13 Aralık 2017 Çarşamba

Andree Putman – Tan d’Epices (2015)

“Andree Putman 1925 yılında Paris’te doğmuş, kendi tanımıyla “ilginç bir ailenin kızı”. Annesi piyanist, babası yedi dil bilen, mesleği olmayan bir entelektüel olarak Fransa’nın neredeyse soylu sayılabilecek, yüksek burjuva sınıfının geleneği içinde bir sülalenin “kara koyun”u olarak kabul ediliyor. Kendisinin ise bu ailenin içinde daha da ileri düzeyde bir kara koyun olduğunu söylüyor. Henüz 10 yaşındayken annesini evdeki yaldızlı mobilyaları ve şaşaalı resimleri atarak yerine, aile çevresinin hayret dolu tepkilerine neden olan, Art Deco mobilyalar ve soyut sanat eserleri almaya ikna eder.

1972 yılında Didier Grumbach ile birlikte “Créateur et Industriels” adlı mekânı kurarlar (Grumbach şimdi Haute Couture Federasyonu Başkanı). Bu grupta Issey Miyake, Jean Charles Castelbajac, Thierry Mugler gibi genç moda tasarımcıları tanıtılmaktadır. Böylelikle Putman, modern sanat, moda ve seri üretim arasında kurmayı arzu ettiği ilişkiyi de sağlayabilecektir.”

Açık Radyo’nun internet sitesindeki detaylı Andree Putman yazısı okunmaya değer. Yukarıda bu yazının bir bölümünü alıntıladım. O yazı anladığım kadarıyla Almanca bir yayından tercüme edilse de Andree Putman gibi önemli izler bırakarak bu dünyadan yakın zamanda ayrılmış bir başarı abidesi olarak saygıyı hakediyor. Özellikle iç mimari alanında ismini dünyaya duyurmuş bir tasarımcı olan Andree Putman, 2001 yılında ilk ve tek parfümü olan Preparation Parfumee’nin müthiş etki yaratmasına rağmen koku koleksiyonunu genişletmedi. 2013 yılında ölen Andree Putman’ın ardından kızı Olivia annesinin kişisel anılarını hatırlatacak bir parfüm serisi için Intertrade Group’un sahibi Celso Fidelli ile işbirliğine gitti. Andree Putman’ın ilk parfümünden on dört yıl sonra altı parfümlük yeni seri piyasaya sürüldü. Tan d’Epices, 2015 çıkışlı yeni serinin ilgi çeken parfümlerinden oldu. Kendi sitelerinde parfümleri hakkında bilgi bulunmayan Tan d’Epices’in isminden dolayı baharat merkezli olacağını tahmin edebiliriz.

Tan d’Epices’in açılışı keskin ve tatlı baharatlarla gerçekleşiyor. Tarçın ve zencefilin baskın olduğu başlangıcı gayet modern, leziz, meyvemsi ve yüksek kaliteli. Üst notaları gayet güzel. Orta bölümde büyük değişim görünmüyor. Tatlı baharatlara orta kısımda sıcak reçineler ekleniyor. Orta bölümde güzel bir sürpriz olarak dumansı sayılabilecek tütsü mevcut. Tütsünün yanında sıcak reçineler epey etkili orta kısımda. Kapanışta odunsular dikkatimi çekiyor. Keskin baharatların geri çekildiği alt notalarda biraz vanilya ya da balsamik benzoin bulunuyor.

Tan d’Epices, ismindeki baharat temasının hakkını sonuna kadar veriyor. Oldukça sağlam ve dolgun baharatlar gayet net ve başarılı şekilde verilmiş. Güzel tarafı baharatların çok yerinde tatlılıkla ve meyvemsilikle verilmiş olması. Böylece hem burnu zorlamıyor baharatlar hem de leziz ve modern hissiyat veriyor. Sevdiğim tarzda kokusu var Tan d’Epices’in. Sanırım onunla tanıştığım için şanslıyım.

Tabii parfümün önemli ayaklarından birisi sıcak baharatlara eşlik eden sıcak reçineler. Zaman zaman ağaçsı hissiyat veren bu reçinemsilik gayet dengeli verilmiş. Kimi niş parfümlerde abartılı verilen reçineler genellikle baş ağrısı yapıyor. Buradaki reçineleri beğendim. Geri plandaki odunsuluk ve vanilyamsılık fena değil.

