11 Haziran 2014 Çarşamba

Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)




Hermes – Voyage d’Hermes Parfum (2012)

"Yolculuk, insanlık tarihinin ana konularından biridir. Tarih, bir yönüyle göçlerin, seferlerin ve bir mekânı terk edişlerin hikâyesidir. Bu sebeple de yolculuk dini kıssalardan mitolojiye, mitolojiden efsaneye, hikayeden şiire kadar edebiyat metinlerinin vazgeçilmez ana teması olmuştur.

Yolculuk fizik planında olabileceği gibi maddeden mânâya, mânâdan maddeye, ya da tamamen mânâ düzleminde de ilerleyebilir. Sözgelimi Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Belh’ten Konya’ya gelmesi fizik planda bir yolculuktur. Oysa Şems-i Tebrizî ile tanışması ve dostluğu mânâ düzleminde bir yolculuktur. Çünkü Şems’le değişen, olgunlaşan, kendisine dönen ve orada gerçek aşkı bulan bir Mevlânâ vardır.

Nihâyet ölüm de bir yolculuktur. Bu yüzden ölüm de seyr, sefer, yol vb. kelimelerle anlatılır ve hayaller yol metaforu ile şekillenir." (Şerife Yalçınkaya - Yol Metaforu ve Klasik Türk Edebiyatında Arayış Yolculukları)

Bu güzel geç-ilkbahar gününde ölüm gibi soğuk bir konuyu konuşmayalım isterseniz. Yukarıdaki alıntı yaptığım makalede yol ve yolculuk temalarının detaylı olarak Türk ve Dünya tarih-edebiyatlarında incelendiğini  söyleyebilirim. Aslında yolculuk daha önce de belirtildiği gibi iki türlü. Birincisi bedensel ikincisi ruhsal yolculuk. Sanırım yolculuğu ve sürekli bir yerlere gitmeyi sevmiyorum. Ve uzun yolculuklar her zaman için gözümü korkutmaya yetiyor. Belki biraz tembellikten belki de bedenden ziyade ruhsal yolculuklar ilgimi çektiğinden. O meşhur ve klişe soruyu sorayım madem seyahat etmek ile ilgili: "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?"


2010 yılında dünyanın en önemli lüks markalarından olan Hermes, bütün sorulara kulaklarını tıkadı ve ilhamını yolculuktan alan yeni parfümünü piyasa sürüverdi. Baş parfümör Jean Claude Ellena imzasını taşıyan bu EDT'den iki yıl sonra da “Parfum” versiyonu raflardaki yerini aldı. Hermes'in, Terre d'Hermes'ten sonra en çok dikkatlerin çevrildiği parfümü haline dönüştü Voyage. Bu önemli parfüme Hermes, yeteri kadar pazarlama imkanı sundu neyse ki. Bakalım resmi tanıtımında neler söylenmiş Voyage için:

"Hermes'in hikayesi bir yolculuktur. Voyage d'Hermes, yaşayan ve güven verici, yeni ve tanıdıktır. Parlak ve yumuşak, ferah odunsu bir amber kokusudur. Hem kadınlar hem de erkekler için uygundur."

Voyage Parfum'ün başlangıcı yüksek kaliteli ve ferah turunçgiller ile gerçekleşiyor. Biraz limon, tatlımsı portakal, mandalina, greyfurt, aromatik otlar ve yeşil çay. Canlı ve pozitif başlangıcı harika Voyage Parfum'ün. Orta bölüme geçildiğinde bu sefer devreye yeşil çiçekler giriyor. Fazlaca kadınsı olmayan çiçekler hala ferah ve ilginç. Ellena'nın diğer parfümlerinden alışık olduğumuz "güneş altında ısınmış taş" efekti burada da mevcut. Kimileri mineral deseler de tozlu değil daha çok sabunsu bir çiçeksilik hakim. Turunçgiller hala destek veriyor gerilerden. Ferah ve yumuşak baharatları da unutmamak gerek. Başrolün kakule de olması kuvvetle muhtemel. Başlangıcı kadar hayran kalmasam da gayet başarılı orta notaları. Son bölümde artık tamamen odunsu karaktere bürünüyor. Sedir ağacı ve miskin hakimiyeti hissediliyor. Biraz sıradan verilmiş sedir, küçük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Keşke daha farklı bir kapanışı olsaymış.


