Hermes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hermes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2013 Pazar

Hermes – Eau de Cologne (1979)


Hermes – Eau de Cologne (1979)

"Bir Eau de Cologne'nin basit olmaya ihtiyacı vardır. Üst notaları ağır olmamalı. Serinletici olmalı. Kalıcılık gibi iddiası olmamalı. Eau de Cologne'ler için geçerli olan bu basitlik kuralları, o parfümün kişiliği olmadığını göstermez."

Bir söyleşisinde genel olarak bunları söylüyor parfümör Francoise Caron. Bu ismi tanıyamadınız mı? O zaman şu parfümler belki çağrışım yapabilir: Acqua di Parma - Iris Nobile, Azzaro - Onyx, Comme des Garcons - Palisander, Kenzo Women, Le Labo - Fleur d`Oranger 27'nin tasarımcısı desem.

Parfümör Francoise Caron'un en büyük şansı, ilk işlerinden birisinde Hermes ile çalışmasıydı muhtemelen. 1979 yılında Hermes için tasarladığı Eau de Cologne, markanın ilk kolonya denemesiydi. Oldukça başarılı olan Eau de Cologne, 1997 yılında isim ve formülasyon değiştirerek, ünlü Eau d'Orange Vert ismini alacaktı.

Bugün inceleyeceğim Eau de Cologne, aslında Eau d'Orange Vert'in babası sayılır. Parfüm severlerse Hermes'in ünlü Orange Vert'ini daha iyi bilirler. Bulunması çok zor olan Eau de Cologne versiyonuna şanslıyım ki ulaşabildim. Çünkü artık üretimi sonlandırılmış durumda.


Fragrantica'da aromatik meyveli olarak sınıflandırılmış Eau de Cologne. Üzerime ilk sıktığımda aromatik yeşil otlar (biberiye, fesleğen), tozlu turunçgiller ve eski tarz limon karşıma çıkıyor. Çok doğal, nostaljik, yüksek kaliteli ve harika. Klasik turunçgil merkezli şiprelerin tipik açılışına sahip ama gerçekten nefis. Geçeyim orta notalara. Burada aromatik otlar geri plana çekiliyor. Onun yerine doğal limon aroması öne çıkıyor. Çok güzel, rafine, ferah, mis gibi orta kısım. Geçeyim sonlarına. Alt notalarda otsu limon aroması devam ediyor. Şiprelerin vazgeçilmezi meşe yosunu kendisini iyice gösteriyor. Ona biraz da odunsu notalar eşlik ediyor. Kokunun geneli gibi sonları da. Ama üst ve orta notaları kadar beğenemedim. Böylece tenden ayrılıyor. 

Şu bir gerçek ki karşımızda klasik anlamda bir kolonya var. Hem de safkan EDC konsantrasyonunda. Aromatik yeşil otlar ve limon her zaman ön planda. Sonlarda meşe yosunu etkisi hissediliyor. Bu anlamda oldukça basit formülasyona sahip. Zaten bir kolonya da parfümün tasarımcısı Francoise Caron dediği gibi böyle olmalı: "Basit, ferahlatıcı, çok kalıcı olmayan ve üst notaları ağır değil." Tam Caron'un dediği gibi bir parfüm Eau de Cologne. Anlaşılan kafasındaki düşünceyi aynen parfümüne yansıtabilmiş.

Özellikle başlangıcı müthiş Eau de Cologne'nin. Eskilerden kalma naneli, aromatik otsu limonata gibi. Fakat tatlılık neredeyse yok. Bu kadar rafine, üst düzey, aristokratik, tarihi, geleneksel bir limon kokusuna çok az rastlamışımdır. Evet biraz eski kokuyor. Günümüzün trendlerine yakın değil. Ama bu koku bana 1900'lü yılların başındaki Fransa'yı hatırlayor. İnsanı küçük bir zaman yolculuğuna çıkarıyor adeta. Orta kısımdaki doğal ve ferah limon da görülmeye değer. Demek ki limon, istenirse böylesine başarılı şekilde kullanılabiliyormuş. Günümüzün parfümörlerine ders gibi. Son kısımda artan meşe yosunu efekti nedense çekici gelmedi bana. Yada aramız çok iyi olmadığı için yadırgıyorum meşe yosununu. Kalite olaraksa hiç bir sorun yok son kısımda.

Evet o aromatik şipre. Günümüzde neredeyse hiç üretilmeyen bu tarz kokular, eski dönemlerde bol bol kullanılıyordu. Değişen parfüm trendleri, bu tür kokuların pabucunu dama atmış olabilir. Fakat Eau de Cologne'deki rafineliği, doğallığı ve kalite hissiyatını, bugün bir çok ünlü markanın parfümünde göremiyoruz. Hatta rahatlıkla niş parfüm kalitesinde diyebilirim. Sanırım parfümler için geçerli olan klişenin gerçeklik payı var: "Ne varsa eski parfümlerde var."


Genel olarak düşündüğümde olgun ve erkeksi yönünün ağır bastığını düşünüyorum. Bazı kaynaklarda uniseks olarak geçse de erkek kullanımına daha yakın gibi. Belli bir yaşın üzerine hitap ettiği aşikar. 30 hatta 35 yaş üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.

Hayatı sadece çalışıp para kazanmaktan ibaret sanmayan, stil ve zevk sahibi, gusto karakterli kişiler için uygun sanki Eau de Cologne. Nedense zihnimde böyle bir imgelemle özdeşleştiriyorum onu.