Bence parfümün en ilginç tarafı dumansı tütsü-tütün benzeri yapı. Kimi zaman meyveli pipo tütünlerine kimi zaman dumansı sandal ağacı tütsülerine benzeyen orta notalar hem yüksek kaliteli hem de koklaması keyifli. Bu anlamda iyi iş çıkarılmış.

Tan d’Epices’taki Serge Lutensvari meyvemsilik ve baharat kullanımını beğendim. Bir parça Fille en Aiguilles tarzını anımsatıyor. Tabii Lutens’in eseri daha üst düzey denebilir. Kullandıkça bir parfüme daha çok benzettim Tan d’Epices’i. Ve sonunda aklıma geldi. Geçtiğimiz haftalarda kullandığım Rundholz’un 03. Apr. 1968 isimli parfümüne benzettim. İkisinde de meyvemsi baharatlar, reçineler ve tütsü var. Umarım yanılmıyorumdur.

Tan d’Epices bu haliyle çok soğuk günlerde kullanılabilecek sıcacık baharatlı reçineli bir eser. Dumansı tütsünün apayrı hava kattığı Tan d’Epices’i sevdim. Her ne kadar tekdüze koksa da ve büyük değişim göstermeden devam etse de bu tarzı seviyorsanız deneme listenize almanızı öneririm.

EDP formundaki Tan d’Epices’in performansı yeterli. Farkedilirliği yüksek olmasa da kalıcılığı iyi. Uniseks olarak piyasaya sürülmüş ama erkek kullanımına daha yakın sanki.

Koku Güzelliği:10/7

9 Aralık 2017 Cumartesi

Bulgari – Man in Black (2014)

Ne yalan söyleyeyim Man in Black ismini ilk gördüğümde aklıma başrollerinde Tommy Lee Jones ve Will Smith’in olduğu film aklıma geldi. O absürd ve kötü Will Smith filminin müziğiyse uzun zaman radyolarda yankılanmıştı. Bugün hala nerede Man in Black tabirini görsem aklıma o film geliyor. Artık aklımda nasıl bir yer edindiyse…

Bulgari’nin 2014 çıkışlı erkek parfümünün isminin Man in Black olduğunu farkettiğimde yine Will Smith aklıma geldi. Oysa Man in Black parfümü, o filmden ilhamını almadı bildiğimiz kadarıyla. Aralarında sadece isim benzerliği var. Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bulgari Man’ın devamı olarak düşünülebilir Man in Black. Bu arada Bulgarinin “Man” serisi 2017 yılı itibariyle dokuz parfüme ulaşmış durumda. Artık farklı konseptte yeni parfümlere yönelseler daha iyi olacak belki de.

Kendi sitelerinde Man in Black şöyle tanımlanmış: “Şehvetli, neo-Oryantal bir EDP’dir. Bu cesur karizmatik parfüm, yeni bir erkeklik ifadesi dile getiriyor. Baştan çıkarıcı erkeklere ithaf edilmiştir. Koku ailesi olarak oryantal-amber-çiçeksidir.” Bu neo-Oryantal’in nasıl bir akım olduğunu merak ettim. Bakalım Man in Black bu iddialı tanıtımının hakkını verebilecek mi?

Man in Black’in açılışı pudralı-şekerli baharatlarla gerçekleşiyor. Tonka fasulyesinin verdiği abartılı tatlılığa eşlik eden biber, kakule ve diğer baharatları ne yazık ki sevemedim. Orta bölümde o garip ve bıktırıcı pudralı hissiyat devam ediyor. Orta notalarda iris çiçeği devreye giriyor. Bu andan itibaren pudralı odunsular da hissediliyor. Orta notalar da pek bana göre değil. Kapanışı nispeten en başarılı yeri. Bir parça tütüne eşlik eden leziz meyveler ve azıcık vanilya alt notaları güzelleştiriyor.

Man in Black, 2000’li yıllarda başlanan bol tatlı, baharatlı, hafiften karanlık, azıcık tütün barındıran piyasaya işi popüler parfümlerin tipik örneği. Farklı yanı olmayan ve rakiplerini taklit eden Man in Black, koku anlamında da en sevmediğim haliyle vermiş pudrayı. O sinir bozucu pudramsılığı ne baharatlar geri plana atabiliyor ne de içki-meyve-tütün notaları.

