çiçeksi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çiçeksi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Christian Dior – J’adore (1999)

Christian Dior’un 1990’lı yılların sonlarında piyasaya sürdüğü kadın parfümü J’adore, kimi Dior’lar kadar ikonik olamasa da ilgi gördü. Dior’un 2000’li yıllara hazırlık parfümü denebilecek J’adore, çiçeksi olarak sınıflandırılmış marka tarafından. Her ne kadar J’adore’yi ünlü burun Calice Becker tasarlamış olsa da Dior’un baş parfümörü François Demachy J’adore için şöyle söylemiş: “J’adore sıradışı bir parfümdür çünkü gerçek bir imza kokusu olmanın ötesine geçerken, kolayca baştan çıkarıcı olmayı başarır. J’adore şehvetlidir ama abartılı değildir bu yönü. J’adore, karşıtlıkları birleştiren, ikonik çiçek notalarını çekici, görülmemiş ve gizemli hale getiren bir kompozisyondur.”

J’adore’nin açılışı tatlı turunçgiller ve çiçeklerin birleşimiyle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde biraz turunçgiller (ağırlık bergamotta) ve leziz meyvelerin (şekerli armut ve şeftali) etkisindeki J’adore, ilerleyen dakikalarda orta kısma geçiyor. Orta notalarda beyaz kadınsı çiçeklerin ağırlığı fazlaca hissediliyor. Sabunsu ve pudralı verilmiş yasemin ve ylang ylanga eşlik eden gül, parfümün kaderini belirliyor adeta. Son bölümde çiçeksilik devam ediyor. Kuru ve neredeyse paçulimsi verilmiş keskin, kuru yaseminle kapanış gayet çarpıcı ve kadınsı şekilde gerçekleşiyor.

J’adore, tam bir meyveli-çiçeksi kadın parfümü. Daha doğrusu meyveler başlangıçta etkiliyken orta bölümde tatlı gülle işbirliği yapıyor meyveler ama etkileri sınırlanıyor. Kapanışta meyvelerden eser yok ve yasemin-ylang ylang son noktayı kokuyor parfüme. Onun içindir ki J’adore’yi üç bölüme ayırmak mümkün. Başlangıçtaki meyveler, orta kısımdaki gül ve sonlardaki beyaz çiçekler.

Dior’un internet sitesinde Comoro adalarından gelen ylang ylang, Türk ve Bulgar gülü ile Grasse yasemini öne çıkarılan içerikler olarak dikkatimi çekti. Gayet kadınsı, sabunsu hatta pudralı diyebilirim geneli için. Şekerli meyvelerle tatlı çiçeklerin karışımından oluşan J’adore’da bence ana oyuncu gül ve beyaz çiçekler. Gayet kaliteli ve pürüzsüz verilmiş gül başroldeyken beyaz çiçekler (yasemin ve ylang ylang) ve meyveler ikinci planda kalıyor.

J’adore’yi ilk kokladığımdan son kullandığım güne kadar hep bazı parfümlere benzettim ama asla hangi parfüme benzediğini bulamadım. Bunun sebebini sonradan anladım. J’adore’de kullanılan koku formu çok klasik ve kadın parfümlerinde belki de binlerce defa tekrarlanan temaya sahip. Onun içindir ki J’adore’yi bir parfüme benzetemedim zira birçok kadın parfümünün onu taklit ettiğini farkettim. Bu anlamda çığır açan modern klasiklerden olduğunu söyleyebilirim.

Peki, J’adore’yi sevdim mi? Aşık olmadım çünkü benim için fazlasıyla kadınsı, sabunsu ve çiçeksiydi. Yine de kalitesini gayet iyi buldum, burun tırmalayan uyumsuzluğa ve sinir bozucu derecede yapaylığa rastlamadım. Bu kompleks ve güvenilir koku formunu muhtemelen çoğu kadın sevecektir.

J’adore’nin ilginç taraflarından birisiyse içeriğinde Türk gülü kullanılması. Gerçi Bulgar gülüyle beraber kullanılmış olsa da yine de hoş bir detay. J’adore’yi kimi kullanıcıların şampuanlara benzetmesi bazılarınınsa yaşlı kadın kokusu demesi bir yere kadar anlaşılabilir. Büyük resme baktığımda normalde bu tür bir parfüm hiç bana göre değildir ve üzerimde hissetmek istemem fakat J’adore bana gayet tahammül edilebilir geldi. Bu tür meyveli-çiçeksi parfümlerin iyi örneklerinden birisi J’adore. Buna şüphem yok. Yine de denemeden almanızı önermem.

Kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı ilk yarım saat iyi. Temiz, kadınsı ve anaç tarafını göze alırsak kırk yaş ve üzerindeki kadınlara önerebilirim J’adore’yi. Soğuk kış ayları ve yaz sıcakları dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

6 Ekim 2018 Cumartesi

Hugo Boss – The Scent For Her (2016)

Almanya merkezli moda devi Hugo Boss’un Coty işbirliğiyle piyasaya sürdüğü 2015 çıkışlı “The Scent” isimli parfümler üç yıl içinde dokuz üyeye ulaştı. İlk The Scent 2015’te erkekler için çıkarıldı. Bir yıl sonra The Scent’in kadın versiyonu raflardaki yerini aldı. Hatta son dönemlerde iki The Scent parfümün Intense versiyonları dünya kokuseverlerinin beğenisine sunuldu.

Bugünkü yazı konuğumuz 2016 çıkışlı kadınlar için pazarlanan The Scent. Tam ismi The Scent For Her olan parfüm için Hugo Boss’un internet sitesinde “kadınlar için yeni, baştan çıkarıcı parfüm” ifadesi kullanılarak bizim gibi deneyimli sayılabilecek parfümseverleri hiç şaşırtmayan promosyon cümlesiyle karşımıza dikilivermiş. Dünyada piyasaya sürülen kadın parfümlerinin muhtemelen büyük çoğunluğunda bu pazarlama cümlesine rastlamak artık normal bizim için. Tamam, iddialı olmak iyidir ama bari şu birbirinin aynısı “kadınlar için cazibeli, baştan çıkarıcı parfüm” gibi klişeleri değiştirin. Neyse geçelim detaylara.

The Scent For Her’in açılışı tatlı ve berrak meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki şeftali ilk saniyelerde kendisini gösteriyor. Buradaki şeftali dolu dolu meyvemsi değil de daha böğürtlensi, miskli ve transparan tarafa yakın. Orta kısımda meyvemsi yapı devam ederken tabii ki bu tür parfümlerin değişmezi çiçeksiler yardıma yetişiyor. Orta bölümden itibaren farklı tarafı olmayan meyveli-çiçeksi tarafa yakın duran parfümümüz, sonlarda yumuşak, seyreltilmiş miskle ve odunsularla kapanışı yapıyor.

The Scent For Her, anlaşılacağı üzere miskli bir meyve parfümü. Başlangıçtaki şeftali ve geri plandaki leziz, sulu, tatlı, kırmızı meyvelerin hakimiyetindeki ana yapı parfümün genelinde hissediliyor. Başrol oyuncu şeftali ama burada Mitsouko’daki kadar kaliteli ve gerçekçi şeftali beklemek hata olabilir. Vasat sayılabilecek meyvelere eşlik eden misk, garip bir sulandırılmışlık algısı yaratıyor. Orta kısımdan itibaren eklenen çiçekler abartılı şekilde pudralı ve ağır değiller neyse ki. Yine de pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim.

The Scent For Her, onlarca örneğine rastladığımız canlı ve cıvıl cıvıl, basit bir genç kız parfümüne benziyor. Yaratıcı tarafı olmayan, kullanımı kolay, uzun süreli kullanımlarda sıkılacağınız, kalite anlamında iddialı olmayan tam bir piyasa parfümü diyebilirim. Ona berbat de denemez harika da denemez. Ortalarda dolaşan bir arkadaş sadece.

Bu parfümde ilgimi çeken şeyse açıklanan notalarındaki iki sevdiğim içerik yani şeftali ve kakao. Şeftalinin verilişini pek başarılı bulmadım. Kakaoya ise rastladığımı söyleyemem. Varsa bile geri planda olduğunu düşündüğüm kakao, parfüme büyük etki etmiyor.

Bir yorumcunun onu şeftali aromalı şampuanlara benzetmesi ne kadar da doğru. Çok bir esprisi olmayan The Scent For Her’in kokusunu otuz yaş altı genç hanımefendiler sevebilir. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak iyi fikir olabilir. Ayrıca günlük kullanıma ve spor kıyafetlere de uyum sağlayacaktır. Genel beğeniye uygun bu hanımefendinin performansı zayıf. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı sınırlı.

Koku Güzelliği:10/5

22 Eylül 2018 Cumartesi

Chanel – Chance (2002)

Chanel’in kadın parfümlerinin belki de en büyük şansızlığı arkalarında No.5 gibi referansın olması. İster istemez her yeni Chanel kadın parfümü No.5 ile kıyaslanır ya da onun kadar başarılı olup olmayacağı merak edilir. Her ne kadar artık hiç bir parfüm No.5’in yerini alamayacak olsa da Chanel’in kadın parfümleri üzerinde her zaman hayalet gibi dolaşır 5 Numara.

Chance’de ne yazık ki bu kıyaslamayı yaşıyor çoğu zaman. Chance, markanın 2000 sonrası ilk kadın parfümlerinden ve Chanel’in modern yüzünü temsil ediyor bir anlamda. Chance’in konsept olarak tasarlanmasının arkasında Chanel’in yaklaşık kırk yıldan fazla zamandır sanatsal direktörlüğünü yapan ve markayı dünyanın en önemli isimlerinden birisi haline getiren Jacques Helleu’nun imzasının olduğu belirtiliyor. Trajik şekilde Chance piyasaya sürüldükten beş yıl sonra hayatını kaybeden Jacques Helleu’nun da anısına saygı bir anlamda Chance. Ayrıca markanın kurucusu Coco Chanel’in şansa büyük inancı olduğu ve “Şans faktörü benim ruhumdur” benzeri sözü de muhtemelen parfüme Chance isminin verilmesinde etkili olmuştur. Biraz daha yakından inceleyelim Chance’i o zaman.

Chance’in açılışı ferah sayılabilecek buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarında kremsi limon olduğuna iddiaya girebilirim. Buruk ve hafiften ekşimsi turunçgiller gayet kaliteli. Tabii kısa süre içinde turunçgiller geriye çekilirken ortaya abartılı şekilde kadınsı davranmayan çiçekler çıkıyor. Bir parça yasemin ve irisin hissedildiği orta bölüm gayet duru, sakin ve barışçıl. Kapanışta steril sayılabilecek misk noktayı koyuyor. Berrak miske eşlik eden huzurlu paçuli ve asla şekerli olmayan mütevazi vanilyayla alt notalar gerçekleşiyor.

Chance, bir Chanel olduğunu daha ilk saniyelerde belli edip, kalitesiyle sizi şaşkına çevirmeyi başarıyor. Kokusal anlamdaysa oldukça basit, sürprizsiz, iddiasız ve tekdüze ilerlemeyi tercih ediyor. Onun pürüzsüz sayılabilecek ferah kokusu, kesinlikle yaz parfümü hoppalığında, özensizliğinde ve uçuculuğunda değil. Oturaklı, mesafeli, serin, zaman zaman anaç ve ilginç şekilde neredeyse uniseks. Hem turunçgiller hem çiçekler hem de misk gayet dengeli ve özenli verilmiş. Hiç bir nota birbirinin alanına girmiyor.

Sonuç olarak Chance, çok çarpıcı ve dünyayı değiştirecek gibi kokmuyor. Markanın isminin büyüklüğü sebebiyle Chanel’den beklenti genel anlamda fazla oluyor ki bu da makul bir talep fakat Chance süper yaratıcı veya hiper aktif değil. Sanki ilkbaharın sıcak günlerini müjdeliyor ya da sonbaharın ılık hüznünü seriyor önümüze. Kremsi limonlu çiçekler ve misk-paçuli işbirliğinden oluşan Chance’deki bazı nüansları zaman zaman markanın erkek parfümü Allure Homme Sport’a hafiften benzettim. Tabii onun kadar şekerli ve baharatlı değil Chance.

