22 Kasım 2015 Pazar

Jean Paul Gaultier – Le Male (1995)

“Le Male’in kokusunun tasarımında şu tema öne çıkmıştı: “Temiz ter”. Onun kokusunda kirlilik bulunmayacaktı. Le Male’in ilhamı,1950’li yıllardaki erkek berberlerine dayanıyor. O zamanki erkek parfümlerinde ana nota lavanta olduğu için, Le Male’de de lavantayı kullandık. Onun kokusu 1950’li ve 60’lı yıllarda bakımına özen gösteren, züppe erkekleri anımsatır.Le Male’in başarısını şunlara bağlıyorum: Doğru zaman, doğru şişe-kutu, doğru isim ve doğru tasarımcı. Eğer Le Male, 1995’in yirmi yıl öncesinde ya da yirmi yıl sonrasında ortaya çıksaydı başarılı olamazdı.

Vanilya merkezli bir parfüm olması sebebiyle, tasarım anlamında zorlanmadım. Eğer benden vanilya yerine karmaşık bir çiçek kokusu istenseydi, bu kadar başarılı olamayabilirdim. Çünkü kompleks çiçeksi parfümleri yaratmak zordur. Vanilya notası ise tasarımdaki birçok hatayı örter.”

 

Bu aralar kendi markasıyla yeterince meşgul olan Francis Kurkdjian ile yapılmış söyleşiden kısa alıntı yaptım. Tabii anlaşılacağı üzere söyleşinin konusu Le Male’ydi. Yirmili yaşlarının ortalarında tasarladığı Le Male’in, dünya parfüm tarihinin en ikonik eserleri arasına gireceğini muhtemelen kendisi de beklemiyordu. Neredeyse yirmi yıldır, onun garip sayılabilecek şişesinin içindeki sıvısı, erkeklerin en çok tercih ettiği parfümler arasına girdi. Yine uzun uzun anlatmaya gerek görmediğim kült klasikle beraberdim bir süredir: Le Male.

Uzun zaman önce kullanmış ve çok sevmiştim Le Male’yi. Hatta bana vanilyalı parfümleri sevdiren isimdi. Şimdi yeniden kullanıp, fikirlerimin hangi yönde değiştiğini görmek istiyorum. Jean Paul Gaultier’in kullanışsız internet sitesinde neredeyse hiç bilgi yok parfümlerle ilgili. Le Male için sadece bir görselde şu üç notaya vurgu yapılmış: Nane, lavanta ve vanilya.

Le Male’in başlangıcı kremsi vanilya eşliğinde ferah sayılabilecek naneyle gerçekleşiyor. Naneyi pek sevemiyorum parfümlerde. Buradaki kullanımını kendime yakın bulamasam da vanilyanın verdiği yumuşak tatlılıkla tahammül edilebilir hale geliyor. Orta bölümde nane gidiyor ve yerine yumuşak sıcak baharatlar geliyor. Tarçın ve kakule olabilir. Çok baskın değil baharatlar. Vanilyanın egemenliği altındalar. Son bölümde artık tamamen bir vanilya kokusuna dönüşüyor. Misk, hissedilir oranda eşlik ediyor buyurgan vanilyaya. Kapanışı en sevdiğim yeri oluyor.

 

“Parfüm Merakı bir notayı unuttun: Lavanta” dediğinizi duyar gibiyim. Bizzat parfümün tasarımcısının bahsettiği lavantayı özellikle yazmadım detaylı nota analizine. Çünkü lavanta ve vanilya, parfümün sonları dışında, her evresinde beraberler. Tabii lavantadan ziyade, parfümün oyun kurucusu vanilya. Kremsi, sütsü, misksi, neredeyse hindistan cevizimsi, lezzetli harika vanilya, Le Male’in özünü oluşturuyor. Fazlaca şekerli olmayan ama yine de tatlılık barındıran vanilya, başlangıç dahil sürekli kendisini size cömertçe sunuyor.

