21 Ağustos 2019 Çarşamba

Salvador Dali – Salvador (1992)

Geçtiğimiz yüzyılın en önemli sanatçılarından birisiydi ressam Salvador Dali. Çalkantılı ve ilginç hayatına paralel şekilde resmettiği gerçeküstü akımına ait eserleri, sanat tarihinin hala en tartışılan konularından birisi denebilir. Dali bir deha mıydı yoksa popüler olmaya çalışan ve abartılan bir ressam mıydı tartışmasına tabii ki girmeyeceğim. Konuyu sanat tarihi tartışmasından kokulara getireyim çünkü Dali’ye ithaf edilen şu sözü çoğu kaynakta bulabilirsiniz: “Beş duyudan, koku duyusu tartışmasız bir şekilde ölümsüzlük duygusu taşıyan en iyisidir.”

1989 yılında hayata gözlerini yuman Salvador Dali, hayattayken, kendi ismini taşıyan parfümlerin üretildiğini görmüştü. Cofinluxe parfümeviyle yaptığı lisans anlaşmasıyla birlikte 1983 yılında ilk Salvador Dali parfümü limitli olarak üretildi. 1985 yılındaysa Dali adına üretilen parfümler uluslararası pazarlara satılmaya başlandı. Bugün hala yeni Salvador Dali parfümleri üretilip dünya pazarlarına sunuluyor. Markanın ilk erkek parfümü 1987 çıkışlı siyah şişeye sahip Salvador Dali Pour Homme idi. Beş sene sonra ikinci erkek parfümü geldi. Salvador isimli erkek parfümü ileri düzeydeki parfümseverlerin veya koleksiyoncuların ilgisini çeken eserlerdendi.

Salvador’un açılışı 1980’li yıllara götürdü beni. Buruk ve hüzünlü turunçgillerle size merhaba diyor. Bergamot, artemisya, aldehitler ve armut benzeri tatlımsılıkla gerçekleşen üst notalar oldukça nostaljik, romantik, erkeksi ve modası geçmiş denebilir. Kaliteli başlangıcına kötü kokuyor demek haksızlık olur. Orta kısımda artemisya destekli sarımsı (neredeyse şişesinin içindeki sıvısının rengiyle aynı hissiyatı veriyor) turunçgillere gül ve tarçın ekleniyor. Gerilerden biraz da meşe yosunu kendisini gösteriyor. Kokunun genel yapısı pek değişmiyor. Sonlarda odunsu tarafa yaklaşıyor kokusu. Sedir ağacını andıran odunsuluğu oldukça zayıfladığı için algılamak zorlaşıyor alt notalarda.

Salvador, ilk sıkıldığı andan itibaren tarafını belli ediyor. 1980 hatta 1970’li yılların eski-tozlu-nostaljik kokan erkeksi klasiklerinin adeta hoş bir kopyası denebilir onun için. Erkeksi çiçeklerle hüzünlü baharatların etkisi altında çoğu zaman. Kalite anlamında iyi iş çıkaran bu klasik maskülen, tekdüze kokuyor, büyük değişimler yaşatmıyor size. Hafiften mesafeli, şık, olgun ve resmi erkek parfümü gibi davranıyor.

Parfümün, 2000’li yılların koku trendleriyle ilgisi olmadığını söylemek gerekiyor. Günümüzün modern koku formlarına uzak ve bu haliyle 2000’li yıllarda doğan genç ve sayıca büyük kitleyi etkileyemeyeceği aşikar. Onu koklayan genç erkekler muhtemelen burun kıvıracaklar ve eski tütün kolonyalarına benzetecekler. Onları nasıl suçlayalım. Kendilerine sunulan şekerli, baharatlı, vanilyalı parfümlerden başka hangi kokuları tanıyor ki genç nesil?

Sonuç olarak yaşı otuz beşi geçen erkeklerin kullanmaktan keyif alabileceği bir eser Salvador. Onun tarzını anlayıp saygı duyacak beyefendiler, kaliteli ama fazlasıyla nostaljik davranan Salvador’a gereken özeni göstereceklerdir fakat bugün şu koku formunu kullanıp sokağa çıktığınızda pek fazla övgü alamayacağınızı baştan kabul etmeniz gerekebilir. Yaşım kırka yaklaşsa da hala bu parfüm için fazla mı gencim sorusunu bana sordurtmayı başardı.

EDT formundaki Salvador’un üretimi bitirildiği için artık bulmak çok zor piyasada. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı güçlü olmadı tenimde. Hüzünlü serin sonbahar günlerinde, rüzgarın hafiften üşüttüğü ekim aylarında, romantik bir göl kenarı gezintisinde onu kullanmak harika olabilir. Yerde sararmış yapraklar, üzerinizde kalın bir hırka, 1998 model Jaguar arabanıza doğru yürürken hayal edin kendinizi. İşte Salvador tam da o anların parfümü.

