1930’lı yıllara kadar İngiliz ordusu ve hava kuvvetleri için tasarladığı ceketler, bende İngiliz devlet markası havası uyandırdı. Zaten kraliyet ailesinin bir çok üyesinin bu markayı tercih etmesi sanırım rastlantı değil. İngilizler dünyaya bu tür mesajlar vermekte ustalar bence. Daha çok İngiliz aristokrasisine hizmet verir gibi bir izlenim verseler de, özelikle ikinci dünya savaşından sonra asıl sıçramasını yapıyor. Ve dünya çapında lüks bir marka olmayı başarıyor.


Artık yavaş yavaş parfümümüze geçmek istiyorum. The Beat for Men aromatik odunsu olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında turunçgil ve limon size karşılıyor. Güzel ve doğal bir başlangıç diyebilirim. Bu ikiliye sanki biraz da otsu notalar eşlik ediyor. Ama çok derinlerden. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada turunçgil biraz geride kalırken, ortaya biber çıkıyor. Çok keskin bir baharat gibi değil. Biber turunçgiller ile güzel harmanlanmış. Orta notalarda küçük bir süpriz vetiver’den geliyor. Her ne kadar çok aram olmasa da burada başarılı bir kullanımı var vetiverin. Alt notalarda ise aromatik bibere biraz da sentetik odunsu notalar ekleniyor. Böylece tenden ayrılıyor. Yani özetle: Turunçgiller, aromatik biber, kabe samanı ve odunsu notalar.


The Beat, başından sonuna çok değişmeyen bir parfüm. Bu anlamda basit bir yapıda olduğunu söyleyebilirim. The Beat’i biraz Gucci Pour Homme II’ye benzettim. Sanırım ikisindeki aromatik biber kullanımı böyle düşünmemi sağladı. Gucci Pour Homme II’de pek vetiver yokken, The Beat’de oldukça hissediliyor. Bazı yorumcular Terre d’Hermes’e benzetmişler. Açıkçası ben aralarında çok büyük bir benzerliğe rastlamadım. Muhtemelen Terre’deki portakal-kabe samanı ikilisinin kokusunu benzetiyor olabilirler. Yoksa Terre d’Hermes’de buradaki kadar biber kullanımı yok.

The Beat’in tasarlanmasında Arctic Monkeys, Kasabian ve Rozorlight gibi sevilen İngiliz müzik gruplarının şarkılarındaki ritimlerden esinlenilmiş. Genç, enerjik, dinamik ve pozitif bir kokuya sahip. Çok güçlü olmayan, insanı rahatsız etmeyen bir parfüm. Genel olarak insanların beğenebileceklerini düşünüyorum. Harikalar yaratmasa da ortalama bir parfüm kullanıcısını memnun edecek gibi görünüyor. Kötü bir kokusu olduğunu söylemek haksızlık olur. Fakat benim için yeterli mi? Tabiki değil. Başlangıcı ve orta notaları fena değilken, alt notalar bir çok yeni, ana akım marka parfümde rastladığım gibi yapaylık barındırıyor. Eğer aromatik ve çok tatlı olmayan bir turunçgil-biber kokusu arıyorsanız seçenekler arasına alabilirsiniz. Parfümün tasarımını Olivier Polge ile Domitille Berthier yapmış.


Kullanım yaşı olarak 30 yaş ve altındaki arkadaşları hedefliyor gibi görünüyor. Sonbahar-kış aylarında kullanmak daha uygun olacaktır. Günlük kullanıma veya gece dışarı çıkanlara yakışacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcındaki turunçgil kullanımını sevdim.
+ Orta notalarındaki aromatik biber de fena değil.

Eksileri:
- Alt notalarındaki yapaylık can sıkıcı hale geldi benim için.

Koku Güzelliği:10/7


7 Nisan 2012 Cumartesi

Amouage – Dia Man (2002)


Amouage – Dia Man (2002) Markanın erkek parfümlerinden.