Saydam ve aydınlık Chance asla Gucci Rush kadar provakatif değil. Onun uysal tarzı her yaştan kadına uyacaktır. Çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Benim kullandığım ilk formülasyon olan EDP idi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürülmüş. Performans anlamında harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kalıcılığı kumaş üzerinde iyi. Kokusunun tasarımını parfümeri dünyasının ustalarından Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

20 Haziran 2018 Çarşamba

Mancera – Indian Dream (2014)

Mancera’nın Indian Dream’ı uzun zamandır dolabımda duran eserlerdendi. Şunu anlıyorum ki her şeyin bir kaderi olduğu gibi dolabımdaki parfümlerin de bir kaderi ve doğru zamanı var. Çok uzun zamandır görmezden geldiğim parfüm bir gün, bir şekilde beni kendisine çekiyor ve artık vaktinin geldiğini kalbime fısıldıyor. Indian Dream’in de böylece zamanının geldiğini hissettim. Sanırım parfümlerle fısıldaşan parfüm mistiği olma yolunda ilerliyorum.

Indian Dream, harika ismiyle ve müthiş renklere sahip şişesiyle hemencecik dikkat çekmeyi başarıyor Mancera’nın geniş koleksiyonunda. İsmindeki Hindistan vurgusu o coğrafyanın meşhur baharatlarını akla getiriyor. Her ne kadar Indian Dream kadın parfümü olarak sunulsa da bakalım baharatlar ne kadar ağırlıkta genel kompozisyonda.

Indian Dream’ın açılışı tatlı, kadınsı ve modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Pudralı sayılabilecek portakal çiçeği birçok kadın parfümündeki gibi verilmiş. Orta bölüme geçildiğinde pudralı ve kadınsı hissiyat devam ediyor. Portakal çiçeği geride kalırken çiçekler ağırlığını iyice arttırıyor. Orta kısımda gül ve yaseminin etkisi çok bariz. Bu andan itibaren güllü, beyaz çiçeksi safkan kadın parfümüne dönüşüyor. Son bölümde büyük değişim yok. Alt notalarda kadifemsi amber ve vasat miske eşlik eden çiçekler başarılı. Klasik bir kapanışı var.

Indian Dream, tam bir kadın parfümü. Her şeyiyle feminen, bütünüyle kadınsı nüanslar taşıyan bir arkadaş. Standart meyveli-çiçeksi kız parfümü desem yanılmış olmam. Parfümün ana aksını pudralı çiçekler oluşturuyor. Daha özele indiğimizde gül bence baş aktör. Güle güçlü şekilde destek veren yasemin kadınsılığı arttırırken, üçüncü en baskın çiçek portakal çiçeği ana temaya masumiyet katıyor. Hafiften kırmızı meyvemsi (bu hissiyatta gülün etkisi var büyük ihtimalle) ve şekerli portakalımsı yapı, Indian Dream’ın geri planını oluşturuyor. Amber bir detay olarak son bölümde yer alırken, bu tür çiçeksi-meyveli kokuların değişmez elemanı misk pek başarılı verilememiş.

Çok uzatmayayım çünkü aslına bakılırsa basit bir parfüm Indian Dream. Pek fazla derinliği olmayan, kullanması kolay, çoğu kişinin sevebileceği, nota zenginliği bulunmayan, güvenli ama sıkıcı, fazlar arası büyük değişimler yaşatmayan, sürpriz yapmayan, harika kaliteye sahip olmayan, düz çizgide ilerleyen ortalama vasatlıkta kadın parfümü gibi oldukça uzun şekilde tanımlıyorum Indian Dream’ı. Koku profili anlamında yüzlerce örneğine rastlanabilecek tarzı yine de göreceli ana akım rakiplerine göre bir parça daha rafine ama benim için kullanılabilir olmaktan uzak.

Kimi yorumcuların Coco Mademoiselle’ye benzettikleri Indian Dream, koku profili anlamında benzese de paçuli barındırmıyor, onun yerine amberi monte etmiş son bölüme. Tabii aralarında tıpatıp benzerlik olmasa da aklınızda Indian Dream’ın genel yapısı hakkında ipuçları oluşturabilir bu benzetme.

Kendi sitelerinde Indian Dream’ın Hindistan’ın kalbine yapılan seyahat olduğu ve çiçekleri merkeze aldığından bahsedilmiş. Çiçekler konusunda haklılar fakat parfümle Hindistan arasında nasıl bağ kurulacağı konusunda şüphelerim var. Hindistan temalı parfümde beklediğim hiçbir baharat kokusunun içinde olmaması garip denebilir. Bu anlamda isim-konsept uyumsuzluğu var.

EDP formundaki Indian Dream, enteresan şekilde performans sorunu yaşıyor. Diğer Mancera parfümlerinin gücü-kuvveti Indian Dream’da bulunmuyor. Kalıcılığı idare ediyor ama fark edilirliği düşük. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Kokusunun tasarımını Pierre Montale yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

11 Şubat 2018 Pazar

Aramis – 900 (1973)

1960’lı yılların ortalarından itibaren ortaya çıkan Aramis firması, özellikle erkek parfüm dünyasında derin izler bıraktı. İlk parfümleri Aramis Classic kısa zamanda satış rekorları kırarken, ardından gelen ilginç erkek kokuları Aramis’i zihnimize kazıdı adeta. JHL, Devin, Tuscany, Havana ve New West ile oldukça dikkat çeken marka, 1973 yılında ikinci parfümünü piyasaya sürdü. Tabii ki bu da ilki gibi erkekler içindi. 900 isimli bu yaramaz çocuk abisi Classic kadar ilgi göremese de parfümseverlerin uzun zamandır peşinden koştuğu kokulardandı. Benim de epeydir merak ettiğim 900’le nihayet tanıştım.

Söylemem gerekir ki ilk orijinal formülasyonu değil, 2000’li yıllarda yeniden piyasaya sürülen yeni şişedeki kokuyu yazıyorum. Muhtemelen küçük çaplı reformülasyon geçiren 900, bu haliyle bile gayet başarılıydı. Şu an Estee Lauder grubuna bağlı olarak faaliyet gösteren Aramis’in bir internet sitesi bulunmadığı için 900 hakkında bilgimiz oldukça sınırlı.

900’ün açılışını eski bergamot, tozlu limon ve aromatik otlar oluşturuyor. 1970-1980’li yılların erkek parfümlerinde görmeye alıştığımız başlangıcıyla ilk saniyelerde erkeksi izlenim veriyor. Orta kısımda aromatik otlar ve bergamot geri plana geçerken erkeksi çiçekler devreye giriyor. Çiçeklerden en baskın olanı gül. Genellikle kadın parfümlerinde karşımıza çıkan gül, bu erkeksi arkadaşın kalbini oluşturuyor adeta. Ayrıca sabunsu beyaz çiçekler de algılıyorum. Acaba yasemin var mı orta bölümde? Muhtemelen var. İlginç sabunsu orta bölüm hem eski kadın parfümlerini andırıyor (Bandit, Aromatics Elixir) hem de erkeksi sinyaller gönderiyor etrafa. Geleyim kapanışa. Alt notalarda erkeksi çiçeklere eklenen meşe yosunu bir süre sonra son bölümün tek hakimi haline geliyor. Meşe yosununa eşlik eden paçuli hafiften karanlık verilmiş. İşte böyle bir eser 900.

Parfümün 1973 çıkışlı olduğunu düşünürsek karşımızda günümüzün koku trendlerinin çok uzağında kendine özgü takılan erkeksi bir parfüm var. Kokunun ağırlığını gül-meşe yosunu oluşturuyor. Kimi zaman koyu kimi zaman yeşil bazen de sabunsu hissiyat veren oldukça farklı arkadaş 900. Derin, şaşırtıcı ve beyefendi yapısıyla binlerce erkek parfümünden rahatlıkla ayrılıyor ve kendi kategorisini oluşturuyor adeta.

900, kendine özgü yapısıyla erkeksi çiçeklerle aromatik otları başarıyla birleştiriyor. Fakat ona asıl karakterini veren Aromatics Elixir’de karşılaştığım sabunsuluk. Birçok parfümseverin 900’ü Aromatics Elixir’e benzettiğini biliyoruz. Şöyle bir düşündüğümde haksız sayılmazlar. Gerçi 900, Aromatics Elixir kadar sert, acımasız ve güçlü değil. Daha yumuşak, daha aromatik ve daha makul diyebilirim. Uzlaşmacı yönü 900’u erkeksi parfüm arayan beyefendilerin ilk tercihlerinden birisi haline getirebilir.

İyi de kokusu güzel mi ve günlük kullanıma uyar mı? Tarafsızca düşündüğümde gayet hoş bir erkek parfümü. Tatlılığın az olması ve koku karakteri olarak benzerine az rastlanması onu her zaman bir adım önde tutacaktır. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere ve AVM gezmelerine pek uymayacağını düşünüyorum. Bir parça sevmesi ve kullanması zor bir eser. Ona zaman vermeniz ve ne demek istediğini anlamanız gerekiyor. Onun dışında 35 yaş ve üzerindeki erkekler için sağlam seçeneklerden birisi 900.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kokusunun tasarımını 1970’lerde ve 1980’lerde harika işlere imza atan Bernart Chant yapmış. Bu arada Aromatics Elixir’i de aynı isim tasarlamış. Bu da iki parfümün neden birbirine benzediği konusunda küçük ipucu veriyor bize. EDT formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği ortalama oldu bende. Sonbahar-kış kullanımına uyacağını düşünüyorum.

Not: Parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

22 Ocak 2018 Pazartesi

Papillon Artisan Perfumes – Salome (2015)

“Bir parfüm yaratırken renkleri, dokuları ve mekanları düşünüyorum. Parfümlerimin çoğunda tarihin dönemlerinden, romantik ve edebi kavramlardan, doğadan, insanlardan, sanat eserlerinden etkileniyorum.”

Yukarıdaki sözleri Papillon Artisan Perfumes’in kurucusu parfümör Liz Moores söylemiş. İngiltere merkezli yeni bir niş parfümevinin kurucusu Liz Moores, 2014 yılında başladığı parfüm üretiminde, 2018 başları itibariyle beş parfüme ulaşmış durumda. Ve Papillon Artisan Perfumes’in en ilgi çeken parfümü Salome ile yolumuza devam edelim Parfüm Merakı’nda.

Salome’nin açıklanan notalarının içinde tanıdık bir öğe var: Türk gülü. Ayrıca Afrika taşı gibi anlamsız bir içerik de eklemişler listeye. Salome’nin açılışı çok sert ve yoğun hayvansılıkla gerçekleşiyor. Olabilecek en karanlık, miskli, civetli hayvansılıktan bahsediyorum. Sevmesi ve kabul etmesi zor üst notalar bana uzak olsa da çok kaliteli, çarpıcı ve sıra dışı. Orta bölümde bir parça sakinleşme görüyoruz neyse ki. Orta kısımda hayvansı bölüm geriye çekilirken karanlık taraf öylece duruyor. Burada eski-tozlu çiçekler ve hatta aldehitler var. Açıklanan notalarında yasemin ve karanfil bulunuyor. Acaba deri de var mı diye düşünüyorum, evet kesinlikle deri var. Hatta bir parça dumansı tütün bile olabilir. Orta notaları harika. Kapanışta koyu-karanlık yapı devam ediyor. Alt notalarda pudralı baharatlar, bir parça amber ve neredeyse meşe yosununa benzeteceğim enteresan notalar var.

