amber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2019 Çarşamba

Moresque – Emiro (2015)

2015 yılında Cindy Guillemant, parfümör Andrea Casotti ile tanışıp, yepyeni bir niş parfüm markası oluşturmaya karar vermişti. En başından beri, İtalyan beğenisi ve Arap cazibesini bir araya getirme arzusuyla yola çıkıldı. Yolculuk, İtalyan beğenisinin ve Arap cazibesinin tekil karışımını içeren değerli bir şişeye hayat vermeye karar verildiğinde başladı. Modern sanata ve parfüm dünyasına olan ortak tutkuları, özveri, azim ve yaratıcılıkla çalışıp Moresque markası ortaya çıktı.

İlk parfümünü 2015 yılında piyasaya süren Moresque, 2019 yılının Mart ayı itibariyle 25 parfümlük seriye ulaşmış durumda. Emiro, markanın ilk çıkan parfümlerinden birisi. Çiçeksi deri olarak sınıflandırılan Emiro, ismindeki Emir kelimesiyle Arap-Ortadoğu’yu hedefleyen bir parfüm olduğu izlenimi veriyor. Zaten açıklanan notalarında bulunan son yılların popüler içeriği öd ve gül onu Doğu coğrafyasına yaklaştırıyor.

Emiro’nun açılışı bergamotlu gülle gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak canlı turunçgil ve meyveli güllü üst notaları çok kaliteli ve nefis. Orta kısımda gül ve öd temaları ağırlıklarını iyice arttırıyor. Turunçgillerin geride kaldığı orta bölümde tozlu ve hafiften sabunsu gül-öd ikilisi merkeze güçlü şekilde yerleşiyor. Sonlarda gül ortadan kayboluyor. Kuru ve silik deriyle kapanışı yapıyor Emiro.

Parfümün açılışı harika, orta kısmı fena değil, sonları eh işte olarak özetlenebilir. Başlangıçtaki lezzetli meyvelerle tatlı gülün nefis birlikteliğiyle umutlanmıştım. Ne var ki orta bölümde tozlu-pudralı gülün kadınsı tarafa yakın durduğunu hissettim. Alt notalardaki deriyi çok basit ve sıradan buldum.

Emiro için meyveli-güllü deri parfümü denebilir. Onun Black serisine ait olduğunu biliyoruz ve simsiyah şişesine bakarak karanlık koku formu bekleyebiliriz fakat tam olarak öyle değil. Emiro, tam da amacına uygun olarak Arap-Orta doğu pazarına layık kokuya sahip. Güllü ödlü ana yapıya eşlik eden safran ve pudramsılık, onu Doğu coğrafyasına yaklaştırıyor. Arabik tarafa yakın duran tarzıyla egzotik sayılabilecek bir parfüm.

İyi de kokusunu sevdim mi? Başlangıcı dışında harika olmadığını söyleyebilirim. Eğer tozlu-pudralı sayılabilecek gül-öd temalı ve yüksek kaliteli parfüm arıyorsanız Emiro iyi seçim olabilir. Yapaylığın rastlanmadığı Emiro, deneme listenizde olmalı mı siz karar verin.

EDP formundaki Emiro’nun performansı ilginç denebilir. Başlangıcı oldukça yoğun ve ağır. Az kullanmak gerekiyor fakat birkaç saat sonra tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise tenimde çok olmadı. Sanırım tenimle Emiro pek uyuşamadı. Tam bir sonbahar-kış parfümüne benziyor.

Koku Güzelliği:10/6

25 Şubat 2019 Pazartesi

Aeon – Aeon001 (2015)

Aeon projesi, Almanya merkezli Strictly Selective isimli bir niş parfüm ana dağıtıcısının işi gibi görünüyor. 2015 yılında sadece 333 şişe Aeon001 isimli parfümü piyasaya sürdüler ve üretimini devam ettirmediler. Kendi internet sitelerinde söylediklerine göre Aeon001 isimli ilk ve tek parfümün şişesi el yapımıydı. Güzel bir haberse Aeon002’nin üzerinde çalışıldığıydı. Ne zaman piyasaya sürüleceği ise belli değil henüz Aeon002’nin.

Artık satışı yapılmayan Aeon001’in kokusunu, son zamanların ilgi çeken parfümörlerinden Antonio Gardoni yapmış. Niş parfüm meraklıların yakından tanıyacağı Bogue’nin Maai’sine de imza atan Antonio Gardoni, zaten bu parfümden sonra ismini dünyaya duyurmuştu. Aslen mimar olan Antonio Gardoni, kendi deyimiyle “süper sıkıcı aroma-kimya kitapları okuyarak” kendisini yetiştirmiş birisi. İlk mesleğinin her zaman için mimarlık olduğunu ve parfümörlüğü ikinci iş olarak gördüğünü saklamıyor.

Aeon001’in tasarımcısı Antonio Gardoni, parfümü için şunları söylemiş: “Aeon001 fantastik bir projeydi. Bu parfümü kimin tasarladığının gizlenmesi benim fikrimdi. Çünkü parfümün kendisinin, yaratıcısından daha önde olması gerektiğine inanıyorum. Bence bu küçük dünyada herşeyin arkasındaki kişileri takıntılı bir şekilde öğrenmek istiyoruz. Bu da parfüme odaklanmamıza engel oluyor.”

Aeon001’in açılışı tuzlu nostaljik turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski bergamot kolonyalarını anımsatan şipremsi turunçgiller bizi 1970-1980’li yılların erkek parfümlerinin üst notalarına ışınlıyor. Ferah olmayan hüzünlü turunçgillere bir süre sonra aromatik otlar da ekleniyor. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda turunçgil hissiyatı devam ederken hayvansı/kirli sayılabilecek misk kendisini gösteriyor. Parfümün yönü bu andan itibaren hayvansı turunçgilli şipreye doğru dönüş yapıyor. Genel yapıya yüksek kaliteli ve köksü vetiver de eşlik ediyor. Kapanışta egzotik ve karanlık sayılabilecek amber yine parfümün başka kulvara geçmesine sebep oluyor. Amber alt notaların tek hakimi diyebilirim.

Aeon001 üst-orta kısımda tuzlu-terli-turunçgilli gibi kokan bir arkadaş. İlk kısımda eskinin şöhretli erkek şiprelerine gönderme yapılıyor sanki. Tuzlu, aromatik otsu turunçgillere eklenen kirli yapı, kimi kullanıcıların hoşuna gitmeyecek gibi görünüyor. Tam da bu noktada parfümün tasarımcısı Antonio Gardoni’nin şu sözlerine kulak verelim: “Bir parfüm kompozisyonunda turunçgillerin en büyük düşmanı derin bir hayvansal nota olabilir. Aynı zamanda ‘çok cömert bir çiçek’ olabilir, o kadar cömert ki, çiçeğin dışarı çıkması zorlaşır ve narenciye başlangıçta onun üstüne çıkmaya çalışır, ancak turunçgil notaları hızlıca ölür ve çiçek kazanır.”

Aeon001’de buna benzer durum gerçekleşiyor. Hayvansılık, başlangıçtaki turunçgilleri baskılıyor. Parfümün genelindeki ‘terli vücut’ teması ve nötr çiçeksi yapı da belki bu duruma destek oluyor. Fazlaca karanlık sayılamayacak ana yapıda hayvansılık benim için konforlu değildi ama tahammül edilebilir sınırdaydı. Sonlarda sakinleşen ve güzelleşen kokusu, saatler sonra genel kullanıma uygun hale gelebiliyor.

