30 Temmuz 2017 Pazar

Parfum d’Empire – Corsica Furiosa (2014)

Korsika’da sıkça rastlanan ve yaprağını dökmeyen çalı olarak bilinen sakız ağacının yeşil kokusu etrafına inşa edilmiş parfümle karşı karşıyayız. Başlangıcındaki yeşil koku dahil, parfümün her katmanında Akdeniz dağ makisinin esintisi algılanıyor.

Furioso’nun bir müzik terimi olduğu ve anlamının “tutku ve hızla söylemek” olduğunu tabii ki bilmiyordum. Parfum d`Empire’nin kurucusu Marc-Antoine Corticchiato’nun, Furioso terimini parfümünde kullanmasını “Korsika’nın dinlendirici ve sakin bir yer olmadığını” bilmesine bağlayabiliriz. İşin ilginciyse bay Corticchiato’nun ailesinin Korsika’lı oluşu. Yani Corsica Furiosa parfümü, bir anlamda parfümörün memleketinden ilhamını almış. Parfümün tasarım aşamasında Corticchiato’nun Korsika ile ilgili anılarının devreye girmemesi düşünülemezdi. Akdeniz’in hemen kenarındaki güneşli yamaçlarda büyümüş çalılar, sakız ağacının etrafa yayılan keskin ve yeşil kokusu…

Parfum d`Empire’nin işlerini genellikle severim ve tarzını kendime yakın bulurum. Çoğu zaman kullandığım parfümleri hayal kırıklığı yaratmaz. Corsica Furiosa, markanın ferah sayılabilecek yazlık kokularından birisi. Parfümün resmi tanıtımında gayet ilginç noktalardan bahsedilmiş. Mesela, eau-de-vie, nepita, yeşil domates yaprağı…

Eau de Vie’nin meyvelerin fermantasyon’unun ardından çift damıtma yoluyla elde edilen berrak ve renksiz yüksek alkollü brendi türü içeceklerin genel adı olduğunu wikipedia’dan öğreniyoruz (sahi wikipedia hala kapalı, akıl alır gibi değil!). Nepita’yı ise bay Corticchiato “yabani nanenin yerel türü” olarak açıklıyor. Yeşil domates yaprağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Kendi sitelerindeki Corsica Furiosa tanıtımında bu ilginç öğelere sakız ağacını da ekleyen Corticchiato’nun 2014 çıkışlı eseri daha da ilgimi çekiyor. Parfümün açılışı tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski-tozlu-tuzlu bergamot ve misket limonuyla yapılan açılışı seviyorum. Olgun ve farklı üst notaların kalitesine hayran kalırken orta bölüme geçiliyor. Tuzlu-buruk turunçgiller hala etkisini sürdürüyor orta bölümde. Bir parça köksü vetiver ve bahsedilen sakız ağacı devreye giriyor. Yeşil ve aromatik yapı orta bölümde devam ediyor fakat sakız ağacından mı yoksa yeşil domates yaprağından mı geliyor bilemiyorum ama geri planda itici-yapay-plastiğimsi yapıştırıcı benzeri bir koku peydah oluyor. Son bölümde aromatik ağaçlara eşlik eden dumansı vetiver ve azıcık da olsa deri farklı ve kaliteli.

Corsica Furiosa, bir yönüyle tanıdıkken diğer yönüyle bambaşka bir deneme. Tanıdık kısmı, yeşil-tozlu-tuzlu-aromatik ferah bölüm. Farklı yönüyse lateks-uhu gibi kokan plastiğimsi bölüm. Daha önce sakız ağacı koklamadığım için oradan gelip gelmediğini bilmiyorum ama bahsedilen yeşil domates yaprağı temasının o garip kokuyu vereceğini sanmıyorum. Bir tarafım seviyor diğer tarafım başımı ağrıttığını söylüyor.