Voyage Parfum, hiç şüphesiz ki yüksek kaliteli bir parfüm. Bir çok niş markanın eseriyle bu anlamda rahatlıkla yarışır. Yapaylık hissedilmeyen duru, ferah, gerçekçi, canlı, insanı mutlu eden bir kokusu var. Özellikle başlangıcı anlatılmaz. Üst notaları şöyle tarif etmeye çalışayım. Yeni soyulmuş limon ve portakal kabuklarını üst üste koyup, sıcak bir yaz gününde güneşin altında bırakın. Ortaya çıkacak koku büyük ihtimalle Voyage Parfum'ün üst notalarına benzeyecektir. Orta bölüm klasik Ellena kompozisyonu. Ferah baharatlar, neredeyse ıslak taşlar ile turunçgillerin kesişimi, sabunsu nötr çiçeklerin cümbüşü, yeşil çayın müthiş rahiyası, gülün davetkar hüznü. Sanki hepsi bir arada. Sonlar ise ortalama bir odunsu olarak çok daha iyisine layık.

Bu parfüm neye benziyor diye düşünürken ampul yine yanıyor zihnimde. Bir başka Hermes/Ellena kompozisyonu Un Jardin Sur Le Nil, yardıma yetişiyor. Evet üst notalar ve orta kısmın bir bölümü Un Jardin Sur Le Nil'i andırıyor. Voyage Parfum farklı olarak biraz sabunsu çiçekler, yeşil çay ve gül barındırıyor. Aynı dinamik koku formunu takip etmek olası. Çok az Declaration havası, biraz Terre d'Hermes göndermesi. Hepsinden bir parça var sanki. Ama hiç birisine tam anlamıyla benzemiyor.

İsmi ile uyumlu bir koku konseptine sahip Voyage Parfum. İlk sıktığınız andan itibaren sizi ruhani/şamanistik yolculuğa çıkarıyor. Önce masmavi Akdeniz sahillerinin üzerinde uçuyorsunuz. Taptaze narenciyeler, mis gibi Amalfi limonu, Anamur'un portakal bahçeleri, greyfurt kasaları, sıcak altında dalından koparılmayı bekleyen mandalinalar. Sonrasında Isparta'ya kırıyorsunuz dümeni. Oranın harika güllerinden bir demet. Yetmedi mi? Rize'nin tavşan kanı buzlu çayı, hem de üzerine kakule serpilmiş hali ile. Hatta sakızlı muhallebi mi o derinden gelen? Yoksa hindistan cevizli güneş kremi mi? Yeni yıkanmış nevresimden gelen sabun kokusu? Hayal etmesi zor mu? O zaman son olarak sedir ağacı ormanında yolunuzu kaybedin, nereye gideceğinizi bilmeden. İşte size Voyage Parfum.


Özellikle Terre d'Hermes'in büyük başarısından sonra gözlerin dikkatlice çevrildiği bir parfüm oldu Voyage, acaba aynı büyük başarı gelir mi diye. Bay Ellena'nın genel tarzı, Voyage Parfum'ün üzerine fazlasıyla sinmiş. Yenilikçi kokusu olduğu söylenemez. Başyapıt olacağını iddia etmek de abartılı olabilir. Fakat bence gayet güzel bir parfüm. Kullanım döneminde bol bol kullandım ve sonları dışında hiç bir rahatsız edici yanına rastlamadım. Sevmesi ve kabul etmesi kolay yapıda diyebilirim. Ve bu parfümü kullandığınız için güzel övgüler de almanız olası. Eğer Voyage Parfum, ismini ve konseptini seyahat temasından alıyorsa, beni farklı coğrafyalara götürme konusunda başarılı oldu.

Geleyim ten-kıyafet üzerindeki karşılaştırmaya. Ten üzerine sıktığımda canlı tatlımsı portakal-limon yani turunçgil tarafı öne çıktı. Daha ferah, hayat dolu ve sevilesiydi. Kıyafet üzerine uyguladığımda turunçgillerin biraz buruklaştığını fark ettim. Kıyafette sanki damla sakızlarını hatırlatan bir sabunsuluğa doğru evrildi. Ten üzerindeki canlılığı yoktu. Daha hüzünlü ve sonbaharımsı hale geldi. Bu anlamda ten üzerinde çok daha sevdim Voyage Parfum'ü. Size de tavsiye ederim ten üzerinde kullanmanızı. Parfümün iki başarısız olarak gösterilebilecek tarafları fark edilirliğinin düşük olması ve sonlarının sıradanlığı. Onun dışında günlük kullanım için ideal bir arkadaş.