Parfümün önemli eksikliği kalıcılığının ve fark edilirliğinin düşük olması. Bunu EDC olmasına da bağlayabiliriz. Belki de parfümörün bilinçli seçimidir. İlkbahar-yaz mevsimi için daha uygun olacağını düşünüyorum.  

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı harika.
+ Orta kısmı nefis.
+ Yüksek kaliteli, rafine ve seçkin bir turunçgil kokusuna sahip.

Eksileri:
- Sonlarını çok sevemedim.
- Fark edilirliği zayıf.
- Artık bulmak çok zor.


Koku Güzelliği:10/8

7 Mayıs 2013 Salı

Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)



Hermes – Terre d’Hermes Parfum (2009)  Markanın başarılı erkek parfümü.

"Burnum, bir organ olarak sadece kontrol işlevini yerine getirir. Kokuları beynim ile koklarım. Her kokunun diğerleriyle nasıl kombine edileceğini bilirim. Parfümleri ilk önce kafamın içinde oluştururum.

Bir çok parfüm tasarımcısı 1000 civarında element kullanır. Ben parfümlerimi oluştururken sadece 200 civarı element kullanırım. Bu kontrol meselesi. Çok fazla element beni korkutuyor. Kendimi basit kokular oluşturmak için zorlamak istiyorum."

28 yaşında ilk parfümümü Van Cleef&Arpels için tasarladım. İsmi ironik şekilde "First"'dü. O parfümde 160 element kullanmıştım. Aslında benim için çok fazla. 2006 yılındaki Terre d'Hermes'te sadece 30 adet element vardı. Bir Japon Haiku (dünyanın en kısa ve sade şiirleri) gibi basit olmak istiyorum. O aslında en zor olan şey, basit olmak."

Ne kadar da haklı Jean Claude Ellena. 21. yüzyılın baş döndüren hızında çoğumuz kayıp ruhlar gibiyiz. Bir şeyler için koşuşturuyoruz. Ama 8-9 saatlik mesailerin nasıl sona erdiğini bile anlayamıyoruz. Saatler, günler, aylar hatta yıllar avuçlarımızın içinden akıp gidiyor. Ve biz sadece bakıyoruz arkasından. Başka ne yapabiliriz ki...

Belki de çözüm hayatı basit yaşayabilmek. Zaten bu amaçla ortaya çıkmış Minimalizm. Kelime olarak, Fransızca'da minimum anlamına gelen minimal sözcüğünden türetilmiş. Minimalizmin Türkçe karşılığı olarak gösterişsiz, süssüz ve sade terimleri kullanılabilir. Minimalizm akımı bir çok alanda kendisini göstermiş. Özellikle mimari ve sanatta sıkça örneklerine rastlanıyor. Fakat daha da önemlisi, sonu "izm" ile biten doktrinlerin insan hayatına ne kadar uygun olduğu öteden itibaren tartışılıyor. Her "izm" dünya hayatına uyarlanabilir mi?

Minimalizm yani hayatın her alanında sadelik akımı, bence insan doğasına en yakışan ideolojilerden birisi. Çünkü insanın bir şeylere sahip olup, onun mülkiyetini elde etme hırsı asla bitmeyecek. Ve bu hırsı için savaşlar çıkaracak, yanlış yollara sapabilecek, yalan söyleyebilecek, yeri gelecek kardeşini bile tanıyamayacak. Oysaki hayatın her alanında sadelik, insanlığın yuvarlandığı uçurumdan kurtulmanın yollarından birisi olabilir.

                        Terre d'Hermes'in şişe tasarımı, minimalizmin ne demek olduğunu anlatıyor bize adeta. 

Ünlü Fransız markası Hermes'in baş parfümörü Jean Claude Ellena için de parfüm dünyasının minimalist babası diyorlar. Hatta parfümörlerin Mozart'ı. Fakat yukarıdaki söyleşide de görüleceği üzere o kendisini basit olmaya çalışan birisi gibi görmeye çalışıyor. Eserlerini bu temel üzerine şekillendiriyor. Zaten 2006 yılında, dünya çapında büyük ses getiren parfümü Terre d'Hermes'te bu kaynaktan besleniyor. Belki de böylesine başarılı olmasının sebebi aslında çok karmaşık gibi görünen parfüm formüllerini kısaltması ve öze ulaşabilmesi. Sebebi ne olursa olsun, Terre d'Hermes'in son yedi yılın en önemli ana akım parfümlerinden olması tesadüf değil.

Bu popüler parfüme 2009 yılında bir kardeş geldi diyebilirim. Aynı isme ve aynı şişe tasarımına sahip Terre d'Hermes Parfum, abisine çok benzese de aradaki farklar dikkat çekici. 2006 yılındaki Terre d'Hermes EDT olarak piyasaya sunulmuştu. 2009'daki Parfum versiyonu "Eau de Parfum" olarak geçiyor kendi sitelerinde. Kutusunun üzerinde ise Pure Parfum yazıyor. Hangi konsantrasyonda olduğunu anlayamadım. Sanırım Hermes'in de kafası karışık bu konuda.

Resmi tanıtımı şöyle: ” Cennet ve yeryüzünü bir araya getiren bitki ve mineral kokusu. Turunçgil vurgusunu, çakmak taşının mineral notalarını, bitki ve baharatlar ile harmanlar. Sadece karışık, şefkatli ve kararlı erkekler için tasarlanmıştır. Kalıcı ferahlık, mineral derinlik ve odunsu notaların sıcaklığı. Yerle gök arasında bir parfüm. Toprak, su ve bulut. Şiirselliğe ve güce yolculuk. Yeni bir öz ve cömert duygular. Saf parfüm, yeni bir yoğunluk.”