Aeon001’in hayvansı kısmını Kouros-Antaeus’a, turunçgilli şipremsi tarafınıysa Chanel Pour Monsieur/Eau Sauvage’ye benzettim. Başlangıcında İtalyan tarzı aromatik otsu turunçgil parfümlerini anımsatırken, orta bölümde kirli Fransız koku estetiğini çağrıştırıyor. İlk kullanımda pek beğenmediğim Aeon001’i bir süre sonra daha kullanılabilir buldum. Bu anlamda hemen karar verilmemesi ve zaman tanınması gereken bir parfüme benziyor. Yine de günümüzün modern koku profiline uymayan, herkesin sevemeyeceği hatta günlük kullanımda bile garip kaçabilecek tarzı var.

EDP formundaki Aeon001’in performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk yarım saat fazla. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacak gibi duruyor.

Koku Güzelliği:10/7

20 Şubat 2019 Çarşamba

Estee Lauder – Amber Mystique (2013)

Amerika merkezli kozmetik devi Estee Lauder’in geçmişi harika klasiklerle dolu olsa da böylesine küresel firmanın durmadan yoluna devam etmesi gerekiyor. Zaten markanın son yıllarda piyasaya sürdüğü parfümlerin fazlalığına bakarak sıkı çalıştıklarını söyleyebiliriz. Özellikle 2010 yılından sonra güçlü rakipleriyle baş edebilmek için daha çok parfüm ürettiğini görüyoruz Estee Lauder’in.

2011 yılında, Estee Lauder’in, son yılların yükselen pazarı Ortadoğu temasına yönelik parfümü Wood Mystique piyasaya sürüldükten iki yıl sonra ikinci Mystique isimli parfüm de raflardaydı. Amber Mystique ile iki parfümlük seri haline gelen Mystique’lere aradan geçen yılların ardından başka üye katılmadı. 2019 yılının başları itibariyle iki parfümden oluşan Mystique’lerin Amber’i ile bir süredir birlikteydim. Bakalım bana neler hissettirmiş Amber Mystique.

Parfümün açılışı tatlı kırmızı meyveler ve öd-gül ikilisiyle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki meyveler ahududuyu andırıyor. Gül ise kırmızı ve lezzetli kokuyor. Meyveli gül olarak tanımlanabilecek üst notaları çok güzel. Orta kısımda gül ağırlığını devam ettirirken geri planda baharatlar beliriyor. Tabii öd ağacı ve kuru deri de orta bölümde kendisine yer buluyor. Orta bölüm de fena değil. Kapanışta parfüme ismini veren amberi görüyoruz. Parfümün genel gidişatına uygun verilmiş amber, egzotik ve neredeyse tütsümsü. Gül ve tütsü son kısımda iyi iş görüyor diyebilirim.

Amber Mystique tenimde tatlı, kremsi, dumansı lezzetli, neredeyse mayhoş meyveli kırmızı gül-öd-baharat kokularını öne çıkardı. Tuzlu sayılabilecek ama ferah denemeyecek harika güle eşlik eden ahududu gayet kaliteli verilmiş ki parfümlerde pek sık göremiyoruz bu durumu. Öd ağacının o kendine has ilacımsı kuru havası sınırlı şekilde vurgulanmış bu parfümde. Baharatlar öne çıkıp, rol çalmaya kalkmıyorlar. Kullanmaya başlamadan önce ismindeki ambere takılmıştım. Kullanım sürecinde gördüm ki Amber Mystique’de amber var ama gül teması daha öne çıkmış. Bu anlamda koyu-yoğun amber parfümü değil.

Amber Mystique, son zamanlarda kullandığım en güzel gül-öd temalı parfümlerden birisi. Gül merkezli parfüm çoğu markada var ama öylesine kötü veriliyor ki gül esansı kullanmak eziyete dönüşüyor. Burada oldukça kaliteli ve meyveli verilmiş gül, gayet naif, yumuşak, hafiften kadınsı ama kullanım döneminde erkeklerin rahatlıkla kullanabileceğini hissettirdi bana.

Açıkçası çok umudumun olmadığı bu parfüm sürpriz şekilde güzel çıktı. Biraz niş markaların gül-öd merkezli parfümlerini andırıyor Amber Mystique. Tabii ilk aklıma gelen Montale’nin parfümlerine benzediği oldu. Biraz Black Aoud’u andırıyor ama ondan daha kullanılabilir ve kompleks. Azıcık da Dior’un Oud Ispahan’ını hatırlatıyor. Çok koyu, ağır ya da bıktırıcı Arap esansları gibi değil Amber Mystique. Evet, gizemli ve karanlık tarafı var ama genel olarak çoğu kişinin benimseyebileceğini düşünüyorum.

Sonuç olarak bu EDP çok hoş, sıcak, modern, yumuşak, abartısız, yüksek kaliteli, kalıcı ve etrafa yayılımı iyi bir arkadaş. Parfümün tek kötü tarafı, üretiminin çok büyük ihtimalle bitirilmiş olması. Tam bir kış parfümü olduğu söyleyebilirim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Karmaşa’ya teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

10 Ocak 2019 Perşembe

Dolce & Gabbana – The One Royal Night (2015)

Dolce & Gabbana’nın The One isimli parfümlerinin sayısını artık takip edebilmek bile mümkün görünmüyor. 2019 yılının Ocak ayı itibariyle yirmiden fazla parfüme sahip The One serisi. Gerek kadın gerekse erkek The One’lar, yüksek satış rakamlarını her daim görüyorlar ve bu durum Dolce & Gabbana’nın vazgeçemeyeceği bir kar demek aynı zamanda.

2015 yılında The One For Men’lere yeni kardeş gelmişti. The One Royal Night isimli bu yeni flanker, özel sürüm olarak raflardaki yerini aldı. Parfümün şişesindeki Arapça yazı ve içeriğindeki baharatlar, onun Arap-Ortadoğu pazarı için meydana getirildiğini anlatıyor bize. Dolce & Gabbana’nın internet sitesinde The One Royal Night, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Ayrıca kokusunun gizemli, sofistike ve erkeksi olduğu vurgusu yapılmış. Bu parfümün bizi Ortadoğu’ya kokusal yolculuğa çıkartacağı ve baharatların çok yönlü dünyasını keşfedeceğimizi belirtmiş. Son olarak ise parfümün güçlü fakat aynı zamanda pürüzsüz olduğu söylenmiş. Hem geleneksel hem de çağdaş yönü öne çıkarılmış.

The One Royal Night’ın açılışı tatlı turunçgiller ve meyvelerle gerçekleşiyor. Şekerli portakal, mandalina, egzotik leziz meyvelerle başlayan The One Royal Night, orta kısımda baharatların etkisine giriyor. Kakule ve küçük hindistan cevizine eşlik eden metalik sayılabilecek odunsu notalar, parfümün ana aksını oluşturuyor. Tabii başlangıçtaki meyveler de hala hissediliyor orta bölümde. Sonlarda odunsu tarafı öne çıkıyor. Sedir ağacı, amber ve sandal ağacıyla kapanışı yapıyor.

