7 Ağustos 2012 Salı

The Different Company – De Bachmakov (2009)



The Different Company – De Bachmakov (2009)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

2010 yılında Fransa-Rusya ilişkilerini geliştirmek için Fransa’da “Rusya Yılı” ilan edilmiş. Amaçlar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak var diyebiliriz. Bu yakınlaşmayı Fransa başkanı Nicolas Sarkozy ile Rusya devlet başkanı Dmitri Medvedev başlatmışlar. Bu yakınlaşmanın şerefine Fransız niche parfüm evi The Different Company’nin kurucularından Thierry de Baschmakoff’un isminin verildiği bir parfüm var bugün sırada.


Thierry de Baschmakoff, öyle bir satır ile geçiştirilecek insanlardan değil. “Aesthete” isimli tasarım şirketiyle dünyanın bir çok büyük kozmetik markasına parfüm şişeleri tasarlamış. Yani asıl işi tasarımcılık. Mesela Bulgari’nin ilginç parfümü Black’in araba lastiği şeklindeki şişesi onun tasarımı. Sadece Bulgari de değil. Sonia Rykiel, Cerutti, Celine, Davidoff, Cartier, Lacoste, Nina Ricci, Pierre Cardin, Salvatore Ferragamo ve Trussardi gibi markaların parfümleri içinde şişeler tasarlamış durumda.

Bu ünlü tasarımcının isminin verildiği De Bachmakov uzun zamandır dolabımda duruyordu. Hatta onu unutmuştum bile diyebilirim. Ve geçenlerde neden bir The Different Company parfümü daha denemeyeyim diye düşünürken buldum kendimi. Tabiki hemen bu arkadaş denenmeye başlandı tarafımdan.

                                     Sağ taraftaki yüz ünlü tasarımcı Thierry de Baschmakoff'a ait :))

Kendi sitelerinde odunsu-aromatik olarak sınıflandırılmış. “Donmuş Sibirya ormanlarına bir yolculuk” diyerek tanıtımı yapılmış. “Canlı ve keskin” bir yapısı olduğu özellikle vurgulanmış.

De Bachmakov’un açılışı çok tuhaf. O nasıl bir kokudur. Ne diyeceğimi şaşırmış durumdayım. Açıklanan notalarına bakıyorum. Bu kokuya benzeyen bir şey görünmüyor. “Shiso yaprakları” dışında. Açıkçası daha önce ne ismini duydum ne de kokusunu biliyorum. Fakat başlangıçtaki o koku oldukça yeşil ve yaprağımsı kokuyor. Muhtemelen shiso yaprağından geliyor başlangıçtaki koku. Fakat sevdiğimi söyleyemem.


Bir süre sonra neyseki bu yeşil yaprağımsı koku ortadan kayboluyor. Bu sefer çok güzel bir limon-turunçgil işbirliği size merhaba diyor. Çok doğal ve mis gibi. Hatta harika! Bayıldım orta notalarına. İlginç bir şekilde Hermes’in başarılı parfümü Un Jardin Sur Le Nil’e benziyor bu kısım. Belki de onun için bu kadar beğendim. Zaten Nil’i de tasarlayan bildiğiniz gibi baba Ellena. Sanırım kızı Celine bu parfüme ve babasının eserine küçük bir gönderme yapmış.

Alt notalarına doğru bu hafif tatlı ve modern turunçgil-limon kokusuna hafif yeşil çiçeklerde ekleniyor. Biraz da yumuşak odunsu notalar. Son kısmı da gayet güzel De Bachmakov’un.


Ara ara beni bu kadar mutlu eden parfümlerde olmasa belki de kokulara olan ilgim azalacak. Belki de kalmayacak. Ve bu satırları yazmayı istemeyeceğim. Yani bir insan sevmediği bir şeyi yazmaya ne kadar dayanabilir ki. İşte De Bachmakov, zaman zaman karşıma çıkan ve beni yeni parfümler deneme motivasyonumu arttıran eserlerden birisi. Niche parfüm dünyasında bile çok bilinmeyen hazinelerden bence. Ya da tarzı bana çok uygun olduğu için bu kadar sevdim.

