30 Eylül 2015 Çarşamba

Amouage – Memoir Man (2010)


Amouage – Memoir Man (2010)

Kaynaşan bir milyon bağırsak kurdu misali
Cümbüş eder beynimizde İblis tayfası,
Soluduğumuzda, görünmez Ölüm ırmağı
Sağır yakarışlarla kaplar ciğerimizi.

Saldırı, zehir, hançer ve yangın şimdiye dek
Acıklı yazgımızın patiskasına yer yer
İşlememişse henüz nakışlarını eğer,
Heyhat! ruhumuz daha tam bilenmemiş demek!

Yukarıdaki satırların sahibi şair Charles Baudelaire'yı, şiir, edebiyat ve sanatla ilgilenen herkes yakından tanıyacaktır. 19. yüzyılın ortalarında verdiği eserlerle sadece Fransız şiirinin değil, modern dünya şiirinin de kurucusu olarak kabul ediliyor Charles Baudelaire. Onun özgün ve başına buyruk tavrı ve tarzı, kendisinden sonra gelecek sanatçıları derinden etkileyecekti. Hatta bu etkilenme 1900'lü yılların sanatçılarına kadar uzanacaktı. Sadece şiir alanında değil, edebiyat ve resim alanlarına bile etki edecekti Baudelaire'ın şiirleri. Kimi zaman devrimlere hatta modern sanat akımlarına konu olacaktı onun şiirleri.

Çoğu sanat sever tarafından en önemli eseri olarak kabul edilen "Les Fleurs du Mal (Flowers of Evil)" için Baudelaire'nın şöyle söylediği rivayet edilir: “Bu korkunç kitaba bütün düşünce ve yüreğimi, bütün dinimi, bütün tiksintimi koydum.” Kendi kitabını "korkunç" olarak nitelemesinin sebebi büyük ihtimalle onun içeriğinin melankoli, şeytan ve erotizm üzerine olmasıdır. İlk olarak 1857 yılında Fransa'da yayınlanan kitaba, kısa süre sonra İmparatorluk rejimi tarafından sakıncalı görülüp dava açılmıştı. Toplumsal değerleri aşağıladığı iddiasıyla açılan davada Baudelaire'ın üç yüz Frank para cezasına çarptırıldığı bile söylenir.


Ve bu ünlü şairin ünlü kitabı, 2010 yılında sanata ilham vermeye devam ediyor. Bu sefer ki sanat parfümcülük alanında. Kralların parfümcüsü Amouage, 2010 yılının Eylül ayında Memoir isimli kadın ve erkek parfümlerini piyasa sürdü. Simsiyah şişedeki bu iki Amouage, ilhamlarını Baudelaire'nın Les Fleurs du Mal kitabından almıştı. Memoir’in resmi bülteninde de bu durum vurgulanmış:

"19. yüzyılın dahi şairi Charles Baudelaire ve Alman felsefesinden esinlenen Amouage yaratım yöneticisi Christopher Chong, insan doğasının içinde bulunan ve sonu olmayan sırları ortaya çıkarmak için derin ve meraklı bir yolculuğa çıkar. O kasvetli ruhu uyandırmak için ağaç akoru, bazı çiçekler ile kışkırtıcı ve etkili absinti bir araya getirerek, vermek istediği etkiyi ifade eder."

Bir süredir ilgimi çeken Amouage'ın Memoir Man'i benimle birlikte anlayacağınız üzere. Onu sık sık denedim. Özellikle uzun uzun kokladım ve içine girmeye çalıştım. Biraz zor bir deneyimdi ama kendimce bazı sonuçlara ulaştım.