Voyage Parfum'u tuhaf sayılabilecek bir Haziran ayında kullanıyorum. Sabah havanın oldukça serin olduğu, öğle vakitlerinde aşırı sıcak hale geldiği ve öğleden sonra çılgınca yağmurun yağdığı enteresan hava şartlarında kullandım. Özellikle sıcak zamanlarda kokusunu çok sevdim. Serin dönemde o canlı ve parlak yapısını kaybediyor. Bu anlamda bence tam bir ilkbahar-yaz kokusu. Soğuk kış günlerinde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünmüyorum.


Kalıcılığı yeterli fakat fark edilirliği zaman zaman fazlaca uyguladığım halde yüksek olmadı. Hem kadınların hem de erkeklerin rahatlıkla kullanabileceği gibi. Fiyat etiketinin, rakiplerinden epey yüksek olmasının sebebi, Hermes ve Jean Claude Ellena faktörü olduğu düşünülebilir.

Koku Güzelliği:10/7

7 Haziran 2014 Cumartesi

Bois 1920 – Vetiver Ambrato (2005)





Bois 1920 – Vetiver Ambrato (2005)

İtalya'nın havasından mıdır suyundan mıdır bilemiyorum ama çok başarılı parfüm üreticileri çıkarttığına şahit oluyoruz. Parfüm sektöründeki Fransız ağırlığını aşmaları zor görünse de, İtalyan üreticiler iyi kokular oluşturma konusunda gayretliler. Bu aralar Avrupa Birliği'nin kısmen yaşadığı ekonomik sıkıntılar, İtalya'yı da etkiliyor hiç şüphesiz. Fakat ticari bir işletme olan parfüm üretim işi, Avrupa merkezli markaları pek etkilemiş gibi görünmüyor. 2014 yılı itibariyle hala bir çok yeni niş marka ortaya çıkıyor kıta Avrupasından.

Bois 1920, aslında yeni bir parfüm evi değil. Tarihi, ismi gibi 1920 yılına dayanıyor markanın. Çok uzun süredir parfüm işini bırakmış bir aile şirketi olan Bois 1920, 2005 yılında Enzo Galardi tarafından yeniden canlandırılmış. Eski parfüm formülleri yeniden yorumlanarak koleksiyon oluşturulmuş. Şu an için markanın arkasındaki isim olarak Enzo Galardi görünüyor. 2005 yılında piyasaya sürülen parfümlerden birisi de Vetiver Ambrato idi. Gerçi kardeşleri Bois Classic, Bois Extreme, Sushi İmperiale kadar öne çıkamadı bir türlü. Benim de ismini duymadığım bir parfümdü. Uzun zamandır şans veremediğim talihsizlerden birisiydi. Ve nihayet bugün de onun sırası geldi.


Markanın "Tradizionali" serisinin üyesi Vetiver Ambrato. Kendi sitelerinde odunsu olarak sınıflandırılmış. Üzerime sıktığımda karşıma eskilerden gelen bergamot ve tatlımsı çiçekler çıkıyor. Çiçek derken erkeksi çiçeklerden bahsediyorum. Biraz sardunyaya benziyor sanki. Hafiften nostaljik baharatlar da hissediliyor. Reçinemsi sayılabilecek karanfil kesinlikle oralarda bir yerde. Çok güzel bir açılışı var. Geçeyim orta kısma. Burada tatlımsı eski kafa baharatların hakimiyeti artıyor. Amber de artık kendisini gösteriyor.  Tam sevdiğim gibi egzotik tarzda. Vetiver ise daha geri planda. Son bölümde amber hala etkili. Ona paçuli, reçine ve azıcık da vanilya eşlik ediyor. Kalite hissiyatı düşük son kısım ne yazık ki parfümün en vasat yeri.