1983 yılında Arap parfüm sanatında yeni bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. Amouage – Gold isimli bu parfüm, Orta Doğu coğrafyasının bedensel ve ruhsal zenginliğinin yansımasıydı adeta. Daha sonra diğer Amouage’lar geldi. Ciel, Reflection, Lyric, Epic, Ubar, Jubilation XXV ve diğerleri…

Parfümlerinin sunumunda Arap geleneklerini olduğu gibi yansıtıyor Amouage. Kadın parfüm şişelerinin kapağı, Maskat Kenti’nde inşa edilen Yeni Cami’nin kubbesini andırıyor. Erkek parfüm şişelerinin kapağı ise geleneksel Umman kılıcı olan Kanjhar’ın kınına benziyor. Parfümlerin teması da genel olarak antik ticaret kenti ve Arap zenginliğinin sembolü olan Ubar gibi Arap efsanelerinden seçiliyor. İşte Amouage böylesi bir geleneğin sonucu.

                                     Amouage'ın şişelerine ilham veren Muscat Camisinin kubbesi.

Bu kapalı ama soğuk olmayan cumartesi gününde dördüncü Amouage deneyimim olan Dia Man sizlerle. 2002 yılında piyasaya sürülen bu eser odunsu-çiçeksi-misk olarak sınıflandırılmış Avrupalıların bakış açısıyla. İlk sıkıldığında farklı bir turunçgil kullanımı size merhaba diyor. Çok doğal kokan bir portakal aklınıza gelmesin. Biraz meyveli, çiçeksi diyebilirim. Açılışını çok sevdim Dia Man’in. Olgun ve ağırbaşlı. Aynı zamanda da lüks ve gösterişli. Ne yeni parfümlerdeki gibi çocuksu bir portakal, ne de 1980’lerin şiprelerine benzer bir köhnelik.

Orta notalara geçildiğinde başarılı turunçgilin geri çekildiğini fark ettim. Zaten bu andan itibaren tam bir Amouage karakterine bürünüyor. Hafiften “hacı yağı” esintili çiçekler ve meyveler baş role geçiyor. Çiçekler biraz daha ön planda. Alt notalarında ise sabunsuluk kendisini gösteriyor. Bu sabunsuluğa misk ve amber de ekleniyor. Fakat misk biraz daha ön planda.


Dia Man’in diğer denediğim Amouage’lara göre biraz daha mistik bir tarzı var sanki. Yani nasıl anlatsam daha ruhsal. Çok ayakları yere basmıyor. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Adeta bu koku hayalet gibi. Soyut bir tabloya bakıyormuş hissi verdi bana. Çok güzel ama bir türlü ona sahip olamıyorsunuz. Kendisini göstermek istemiyor olabilir. Belki de gizemli olmayı seviyor.

Bence Dia Man, bir köşeye çekilip, kendisini ibadete vermiş bir Arap zenginine yakışacaktır. Kazandığı o bir sürü maddiyatı, girdiği caminin kapısında bırakmış. Ve o kapıdan adımını ilk attığında artık sadece kendisi ve Allah var. Diğer her şeyin anlamsız olduğunu anlıyor. Aslında gayet iyi biliyor mutluluğun banka hesabındaki paralar ile gelmeyeceğini. Ama öyle bir çağda yaşıyor ki bütün sistem “almaya, tüketmeye, harcamaya” odaklanmış. Modern insanın çıkmazlarından birisi de ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar mutlu olacağı efsanesi. Ama öyle bir “harcama, tüketme” bombardımanı yapılıyor ki beyinlerimize, karşı koymak ne kadar mümkün.