Memoir Man'i ilk sıktığımda karşıma yeşil aroma çıktı. Oldukça farklı üst notalarda çam-terebentin benzeri bir yapı var sanki. Belki yağlı fesleğen ve nane. Ferah sayılamayacak başlangıcı karanlık da değil. Pek sevemedim başlangıcını. Orta kısımda yeşil yapı geri çekiliyor. Onun boşalttığı yeri kuru ve tatlımsı deri, tatlı tütün ve tütsü alıyor. Tütsü orta kısmın sonlarına doğru çıkıyor ve alt notalarda etkisini devam ettiriyor. Orta bölümdeki tütün, sevdiğim gibi olmasa da kötü değil. Deri, biraz karanlık ama çok daha karanlığını gördüğüm için fazlaca ilginç değil. Orta kısmı başlangıcına göre daha sevilebilir ve başarılı buldum. Son kısım bence en güzel yeri. Alt notalarda kuru ve dumansı tütsü oralarda takılıyor. Egzotik amberin de olduğu söylenebilir. Ve fazla tatlılık barındırmayan harika vanilya ortaya çıkıyor. Kapanışı gayet güzel ama parfüm oldukça zayıflıyor sonlarda. Ne şanssızlık!


Memoir Man, yeşil, reçinemsi ve neredeyse baharatlı-aromatik otsu başlangıcıyla şaşırtıyor. Parfümlerde sevemediğim iki nota olan nane ve fesleğenin beraber kullanılması zaten üst notaları hemen pas geçmemi sağladı. Açılıştaki tuhaf yağlımsı çam efekti biraz Jeke'yi anımsattı. Yanılıyor da olabilirim. Orta bölümde devreye giren tütsü, deri ve tütün radikal değişimin gerçekleşmesini sağlıyor. Bu üç harika nota, orta bölüme derinlik katıyor ve koku yönünü yeşilden koyuya çeviriyor. Son bölüm zaten, orta kısmın paralelinde ilerliyor. Tek fark zarif vanilyanın eklenmiş olması. Başlangıçta pek tatlılık yokken, orta kısımdan itibaren epey tatlanıyor kokusu. Ten üzerinde başlangıçtaki yeşil çamsı-otsu yapı öne çıkarken, kıyafette üst notalar ıslak ve yeşil, dumansı pipo tütünü ve baharatlar şeklinde gerçekleşti. Kumaş üzerindeki kokusunu daha çok beğendim.

Şişesinin simsiyah oluşuna ve genelde yorumların karanlık yöne dikkat çektiğine pek aldırmayın. Bence karanlıktan ziyade, derin ve kendine has yapısı var. Belki de doğru kelime "kasvetli". Saldırgan ve cazgır karaktere sahip değil. Tene yakın kaldığını gözlemledim. Jubilation XXV ve Interlude'u düşündüğümüzde zayıf performansa sahip olduğu bile söylenebilir. Anladığım kadarıyla yine bilinçli bir seçim bu. Parfümün sizinle özdeşleşmesi için düşünülmüş olabilir.

Memoir Man, tabii ki farklı bir çalışma. Kimi Amouage'lar gibi Arap-Orta Doğu esintileri taşıdığı söylenemez. Beni çok etkilemedi açıkçası. Yine fazlasıyla zengin bir parfüm gelmiş Amouage'dan. Sanırım buradaki sorun başat notaların bir arada kullanılması. Odunsular, deri, tütün ve tütsü, her biri başlı başına parfüm gibidir çoğu zaman. Bunların hepsini bir arada kullanmak zor ve riskli bir tercih. Kötü olduğunu söylemek haksızlık olacaksa da sanırım çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. İçeriğindeki bir şeyler rahatsız ediyor ama tam olarak ne açıklayamıyorum.


Bu odunsu ve deri fujerinin ilhamını, kasvetli ruh halinin varoluşsal yolcuğundan aldığı belirtilmiş. Varoluşsal bir yolculuğa çıkmak istesem (ki bunu her an yapabilirim) yanıma Memoir Man'i alacağımı sanmıyorum. Vintage No.88, Bandit, Fetish Pour Homme veya Avignon'u alırım yanıma ama Memoir Man bana o hissiyatı veremiyor bir türlü. Bu parfümde ya bir şeyler eksik ya da bir şeyler fazla.