Vetiver Ambrato, eski tarz erkeksi aromatik fujerlere çok şık bir gönderme diyebilirim. 2005 yılı çıkışlı olmasına rağmen başlangıçtaki şipre esintili bergamot güzel bir sürpriz. Orta kısımdaki erkeksi çiçekler, tozlu-sıcak baharatlar ve neredeyse meşe yosunlu amber harika. Amber kullanımı tam istediğim gibi gizemli. Baharatlar oldukça tatlı ama iç bayıcı değil. Biraz Ambre 114, biraz Obsession For Men'i hatırlatıyor. Zaman zaman Eau Noire'i bile çağrıştırdı başlangıcı. Hatta Parfums de Nicolai – New York’a benziyor diyesim var. Farklı ve ilginç bir parfüm. Bu kadar geri planda kalmış olmasını bir türlü anlayamadım. Alt notaları dışında çok iyi iş çıkarmış Enzo Galardi.

Görüyoruz ki parfümün ismi Vetiver Ambrato. Yani vetiver-amber. Bu da bize iki notanın ağırlıkta olması gerektiği mesajını veriyor. Amber gerçekten de oldukça önemli bir oyuncu. Fakat vetiver tenimde o kadar da öne çıkmadı. Kıyafet üzerinde ise vetiver yönü daha öndeydi. Bu anlamda şaşırttı beni. Bana sorarsanız ten üzerindeki halini tercih ederim. 

Bois 1920'nin parfümleri ne yazık ki çok az yerde bulunabiliyor. Fiyatları da bir parça yüksek sayılabilir. Denemeden almanızı tavsiye etmem. Eğer eski tarz baharatlı amber kokularını seviyorsanız, güzel bir niş örnekle karşılaşmış durumdasınız.


Parfümün tasarımını Enzo Galardi yapmış. Bay Galardi, Odori ismi ile yeni bir niş marka içinde tasarımlar yapıyor. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Uniseks olarak piyasaya sürüldüyse de erkek kullanıcılara yakın diyebilirim. Bir çok niş markanın aksine EDT konsantrasyonuna sahip. Otuz yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Ve tabii ki klişe haline gelmiş olan “Denemeden almayın, pişman olmayın” özlü sözünü tekrar edeyim.  

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği: 10/8

3 Haziran 2014 Salı

Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)




Yohji Yamamoto – Yohji Homme (2013)

Japonya'nın başkenti Tokyo'da doğmuş Yohji Yamamoto. 2. Dünya Savaşı'nın en sert geçtiği zamanlarda dünyaya gelmenin şanssızlığını yaşamış. Henüz doğduktan bir  yıl sonra, savaşta oldukları Amerikan uçaklarının bombardımanına maruz kalmış Tokyo. Çok küçük yaşta ise babasını kaybetmiş. Bir söyleşisinde Yamamoto içindeki uhdeyi şöyle dile getirmiş: "Ben Tokyo'da doğduktan sonra orası bombalanmış. Sanırım ruhumun köklerinde hala yıkılmış Tokyo şehri var. Hayatımın başlangıcından sonuna kadar, bu karanlık yanımı hep taşıyacağım içimde. Ne zaman babam aklıma gelse, savaşa karşı öfke duyuyorum."

Annesi ise erken ölen eşinden dolayı Yohji'ye hem annelik hem de babalık yapmış. Çocukken, terzi olan annesine zaman zaman yardım da ediyormuş bay Yohji. 1966 yılında hukuk fakültesini bitirip, diplomasını almış. Fakat aklı her zaman moda dünyasının parıltılı dünyasındaymış. Kıyafetler tasarlamış uzun yıllar. Başarılı işlerinin, modanın kalbinin attığı şehirlerde yankı uyandırması uzun sürmemiş. Onun tarzını minimalist şıklık olarak tanımlayanlar çoğunlukta. Kendi markası Yohji Yamamoto ile ismi, dünyanın önemli modacıları arasına girmiş durumda.

Rei Kawakubo, Kenzo Takada ve Issey Miyake gibi Japon moda ekolünün temsilcisi olan Yohji Yamamoto, her tasarım markası gibi parfüm işine de girdi. İlk parfümleri 1996 çıkışlı Yohji isimli kadın kokusuydu. 1999 yılında ise ilk erkek parfümleri Yohji Homme piyasaya sürüldü. Jean-Michel Duriez imzalı ilk Yohji Homme, parfümseverler arasında kısa zamanda çok sevildi. Fakat 2002 yılında Procter & Gamble lisansı ile üretilmeye başlandı Yohji Homme. Bir süre sonra da üretimi bitirildi.