Salome, ilk saniyelerden son ana kadar çok farklı, çarpıcı, zor ama bir o kadar da ilginç, keşfetmesi güzel, maceralı bir parfüm. Onun derinliği, detaycılığı ve çok sağlam geri planı kolay kolay başka parfümde karşınıza çıkmaz. Liz Moores inanılmaz bir iş başarmış Salome ile.

Salome özetle olabilecek en koyu, karanlık, korkutucu, gaddar sanatsal parfümlerden birisi. Başlangıcındaki tahammül edilmesi zor hayvansılık atlatıldıktan sonra çok kuru, neredeyse tatlılığın olmadığı, eski kafa parfüm klasiklerine benziyor. Çiçeklerin bu kadar enteresan kullanılması benim için mutluluk verici. Aslına bakılırsa tozlu-tarihi kadın parfümlerini andırıyor Salome. Belki de çiçeklerin ve pudralı yapının böylesine güçlü kullanılması bu hissi yaşamamı sağlıyor. Aynı zamanda erkeksi de kokuyor bazı anlarda. Çok garip çok…

Salome’nin 2015 yılında piyasaya sürülmüş olduğunu görmek inanılır gibi değil çünkü kokusu adeta 1920’li yıllarda takılıp kalmış gibi. Tamamen başına buyruk, ayrı bir evrenden sesleniyor Salome bize. Onun çağrısına kulak verecek parfümseverleri bekliyor muhtemelen.

Eğer parfümlere yeni yeni merak salıyorsanız ya da piyasa işi güvenli kokuları seviyorsanız, o zaman Salome’yi denemeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Ne zaman ki konfor alanınızdan çıkıp, bir parfüm delisi olmaya karar verirseniz işte o zaman Salome’yi kullanma zamanınız gelmiştir.

Salome herkesin sevebileceği ya da kullanabileceği bir eser değil. Ben bile uzun süre tereddüt ettikten sonra denemeye karar verdim ve şok oldum. Yine de böylesine modern parfüm dünyasına meydan okuyan cesur bir arkadaşla karşılaştığım için mutluyum. Onu hala uzun süreli olarak kullanıp kullanamayacağım konusunda kararsızım. Muhtemelen benim için biraz fazla hayvansı kalacaktır. Eğer Muscs Koublai Khan veya Bandit’i seviyorsanız, Salome’yi acilen deneme listenize almalısınız.

Özel parfümler, özel mekanlarda ve özel zamanlarda kullanılmalı bence. Salome de özel bir parfüm ve günlük kullanıma uymayacağı aşikar. Otuz beş hatta kırk yaş üzeri, ileri düzey parfümseverleri hedefleyen Salome’nin performansı fena değil. Kalıcılığı harika, fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normale dönüyor. Tam bir kış parfümü, ılık havalarda denemeyin derim.

EDP formundaki Salome’yi hafiften kadın kullanımına yakın bulurken, kimi kısımları da erkeksi mesajlar veriyor. En iyisi uniseks diyelim Salome’ye.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2018 Perşembe

Dolce & Gabbana – The One (2006)

Dolce&Gabbana modaevinin 2006 yılında piyasaya sürdüğü The One isimli parfümlerinin iddiasını anlamak için markanın tanıtım yüzüne gözlerimizi çevirmemiz gerekiyor. Dünyaca ünlü aktris Scarlett Johansson’un reklam yüzü olduğu The One, bu anlamda büyük bir pazarlama kampanyasıyla gün yüzüne çıktı. Anlaşılan Dolce&Gabbana’nın The One’dan beklentileri oldukça yüksekti.

Beklentilerini karşıladı mı bilemiyoruz fakat 12 yıl içinde The One parfümleri seri haline geldi. İki yıl sonra çıkan The One For Men ve devamlarıyla birlikte 16 parfüme ulaştı The One ismi. Artık The One serisine ismini veren ilk parfüme yer vermenin zamanı gelmişti Parfüm Merakı’nda.

Kendi sitelerinde çiçeksi oryantal olarak sınıflandırdıkları The One’ın açılışı kadınsı çiçekler ve tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Pek başarılı bulmadığım turunçgillere litçi isimli tropikal meyve eşlik etse de sevemedim ilk saniyeleri. Orta kısımda meyvelerin rolü azalırken çiçeklerin gücü giderek artıyor. Çiçekler derken oldukça kadınsı ve burnu-algıları tırmalayan beyaz çiçeklerden bahsedebilirim. Açıklanan orta notalarında leylak var. Muhtemelen yasemin de destek veriyor leylağa. Orta bölüm benim için fazla yapay, zor ve kadınsı. Kapanış neyseki durumu kurtarmaya çalışıyor. Çiçeklerin ve meyvelerin neredeyse kalmadığı alt notalarda kremsi leziz vanilya tek hakim diyebilirim. Kremsi vanilyaya aynı şekilde kremsi ve neredeyse tropikal denebilecek sütsü misk eşlik ediyor. Parfümün en sevdiğim yeri kapanışı oluyor.

The One hiç şüphesiz ki meyveli-çiçeksi kokuyor. Modern, yapay, kadınsı meyveler ve çiçekler üst-orta notaları fena halde domine ediyor. Bu tür ağır kadınsı çiçekler çoğu zaman başımı ağrıtır ve The One’da bu kuralı değiştirmiyor. Kapanışta huzura ve olgunluğa ulaşan The One için saatlerce eziyet çekmenin benim için anlamı yok.

Evet tam bir kadın parfümüyle karşı karşıyayız. O, her şeyiyle baskın bir dişi. Her ne kadar etrafa yayılım olarak saldırgan davranmıyorsa da oldukça iddialı bir parfüm. Onu kullandığınızda gerçek bir parfümü üzerinizde taşıdığınızı hissediyorsunuz. Buraya kadar pembe hayallerle geldik. Şimdi gerçeklere geçeyim.

The One, kaliteli ve doğal kokan bir parfüm değil. Üst-orta bölümdeki sıradan şekerli meyveler ve çiçekler onlarca yeni nesil kadın kokusunda karşımıza çıkacak türden. Son bölümdeki başarılı kremsi vanilyaya ulaşana kadar baş ağrısından ölmezseniz şanslısınız. Allah’tan performansı yüksek değil The One’ın. Bir de çok kalıcı ve fark edilirliği yüksek olsaydı, o vasat aromaya saatlerce nasıl dayanabilirdim bilemiyorum.

The One benim için hayal kırıklığı oldu diyebilirim. Doğru kadında çok daha ilginç kokacak The One benim üzerimde başarısızdı. Bolca tatlı ve piyasa işi gibi davranan kokusunu kadınların seveceğini görmek zor değil. Kullanım döneminde orta kısımdaki çiçekleri biraz Coco Mademoiselle’e benzettim. O parfümü de sevememiştim The One’ı da sevemedim.

The One, EDP formunda. Kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Genç kız arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri hanımefendiler kullansa belki de daha iyi olur.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

25 Aralık 2017 Pazartesi

Christian Dior – Poison Girl (2016)

Ben bir kız değilim, zehirim” cümlesiyle birlikte Dior’un en iddialı yeni kadın parfümü Poison Girl, Ocak 2016 itibariyle piyasaya sürüldü. Parfümün ismi ve pazarlama cümlesi arasındaki çarpıcı ilişki Dior’un yakalamayı istediği duyguyu vermiş. Poison Girl, parfümseverlerin iyi bileceği üzere 1985 çıkışlı ünlü Poison kokusunun devamı. Dior’un Poison’ları öylesine ilgi çekiyor ki 32 yıl sonra hala devam parfümü geliyor Poison isminde. Tabii Poison’ların bu kadar meşhur olmasında Hypnotic Poison’un büyük katkısı var. O, bir süper star olarak hala kadınların en sevdiği arkadaşlarından birisi.

Ve 2016 yılında Poison serisine genç bir kız eklendi. Zaten parfümün adı her şeyi açıklıyor. Poison ismiyle eskilerin devamı olduğunu vurguluyor. Girl ile onun yepyeni ve modern bir parfüm olacağının mesajı veriliyor. Şişe tasarımı ve rengiyle de ablası Hypnotic Poison’un yolunda olduğunu vurguluyor adeta. “Ben bir kız değilim, zehirim” mottosuyla masum bir kız değil, tehlikeli bir zehir olduğu mesajını Dior bize veriyor. Bir parfümden amma çok mesaj çıkarttım görüyorsunuz.

Dior’un yeni nesil rakiplerine cevabı olarak düşünülebilir Poison Girl. Hatta Hypnotic Poison’un yavaş yavaş eskimesi ve yıldızının sönmeye doğru evrilmesi yüzünden Dior’un Poison Girl hamlesini yaptığını düşünebiliriz. Tabii parfümün ismiyle genç kızları da Poison’ların içine çekmeye çalışıyor Dior. Bu anlamda gayet bilinçli davranıyor. Sonuçta parfüm kullanma yaşı bütün dünyada giderek düşüyor ve artık genç kızlar, büyük markalar için önemli ve atlanmaması gereken pazar. Biraz daha yakından inceleyelim artık Poison Girl’ü.

Parfümün açılışı oldukça tatlı ve leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Gayet canlı, dinamik, kaliteli ve modern kokan portakal kokusunu sevdim. Orta bölümde turunçgillerin verdiği meyvemsilik devam etse de koku karakteri çiçeksiliğe doğru kayıyor. Orta notalarda beyaz çiçekler ve gülün hakimiyetinden bahsedilebilir. Orta kısımdaki yapay ama kadınsı yapı tam da zihnimdeki kokuyla örtüşüyor. Parfümün bir yerlerinde böyle şekerli-çiçeksi-tonka fasulyesi-vanilya ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Orta bölümde hafiften Hypnotic Poison esintisi var sanki. Son bölümde tatlılık hala fazla. Resmi olarak açıklanan alt notalarında tonka fasulyesi var. Kapanış vanilya-tonka eşliğinde gerçekleşiyor. Mumsu ve durağan vanilyadan bahsedilebilir.

Kendi sitelerinde Poison Girl’ün içeriğindeki üç nota vurgulanmış: Acı portakal, Grasse gülü ve Venezuela tonka fasulyesi. Parfümün genelini düşündüğümde gayet yerinde olduğunu anlıyorum bu üç notanın öne çıkarılmasının. Açılıştaki turunçgiller gerçekten de acımsı, daha olmamış portakal kokusunu çağrıştırıyor. Genelde ferah parfümlerin üst notalarında kullanılan turunçgiller, burada ferah değil. Tam tersine leziz, cazibeli ve bolca tatlı. Bence parfümün en güzel yeri açılışı. Yüksek kaliteli turunçgiller ne yazık ki kısa zaman sonra yerini orta bölümdeki çiçeklere bırakıyor. Şimdi çiçeksi kısmı inceleyelim kısaca. Çok ilginç ve benzersiz olmayan feminen çiçekler hafiften yapay ve azıcık sıradan. Gül hissediliyor ama tam bir gül parfümü denemez Poison Girl. Daha çok farklı çiçeklerin oluşturduğu gayet tanıdık, ortalamanın altında kalitede, etrafa yayılan, tırnaklarını burnunuza geçiren, iddialı, dolu dolu, cazibeli, hırslı, çarpıcı, arkasından baktıran çiçeklere sahip Poison Girl. Onu kullandığınızda size pek boşluk bırakmıyor ve gerçek bir parfüm kullandığınızı hissediyorsunuz.

Genellikle parfümlere seksi gibi şeyler söylemem. Çünkü artık her alanda öylesine çok kullanılıyor ki bu terim, içinin boşalmaya başladığını düşünüyorum. Onlarca belki yüzlerce parfüm (ağırlıklı olarak kadın parfümü) seksi temasıyla ve tanıtımıyla piyasaya sürülüyor. Onun için hemen hemen hiç kullanmamaya çalışsam da seksi kelimesini, Poison Girl gerçekten de sinir bozucu şekilde seksi, aynı zamanda yapay. Onun genlerini ablası Hypnotic Poison’dan aldığını düşünüyorum. Evet iki parfüm birbirini andırıyor. Poison Girl, belki de Hypnotic Poison’un daha güncellenmiş, modernleştirilmiş ve genç kızların hoşuna gidecek hale getirilmiş versiyonudur. Ne dersiniz, yanlış mı düşünüyorum?