De Bachmakov’un ana eksenini modern, canlı, parlak, lezzetli, tatlı limon-turunçgil ve çiçekler oluşturuyor diyebilirim. Fakat öyle kadın parfümlerindeki gibi yoğun ve pudralı çiçekler gibi değil. Turunçgiller ile çok iyi harmanlanmış. İşte bence bir parfümde çiçek kullanımı böyle olmalı. Öteki türlü bir Robert Piquet – Fracas yada Frederic Malle – Carnal Flower tarzı yoğun çiçek kullanımı bana göre değil.


De Bachmakov bence parlak, pozitif, insanı mutlu eden, yüzüne bir gülümseme yerleştirmesine neden olan çok neşeli bir parfüm. Orta notalarından itibaren Un Jardin Sur Le Nil’e oldukça benzettim. Kimi yorumcular da Terre d’Hermes’e benzetmiş. Evet biraz benziyor. Hatta Terre d’Hermes ile Un Jardin Sur Le Nil’in karışımı gibi bile diyebilirim. Kalite anlamında ise söyleyecek bir sözüm yok. Sadece başlangıcını pek sevmedim.

The Different Company’nin parfümleri ne yazık ki ülkemizde satılmıyor. Fakat denediğim bütün parfümlerini sevdim. Pek öyle ismi fazla ortalarda duyulmasa da benim favori niche markalarımdan birisi olacak gibi görünüyor. Sanırım bu markanın daha fazla parfümünü denemem gerek. Çünkü şimdiye kadar hiçbir parfümü beni hayal kırıklığına uğratmadı.


De Bachmakov’u markanın kurucusu ünlü burun Jean-Claude Ellena’nın kızı Celine Ellena tasarlamış. 35 yaş altı kadın-erkek herkese yakışacaktır. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Deniz kenarında, yazlık mekanlarda ve günlük kullanım için hararetle öneririm.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren nefis bir kokuya dönüşüyor.
+ Canlı, doğal, parlak, neşeli ve pozitif bir yapısı var.
+ Deneyen bir çok kişinin seveceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Biraz düz çizgide ilerliyor. Başlangıcı dışında çok büyük değişim göstermiyor.

Koku Güzelliği:10/8.5

5 Ağustos 2012 Pazar

Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)



Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)  Markanın erkek parfümlerinden.

1952 yılında Hubert de Givenchy tarafından kurulan markanın, 1957 yılında “Parfums Givenchy” birimi oluşturulmuş. 1987 yılına kadar da kendi ayakları üzerinde durmuş Givenchy. Fakat büyük sermayeye daha fazla karşı koyamamış ve 1987 yılında dünyanın en büyük lüks markası LVMH’a (Louis Vuitton) satılmış. LVMH’de bu satın alımın 15. yılına istinaden Givenchy Pour Homme’u piyasaya sürmüş.

Givenchy’nin 150’ye yakın parfüm çıkardığını okuduğumda ne düşüneceğimi bilemedim. Sanki bir “parfüm fabrikası” gibi çalışmışlar. Tabiki bu kadar parfümün içinde bir çok limitli üretim olanda var.


Tam bir bilgiye ulaşamasam da muhtemelen Givenchy Pour Homme’un üretimi sonlandırılmış. Çünkü kendi sitelerinde bile rastlayamadım. Parfümün klişelerle dolu tanıtım yazısı ise şöyle:

 “Cesur, yaratıcı, zarif ve sezgileri kuvvetli bir kişiliği vardır. Güçlü karakteri sayesinde bayanların gözdesidir. Taze ve odunsu canlı, zarif ve ışıltılı bir parfümdür. Kokusu keskindir ve hemen hissedilir. Baş notalarındaki yeşil mandalina ve kişniş ile enerji doludur. Orta notasındaki vetiver ve davana ile zarif bir kişilik kazanmıştır. Alt notasındaki oliban ağacının, sedir ağacıyla uyumu ile soylu bir bitiş yapar.”