Memoir Man'in kokusuna yeni yeni kendisini gösteren isimlerden Karine Vinchon Spehner imza atmış. Bayan Spehner, daha önce de L’Artisan Parfumeur ve Terry de Gunzburg gibi markalara parfüm tasarlamış. Ayrıca Interlude Woman ve Opus III'ün yaratıcısı olarak görülüyor.

Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği başlangıcı dışında normalin biraz altında. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. Erkeksi yapısının ve karmaşık tarzının, genç arkadaşların ilgisini çekeceğini sanmıyorum. Günlük kullanıma ve spor giyim tarzına uyacağı şüpheli. Müthiş yüksek fiyatını düşünürsek, denemeden alınması halinde hayal kırıklığına uğrayıp, hayata küsüp, bunalıma girebilirsiniz.


Kimi kullanıcılar Memoir Man’in reformülasyon geçirdiğini iddia ediyor. Yeni Memoir Man’ların performans anlamında daha zayıf oldukları ve kokusunun az da olsa değiştiği belirtiliyor. Geçtiğimiz yıllarda Amouage parfümlerinin reformülasyon geçirdiği söylentilerini düşünürsek, eski Memoir Man şişesinin peşine düşmek daha mantıklı gibi görünüyor.

Koku Güzelliği:10/7

28 Eylül 2015 Pazartesi

Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)


Yves Saint Laurent – Manifesto (2012)

Sonbaharın, melankolik, hüzünlü ve tuhaf bir burukluk duygusu vardır. Hatta "hayatın sonbaharı" deyimi de uygun düşer sanırım hüzünlü burukluğa. Cıvıl cıvıl yaz mevsiminin bitmesinin hüznü müdür acaba sonbaharın ki? Hüzün duygusunun sadece sonbahar ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Orhan Pamuk'un henüz yeni okuma şansı bulabildiğim İstanbul kitabında, kendi hayat hikayesini anlatırken en çok kullandığı kelimelerden birisiydi hüzün. Orhan Pamuk'un çocukluk ve gençlik dönemlerinde hüzün duygusunun böylesine yer kapladığını hiç tahmin etmezdim. Sanırım hüzün konusunda benzer şeyler hissediyoruz Orhan Pamuk'la. İstanbul kitabını okurken, kendi çocukluğumdan da küçük benzerliklere rastladım. Onun için hayat hikayelerini okumayı her zaman sevmişimdir. Çünkü her insanın hayatı kendi içinde ayrı bir dünyadır.

Televizyonlarda şehit haberleri verilirken, balkona çıktığımda bol eğlenceli bir Ege düğününün müzikleri geliyor uzaklardan kulağıma. Diğer taraftan bir futbol maçını gözünü kırpmadan izleyenler ve onların hemen yüz metre ilerisinde ISFF'in organize ettiği kısa film festivalinin son gösterimi gerçekleşiyor. 26 Eylül Cumartesi akşamı bu dört durum aynı anda yaşanıyor. Türkiye'nin bir ucundaki aileler bin bir zorlukla yetiştirdikleri evlatlarını kaybetmenin acısıyla göz yaşlarına boğulurken, diğer tarafta mutluluklar, sevinçler yaşanıyor, kısa filmler çekiliyor, her golde abartılı şekilde bağırılıyor. Biliyoruz ki hayat devam ediyor, etmeli de. Hayat çok güçlü, çok büyük, çok tuhaf ve çoğu zaman anlamını çözemeyeceğimiz kadar karmaşık.