Man in Black, dumansı olmayan şekerli tütün, lezzetli baharatlar, tatlı meyveler, egzotik olmayan amber ve iyi sayılabilecek vanilya üzerine kurgulanmış. Parfümdeki tatlılık baştan sona kadar devam ederken, üst-orta notalarda pudramsı tonka fasulyesi tarafından sağlanan tatlılığı, alt notalarda vanilya veriyor sanki.

Man in Black şu parfümlere epey benziyor: Spicebomb, CK One Shock. Şu parfümleriyse andırıyor: Valentino Uomo, La Nuit de L’Homme, Midnight in Paris. Şu parfümlereyse pek benzemiyor: Dior Homme, Dior Homme Intense, Gucci Pour Homme II.

Yukarıda listelediğim parfümlerden en çok Spicebomb’a benziyor Man in Black. Özellikle başlangıcı Spicebomb’ın kopyası. Bulgari gibi saygıdeğer bir marka neden kendisinden iki yıl önce piyasaya sürülmüş rakibini kopyalar, anlamak zor. Oysa Bulgari iyi-kötü parfüm geleneği olan bir marka. Çok daha farklı ve iyi bir parfüm yapmak için neden uğraşmamış da Spicebomb gibi vasat bir arkadaşı taklit etmekle yetinmiş? Bir Bulgari yöneticisi bulsak da sorsak keşke.

EDP formunda Man in Black. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ilk yarım saat iyi, sonrasında tene yaklaşıyor. Tam bir kış parfümü. 15-25 yaş arası erkekleri hedefleyebilir. Günlük kullanıma uyabilecek yapısı sayesinde her yerde rahatlıkla giyilebilir. Genellikle olumsuz yorum almayacağınızı düşünüyorum, benim dışımda.

Koku Güzelliği:10/5

5 Aralık 2017 Salı

LM Parfums – Army of Lovers (2014)

1990’lı yılların başlarında soğuk savaş zamanları… Dünyanın, Amerika önderliğindeki Batı bloğu ile Sovyet Rusya’nın arasında sıkışıp kaldığı garip zamanlar… 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla soğuk savaş sona erdi ermesine de o dönemin izleri özellikle Avrupa kıtasında uzun sürdü. İlginç bir raslantı olarak Avrupa kıtasında, 1991 yılında absürd mü absürd bir klibe sahip şarkı pop müzik dünyasını sallamaya başladı. 1987 yılında kurulan İsveçli bir müzik grubunun bu kadar popüler olması o dönem için şaşılacak şeydi belki de.

Obsession isimli şarkıdan bahsediyorum. Klibi tuhaf göndermelere sahip Obsession şarkısı, kimileri için karizmatik kabul edilen Alexander Bard’ın temellerini attığı Army of Lovers grubunun en bilinen eseri olarak zihinlerimize kazındı. Avrupa’nın küçük ve soğuk ülkesi İsveç’in çıkardığı en sıradışı müzik grubu diyebileceğimiz Army of Lovers, 2014 yılında Fransa merkezli niş parfümevi LM Parfums’e ilham verdi.

Markanın internet sitesinde bu esinleme için şöyle denmiş: “90’lı yılların yağmurlu bir gecesinde, pikaba plak koyarım ve sihir başlar. O gece havadaki tehlikeli derecede tuhaf ve öfkeyle göz kamaştıran hisler kalbime dokundu. O zamandan beri, Army of Lovers’ı dinlemeden bir günüm geçmiyor. Bu ismi, en sevdiğim parfümlerden biri için seçtim. Doğru anı ve mükemmel karışımı bekledim. Bugün ona sahibim.”