Şunu söyleyeyim ki bence çoğu yorumcunun iddia ettiği gibi ne domates gibi kokuyor ne de domates yaprağı gibi. Corsica Furiosa, aromatik Akdeniz otlarının hakim olduğu, köksü, ıslak, tuzlu ve tozlu bir eser. Parfümün ana yapısı ferah, temiz yeşillikler üzerine şekillenmiş. Bu yeşillikler tatlı olmayan buruk turunçgillerle dengelenmiş. Vetiver, geri plana saklanmış, misk ise bu tür parfümlerin vazgeçilmezi olarak yerini almış. Denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim ilginç bir yazlık.

Evet biliyorum belki yanılacağım ama M. Micallef’in Aventus benzeri kokusu Royal Vintage’e hafiften benzetiyorum Corsica Furiosa’yı. Hatta Aventus’un orta ve son kısmında karşımıza çıkan o garip plastiğimsi deri-ağaçsılığı da andırıyor Corsica Furiosa.

EDP formunda. Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Erkek kullanımına yakın duruyor. Genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri erkeklere önerebilirim. İlkbahar-yaz için uygun. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Son bir not ileteyim. 2015 yılında FIFI tarafından en iyi niş parfüm ödülüne layık görülmüş Corsica Furiosa.

Koku Güzelliği:10/7

27 Temmuz 2017 Perşembe

Chloe – Chloe (2008)

Gabriella Hanoka, Mısır’da doğmuş. 1940 yılında çocukluk arkadaşı Raymond Aghion ile evlenir. 1945 yılında Paris’e taşınır çiçeği burnunda genç çift. Böylece Chloe markası ufukta görünür. Chloe’nin ilk koleksiyonu 1950’li yıllarda gerçekleşti. Yüksek kaliteli kumaşlara eklenen rafine detaylarla şık ve modern tasarımlarla imza atan Chloe markası, 1975 yılının nisan ayında ilk parfümünü piyasaya sürer. Çiçeksi bir kadın kokusu olan parfümün adı sadece Chloe olarak belirlenmişti.

1975 yılından sonra tek tük parfümler piyasaya süren Chloe markası, 2008 itibariyle koku koleksiyonunu çeşitlendirmeye başladı. Güçlü moda tasarımcı rakiplerine karşı daha fazla sessiz kalmayacak anlaşılan Chloe. Ağrılığı kadın parfümlerine veren Chloe, 2008 yılında oldukça ilgi gören kadın parfümü piyasaya sürdü. İsmi, 1975’teki gibi sadece Chloe olan 2008 çıkışlı parfümün Eau de Parfum olduğunu söylemeliyim.

Chloe EDP’nin açılışı tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Leziz kırmızı, mayhoş meyvelere kısa süre sonra gül ekleniyor. Orta bölümde gül, parfümün ana aksını oluşturuyor. Orta kısımda dikkati çeken durumsa sabunsuluğun ve feminenliğin artması. Tabii beyaz çiçekler de var artık. Son bölümde gül ve çiçekler devam ederken, sabunsu misk noktayı koyuyor parfüme.

Chloe EDP, tam anlamıyla meyveli-çiçeksi bir arkadaş. Tatlı ve ekşi kırmızı meyvelerin (litci veya kiraz olabilir) eşlik ettiği gül ve beyaz çiçekler parfümün omurgasını temsil ediyor. Tabii sondaki sıradan ve yapay-ozonsu miski unutmamak lazım.

Chloe EDP hakkında ne söyleyebilirim? Çok şey söylemek bir türlü içimden gelmiyor çünkü karşımda gayet sıradan parfüm var. Tanıdık gelen bu koku formu, muhtemelen onlarca kadın parfümünde karşımıza çıkmıştır. Meyveli-çiçekli-böcekli-sabunsu koku, ucuz market deodorantlarından tutun da vasat ana akım parfümlerin vazgeçilmez teması olma yolunda ilerliyor. Derinliği olmayan, yapay sabunsu çiçeklerin neresi çekici bir türlü anlayamıyorum. Kalite hissiyatı olmayan Chloe EDP, piyasa işi kadın parfümlerin en tipik örneği. Onu kullanan kadınların sevmesini bir yere kadar anlayabiliyorum ama bir erkek olarak bu koku formundan artık bıkmaya başladığımı hissediyorum.