Terre d'Hermes Parfum, Fragrantica'da odunsu şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda burnuma gelen kokuyu şöyle açıklayayım. Oldukça güçlü yeşil çiçekler ve biraz da turunçgiller. Çok doğal, çok lezzetli ve çok rafine. Tatlımsı yeşil çiçek yaprakları gibi adeta. Normalde bu tür yeşil çiçekleri sevmesem de burada gayet güzel kullanılmış. Üst notalar için harika demek yeterli olacaktır. Orta notalara geçilirken nefis portakal kokusu kendisini gösteriyor. Bu andan itibaren turunçgillere odunsu notalar ekleniyor. Derinlerden biraz biraz baharatlar hissediliyor. Muhtemelen biber. Ve tabiki çakmaktaşı. Turunçgil-odunsu notalar işbirliği de çok başarılı. Son kısımda ise portakal etkisi azalıyor. Onun yerine hafif dumansı bir kabe samanı geliyor. Meşe yosunu az da olsa oralarda bir yerde.



Terre d'Hermes Parfum, 2006 yılında çıkarılmış abisi ile benzer kokuya sahip. Hatta parfümlere meraklı olmayan birisine koklatsak ikisi arasında büyük farklar bulamayabilirler. Ama dikkatli kullanıcılar için başlangıcı oldukça farklı diyebilirim. Onun dışında orta kısımdan itibaren oldukça benziyorlar. Terre d'Hermes'deki o portakal-odunsular-mineral-kabe samanı ana yapı korunmuş. Fakat Parfum versiyonunda daha yumuşak notalar seçilmiş orta kısımdan itibaren. Terre d'Hermes'in o keskin ve burnu zorlayan toz-toprak-biber aroması yeni versiyonda çok daha sakinleştirilmiş. Daha sevilese hale getirilmiş.

Terre d'Hermes Parfum aynı abisi gibi çok yüksek kaliteli bir parfüm olmuş. Hiç yapaylığa rastlanmıyor. Notalar birbiri ile uyum içinde. Sizi rahatsız edecek yada keyfinizi kaçıracak tarafı yok. Eğer benim gibi Terre d'Hermes'i çok kullanılabilir bulamadıysanız, Parfum versiyonunu oldukça seveceğinizi düşünüyorum. Kullanım süresince Parfum versiyonunu çok sevdim. Gayet de giyilebilir buldum. Özellikle yeni versiyonunda portakal-greyfurt kokusunun arttırılması çok iyi bir tercih olmuş. Orta kısım ise abisi kadar rahatsız edici ve radikal değil. Sonları ise hoş ve abartısız kabe samanı kullanımı ile dikkat çekici. Sanırım Terre d'Hermes'i pek sevemeyenler için bir güncelleme gibi düşünülmüş Parfum versiyonu.

Hem normal versiyonunu hem de Parfum versiyonunu aynı kişi yani Jean Claude Ellena tasarlamış. Kokusundaki yüksek kalite zaten böylesine bir ustanın elinden çıkması gerektiğini haykırıyor. Parfümdeki pürüzsüzlük kuşkusuz büyük bir deneyimin ve işinde sanatkar olmanın sonucu. Terre d'Hermes Parfum, rahatlıkla niş parfümlerin klasmanında yarışabilir. Gerek rafineliği, gerek yüksek kalitesi, gerek koku güzelliği anlamında bence niş parfüm ayarında. Gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

Bence bu parfüm konforlu ve herkesin ilgisini çekebilecek gibi tasarlanmış. Abisinin keskin tarafları törpülenerek, daha geniş bir müşteri portföyüne ulaşılmak istenmiş olabilir. Tam da bu koku formuyla başarılı olacaklarını sanıyorum. Sonuçta çok büyük ticari başarının devamı olarak görebiliriz Terre d'Hermes Parfum'u. Bu arkadaş, günlük kullanım için farklı bir seçenek. Arttırılmış portakal kokusu, parfüme canlılık, neşe ve hayat katmış. Bu haliyle cıvıl cıvıl bir yaz parfümü olarak da kullanılabilir. Hüzünlü bir sonbahar kolonyası olarak da. Eğer günümüzün birbirinin aynısı vasat deniz temalı parfümlerinden bıktıysanız ve ilk Terre d'Hermes'i pek sevemediyseniz, Parfum versiyonu sizi kendisine çağırıyor. Bence bu sese kulak verin.


Bana katılırmısınız bilemeyeceğim ama Terre d’Hermes Parfum’un başlangıcını markanın diğer parfümü Un Jardin Sur Le Nil’e benzettim. Orta kısımdan itibaren ise Terre d’Hermes’e. Bence Un Jardin Sur Le Nil ile Terre d’Hermes’in ilginç bir karışımına benziyor kokusu. Yada bana öyle geliyor.

Dört mevsim kullanabilecek gibi duruyor. Bu haliyle seçim yapmak için iyi fikir. Fakat fiyat olarak biraz yüksek diyebilirim. Hatta bazı niş markaların fiyatlarına yakın. Yani ne olur ne olmaz denemeden almayın.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkürü borç bilirim.      

Koku Güzelliği:10/8

7 Eylül 2012 Cuma

Hermes – Un Jardin en Mediterranee (2003)



Hermes – Un Jardin en Mediterranee (2003)  Markanın uniseks olarak piyasaya sürülen parfümü.

Türkiye, Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Fas, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan…

Akdeniz’e kıyısı olan ve şu anda aklıma gelen ülkelerden bahsediyorum. Bu birbirinden farklı ülkeler dünyanın en ilgi çeken coğrafyalarından birisinde bulunuyor diyebiliriz. Nasıl olmasın ki.