Muhtemelen LM Parfums’un kurucusu Laurent Mazzone’ye ait bu sözler, resmi tanıtım olarak yerini almış sitelerinde. Army of Lovers’ı barok bir parfüme benzetmişler ve misk servi temasına sahip olduğunu belirtmişler. Sitelerinde kişniş, meşe yosunu ve paçulinin güçlü şekilde temsil edildiğinden bahsedilmiş. Bakalım ilginç isimli ve ilhamlı Army of Lovers nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı çok güçlü, yoğun, karanlık ve hayvansı gül-öd birlikteliğiyle gerçekleşiyor. Üst notalardaki derin ve kaliteli gül kendisine hayran bırakacak kadar güzel. Başlangıcı hayvansılık dışında nefis. Orta bölümde gülün hakimiyeti devam ediyor. Burada o karanlık ve gotik gül yerine daha ferahlamış ve misk-baharat eklenmiş gülle karşı karşıyayız. Açılıştaki o derinliğin ve çarpıcılığın pek kalmadığı orta bölüm, kuru baharatlı (muhtemelen kişniş) gül sularını andırıyor. Kapanış bölümünde radikal sayılabilecek değişim var. Bu ana kadar parfümün yıldızı gül artık yok denecek kadar geriye çekiliyor. Alt notalarda oldukça kuru ve tozlu sayılabilecek paçuli ve ona eşlik eden eski dost meşe yosunu var. Kapanıştaki paçuli koyu ve köksü değil. Meşe yosunu ise beklediğim kadar başarılı verilmemiş. Bence asıl sorun paçuli ve meşe yosunu gibi iki alakasız notanın birleştirilmeye çalışılması.

Army of Lovers, üst-orta kısımda sıcak, hayvansı gül ve baharat-misk ekseninde ilerlerken sonlarda paçuli-meşe yosunu rotasına dönüyor. Orta bölümden itibaren karanlık örtüsünü üzerinden atan bir rahibe gibi Army of Lovers. Hala münzevi ama daha dünyevi ve insancıl. Şimdi bu parfümü misk servi (ne demekse) olarak sınıflandıran ve barok olduğunu iddia eden LM Parfums’un değerli pazarlamacılarıyla aynı düşünmüyorum. Army of Lovers’ın açılışı barok olmaktan ziyade gotiğe yakın, insanı ezen, karanlık ve uhrevi. Her ne kadar parfümleri gotik-barok gibi mimari tanımlarla anlatmak doğru olmasa da bu terimlerin cazibesine kapılıveriyoruz ister istemez.

Army of Lovers’ı gül-paçuli-baharat-misk kokusu olarak düşünebiliriz. Gül ve paçuli denince Tom Ford’un bombası Noir de Noir aklınıza gelebilir. Army of Lovers’ın başlangıcı azıcık da olsa Noir de Noir’i çağrıştırıyor. Orta bölümden itibaren daha Tauer’in gül parfümlerine benziyor Army of Lovers fakat en çok Montale’nin ünlü parfümü Black Aoud’u andırıyor.

Sonuç olarak Army of Lovers, derin ve güçlü bir gül parfümü. Kıpkırmızı bir gülü kokladığınızda ya da cenazelerde elinize dökülen gül sularını andırıyor. Kalite anlamında sorunsuz ama başlangıcı dışında çok çarpıcı değil. Army of Lovers’ın tatlılık oranı başlarda yüksekken sonlara doğru iyice azalıyor. Günümüzün koku trendlerini pek takmadığını söyleyebilirim. Herkesin sevebileceği gibi değil. Almadan önce mutlaka denemenizi öneririm. Sonbahar-kış kullanımına uygun. Hatta buz gibi ve karlı havaların kokusu Army of Lovers.

Extrait de Parfum formunda Army of Lovers. Markanın Silver Label serisine ait. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek. Çok fazla uygularsanız boğucu olabiliyor. Performans anlamında sınıfı geçiyor ama koku tarzı olarak pek bana hitap etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

1 Aralık 2017 Cuma

Avon – Little Black Dress (2001)

Şu ismin güzelliğine bakar mısınız? Parfümlerde genellikle isimlere ve şişe tasarımlarına takılmam çünkü bunlar pazarlamaya yönelik hamlelerdir fakat Avon’un Little Black Dress’i, ismiyle diğer Avon parfümlerinden önce onu denemem için beni teşvik etti. Evet, her zaman ultra lüks markaları ya da havalı moda tasarımcılarının parfümlerini denemeyelim ve bu sefer Avon’a yer verelim Parfüm Merakı’nda.