Lavanta ve vanilya. Bu iki başat notanın beraber kullanıldığı en ünlü parfümün Caron Pour un Homme olduğu bizim için sır değil. Caron’un bu önemli klasiği ile Le Male’deki vanilya-lavanta kullanımının benzer yanları var mı peki? Çok olmasa da azıcık bir esinlenme var sanki Le Male’de. Gerçi Caron Pour un Homme’da lavanta, vanilyadan çok daha baskın. Le Male’de ise tam tersi. Caron Pour un Homme bana göre lavanta parfümüyken, Le Male vanilya kokusu. Lavanta ve vanilya demişken aklıma Rochas Man gelmesin mi? Geldi ama Rochas Man daha çikolatamsı kokuyor. Yani Le Male ile büyük benzerlik taşımıyor.

Evet vanilya burada çok erkeksi ve sert değil. Gayet yumuşak ve neredeyse dişil. Ama lavanta ve naneyle birleşince yeterli derecede erkeksi. O garip bir zıtlığın üzerine konumlanmış sanki. Lavantanın ve baharatların, vanilyaya boyun eğmelerini tenimde izlemek zevkti benim için. Ondaki iştah açıcı vanilyayı, mümkün olsa yiyesim bile geliyor. Bana göre hala en cazibeli, en kışkırtıcı ve en güzel vanilya parfümlerinden birisi Le Male. Zaten bazı kadınların bile kullandıklarını söyledikleri Le Male, karşı cinsin ilgisini çekmek anlamında gayet başarılı. Bu durumda onun çok erkeksi kokmadığını tespit etmek gerekiyor.

 

Lafı uzatıyor olabilirim. Demek istediğim şu ki Le Male, ilk çıktığı zamanlarda benzersiz bir eserdi. Evet çok detaylı ve derin değil. Basit ve tek düze ama daha önce hiçbir parfüme benzememesi onu kolaylıkla 1995 yılının sanat eseri yapmaya yetiyor. Zaten o tarihten sonra, Le Male’in başarısını örnek alıp ve hatta kopyalayıp, pazardan pay kapmaya çalışan rakipleri bile oldu ama nafile. Çünkü Le Male, olanca basit kokusuyla, parfümler tarihine imzasını atmıştı.

Onun, muhtemelen dünyada en çok taklidi yapılan 3-4 parfümden birisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Açık/benzer kokular üreten firmaların hala Le Male taklidi parfümlerini satmaları da tesadüf olamaz. Aradan geçen yirmi yılın ardından çok satanlar listesinin üstlerinde olması da gayet anlaşılabilir. Her yıl ne kadar yeni parfüm piyasaya çıkarsa çıksın, Le Male bu durumdan pek etkilenmiyor anlaşılan. O, hala dünyanın en çok satan ve sevilen erkek parfümlerinden birisi. Ve önümüzdeki yıllarda da bu durum değişeceğe benzemiyor.

Kısaca ve son olarak Le Male’in tanıtım kampanyalarından bahsedeyim. Le Male’in neredeyse bir çok tanıtım görselinde, güçlü-kaslı erkekler ve yarı çıplak denizciler görülüyor. Burada parfümün geri planda erkek eşcinselliğini çağrıştırdığını iddia edenler var. Hatta o kaslı erkek figürlerini Tom of Finland’daki çizimlere benzetenler mevcut. Şöyle söyleyeyim denizci temasını, Jean Paul Gaultier, sadece Le Male parfümünde değil, bir çok kıyafetinde de kullanıyor denizciliği hatırlatan ögeleri. O yeşil çizgili tema, bir anlamda Gaultier’in ve markanın imzası olmuş durumda. Nasıl ki Burberry’nin kareli teması zihinlere kazındıysa, Jean Paul Gaultier için denizci çizgili desen önemli. Yani buradan gizli bir eşcinsellik çıkartmak fazlasıyla zorlama olur. Diğer konu ise güçlü-kaslı erkek figürleri. Le Male’in tanıtım görselleri bu anlamda Etat Libre d’Orange’ın Tom of Finland’ını anımsatıyor. Fakat bu durum, o parfümleri eşcinsellerin seveceği ve kullanacağı sonucuna götüremez. Fazlasıyla yüzeysel kaçacaktır böylesine yorumlar.