Salvador’u kullanım döneminde Hugo Boss’un klasiği Number One’a benzettim. İki parfüm birbirini oldukça andırıyor. İki parfümün de aynı yıl piyasaya sürülmüş olması bir başka ilginç rastlantı olarak karşımıza çıkıyor. Salvador’un kokusunu Azzaro Pour Homme gibi bir efsaneye imza atmış Gerard Anthony ve o zamanlar muhtemelen genç bir parfümör olan Ilias Ermenidis tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

16 Ağustos 2019 Cuma

Miu Miu (2015)

Prada markasını, bugünkü ölçeğine taşıyan ve dünyanın en büyük modaevilerinden birisi haline getiren Miuccia Prada, uzun yıllardır Prada’nın CEO’luk görevini başarıyla yürütüyor. Prada ailesinin gururu bayan Miuccia, 1993 yılında Prada’ya bağlı olarak bir başka markayı dünyaya getirdi. Markanın ismi Miuccia’nın baş harfleri olan Miu Miu idi. Markanın internet sitesinde Miu Miu’dan “Geleneksel estetik imgelemden kasıtlı olarak uzak duran Miu Miu, özgür ve bilinçli kadının özünü taşır” olarak bahsedilmiş.

Miu Miu, 2015 yılından itibaren parfüm sektörüne el attı. Şimdilik beş parfümlük koleksiyona sahip olsa da yeni kokuların piyasaya sürülmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. 2015 yılındaki ilk parfüm Miu Miu ismini taşıyordu ve kadınlara yönelikti. Markanın internet sitesinde sadece üç notaya yer verilmiş başka da bilgi bulunmuyor. Müge çiçeği, kuşburnu veya yabani gül ve Akigalawood.

Parfümün açılışı beyaz çiçekler ve ıslak, ferah yeşil yapıyla gerçekleşiyor. Başlangıçtaki baskın beyaz çiçekler sanki yasemin ağırlıklı. Açıklanan notalarındaki mügeyi de atlamamak gerekiyor. Fazlaca feminen olmayan çiçeklere tozlu ve yeşil meyvemsilik de katılıyor bir süre sonra. Şeftali benzeri meyveler önplanda değil ve yeşil çiçeksiliğe geriden destek veriyor. Hoş açılışından sonra orta bölümde de beyaz çiçeklerin etkisi devam ediyor. Orta kısımda gülü andıran çiçeksilik ve neredeyse Iso E Super’e benzetilebilecek dinamik biber algılıyorum. Son bölümde çiçekler aynı şekilde devam ediyor. Kapanışta bir parça odunsu notalar ve suyu anımsatan misk orada duruyor. İşte size Miu Miu’nun özeti.

İlk sıkıldığı andan kapanışına kadar pek değişmeyen parfümlerden Miu Miu. Genel yapısının beyaz çiçekler (yasemin-müge), gül ve yeşil temadan oluştuğunu söyleyebilirim. Bildiğimiz anlamda turunçgillerin parfümde pek görünmediğini aşikar. Onun yerine yeşil ıslak yaprağımsı hissiyat mevcut. Çiçekler abartılı derecede kadınsı ve bıktırıcı değil. Gül, gayet ferah ve modern verilmiş. Müge ve yaseminden oluşan beyaz çiçeklerse parfümün başrolünü kimseye vermiyor. Biberse orta bölümde etkili denebilir.

Miu Miu çok hoş ve kullanımı/sevmesi kolay bir parfüm izlenimi veriyor. Çiçeklerin neredeyse nötr verilmesi bir parça pudramsı yapıyla kadın tarafına yaklaştırıyor Miu Miu’yu. Hissedilir orandaki sabunsuluk onu temiz kılıyor adeta. Orta bölümde hafiften yapaylık hissedilse de beni rahatsız etmedi. Garip bir şekilde sevesi geliyor insanın Miu Miu’yu.

Sonuç olarak benzersiz kokmayan, tekdüze, performans anlamında epey sorunlu ve yaratıcı değil ama ondan nefret etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu hoş çiçeksi kız, neredeyse erkeklerin kullanabileceği kadar unisekse yakın sanki. Kimi kullanıcıların onu eski kokan parfümlere benzetmesi ilginç. Genel tarzı nostaljik olmasa da yeşil temanın ve sabunsu-pudralı yapının bir arada verilmesi, böyle bir çağrışımda bulunuyor olabilir.

Son olaraksa Akigalawood’dan bahsetmek gerekiyor sanırım. Parfümün alt notasında Akigalawood diye bir nota bulunuyormuş ki ilk defa duyuyorum. Alt notalar Akigalawood kokuyor mu emin değilim ama odunsuluğun sınırlı verildiğini söyleyebilirim.