Her ne kadar parfüm dünyasını temsil eden ve sürükleyen büyük markalar ve onların şöhretli aynı zamanda pahalı parfümleriyse de uygun fiyatlı koku pazarı giderek büyüyor ve ilgi çekiyor. Üst düzey modacıların ya da niş markaların yüksek fiyatlı parfümlerine yatırım yapmak istemeyen yüz milyonlarca insan var ve bu aşamada uygun fiyatlı parfüm sektörüne gözler çevriliyor. Avon, doğrudan satış stratejisiyle daha ulaşılabilir kaliteli koku ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Bu anlamda dünya çapında işlerini iyi yapıyorlar. Tabii zorlu rakipleri de var bu alanda.

Ulaşabildiğim ölçüde uygun fiyatlı parfümlere de yer vermeyi düşündüğüm Parfüm Merakı’nda şu günlerde Avon’a şans vermek istedim. Little Black Dress, Avon’un 2017 yılının sonlarını yaşadığımız şu günlerde üretimi devam eden kokulardan birisi. Kendi sitelerinde “oryantal çiçeksi, klasik, ince zevkli, gösterişli” olarak tanımlanan Little Black Dress’in açılışı kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. Yumuşak ve tatlı yaseminle hanımelinin birleşimi fena değil. Orta bölümde çiçeklere bir parça meyveler ekleniyor. Açıklanan notalarında erik var ki muhtemelen ondan geliyor meyvemsilik. Orta notalardaki çiçeksi-meyvemsi yapı tam bir genç hanımefendi kokusuna benziyor. Ve parfümün en sevdiğim yeri alt notalara geleyim. Çiçeklere eklenen kremsi vanilya kapanışı enfes hale getiriyor. Kimi yorumcuların No.5 benzetmesi muhtemelen son bölüm düşünülerek söyleniyor. Kapanışı en beğendiğim yeri oluyor.

Little Black Dress gayet mütevazi bir çiçeksi. Modern kokuyor ve tatlılık baştan sona kadar hissediliyor. Çiçekler, bir parça meyveler ve kremsi vanilyadan oluşuyor. Başka da bir şey algılayamadım. Çiçek olarak gül, hanımeli ve yaseminin öne çıktığını sanıyorum. Açıklanan üst notalarında limon yağı var ama bence bulunmuyor limon. Erik-kayısı-şeftali benzeri meyveler karanlık değil, canlı. Kremsi vanilyalı bölüm şaşırtıcı derecede kaliteli ve sevilesi. Ya da ben bu tür kokuları seviyorum ondan başarılı geldi bana.

Little Black Dress ortalama elli lira civarında satılan bir EDP. Bu fiyata bu kaliteyi şaşırarak kokladım. Koku güzelliği anlamında vasatın biraz üstünde, performans olaraksa sınıfta kalıyor. Genel olarak oldukça beğenilen bir kadın parfümü olduğu anlaşılıyor yorumlardan. Bence de sevilmesi gayet normal. Birincisi gayet net ve hedefe yönelik kokuyor. 18-30 yaş arasındaki hanımefendiler için ağır olmayan ama aynı zamanda ciddi anlamda kadınsı bir arkadaş. Cazibeli feminenliği tabii ki çiçekler veriyor. Benim için üst ve orta kısmı fazlaca çiçeksi olsa da bir kadın için gayet uygun. İkinci olarak yapaylık veya uyumsuzluk yok gibi. Burun tırmalamıyor, baş ağrıtmıyor, gıcık gıcık kokmuyor. Ha başlangıcı ve orta kısmı zaman zaman kadın deodorantlarına benzese de bence bu fiyata alınabilecek iyi bir seçenek.

Tabii harikalar beklemeyin Little Black Dress’ten. Çok zengin ve derin kokmuyor. Süper yaratıcı değil, onlarca kadın parfümünü andırıyor. Fark edilirliği zayıf ve kalıcılığı bir EDP için yetersiz. Yine de bir parfüme yüksek bedeller ödemek istemeyen ve kadınsı çiçeklerden oluşan koku formuna meraklı yeni başlayan bir parfümsever hanımefendi için fena seçenek değil. Tabii her zaman söylediğim gibi hiç bir parfümü denemeden almayın.

Kokusunun tasarımını Barbara Zoebelein yapmış. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/6