Parfümseverleri hayal kırıklığına uğratan bu durum, 2013 yılında tersine döndürüldü. Ünlü Yohji Homme, tekrardan üretilmeye başlandı. Bu sefer parfümörü Olivier Pescheux'dı. Tabii ki yeniden formüle edilmiş olarak karşımıza çıkacaktı yeni Yohji Homme. Benim kullandığım 2013 çıkışlı yeni Yohji Homme. İlk formülasyonu çokça övgüler alan Yohji Homme'un bakalım yeni hali nasıl olmuş.

Kendi sitelerinde kakule, bergamot, kahve, sedir ağacı, rom ve deri notalarından oluştuğu belirtilmiş. Üzerime ilk sıktığımda beni tatlımsı canlı turunçgiller karşılıyor. Portakal, bergamot ve aromatik otlar size merhaba diyor. Üst düzey rafinelik hissi vermese de başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geride kalıyor. Bu andan itibaren rom, tatlı baharatlar ve deri hakimiyeti ele alıyor. Deri biraz plastiğimsi kullanılmış. Başlangıcı kadar ilgimi çekmese de eh işte diyebilirim. Son kısımlarda yine değişiyor yapısı. Deri geri plana geçerken, meyan kökü algılıyorum. Biraz kahve ve odunsu notalar. Meyan kökü ve kahve sanki daha baskın. Alt notalar çok ilgi çekici yada ilginç değil.

Yohji Homme'un, 1999 çıkışlı ilk formülasyonunu deneme şansım olmadı. Yeni halinin ise çok başarılı olduğunu söylemem zor. Başlangıcındaki canlı turunçgiller en sevdiğim kısmı oldu. Orta bölümdeki deri biraz plastiğimsi ve yüksek kaliteli değil. Yumuşak ve aromatik baharatlar neyse ki durumu biraz kurtarmış. Sonları ise sanki meyveli gibi. Belki meyan kökü bu hissiyatı veriyordur.


Parfüm genel olarak ortalama kalitede. Zaman zaman notalardaki dağınıklığı fark edebiliyorsunuz. Çok usta işi bir reformülasyon çıkarılmamış sanki. Tenimde deri, meyan kökü ve baharatların daha etkili olduğunu söyleyebilirim. Kahve notası ise fazla öne çıkamadı tenimde bir türlü. Bu anlamda benim için aromatik odunsu-baharatlı-deri olarak sınıflandırabilir.

Belki de doğru kelime "aromatik" Yohji Homme için. Oldukça yumuşak ve sakin kokusu var. Saldırgan değil. Güçlü erkeksi çağrışımlar yapmıyor. Daha çok konfor ve genel beğeni odaklı tasarlanmış gibi. Kimi zaman öne çıkan içki teması, bildiğimiz alkol kokusu gibi verilmemiş. Meyan kökünün ve baharatların arkasına zarifçe yerleştirilmiş. Yani onun için içki kokan parfüm demek şu haliyle yanlış olabilir.

Peki Yohji Homme'u sevdim mi? O, koku severlerin önem verdikleri bir parfüm. Fakat eminim ki ilk formülasyonu çok daha başarılıydı. Bu haliyle ilginç, etkileyici yada farklı tarafına rastlamadım. Evet güzel kokuyor ama sadece güzel. Hayatımın parfümü olacağını hiç sanmıyorum.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında ilk formülasyon Yohji Homme meyan kökü fujeri olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş puan verilmiş. Ayrıca parfüme övgüler yağdırmış. Benim denediğim yeni formülasyonu 2013 yılında tekrardan test etmiş Turin. Bu sefer onu lavantalı meyan kökü olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört vererek notunu düşürmüş.


Üretimi başlatılmasına rağmen hala çoğu yerde karşınıza çıkamayacak bir parfüm. Adeta niş parfümler gibi onu bulmanız için aramanız şart. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği az oldu tenimde. Keşke biraz daha güçlü olabilseymiş. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak iyi fikir olabilir. Her yaştan arkadaşa uyabilecek, günlük kullanımda sırıtmayacak yapısı var.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Mayıs 2014 Cuma

Creed – Irisia (1968)




Creed – Irisia (1968)

Bu aralar Sigmund Freud'a takmış durumdayım. Onun hayata ve insana dair müthiş çözümlemeleri, bugün bile hala aşılabilmiş değil bence. Özellikle insanın çocukluk dönemini ele aldığı tezleri, okumaya ve incelemeye değer. Her davranışımızın kökeninde gerçekten de çocukluk dönemimiz mi var? Sevdiğimiz yemekler, beğendiğimiz müzik, aşık olduğumuz insanlar, yapmak istediğimiz iş, yaşamayı dilediğimiz coğrafyalar ve tabii ki bizi bizden alan kokular. Hepsinin kaynağı çocukluğumuz mu?