Fragrantica’da odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. Baharat kısmına çok katılmasam da odunsu yönü var. İlk sıkıldığında turunçgiller sizi karşılıyor. Sıradan ve ortalama. Bir çok ana akım parfümde karşımıza çıkabilecek gibi.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada meyveler kendisini hissettiriyor. Asıl öğe ise kabe samanı (vetiver). Evet bu bölüm serin, ferah, yapay kabe samanı ve meyvelerin hakimiyetinde. Buradaki serinlik adeta soğuk gibi. Adeta buz gibi orta notalara sahip. Bu da yaz sıcaklarında kullanmak için ideal. Sonlarda ise kabe samanına odunsu notalar ekleniyor. Odunsu notalarda biraz yapay. Çok güzel bir kapanışı yok.


Givenchy Pour Homme harika, şahane yada çok başarılı bir parfüm değil. Ne çok rafine ne de çok kaliteli. Ortalama bir ana akım marka kokusu. Zaten çok büyük beklentilerim de yoktu. O anlamda hayal kırıklığı yaşamadım. Fakat parfümlere yeni adım atıyorsanız ve meyveli, serin bir kabe samanı kokusu istiyorsanız sizi tatmin edecektir. Daha fazlasını ise beklemeyin.

Parfümümüz aslında çok basit bir yapıda. Başlangıçta turunçgiller, sonrasında meyveli kabe samanı ve sonrasında odunsu notalar. Orta notalardan itibaren yapaylık ciddi şekilde kendisini hissettiriyor. Doğal olarak da kalite hissini düşürüyor. Bence bu parfüm kabe samanı ve odunsu notalar ana ekseni üzerine inşa edilmiş. Başlangıçtaki turunçgiller ve sonrasındaki meyveler sadece yan rollerdeki aktörler. Modern bir parfüm diyebilirim geneli için. Hafif tatlılık hissediliyor. Ama öyle çok baygın değil. Garip bir şekilde Hermes’in Terre d’Hermes’ini biraz andırıyor kokusu. Tabiki Terre d’Hermes kadar kaliteli değil. Muhtemelen içeriğindeki kabe samanı beni böyle düşünmeye sevk etti.


Givenchy Pour Homme’u Alberto Morillas ve Ilias Ermenidis tasarlamışlar. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak için ideal. 30 yaş altı genç arkadaşların daha hoşuna gidecek gibi. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

Artıları:
+ Her ne kadar kabe samanı sevmesemde orta notaları idare eder.
+ Modern, basit, kullanımı kolay bir yapısı var.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan yapaylık pek bana göre değil.
- Vasat kokusu.

Koku Güzelliği:10/5.5

3 Ağustos 2012 Cuma

Bond No.9 – Wall Street (2004)



Bond No.9 – Wall Street (2004) Markanın unisex olarak piyasaya sürülmüş parfümü.

“Biz %99’uz.”

Dünya meseleleri ile ilgisi olmayan, gazate okumayı gereksiz gören, interneti sadece oyun oynamak veya Facebook profiline girmek için kullanan arkadaşların pek aşina olmayacağı bir slogan yukarıdaki.

17 Eylül 2011’de “Wall Street’i İşgal Et” (OWS) isimli, genellikle beyaz, orta sınıf genç insanlardan oluşan karışık bir grup, New York’un bu bölgesinde gevşek örgütlenmiş bir protesto başlattı. Grup uzayan bir zaman dilimi içinde Aşağı Manhattan’da halka açık ve özel kişilere ait bir park olan Zucotti Park’ta kamp yapmayı planlıyordu.


Küresel şirketlerin açgözlülüğüne, toplumsal eşitsizliğe, ABD’de ve dünyada, zenginler ile yoksullar arasındaki diğer eşitsizliklere karşı gelişiyordu bu protesto. Amerikan hükümeti, krizin bizzat sorumluları olan süper zenginleri destekliyor ve onlara krediler veriyorken, kendi kişisel geleceklerinin gayet kötü göründüğü, kapitalist ekonomik krizin pençesindeki bir ülkede yaşıyor olmaktan duydukları öfke ve hayal kırıklığından besleniyordu protestocu gençler. Dünya ilk defa kapitalizmin merkezinde böylesine halk eylemlerine tanık oluyordu.