Şimdi olay şu. Dolce & Gabbana markası, büyüyen Ortadoğu koku pazarından pay kapmak için bu parfümü piyasaya sürmüş. Gerek ismindeki kraliyet vurgusu gerekse Arapça yazı, parfümün yönünün doğu olduğunu anlatıyor. The One For Men’in modern, Fransız ve batılı koku formuna, baharatlar (kakule) ekleyerek ve ismini Royal Night yaparak bu pazara giren Dolce & Gabbana kendince doğru yapmış. Diğer ana akım markaların bu tür Ortadoğu’yu hedefleyen parfümlerinde öd notası kullanılırken Royal Night’ta bu yola başvurulmamış. Öd teması yok onun yerine baharatlar eklenmiş ama buradaki baharatlar kuru, ağır ya da koyu/karanlık değil.

Royal Night’ta başrol meyveli baharatlarda diyebilirim. Meyveler neredeyse leziz tropikal tarza sahip ve baharatlar (ağrılık kakulede) hiç de karanlık değil. Bu durum parfümün hem ismiyle hem de konseptiyle uyumsuz diyebilirim. Parfüm Merakı, bırak konsept uyumsuzluğunu da bize kokusu güzel mi ondan bahset derseniz, o zaman klasik The One For Men’e benzer bir yapıdan bahsedebilirim. 2008 çıkışlı The One For Men’de meyveli tütün kullanımı varken, Royal Night’ta tütün bulunmuyor. Onun yerine metalik sayılabilecek baharatlar yer alıyor. İşte size Royal Night.

Kokusunu sevdim mi? Kötü koktuğunu söylemek nasıl mümkün değilse harika olduğunu söylemek de zor. Oldukça basit, çokça tekrar edilen, zaman zaman genç erkekleri hedefleyen bir parfüm olduğu izlenimi veren The One Royal Night, tatlılığın fazlaca kullanılmasıyla hayal kırıklığı yaşattı biraz. Kalite ve malzeme kalitesi anlamında fena değil ama çok özel bir tarafı olmayan tarafıyla da büyük boy şişesini almaya değer mi emin değilim. Yine de herkesin sevebileceği basit ve popüler tarzı onu arkadaşlarınıza hediye etmek için güvenli seçenek haline getiriyor.

EDP formundaki The One Royal Night’ın performansı harikalar yaratamıyor. Kalıcılığı gayet iyi fakat etrafa yayılımı zayıf. Hafif bir ten kokusu gibi davranıyor. Çok soğuk günlerde kullandığım zaman meyveli yönünü öne çıkaran Royal Night, daha ılık havalarda baharatlı tarafını gösteriyor. Bu anlamda ılık ilkbahar-sonbahar döneminde kullanmak iyi fikir. Günlük kullanıma ve rahat kıyafetlere uyum sağlayabileceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği: 10/6

6 Ocak 2019 Pazar

Jul et Mad – Garuda (2015)

Julien Blanchard ve Madalina Stoica’nın Paris’in bir kafesinde tesadüfen tanışmaları ve aşk yaşamaları, belki de bir niş parfüm markasının doğmasına sebep oldu. Romanya kökenli Madalina Stoica, Paris ziyaretinde hayatının böylesi bir yöne gideceğini muhtemelen tahmin bile edememişti. Ve bu iki sevgilinin isimlerinin ilk heceleri Jul et Mad, kurdukları niş parfümevinin adı oluverdi.

Paris kökenli Jul et Mad, niş parfüm takipçileri tarafından ilgiyle takip ediliyor. 2019 yılının başları itibariyle 11 parfümlük koleksiyona ulaşan Jul et Mad, benim de ilgimi çeken markalardan birisiydi. İlk defa bir Jul et Mad parfümü denedim ve Garuda hakkında kafamın karıştığını söyleyebilirim.

İsmini Hint mitolojisindeki hayali bir kuş figürü olan Garuda’dan almış. Markanın internet sitesinde öd notası öne çıkarılmış. Garuda’nın açılışı tatlı ama ferah olmayan turunçgillerle gerçekleşiyor. Portakal-mandalina benzeri turunçgillere bir süre sonra içki teması ekleniyor. Açıklanan notalarında rom var ki muhtemelen oradan geliyor alkol kokusu. Mandalinalı roma, orta kısımda koyu ve egzotik amber eşlik etmeye başlıyor. Orta kısımda baharatlar var fakat keskin değiller ve geri planda kalmayı tercih ediyorlar. Şekerli ve sulandırılmış hissi veren sedir ağacı ve miskle kapanışı yapıyor Garuda.

Garuda’nın resmi tanıtımında Kamboçya ödü, safran, baharatlar ve meyvelerden bahsediliyor. Kullanım döneminde öd ve safrana büyük yer verilmediğini hissettim. İyi de Garuda nasıl kokuyor? Bana göre mandalinalı egzotik bir amber parfümü. Diğer öğeler kokuya zenginlik katmak için eklenmiş sanki. Tanıtımındaki öd ağacı vurgusuna binaen, yoğun bir öd parfümü beklemeyin. Parfümlerde sevemediğim safrana karşı her zaman için seçici tarafım alarmdadır fakat baskın safran yok neyse ki.

Garuda, tekdüze ilerleyen, fazla katmana sahip olmayan, kalite anlamında iyi ama çarpıcı ya da etkileyici kokmayan bir parfüm. Belki de beklentim fazlaydı Garuda’dan ama kullanım döneminde bir şişesinin acilen alınması gereken parfümler listesinde yer almayabileceğini düşünüyorum.

Aslında parfümün şişesinin ve sıvısının rengi kokuyla tam uyumlu. Turunçgilli amber kokan parfüme yakışan renk de tam bu. Hafiften hüzünlü, karanlıktan ziyade egzotik, Ambre Dore, Ambre Precieux, Ambre 114 tarzına yakın ama onlar kadar koyu ve karanlık olmayan ve içkimsi turunçgillerle yumuşatılmış bir amber parfümü sanki Garuda. Bana garip şekilde Bentley’in harika parfümü For Men Intense’yi hatırlattı zaman zaman Garuda.

Ambre Fetiche, Ambre Sultan ve 1740 gibi harika örnekler varken Garuda’nın bu segmentte pek şansı yok bana göre. Gerçi Garuda’nın rakiplerinden farkı Extrait de Parfum formunda olması. Bu durum onun performansına olumlu yansımış. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı da fena değil. İnatçı ve tenden kolay kolay çıkmayan parfümler kategorisine dahil edilebilir Garuda.

Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın bence. Tam bir kış parfümü. Kokusunu son yıllarda birçok niş marka için parfüm tasarlamış genç burunlardan Luca Maffei yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

17 Eylül 2018 Pazartesi

Amouage – Jubilation XXV Man (2008)

Bugün sizleri küçük bir Ortadoğu ülkesine götüreceğim. Arap yarımadasının en ucunda bulunan Umman, topraklarının büyük bölümü çöl olan bir ülke. Nüfusuysa İstanbul’dan az. Tahmin ettiğiniz gibi büyük miktardaki petrol ve doğal gaz kaynakları bu küçük ülkenin kaderini diğer Arap ülkeleri gibi değiştirmiş. Batı pazarlarına akan petrolü sayesinde zenginleşen bu şanslı ülkenin sultanı, 1983 yılında ilginç bir karar veriyor.