 

Luca Turin’in kitabında Le Male pudralı lavanta olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan almış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı yeterli. Fark edilirliği yüksek olmadı tenimde. Eskiden çok daha dolgun olduğunu hatırladığım Le Male’in küçük çaplı reformülasyon geçirdiğini düşünmek yanlış olmaz. Erkek parfümü olarak sunulmasına rağmen kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Yaş olaraksa yirmi beş ve üzerindeki arkadaşlara öneririm. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmanın iyi sonuç vereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5

19 Kasım 2015 Perşembe

Parfums de Marly – Godolphin (2011)


Parfums de Marly – Godolphin (2011)

1724 yılları. Yemen'deyiz. Günümüzün modern safkan atlarının en ünlüsü ve belki de atalarından biriydi Godolphin Arabian isimli tay. Daha bilinen ismiyle Godolphin Barb'ın doğum yeri, Yemen'de bulunan Aden körfezi civarıydı. Godolphin atı, 14.3'lük ayak yüksekliği ve topuklarındaki hafif beyazlıkla diğer taylardan ayrılıyordu. O zamanlardaki Yemen'in önemli ihracat kalemlerinden (Suriye'den Tunus'a kadar) birisini oluşturuyordu bu safkan atlar. Hatta dönemin Fransa Kralı'na da Tunus'tan dört adet safkan Arap atı hediye edilmişti.

Paris'e getirilen bu dört attan birisini zamanla İngiliz Edward Coke satın aldı ve onu İngiltere'ye götürdü. İşte ünlü Godolphin atı, 1753 yılında, 29 yaşında ölümüne kadar İngiltere'de yaşadı. Godolphin'in ölümünden sonra, onun soyundan gelen safkan atlar, modern yarış atlarının en önemli ailesini oluşturdu. Onlarca yarış kazanan bu müthiş atlar, 2011 yılında niş parfüm evi Parfums de Marly'e ilham oldu. Bu markanın kullandığım ilk parfümü Herod, yine ünlü bir attan ilhamını almıştı. Şimdi Parfums de Marly'nin ikinci parfümünü kullanıyorum. Bu sefer Godolphin'le birlikteydim bir süredir.


Kendi sitelerinde erkeksi, benzersiz, sofistike yönüne vurgu yapılmış Godolphin'in. Karmaşık ve derin aromasından, güçlü cazibesinden, rafine yapısından bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı erkeksi safranla gerçekleşiyor. Safrana aromatik otlardan kekik eşlik ediyor ama çok gerilerde. Üst notalarda azıcık da kuru meyveler var fakat safran baskın. Başlangıcı pek bana göre değil. Orta kısmında safran geri çekilirken, onun yerine deri bütün gücüyle ortaya çıkıyor. Buradaki deri hafif yağlı ve çok tatlı değil. Deriye eşlik eden safran hala hissediliyor. Orta kısmı, başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. Geleyim kapanışa. Deri, alt notalarda var ama etkisi az. Safran neyse ki ortalarda yok. Kapanışta harika vetiver ve azıcık tütsü algılıyorum. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor sonları.

Godolphin, bana göre acımsı/buruk/yağlı bir deri parfümü. Nasıl anlatsam yeni alınmış kösele ayakkabı ya da deri montlar gibi kokuyor. Deri, baskın ve neredeyse diğer notaları eziyor. Derinin en önemli arkadaşı safran denebilir. Çoğu kişi meyvelerden bahsetse de bence öne çıkamıyor meyveler.

Şu haliyle gerçekçi deri kokusu Godolphin. Evet bu parfüm için anahtar kelimeler şunlar olmalı: "Gerçekçi deri." Doğallık ve gerçekçilik anlamında müthiş bir örnek Godolphin. Buradaki deri ne plastiğimsi, ne şekerli, ne de hayvansal. Eğer "saf ve pürüzsüz" deri parfümü arıyorsanız, olabilecek en iyi eserlerden birisiyle karşı karşıyayız. Bu konuda mütevazi değil Parfums de Marly.


Amma geleyim benim açıma. Şimdi Godolphin, safran-deri birlikteliğinin en sağlam örneklerinden birisi. Fakat kullanılabilir mi? Yani derinin bu kadar acı, gerçekçi ve neredeyse sert verilmesi, kullanım açısından sorun oluşturuyor. Şunu demek istiyorum ki kim yeni deri kemer gibi kokmak ister? Muhakkak vardır böyle arkadaşlar fakat yine de deri gibi zor temanın, başka aromatik notalarla yumuşatılması daha mantıklı. Yoksa sonuç fazlasıyla acımsı ve rahatsız edici olabiliyor.