Sonuç olarak kadınsı çiçeklerin ve yapay sabunsuluğun egemen olduğu Chloe EDP, olabilecek en vasat ve özelliksiz kadın parfümlerinden birisi benim gözümde.

Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Sıcak yaz günlerinde kullandığım Chloe EDP, ilkbahar-sonbahar kullanımına yakın duruyor. Parfümün tasarımını  Amandine Clerc-Marie ve Michel Almairac birlikte yapmış.

Koku Güzelliği:10/5

20 Temmuz 2017 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Aura Maris (2012)

“Mare Nostrum”

Akdeniz’in antik dönemdeki ismi olduğu söylenen Mare Nostrum, yine bir Akdenizli tarafından hatırlanmış durumda. İtalyan parfümör Lorenzo Villoresi, 2012 yılında daima sevdiği kültür, tarih ve mitolojiye öykündüğü bu yeni parfüm serisinde henüz ikinci kokuya imza atamadı. Evet, Lorenzo Villoresi’nin Mare Nostrum serisinde hala tek bir parfüm var: Aura Maris.

Deniz esintisi anlamına gelen Aura Maris’in, isminden de anlaşılacağı üzere deniz-su temasına ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Deniz esintisi, okyanus dalgaları, yazın parıldayan güneş, Akdenizin aromatik otları, turunçgil meyveleri, kır çiçekleri ve tabii ki masmavi Akdeniz’in merkeze alındığı Aura Maris’in açılışı leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Serin ve tuzlu turunçgiller derken mandalina ve bergamottan bahsedebilirim. Üst notaları harika. Orta kısımda tuzlu turunçgillere aromatik acımsı otlar eşlik ediyor. Bir parça kadınsı olmayan çiçeksilik de var. Orta bölüm de gayet güzel. Kapanışta hafif ve ekşi paçuli var. Köksü ve tozlu kokmayan paçuliyi bu formda görmek pek mümkün olmuyor.

Aura Maris, ferah turunçgilli, tuzlu, hafiften tozlu ve nostaljik paçuli parfümü gibi davranıyor. Başlangıçtaki harika narenciyeler, parfümün son kısmına kadar hissediliyor. Orta bölümdeki kadınsı olmayan çiçeklerle turunçgillerin uyumu başarılı. Açıklanan notalarında yasemin ve nergis var. Muhtemelen ikisi de destek veriyor narenciyelere. Kapanıştaki paçuli, mayhoş ve ferah. Hippi tarzını anımsatan paçuli, buruk ve hafiften hüzünlü.

Aura Maris için söylenen “ferah, yeşil, bergamot ve mandalina ağırlıklı turunçgillere eklenen yumuşak çiçeksi ve meyveli dokunuşlar, aromatik odunsu nüanslar” gayet doğru bir tanımlama. Meyveli-çiçeksi tarza yakın Aura Maris’e eklenen paçuli, onu farklı bir yaz parfümüne dönüştürmüş.

Meyveli-çiçeksi derken, günümüzün yeni nesil bol şekerli ve yapay meyveli-çiçeksi denemeleri aklınıza gelmesin. Buradaki turunçgil meyvelerinin verilişi eski-tozlu şipreleri hatırlatıyor. Bence Aura Maris, olgun ve erkeksi tarafa yakın bir eser. İsmindeki ve konseptindeki deniz teması, ara ara burnunuza gelen tuzlulukla sağlanmış. Modern sucul parfümlere pek benzemiyor Aura Maris. Deniz esintisi ve tuzluluk var ama yosunsu kokma çabası yok.

Hüzünlü ve buruk bir yaz parfümü dersem garip olur mu bilmiyorum ama İtalyan parfümörlerin genelde turunçgilleri bu şekilde verdiklerini gözlemliyorum. Onların narenciye kokuları çok canlı, çok parlak, çok neşeli ve çok ferah olmuyor. Bir parça eskiye özlem duyan, belli yaş kesimine hitap eden, şık, doğal ve azıcık mesafeli geliyor bana İtalyan niş markalarının çoğu turunçgil parfümü. Aura Maris’te bu yazılı olmayan kuralı yerine getiriyor belki de.

