Serge Lutens etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Serge Lutens etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2012 Pazar

Serge Lutens – Feminite du Bois (2009)


Serge Lutens – Feminite du Bois (2009) Markanın en sevilen kadın parfümlerinden.

Bir kadın ne ister? Günümüzün popüler kültüründe bolca işlenen bir soru olduğunun farkındayım. Gerek görsel sanat gerekse edebiyat alanında duymaya alışıyoruz bu soruyu. Acaba gerçekten önemsiyormuyuz kadınların ne istediklerini. Yoksa dev bir makine hale gelmiş piyasa ekonomisi buradan da güzel paralar kazanıyor olmasın. O zaman bu soruya kendimce bir ekleme yapayım. Bir kadın gerçekten ne ister?

Şu genç yaşımda büyük büyük ve iddialı laflar söyleyecek veya ahkam kesecek değilim. Fakat bildiğim bir şey var ki kadınlar bir çok şeyi aynı anda isterler. Belki de bu isteklerin en başında gelenlerden birisi “kendisini özel hissetmek”.

Kadınların bu “özel hissetme” isteğini en iyi analiz edip, çözenler kuşkusuz modacılar ve kozmetik sektörü. Oluşturmaya çalıştıkları trendler ve sürekli kendilerini yenileme çabaları ile en büyük tüketici grubu olan kadınların ilgisini çekmeye çalışırlar. Bir marka bunu ne kadar başarırsa ismi ve şöhreti o kadar büyür. Hele ki bir şey kadınlar için “arzu nesnesi” haline gelmesin. Bu kimi zaman artık bir çok kadında sahtesini görmeye alıştığımız Louis Vuitton marka bir çanta ya da De Beers’den bir pırlanta yüzük olabilir. Hatta Ankara’nın meşhur “piyasa yapma” sokaklarından 7. Cadde’deki Mango mağazasında kendinden geçmiş bir şekilde alışveriş yapan ve neredeyse bir kazak için birbiriyle kavga edecek hale gelen kadınlar bir erkek olarak çok şaşırdığım şeyler değil.

Peki bir kadının kendisini “özel hissedeceği” bir parfüm nasıl olmalıdır? Bu sorunun cevabı kısaca Chanel – No.5 olarak da cevaplanabilir. Fakat 1992 yılında dünyanın en eski kozmetik markası olan Shiseido, Feminite du Bois isimli bir parfüm çıkarır. (Aşağıdaki resim) Şişesi bile kadın vücudundaki kıvrımlara benzetilen bu parfüm büyük bir sükse yaratır. İsminin anlamı “Ağacın dişiliği yada ahşabın kadınsılığı” olarak çevirilebilecek bu koku, kadınların çok sevdiği bir arkadaşa dönüşür. Shiseido’nun artık üretimini durdurduğu bu esere niche parfümcülüğün önemli ismi Serge Lutens sahip çıkar. Ve 2009 yılında kendi markası ve yeni şişesi ile tekrardan piyasaya sürer. Tabiki ilk formulünü biraz da değiştirir. Onu yeniden yorumlar.

Bugün inceleyeceğim Feminite du Bois 2009 yılı yeni versiyonu. Tarz olarak odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığınızda hafif kadınsı meyveler size merhaba diyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. İşte orada! Şeftali parfümün başlangıcının en öne çıkan öğesi. Biraz pudralı bir his de yok değil. Bir süre sonra o meyveli kokuya çok değişmeden yine hafif tatlı çiçekler ekleniyor. Muhtemelen menekşe. Bu kısımda kadınsılık biraz daha artıyor. Pudralı his aynen burada da devam ediyor. Son olarak da hafif, yumuşak tatlı odunsular ile son buluyor. Yani özetle: Tatlı meyveler, kadınsı pudralı çiçekler ve yumuşak odunsu notalar.

Tam bu noktada Serge Lutens’in bir söyleşisinde bizzat kendisinin Feminite du Bois için söylediklerine bir bakalım. Kendi parfümünü nasıl tanımlamış:

“Feminite de Bois bir parfümdür evet ama bundan daha öte birşeydir. Parfümcülüğü kavramada yeni bir yoldur. FdB'den sonra söylemeliyim ki parfümler aynı şekilde üretilmemeye başlandı. Koku konseptini sarsmıştır.