Godolphin, çok rahatsız edici olmasa da benim için konforlu ve harika deri parfümü değil. Özellikle safranla birleşen deriyi pek kendime yakın bulamadım. Zaten safranı bir türlü sevemiyorum parfümlerde. Bu durumum, Godolphin için de değişmiyor. Evet yüksek kaliteli ama kullanım anlamında biraz sorunlu. En azından benim için böyle.

Şimdi geleyim en tartışılan konuya. Godolphin, çoğu kullanıcı tarafından Tom Ford'un ünlü parfümü Tuscan Leather'a benzetilmiş. Kimisi bunu olumlu anlamda değerlendirmiş kimisi ise eleştirmiş. Tabii bir niş markanın böylesine popüler parfümü taklit etmesi hoş olmaz. Gördüğüm kadarıyla Godolphin, bariz şekilde Tuscan Leather'a benziyor. Hatta tesadüf olamayacak kadar andırıyor. Yani Parfums de Marly'nin, Tom Ford'dan küçük çaplı konsept araklaması yaptığı söylenebilir. Peki bu durum yanlış mı? Bence değil. İnsan insana, parfüm parfüme benzeyebilir. Hatta bana göre Godolphin, Tuscan Leather'a göre daha kullanılabilir. Yani ikisi arasında seçim yapacak olsam, az farkla Godolphin'i seçerdim. Amma bir niş markadan taklit konsept değil, daha yaratıcı olmasını beklemek hakkımız. Çünkü şişesi 150 Euro'ya satılan markadan bahsediyoruz. Bu anlamda Parfums de Marly'e ufak bir sitem edebiliriz ama abartılı şekilde eleştirmenin anlamı yok.


Godolphin'i, çok fazla popüler olmayan ve pek işe imza atmamış burunlardan Michele Saramito tasarlamış. Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil, biraz çekingen kalıyor. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemem gerekiyor. Kadın kullanımı için pek uygun görünmüyor. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye etmem Godolphin’i. Biraz daha üst yaş guruplarına ve koku deneyimi olan arkadaşlara önerebilirim. Resmi giyime, takım elbiseye ve özel zamanlara uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

18 Kasım 2015 Çarşamba

Parfums de Marly – Godolphin (2011)

1724 yılları. Yemen’deyiz. Günümüzün modern safkan atlarının en ünlüsü ve belki de atalarından biriydi Godolphin Arabian isimli tay. Daha bilinen ismiyle Godolphin Barb’ın doğum yeri, Yemen’de bulunan Aden körfezi civarıydı. Godolphin atı, 14.3’lük ayak yüksekliği ve topuklarındaki hafif beyazlıkla diğer taylardan ayrılıyordu. O zamanlardaki Yemen’in önemli ihracat kalemlerinden (Suriye’den Tunus’a kadar) birisini oluşturuyordu bu safkan atlar. Hatta dönemin Fransa Kralı’na da Tunus’tan dört adet safkan Arap atı hediye edilmişti.

Paris’e getirilen bu dört attan birisini zamanla İngiliz Edward Coke satın aldı ve onu İngiltere’ye götürdü. İşte ünlü Godolphin atı, 1753 yılında, 29 yaşında ölümüne kadar İngiltere’de yaşadı. Godolphin’in ölümünden sonra, onun soyundan gelen safkan atlar, modern yarış atlarının en önemli ailesini oluşturdu. Onlarca yarış kazanan bu müthiş atlar, 2011 yılında niş parfüm evi Parfums de Marly’e ilham oldu. Bu markanın kullandığım ilk parfümü Herod, yine ünlü bir attan ilhamını almıştı. Şimdi Parfums de Marly’nin ikinci parfümünü kullanıyorum. Bu sefer Godolphin’le birlikteydim bir süredir.

 

Kendi sitelerinde erkeksi, benzersiz, sofistike yönüne vurgu yapılmış Godolphin’in. Karmaşık ve derin aromasından, güçlü cazibesinden, rafine yapısından bahsedilmiş. Parfümün başlangıcı erkeksi safranla gerçekleşiyor. Safrana aromatik otlardan kekik eşlik ediyor ama çok gerilerde. Üst notalarda azıcık da kuru meyveler var fakat safran baskın. Başlangıcı pek bana göre değil. Orta kısmında safran geri çekilirken, onun yerine deri bütün gücüyle ortaya çıkıyor. Buradaki deri hafif yağlı ve çok tatlı değil. Deriye eşlik eden safran hala hissediliyor. Orta kısmı, başlangıcına göre daha sevilebilir buldum. Geleyim kapanışa. Deri, alt notalarda var ama etkisi az. Safran neyse ki ortalarda yok. Kapanışta harika vetiver ve azıcık tütsü algılıyorum. Parfümün en sevdiğim yeri oluyor sonları.