Amerika’nın hatta dünyanın finans merkezi sayılabilecek bir cadde Wall Street. Çok uzun olmayan bu cadde Broadway ve East River’in arasında kalıyor anladığım kadarıyla. Avrupa'dan gelen Hollandalı göçmenlerin kurduğu New York City'nin eski adı, New Amsterdam'dı. Hollanda Batı Hindistan Kumpanyası adına Kuzey  Amerika ile Meksika Körfezi Adalarının yönetimiyle görevlendirilen Peter Stuyvesant, 1652'de İngilizlerin saldırısına karşı New Amsterdam'da bir duvar (İngilizce'de wall) inşa ettirdi. Duvarın 1699'da yıkılmasından sonra açılan sokağa Wall Street adı verilmiş.


Günümüzde bu caddede New York Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın en büyük bankalarının merkezleri, ticaret borsaları, broker firmaları ve küresel şirketlerin yönetim merkezleri bulunmakta. Yani dünya sermaye piyasalarının kalbi burada atıyor diyebiliriz. Ve tabiki Amerika merkezli Bond No.9’nın Wall Street isimli bir parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Yani bu anlamda beklenen olmuş gibi görünüyor. Yine Newyork’un sembol yerlerinden birisi parfümüne ismini vermiş Bond No.9’nın.

Wall Street kendi sitelerinde serin, lezzetli, turunçgilli, deniz temalı, baharatlı ve otsu olarak tanıtılmış. En ilginci ise açıklanan resmi notaları. Deniz lahanası (o ne yahu), salatalık, lavanta, ambergris ve kabe samanı. Bu nasıl bir karışım diyebilirsiniz aynı benim gibi. Hele ki deniz lahanasının nasıl koktuğunu nedense bilmek bile istemiyorum.


Aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış Wall Street. Başlangıcında çok yoğun, güçlü ve keskin bir koku sizi karşılıyor. Muhtemelen salatalık ve lavanta. Bu iki kokunun karışımı bende pek iyi duygular uyandırmadı. Zaten salatalık kokusunu parfümlerde kesinlikle sevmiyorum. Açılış hiç bana göre değil.

Bir süre sonra salatalık kokusu geri çekilirken lavanta hala geri planda kalmaya devam ediyor. Bu andan itibaren aromatik baharatlar ve biraz da nanemsi bir deniz esintisi ekleniyor. Muhtemelen Manhattan adasının etrafındaki denize gönderme yapılmış. Fakat oldukça yapay diyebilirim bu deniz esintisi. Yine Calone kimyasalı kullanılmış gibime geliyor. Son olarak alt notalarda metalik turunçgiller ve odunsu notaların işbirliği var. Fakat odunsu notalar oldukça yapay. Biraz amber ve deri de alttan alta hissediliyor. Böylece sona eriyor.


Wall Street, tarz olarak bol yeşil kokan bir parfüm hissi veriyor. Kullanılan lavanta mı buna sebep olmuş çok emin değilim. Belki salatalık teması ile birlikte kullanılması bende böyle etki yaptı. Başlangıcını biraz Ralph Lauren – Polo Blue’ya benzettim. Ondan daha güçlü bir açılışı var. Sonrasında farklılar diyebilirim.

Bu parfümü başından sonuna kadar hiç sevmedim. Öncelikle orta notalardan itibaren ortaya çıkan yapaylık rahatsız edici. Böylesi çok yüksek fiyatlara satılan niche markaların belli bir kaliteyi ve rafineliği yakalaması gerektiğini düşünüyorum. Ama burada pek o özen gösterilmemiş. İşin kolayına kaçılmış gibime geliyor.


Aslında Wall Street markanın popüler sayılabilecek parfümlerinden birisi. Parfüm platformlarında adı sıkça geçiyor. Ama çok üzerinde durulacak bir olayı yok açıkçası. Tek artı yanı olarak kalıcılığının yüksekliğini gösterebilirim. Onun dışında deniz teması pek öne çıkmıyor. Genel olarak ferah sayılabilecek baharatlar ve odunsu notalara salatalık ve lavanta eklenmiş. Bu karışımın ise benim için hazırlanmadığı çok açık.