Umman sultanı Kabus bin Said, 1983 yılında ülkesinin itibarını arttırmak için yardımcılarına parfüm markası oluşturmaları emrini verir. Üretilecek parfümler için hiçbir masraftan kaçınılmamasını ister. Ayrıca ortaya çıkacak kokuların Umman’da yetişen, gül, tütsü, mür ve amber ağırlıklı olmasını özellikle belirtir. Hatta bu bitkilerin çoğunun Umman dağlarından toplanmasını emreder.

Böylece 1983 yılında Amouage markasının temelleri atılır. Böylesine üst düzey parfümler ortaya çıkarılabilmesi için dünyanın en önemli parfüm tasarımcıları araştırılır. Sonuç olarak Hermes, Dior, Rochas gibi markalar için parfümler tasarlayan Guy Robert’e ulaşılır. Böylece Amouage – Gold 1983 yılında üretilir. Daha sonra da başka ünlü parfümörlere kokular tasarlattırılır. Tarihler 2008 yılını gösterdiğinde Jubilation XXV ortaya çıkar. Markanın kuruluşunun 25. yılı anısına bu isimle piyasaya sunulur. Adeta bir zafer kutlamasıdır Jubilation XXV.

Parfüme geçmeden önce kısa bir Amouage bilgilendirmesi yapmalıyım. Bu marka ultra-lüks diyebileceğimiz kategoride. Gerek parfümlerinin içerikleri, gerek kullandıkları malzeme kalitesi, gerekse fiyatları ile dünya parfüm endüstrisinin en uç birkaç örneğinden birisi. Daha anlaşılır olması açısından şöyle örneklendireyim.

Bir Calvin Klein parfümü 30-50 dolarlık fiyatıyla ortalama bir yerlerde durur diyelim. Serge Lutens ise 90-150 dolar fiyat seviyesi ile lüks bir marka olarak sınıflanır. Amouage ise 200-300 dolarlık fiyatı ile en üst düzey birkaç markadan birisidir. Zaten kendi internet sitelerinde Amouage parfümlerini devlet başkanlarının, kralların, ünlü sanatçıların kullandıklarına vurgu yapılıyor. O meşhur logolarının altındaki “The Gift Of Kings” ibaresi sanırım bir çok şeyi anlatıyor. Unutmadan bir not daha. Amouage, Umman devletinin resmi parfüm markası olarak da geçiyor. Hatta Umman kralının birçok yurtdışı gezisinde devlet başkanlarına hediye olarak Amouage parfümleri hediye ettiği söyleniyor.
Geçelim parfümümüze. Markanın en sevilen, en çok ilgi gören, en çok konuşulan parfümü olarak dikkati çekiyor Jubilation XXV Man. Tarz olarak oryantal-fujer olarak sınıflandırılmış. İlk sıktığımda burnuma gelen kokuyu anlamaya çalışıyorum. Oldukça tatlı portakal mı? Leziz ve ekşi kırmızı meyveler mi? Tütün? Bizim ev ahalisine göre gelen koku tütün kolonyaları ve mentollü Vicks Vaporub karışımı gibi. Başlangıç biraz hacı yağlarını andırıyor. Derin ve anlatması zor bir başlangıç. Daha ilk kısımda yüksek kaliteli bir kokuyla karşılaşacağımı anlıyorum. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Bu koku muhtemelen tatlı kırmızı meyveler, tütsü ve odunsulardan geliyor. Bir süre sonra neyse ki sakinleşiyor kokusu. Orta notalarda tatlı meyveler biraz daha öne çıkıyor. Ona tatlı baharatlar ve tütsü eşlik ediyor ama geri planda baharatlar hep var. Asıl sürpriz reçinemsi kokudan geliyor. Meyveli baharatların üzerinde sürekli reçinemsi odunsular hayalet gibi dolaşıyor, ara ara kendisini gösteriyor, sonra kayboluyor. Orta notalarda gül de hissediyorum derinlerden. Bu kısım zaten tam bir şölen. Resmi geçit töreni gibi. Son bölüm de gayet kompleks. Bu sefer başrole tatlı tütsü, odunsular ve amber geçiyor ve böylece tenden ayrılıyor.

Günümüzün gizemli, dumansı, hafiften Arabik, tatlı, baharatlı, odunsu oryantallerinin güzel örneklerinden birisi diyebilirim. Derin, katmanlı, gizemli ve lüks. Parfüm kritikçisi Luca Turin bu parfüm için “Gucci Pour Homme ile Gucci – Envy For Men arasında bir yerlerde” demiş. Aslına bakılırsa son bölümleri bana da Gucci Pour Homme’u anımsattı. Muhtemelen her iki parfümdeki tütsü ve odunsuların kullanılış şekli böyle bir izlenim yaratıyor fakat Jubilation XXV Man gerek kalite gerekse koku güzelliği anlamında Gucci Pour Homme’dan 1-2 gömlek üstün.

Jubilation XXV Man, bana kraliyet ailesinin ihtişamını hatırlatıyor. Karşımda çok gösterişli ve derin (sanırım bu parfüm için anahtar kelime gösteriş) bir parfüm var. Kendimi Umman kralının davetlisi olarak hayal ediyorum ister istemez. Sarayın şatafatlı bir odasında kalıyorum. Petro-dolarlar ile gelen zenginlik ve abartılı mimari sarayda kendisini hissettiriyor. Odadaki birçok eşya altından yapılma. Bir taraftan odadaki birçok eşyanın altın olmasının ne anlamı var diye düşünürken buluyorum kendimi. Yoksa bu gösteriş aslında yüzyıllardan beri süregelen ezilmişliğin dışavurumu mu? Yok bu kadar haksızlık etmemeliyim sanırım. Pencereyi açıyorum. Batmakta olan güneşe bakıyorum. Kıpkırmızı bir ufuk. Çölde batan güneşi seyretmek ne büyük bir zevk.
Şimdi de gelir adaletsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerden birisi olan Hindistan’dayım. Bir tarafta devasa gökdelenler, pahalı takım elbiseli işadamları Cartier mağazasından metresleri için hediye beğeniyorlar. Bir elbise 2000 dolar civarında satılıyor. Diğer tarafta ayda 100 dolarla geçinmeye çalışan milyonlar var. Aklına geçtiğimiz yıllarda Oscar ödüllerini silip süpüren “Slamdog Millionere” filmi geliyor Cartier mağazasının kapı görevlisinin. O küçük yaştaki çocukların çaresizliği daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki. Bunları düşünürken daldığı hayallerden müdürünün sesiyle irkiliyor. En zengin müşterilerden birisi geliyor karşı kaldırımdan. İnşallah bu sefer iyi bahşiş verir diye düşünüyor. Gülümseyerek kapıyı açıyor. Adam kendinden emin bir şekilde içeri giriyor. Girmesiyle de o müthiş parfüm kokusu başını döndürüyor kapı görevlisinin. O zaman bir parfümün insanları nasıl bu kadar etkileyebileceğini anlıyor.