Godolphin, bana göre acımsı/buruk/yağlı bir deri parfümü. Nasıl anlatsam yeni alınmış kösele ayakkabı ya da deri montlar gibi kokuyor. Deri, baskın ve neredeyse diğer notaları eziyor. Derinin en önemli arkadaşı safran denebilir. Çoğu kişi meyvelerden bahsetse de bence öne çıkamıyor meyveler.

Şu haliyle gerçekçi deri kokusu Godolphin. Evet bu parfüm için anahtar kelimeler şunlar olmalı: “Gerçekçi deri.” Doğallık ve gerçekçilik anlamında müthiş bir örnek Godolphin. Buradaki deri ne plastiğimsi, ne şekerli, ne de hayvansal. Eğer “saf ve pürüzsüz” deri parfümü arıyorsanız, olabilecek en iyi eserlerden birisiyle karşı karşıyayız. Bu konuda mütevazi değil Parfums de Marly.

 

Amma geleyim benim açıma. Şimdi Godolphin, safran-deri birlikteliğinin en sağlam örneklerinden birisi. Fakat kullanılabilir mi? Yani derinin bu kadar acı, gerçekçi ve neredeyse sert verilmesi, kullanım açısından sorun oluşturuyor. Şunu demek istiyorum ki kim yeni deri kemer gibi kokmak ister? Muhakkak vardır böyle arkadaşlar fakat yine de deri gibi zor temanın, başka aromatik notalarla yumuşatılması daha mantıklı. Yoksa sonuç fazlasıyla acımsı ve rahatsız edici olabiliyor.

Godolphin, çok rahatsız edici olmasa da benim için konforlu ve harika deri parfümü değil. Özellikle safranla birleşen deriyi pek kendime yakın bulamadım. Zaten safranı bir türlü sevemiyorum parfümlerde. Bu durumum, Godolphin için de değişmiyor. Evet yüksek kaliteli ama kullanım anlamında biraz sorunlu. En azından benim için böyle.

Şimdi geleyim en tartışılan konuya. Godolphin, çoğu kullanıcı tarafından Tom Ford’un ünlü parfümü Tuscan Leather’a benzetilmiş. Kimisi bunu olumlu anlamda değerlendirmiş kimisi ise eleştirmiş. Tabii bir niş markanın böylesine popüler parfümü taklit etmesi hoş olmaz. Gördüğüm kadarıyla Godolphin, bariz şekilde Tuscan Leather’a benziyor. Hatta tesadüf olamayacak kadar andırıyor. Yani Parfums de Marly’nin, Tom Ford’dan küçük çaplı konsept araklaması yaptığı söylenebilir. Peki bu durum yanlış mı? Bence değil. İnsan insana, parfüm parfüme benzeyebilir. Hatta bana göre Godolphin, Tuscan Leather’a göre daha kullanılabilir. Yani ikisi arasında seçim yapacak olsam, az farkla Godolphin’i seçerdim. Amma bir niş markadan taklit konsept değil, daha yaratıcı olmasını beklemek hakkımız. Çünkü şişesi 150 Euro’ya satılan markadan bahsediyoruz. Bu anlamda Parfums de Marly’e ufak bir sitem edebiliriz ama abartılı şekilde eleştirmenin anlamı yok.