                                                       Markanın yaratıcısı Serge Lutens

Tüm bunlardan sonra parfüm nedir? Uyumsuzlukla birlikte kendi içinde bir harmonidir. Ben neredeyse çevremdeki herşeyle uyumsuzumdur. Burada benim ve diğer insanların duygularını uyumlu hale getirme çabam var. Yani benim akor etme şeklim diğer bir deyişle, yeni bir değer verebilmek için bana saçma gelen, eski moda veya kaba şeyleri değiştirip, anahtar özleri kullanıp, onu saf bir sihire dönüştürüp iyi olmasını sağladım. Tıpkı bir roman gibi veya kendi portreniz gibi. ilk seferi gizli ve örtülüdür. Söylemeliyim ki (formülasyonu) değiştirilmiştir. İlk yaratım (Shiseido versiyonu) değiştirilmiştir. Ve bu sefer ise soyunmuş haldedir. Küçük ve yassı şişenin (Serge Lutens versiyonu) içinde onu tamamen açığa çıkardım. FdB gerçek FdB haline geldi, kendine döndü. Kendi rengi, aroması, etiketi ile sadeliği en doğru şekilde sunuldu. Yanlış veya kötü bir şişeye gerek yoktu. O çıplak şişesinin içinde çırılçıplak, aynen olduğu gibi.

Sedirin açıkça anahtar olduğu, üzeri örtülmemiş, korunmamış ama dönüştürülmüş. Dönüştürülmüş kelimesini sevmiyorum. Diyebilirim ki isnat edilene karşı duran. Tıpkı mahkemedeki bir insan gibi itham edilmiş. FdB itham edilmiştir. Ağaç itham edilmiştir. Ağaç ithama karşı duruyor. Diğer bir deyişle ben bir hakimim ve suçlu ile aşk yaşıyorum. Bu yüzden sahip olmalısınız. Ne eksik ne fazla. FdB işte budur. Hakim ile suçlunun aşkı. Bu benim...”

Serge Lutens’in bu ilginç sözleri için bir şey demeye gerek yok. Zaten gayet açık anlattıkları. Fakat şunu söyleyebilirim ki, Feminite du Bois’in ününü bir parfüm sever olarak duymamak imkansız. Neredeyse parfümlerle ilgili bütün bloglarda hakkında bir şeyler yazılmış, anlatılmış veya tartışılmış. Bunun için de uzun zamandır oldukça merak ettiğim bir parfümdü. Öncelikle benim pek sevmediğim bir ayrım olan kadın-erkek parfüm ikilemine hiç girmeden söyleyebilirim ki bu kadınların kullanımına çok daha yakın bir parfüm. Gerek başlardaki meyveler ve gerekse çiçekler, ayarında bir pudra ile harmanlanmış. Günümüzün modern parfümlerinde artık olmazsa olmaz olan tatlılık çok değilse de yine de hissedilir derece var. Şöyle bir geneline baktığımda ise minimalist bir parfümle karşı karşıyayız diyebilirim. Basit sayılabilecek bir meyveli-çiçeksi-odunsu kombinasyon. Kötü mü? Kesinlikle değil. Fakat muhteşem mi hiç sanmıyorum.

Feminite du Bois, bir çok kişinin sevebileceği parfümlerden birisi. Temiz, uyumsuzluk hissedilmeyen ve çok yumuşak bir yapıda. İpeğin teninize verdiği o his gibi. Kibar, romantik, buğulu ve kadınsı. Bu parfümü eğer bir renk ile tanımlamam gerekseydi kesinlikle pembeye benzetirdim. Ayrıca genellikle erkek parfümlerinde kullanılan sedir notasının bolca kullanıldığı az sayıda kadın parfümünden birisiymiş.

Biraz da gelelim pek hoşuma gitmeyen taraflarına. İlk olarak çok düz bir kokusu var. Yani neredeyse başından sonuna kadar hiç değişmiyor. Böylesi yüksek fiyata satılan bir niche parfümden çok daha kompleks bir yapı beklemek sanırım hakkımız. İkinci olarak tamam kokusu güzel. Ama hayatınızın parfümü olacak kadar da özel değil. Biraz sıradan bir meyveli-çiçeksi kombinasyon olduğunu düşünüyorum. Üçüncü olarak da o kadar yumuşak ve hafif ki kokusu teninizden uçana kadar kokusu almakta zorlanıyorsunuz. Çok çekingen ve tene yakın kalıyor.   

Kalıcılığı diğer Serge Lutensler kadar olmasa da fena değil. Fakat Chergui ve Ambre Sultan gibi yoğun ve güçlü parfümler düşünüldüğünde farkedilirliği silik kalıyor. Keşke daha iyi olsaymış. Kadın kullanımına daha yakın. 25 yaş ve üzeri kadınlara gayet yakışacaktır.