Wall Street, markanın diğer parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Unisex olarak piyasaya sürülmüş. Fakat genel hali erkek kullanımına daha yakın olduğunu hissettiriyor. Luca Turin’in kitabında Wall Street’e beş üzerinden üç yıldız verilmiş. Parfümün tasarımını ise genellikle ana akım markalar için çalışmış David Apel yapmış.


Kullanım dönemi olarak ilkbahar-yaz mevsimi daha uygun gibi. Çok yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Salatalık gibi kokmak için 100 ml. lik bir şişeye 230 dolar vermek pek mantıklı değil.
- Yapaylık rahatsız edici. Biraz baş ağrısı yaptı bende.
- Bir başka Bond No.9 hayal kırıklığı daha.

Koku Güzelliği:10/5

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Giorgio Armani – Armani Eau Pour Homme (1984)



Giorgio Armani – Armani Eau Pour Homme (1984) Markanın ilk erkek parfümü.

Klasikler. İyi de nereden geliyor bu klasik sevdası. Eskiye özlem mi? Yoksa yeniye karşı duyulan tepki mi? Eskiler her zaman daha mı iyi olur? Yoksa yeni hiçbir zaman eskinin yerini alamaz mı?

Klasikler deyince aklıma önce sinema sonra da müzik dünyası geliyor. Sinemanın klasikleri neler olabilir? Yok Sergey Eisenstein’ın Potemkin Zırlısına kadar gitmeyeyim. Daha yeni sayılabilecek sinema klasiklerini bir hatırlayalım. Michael Curtiz’in Cazablanca’sı, Alfred Hitchcock’un Psycho’su, Orson Welles’in Citizen Kane’i. Biraz daha günümüze gelelim. Artık bir efsane olmuş The Godfather serisi, Frank Darabont’un etkileyici eseri The Shawshank Redemption, Quentin Tarantino’nun nefis filmi Pulp Fiction, şimdiden kült filmler kategorisinde sayılan David Fincher’in Fight Club’ı.


Müzik dünyasında durum nedir acaba? Beni her dinlediğimde hala etkileyen Depeche Mode’un Enjoy The Silence şarkısı ilk aklıma gelen. Queen’in nefis albümleri. Nirvana’nın eşi benzeri olmayan Nevermind eseri. Prodigy’nin spekülatif albümü Fat of Land.  Metallica, The Beatles, Rolling Stones ve diğerleri. Hala yukarıdaki eserleri izledikçe ve dinledikçe aldığım keyfi çok az yeni eserden alabiliyorum. Evet o malum “Ne varsa eskilerde var” klişesi belki de doğrudur. Bu yeniliklere kapalı olalım, hep eskileri sayıklayalım anlamına gelmiyor tabiki. Fakat eski eserlere de gereken saygı göstermeliyiz bence.


Parfüm dünyasının da aynı müzik ve sinema alanları gibi klasikleri var kuşkusuz. İşte bugün o klasiklerden birisine göz atacağım. Artık şuna eminim ki 1980’li yıllar parfüm dünyasının en ilginç dönemlerinden birisiymiş. Arka arkaya öylesine parfümler piyasaya sürülmüş ki insan hangi birisine bakacağını şaşırıyor. Sanırım 1980’lerin erkek parfümleri için “Şiprenin Yükselişi” demek pek yanlış olmaz. Bu tür bol limonsu, turunçgilli aromatik otsu şiprelerin en önemli mihenk taşlarından birisi Christian Dior – Eau Sauvage. Bu herkesçe kabul ediliyor artık. Hatta bence sonrasındaki bir çok parfüm, Eau Sauvage’dan esintiler taşıyarak var olabildiler. Yani bir anlamda yeni bir kapı açmıştı Eau Sauvage parfüm endüstrisine.

Giorgio Armani’nin ülkemizde pek bilinmeyen ilk erkek parfümü Armani Eau Pour Homme’da Eau Sauvage’ın açtığı kapıdan girmiş diyebiliriz. Giorgio Armani’nin bizzat kendisinin de kullandığı bir parfümmüş Eau Pour Homme. Bazı yerlerde Armani Pour Homme olarak da karşınıza çıkabilir. İkisi aynı parfümdür. Şaşırmayasınız.