 

Godolphin’i, çok fazla popüler olmayan ve pek işe imza atmamış burunlardan Michele Saramito tasarlamış. Kalıcılığı kıyafet üzerinde gayet iyi. Fark edilirliği yüksek değil, biraz çekingen kalıyor. Kimi yerlerde uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemem gerekiyor. Kadın kullanımı için pek uygun görünmüyor. Tam bir sonbahar hatta soğuk kış parfümü. Genç arkadaşlara tavsiye etmem Godolphin’i. Biraz daha üst yaş guruplarına ve koku deneyimi olan arkadaşlara önerebilirim. Resmi giyime, takım elbiseye ve özel zamanlara uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

15 Kasım 2015 Pazar

Burberry – Weekend For Women (1997)


Burberry – Weekend For Women (1997)

Tamamen tesadüf eseri ve hatta paşa gönlümün sonucu olarak son bir ay içinde ikinci Burberry kadın parfümüne el atmış durumdayım. Biraz tersten gittiğimin farkındayım. Genellikle bir markanın eski tarihli parfümleri kullanılır ve sonrasında yeni tarihli kokuları incelenir. Ben daha çok damdan düşer gibi önce markaların yeni parfümlerini kullanıyorum ve sonra eski işlerine göz atıyorum. Metodolojik anlamda yanlış olduğunu düşünsem de benim blogum benim kararım :)

Weekend parfümleri, Burberry’nin 1997 yılında piyasaya sürdüğü iki arkadaş. Aynı yıl hem erkeği hem de kadın versiyonu çıkarılarak, iki iş yapmak istememiş anlaşılan Burberry. Aslına bakılırsa Burberry parfüm koleksiyonunun eski üyelerinden sayılır Weekend’ler. İlgimi çeken ise Weekend parfümlerinin hiç devam kokuları çıkarılmamış. Oysa Brit, Body, My Burberry gibi parfümlerinin bir sürü devam kokusu var. Weekend’ler bu anlamda çok yalnız kalmışlar. Yanlış anlamayın, üzüldüğümden değil ama öksüz mü bu arkadaşlar?

Makara yapmayı bırakıp, artık parfüme geçeyim. Weekend For Women, çiçeksi-meyveli kadın parfümü olarak düşünülebilir. Bir satış sitesinde şöyle tanıtım yazısına denk geldim: “Çiçeksi, aromatik Burberry kadınının tarzını yansıtan bu özel koku hızlı hayat tarzı içinde modern kadının hayatına özel bir mola sunuyor. Eşsiz ve şık koku sizi ve karakterinizi yansıtırken zarafetinizi açığa çıkarıyor.”


Weekend For Women’in açılışı çiçeklerle gerçekleşiyor. Daha ilk saniyelerde kadınsı tarafı öne çıkıyor. Acaba çiçekler ne olabilir? Her şey olabilir. Beyaz sabunsu çiçeklere sahip üst notalar. Resmi olarak açıklanan üst notalarında muhabbet çiçeği var ki ne ismini duydum ne kokusunu biliyorum. Belki ondan geliyordur başlangıçtaki çiçeksi hissiyat. Orta kısımda kokuda pek değişim yok. Tatlı, sabunsu beyaz çiçekler başlangıçtaki gibi ferah değil daha kuru. Orta bölümü de çok sevdiğimi söyleyemem. Son bölümde çok şaşıracaksınız çünkü değişen bir şey yok! Aynı çiçeksi-meyveli yapı, baştan sona etkin.

Weekend For Women, ferah meyveli sayılabilecek vasat çiçeksi bir kokuya sahip. Nasıl desem biraz “anne parfümü” gibi. Sabunsu ya da pudralı egzotik çiçeklerin ve tatlımsı feminen meyvelerin destek verdiği ana yapı benzersiz ya da şaşırtıcı değil. Gayet risksiz, temiz kokan, kimi zaman bazı kadın deodorantlarını hatırlatan kokusuyla, benim için üzerinde pek durulacak bir parfüm değil.

Değerli arkadaşlar. Şunu bilesiniz ki Burberry’nin parfümlerine karşı özel bir gıcıklığım yok. Hatta London For Men’i çok severim. Fakat Weekend For Women, ne kadar sıradan, ne kadar basit ve ne kadar sıkıcı böyle. Marketlerde satılan ucuz markaların parfümlerini andırıyor. Onun gibi kokan milyonlarca (evet biraz abartıyorum) kadın parfümü bulunabilir. Ha amaç buysa ve nispeten uygun fiyatlara satıldığını düşündüğümüzde, onun başarılı olduğunu düşünmek yanlış olmaz.


Sonuç olarak onun hakkında daha fazla söyleyebileceğim şey yok. Ben almam, alana da mani olmam. Parfümün tasarımını ünlü burunlardan Nathalie Lorson yapmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun. Günlük kullanım için de düşünülebilir.

Koku Güzelliği: 10/5