Jubilation XXV Man’ı kimler mi kullanır? Son on yılda zenginleşen Rus milyarderler, belki de Chelsea kulübünün sahibi Roman Abramovich ya da Suudi Arabistan kralı onu kullanır. Dünyanın en zengin kişilerinden Hintli demir-çelik kralı Lakshmi Mittal’ı da unutmamak lazım. Kimbilir belki de HSBC bankasının CEO’su Jubilation XXV Man’ı tercih eder.

EDP formundaki Jubilation XXV Man’ın performansı gayet iyi. Tenimde 1-1.5 gün kadar kalarak bu konuda iddialı olduğunu gösteriyor. Etrafa yayılımı başlarda çok yüksek. Fazla kullanmamak lazım yoksa boğucu olabilir. Tam bir sonbahar-kış parfümü.
Parfümün tasarımcısı dünyaca ünlü üstat Bertrand Duchaufour. Herkesin sevemeyeceği bir parfüm olduğunu belirtip, denemeden almanın risk olduğunu özellikle vurgulamam gerekiyor, hele ki oldukça yüksek fiyat etiketini düşünürsek…

Koku Güzelliği:10/9

14 Ağustos 2018 Salı

Serge Lutens – Ambre Sultan (1993)

“Ambre Sultan benim için en fazla duygusal çağrışımlar yapan parfümümdür çünkü o oryantal parfüm serimizin ilk kokusudur. Gerçi Ambre Sultan benim için seçkin bir Arap temalı kokudan fazlası değil. 1960’lı yılların sonlarında gittiğim Marakeş’in eski şehir tarafında bir parça amber buldum. Amberin kokusu beni baştan çıkardı ve o andan itibaren amber kokusu yaratmayı hayal ettim.

Feminite du Bois’ten sonra Ambre Sultan ile başka bir koku yolu açtım kendime. Bu yol Arap dünyasına giden yolumdu. Her ne kadar anne-babam Fransız olsa da bir çocuk gibi Arap bedenine sahip olduğumu hissettim. Ambre Sultan bizim en çok satan parfümümüzdür.”

Yukarıdaki sözleri söyleyen Serge Lutens, aynı zamanda Ambre Sultan parfümü hakkında bize ipuçları veriyor. Bir söyleşisinde Ambre Sultan’ı ara ara kullanmaktan zevk aldığını söyleyen Serge Lutens, internet sitesinde onun aslında bir oryantal olmadığını bir Arap ve Lutens olduğunu vurguluyor. Görüleceği üzere Ambre Sultan büyük ölçüde Araplardan ve Arap kültüründen ilham almış diyebiliriz. Zaten ismindeki sultan göndermesi onun doğuya ait köklerini işaret ediyor.

Ambre Sultan’ın başlangıcı reçineli amberle gerçekleşiyor. Tabii ilk saniyelerde yüksek kaliteli karanlık aromatik otları da atlamamak gerekiyor. Üst notaları çok iyi. Orta bölümde otsular geriye çekilirken parfüme ismini veren egzotik, karanlık ve koyu amber kompozisyona iyice hakim oluyor. Ambere karanlık kuru baharatlar eşlik ediyor ki gayet güzel orta bölüm. Alt notalarda amberin etkisi azalsa da devam ediyor. Son kısımda şekerli olmayan vanilyayla kapanış yapılıyor ki koklamaya değer.

Ambre Sultan ismindeki amberin hakkını fazlasıyla veriyor. Parfümün başından sonuna kadar karanlık amber her daim başrol oyuncusu gibi davranıyor. Ambere en büyük desteği keskin reçineler ve baharatlar veriyor. Koku karakterinde hep bir ağır-koyu taraf var ki, Ambre Sultan’ı gizemli ve mistik hale bürüyüveriyor bu durum.

Amber merkezli parfümlerin en önemli örneklerinden olan Ambre Sultan, size doğunun gizemli şehirlerini, Arapların antik egzotizmini ve bir Ortadoğu geleneği olan rakkaselerin daracık Fas sokaklarındaki büyülü danslarının coşkusunu vaat ediyor muhtemelen.

Olabilecek en kaliteli amber parfümlerinden olan Ambre Sultan, aynı zamanda bir mistik olan Serge Lutens’in ruhunun karanlıklarını, derinliklerini ve belki de en ayıp günahlarını simgeliyor. Ambre Sultan için amber parfümlerinin kutsal kasesi bile diyebiliriz.

O devrimci ve çarpıcı bir eser. Bundan yaklaşık yedi yıl önce Ambre Sultan’ı kullandığımda zihnimde şu hisleri uyandırmıştı:

Ambre Sultan’ı kullandığım zaman kendimi dar ve gizemli Mısır sokaklarında geziyormuş gibi hissediyorum. Yürümekten yorulmuşum. Bir nargile kafe görüyorum. İçeride nargile içip, sohbet eden kızlı erkekli masalar var. Bazıları yer sofraları gibi minderlerde oturuyorlar. Bende bir köşeye geçiyorum ve nargilemi söylüyorum. İçerisi nargilelerin yoğun dumanıyla dolu. Garip bir şekilde rahatsız etmiyor beni bu koku. Gözüm duvarlara takılıyor. İslam sanatında sıkça kullanılan çiniler duvarları süslemiş. Batı medeniyetinin doğu kültürlerini ve felsefelerini neden bu kadar merak ettiklerini biraz daha iyi anlıyorum.

Ambre Sultan’ı giydiğim zaman Cezayir’in kapalı çarşısında yolumu kaybetmiş gibiyim ya da Yemen’in sonu gelmeyen çöllerinde gece ateşin başında bedevilerle çay içiyorum. Çöllerde gündüzler ne kadar sıcaksa gecelerde bir o kadar soğuktur. Ambre Sultan tam da o soğuk çöl geceleri için tasarlanmış sanki. Pakistan’da baharat satan bir dükkanın kapısından içeriye girdiğinizde burnunuza gelen o tarif edilemez kokuların bir karışımı gibi Ambre Sultan. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.

EDP formundaki bu şaheseri Christopher Sheldrake gibi bir usta yaratmış. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı idare eder. Tam bir kış parfümü Ambre Sultan. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Herkesin sevemeyeceği, her ortama uymayacak oldukça tematik bu arkadaş, yaş ve koku deneyimi istiyor, benden söylemesi.

Koku Güzelliği:10/8

10 Ağustos 2018 Cuma

Comme des Garçons – 8 88 (2008)

Sadece parfümleriyle değil sıradışı kıyafet tasarımlarıyla da dünyada büyük beğeni toplayan Comme des Garçons’un birçok kokusunu Parfüm Merakı sitemizde incelemiştim. Parfüm işini sevdiğini düşündüğüm Comme des Garçons, oldukça fazla sayıda koku piyasaya sürdü son yıllarda. Kimilerinin üretimlerini bitirdi, kimileri de hala raflarda, o ilginç yamuk şişeleriyle bizleri bekliyor. 8 88 uzun zamandır birçok yerde karşıma çıkan ve merak ettiğim bir parfümdü. Sonunda onunla tanıştık.

2008 çıkışlı 8 88’in yaratıcısı ünlü burun Antoine Lie, onun tasarım aşamasında altından ilham aldığını ve Safralin isimli bir molekül kullanıldığını belirtmiş ve şöyle söylemiş: “8 88’in tasarımı aşamasında altının bir kokusu ve kokusal izlenim yaratıp yaratmadığını bulmak istedik. Bunun için çok sayıda farklı malzemeyi denedim ve özel karakteri nedeniyle Safraline’de karar kıldım. Safralin, İsviçre merkezli parfümevi Givaudan tarafından yaratılan safranın bir türevidir.”