Mısır’ın kutsal kitaplarda bile bahsedilen binlerce yıllık müthiş tarihi ve hala gizemi tam olarak çözülememiş geçmişi kimin ilgisini çekmez? Libya’nın simgesi haline gelmiş uçsuz bucaksız çölleri ve oralarda yüzyıllardır yaşayan bedeviler hangimizin aklını başından almaz ki? Fas’ın egzotik, dar sokaklarında saatlerce dolaşıp kaybolmayı istemeyenimiz olabilir mi? Ya da İspanya’nın hem Avrupa hem de Endülüs döneminden beslenip harmanlanmış kültürünü ve mimarisini görmezden gelebilir miyiz? Peki Fransa’nın dünya jet sosyetesinin gözdesi olan Mallorca ve Monaco gibi sayfiye yerlerinin başka örneği var mı? Komşumuz Yunanistan’ın şehir devletlerine kadar uzanan tarihi ve bugün bile fikirlerinden faydalanılan antik dönemde yaşamış filozoflarını nereye koyabiliriz?

İnsanlık tarihinin en önemli ve kalbi sayılabilecek coğrafyası olan Orta Doğu bölgesinin hem çok yakınında aynı zamanda da uzağındaki Akdeniz’in parfümlere ilham kaynağı olmaması tabiki düşünülemez.

Hermes’in “Jardin” (bahçe) serisinin ilk parfümü olan Un Jardin en Mediterranee tam da iki Akdeniz kökenli insanı bir araya getirmesi açısından da ilginç. Birisi dünyaca ünlü parfümör ve Hermes’in baş parfüm tasarımcısı Jean Claude Ellena. Diğeri ise Hermes’in yine dünyaca ünlü vitrin tasarım yöneticisi Leile Menchari. Bu isim de kim diyebilirsiniz. Haklısınız. Onu dünya çapındaki Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımını yapan beyin olarak tanıtabilirim size.


Aslen Tunuslu. Hermes’de 30 yıldan fazla zamandır çalışıyor. 2012 yılı itibariyle 80 yaşını aşmış olsa da hala görevinin başında. Belki hatırlayanlar olacaktır. 2009 yılında İznik çinilerini dünyaya tanıtmak amacıyla, Fransa’nın en önemli markalarının bulunduğu ünlü caddesi Faubourg Saint-Honore’da bulunan Hermes’in merkez mağazasının vitrinlerinde çiniler sergilenmişti. Böylesine önemli ve binlerce insanın, turistin ilgi odağı olduğu Hermes’in merkez mağazasındaki sunumu Leila Menchari hazırlamıştı. Yani Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımları ondan soruluyor. Ve onun Tunus’un Hammamet’teki bahçesinden esinlenmiş bir parfüm Un Jardin en Mediterranee. Zaten parfümün ismini Türkçeye “Bir Akdeniz Bahçesi” olarak çevirebiliriz.


Fragrantica’da çiçeksi-akuatik olarak sınıflandırılmış. Kesinlikle çok doğru bir tanımlama. Başlangıcında sizi gerçekten bir bahçeye götürüyor kokusu. Biraz pudramsı-yağlı diyebileceğim yapraklar ile açılışı yapıyor. Azcık da turunçgiller var geri planda. Ama belli belirsiz. Üst notalarının oldukça “yeşil ve yaprağımsı” koktuğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu anlamda bana Diptyque’in Philosykos’unu hatırlattı yaprağımsılık. Fakat buradaki kullanımı biraz daha pudramsı ve kadınsı. Ve bence daha güzel. Orta kısma geçelim bakalım. Burada o yeşil yaprağımsı koku geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya portakal çiçeği ve biraz da soğuk-serin bir etki veren nane geliyor. Yani orta notalar daha çiçeksi. Fakat kadınsılık daha az. Bu andan itibaren uniseks kullanıma yakın diyebilirim. Nane diyorum ama muhtemelen yapay bir kimyasal olan “Calone” kullanılmış. Çünkü başka akuatik parfümlerde de aynen bu hissi almışlığım olmuştu. Son kısımda ise bir akuatik parfümde çoğunlukla rastladığımız misk ve odunsu notalar var. Büyük ihtimalle sedir ağacı. Böylece de tenden ayrılıyor.

Un Jardin en Mediterranee aynı ismi gibi bir parfüm. Yani bu anlamda sunulan konsepte aykırı durmuyor. Yeşil ağaç yaprakları, portakal çiçeğinden gelen turunçgilimsi his size bir bahçede dolaştığınızı hatırlatıyor adeta. Diğer taraftan da Akdeniz temasına uygun olarak akuatik yönü de var. Onu da nanemsi ve soğuk bir kullanım ile “Calone” sağlamış gibi görünüyor. ‘Su” teması ise çok bariz kullanılmamış. Ağırlık çiçeklerde. Yani tam bir “Akdeniz kenarındaki çiçek bahçesi” imajı çiziyor kokusu.