Artıları:
+ Deneyen bir çok kişinin sevebileceği kokusu.
+ Eğer şık ve kibar bir meyveli-çiçeksi-odunsu kombinasyon arıyorsanız güzel bir seçenek.

Eksileri:
- Çok düz çizgide devam eden kokusu. Hiçbir sürpriz yok. Şaşırtma yok. Çok basit.
- O nasıl bir zayıf farkedilirliktir öyle. Kolunuzu burnunuza yaklaştırmadan kokusunu almanız zor.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7   Kalıcılık:10/6   Farkedilirlik:10/4

3 Kasım 2011 Perşembe

Serge Lutens – Ambre Sultan (1993)


Serge Lutens – Ambre Sultan (1993) Markanın en ilgi çeken parfümlerinden.

Bugün özel bir markanın özel bir parfümününden bahsedeceğim. Parfüm meraklılarının, parfüm severlerin, güzel kokulu suların sihrini bir kere tatmış insanların Serge Lutens markasını bilmemeleri bence büyük bir eksiklik. Çünkü bu marka, ortaya çıkması ile bence parfüm dünyasında küçük çaplı bir deprem yaratmış durumda. Hatta kuralların yeniden yazıldığı bir oyun oynuyor. Gördüğüm, okuduğum kadarıyla da bu oyunda gayet başarılı. Ambre Sultan ise markanın en sevilen, en çok ilgi çeken ve hakkında en çok konuşulan parfümlerinden birisi.

Öncelikle isminden başlayalım. Anlaşılacağı üzere parfümümüz amber merkezli. Amber nasıl bir kokuya sahip derseniz anlatması zor. Anlamanın en kolay yolu bazı camilerimizin önünde küçük şişelerde satılan versiyonunu koklamak. Tabiki oralardaki amber kokusu Ambre Sultan’daki amber kalitesini hiçbir zaman veremeyecektir. Ama en azından bir fikir verebilir size amberin kokusuna dair. Sultan ise bildiğimiz Osmanlı döneminde de kullanımına rastladığımız Sultan. Yani Serge Lutens bu isimle tamemen doğu kültürüne bir gönderme yapıyor. Zaten kokusunu kullanmaya başladığınızda isminin neden Ambre Sultan olduğunu anlıyorsunuz. Genel olarak baharatlı bir amber parfümü. Geçelim detaylara.

İlk sıkıldığında tatlı bir amber sizi karşılıyor. Genellikle alt notalarda parfümlerin kalıcılığını arttırmak için kullanılan amber burada henüz üst notalarda size merhaba diyor. Fakat amber geri planda kalırken keskin otlar (herbal) ve reçine ön planda. Hatta dikkatlice kokladığınızda bariz bir çam reçinesi kokusu alıyorsunuz. Çam ağaçlarının üzerinde olan reçineyi bilmeyenimiz azdır. İşte başlangıç bana bu hissi verdi. Zaten kendi internet sitelerinde reçinemsi bir yapısı olduğundan bahsetmişler. Fakat bir Polo Classic’deki gibi çam ağacı kokusu beklemeyin. Daha derin ve amber etkisindeki çam reçinesi diyebilirim. Geçelim orta notalara.

Bu kısımdan itibaren reçinemsi otsu koku geri çekilirken ortaya hafif tatlı, egzotik baharatlar çıkıyor. Amber yine altlardan kendisini hissettiriyor. Bu baharatlı amberli bölümüde gayet derin ve karanlık. Denge müthiş ayarlanmış. Son kısıma geçildiğinde ortada sadece bir amber kokusu kalıyor. Ama ne amber… Zaten yurtdışındaki parfüm platformlarındaki yorumcuların “şimdiye kadar yapılmış en iyi amber temalı parfüm” övgülerinin altında sanırım o nefis amber kokusu var. Ne baygınlık verici, ne de ucuz kokan. Tam olması gerektiği gibi. Yani sonuç olarak şöyle özetleyeyim: Reçinemsi, otsu bir başlangıç, baharatlı amber ve amber… Parfümün her bölümünde muhtemelen amberden kaynaklanan bir tatlılık var. Fakat kesinlikle iç bayan yada şekerimsi bir tatlılık değil. Çok yerinde kullanılmış bir tatlılık.