Baharatlı oryantal olarak sınıflandırılan 8 88’in açılışı aromatik ferah baharatlarla gerçekleşiyor. Kişniş ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar leziz, yüksek kaliteli, tanıdık ve hafiften metalik. Başlangıcı hoşuma gitti. Orta bölümde Antoine Lie’nin bahsettiği safran devreye giriyor. Tatlı sayılamayacak kuru safran orta kısımda aromatik baharatlarla birleşerek koku yönünü giderek enteresan bir çiçeksiliğe doğru götürüyor. Kapanışı orta bölümle aynı. Büyük değişim göstermeyen alt notalarda egzotik olmayan amber de ekleniyor partiye. İşte size 8 88.

Çiçeksi mi desem baharatlı mı desem karar veremediğim parfümlerden 8 88. Onun çiçeksiliği kremsi, metalik safrandan oluşuyor. Baharatsı tarafıysa daha da garip. Bu parfümde safralin denilen bir molekülün varlığından bahsetmiştim. Bu seferde zerdeçaldan bahsedeyim de iyice şaşıralım. Açıklanan notalarında zerdeçal da var. Son zamanlarda alternatif tıbba gönül veren doktorlarımızın ağzından düşürmediği zerdeçala 8 88’de yer verilmiş. Ara ara tükettiğim için burnunuza yaklaştırdığınızda çok baskın kokmayan fakat yenildiğinde oldukça buruk bir tat bırakan zerdeçalın bir parfümde kullanıldığına ilk defa şahit oluyorum. Tabii Comme des Garçons gibi sıra dışı bir markanın, parfümlerinde sıradan içerikler kullanmasını beklemek hata olabilir.

Zerdeçal dedik ama bence 8 88 daha kişniş, tarçın, biber eksenine yakın. Zaten zerdeçalın bir parfümdeki koku profilini kafamda çok da oturtamıyorum. 8 88’de kimi kullanıcılar tütsüden de bahsetmiş fakat ben algılayamadım.

Karşımızda oldukça tanıdık bir koku karakteri var. Bir parfüme benzetiyorum ama yine aklıma gelmiyor. Kullanım döneminde bir parça kadın tarafına yakın durdu. Onun neredeyse güllü, leziz kırmızı meyvelere benzeyen tarafını kendimce keşfettim belki de yanılıyorum. Burada ham ve bıktırıcı bir kadınsı-çiçeksilikten bahsetmiyorum.

Comme des Garçons parfümlerini anlatmak çoğu zaman zordur çünkü oldukça soyut koku denemeleri yapıyorlar. Onların parfümlerini somut olarak bir şeylere benzetmek zor oluyor fakat bir taraftan zihninizin bir köşesinde tanıdık geliyor. 8 88’de aynı hisleri yaşattı bana. Parfümlerin içeriğinde bulunan safran notasını pek sevememe rağmen buradaki kullanımını kabul edilebilir buldum. Safran ana gövdeye ustaca monte edilmiş. Kolunuzu yaklaştırıp kokladığınızdaysa kısa mesafede safran algılanıyor. Bu anlamda iki katmanlı bir parfüm olduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak ilk başlarda 8 88’e alışamasam da şu an onu severek kullanıyorum. Muhteşem mi? Hayır. Farklı mı? Kesinlikle. Kullanması ve sevmesi kolay bir arkadaşa benziyor. Tabii doğru mevsimde. Sonbahar-kış için harika olacağını düşünüyorum 8 88’in.

EDP formundaki parfümün performansı memnun edici. Kalıcılığı idare ederken etrafa yayılımı iyi. İnatçı ve ara ara kendisini hatırlatıyor 8 88. E daha ne olsun.

Koku Güzelliği:10/7

20 Haziran 2018 Çarşamba

Mancera – Indian Dream (2014)

Mancera’nın Indian Dream’ı uzun zamandır dolabımda duran eserlerdendi. Şunu anlıyorum ki her şeyin bir kaderi olduğu gibi dolabımdaki parfümlerin de bir kaderi ve doğru zamanı var. Çok uzun zamandır görmezden geldiğim parfüm bir gün, bir şekilde beni kendisine çekiyor ve artık vaktinin geldiğini kalbime fısıldıyor. Indian Dream’in de böylece zamanının geldiğini hissettim. Sanırım parfümlerle fısıldaşan parfüm mistiği olma yolunda ilerliyorum.

Indian Dream, harika ismiyle ve müthiş renklere sahip şişesiyle hemencecik dikkat çekmeyi başarıyor Mancera’nın geniş koleksiyonunda. İsmindeki Hindistan vurgusu o coğrafyanın meşhur baharatlarını akla getiriyor. Her ne kadar Indian Dream kadın parfümü olarak sunulsa da bakalım baharatlar ne kadar ağırlıkta genel kompozisyonda.

Indian Dream’ın açılışı tatlı, kadınsı ve modern turunçgillerle gerçekleşiyor. Pudralı sayılabilecek portakal çiçeği birçok kadın parfümündeki gibi verilmiş. Orta bölüme geçildiğinde pudralı ve kadınsı hissiyat devam ediyor. Portakal çiçeği geride kalırken çiçekler ağırlığını iyice arttırıyor. Orta kısımda gül ve yaseminin etkisi çok bariz. Bu andan itibaren güllü, beyaz çiçeksi safkan kadın parfümüne dönüşüyor. Son bölümde büyük değişim yok. Alt notalarda kadifemsi amber ve vasat miske eşlik eden çiçekler başarılı. Klasik bir kapanışı var.

Indian Dream, tam bir kadın parfümü. Her şeyiyle feminen, bütünüyle kadınsı nüanslar taşıyan bir arkadaş. Standart meyveli-çiçeksi kız parfümü desem yanılmış olmam. Parfümün ana aksını pudralı çiçekler oluşturuyor. Daha özele indiğimizde gül bence baş aktör. Güle güçlü şekilde destek veren yasemin kadınsılığı arttırırken, üçüncü en baskın çiçek portakal çiçeği ana temaya masumiyet katıyor. Hafiften kırmızı meyvemsi (bu hissiyatta gülün etkisi var büyük ihtimalle) ve şekerli portakalımsı yapı, Indian Dream’ın geri planını oluşturuyor. Amber bir detay olarak son bölümde yer alırken, bu tür çiçeksi-meyveli kokuların değişmez elemanı misk pek başarılı verilememiş.

Çok uzatmayayım çünkü aslına bakılırsa basit bir parfüm Indian Dream. Pek fazla derinliği olmayan, kullanması kolay, çoğu kişinin sevebileceği, nota zenginliği bulunmayan, güvenli ama sıkıcı, fazlar arası büyük değişimler yaşatmayan, sürpriz yapmayan, harika kaliteye sahip olmayan, düz çizgide ilerleyen ortalama vasatlıkta kadın parfümü gibi oldukça uzun şekilde tanımlıyorum Indian Dream’ı. Koku profili anlamında yüzlerce örneğine rastlanabilecek tarzı yine de göreceli ana akım rakiplerine göre bir parça daha rafine ama benim için kullanılabilir olmaktan uzak.