Filmlerde gördüğümüz ünlü bir sahne vardır hani. Adam psikoloğuna gider. Psikolog onu odaya alır ve oradaki kanepeye uzanıp, çocukluğundan bahsetmesini ister. Merak etmeyin size şu an en yakın kanepeye uzanıp, çocukluğunuzu ve geçmiş yaşamınızı düşünün demeyeceğim. Fakat bazı kokular vardır ki, sizi geçmişe götürür. Anılarınızı canlandırır. Çocukken çıktığınız dut ağacı, ailenizin sizi götürdüğü deniz kenarı, öğretmenleriniz ile gittiğiniz piknik alanındaki akan dere, arkadaşlarınızla oynadığınız oyun sonucunda su gibi terlemeniz ve annenizin sırtınıza havlu koyması, "yarım saat daha izin ver anne lütfennn" siteminiz ve aklıma gelmeyen onlarca çocukluk anısı. İşte bir süredir kullandığım Creed'in Irisia'sı yukarıdakilere benzer anıları çağrıştırdı zihnimde. Eskiler, anılar, çocukluğum ve büyüdüğüm şehirler.

Creed'in fazla bilinmeyen ve büyük ihtimalle de üretimi bitirilmiş çiçeksi parfümü Irisia, uzun zamandır dolabımda mahzun şekilde bekliyordu. Elim bir türlü nedense ona gitmiyordu. Ve çok öne çıkmayan bu parfüme bir haksızlık da ben yapmayayım dedim ve kendisine şans vermeyi göze aldım. Açıkçası çok umutlu değildim bu Creed'den ama kullandıkça fikrim değişti. Kendi siteleri dahil neredeyse hiç bir bilgi yok Irisia ile ilgili. Creed'in popüler ve şöhretli yeni nesil parfümlerini düşündüğümüzde Irisia'nın yalnızlığı etkiledi beni. Onun için "unutulmaya yüz tutmuş diva" dersek hiç de yanlış olmaz.


Fragrantica'da yeşil çiçeksi olarak sınıflandırılmış Irisia. Üzerime sıktığımda karşıma tozlu/eski bergamot çıkıyor. Bu kokuyu biliyorum ama nereden? Evet sanırım hatırladım. Mitsouko? İşte size 1900'lü yılların ortalarından gelen bir şipre başlangıcı. Eski ve nostaljik üst notalarda tütün kolonyalarını andıran turunçgiller başrolde. Yüksek kaliteli şipre başlangıcı müthiş ama yeni nesil koku severlerin kabul etmesi zor. Muhtemelen "yaşlı teyze" kokusu damgası yiyecek başlangıç çok başarılı. Orta bölüme geçildiğinde nostaljik turunçgiller hala etkili. Fakat bu sefer sabunsu çiçekler devreye giriyor. Parfüme ismini veren iris (süsen) ve sümbülteber. Bence sümbülteber daha baskın. İris biraz dengeleyici rol oynamış sanki. Ve harika bir sürpriz olarak leziz meşe yosunu kendisini gösteriyor. Ama hiç bir zaman rol çalmaya çalışmıyor. Hep oralarda bir yerde. Geleyim son bölüme. Alt notalarda benzer koku formu devam ediyor. Bu sefer turunçgiller yok. Neredeyse erkeksi sayılabilecek çiçeklere amber, paçuli ve sedir ağacı ekleniyor. Meşe yosunu kapanışta da sizi yalnız bırakmıyor. Sabunsuluk alt notalarda da devam ediyor. Ve şölen böylece sona eriyor.

Şöyle bir zihnimi gözden geçiriyorum. 1968 çıkışlı İrisia, denediğim en eski tarihli Creed parfümü. Genellikle yeni nesil popüler Creed'leri kullanıyoruz bir hevesle. Oysaki 250 yıldan fazladır parfüm ürettiğini iddia eden bir markanın eski kokularını neden es geçiyoruz ki? Bu anlamda 1960'ların sonunda piyasaya sürülen İrisia, Creed'in eski ve tarihi yüzünü görmemi sağlıyor. İyi ki de bu şansa erişmişim.