Yada İngiltere’ye ekonomi okumaya gitmiş bir Arap ülkesi prensi aklıma geliyor. İlk senesinde bu farklı kültüre alışmaya çalışıyor. Burada insanlar farklı. Avrupa toplumlarının bireyselciğini anlayamıyor. Oysa geldiği coğrafya akrabalık ilişkileri ile yoğrulmuş. Biraz hüzünlü hissediyor kendisini. Sokakta yürürken hiç kimsenin kendisini tanımaması ve selam vermemesi ise ilk başta zoruna gidiyor. Acaba buraya ait değil miyim diye soruyor kendisine. Bilimin ve felsefenin temellerinin atıldığı yer olarak bilinen Orta Doğu, Mezopotamya ve Arap Yarımadası’nın halini düşünüyor. Eskiden Avrupalılar bilim öğrenmek için İbn-i Sina’ların peşinden koşarken, bugün ne oldu da tersine döndü işler. Neden doğu coğrafyasındaki  müslüman çoğunluklu ülkeler bilimin aydınlatıcı ışığını bırakıp da birbirlerini bombalar ile havaya uçurmanın peşindeler.   

Şunu diyebilirim ki koku olarak Dia Man, Amouage çizgisinde. Fakat Dia Man bence diğer arkadaşlarına göre daha giyilebilir ve sevilebilir. Yani Gold Man ve Jubilation XXV biraz fazla şatafatlılar. Fakat Dia Man daha sakin ve gösterişten uzak. Kalite anlamında diğer Amouage’lardan eksik kalır bir yanı yok. Aynı zengin harman ve insanı şaşırtan koku Dia Man’de de mevcut. Zaten bir Amouage parfümünü anlatmak hem çok kolay hem de çok zor.


Anlatması çok kolay çünkü ortalama bir parfüm kullanıcısı muhtemelen Amouage’ları pek sevmeyecektir. Bunda ülkemizdeki ve Orta Doğu coğrafyasındaki “hacı yağı” olgusunun etkisi var. Yani Amouage’lar bana e-posta ile ulaşan Akif Bey’in dediği gibi “Modern hacı yağları” gibi bir izlenim veriyor insanlara. Bende kesinlikle katılıyorum. Gayet de iyi anlıyorum bu yorumu.

Anlatması zor çünkü öylesine derin ve zengin harmana sahipler ki insan ne diyeceğini şaşırıyor. Genellikle notalar bir Fransız parfümündeki gibi net ve belirgin değil. Mesela bir Avrupa kökenli markanın parfümünü denediğinizde kokusunu az çok bir şeyler ile tanımlayabilirsiniz. Meyve ise turunçgiller oradadır. Baharatlar yine gayet belirgindir. Çiçekler size sürpriz yapmazlar. Fakat Amouage’ın parfümlerinde sanki bütün bu elementler birbirinin içine girmiş. Buradan karmaşa var gibi bir anlam çıkarılmamalı. Yani sınırları net olmayan, anlaşılması ve anlatması zor parfümler. Umarım derdimi tam anlatabilmişimdir.


Dia Man çok sıcak yaz günleri dışında her mevsime uyacak gibi görünüyor. Erkek parfümü olarak sunulsa da, bir kadın giyerse de pek sırıtmaz. 30 yaş ve üzeri arkadaşların denemesinde fayda var. Genç arkadaşlar pek değerini bilemeyebilirler.

Artıları:
+ Başlangıcındaki turunçgil benzeri açılışı çok güzel.
+ Amouage’dan yine yüksek kaliteli ve zengin bir parfüm sizlerle.
+ Markanın diğer eserlerine göre günlük kullanıma biraz daha uygun.

Eksileri:
- Her ne kadar zengin ve lüks koksa da hala bir çok kişinin sevebileceği gibi değil.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/8   

4 Nisan 2012 Çarşamba

Ralph Lauren – Polo Black (2005)


Ralph Lauren – Polo Black (2005)  Markanın erkek parfümlerinden.

Polo oynayan, atlı erkek figürü sanırım dünyanın bir çok yerindeki farklı kişilere aynı şeyi çağrıştırıyordur. Ralph Lauren’in artık zihinlerimize kazınan ünlü logosu, bir anlamda markanın hitap ettiği kitleyi de tasvir ediyor bence. Buradan Ralph Lauren’in polo oynayan İngiliz erkeklerini hedeflediği düşünülmesin. Belki onları da kapsıyordur. Ama benim anladığım biraz aristokrat, 30 yaş ve üzeri erkeklere hitap eden, olgun, ağırbaşlı bir marka imajı çiziyor sanki Ralph Lauren.