Efendim tam da bu noktada parfümün yaratıcısı ünlü burun Ellena’nın bir söyleşisinde kendi eseri hakkında neler söylemiş bakalım:

“ Koku bir kelime ise parfüm edebiyattır. Problem kelimelerin seçimidir, onları bir araya getirip bir düzene sokmak ve çoklukla yazmak istediğiniz ifadeye varmak. Fikir mevcuttur fakat onu tamamlamak zaman alabilir. Veya bazen sadece kısacık bir sürede üç günde de olabilir. İşte, bu tam da Leile Menchari'nin Tunus Hammamet'teki bahçesinde gerçekleşmiş olandır. "Un Jardin en Mediterranee" adlı bir parfümü yaratmak durumundaydım. Kurtulmak zorunda olduğum klişeler vardı - yasemin ve portakal çiçeği- ve kendimi uykusuz gecelerde ve tereddütler içinde, boş beyaz sayfalara bakarken buldum. Bir tek Giono'nun yazısı vardı, aşina olduğum bir arkadaş, huzursuzluğa karşı bir tılsım ve yaptığım herşeyde kullandığım bir örneklem, o yardımsever bir baba gibiydi. O süreç çok rahatsız edicidir ancak birşeyler bulmak için de gerekli, bir anlam ifade eden kokuya özgü işaret, Akdeniz'i akla getiren birşey. O gün, genç bir kız bir bardak şampanyanın içinde, gülümseyerek incir yaprağı ezer ve aniden işte işaret oradadır. Bu koku güçlü sembolik bir işarettir ve bir anlamı vardır. İncir ağaçları bütün Akdeniz’de bulunur ve onun kokusu tüm erkekleri bir araya getirir. Gidecek bir yön bulunca, sadece anlatacak bir hikayeye ihtiyacım kalmıştı. Bir kompozitör veya bir ressam ile mukayese edildiğinde kendimi bir nevi parfüm yazarı gibi hissettim ve bu bana daha doğru gibi geldi. Koku sözlüğünde on bin molekül vardır; müzik sadece yedi nota ister, ressam üç ana üç ara renge gerek duyar.”

                                                                     Jean Claude Ellena.

Bu etkileyici sözler ve düşünce şekli Ellena’nın sadece kokuları bir araya getirip parfüm yapan bir kimya teknikeri değil, aynı zamanda önemli bir entelektüel olduğunun kanıtı gibi. Hele ki söyleşinin başındaki o çok anlamlı sözü: “Koku bir kelime ise parfüm edebiyattır.”

Böylece bir parfümörün yaratım sürecinin kısa bir kesitine bakmış olduk. Tabiki kendisine verilen işi bir sanat gibi yapmanın peşinde koşan tutkulu insanların dünyası bu. Verdiği eserler ile binlerce belki de onbinlerce insanın kokladığı ve mutlu olduğu parfümleri yapmanın hazzını hangimiz anlayabiliriz ki? Bir sürü kimyasal molekülü birbiri ile karıştırmak mı parfüm tasarımcılığı? Hiç sanmıyorum. Yüzden fazla farklı molekülü bir araya getirip ona bir ruh vermek de görevlerinden birisi değil mi parfüm üstadının? Televizyonlarda yayınlanan bir otomobil reklamında dediği gibi “ruhumuz olmadan aslında bizler birer makine değil miyiz?” Aynı güzel sözü parfümlere de uyarlayabilir miyiz? Ya da aklıma gelen şu hale çevirebilir miyiz: “Ruhu olmayan bir parfüm sadece kimyasal elementlerden oluşan kokulu su değil de nedir?”


Şimdi özellikle son 4-5 yıldır bu tür çiçeksi-akutik diyebileceğimiz parfümlerde bir artış görüyorum. Ana akım denilen markalarda değil de niche segmentinde var bu rekabet. Belkide bu çiçeksi-akutik kavramının oluşmasında önemli bir yere sahip oldu bu parfüm. İlgimi çeken ise Ineke – Derring-Do, Maison Francis Kurkdjian – Acqua Universalis ve Cologne Pour Le Matin, By Kilian – Water Calligraphy bu tarza yakın parfümler. Yani ana hatlarıyla uniseks çiçekler, portakal çiçeği, biraz sabunsu-pudramsılık, temiz, pürüzsüz, sakin, berrak, steril ve mis gibi doğal kokmayan parfümler. Ha tabi bir de bu kompozisyona eklenmiş “su” teması.

Özellike niche markaların yeni parfümleri bu konsepte uygun çıkarması aklıma yeni rekabet alanının burası olacağını getiriyor. Tam da bu noktada önemli bir sorun var. O da tasarladığınız parfümün kokusunun bir çok yorumcunun dediği gibi “banyo temizleyicisi jellere, çamaşır deterjanlarına, araba kokularına veya kolonyalı mendillere benzeme olasılığı.


İyi de bu nasıl olur derseniz gayet basit. Günümüzdeki parfüm üreticileri artık çoğunlukla yapay kokular kullanıyorlar. Yani saf olarak damıtılmış bir gram gülün fiyatının ne kadar yüksek olacağını sizde tahmin edebilirsiniz. Eğer o doğal esanslar kullanılsa parfümlerin fiyatlarının 1.000-2.000 liralar seviyesinde olması gerekir. Bu da çok mantıklı olmadığından büyük kimya şirketlerinde üretilen yapay elementler parfümlerde kullanılıyor. Onların yanında doğada var olmayan ve tamamen sonradan üretilmiş “Calone, Iso E Super” gibi sentetik kokular parfümlerde maliyetleri düşürmek için sıkça kullanılıyor. Fakat işin komik tarafı “Calone” kokusu aynı zamanda kimya sanayisinde de sıkça kullanılıyor. Mesela kolonyalı mendillere güzel koku vermek için, çamaşır deterjanları kıyafetlere güzel kokular versin diyerekten kullanılıyor. Traş köpükleri, kozmetik ürünleri, saç spreyleri ve daha onlarca şeyin içinde.