Geleyim kokusunu sevdim mi kısmına. Orta kısmı dışında hoş bir kadın parfümü ama zaten orta notalar parfümün büyük bölümünü kapladığı için benim için çok konforlu değildi onu kullanmak. Zaten oldukça kadınsı kokusunu üzerime sıkıp, dışarı çıktığımı söyleyemem çünkü bana uymayacağı belliydi. Onu hep tenimde denedim ve aşık olmadım, kaliteli bulmadım. Oldukça piyasa işi gibi görünüyor. Dior’un çok satma uğruna karakterinden ödün vermesi denebilir Poison Girl için. Bir sürü çiçeksi-şekerli ortalama kadın parfümüne benzeyen Poison Girl, evet çarpıcı ve iddialı ama yenilikçi ve sıradışı değil. Biraz ukala, azıcık umursamaz, ufaktan küstah ve yeni nesil selfie meraklısı gençler gibi hafiften narsist.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Yakın zamanda EDT versiyonu da çıkmış. Kalıcılığı ve fark edilirliği muhteşem olmasa da yeterli. Sonbahar-kış parfümü Poison Girl. Günlük kullanıma ve spor kıyafetlere pek uyacağı izlenimi vermiyor. Akşam ve özel anların kokusu sanki. Kokusunun tasarımını tabii ki Dior’un baş parfömürü Francois Demachy yapmış. Son sözü bay Demachy’ye verelim: “Poison Girl diğer parfümlerden hemen ayırt edilebilen, ödün vermeyen imzanız gibidir.

Koku Güzelliği:10/6

1 Aralık 2017 Cuma

Avon – Little Black Dress (2001)

Şu ismin güzelliğine bakar mısınız? Parfümlerde genellikle isimlere ve şişe tasarımlarına takılmam çünkü bunlar pazarlamaya yönelik hamlelerdir fakat Avon’un Little Black Dress’i, ismiyle diğer Avon parfümlerinden önce onu denemem için beni teşvik etti. Evet, her zaman ultra lüks markaları ya da havalı moda tasarımcılarının parfümlerini denemeyelim ve bu sefer Avon’a yer verelim Parfüm Merakı’nda.

Her ne kadar parfüm dünyasını temsil eden ve sürükleyen büyük markalar ve onların şöhretli aynı zamanda pahalı parfümleriyse de uygun fiyatlı koku pazarı giderek büyüyor ve ilgi çekiyor. Üst düzey modacıların ya da niş markaların yüksek fiyatlı parfümlerine yatırım yapmak istemeyen yüz milyonlarca insan var ve bu aşamada uygun fiyatlı parfüm sektörüne gözler çevriliyor. Avon, doğrudan satış stratejisiyle daha ulaşılabilir kaliteli koku ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Bu anlamda dünya çapında işlerini iyi yapıyorlar. Tabii zorlu rakipleri de var bu alanda.

Ulaşabildiğim ölçüde uygun fiyatlı parfümlere de yer vermeyi düşündüğüm Parfüm Merakı’nda şu günlerde Avon’a şans vermek istedim. Little Black Dress, Avon’un 2017 yılının sonlarını yaşadığımız şu günlerde üretimi devam eden kokulardan birisi. Kendi sitelerinde “oryantal çiçeksi, klasik, ince zevkli, gösterişli” olarak tanımlanan Little Black Dress’in açılışı kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. Yumuşak ve tatlı yaseminle hanımelinin birleşimi fena değil. Orta bölümde çiçeklere bir parça meyveler ekleniyor. Açıklanan notalarında erik var ki muhtemelen ondan geliyor meyvemsilik. Orta notalardaki çiçeksi-meyvemsi yapı tam bir genç hanımefendi kokusuna benziyor. Ve parfümün en sevdiğim yeri alt notalara geleyim. Çiçeklere eklenen kremsi vanilya kapanışı enfes hale getiriyor. Kimi yorumcuların No.5 benzetmesi muhtemelen son bölüm düşünülerek söyleniyor. Kapanışı en beğendiğim yeri oluyor.

Little Black Dress gayet mütevazi bir çiçeksi. Modern kokuyor ve tatlılık baştan sona kadar hissediliyor. Çiçekler, bir parça meyveler ve kremsi vanilyadan oluşuyor. Başka da bir şey algılayamadım. Çiçek olarak gül, hanımeli ve yaseminin öne çıktığını sanıyorum. Açıklanan üst notalarında limon yağı var ama bence bulunmuyor limon. Erik-kayısı-şeftali benzeri meyveler karanlık değil, canlı. Kremsi vanilyalı bölüm şaşırtıcı derecede kaliteli ve sevilesi. Ya da ben bu tür kokuları seviyorum ondan başarılı geldi bana.

Little Black Dress ortalama elli lira civarında satılan bir EDP. Bu fiyata bu kaliteyi şaşırarak kokladım. Koku güzelliği anlamında vasatın biraz üstünde, performans olaraksa sınıfta kalıyor. Genel olarak oldukça beğenilen bir kadın parfümü olduğu anlaşılıyor yorumlardan. Bence de sevilmesi gayet normal. Birincisi gayet net ve hedefe yönelik kokuyor. 18-30 yaş arasındaki hanımefendiler için ağır olmayan ama aynı zamanda ciddi anlamda kadınsı bir arkadaş. Cazibeli feminenliği tabii ki çiçekler veriyor. Benim için üst ve orta kısmı fazlaca çiçeksi olsa da bir kadın için gayet uygun. İkinci olarak yapaylık veya uyumsuzluk yok gibi. Burun tırmalamıyor, baş ağrıtmıyor, gıcık gıcık kokmuyor. Ha başlangıcı ve orta kısmı zaman zaman kadın deodorantlarına benzese de bence bu fiyata alınabilecek iyi bir seçenek.

Tabii harikalar beklemeyin Little Black Dress’ten. Çok zengin ve derin kokmuyor. Süper yaratıcı değil, onlarca kadın parfümünü andırıyor. Fark edilirliği zayıf ve kalıcılığı bir EDP için yetersiz. Yine de bir parfüme yüksek bedeller ödemek istemeyen ve kadınsı çiçeklerden oluşan koku formuna meraklı yeni başlayan bir parfümsever hanımefendi için fena seçenek değil. Tabii her zaman söylediğim gibi hiç bir parfümü denemeden almayın.

Kokusunun tasarımını Barbara Zoebelein yapmış. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/6

6 Ekim 2017 Cuma

Azzaro – Mademoiselle (2015)

Şöhretli erkek parfümleriyle tanınan Azzaro’nun, kadın parfümleri alanında biraz geride kaldığını söylemek yanlış mı olur acaba? Azzaro’nun erkek parfümleriyle anılır olmasını Chanel’in kadın parfümleriyle anılır olmasına benzetiyorum. Tabii markaların böyle tercihleri olacağını sanmıyorum fakat gerçekler değil algılar çağındayız artık.

Açıkçası Azzaro’nun Mademoiselle isimli yeni bir kadın parfümü olduğunu gördüğümde şaşırdım. 2015 yılında piyasaya sürülmesine rağmen hiç haberim olmamış meğer. Gerçi o kadar çok yeni parfüm piyasaya sürülüyor ki artık takip etmek mümkün değil. Azzaro’nun Mademoiselle’ini merak ettim ve denemeye karar verdim. Tabii bu ismin Chanel’in ünlü Mademoiselle serisine benzediği dikkatlerden kaçmamıştır. Burada Azzaro, Chanel’i taklit etmiştir yargısına ulaşmak doğru olmayabilir. Sonuçta Mademoiselle, hangi marka için olursa olsun kadın parfümü anlamında harika bir isim.

Azzaro’nun sitesinde Mademoiselle’in Parisli ruhu vurgulanmış. Ferah, şık ve cazibeli tarafı unutulmamış. Kokusunda üç notaya özel önem verilmiş: Şeftali, leylak ve iris ağacı. Parfümün açılışı meyvelerle gerçekleşiyor. Bahsedilen şeftali ilk saniyelerde karşımıza çıkıyor. Leziz, canlı ve modern şeftali oldukça kadınsı verilmiş. Orta bölümde şeftalinin etkisi devam ederken çiçekler yavaş yavaş nüfuz etmeye başlıyorlar. Yasemin benzeri feminen çiçekler artık başrolde orta kısımda. Tabii orta notalar için meyveli-çiçeksi diyebiliriz rahatlıkla. Kapanışta büyük değişim yok. Yumuşak odunsular çok ilginç değil. Orta bölümle paralel ilerliyor alt notalar.

Azzaro’nun Mademoiselle’si, ismi gibi tam bir genç hanımefendi parfümü. Tanıdık meyveli-çiçeksi hissiyat benzersiz ya da farklı değil. Bir kadın parfümü nasıl kokarsa Mademoiselle aynen öyle. Turunçgillerden ziyade çiçeksi meyveli yapının önde olduğu Mademoiselle, genç hanımefendiler ve başlangıç seviyesindeki parfümseverler için fena seçenek değil.

Mademoiselle’nin sıradışı olmadığını ve piyasadaki diğer orta kalite kadın parfümlerine benzediğini söylemek gerekiyor. Her ne kadar kullanmadan önce Azzaro ismi biraz heyecan yaratsa da vasat bir deneme benim için. Bu tür baskın kadınsı parfümlerde yanılabilirim. Çünkü hem bu tarz kokuları pek benimseyemiyorum hem de bir erkeğin üzerinde böylesi feminen çiçekler iyi durmayabiliyor. Onun için bu tür genç kız kokusu meyveli-çiçeksi parfümleri bir de siz deneyin, belki hoşunuza gider. Bu tarz birbirine benzeyen yüz tane parfüm denesem muhtemelen yine aynı uyumsuzluğu yaşayacağım.

Mademoiselle ismini ilk gördüğümde hemen aklıma Chanel’in Coco Mademoiselle’si geldi. Chanel’in Coco Mademoiselle’sine benziyor mu diye hafızamı yokladım. Coco Mademoiselle orta kısımdan itibaren öne çıkan parlak ve yapay paçulisiyle Azzaro’nun Mademoiselle’sinden epey farklı bir yolda ilerliyor. Aralarında sadece isim benzerliği olsa da iki parfümün yoğun kadınsı-çiçeksi yönü bir parça benzetilebilir. Zaten mutlaka benzerlik bulma çabasını fazla zorlamamak gerekiyor.

Mademoiselle birçok kadın parfümünün aksine EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği normal seviyelerde. Sıcak yaz günlerinde biraz içinizi bayabilir. Ilık ilkbahar onu kullanmak için en güzel dönem diyebilirim. Otuz yaş altı genç hanımefendi kokusu gibi duruyor. Günlük kullanıma gayet uygun.

Koku Güzelliği:10/5

24 Eylül 2017 Pazar

Cartier – Baiser Vole (2011)

Cartier’in 2003 çıkışlı ünlü parfümü Le Baiser Du Dragon’un devamı olarak mı çıkarıldı yoksa müstakil bir eser olarak mı tasarlandı bilemiyorum Baiser Vole. Gerçi Baiser Vole’nin 2011 yılında çıkışından sonra çabucak devam parfümlerinin piyasaya sürülmesi, onun bağımsız bir parfüm olarak düşünüldüğünü gösteriyor. 2017 yılının Eylül ayı itibariyle yedi parfümlük bir koleksiyona dönüşmüş durumda.