Tarihi milattan öncelere kadar giden ve geçtiğimiz yüzyılda İngilizlerin milli sporlarından olan Polo, Ralph Lauren içinde önemli bir yere sahip. Bence parfüm dünyasının en önemli eserlerinden birisi 1978 çıkışlı Polo. Yeşil şişesi ve başarılı kokusuyla döneminin en çok satan parfümlerinden olduğu bir gerçek. Ralph Lauren’in bu başarılı parfümünün ardından tespit edebildiğim kadarıyla dokuz tane Polo isminin kullanıldığı koku piyasaya sürülmüş. Tabiki bu durum her birinin kokusunun birbirine benzeyeceği anlamına gelmemeli. Bugün de markanın yeni sayılabilecek bir parfümü var sırada. İsmi de yine büyük abisine gönderme yaparcasına Polo Black.

Aromatik odunsu olarak sınıflandırılmış Polo Black. Bence de kesinlikle doğru. Başlangıcı tam bir meyve hakimiyeti ile gerçekleşiyor. Adeta lezzetli bir meyve suyu gibi. Resmi olarak açıklanan notalarında mango ve limon var. Muhtemelen oradan geliyor bu meyve kokusu. Şunu söylemeliyim ki gayet güzel bir açılışı var. Çok doğal, mis gibi bir meyve aroması. Biraz yeşil bir his veriyor insana. Sanırım mangodan kaynaklanıyor bu durum.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Doğal meyve aroması yerini odunsu notalara bırakıyor. Fakat meyveler yine orada. İkisinin karışımı diyebilirim. Başlangıçtaki çok güzel meyveler biraz sıradan hale geliyor. Yani örneğine bir çok yerde rastlayabileceğimiz aromatik-akuatik odunsu meyveler. Bu kısım için eh işte demek yeterli olacaktır. Fakat asıl problem alt notalarda. Parfümün son kısmı oldukça yapaylık barındırıyor. Sentetik odunsu notalar hiç hoşuma gitmedi. Keşke biraz daha özenilseymiş alt notalara.


Polo Black bence tam bir meyveli, aromatik odunsu tarzında. Başlangıcı çok güzel, orta kısmı eh işte ve son bölüm kötü. Görüleceği üzere başlangıcından sonuna doğru sıradanlaşan ve kalitesi düşen bir yapıda. Anladığım kadarıyla Ralph Lauren, günümüzün modern, meyveli, akuatik parfümlerine rakip çıkarmak istemiş. Fakat nerde Polo Classic’teki o rafinelik ve kalite hissi. Gördüğüm kadarıyla maliyetleri düşürmek için vasat kokular üretenler kervanına Ralph Lauren’de katılmış. Başlangıcı dışında sevdiğim pek bir yanı yok. Zaten parfüm dünyasında da çok fazla yer kaplayacağını düşünmediğim vasat bir arkadaş.

Şişesinin ve isminin siyah vurgusu yapmasına aldanmayın. Polo Black kesinlikle karanlık ve koyu bir parfüm değil. Tam tersine canlı, ferah ve yumuşak. Ünlü parfüm yorumcusu Chandler Burr, Polo Black’e beş üzerinden iki yıldız vermiş. Anlaşılan o da pek hoşlanmamış kokusundan. Genel olarak parfümü sıkıcı bulmuş. Bende aynen katılıyorum Burr’e.


30 yaş altındaki arkadaşların kullanımına daha uygun bir hali var. Biraz “genç işi” havasında. İlkbahar-yaz mevsimi için daha uygun. Almadan önce denemenizde fayda var. Ben olsam paramı başka seçenekler için harcardım.