Kimi yorumcuların Coco Mademoiselle’ye benzettikleri Indian Dream, koku profili anlamında benzese de paçuli barındırmıyor, onun yerine amberi monte etmiş son bölüme. Tabii aralarında tıpatıp benzerlik olmasa da aklınızda Indian Dream’ın genel yapısı hakkında ipuçları oluşturabilir bu benzetme.

Kendi sitelerinde Indian Dream’ın Hindistan’ın kalbine yapılan seyahat olduğu ve çiçekleri merkeze aldığından bahsedilmiş. Çiçekler konusunda haklılar fakat parfümle Hindistan arasında nasıl bağ kurulacağı konusunda şüphelerim var. Hindistan temalı parfümde beklediğim hiçbir baharat kokusunun içinde olmaması garip denebilir. Bu anlamda isim-konsept uyumsuzluğu var.

EDP formundaki Indian Dream, enteresan şekilde performans sorunu yaşıyor. Diğer Mancera parfümlerinin gücü-kuvveti Indian Dream’da bulunmuyor. Kalıcılığı idare ediyor ama fark edilirliği düşük. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Kokusunun tasarımını Pierre Montale yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Nishane – Karagoz (2017)

İstanbul merkezli niş parfümevi Nishane’nin yeni parfümleri sadece ülkemizde değil, yurtdışında da epey ilgi görüyor. Parfüm platformlarında kendisine yer bulmaya başlayan Nishane’nin eserleri, zaman zaman ödüller de alıyor yurtdışından. İlerleyen yıllarda daha da başarılı olacağını düşündüğüm Nishane’nin 2017 çıkışlı gölge oyunu serisini sanırım biliyorsunuz.

Üç parfümden oluşan gölge oyunu serisinin Hacivat ve Zenne’sini kullanmıştım. Şimdi sıra geldi Karagoz’e. Nishane’nin internet sitesinde hala bu üç parfümden oluşan gölge oyunu serisine dair hiç bir bilgi bulunmaması kafamı karıştırsa da gayri resmi kanallardan karşımıza çıkan notaları ilginç bir koku formuna sahip olduğunu müjdeliyor Karagoz’ün.

Üzüm, ananas, neroli, öd ağacı, amber, yasemin ve paçuli, nota diziliminin ağırlığını oluşturuyor anlaşılan. Karagoz’ün başlangıcındaki lezzetli ve kaliteli turunçgilleri tabii ki sevdim. İlk saniyelerdeki meyvemsi hissiyatta portakal-neroli-bergamot benzeri narenciyelerin etkili olduğunu sanıyorum. Orta bölümde meyveli yapı devam ediyor. Bu sefer turunçgiller değil de üzüm-ananas ikilisi devreye giriyor. Buradaki ananas Creed’in ünlü eseri Aventus’taki gibi parlak, canlı ve ferah verilmemiş. Hafiften koyu tarafı olan meyvelerden bence üzüm daha ön planda Karagoz’de. Orta bölüm fena değil. Kapanışta büyük hayal kırıklığı var ne yazık ki. Son bölümde ortada ne meyveler kalıyor ne de kalite hissiyatı. Yapaylık sınırındaki neredeyse metalik ambere eşlik eden ruhsuz paçuliyle kapanışı yapıyor.

Karagoz’un başlangıcında ve orta kısmında bulunan dinamik ve leziz meyvelerin, son kısımda birden tırpanlanarak garip bir ambere dönüşmesi hem şaşırtıcı hem de üzücü. Evet, Karagoz için bir meyve parfümü diyebilirim. Gerek üst notalarındaki gerekse orta kısımdaki gerçekçi ve ağız sulandıran meyveler Karagoz’e karakter verirken, kapanışı parfümün genel gidişatıyla uyumsuz olmuş bence.

Tabii meyveler derken çok ferah meyvemsilik akla gelebilir. Buradaki meyveler ozonik-meyvemsilikten ziyade biraz daha olgun, çocukça kokmayan ve azıcık koyu-karanlık verilmiş gibi. Karagoz’de aklımda kalan en belirleyici nota ise üzüm. Zaman zaman marketlerde satılan üzüm sularını aklıma getiren Karagoz, bu anlamda duruşunu ortaya koymaktan çekinmiyor.

Karagoz, turunçgiller-ananas ve üzüm kokularından oluşan bir deneme sanki. Onlara destek veren sınırlı sayıdaki beyaz çiçek onu asla abartılı şekilde kadınsı tarafa taşımıyor. Karagoz hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği hoş bir dengede duruyor. Karagoz’un büyük resmine baktığımızda başka parfümlere benzemeyen farklı yapısı memnun edici. Birbirinin aynısı parfümlere boğulduğumuz 2010’lu yılların sonlarında farklı kokularla karşılaşmak hem ufuk açıcı hem de geleceğe dair umut verici.

Fotoğraf fragrantica sitesinden alınmıştır.

Söylemeden edemeyeceğim. Kısaca ananas mevzusundan bahsedeyim. Son yıllarda özellikle niş markaların üzerinde durduğu birkaç nota var. Öd ağacı ve amber merkezli birçok esere imza atılırken, şimdi de araya ananas teması girdi. Tabii ananas kokusunun birden popüler olmasının sebebi bilineceği üzere Creed’in Aventus’u. 2010 yılında piyasaya çıkan Aventus öyle büyük ses getirdi ki rakipleri mecburen ananas merkezli parfümlere yer vermeye başladılar. 2010 yılı öncesinde bu kadar ananas temalı parfüme rastlamak imkansız gibi bir şeydi. Aventus’un ardından Tiziana Terenzi’nin Orion’u, M. Micallef’in Royal Vintage’i, Bond No.9’nın The Scent of Peace ve BondNo.9.com’u , Histoires de Parfums – Prolixe’si ve Mancera’nın Cedrat Boise’si hayatımıza girdi. Acaba Nishane’nin böyle bir dalganın üzerinde sörf yapma isteğinin sonucu mudur Karagoz bilemiyorum, sadece aklıma geldi paylaşmak istedim sizlerle.

Sonuç olarak ılık ilkbahar ve yaz akşamlarında kullanmak için ideal Karagoz. Kalite anlamında sonları dışında iyi. Koku güzelliği ise beni kendisine aşık edemese de bu tarz meyvemsi parfümleri sevenleri memnun edecektir.

Karagoz’un kokusunu parfümör Jorge Lee tasarlamış fakat markanın sahipleri Murat Katran ve Mert Güzel’de katkıda bulunmuşlar. Extrait de Parfum formundaki Karagoz’un performansı iyi. Kalıcılığı yüksek, fark edilirliği ilk yarım saat fena değil.

Koku Güzelliği:10/6

11 Mayıs 2018 Cuma

Profumum Roma – Ambra Aurea (1998)

Lüks İtalyan parfümcülüğünün bilinen markalarından Profumum’un kokularını fırsat buldukça yazmaya çalışıyorum. Profumum’un isminin sonunda bir de Roma olduğunu bazen atlayabiliyorum. Profumum Roma olarak da bilinen bu niş markanın, her ne kadar isminde İtalya’nın başkenti Roma’yı barındırıyorsa da asıl kökleri Sant’Elena Sannita beldesine kadar uzanıyor. İtalya’nın güneyindeki bu küçük belde Profumum parfümevinin de doğduğu yer denebilir.