Bu serin Eylül akşamında, balkonda oturmuş, kollarım hafiften üşümeye başlamışken, ne yalan söyleyeyim parfüm yazmak gelmiyor içimden. Manic Street Preachers'ın enfes şarkılarıyla şehri seyretmek istiyorum. Sarı sokak lambalarını, uyumaya hazırlanan sokak köpeklerini, baz istasyonlarının yanıp sönen kırmızı ışıklarını, gökyüzündeki, hemen üstümde bulunan en parlak yıldızın hangisi olduğunu hatırlamak istiyorum. Bir taraftan da kolumun üzerinden yayılan kokunun analizini yapmaya çalışıyorum. "Kremsi yasemin mi tensel odunsular mı veya yeşillikler mi" hangisine yakın acaba bu koku? Hepsi birden mi yoksa hiç birisi değil mi?


Yves Saint Lauret'in yeni sayılabilecek kadın parfümü Manifesto, ismi gibi devrimsel bir manifesto sunmasa da modern kokuların hangi yönde ilerlediğinin ipuçlarını bize veriyor. Kendi sitelerinde yasemin, yeşil notalar, odunsular, vanilya ve tonka fasulyesine özellikle vurgu yapılmış. Manifesto'yu üzerime sıktığımda garip bir yapıyla karşılaşıyorum. Turunçgil desem tam anlamıyla değil, meyveler desem tam karşılamıyor. Tatlı başlangıcında yeşil karakterini gösteriyor ilk saniyelerde. Üst notaları sevip sevemediğim konusunda kararsızlık yaşasam da beğendiğimi söyleyebilirim. Kimileri başlangıçtaki bölümde siyah kuş üzümünden bahsediyor, evet olabilir. Orta bölümde yeşil yapı daha öne çıkıyor. Resmi tanıtımda bahsedilen yasemin orta kısımda belirginleşiyor. Fakat çok kadınsı bir yasemin değil. Yumuşak ve tatlı odunsu notalarla harmanlanmış yasemin neredeyse erkek kullanımına uygun. Başlangıcı kadar beğenmedim orta kısmı. Son bölümde lezzetli ve güzel bir vanilya var. Orta bölümdeki yeşil yapı, son kısımlara ulaşamıyor ve koku radikal değişime uğruyor. Zaten severim vanilyayı. Manifesto'nun kapanışında gayet başarıyla verilmiş vanilya. Parfümün açık ara en sevdiğim yeri oluyor kapanışı.

Kabul etmek gerekir ki yeni nesil bol tatlı parfümlerden birisi Manifesto. Modernizmden paçasını kurtaramamış görüntüsüyle, çok yaratıcı bir deneme olmadığı açık. Tatlılığın tonka fasulyesinden geldiğini düşünebiliriz. Tatlı yeşil yapıyı biraz Ange ou Demon'daki verilişe benzettim. Manifesto, ne tam anlamıyla çiçeksi ne odunsu ne yeşil ne de vanilyalı. Hepsinin karmaşık bileşimi gibi. Yüksek kaliteli değil fakat çarpıcı, benzersiz değil fakat dikkat çekici, fark edilir değil fakat kalıcı.

Manifesto, 2000'li yılların bol tatlı çiçeksi-odunsu kadın parfümlerine biraz yeşil ve vanilya eklenmesiyle hayata geçirilmiş bir arkadaşa benziyor. Dişi yanı öne çıksa da bende erkek kullanımına da uyabileceği izlenimi yarattı. Çok feminen olduğunu düşünmüyorum. Eğer Dior Homme'a erkek parfümü diyorsak, Manifesto'ya da uniseks kullanıma yakın diyebiliriz. Biliyorum, o kadın parfümü olarak sunuldu. Hatta şişesinin bir kadının siluetinden ilham aldığı bile belirtilmiş. Şişesi neye benzerse benzesin, bence erkek kullanımına uyabilir. Tabii karar sizin.


Şimdi bu tür ambiyans parfümlerinde genellikle teninizde iyi sonuç alamıyorsunuz fakat kıyafette veya bir kadının üzerinde çok daha sevebiliyorsunuz. Muhtemelen Manifesto öyle bir parfüm. Genellikle tenimde deniyorum parfümleri ama bu tür kokuları kıyafet üzerinde de deneyip, etrafa nasıl yayıldığını ve aurasını takip etmek gerekiyor. Hatta bunu çoğu parfümde yapmak faydalı olacaktır.