EDP formundaki parfümün performansı kötü ne yazık ki. Hem kalıcılığı az hem de etrafa yayılımı oldukça sınırlı. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemlerinde kullanmak harika olacaktır. Kokusunun tasarımını Daniela Roche Andrier yapmış.

Koku Güzelliği:10/6.5

11 Ağustos 2019 Pazar

Atelier Rebul – Pera

“Atelier Rebul, exclusive mağazacılık markasıdır.  123 yıl öncesinden ilham alınarak, eski bir kozmetik atölyesi olarak hayal edilmiştir. Atelier Rebul ürünleri sadace kendi butik mağazalarında  bulunur.

Pera, bugünkü adıyla Beyoğlu; orta çağlardan günümüze kültürün, sanatın, modanın, zarafetin, doğunun ve batının buluştuğu en önemli semtlerden biridir. Atelier Rebul hikayesi de 1895 yılında Grande Rue de Pera’da başlar; bir süre sonra İstanbul’luların beğenisine sunulan ve kısa sürede Pera Beyfendilerinin vazgeçilmezi olan kolonyalarıyla günümüze kadar uzanan bir efsaneye imza atar. Atelier Rebul Pera Koleksiyonu, Atelier Rebul’un da doğum yeri olan Pera’ya övgü olarak hazırlanmıştır; kalbindeki zengin baharatlar beş duyunuzu ele geçirir.

İçeriğindeki gül, paçuli ve saf amber algılarınızla oynayıp, baş döndürücü bir deneyim yaşamanızı sağlar. Binbir çeşit kokuyu, tadı ve dokuyu içinde barındıran fakat kendini hep yenileyen ve asaletini hiç kaybetmeyen Pera’nın küçük sokaklarında doğu ve batının gizemli buluşmasına tanıklık etmeye hazır olun!”

Yukarıdaki tanıtım cümleleri, Türkiye merkezli parfüm markası Rebul’un yeni konseptle pazara çıkardığı parfümlerden Pera’yı anlatıyor. Harika şişesi, güzel ismi ve merak uyandıran kokusuyla Pera, yakından incelenmeyi hakediyor bana göre.

Pera’nın başlangıcı bir parça turunçgillere eşlik eden baharatlarla gerçekleşiyor. Üst notalarda tozlu sayılabilecek kakule algılıyorum. Yapaylığın hissedilmediği başlangıcı fena değil. Orta kısma geçildiğinde çiçekler ön plana çıkıyor. Sabunsu, yeşil ve yaprağımsı sayılabilecek çiçeklerden yasemin ve orkide kokuyu domine ediyor adeta. Son kısımda çiçeksilik devam ederken sandal ağacı alt notalara yerleşiyor. Biraz da kremsi vanilya var sanki kapanışta.

Pera, baharatlarla başlayan, kadınsı tarafa yakın çiçeklerle devam eden ve sandal ağacı-vanilyayla biten bir parfüm izlenimi veriyor. Parfümün kutusunun üzerinde yazan ‘Pera, doğu ve batının gizemli buluşması’ cümlesi aklımın bir köşesinde duruyor. Resmin bütününe baktığımda kadınsı tarafa yakın bir sabunsu çiçeksilik var diyebilirim. Yapaylığın hemen hemen hiç bir bölümde olmadığı, kalite anlamında iyi iş çıkarılan Pera, tekdüze ilerliyor.

Pera, markanın bahsettiği gibi gizemli mi ya da doğunun ve batının kokusal formlarını bünyesinde taşıyor mu? Eğer baharatların doğuya, çiçeksiliğin batıya ait olduğunu varsayarsak evet bu cümle yerli yerine oturur fakat Pera mistik ve gizemliden ziyade açık ve basit koku formuna sahip. Sandal ağacının oldukça fazla yer aldığı ana kompozisyonda Pera, her temayı bünyesinde barındırmış: Baharat, çiçek, odunsuluk.

Pera’yı kullanım döneminde kalitesinden ötürü beğendim ama koku formu olarak kendime yakın bulamadım. Tabii bir parfümü benim ne kadar kendime yakın bulduğumdan ziyade, siz kullanacak olanların sevip benimsemesi önemli.

EDP formundaki Pera’nın iyi taraflarından birisi de performansı. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı fena değil. İlkbahar-sonbahar dönemlerinde daha bir güzelleşecek kokusuyla, Pera günlük kullanıma uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/6

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Boucheron Pour Homme (1991)

Fransa merkezli mücevherat markası Boucheron’nun ilk parfümü 1988 yılında kadın kokusu olarak dünyaya gelmişti. Boucheron ismiyle çıkan ilk kadın parfümünden üç yıl sonra bu sefer erkek parfümü dünya koku severlerinin beğenisine sunuldu. Mücevherat markalarının parfüm işine girmesi çok alışıldık bizim açımızdan fakat Boucheron’un parfümleri hiçbir zaman ne Bvlgari ne de Cartier kadar popüler olamadı.