Sonuç olarak yüksek kaliteli Aura Maris. Dünyayı yerinden oynatmayacaksa da bu tarzın meraklıları mutlaka denemeli. EDT formundaki Aura Maris’in kalıcılığı orta seviyede. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için gayet uygun. Kokusunu, markanın sahibi Lorenzo Villoresi tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Donna Karan – DKNY Men (2000)

Ahhh anılar… Hayatımın Ankara yıllarında, bir açık parfümcü hatırlıyorum. Kızılay meydanının biraz ilerisindeki bir yeraltı çarşısına indiğimizde, şişelere parfüm dolduran bir yer vardı. Sınıf arkadaşımızın sevgilisi için oraya gidip, bir parfüm doldurtmuştuk. Arkadaşımız çantasından uzun, şeffaf bir şişe çıkarıp mağazaya girmişti. Bense diğer arkadaşımla dışarıda beklemiştim. O mağaza hangi çarşısının içindeydi kesinlikle hatırlamıyorum ama o sahnede aklıma kazınan o ince, uzun şişe olmuştu.

İlerleyen yıllarda parfüm merakım sayesinde o şişenin Donna Karan’ın erkek parfümü olduğunu öğrendim. 2000 yılında, yeni milenyumda piyasaya sürülen DKNY Men’in şişesini, Amerika’daki gökdelenlere benzetirdim. Pek yanılmış sayılmam çünkü Donna Karan’ın resmi tanıtımında bu parfümün modern şehir hayatının ritminden, iş merkezlerinin hareketliliğinden ilham aldığını gördüm. Şehir hayatının enerjisini ve elektriğini yakaladığı iddia edilen bir parfüm olarak karşımıza çıkıyor DKNY Men.

Tabii aradan geçen on yedi yılın ardından ilk çıktığı zamanki popülerliği kalmayan DKNY Men’i birazda nostalji olması bakımından kullanmaya karar verdim. Parfümün açılışı tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Mayhoş mandalina ya da portakaldan bahsedebilirim. Orta kısımda bu leziz meyvelere yumuşak ve tatlı baharatlar ekleniyor. En öne çıkan baharat zencefil bence. Kapanışta meyveli baharatlar devam ederken bir parça sandal ağacı ve ağaçlar eşlik ediyor.

DKNY Men, anladığım kadarıyla mayhoş meyveler (ardıç, erik, mandalina), şekerli baharatlar (zencefil) ve odunsuların birleşiminden oluşuyor. Genel tarzını aromatik fujerlere benzetiyorum. Çok az da olsa Burberry For Men’i andırıyor.

Düz çizgide ilerleyen, derinliği olmayan, yumuşak, kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaş. Özellikle genç erkeklere hitap eden, garip bir ferahlık barındıran, kadınların seveceği, modern bir yapaylığa sahip DKNY Men, kullanım döneminde beni rahatsız etmedi. Aşık olamasam da fena bulmadım. “Hoş meyveli fujerler” diye bir kategori olsa, rahatlıkla yerini hazırlardım onun. Dünyanın en pahalı niş parfümlerini beğenmeyip, burun kıvıran evin ablasıysa çok sevdi DKNY Men’i ve “Aaaa ne kadar güzelmiş bu parfüm, adı ne” diyerek beni bir kere daha şaşırtmayı başardı.

Sonuç olarak beğendim DKNY Men’i. Aslına bakılırsa kokusundan umudum yoktu ama beklediğim kadar başarısız çıkmadı. Tabii uzun süreli kullanımlarda sıkılacağımı biliyorum. Elimdeki koca şişe muhtemelen pek kullanılmadan sihirli dolabımın derinliklerinde duracak. Yine de pişman değilim onu deneyimlediğim için.

EDT formunda. Kötü haber şu ki performansı çok kötü DKNY Men’in. Kalıcılığı ortalama seviyede ama fark edilirliği oldukça düşük. Etrafa yayılımı neredeyse yok. Bu anlamda hayal kırıklığı yaratıyor. Ilık ilkbahar-sonbahar ve yaz akşamlarında kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7