Parfümün tasarımını Anne Flipo ve Loc Dong birlikte yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği hem tenimde hem de kıyafette zayıf oldu. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Eylül 2015 Perşembe

Nasomatto – Duro (2007)


Nasomatto – Duro (2007)

Her ne kadar geçtiğimiz aylarda Alessandro Gualtieri'nin "Nasomatto öldü, yaşasın Orto Parisi" minvalindeki sözü aklımı meşgul etse de Nasomatto'nun parfümleri hala birçok yerde satışta. Açıkçası Alessandro Gualtieri bu sözünden sonra Nasomatto'nun parfümlerini kullanma ve yazma isteğim oldukça azaldı. Diğer taraftan da bu ilginç markanın parfümleri hala bir şekilde merakımı cezbediyor. Henüz deneyemediğim Pardon, Absinth ve Blamage'i kullanıp kullanmama konusunda kararsızdım. Gördüğüm kadarıyla Nasomatto'nun ölümü yavaş yavaş olacak.

Duro, Nasomattolar arasında ilgimi çeken işlerden birisi olmadı. Belki de hakkında okuduğum yorumlar, ön yargı oluşmasını sağlamış olabilir. Kimilerinin 2007 kimilerinin 2008 yılı çıkışlı olduğunu söyledikleri Duro, markanın ilgi gören parfümleri arasında. Yurt dışı merkezli platformlarda seveni olduğu kadar oldukça eleştireni de var Duro'nun. Yani biraz "ya aşık olursun ya nefret edersin" klişesine uygun gibi görünüyor Duro.

Kendi sitelerinde tek bir cümle dışında hiç açıklama veya tanıtımı yok Duro'nun. İtalyanca ve İspanyolca'da erkeksi bir sertliği ve zorluğu ifade eden Duro kelimesi, parfümün yönünü de bize açıklıyor. Kendi sitelerindeki tek cümlelik tanıtımda parfümün erkeksiliğine vurgu yapılıyor. Parfümü kullandığım zamanlarda ise onun başlangıcı dışında "sert" tarafına rastlamadım.


Duro'nun başlangıcı, ayakkabı boyacılarının dükkanlarına girdiğiniz anda burnunuza gelen kalitesiz deri ile cami kenarlarında satılan ve uzun zamandır güneş altında durmaktan bozulmuş ve kokusu dayanılmaz hale gelen amberli hacı yağlarının hastalıklı bir karışımı gibi. Sanayi sitelerine girdiğinizde etraftan gelen çeşit çeşit motor-şanzıman yağı, artık kullanılamaz haldeki gelişi güzel bırakılmış lastikler, ne işe yaradığı pek belli olmayan yuvarlak ve yağlı bidonlar, çocuk yaşta babaları tarafından sanayiye çırak olarak verilen yoksul ailelerin gariban evlatlarının üzerlerindeki simsiyah ve haftalardır yıkanmadığı kokusundan belli olan işçi tulumları gibi Duro'nun başlangıcı. Demir kapıların üzerine sürülen siyah renkli pas koruyucu ve astar, yeni aldığınız kauçuk araba paspaslarının kokusu, köhnemiş ve ismi hiç duyulmamış benzin istasyonları gibi de diyebilirim.

Kısacası Duro'nun üst notaları endüstriyel atıklarla dolu büyük bir araba tamirhanesinin içini andırıyor. Aynı zamanda gayet zorlayıcı, irkiltici, şüpheye düşürücü (acaba üzerimdeki parfüm mü dedirtebilecek bir şüphe), tuhaf ve karanlık. Bir korku filminin başlangıcındaki gerilimin benzerini yaşıyorum Duro'nun ilk saniyelerinde. Seyrettiğinin film olduğunu bildiğin halde yine de içiniz çekilir ya çoğu zaman korku filmlerinde, Duro'nun da parfüm olduğunu biliyorum ama yine de koklayasım gelmiyor üst notaları.