Kendi sitelerindeki açıklamalarında zambağın vurgulandığını görüyoruz. Tabii kadın parfümü olması dolayısıyla dişiliği öne çıkarıyor resmi tanıtım. Zor bulunan ve şık kokan bir çiçek olan zambağın tutkulu hikayesinin Baiser Vole aracılığıyla anlatıldığı söyleniyor. Çiçeksi, ferah ve pudralı yönünden de bahsedilmiş.

Baiser Vole’nin açılışı belli belirsiz turunçgillerle gerçekleşiyor. Silik sayılabilecek turunçgillere sabunsu çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Resmi tanıtımdaki zambak kokusu, orta kısımdan itibaren iyice kendisini hissettiriyor. Buradaki zambak, gayet yumuşak, yeşil, taze, kremsi, leziz ve sevmesi kolay. Hatta diyebilirim ki abartılı şekilde kadınsı bile değil zambak. Kapanışta yeşil kremsi zambak küçük değişim gösteriyor. Yeşil ve taze geri çekilirken, vanilyamsı kremsilik daha da artıyor ve neredeyse tropikal vanilyaya dönüşüyor alt notalar. Son bölümde yumuşak misk de mevcut.

Baiser Vole, pudralı ve kremsi beyaz çiçek parfümü bana göre. Buradaki kremsilik vanilya merkezli gibi. Gayet temiz, duru, barışçıl ve sakin bir çiçeksi yapı var Baiser Vole’de. Masum, taze ve ferah koku, ne burun tırmalayan cinste çiçeksi ne de kafası karışık bir oryantal. Giymesi kolay bir arkadaş.

Baiser Vole’yi ilk kullandığım andan itibaren epey sevdim ve benimsedim. Kremsi vanilya sevgimin köklerine dokunuyor bir şekilde. Feminenliğin abartılmaması gayet iyi bir seçim. O, 2011 yılında çıkış yaptığını vurgulayacak kadar modern ve tatlı kokuyor. Keşke tatlılığı biraz az olsaymış. Yine de yakışmış Baiser Vole’ye.

Sonuç olarak çok hoş, kibar kokuyor. Derin, katmanlı ve detaylı değil. Hatta düz çizgide ilerlediğini ve bize sürpriz yapamadığını söyleyebilirim ama bu tarz bir eserden derinlik değil, güzel ve temiz kokması beklenir ki Baiser Vole bunu başarıyor. Yapaylık ve burnu zorlayan uyumsuzluk yok gibi. Cartier’in kalitesi yine kendisini gösteriyor.

Benim kullandığım EDP olanıydı. Performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için uygun görünüyor. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır. Yaş sınırlaması olmadan her kadın kullanabilir. Kokusunun tasarımını ünlü parfümör Mathilde Laurent yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

16 Eylül 2017 Cumartesi

Helmut Lang – Eau De Cologne (2000)

Bu duruma ‘Helmut Lang’in geri dönüşü’ denmeli belki de. 2000’li yılların kült parfümleri haline gelen fakat 2005 civarında üretimleri bitirilen Helmut Lang parfümleri 2014 yılında tekrardan diriltilerek piyasaya sürüldü. Tabii firmaların bu tür eski klasikleri canlandırma hamlelerini her zaman için destekliyoruz. Sadece Helmut Lang için değil, diğer üretimi bitirilmiş ve unutulmaya yüz tutmuş önemli parfüm klasiklerinin genç kokuseverlerle buluşturulması bence önemli. 1970’lerin, 80’lerin, 90’ların ve hatta 2000’li yılların önemli parfümlerinin, yeni nesil parfümlerle kıyaslanması açısından iyi oluyor diyebilirim.

Helmut Lang’in ünlü klasiklerinden Cologne, ilk defa 2000 yılında piyasaya sürülmüş ve bir süre sonra üretimi bitirilmişti. 2014 yılında kokusu yeniden formüle edilip, bir parça değiştirildikten sonra üretimine başlandı. Benim kullandığım 2000 yılındaki ilk çıkan versiyonuydu Cologne’nin. Kendi sitelerinde Cologne’nin “baştan çıkarıcı ve dolaysız” olduğu vurgulanan parfümün açılışı yumuşak aromatik otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki biberiyeyi pürüzsüz, temiz ve neredeyse miskli hissediyorsunuz. Bir süre sonra yine sütsü ve miskli lavanta partiye katılıyor. Orta kısımda tatlı ve sabunsu vanilya kendisini gösteriyor. Genel konsepte uygun vanilyayı kapanışta yüksek kaliteli sedir ağacı izliyor. İşte size Helmut Lang’in Cologne’si.

Parfümün isminin Cologne ve biliriz ki bu tür ada sahip kokular genellikle turunçgil teması üzerine oturur. Bu noktada Helmut Lang’in farkı ortaya çıkıyor çünkü Cologne’de neredeyse hiç turunçgil yok. Ne portakal ne limon ne de bergamot algılayabiliyorum. Cologne, merkeze bembeyaz, tertemiz, sütsü, leziz, vanilyalı miski almış. Bu misk daha ilk dakikalarda bile algılanıyor ve parfüme temiz hissiyatını veriyor. Evet, bu parfümün anahtar kelimesi temiz kokması.

Bu nasıl bir temizlik diye sorabilirsiniz. Kimi yorumcuların isabetle belirttiği gibi yeni yıkanmış ve çamaşır makinesinden çıkmış temiz kokan kıyafet hissiyatı veriyor Cologne. Ve artı olarak vanilyamsı miski andıran o beyefendi daha doğrusu efendi kokusunu da ekleyebiliriz.

Cologne, biberiye ve lavanta gibi iki burun tırmalama potansiyeli olan notayı aşırı dozdaki miskle baskılayıp, onları evcilleştirmiş. Ortaya uysal, temiz bir aromatik fujer çıkmış. Parfümün genelindeki sakinlik, huzur, ölçülülük, minimalizm Helmut Lang markasının çizgisini de bize hatırlatıyor.

Çok basit bir kompozisyona sahip Cologne. Baştan sona neredeyse değişmeyen ana yapı inanılmaz bir kaliteyle verilmiş. Yapaylığın bulunmadığı Cologne, bu anlamda yeni nesil şekerli yapay bombalardan çok farklı bir yerde. Bu arada modern kokusu asla köhnemiş hissiyatı vermiyor. Helmut Lang bu anlamda çok iyi iş çıkarmış.

Sonuç olarak harika bulmasam da Cologne gayet iyi bir parfüm. Yüksek kaliteli Cologne’nin performansının zayıf olması ve fazlasıyla basit kokması birbirini dengeleyen unsurlar. Kullanım aşamasında biraz Sartorial’a benzettim. Tabii büyük orandaki temiz miski unutmamak gerekiyor Sartorial’a benzetirken. Benim çok ilgimi çeken bir koku formu olmasa da, enteresan bir parfüm olarak yerini alıyor Cologne.

Sürekli beyaz kıyafetler giyen, saçlarını yan tarafa tarayan, modayı yakından takip eden hafiften züppe ve tarz sahibi erkeklerin parfümü gibi Cologne. Hani şu moda defilelerinde aklımızın almayacağı ilginçlikte kıyafetler giyen zayıfcacık ve uzun boylu erkeklerin kokusu olabilir Cologne.

İsmi gibi Eau de Cologne formatındaki kokusunun kalıcılığı idare eder, fark edilirliği zayıf. Günlük kullanıma, ofislere, hem spor giyime hem de takım elbiseye uyabilecek şık bir seçenek olarak düşünülebilir. Tabii kendi sitelerindeki 185 dolarlık fiyat etiketini hak ediyor mu emin değilim. Hadi ama Helmut Lang, o paraya canavar gibi niş parfümler alırız Amerika’dan.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

20 Temmuz 2017 Perşembe

Lorenzo Villoresi – Aura Maris (2012)

“Mare Nostrum”

Akdeniz’in antik dönemdeki ismi olduğu söylenen Mare Nostrum, yine bir Akdenizli tarafından hatırlanmış durumda. İtalyan parfümör Lorenzo Villoresi, 2012 yılında daima sevdiği kültür, tarih ve mitolojiye öykündüğü bu yeni parfüm serisinde henüz ikinci kokuya imza atamadı. Evet, Lorenzo Villoresi’nin Mare Nostrum serisinde hala tek bir parfüm var: Aura Maris.

Deniz esintisi anlamına gelen Aura Maris’in, isminden de anlaşılacağı üzere deniz-su temasına ağırlık vereceğini öngörebiliriz. Deniz esintisi, okyanus dalgaları, yazın parıldayan güneş, Akdenizin aromatik otları, turunçgil meyveleri, kır çiçekleri ve tabii ki masmavi Akdeniz’in merkeze alındığı Aura Maris’in açılışı leziz turunçgillerle gerçekleşiyor. Serin ve tuzlu turunçgiller derken mandalina ve bergamottan bahsedebilirim. Üst notaları harika. Orta kısımda tuzlu turunçgillere aromatik acımsı otlar eşlik ediyor. Bir parça kadınsı olmayan çiçeksilik de var. Orta bölüm de gayet güzel. Kapanışta hafif ve ekşi paçuli var. Köksü ve tozlu kokmayan paçuliyi bu formda görmek pek mümkün olmuyor.

Aura Maris, ferah turunçgilli, tuzlu, hafiften tozlu ve nostaljik paçuli parfümü gibi davranıyor. Başlangıçtaki harika narenciyeler, parfümün son kısmına kadar hissediliyor. Orta bölümdeki kadınsı olmayan çiçeklerle turunçgillerin uyumu başarılı. Açıklanan notalarında yasemin ve nergis var. Muhtemelen ikisi de destek veriyor narenciyelere. Kapanıştaki paçuli, mayhoş ve ferah. Hippi tarzını anımsatan paçuli, buruk ve hafiften hüzünlü.

Aura Maris için söylenen “ferah, yeşil, bergamot ve mandalina ağırlıklı turunçgillere eklenen yumuşak çiçeksi ve meyveli dokunuşlar, aromatik odunsu nüanslar” gayet doğru bir tanımlama. Meyveli-çiçeksi tarza yakın Aura Maris’e eklenen paçuli, onu farklı bir yaz parfümüne dönüştürmüş.

Meyveli-çiçeksi derken, günümüzün yeni nesil bol şekerli ve yapay meyveli-çiçeksi denemeleri aklınıza gelmesin. Buradaki turunçgil meyvelerinin verilişi eski-tozlu şipreleri hatırlatıyor. Bence Aura Maris, olgun ve erkeksi tarafa yakın bir eser. İsmindeki ve konseptindeki deniz teması, ara ara burnunuza gelen tuzlulukla sağlanmış. Modern sucul parfümlere pek benzemiyor Aura Maris. Deniz esintisi ve tuzluluk var ama yosunsu kokma çabası yok.

Hüzünlü ve buruk bir yaz parfümü dersem garip olur mu bilmiyorum ama İtalyan parfümörlerin genelde turunçgilleri bu şekilde verdiklerini gözlemliyorum. Onların narenciye kokuları çok canlı, çok parlak, çok neşeli ve çok ferah olmuyor. Bir parça eskiye özlem duyan, belli yaş kesimine hitap eden, şık, doğal ve azıcık mesafeli geliyor bana İtalyan niş markalarının çoğu turunçgil parfümü. Aura Maris’te bu yazılı olmayan kuralı yerine getiriyor belki de.

Sonuç olarak yüksek kaliteli Aura Maris. Dünyayı yerinden oynatmayacaksa da bu tarzın meraklıları mutlaka denemeli. EDT formundaki Aura Maris’in kalıcılığı orta seviyede. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-yaz mevsimi için gayet uygun. Kokusunu, markanın sahibi Lorenzo Villoresi tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

28 Mayıs 2017 Pazar

Acqua di Parma – Iris Nobile (2004)

“İtalya’nın eski aristokrat villalarının bahçeleri, sanatın, doğanın ve kültürün barışçıl bir uyum içerisinde yaşandığı seçkin mekanlardır. Acqua di Parma, ‘Le Nobili’ isimli kadın parfümü koleksiyonunu yaratmak için bu evreni yorumluyor ve en sembolik çiçeklerini kullanıyor: İris, Manolya, Yasemin, Gül ve Şakayık. Aristokratik kadınsılığın hikayelerini, parfüm kompozisyonlarından oluşan bu seride yansıtmaktadır.