Buradaki risk (sağlık anlamında değil tabiki), oluşturulan parfümün kokusunun marketlerde 2 liraya satılan kolonyalı mendillere benzeme olasılığı. Eğer dünyanın parasını verip aldığınız niche markaya ait bir çiçeksi-akuatik parfümün kokusunu, size 2 liralık bir kolonyalı mendil verebilecekse bundan daha büyük bir anlamsızlık olamaz. Haa burada demiyorum ki her çiçeksi-akuatik parfüm kolonyalı mendillere ya da çamaşır deterjanlarına benziyor. Ama Un Jardin en Mediterranee’de dikkatimi çeken orta notalarındaki o yapaylık sınırında dolaşan nane benzeri koku. Açıklanan notalarında nane görünmüyor. Muhtemelen bu hissi veren “Calone”. Nereden mi anlıyorum. Daha önceki deneyimlerimden. Mesela buradaki gibi soğuk bir his veren nanemsi ferah kullanıma Versace Pour Homme, Givenchy Pour Homme, Salvatore Ferragamo Pour Homme’u örnek verebilirim. Anlaşılan ilerleyen yıllarda daha çok karşımıza çıkacak bu tür yapay kokular.
 

Konumuza dönelim hemen. Un Jardin en Mediterranee’de orta notalardan itibaren hafif bir yapaylık hissediyorum. Başlangıcı ise ilginç. Hatta parfümün en güzel yeri. Çok yeşil kokuyor açılışı. Ki böyle bol yeşil kokan parfümler ilgimi çekmese de oldukça hoşuma gitti. Ama herkesin sevebileceği gibi de değil. Genel olarak uniseks kullanıma uygun çiçeksilik hakim. Kimi yorumcular erkek kullanımına daha yakın bulmuşlar. Ben pek katılamayacağım. Hem erkek hem de kadın kullanımı için uygun diyebilirim. Başlangıcından itibaren hafif bir tatlılığa sahip. Zaman zaman ayarı kaçmış gibi hissettim. Fakat parfümün hafif yapısından dolayı rahatsız edici değil.

Ferah, başlangıcı keskin, sonrasında tene yakın kalan, sonlara doğru biraz sabunsu, sakin, yumuşak, barışçı bir kokusu var. Fakat “yeşil” kokan parfümleri sevmiyorsanız pek tercih etmeyin diyebilirim. Yani denemeden almak pek iyi bir fikir değil. Bir baş yapıt olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.


Şimdi Hermes’in Jardin serisinin ilk üç parfümünü (yeni çıkan Un Jardin Sur Le Toit’i henüz denemedim.) test etmiş birisi olarak en iyi listesini şöyle yapabilirim:

1) Un Jardin Sur Le Nil (Şiddetle tavsiye ederim)
2) Un Jardin en Mediterranee (Eh işte. Yeşil-çiçeksi kokan parfümleri sevenlere tavsiye ederim)
3) Un Jardin Apres La Mousson (Başlangıcı dışında pek bir özelliği yok. Tavsiye etmem.)

O zaman birde ünlü parfüm kritikçilerine bakalım neler söylemişler bu parfüm ile ilgili. Önce Chandler Burr: “ Kristal gibi parlak, temiz, şeffaf ve son derece güzel. Denizin kokusu, bir Akdeniz bahçesindeki incir ve palmiye ağaçlarının kokusuna karışmışçasına. İnsanı kendinden geçiriyor.” demiş. Ayrıca okyanus-deniz hissi veren en iyi parfümlerden birisi olarak herkese tavsiye etmiş. Luca Turin ise kokusunu “domates sapına” benzetmiş ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Anlaşılacağı üzere ilkbahar-yaz kullanımına daha uygun. Belki ılık sonbahar günleri için de olabilir. Ama kış mevsiminde pek iyi sonuç vermeyebilir.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet ilginç.
+ Eğer yeşil, yaprağımsı, çiçeksi kokuları seviyorsanız, niche parfümlere o kadar para vermenize gerek kalmadı.

Eksileri:
- Orta notalarını pek kendime yakın bulamadım.
- Bir şişesi alınacak kadar özel olduğunu düşünmüyorum.
- Rakibi ana akım markaların parfümlerine göre biraz yüksek fiyatı var.

Koku Güzelliği:10/7

14 Ağustos 2012 Salı

Hermes – Eau des Merveilles (2004)



Hermes – Eau des Merveilles (2004) Markanın kadın parfümü olarak lanse edilen parfümü.

Eau des Merveilles. Fransızca bu ismin Türkçe karşılığı olarak “Mucizeler Suyu” cümlesine ulaşabildim. Bir su nasıl mucizeler barındırabilir? Yoksa suyun insan hayatı ve doğadaki işlevini düşünürsek, su zaten başlı başına bir mucize değil mi?

Oldukça ilgimi çeken parfümlerden birisiydi Hermes’in bu kokusu. İlginçliği iki ana eksende diyebilirim. Bunlardan birincisi parfümün nota piramidi, ikincisi ise hangi cinsiyetin kullanımına uygun olduğu.

O zaman önce ilk kokuya değineyim. Çünkü bu parfümü böylesine ilginç kılan özelliği açıklanan notaları. Şimdi normal parfümlerin çoğunda belli bir koku sıralaması oluyor. Mesela üst notalar denen ve parfümü ilk sıktığımızda burnumuza gelen kokular yumuşak, hafif ve burnu çok rahatsız etmeyecek kokulardan oluşuyor. Günümüzde en çok kullanılan üst nota elemanları turunçgiller ailesine mensup. Mesela portakal, greyfurt, mandalina, bergamot, limon vb. Orta notalarda da parfümün ana teması neyse o elementler ortaya çıkar. Mesela baharatlar, çiçekler yada meyveler. Son kısımda ise parfümlerin kalıcılıklarını arttırmak için kullanılan kabe samanı (vetiver), amber, sandal ağacı, misk vb. bulunur.