Orta kısımda radikal bir değişim söz konusu. Yavaş yavaş nüfuz eden orta notalarda artık ne deri var ne de amber. Orta kısımda hakimiyet, yumuşak öd ağacı, sandal ağacı ve miske geçiyor. Çok farklı olmayan öd-sandal ağacı teması gayet yumuşak, sakin, tek düze ve derinlikten yoksun. Orta bölümde en rahatsız olduğum nota misk. Seyreltilmiş hissi veren misk, orta kısmın ve öd ağacının sıcak-cazibeli havasını alıp götürüyor. Çoğu kişi öd ağacından bahsetse de bence sandal ağacının önemli katkısı var orta bölüme. Neyse ki başlangıcından daha sevilebilir buldum orta notaları.


Alt notalar, orta notalarla paralel ilerliyor. Yumuşak odunsu notalar kapanışta etkili. Öd ve sandal ağacı sonlarda destek veriyor yumuşak odunsulara. Çok farklı ve çarpıcı kapanışı yok Duro'nun. Yine de kötü demek haksızlık olur.

Görüleceği üzere parfümü iki bölüme ayırabiliriz. Başlangıçtaki ilk bölüm, ismi gibi sert ve haşin. Karanlık kuru derinin ve katranımsı amberin etkisiyle koyu, dolgun ve saldırgan başlangıç, 10-15 dakika sonra yerini yavaş yavaş stabil öd ağacı-sandal ağacı-misk üçlüsüne bırakıyor. Orta kısımdan itibaren sert bir yanı kalmıyor Duro'nun. Başlangıçtaki bariz erkeksilik esintisi, yerini uzlaşmacı bir yumuşamaya bırakıyor. İlk bölüm zorlu, ikinci bölümse avama yakın.

Nereden hatırlıyorum bu kokuyu? Hmm bir düşüneyim. Başlangıçta Lutens'in Cuir Mauresque ve Maitre Parfumeur et Gantier – Parfum d’Habit etkisi olabilir. Orta kısımdaysa M7,  Bentley For Men Intense'in sonları, Original Santal'ın daha rafine hali gibi. Duro bu haliyle benimseyebileceğim gibi değil. Azıcık yapaylık ve bence bariz de uyumsuzluğa sahip. Kokusu köşeli, sevmesi zor, günlük hayatta kullanması riskli, övgüler yerine eleştirilerle yüz yüze bırakma ihtimali var sizi.


Alessandro Gualtieri gibi isimden sıradan parfüm beklemek hata olur. Nasomatto'nun parfümleri ve 30 ml. şişeleri her zaman ilgimi çeker. Hani bazı markalara anlamlandıramadığınız çekim hissedersiniz. Nasomatto da benim için böyle bir marka fakat Duro'da işlerin pek başarıyla kotarıldığını düşünmüyorum. Evet onun tarzı sıra dışı ama bazen uçmanın ya da farklı olmanın da sınırı olmalı. Dahice işler yapmak ile saçmalamak arasında çoğu zaman ince bir çizgi vardır. Bunu sadece parfümler anlamında söylemiyorum. Hayatın genelinde geçerli bir yaklaşım bana göre. Onun içindir ki çoğu kişi son elli yıldaki modern sanatı abuk ve aptalca bulur. Benim Alessandro Gualtieri'nin işlerine saçma ya da aptalca dediğim çıkartılmamalı buradan ama bay Gualtieri'nin Duro'suna övgüler yağdırmayı düşünmüyorum. Çünkü Duro'nun ham, bezgin ve sıkıcı olduğu izlenimine sahibim. Başlangıca biraz karanlık deri-amber ekleyip, sonlara da sıradan öd-misk-sandal ağacı yerleştirip, bizi tavlayabileceğini düşünüyorsa yanılır, hem de oldukça yüksek bir fiyata sadece 30 ml. kokulu sıvı vererek.