Artık şuna eminim ki 2000’li yıllar parfüm dünyasının dönüm noktalarından. Özellikle batı medeniyetinin 2000 yılı merakını zaten 11 sene önce bol bol görmüştük. 2000 sayısının çok özel bir anlamı olmasa da, ona yükledikleri anlam (Millennium) o zamanlar bana hayli garip gelmişti. Sanki 2000 yılına gireceğimiz gün bütün dünya değişecekti. Savaşlar, açlık ve düşmanlıklar bitecek, bir üst bilinç seviyesine çıkacaktık. Ama gerçek hiçte bize sunulan gibi değilmiş. Aradan geçen 11 yılda bunu anlamış durumdayız. 


2000 yılının parfümler anlamında nasıl bir değişimi getirdiğini Ambre Sultan’ı kullanınca daha iyi anladığımı sanıyorum. Her ne kadar 1993 yılında piyasaya çıktıysa da zamanının ötesinde bir parfüm olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sanki daha 1990’lı yılların başlarında parfüm endüstrisinin geleceği noktayı sezmiş ve adeta öncülük eden bir parfüm piyasaya sürmüş Serge Lutens.

Ambre Sultan’ı bu kadar özel yapan ne? Bu soruya cevabım “doğu etkisi” olacaktır. Parfüm markaları özellikle 2000’li yıllardan itibaren yoğun bir şekilde doğu kültürüne göndermeler yapan parfümler üretmeye başladı. Hatta bu durumun ilk örneklerinden sayılabilecek marka Yves Saint Laurent diyebiliriz. Ünlü modacının doğu kültürüne olan ilgisini diğer bir yazımda kısaca değinmiştim. Ve artık 2011 yılı itibariyle birçok ana akım ve niche parfüm markası doğu etkileri olan parfümler piyasaya çıkarıyorlar. Ağrılık olarak amber ve öd (oud) temaları kullanılıyor. Özellikle batı toplumlarında son yıllardaki mistik, gizemli doğu kültürlerine ilgi arttıkça, parfüm markaları da bu alanlarda eserler veriyorlar. Ambre Sultan’da bence tam da böyle bir tema düşünülerek üretilmiş.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman sanki kendimi dar ve gizemli Mısır sokaklarında geziyormuş gibi hissediyorum. Yürümekten yorulmuşum. Bir nargile kafe görüyorum. İçeride nargile içip, sohbet eden kızlı erkekli masalar. Bazıları yer sofraları gibi minderlerde oturuyorlar. Bende bir köşeye geçiyorum. Bir nargile söylüyorum. İçerisi nargilelerin dumanıyla dolu. Garip bir şekilde rahatsız etmiyor beni. Gözüm duvarlara takılıyor. İslam sanatında sıkça kullanılan çiniler duvarları süslemiş. Batı medeniyetinin doğu kültürlerini ve felsefelerini neden bu kadar merak ettiklerini biraz daha iyi anlıyorum.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman Fas’ın kapalı çarşısında yolumu kaybetmiş gibiyim. Yada Yemen’in sonu gelmeyen çöllerinde gece ateşin başında bedevilerle çay içiyorum sanki. Çöllerde gündüzler ne kadar sıcaksa gecelerde bir o kadar soğuk. Ambre Sultan tam da o soğuk çöl geceleri için tasarlanmış sanki. Pakistan’da baharat satan bir dükkanın kapısından içeriye girdiğinizde burnunuza gelen o tarif edilemez kokuların bir karışımı gibi Ambre Sultan. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.

Parfümümüzün EDP olması kalıcılığını gayet iyi hale getirmiş. Bir günden fazla teninizde kendisini hafif hafif hissettiriyor. Farkedilirlik başlarda gayet yüksek. Daha sonra normal seviyenin biraz üstünde kalıyor. Size tavsiyem çok fazla sıkmamanız. En fazla üç dört fıs yeterli olacaktır. Yeterince güçlü bir yapısı var. Sonbahar-kış mevsimi için harika olacaktır. 25 yaş üstü herkese tavsiye ederim. 

Kimi kaynaklarda kadın parfümü olarak geçse bence tam bir unisex. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Hatta bana bir parça erkeksi bile geldi.  

Artıları:
+ Ambre Sultan bir parfümden çok bir seyahat yada deneyim bana göre.
+ Özellikle orta notalardaki baharatlı amber kokusuna bir daha başka bir parfümde rastlayabilirmiyim şüpheliyim.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Sonlara doğru tek başına kalan amber kokusu bazı kişiler için sıkıcı olabilir.
- Her yerde bulabilmeniz zor. Bulsanız bile fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/8   Kalıcılık:10/8   Farkedilirlik:10/8