Iris Nobile: klasik ve sofistike kadınsılığı ifade eden kıymetli, zarif bir koku. Gizemli zarif çiçekli notalar ile şipre akorlarının ilgi çekici inceliklerini birleştiren sofistike bir parfüm.”

Başarılı İtalyan niş parfümevi Acqua di Parma’nın kadın parfümlerinden oluşan Le Nobili serisinin ilk üyesi diyebiliriz Iris Nobile için. Nobile isimli parfümlerin, İtalyan villalarının bahçelerinden ve orada yetiştirilen çiçeklerden oluşması hoş bir detay olarak düşünülebilir. Kendi sitelerindeki şipre vurgusu da ilgimi çekiyor. Hakkındaki güzel yorumlardan etkilenerek deneme listesine aldığım Iris Nobile’ı bir süredir kullanıyorum.

Parfümün açılışı çiçeksi ve pudralı turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil sayılabilecek ferah olmayan kadınsı turunçgiller, bergamot ve portakal çiçeğinden oluşuyor. Orta kısımda pudralı yapı devam ediyor. Turunçgiller geriye çekilirken, çiçeklerin ağırlığı iyice artıyor. Parfüme ismini veren iris çiçeği artık görünür hale geliyor. Hafiften ruj hissiyatı veren orta bölümde, tırnaklarını dışarı çıkarmış beyaz çiçekler de eşlik ediyor irise. Son bölüm oldukça dingin. Çiçekler evcilleşiyor, başlangıçtaki coşku yerini kremsi vanilya ve iris çiçeğine bırakıyor.

Iris Nobile hiç şüphesiz ki tam bir kadın parfümü. Daha ilk saniyelerdeki tozlu turunçgiller ve çiçekler, onun feminen yanını vurguluyor. Beyaz ya da sarı çiçekler ayrımını tam yapamasam da pudralı yapı her daim hissediliyor. İris, ilginç şekilde fazlasıyla baskın değil. Bazen öne çıkıyor, bazen diğer çiçeklerin arkasına saklanıyor. Açıkçası daha ön planda olmasını isterdim iris çiçeğinin. Çünkü parfümlerdeki verilişini seviyorum irisin.

Tabii benim sevmemden ziyade genele hitap ediyor mu onu değerlendirmek gerekiyor. Bana göre, her kadının rahatlıkla kullanabileceği, temiz, anaç, güvenli ve dişi yanını öne çıkaran kaliteli bir eser Iris Nobile. Kendimce hoşuma gitmeyen iki yanından birisi fazlaca pudralı ve ikincisi iris dışındaki çiçekler ziyadesiyle kompozisyonun içinde.

Sonuç olarak, benzersiz ya da sıradışı değil Iris Nobile. Birçok çiçeksi-pudralı kadın parfümünü hatırlatan kokusu, orta yaş ve üzerindeki kadınların gönlünü kazanabilir. Tenimde beyaz çiçeksi ve pudralı yanını öne çıkaran Iris Nobile, kıyafet üzerinde irisi öne çıkardı ki istediğim buydu. Kumaş üzerindeki duruşunu sevdim.

Benim kullandığım EDT olanıydı. İlk formülasyon EDT’ydi. Yeni üretimler EDP olarak satılıyor. Muhtemelen küçük bir formülasyon değişikliği olmuştur. Umarım olumlu yönde gerçekleşmiştir.

Ve büyük bir sürpriz. Parfümün tasarımını iki önemli isim yapmış. Francoise Caron ve Francis Kurkdjian kokusunun arkasındaki isimler. Bir yorumcunun, Francis Kurkdjian’ın, Iris Nobile tarzı parfümleri kendi markası için de sık sık uyguladığını belirtmiş. Düşündüğümde çok doğru geldi bana da. Bay Kurkdjian bu tür çiçeksi denemeleri kullanıyor parfümlerinde. Hatta Iris Nobile’nin azıcık da olsa Apom Pour Homme’ye benzediğini söylesem yanlış mı yapmış olurum?

Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. İlkbahar-sonbahar kullanımı için uygun bence. Otuz yaşın üzerindeki hanımefendilere tavsiye edebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

30 Nisan 2017 Pazar

Versace – Vanitas (2011)

Vanitas… Boş anlamına gelen sanat tarzını mı temsil ediyor, vanity kelimesine gönderme mi yapıyor yoksa vanilla mı demek istiyor bize anlayamadım. Vanitas kelimesinin Kitabı Mukaddes’te bile geçmesini iyiye mi yormalı yoksa altında derin anlamlar mı aramalıyız? En iyisi kendi sitelerindeki Vanitas’ı tanımladıkları “çiçeksi odunsu misk” tarafına odaklanalım.

Versace’nin 2011 çıkışlı kadın parfümü Vanitas, 2017 yılının başlarına kadar pek adından söz ettiremese de, raflarda gördüğüm ve ilgimi çeken bir parfümdü. O süslü raflarda duran bazı parfümler ya şişesiyle ya da ismiyle bir şekilde sizi kendisine çeker. Vanitas’ta beni öyle nedensiz yere kendisine çekti ve şimdi karşımızda bayan Vanitas…

Parfümün açılışı pek ferah sayılamayacak çiçekler ve bir parça turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında misket limonu var. Buruk turunçgillere eşlik eden beyaz çiçekler açılışı domine ediyor. Oldukça kadınsı başlangıcını oldukça beğendim. Orta kısımda beyaz çiçeklerin ağırlığı daha da artıyor. Bu andan itibaren kremsi-sabunsuluk iyice görünür hale geliyor. Kapanışta aynı yapı devam ediyor. Sabunsu beyaz çiçeklere misk ekleniyor. Kimi yorumcular vanilyadan bahsetmiş ama bence baskın değil.

Vanitas, ferah olmaya çalışan ama bir türlü beceremeyen kremsi çiçek kokusu. Kendi sitelerindeki çiçeksi odunsu misk tanımı gayet yerinde. Çiçekler başlangıç dahil her zaman ön planda. Açıklanan notalarında frezya ve tiare var. Tiare çiçeğinin o tropikal ve kremsi havası yansımış Vanitas’a. Tenimde kuru, sabunsu, yapaylık sınırındaki çiçeksi yönü öne çıktı. Miski de unutmamak lazım.

Harika ilk yarım saati, bir renge benzetmeye çalışsam muhtemelen beyaz derim. Üzerimde bu parfümü koklayan kadınların hepsi çok sevdiklerini beyan ettiler. Bu anlamda kadınların oldukça seveceğini rahatlıkla anlıyorum Vanitas’ı.

Bu tekdüze ve derinlikten yoksun arkadaş,  oldukça feminen ve garip bir şekilde soğuk-serin kokuyor. Burada akla deniz esintisi veren sucul parfümler gelebilir. Tam öyle de değil Vanitas. Sanki aşırı dozda verilmiş kremsi beyaz çiçeksi Calone parfümü. Baş ağrısı yapmaya müsait bu çiçekler, benim için epey kadınsı. Muhtemelen doğru kadında ve doğru tende iyi iş yapacaktır.

Sonuç olarak Vanitas, ilk yarım saati dışında sıradan ve düşük kalite hissiyatı veren bir kardeşimiz. Üzerine sayfalarca yazılar döşenmeye değmeyecek, marketlerde satılan kadın deodorantlarını andıran bir deneme. Benzersiz değil, itici değil, sihirli değil ve şehvetli hiç değil.

Işıl ışıl, canlı, günlük kullanıma uyabilecek, taze ve kibar Vanitas, temizlik hissini seven kadınları tavlayabilir. Yeni yıkanmış çamaşır veya nevresim koktuğunu düşündüğüm Vanitas, her yaş gurubundan kadına hitap edecektir.

Benim kullandığım EDP formuydu. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği ilk yarım saat iyi. Bazı yorumcular onu yaz parfümü olarak görse de bence sıcak günlerde biraz fazla gelebilir. Ilık ilkbahar, onun karakterine en uygun zaman dilimi.

Parfümü, genç burunlardan Dora Baghriche tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

21 Şubat 2017 Salı

Chanel – Allure (1996)

Kendime kızıyorum böylesi bir parfüme neden bu kadar zaman sonra yer verdin diye. Chanel’in Allure isimli kadın parfümü, 1996 yılında piyasa sürüldüğünden itibaren en çok satanlar listesinde hep yukarılardaydı. 1990’ların ortalarından beri kadın parfümlerinin en sevilen eserlerinden Allure, nihayet Parfüm Merakı’nda görücüye çıkıyor.

Yirmi yaşını geçmiş bu modern klasiğe, o kadar çok kadında rastlıyorum ki, onun neden bu kadar sevildiğini sanırım anlıyorum. Kendi sitelerinde parfümün ismi olan cazibe kavramına yatırım yapılmış ve “her kadının özel cazibesi vardır” denilerek tanıtıma gizem katılmaya çalışılmış. Yine kendi sitelerinde çiçeksi, ferah oryantal olarak tanımlanmış Allure.

Parfümün açılışı canlı ve dinamik turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve portakal-mandalinalı başlangıç, buruk, tatlı, azıcık kremsi, modern ve kadınsı. Üst notaları güzel Allure’un. Orta kısımda turunçgiller geri plana geçerken, kadınsı dokunuş artıyor. Sarı çiçeklerin ağırlığını arttırdığını görüyorum. Tatlılık hala var. Sabunsuluk, çiçeklere seve seve eşlik ediyor. Tabii meyvemsiliği de unutmamak gerek. Orta notalarda turunçgil meyvemsiliğinden ziyade tropikal meyve yapısı var gibi. Açıklanan notalarında tutku meyvesi ve şeftali var. Muhtemelen bu iki arkadaş, orta bölümdeki meyvemsiliğin sebebi. Orta kısım çiçeksi-meyveli düzlemde ilerliyor. Son kısımda, vanilya tüm lezzetiyle görevinin başında. Ona misk, yumuşak odunsular ve kadifemsi paçuli eşlik ediyor. İşte size Allure’un bana göre röntgeni.

Yukarıda birkaç cümle önce söylediğimi tekrar edeceğim. Allure’un genelini düşündüğümde meyveli-çiçeksi tarzın tipik özelliklerini sunuyor. Baştaki modern kremsi turunçgiller, orta kısımdaki beyaz ve sarı çiçekler ile turunçgil-şeftali-tropik meyve kombiniyle birleşiyor. Orta notalar çok tanıdık. Muhtemelen birçok yeni nesil kadın parfümünün kopya çektiği yer orta bölüm. Sonları çarpıcı ve cazibeliden ziyade konforlu. Noktayı kremsi vanilyanın koyması hiç şaşırtıcı değil.

resmi allure yen

Allure, muhtemelen bir kadının kullanabileceği en dikkat çekici, en cazibeli, en etrafta uçuşan, en iddialı, en kadınsı eserlerden birisi. O, her şeyiyle kadın parfümü. Dişil tarafı yüksek. Kendisine verilen görevi yeterince yapıyor. İsmi ve kokusu arasındaki tutarlılığı sağlıyor. Sonuç olarak güzel bir parfüm. Faakaaat…

Kullanım döneminde orta bölümden itibaren başlayan saldırgan çiçekler, hafiften yapaylık sınırında. Kimi bünyelerde baş ağrısı yapma potansiyeli var. Kokusu çok farklı ya da devrimci değil. Piyasadaki birçok çiçeksi-meyveli kadın parfümüne benziyor. Tabii Chanel’in kalitesini yansıttığını da söylemem gerek.