Bu kısa bilgiden sonra gelelim Eau des Merveilles’in ilginç tarafına. Bu parfüm bilinen üst, orta ve alt notalar klişelerinin biraz dışına çıkıyor. Normalde alt notalarda olması gereken kabe samanı, sedir ağcı ve meşe yosunu üst notalarda kullanılmış. Alt notalar da ise limon ve portakal bulunuyormuş. Üst notalara odunsular, son kısım olan alt notalara da turunçgiller yerleştirilmiş. Yani koku piramidini tersine çevirmiş tasarımcılar. Şimdi bu bir pazarlama hilesi mi yoksa doğru mu birazdan incelemeye geçtiğimde öğreneceğiz.

İkinci olarak da Eau des Merveilles’in kadın parfümü olarak piyasaya sürülmesi. Deneyen yada kullanan bir çok kişi bu parfümün uniseks (hem kadına hem de erkeğe uyacak) olmasını savunuyorlar. Yani çok kadınsı bir hali yok diyorlar. Hatta bu parfümün çok sayıda erkek kullanıcısı da var bildiğim kadarıyla. Artık sorularımızın yanıtlarını almak için geçelim detaylara.


Fragrantica’da odunsu-oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında ortaya çıkan koku bence yumuşak, modern ve hafif tatlı bir sedir ağacı. Gayet güzel ve doğal. Başlangıcı fena değil. Orta notalarda, odunsu notalara biber ve yumuşak bir portakal ekleniyor. Başlangıçtaki odunsu notalar biraz geri çekiliyor bu kısımda. Parfümün şişesinin portakal renginde olması boşuna değil anlaşılan. Alt notalarında ise artık biber hissedilmiyor. Onun yerine amber geçiyor. Biraz da deri hissediyorum. Hafif ve ferah.       

Parfümün iki tasarımcısından birisi Ralf Schwieger kısaca şunları söylemiş: “Esmer amber (ambergris) sihirli bir materyal. Bir çok farklı kokuyu size hissettirebiliyor. Mesela amber, odunsu notalar, tütün ve mürekkebin tuzlu-tatlı karışımı gibi.”  Bu alıntıyı yapmamın sebebi Merveilles’in içeriğinde kayda değer derecede esmer amber bulunması. Zaten açıklanan notalarında da geçiyor esmer amber.


Fakat bence Eau des Merveilles’de dört ana koku hakim. Yumuşak, hafif tatlı, kremsi odunsu notalar, portakal, biber ve amber. Yani parfümün ana eksenini bu dörtlü oluşturuyor. Biber çok keskin değil. Turunçgiller ile yumuşatılmış. Amber hissi ise sanırım esmer amberden geliyor. Kimi yorumcular kokusunu Terre d’Hermes’e benzetmişler. Ben öyle çok büyük bir benzerliğe rastlamadım. Kimisi de tuzlu hatta deniz kenarı gibi koktuğunu anlatmış. Evet size öyle bir his veriyor ama çok yoğun bir tuzluluk yok. Ayarı fazla kaçmamış bir tatlılık da göze çarpıyor geneline bakarsak.

Şimdi geleyim ters nota piramidi meselesine. Açıkçası bu “üst notaları altta, alt notaları da üstte kullandık” cümlesi bana pazarlamaya yönelik hareketlerden birisi olarak gelmişti başta. Fakat Hermes gibi ciddi markanın böyle bir şey yapmaya gerek görmeyeceğini anlamış oldum. Çünkü aynı dedikleri gibi parfümün başlangıcında genellikle sonlarda kullanan odunsu notalar vardı. Sonlarda ise portakal hissi veren bir amber kullanımı dikkat çekiciydi. Yani söyledikleri gibi yapmışlar konsepti.


Eau des Merveilles, ana akım markaların parfümler konusundaki en başarılı markalarından Hermes’in güzel bir parfümü. Tamam harika değil. Sizi alıp götürmüyor. Ama yaz mevsimi için hoş, rafine ve ilginç bir parfüm arıyorsanız denemenizde fayda var. Üstelik bir çok büyük kozmetik mağazasında bulabilirsiniz. Çünkü malum yaz mevsimi için üretilen parfümler genellikle çok başarılı olamıyorlar. Hele ki ana akım denilen her yerde bulanabilecek markaların bir elin parmaklarını geçmez çok iyi yaz parfümleri. Niche parfümlerinde fiyatları herkesin ulaşabileceği gibi değil. Yani bence Eau des Merveilles’e bir şans verin. Çünkü etrafa farklı bir hava yayıyor. İnsanların bu parfümü neden deniz esintili ya da ısınmış taşlara benzettiklerini daha iyi anlıyorum.

Parfümümüz her ne kadar kadın parfümü olarak lanse edilse de bence uniseks kullanıma daha yakın. Yani bir erkek rahatlıkla kullanabilir. Hatta sonlara doğru neredeyse bir erkek parfümü gibi davranıyor. Mağaza görevlisi hanımlarımız “ama Eau des Merveilles kadın parfümüüü” dese de pek ciddiye almayın. Kararlı olun. Israrla deneyin :))


Parfüm kritikçisi Luca Turin Eau des Merveilles’e beş üzerinden üç yıldız vermiş. Kokusunu “tuzlu portakal” olarak sınıflandırmış. Parfümün tasarımını Ralph Schwieger ve Nathalie Feisthauer yapmışlar.

Tam bir ilkbahar-yaz kokusu bence. Yazın spor kıyafetlerle ya da günlük kullanıma rahatlıkla uyacaktır. Ferah, hafif ve yumuşak. 35 yaş altı kadın-erkek herkese tavsiye edebilirim.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Parfüm dünyasının ilginç bir eseri.