Giorgio Armani’nin ülkemizde Code, Acqua di Gio, He gibi popüler ve modern parfümleri daha revaçta. Hatta Code ve Acqua di Gio bildiğim kadarıyla dünyanın en çok satan on parfümü listesinin her zaman üst sıralarında. Armani Eau Pour Homme bu çok popüler kardeşlerinin etkisiyle biraz geri planda kalmış gibi. Fakat parfüm meraklılarının çok iyi bildiği klasiklerden birisi.

Giorgio Armani’nin kendi sitelerinde Eau Pour Homme için rafine, elegant ve erkeksi kelimelerine vurgu yapılmış. Fragrantica’da aromatik turunçgil olarak sınıflandırılmış. Parfümümüzün açılışı keskin bir limon ile gerçekleşiyor. Biraz eski kokan limon desem sanırım daha doğru olur. Limona aromatik otlar da eşlik ediyor hafiften. Fakat ağırlık limonda. Hatta bir çok kişi için limon kolonyası tadında bir başlangıcı var. Bence idare eder. Daha sonrasında keskin limon biraz geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya yumuşak aromatik baharatlar geçiyor. Baharat derken karanfil olabilir. Öyle yoğun ve keskin değil. Turunçgil-limon ile gayet güzel harmanlanmış. Orta notalarını sevdim. Çok rafine ve erkeksi. Son kısımlarda çok büyük değişim göstermiyor. Yumuşak baharatlara biraz odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Şimdi efendim bu parfüm 1980’lerin eski kokan turunçgil-limon tarzının bir devamı gibi. Yani pek modern bir kokusu yok. Daha eski kokan bir hali var. Bunu önemle belirteyim. Buradan anlaşılacağı üzere genç erkeklere pek uymaz. Daha bir yaş ve olgunluk istiyor. Mesela 35 hatta 40 yaş üzeri erkeklerin kullanacağı gibi. Yani Giorgio Armani markasını görüp de Code yada Acqua di Gio gibi bir parfüm beklemeyin. Eskinin centilmenleri için tasarlanmış bir arkadaş. Bu çok açık.

Başlangıcındaki limon kolonyası efekti bir çok eski parfümde karşımıza çıkıyor. Armani’de bu koku çok başarılı kullanılmış diyemem. Yani açılışı çok etkileyici değil. Daha iyileri ile karşılaştığımı söylemeliyim. Fakat orta notalardan itibaren devreye giren aromatik baharatlar çok ayrı bir hava vermiş. Bu kısıma tam not verdim. Günümüzün modern parfümlerinde pek karşılaşılmayacak bir kalite hissi var. Şık ve biraz aristokrat. Sanki bu parfüm bir İtalyan beyefendisinin kullanması için düşünülmüş. Şık bir takım elbise ile.


Armani Eau Pour Homme artık bir çok parfümün kaderi haline gelmiş olan yeniden formüle edilmiş. Anladığım kadarıyla benim kullandığım yeni formül olanı. Fakat bir çok yorumcu eski versiyonunu daha çok beğenmiş. Yeni versiyonu için çok övgü dolu şeyler söylenmemiş. Keşke eski formülünü bulup onu deneyebilseymişim. Belki ileride.

Sıcak yaz günleri için böylesine bir limon-turunçgil kokusunu kullanmak iyi fikir. Bence soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Tam bir erkek parfümü olduğunu hatırlatayım. Bu tür erkeksi parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gitmeyebilir. Parfümün tasarımını ise ismi pek bilinmeyen bir burun olan Roger Pelligrino yapmış. Luca Turin ise Armani Eau Pour Homme’a beş üzerinden üç yıldız vermiş ve odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren ortaya çıkan aromatik ferah baharatlar gayet güzel.
+ Günümüzün zıpır modern parfümlerinden haz etmeyen orta yaşlı erkekler için sığınılacak bir liman.

Eksileri:
- Başlangıcı çok ilginç gelmedi bana.
- Tarz olarak daha başarılı örnekleri var.

Koku Güzelliği:10/7