Sonuç olarak başarılı ve güvenli kadınsı koku arayanları, Allure kollarını açmış şekilde bekliyor. Bir erkek olarak benim üzerimde biraz sırıtsa da, sarışın, renkli gözlü, orta boylu, hayat dolu ve ışıltısı olan kadınlara çok yakışacağını düşünüyorum Allure’un. Kendi üzerimde kokusuna bayılmasam da, hoş bir kadının üzerinde çok daha seveceğimi tahmin ediyorum.

Bilemiyorum bana katılır mısınız ama orta kısımdan itibaren ki halini başka bir Chanel’e, Coco Mademoiselle’e azıcık benzettim. Coco’daki kadifemsi paçuliyi dışarı çıkarırsak, sanki birbirilerine benzeyecekler.

dudak allure yen

Kullandığım EDP versiyonuydu. EDT ve Parfum konsantrasyonları da var Allure’un. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği zayıf gibi. Sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Kokusunun tasarımını Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

5 Ocak 2017 Perşembe

Chanel – Coco Noir (2012)

“Çekici, ışıl ışıl, inatçı. Coco Noir, kadınlığın samimi ve esrarengiz yeni vizyonunu ortaya çıkarmak için doğu esintili kokuları yeniden yorumlar. Coco Noir, kadınsılığı meydana çıkaran siyah rengini somutlaştırmayı amaçlar. Cazibeli şehvetin çağdaş dışavurumunu, günümüze ait, aydınlık notalarla anlatır. Chanel, siyah rengine daima önemli verir: Bir kadını vurgulamak.”

Chanel’in 2012 çıkışlı kadın parfümü Coco Noir’in tanıtım cümleleri yukarıdaki gibi. Genellikle Coco Noir’in siyahtan ilham aldığı vurgulanırken, resmi olmayan bazı kaynaklarda, bayan Chanel’in bizzat kendisinden esinlenildiği belirtilmiş. Hatta Coco Noir’in oluşturulma aşamasında Chanel’in Venedik’te geçirdiği günlerden ilham alındığını bile söyleyen var. Nereden esinlendiyse esinlensin, Chanel’in Coco Noir’i ilk çıktığında dikkat çekmişti. Hem Chanel isminin büyüklüğü hem de ünlü Coco parfümün devam kokusu olduğunu vurgulayan ismiyle, pazarda tutunmaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Bakalım Coco Noir’de, Chanel bize ne anlatmaya çalışıyor?

Parfümün başlangıcı saldırgan şekerli meyvelerle gerçekleşiyor. Kendi sitelerinde bergamot ve greyfurttan bahsedilmiş. Bergamottan ziyade greyfurt olabilir. Hatta şekerli erik veya üzüm bile olabilir. Açılışı ne kadar da tanıdık: Black Orchid?!! Yaklaşık yarım saat sonra meyvelerin hakimiyeti azalmaya başlıyor. Bu andan itibaren parlak çiçekler etrafı kaplıyor. Yasemin, gül ve diğer beyaz çiçekler. Meyvelerden devraldıkları bayrağı, çiçekler kapanışa kadar taşıyor. Orta bölümde kadınsı çiçeklere kuru ve parlak paçuli eşlik etmeye başlıyor. Son bölüm, orta kısmın tekrarı şeklinde gerçekleşiyor. Belki biraz miskin artan ağırlığından söz edebilirim kapanışta. Azıcık da vanilya devreye giriyor.

Coco Noir, tarz olarak meyveli-çiçeksi tarafa yakın. Başlangıçtaki güçlü meyveler, turunçgilden ziyade eriğe daha yakın gibi. Açılışı şaşırtıcı derecede Black Orchid’e benziyor bu arada. Zaten oldukça fazla yorumcu, Coco Noir’i Black Orchid’e benzetmiş. Sebebi muhtemelen başlangıçtaki ilk yarım saatlik kısım. Ve söylemem gerekir ki Chanel’in Tom Ford’un ikonik parfümü Black Orchid’den bir parça esinlendiğini bende düşünüyorum fakat Black Orchid benzerliği sadece yarım saat kadar sürüyor. Coco Noir, ilk yarım saatten sonra tamamen başka bir yöne doğru evriliyor. Meyveli halden, beyaz çiçeklere geçiş yapıyor ve orta kısımdan itibaren Black Orchid ile arasına sınır çiziyor. İşin ilginci, Coco Noir’in ikinci evresi yine bir parfüme çok benziyor: Coco Mademoiselle.

CocoNoir chanel yen

Gerçekten şaşkınım. Acaba yanılıyor muyum diye sağa sola bakınırken, epey yorumcunun Coco Noir’i bu sefer de Coco Mademoiselle’e benzetmesiyle karşılaştım ki haklılar. Coco Noir’in ikinci evresi yani çiçeksi kısmı, Coco Mademoiselle’i ciddi ciddi anımsatıyor. Hatta Coco Noir’deki parlak ve kadifemsi yapaylık sınırındaki paçuli bile Coco Mademoiselle’de kullanılan paçuliye benziyor.

Bana göre durum şu. Coco Noir, ilk yarım saatindeki şekerli meyveli kokusuyla Black Orchid’i, sonrasındaki çiçeksi paçuli kokusuyla Coco Mademoiselle’i örnek almış kendisine. Ama anlamadığım, Chanel gibi “yüksek” markanın neden böyle bir yola başvurduğu. Zaten büyük maddi olanakları olan bir marka ve Coco Noir için Jacques Polge gibi ustayla çalışıyorlar fakat ortaya Black Orchid ile Coco Mademoiselle’in karışımı çıkıyor. E o zaman ne anladım Chanel’in marka değerinden, geçmişteki müthiş klasiklerinden, belli bir kalitenin üzerindeki işlerinden ve geleneğinden. Eğer Chanel gibi bir marka rakibinin en popüler parfümünü ve kendi parfümünü kopyalayacaksa, insanlar neden Chanel’i tercih etsin?

Her neyse. Hem Black Orchid’e hem de Coco Mademoiselle’e ısınamamış birisi olarak Coco Noir’i de sevemedim. Orta kısımdan itibaren çiçeksi paçuli, yapay ve tırnaklarını çıkarmış cadaloz bir kız gibi. Hafiften de başımı ağrıttı Coco Noir. Aynı etkiyi Coco Mademoiselle’de de yaşamıştım zaten. Onun içindir ki Coco Noir bana göre değil.

yakin coco noir yen

Coco Noir EDP formunda. Yakın zamanda Parfum versiyonu da piyasaya sürülmüş. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği başlarda yüksek. İlerleyen saatlerde normale dönüyor fark edilirliği. Oldukça feminen yapısı, hem genç hanımefendilerin hem de orta yaşlı kadınların ilgisini çekeceğe benziyor. Sonbahar-kış kullanımına uygun olacaktır.

Koku Güzelliği:10/5

 

4 Aralık 2016 Pazar

Davidoff - Leather Blend (2014)

Zino Davidoff isminin ortalama dünya insanının zihninde çağrıştırdığı imge purodur bana göre. Zino Davidoff’un ilk işi olan tütün ticareti, onun isminin dünya çapında marka haline gelmesini sağlamıştı. Zamanla işlerin büyümesi, Zino Davidoff’un farklı sektörlere girmesine sebep olmuştu. Bu alanlardan birisi de lüks deri ürün imalatıydı.

Zino Davidoff isminin gücüyle üretilen aksesuvarlardan olan deri ürünleri, markanın 2014 yılında piyasa sürdüğü parfüme ilham kaynağı oldu. Güçlü bir parfüm geçmişi olan Davidoff’un 2014 yılında hayata geçirdiği “Blend Collection” serisi, 2016 yılının sonları itibariyle üç üyeye ulaştı. Serinin ilk çıkan üyesi Leather Blend, 2014 çıkışlı. 2015 yılında Agar Blend, 2016 yılındaysa Amber Blend görücüye çıktı. Davidoff’un özel serisi denebilecek Blend Collection’ın ilk üyesi Leather Blend’i kullanıyorum bir süredir.

İsminden de anlaşılacağı üzere deriyi merkeze alıyor Leather Blend. Parfümün başlangıcı kuru sayılabilecek çiçeksilikle gerçekleşiyor. Nötr ve soyut çiçeklere kısa süre içinde belli belirsiz kuru meyveler eşlik etmeye başlıyor. Açılıştaki deri, tatlı değil, neredeyse acımsı. Orta kısımda çiçeksi deri devam ederken sıcak baharatlar ekleniyor kompozisyona. Orta bölümden itibaren tozlu havaya bürünüyor Leather Blend. Koku daha sıcak hale geliyor orta notalarda. Son bölümde büyük değişim yok. Aynı çiçeksi deri yapısı devam ediyor. Egzotik sayılabilecek amber kapanışta ve sıradan vanilya deriye eşlik ediyor. Çok çarpıcı değil alt notalar.

Leather Blend, isminin hakkını verircesine deriyi merkeze alıyor. Geneline bakarsak derinin çok tatlı kullanılmadığını görürüz. Yeni nesil bol şekerli deri parfümlerinden ziyade kuru, tozlu, eski ve olgun havası var. Deriden sonraki önemli öğe çiçekler. Kimi yorumcular gülden bahsediyor ki haksız sayılmazlar. Fakat gülden daha baskın verilmiş safranı atlamamak gerekiyor. Bence bu parfüm safranlı deri düzleminde ilerliyor.

deri leather yen

Kimi kaynaklarda uniseks olarak verilmesine rağmen, erkeksi nüanslar baskın. Çiçeklerin verdiği kadınsılık, sert ve sağlam duran derinin verdiği erkeksilikten daha az. Ayrıca baharatların sıcak verilişini de es geçmemeliyim. Onun içindir ki ibre erkek kullanımından yana.

Şimdi geleyim benzerlik kısmına. Kimi yorumcuların onu Tuscan Leather’a benzetmesi gayet anlaşılabilir. Aslında Tuscan Leather’ın piyasaya çıkmasıyla, benzer tarzda kokular gelmeye başladı. Bu tür eskiyi çağrıştıran kuru ve safkan deri parfümleri nedense Tuscan Leather’la bağdaştırılıyor. Oysaki parfüm tarihi harika deri parfümleriyle dolu ama son yıllarda erkeksi kuru deri tarzının en dikkat çeken üyesi Tuscan Leather olduğu için ilk akla o geliyor. Leather Blend, biraz Tuscan Leather’ı andırıyor. Kuru ve yeni alınmış deri ceket etkisi sınırlı olsa da Leather Blend’de var fakat farklı olarak daha çiçeksi ve tozlu Tuscan Leather’a göre. Tuscan Leather daha sert ve acımsı deriye sahip. Ayrıca daha meyvemsiydi.

Bence mutlaka bir şeylere benzetmek gereksiz. Leather Blend, yeni nesil deri parfümlerine örnek olarak gösterilebilir. Zaten bu aralar ana akım markalar özel seri çılgınlığı yaşamaya başladı. Birçok marka piyasaya sürdüğü özel seri koleksiyonlarda deri kokusuna yer veriyor. Yakın zamanda Yves Saint Laurent’in özel serisine mensup Noble Leather’i kullanmıştım. Ayrıca Giorgio Armani’nin Prive serisindeki Cuir Amethyste’i de uzun zaman önce denemiştim. Yani ana akım markaların bu tür özel serilerinde deriye yer vermeleri devam edecek gibi görünüyor. Davidoff, Leather Blend ile bu kervana katılmış gibi görünüyor.