Eksileri:
- Sonları pek başarılı değil.
- Benim tenimde fark edilirliği az oldu.
- Fiyatı rakiplerine göre biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/7.5

15 Kasım 2011 Salı

Hermes – Un Jardin Apres La Mousson (2008)


Hermes – Un Jardin Apres La Mousson (2008) Markanın unisex parfümü.

Bugün Hermes’in “jardin" serisinin üçüncü parfümü Un Jardin Apres La Mousson’a bir göz atacağım. Geçtiğimiz aylarda “jardin” serisinin sevilen parfümü Un Jardin Sur Le Nil hakkında bir şey yazmıştım. Yurtdışındaki parfüm platformlarından okuyup, anladığıma göre Hermes’in parfümleri oldukça seviliyor ve ilgi görüyor. Tabi markanın isminin bu kadar öne çıkması Terre d’Hermes’in yakaladığı büyük başarısıyla da orantılı bence.

Hermes şimdiye kadar üç farklı özel seri parfüm piyasaya sürmüş. Bu seriler Hermessence, Les Colognes ve Jardin. Hermessence özel serisinde birçok parfüm var. Les Colognes’de ise üç parfüm görünüyor. Jardin serisi ise 2011 yılında çıkan yeni üye ile dört parfümden oluşuyor.

Jardin Fransızca’da bahçe demekmiş. Yani bahçe serisi diyebiliriz bu dörtlü için. Parfümümüzün ismi Un Jardin Apres La Mousson “Muson sonrası bir bahçe” anlamına geliyormuş. Tarz olarak baharatlı-odunsu olarak sınıflandırılmış. Bu tanımlamaya bakıp da kış mevsimine uygun bol baharatlı-odunsu bir koku beklemeyin. Çünkü genel itibariyle ferah, meyvemsi hatta akuatik bile diyebiliriz.

İlk sıkıldığında sizi çok tanıdık bir meyve olan kavun karşılıyor. Açıklanan üst notalarında cantaloupe diye bir nota dikkatimi çekti. Kısa bir araştırmadan sonra cantaloupe’un üstünde dilim çizgileri olan lezzetli ve küçük bir kavun türü olduğunu öğreniyorum. Başlangıç kokusunun nereden geldiği de böylece açığa çıkmış oluyor.  Evet kavun öylesine baskın ki adeta başka bir şeye izin vermiyor. Tam olarak anlatmak gerekirse meyveli sakızlara benzettim. Yani çok doğal ve mis gibi bir kavun kokusu değil. Biraz yapaylık hissediliyor. Sanki zorlama bir kokusu var. Bir süre sonra kavun biraz geri çekilirken, hafif tuzlu, akuatik bir esinti ekleniyor. Birazda meyveli odunsular. Evet Mousson’u anlatmak için bu kadarı yeterli. Çünkü daha fazla anlatılacak bir kısmı bulunmuyor.

Parfümümüz bence kesinlikle bir meyveli-akuatik. Hafif tatlı kavun, başlangıçtan sona kadar hep baskın. İlk anlardaki kullanımını pek sevmesemde sonlara doğru tuzlu deniz kokusu ve odunsularda eklenince daha bir sevilesi hale geliyor. Hermes’den çok daha güzel ve lezzetli bir kavun aroması beklerdim. Yine de çok temiz, hafif, yumuşak ve dolgun bir parfüm. Kibar ve basit. Belli bir kalitenin üzerinde olduğu tartışılmaz. Karşımızda ucuz bir meyveli market kokusu yok. Ama muhteşem bir parfüm de değil. Mousson’un kokusu bana deniz kenarında kesilip dilimlenen bir kavunu hatırlattı nedense. Ahh yaz mevsimi…

Mousson’un tasarımcısı ünlü burun Jean Claude Ellena. Fakat bir çok yorumcu tarafından çok eleştiriliyor Mousson. Anladığım kadarıyla kullanılan yapay kavun kokusu insanlara itici geliyor. Hem kavunun tadını hem de kavun kokusunu seven birisiyim. Ama buradaki kullanımı çok da başarılı değil ne yazık ki. Ünlü parfüm kritikçisi Chandler Burr’de Mousson’u eleştirenler arasında. Ayrıca beş üzerinden bir yıldız verdiğini de söyleyeyim küçük bir dedikodu olarak.   

Kalıcılık olarak bende iyi sonuç verdi. Farkedilirlik olarak ortalama. Kendisini hissettiriyor. Yine de saldırgan bir tarzı yok. Hafif, meyveli, akuatik yapısından dolayı ilkbahar-yaz mevsimi için daha uygun olacaktır. Unisex olarak piyasaya sürülmüş. Evet bende katılıyorum. Hem kadınlar hem de erkekler kullanabilirler. 35 yaş ve altı kişilere daha çok yakışacaktır. Pek olgun bir kokusu yok. Ortalama bir meyveli parfüm olarak hafızamdaki yerini alıyor. Un Jardin Sur Le Nil çok daha başarılı bana göre.

Artıları:
+ Kavun temalı parfümleri sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir.
+ Sonlara doğru ortaya çıkan tuzlu akuatik his gayet güzel.

Eksileri:
- Biraz fazla basit bir kavun kullanımı var.
- Kusursuzu arayan parfüm severleri pek tatmin edemeycek.
- Ünlü tasarımcı Ellena’dan daha başarılı bir eser beklerdim.

Koku Güzelliği:10/6   Kalıcılık:10/7   Farkedilirlik:10/6