Şimdi efendim İrisia nasıl bir parfüm? Tam bir şipre. Her şeyiyle ve bütün benliğiyle. Her notanın DNA'sına işlemiş şipre karakteri. Başlangıç, bizi adeta 2. Dünya Savaşı sonrası Paris'e götürüyor. Tozlu bergamotlu açılış, Mitsouko'yu andırıyor. Hatta biraz Eau Sauvage esintisi. Ucundan azıcık Aramis Tuscany karakteri. Üst notalar ilk başta çok eski ve yaşlı kadın kokusu gibi gelebilir ama kullandıkça müthiş kalitesine hayran kalıyorsunuz. Orta kısımda turunçgiller hala yerinde dursa da çiçeklerin hakimiyeti bariz. Bu bölüm hiç de kadınsı değil. Bir çok erkeksi şipre kadar erkek kullanımına uygun bile diyebilirim. Evet İrisia kadın parfümü olarak görünüyor ama erkekler içinde kullanması zor yapıda değil.


Orta notalar bence sümbülteber etkisinde. Fracas yada Carnal Flower kadar dişil değil sümbülteber. Sabunsuluk hissedilmeye başlanıyor alttan alta. İris ve meşe yosunu ile güzel bir denge kurulmuş. Özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan meşe yosunu ciddi anlamda erkeksilik katıyor parfüme. Onun içindir ki Fracas ve Carnal Flower'ı kendime yakın bulamadım ama İrisia, çok daha konforlu kullanıma sahip orta bölümde.

Alt notalara geleyim. Orta kısımdan gelen sabunsuluk, sonlarda da devam ediyor. Fakat YSL - Y'deki kadar değil. Zaten kapanışta çiçeklerin yerini amber ve sedir ağacı alıyor. Sanki biraz da deri var gerilerde. Erkeksi sayılabilecek kapanışa sahip İrisia. Hala kaliteli ve ilginç.

Değerli dostlarım, karşımızda günümüzün modern bol tatlı baharatlı gurmesi yok. Eskilerden fırlayıp gelmiş ve 2014 yılının dünyasına ayak uyduramayacağı belli olan klas, şık ve yüksek kaliteli bir şipre var. Muhtemelen kendi döneminin en güzel örneklerinden birisiydi. Meşe yosunu sürprizi ise unutulacak gibi değil. Başlangıcı tütün kolonyalarından, harika bergamot esansına geçen bir rüya adeta. Abartılı olmayan çiçeksilik frapan yada şehvetli değil. Ölçülü ve muhafazakar. Baloya gitmeye hazırlanan orta yaşlı bir kadın da kullanabilir İrisia'yı, kütüphanesinde Ernest Hemingway'ın kitabını okuyan bir asilzade erkeği de. Enteresan, zengin ve nostaljik.

Kokusu biraz Mitsouko'yu biraz YSL - Y'yi biraz da Fracas'ı hatırlatıyor. Fakat onlar kadar kadınsı değil İrisia. Ayrıca Mitsouko'daki şeftalimsi yapı yok. YSL - Y'deki aşırı sabunsuluğa da kaymıyor. Fazla tatlılık barındırmaması da memnun edici. Başarılı bir parfüm. Denenmesi gereken klasiklerden birisi olmalı bence. Fakat artık fazlaca yerde rastlanmıyor. Sanırım yeni nesil popüler Creed'ler dururken, İrisia'nın pabucu dama atılmış Creed tarafından.

                                                                               Resim: Parfumo

Ünlü oyuncu Sophia Loren'in de İrisia kullandığını küçük bir dedikodu olarak vereyim. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Başlangıcı oldukça keskin ve yoğun. Sonrasında normale dönüyor neyse ki. Kırk yaş ve üzerindeki kullanıcıları hedefliyor sanki. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Fakat bu parfümde ilginç bir hüzün var. O çiçek ve turunçgil kullanımı oldukça buruk. Bence İrisia’yı, hüzünlü bir sonbahar mevsiminde kullanmak harika olacaktır.

Parfümün tasarımını Creed ailesinin beşinci nesil üyesi James Henry Creed yapmış. Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında yeşil şipre olarak sınıflandırılmış İrisia. Beş üzerinden bir yıldız verilerek en kötü parfümler sınıfına sokulmuş. Beni yine oldukça şaşırtan bir puanlama Luca Turin'den. Bu kadar kötü bir notu hak edecek tarafının olmadığını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8