Boucheron Pour Homme, 1991 yılı çıkışlı markanın ikinci parfümü, aynı zamanda ilk erkek parfümüydü. Parfümseverlerin özel önem verdiği bu parfüm, koleksiyon aşamasındaki koku bağımlılarının gayet iyi bildiği eserlerden birisi diyebiliriz. Bu geri planda kalmış erkeksi klasik hala üretimine devam ederek bir geleneği yerine getiriyor.

Boucheron’un internet sitesinde Pour Homme, “kendisine güvenen erkekler için asil bir koku. Sade ama sofistike dokunuşuyla modern bir adama hitap ediyor.” cümleleriyle tanıtılmış. Turunçgilli odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış bizzat Boucheron tarafından.

Parfümün açılışı eski tarz limon, bergamot ve aromatik otlarla gerçekleşiyor. İlk saniyeler, 1990’lı yılların başlarından gelen hatta 1980’li yılları anımsatacak şekilde eski-tozlu ve rafine kokuyor. Üst notaları harika. Orta kısımda aromatik otsu turunçgillere keskin olmayan karanfil ve ekleniyor. Bir parça da erkeksi çiçekler var denebilir. Açıklanan orta notalarında kakule ve fesleğen var. Muhtemelen az da olsa lavanta bulunuyor. Orta kısımdan itibaren sabunsu tarafa da kayıyor Boucheron Pour Homme. Alt notalarda odunsuluk baskın denebilir. Eski dost meşe yosunu, sedir ağacı ve biraz paçuliyle hoş bir kapanışa sahip.

Parfümü ilk sıktığınızda adeta 1970 hatta 1960’lı yılların eski filmlerine ışınlanıyorsunuz. Elinizden tutup saniyeler içinde zaman yolculuğuna çıkarıyor sizi. Başlangıçtaki tozlu-tuzlu-ferah-acımsı hissiyat inanılmaz bir mutluluk kaynağı. Örneğini Chanel Pour Monsieur, Yves Saint Laurent Pour Homme, Eau Sauvage’da gördüğümüz şipremsi nostaljik turunçgiller ve Akdeniz otlarından sonra keskin verilmeyen karanfili koklamak, parfümün geri kalanı konusunda beni umutlandırsa da orta bölümde biraz frene basılıyor. Başlangıcı kadar rafine olmayan orta bölümde muhtemelen yıllar içinde yapılan reformülasyonların etkisi görülüyor. Erkeksi çiçekler orta kısımda ön planda. Bazı kullanıcılar gül, yasemin hatta ylang ylangdan bile bahsetmiş. Genellikle kadın parfümlerinde gördüğümüz bu çiçeklerden ziyade lavantamsı baharatlar daha önde gibi. Orta bölüm biraz hevesimi kaçırsa da kapanıştaki meşe yosunu ve sandal ağacı durumu toparlamaya çalışıyor.

Karşımızda 1980’li yılların ruhunu yaşatan bir maço var. Günümüzün bol tatlı, baharatlı parfümleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Boucheron Pour Homme, üst yaş grubu erkeklere hitap ediyor. Kimilerinin baba kimilerinin abartarak dede parfümü olarak nitelendirebileceği eski tarz kokusu, evin ablasının tütün kolonyasına benzetmesiyle, çoğu kişi için uygun olmayacağı söylenebilir.

Eğer yaşınız kırkın üzerindeyse ve yeni nesil şeker bombası ilkbahar-yaz parfümlerinden en ufak haz almıyorsanız, hayata kalite, rafinelik ve olgunluk penceresinden bakıyorsanız, Boucheron Pour Homme sizin için uygun olacaktır. Yukarıda da belirttiğim gibi kokusal anlamda Chanel Pour Monsieur, Zino Davidoff, Armani Eau Pour Homme aksına yakın duruyor.

Bu hüzünlü ve erkeksi klasik, ferah sayılabilecek tarzıyla ılık ilkbahar ve yaz akşamlarınızı şölene de çevirebilir kabusa da. Onun için denemeden almayın uyarısını yapmak zorundayım. Günlük kullanıma hatta takım elbiseye de uyabilecek yapısıyla çok yönlü bir arkadaşa benziyor.

Parfümün iki versiyonu var. EDT ve EDP konsantrasyonuna sahip. Benim kullandığım klasik EDT olanıydı. Parfümün şişesi ise Boucheron’un ünlü Reflet saatlerinden ilham almış. Kokusunu Francis Deleamont, Jean-Pierre Bethouart ve Raymond Chaillan birlikte tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7