Sonuç olarak çok sevdiğimi söyleyemem Leather Blend’i ama nefret de etmedim. Biraz araftayım sanki. Kendime yakın bulamasam da, bu taz kokuları sevenler deneyebilir. Kalite anlamında yeni nesil vasat Davidoff’lardan daha iyi yerde olduğunu söyleyebilirim ama orta kısmın sonlarından itibaren biraz sıkıcı hale geliyor.

parfumo.net sitesinden alınmıştır.
parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Parfümün tasarımını Christophe Raynaud yapmış. Soğuk ayların kokusu Leather Blend. EDP formunda. Kıyafette kalıcılığı çok iyi. Tende idare eder. Biraz yaş istiyor kokusu. Genç arkadaşları hedeflemediğini düşünüyorum. Resmi ve ciddi karakteri var. Takım elbise kokusu olarak rahatlıkla düşünülebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

30 Kasım 2016 Çarşamba

Parfums MDCI – Chypre Palatin (2012)

Chypre Palatin’in hikayesi 2011 yılının sonbaharında usta parfümör Bertrand Duchaufour’un çalıştığı laboratuvarında tuttuğu küçük notlarla başlamış diyebiliriz. Tasarladığı parfümler çoğu koku sever tarafından takdir edilen Bertrand Duchaufour, bir kaç ay boyunca üzerinde çalıştığı formülde kullandığı her elementi, ideal dengeyi buluna kadar gözden geçirdi. Ve müthiş derecede kompleks, zengin, kadifemsi bir koku ortaya çıktı. Bu parfümün ismi Chypre Palatin olarak belirlendi.

MDCI’ın kendi sitesinde Chypre Palatin’in erkeksi tarafına vurgu yapıldığını görüyoruz. Markanın iddiasına göre Chypre Palatin aynı zamanda duygusal ve şehvetli bir kadın parfümü olarak da kullanılabilir! MDCI’a göre koleksiyonlarındaki her parfüm adeta bir şiir gibidir ve Chypre Palatin, yeşil, oryantal bir şiirdir.

MDCI’ın, parfüm severler arasında efsane dönüşen iki parfümünden birisi Invasion Barbare’yi geçtiğimiz aylarda kullanmıştım. Şimdi markanın diğer ilgi gören ve tartışılan eseri Chypre Palatin’e sıra gelmiş durumda. Uzun zamandır ismini farklı platformlarda gördüğüm ve merak ettiğim bir parfümdü. Nihayet bir başka kavuşma daha yaşıyoruz. Uzaklarda olan ve hiç karşılaşma olasılığı bulunmayan iki kişinin bir şekilde rastlaşması gibi bir duygu Chypre Palatin’i kullanmak.

Parfümün başlangıcı iki ayrı şekilde gerçekleşiyor. Ten üzerinde, üst notalarında ortaya çıkan sabunsu aldehitlerle şaşkına dönüyorum. Tendeki bariz ve temiz sabunsu çiçeksilik, kumaş üzerinde neredeyse yok. Kıyafetlerime uyguladığımda ilk saniyelerde fazlaca tatlı kırmızı meyveler ve pudralı çiçeklerle karşılaşıyorum. Buruk bir böğürtlen ya da pudralı, şekerli kiraz var diyeceğim neredeyse. Dolgun ve fazlaca tatlılık barındıran çiçekler, kadın parfümü sınırlarında dolaştırıyor Chypre Palatin’i. Başlangıcı yüksek kaliteli ve zengin. Orta kısım, hem tende hem de kumaşta benzer sonuçları veriyor. Parfüm ilginç şekilde sıcacık hale geliyor. Hayvansallık geri planda saklanıyor. Erkeksi sayılamayacak çiçeklere, sıcak baharatlar da ekleniyor. Evet, bana göre orta notalarda baharatların rolü önemli. Ayrıca gül de var orta bölümde. Başlangıcı gibi zengin orta notalar. Kapanışta pudralı ve hatta mumsu vanilya mevcut. Alt notalar pek zengin sayılmaz. Hatta parfümün en ortalama yeri denebilir.

flu palatin yen

Chypre Palatin ismini gördüğünde eminim ki ben gibi bir çok parfüm sever benzer şeyleri düşünmüştür. Bir niş markanın, yeni nesil şipre kokusuna imza atarak geçmişe saygı duruşunda bulunacağı hayalleri, parfümü kullanma aşamasında çabucak bitiveriyor. 1970 veya 1980’li yılların nostaljik şiprelerine yakın koku formu beklerken, karşıma fazlaca tatlılığa bulanmış, hatırı sayılır derece hayvansal, benim için fazlaca çiçeksi ve pudralı yapıyla göz göze geliyorum. Eski tarz turunçgilli şipreleri unutun çünkü Chypre Palatin kendisine farklı yol çizmiş. Orta kısımdan itibaren harareti artan ve karakterini gösteren Chypre Palatin, sonlarda çarpıcı olmayı beceremiyor.

Evet, oldukça zengin yapıyla karşı karşıyayız. Ten ve kumaş üzerinde farklı davranabilen bir parfüm. Kumaş üzerinde ortalama bolca tatlı, yarı karanlık, meyveli-çiçeksi-pudralı gibiyken, tende daha hayvansal, sabunsu, ve pudralı-vanilyamsı kokuyor. Meyveler (bence erik ön planda, turunçgiller), çiçekler (gül epey baskın, iris, yasemin), sıcak baharatlar (tarçından şüpheleniyorum) ve bolca tatlılık (hey vanilya çık ortaya) parfümün zenginliğini kanıtlıyor ama acaba biraz fazla zengin ve detaylı mı? Bu kadar karmaşık notaların bulunduğu parfümlerde kakafoni oluşma ihtimali ne yazık ki fazla. Gerçi Bertrand Duchaufour gibi ustanın bu tuzağa düşmeyecek kadar deneyimli olduğunu biliyoruz.

Sonuç olarak Chypre Palatin, yüksek kaliteli, herkesin sevemeyeceği, kompleks, gösterişli ve lüks. Kesinlikle kötü değil ama sanki benlik de değil. Biraz kafa karıştırıcı, zorlayıcı ve hırslı. Erkek parfümü bölümünde bulunan Chypre Palatin’i bir kadın rahatlıkla kullanır. İçeriğindeki çiçeksilik buna seve seve izin verir. Çok erkeksi ve şipre taraf yok Chypre Palatin’de. Bu anlamda uniseks kullanıma yakın duruyor.

EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi ama fark edilirliği ilk patlamadan sonra çabucak düşüyor. Saldırgan olmayan, yumuşak fark edilirliğe sahip. Sonbahar-kış kullanıma uyacaktır. Biraz yaş ve parfüm deneyimi istiyor Chypre Palatin.

Koku Güzelliği:10/7

17 Kasım 2016 Perşembe

Guerlain – Ambre Eternel (2016)

İster kabul edelim, ister etmeyelim, son yıllarda Ortadoğu pazarını hedefleyen parfümler, altın çağını yaşıyor. Ortadoğu ülkelerindeki zenginlik ve oradaki görece hayat standartlarının yükselmesi, Dubai gibi bir yıldız şehrin dünya sahnesine çıkması ve petrolden kazanılan büyük paralar, her sektörün olduğu gibi parfümericiliğinde iştahını kabartıyor. Bunun sonunda Arabistan-Ortadoğu’yu hedefleyen parfümler piyasadaki yerlerini alıyor. Tabii bu durumun geçici eğilim olup olmadığını ilerleyen yıllarda daha net göreceğiz ama şimdilik bu alanda işler iyi gidiyor.

Birçok marka hatta niş parfümcüler bile doğudan ilham aldıklarını söyledikleri parfümlerle rekabet etmeye başladılar bile. Dünya parfümcülüğünün en köklü markalarından Guerlain’ın bu alanda eser vermemesi düşünülemezdi. Bunun sonucunda “Les Absolus d’Orient” serisi dünyaya geldi. Bu seride henüz iki parfüm var fakat ilerleyen yıllarda yeni üyeler eklenebilir. İlk Les Absolus d’Orient parfümü 2014 çıkışlı Santal Royal’dı. 2016 yılında serinin yeni üyesi Ambre Eternel karşımıza dikiliverdi.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Ambre Eternel’da ambergris’in büyük rol oynadığı vurgulanmış. Parfümün başlangıcı tatlı ambergrisle gerçekleşiyor. Hafiften tuzluluk ve hayvansallık, kısa sürede yerini kremsi, yumuşacık çiçeklere bırakıyor. İristen geldiğini düşündüğüm bu yumuşaklık, harika bir deriyle birleşiyor. Bu andan itibaren hafiften kadınsı tarafa yaklaşıyor ama neyse ki çok değil. İlerleyen saatlerde sıcak baharatlar kompozisyona ekleniyor. Ayrıca meyvemsi bir tatlılık da mevcut parfümde. Son bölümde ten üzerinde nefis bir paçuli algılıyorum ki koklamaya doyamıyorum. Tabii kapanış bölümünde epey zayıflıyor kokusu.

Ambre Eternel’in ismini ve koyu renkli şişesini ilk gördüğümde karanlık-depresif egzotik amberle karşılaşacağımı düşündüm fakat ön yargılarımın yersiz olduğunu anladım. Ambre Eternel, bence ne Guerlain’in iddia ettiği gibi ambergrisi merkeze almış ne de ismindeki amberi yoğun olarak kullanmış. Deri sanki bu parfümün kilit rolünde. Başlangıçtaki karmaşık-gizemli-zengin yapı, parfümün yüksek kalitesini daha ilk saniyelerde size kabul ettiriyor. Ambergrisin hafiften karanlık verildiği açılışı, orta kısımda yerini kremsi çiçeksi-meyveli deriye bırakıyor. Alt notalarda tek düze hale gelen paçulinin görevini yaptığını düşünüyorum.

isleme eternel yen

Guerlain, özellikle LVMH grubuna geçtikten sonra oldukça fazla eleştiriler alıyor. Parfümlerindeki eski kalitenin kalmadığını ve yeni kokuların piyasaya işine dönüştüğü en çok karşılaştığımız eleştiri. Tabii bunda haklılık payı da var fakat Ambre Eternel, son zamanlarda denediğim en iyi Guerlain parfümü diyebilirim. Başlangıcı çok zengin ve keşfetmesi heyecan verici. Orta bölüm gayet karakterli ve çoğu parfüm severin ilgisini çekecek gibi. Kapanışı gayet güzel. Tabii bu arada parfümün en ufak yapaylık belirtisi göstermediğini ve kalitesini her zaman üst seviyede tutmaya çalıştığını görüyorum. Bu anlamda Thierry Wasser’in iyi iş çıkardığını belirtmeliyim. Belki de bay Wasser, Guerlain geleneğini artık iyice özümsedi.

Ambre Eternel’in özel seriye mensup olması ve diğer Guerlain’lerden bir parça daha yüksek fiyatlara satılması, onun kalitesini etkilemiş olabilir. Sonuçta bu tür özel serilerle, Guerlain, niş rakiplerine sesleniyor büyük ihtimalle. Demek ki istenince çok iyi parfümler üretebiliyormuş Guerlain. Parfümün tek zayıf karnı orta bölümün sonları. Burada meyvemsi-çiçeksi koku hafiften seyreltilmiş hissiyatı veriyor. Onun dışında başlangıcını ve son bölümünü sevdim.

Sonuç olarak başarılı bir deri parfümü Ambre Eternel. Kullanması ve sevmesi kolay. Modern ama piyasa işi değil. Gizemli ve yumuşak. Sıcak baharatların desteklediği, kremsi çiçeklerin eşlik ettiği (iris en büyük şüpheli), tatlılığın epey hissedildiği, kuru meyvelerin bile rol aldığı renkli, canlı, dinamik ve lezzetli bir parfüm. Gourmand olmasına ramak kalmış olsa da ve son zamanlarda fazlaca tatlı parfümlerden uzak dursam da Ambre Eternel’i sevdim.

ruj eternel

Kimi yorumcuların erkeksi bulduğu Ambre Eternel’i ilk kullandığımda maskülen tarafa yakın bulmuştum. Kullanım döneminde tatlılığın ve kremsiliğin fazla olduğunu fark ettim ve kadınların da seveceğini anladım. Zaten uniseks olarak pazarlanıyor.

EDP formunda. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyede. Soğuk kış günlerinin kurtarıcısı olabilir Ambre Eternel.

Koku Güzelliği:10/8