Black Afgano'nun kışkırtıcı karakterini, Hindu Grass'ın hippi ve bohem çiçek çocuk tavrını sevmiştim. Kullandığım üçüncü Nasomatto olan Duro'da ise ne söylemeye çalıştığını anlayamadım Alessandro Gualtieri'nin. Duro'nun tematik olduğu kesin de hangi tema? Amaç ne? Ve kime sesleniyor? Evet bana seslenmediği açık fakat siz bu tür kokuları seviyorsanız denemenizde fayda var. Belki sizi kalbinizin bir yerinden yakalar Duro.

Luca Turin'in kitabında odunsu amber olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden bir verilerek en kötü parfümler listesine konulmuş. Bay Turin düşük puan verme durumunu biraz abartmış olsa da, benden en fazla üç puan çalışırdı sanırım Duro'ya.


Duro, diğer Nasomattolar gibi Extrait de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği daha iyi olabilirmiş bu kadar yüksek konsantrasyona göre. Bazı kullanıcılar onun “ağır ve güçlü” olduğunu söyleseler de, fark edilirliği normalin altında gibime geldi. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun. Bazı yerlerde onun uniseks olduğu söylense de pek itibar etmeyin. Kendi sitelerinde bile erkeksiliğe vurgu yapılıyor.

Parfümün tasarımcısı ve Nasomatto'nun kurucusu Alessandro Gualtieri'nin, bir söyleşide, Duro ile ilgili söylediği (muhtemelen şaka ile karışık) şu sözü de tarihe küçük bir not olarak düşelim: "This is from my groin!"

Koku Güzelliği:10/6

21 Eylül 2015 Pazartesi

Bentley – Infinite Intense (2015)


Bentley – Infinite Intense (2015)

“El yapımı lüks, kusursuz tasarım ve nefes kesici performans… Tüm bunlar, erkeklere özel Bentley motorları ve Bentley parfümlerinin önemli özellikleridir. Bentley parfümlerinin yeni Infinite serisi, dinamizm ve heyecana atıfta bulunarak incelikle tasarlanmış lüks bir dünya sunar.

Infinite parfümleri, sportif ve modern bağlamda lüks ve zarif arabalara olan bağlılığı yansıtmaktadır. Modern dokunuşları el işi tasarımına eklenmiştir.

İnfinite parfümleri, maceraya, prestije ve adrenaline düşkün erkekler için tasarlandı. İstediklerini gerçekleştiren, sınırları ortadan kaldırmaktan haz alan ve hep ileriye giden erkekler için. Kendini canlı hisseden ve yaşamın her anından zevk duyan erkekler için.

Keşfetme lüksünün tadına varın.”

Bentley parfüm biriminin, 2015 çıkışlı Infinite ve Infinite Intense için hazırlanan tanıtım kampanyasının bir bölümünü oluşturuyor yukarıdaki satırlar. Parfüm koleksiyonunu sürekli büyüten Bentley, beklediğimden daha iyi işlere imza atıyor. Geçtiğimiz aylarda kullandığım Infinite’i fena bulmamıştım. Bu aralar ise EDT olan Infinite’in EDP kardeşi Infinite Intense’i kullanmaktayım. Ara ara kullanıyorum Infinite Intense’i. En uzun süreli ve tekrar tekrar kullandığım dönem olarak içinde bulunduğumuz Eylül ayının ortalarını söyleyebilirim.


Bentley’in büyük marka değerini düşündüğümüzde parfümlerinin de belli bir çıtanın üzerinde olduğu söylenebilir. Parfümlerini çoğu zaman dünyanın en bilinen parfümörlerine tasarlatıyorlar. Tanıtımlarına ise gayet ciddi şekilde hazırlanıyorlar. Ne diyelim umarız bu ciddiyetlerini devam ettirirler.