Artıları:
+ Başlangıcındaki yeşil meyveli koku çok güzel.

Eksileri:
- Alt notaları çok başarısız.
- Ralph Lauren’den çok daha kalite hissiyatı veren bir parfüm beklerdim.
- Sıradan bir meyveli-odunsu kombinasyon gibi duruyor.

Koku Güzelliği:10/5

1 Nisan 2012 Pazar

Tom Ford – Tobacco Vanille (2007)


Tom Ford – Tobacco Vanille (2007)  Markanın “Private Blend” serisine mensup unisex parfümü.

Bir markayı diğerlerinden ayıran etkenler nedir sizce? Benzersiz olması mı? Ürünlerinin bir çok kişiye hitap edebilmesi mi? Başarılı pazarlama çalışmaları mı? Parlak bir CEO’mu? İyi yönetilen bir şirket olması mı?

Yukarıdaki sorular çoğaltılabilir. Bence bir markayı diğerlerinden ayıran şey onun “özel” olması. Yani sizi özel hissettirmesi. Size hitap etmesi. Bir anlamda kafanızdaki marka imajıyla çakışması. Peki bu “özel” olma durumu nasıl sağlanabilir. Tabiki özel uygulamalar ile.

Tom Ford’un parfümleri içinde böyle bir uygulaması var. İsmini “Private Blend” koyduklar bu özel parfüm serisine ait 2007’den itibaren bir sürü parfüm piyasaya sürmüş durumdalar. İyide nedir bu özel seri? Ve başka örnekleri var mı?


Bazı parfüm üreticileri genele hitap eden ve piyasada bir çok yerde satılan parfümlerinin yanı sıra bir de “özel seri” kokular piyasaya sunuyorlar. Bu seriler genellikle çok az yerde bulunurlar. Bunun sebebi üretimlerinin sınırlı sayıda olması. Ve genellikle yüksek fiyatlara satılırlar. Tabiki parfüm meraklıları gayet iyi bilirler bu özel seri parfümleri. Mesela Chanel’in “Les Exclusifs” serisi, Armani’nin “Prive” serisi ve Guerlain’in özel üretim parfümleri. Bu tür özel seri parfümler markaların normal parfümlerinden daha yüksek kalitede üretilmeye çalışılır. Hatta şöyle diyebilirim ki “niche” kalitesindedirler. Yani bir anlamda niche parfümlere rakip olmaya çalışırlar. İşte Tom Ford’un “Private Blend” serisini bu bağlamda düşünebiliriz. Sadece Tom Ford butiklerinde, bazı özel internet sitelerinde yada çok lüks büyük mağazalarda satılıyorlar.

Bugün ise artık kendi çapında “efsane” olma yolundaki bir parfümü sizlerin beğenisine sunacağım. Yurtdışındaki bir çok parfüm blogunda Tobacco Vanille’in sürekli artan şanına tanıklık edebilirsiniz. Kimisi son yılların en iyi parfüm derken, kimisi de Tom Ford’un baş yapıtı diyor. Bu kadar abartılması doğru mu bilmiyorum. Fakat şuna eminim ki bu parfüm 2007 yılında üretilmesine rağmen çok büyük bir hayran kitlesine sahip. Bakalım bende bu kitlenin bir üyesi olacak mıyım?


Tobacco Vanille oryantal baharatlı olarak sınıflandırılmış. Ben ise vanilya merkezli gourmand olarak görüyorum. Başlangıcı daha önce rastlamadığım bir tütün ile gerçekleşiyor. Çok tatlı ve ıslak gibi değil. Kuru ve sigara gibi de değil. Açıkçası açılışı ile ilgili biraz tereddüdüm var. Çok etkileyici değil. Erkeksi bir hali var.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Bu seferde karşıma daha anlaşılabilir bir tatlı tütün kokusu ile tatlı baharatlar çıkıyor. Buradaki tütün, Bogart Pour Homme’daki gibi vişneli pipo tütünleri gibi. Bu hissi tatlı karanfil veriyor olabilir. Belki de tonka fasulyesi. Bu anlamda By Kilian – Back to Black’i hatırlattı bana. Fakat ondaki pudramsı his burada yok. Daha tütünsü, meyvemsi, baharatlı bir tarzı var orta notaların. Tatlı karanfil çok baskın değil. Denge çok iyi kurulmuş. Tütün ön planda. Orta notalarını çok sevdim. Vişne benzeri meyveli yapısıyla parfümün en harika yeri diyebilirim.

Alt notalara geçildiğinde tütün ve baharatlar geride kalırken ortaya çok lezzetli bir vanilya çıkıyor. Bu andan itibaren tam bir vanilya kokusuna dönüşüyor. Bana biraz vanilya kokulu mumları hatırlattı. Alt notaları da çok sevdim. Özetle tütün, baharatlar, vişne benzeri meyveler ve vanilyadan oluşuyor diyebilirim.


İsminin Tobacco Vanille olması çok isabetli olmuş. Orta notalara kadar tütün hakimiyeti varken, bu andan itibaren vanilya devreye giriyor. Hem tütün hem de vanilya kokularını seven birisi olarak en merak ettiğim ve ilgimi çeken parfümlerden birisiydi. Deneme sürecinde ise beni hayal kırıklığına uğratmadı. Başlangıcını saymazsam nefis bir parfüm olmuş. Her ne kadar hayallerimin parfümü gibi olmasa da yine de kötü demek büyük haksızlık olur. Eğer sizde benim gibi tütün ve vanilya kokularını seviyorsanız, ikisini bir arada bulabileceğiniz üst düzey bir parfüm bulmuş durumdasınız. Mutlaka deneyin. Orta notaları biraz Burberry – London For Men’i anımsattı bana.

İçeriğindeki vanilya ve baharatlar sayesinde günlük kullanıma çok uygun. Tütün de bu parfümü daha özel gecelerde kullanmayı mümkün kılıyor. Yani karşımızda her statüdeki mekanlarda kullanılması uygun bir eser var.

                                                                   Tom Ford ile kısa bir söyleşi.

Tobacco Vanille ile ilgili tartışmalardan birisi de çok yüksek fiyat etiketini hak ediyor mu? Tom Ford’un Private Blend serisinin parfümleri malum astronomik sayılabilecek fiyatlara satılıyor. Benim açımdan durum şudur. Eğer gözden çıkarabileceğim fazladan 200-250 dolarım varsa ve bu para benim için önemsizse kesinlikle Tobacco Vanille’yi alırdım. Fakat yok artık bir parfüme o kadar verilir mi derseniz de diyecek bir şeyim olmaz. Evet çok pahalı ama bence değer. Çünkü son beş yılın en dikkat çeken modern kokularından birisi gibi görünüyor.

Ünlü parfüm kritikçisi Luca Turin Tobacco Vanille’ye beş üzerinden üç yıldız vermiş. Biraz şaşırmadım desem yalan olur. Özetle şunları söylemiş:

“Tobacco Vanille, Hollanda pipo tütünü kokusunun bir benzeri gibi. Kuru meyveler ve balın bir bileşimi. Bu anlamda Serge Lutens – Miel de Bois’e benziyor. Harika kokuyor ama gerçek parfüm kokusundan ziyade sıcak bir ambiyans parfümünü andırıyor.”


Parfümümüz unisex olarak piyasaya sunulmuş. Bence de yerinde bir karar. Her ne kadar içeriğindeki tütün biraz erkeksilik katsa da vanilya ile denge sağlanmış. Eau de Parfum (EDP) olduğunu belirtmeliyim. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Orta notaları müthiş.
+ Tütün ve vanilya aromalarının çok iyi bir karışımı.
+ Genel olarak herkesin sevebileceği seksi kokusu.
+ Kalıcılığı ve fark edilirliği çok iyi.

Eksileri:
- Başlangıcındaki tütün kokusunu pek sevemedim.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/9