Bir süredir kullandığım Infinite Intense, kardeşi Infinite gibi 2015 çıkışlı. Aromatik ağaçsı olarak sınıflandırılmış. Parfümü üzerime sıktığımda keskin bir yapıyla karşılaşıyorum. Tatlılık barındırmayan kuru kara biber ve lavantanın üst notaları oluşturduğunu düşüyorum. Beklenenin aksine turunçgilli bir açılışı yok. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısımda reçinemsi metalik vetiver ve metalik baharatlar etkili oluyor. Lavanta da hala kendisini hissettiriyor. Başlangıcı kadar sevdiğimi söyleyemem orta kısmını. Son bölümde yüksek kaliteli sedir ağacına yine gayet başarılı vetiver eşlik ediyor. Orta bölümdeki yapaylık, sonlarda bir hayli azalıyor. Kapanışı açık ara en sevdiğim yeri oldu.

Infinite Intense genel anlamda odunsu kokuya sahip. Sedir ağacının etkisi büyük. Daha sonra kara biberin önderliğindeki kuru baharatlardan bahsedilebilir. Üçüncü öge tabii ki vetiver. Orta bölümdeki metalik vetiverin verdiği hissiyat Iso E Super ya da metalik ambere benziyor. Muhtemelen benim vetiver zannettiğim bu kadifemsi metaliklik Iso E Super’den geliyor. Kapanışta neyse ki vetiver daha doğala yakın hale geliyor.


Infinite Intense fazlaca tatlılık barındırmayan gayet erkeksi bir deneme. Kuru, modern ve iddialı. Günümüzün yeni nesil şekerli odunsularına benzemiyor. O daha çok metalik hissiyatı kullanıyor. Bu şekilde kokusunu cazip hale getiriyor ama kalite anlamında taviz veriyor. Yapaylık sınırındaki bu metalik hissiyat, orta notalarda tavan yapıyor. Sonlarda azalıyor.

Bentley’den yine farklı bir eser gelmiş. Çok fazla benzerine rastladığımı hatırlamıyorum Infinite Intense’in kokusunun. Bazı yurt dışı merkezli platformlarda Terre d’Hermes’e benzetiliyor. Bence benzer DNA’ya sahipler ama farklı kokulara sahipler. Terre d’Hermes portakal temasına yakınken, Infinite Intense baharatları öne çıkarıyor. Ayrıca Terre d’Hermes’in daha doğal harmanı varken, Infinite Intense’in biraz yapay olduğunu düşünüyorum. Belki iki parfümdeki vetiver, sedir ağacı ve Iso E Super kullanımı benzetilebilir.

Sonuç olarak farklı ve çarpıcı bir parfüm. Her gün karşınıza çıkmayacak, şekerli parfümleri sevmeyenleri memnun edecek, orta yaştaki erkeklere ve takım elbiseye uyacak, yarı resmi ortamlarda sırıtmayacak bir arkadaş. Çok detaylı mı? Değil. Çok derin mi? Değil. Yüksek kaliteli mi? Pek sayılmaz. Ama yine de birbirinin aynısı sıkıcı piyasa parfümlerinden bir nebze farklı yerde durduğunu da söylemem gerekiyor.


Kokusunun tasarımına ünlü burunlardan Nathalie Lorson imza atmış. EDP konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı çok iyi. Ertesi gün bile hem teninizde hem kıyafette kendisini hafif hafif hissettiriyor. Fark edilirliği başlarda iyiyken ilerleyen dakikalarda ortalamanın biraz altına geriliyor. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Bence serin ilkbahar-sonbahar dönemine daha uygun.

Son bir bilgi daha vereyim. İnfinite gibi Infinite Intense’in şişesine, ünlü tasarımcı Thierry de Baschmakoff imza atmış.

Koku Güzelliği:10/6.5