Tabii artık Profumum, bu küçük yerleşim yerinden Roma’ya taşınsa da Sant’Elena Sannita’da parfüm müzesi açacak kadar köklerine sadıklar. Gerçi markayı artık ailenin yeni nesil üyeleri temsil ediyor olsa da İtalya’nın başarılı niş parfümevlerinden olarak kabul ediliyor Profumum.

Bugünkü konuğumuz Ambra Aurea, isminden de anlaşılacağı üzere markanın amber temalı parfümü. 1998 çıkışlı Ambra Aurea, kendi sitelerinde “antik cazibenin, keyif ve sıcaklığın kokusu” olarak tanıtılmış. Yine kendi sitelerinde ambiyans olarak sınıflandırılmış. İçeriğindeki şu üç nota vurgulanmış: Gri amber, tütsü ve mür reçinesi.

Fotoğraf fragrantica sitesinden alınmıştır.

Ambra Aurea’nın açılışı koyu, karanlık ve acımsı amberle gerçekleşiyor. Gayet kuru, hafiften otsu, baharatlı ve oldukça ağır gerçekleşen üst notalarda egzotik ve sert amberle karşılaşıyoruz. Orta kısma gelinirken parfüme ismini veren amber hala etkili. Ambere eşlik etmeye başlayan yine kuru tütsüye rastlamak güzel sürpriz. Buradaki tütsü de parfümün başlangıcı gibi karanlık. Son bölümde yine amber var. Bu sefer ambere bir parça reçinemsilik ve hafiften vanilyamsı yapı ekleniyor. İşte size Ambra Aurea’nın ana hatları.

Açıkçası böyle bir parfümle karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Çünkü niş markalarda özellikle son on yıldır bu tarz koyu, sert ve egzotik amber kullanımının fazlaca görüldüğüne şahitlik ediyoruz. Tabii bu bir trend mi yoksa niş markalar devam edecekler mi amber merkezli parfümlere göreceğiz. Buradaki amber oldukça tematik, gayet ciddi, ödünsüz, kuru, kimi zaman acımasız tarza yakın duruyor.

Evet, onun şakası yok. Herkesin sevemeyeceği, hatta sadece bu tür amber hayranlarının peşine düşeceği, tütsülü, sıcak, baharatlı, dumansı, gizemli, reçineli ve sonlarda kısmen de olsa vanilya amber parfümü Ambra Aurea. Kokunun geneli o kadar karanlık ve içe kapanık ki, nota değişimlerini bile fark etmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Çok zengin nota çeşitliliği olmasa da derin bir amber denemesi diyebiliriz. Yapaylığın rastlanmadığı Ambra Aurea belirli bir kaliteyi yakalıyor ve niş rakiplerine meydan okumaya devam ediyor.

Bu aralar şansıma hep amber merkezli niş parfümlerle karşılaşıyorum. Son zamanlarda denediğim Ambre Dore ve Versilia Vintage Ambra Mediterranea benzer tarzda soğuk, karanlık amber merkezli parfümlerdi. Şimdi onların yanına Ambra Aurea’yı da ekleyebiliriz. Tabii listeye Ambre Precieux ve Ambre Sultan gibi iki ünlü amberi de eklemek gerek. Hatta Annick Goutal’ın müthiş eseri Ambre Fetiche’yi bile onun rakibi olarak düşünebiliriz. Görüleceği üzere çok sağlam ve zorlu rakipleri var Ambra Aurea’nın.

Sonuç olarak asla denemeden alınmaması gereken bir arkadaş. Kullanması zor ve her ortama uyum sağlayamayacak kadar tematik ve karakterli. Başlangıç seviyesindeki parfüm meraklılarından ziyade daha deneyimli parfümistaları hedefliyor muhtemelen. Benden söylemesi.

Bu tür amber parfümlerini her zaman erkek kullanımına yakın bulurum. Burada da fikrim değişmiyor. Tam bir kış parfümü. EDP formundaki Ambra Aurea’nın kalıcılığı yeterli, fark edilirliği başlarda yüksek. İlerleyen saatlerde neyse ki normale dönüyor. Onun içindir ki çok fazla sıkmanızı önermem. İlk dakikalarda oldukça boğucu olabilir.

Koku Güzelliği:10/7

6 Mayıs 2018 Pazar

Aramis – JHL (1982)

Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya armağan ettiği en önemli kozmetik ve parfümeri firmasının Estee Lauder olduğunu düşünüyorum. 2018 yılı itibariyle dev bir holdinge dönüşen Estee Lauder markasının temellerini atan karı-koca Lauder’ler şüphesiz büyük bir iş başardılar. Sıfırdan kurdukları Estee Lauder, bugün birçok markanın çatı şirketi olarak faaliyet gösteriyor.

Bayan Estee’ye böylesine büyük bir şirket yaratmada kuşkusuz en çok yardımcı olan kişi eşi Joseph Harold Lauder’di. Estee’nin hayatının aşkı bay Joseph, New York’un renkli kişiliklerinden birisiydi. Opera ve güzel sanatlara olan ilgisi ayrıca hayırsever tarafı onu New York cemiyet hayatında farklı bir yere taşıyordu. Avrupa başkentlerine yaptığı geziler de ilgi çekiyordu Joseph Harold Lauder’in.

Uzun yıllar Estee Lauder markasının imalat ve mali konulardaki operasyonlarının başında olan Joseph Harold Lauder, 1983 yılında, 81 yaşında dünyaya gözlerini yummuştu. İlginç bir şekilde ölümünden bir yıl önce, Estee hanım, kocası için bir erkek parfümü piyasaya sürdü. Aramis markasının da sahibi olan Estee Lauder, 1982 yılında JHL’yi gün yüzüne çıkardı. JHL ismi tahmin edileceği üzere Joseph Harold Lauder’in adının baş harflerini simgeliyordu. Özellikle sıkı parfümseverler tarafından bilinen JHL, Aramis’in efsanevi klasikleri arasında yerini çoktan aldı. Ve şimdi bu klasik Parfüm Merakı okuyucularıyla buluşuyor.

JHL’nin açılışı eski ve hafiften tatlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Biraz portakal, azıcık limon, bir parça bergamot ve meyvelerle başlayan senfoni, orta bölümde baharatlarla devam ediyor. Orta kısımda meyvelerin ve turunçgillerin etkisi sınırlanırken, ustalıkla baharat fazına geçiliyor. Buradaki geçiş size başka bir dünyanın kapısını açıyor adeta. Müthiş bir tarçın, gerilerden gelen harika karanfil ve azıcık erkeksi gül. Orta notalardan itibaren anlıyorum ki 1970’li yıllardan gelen bir hayalin içindeyim. Son kısımda baharatlı ana gövde dururken, keskinliği paçuli ve sandal ağacı törpülüyor.

JHL, çok iyi bir erkeksi parfüm. Baştan sona kadar etkili olan baharatlar nefis verilmiş. Benim gibi karanfil seven birisini rahatlıkla tavlıyor JHL. Baharatlar parfümün ana aksını oluştururken, hafiften tatlı ve erkeksi verilmiş çiçekler size garip sürprizler yapıyor. Parfümün açıklanan notaları arasında genellikle kadın kokularında gördüğümüz yasemin, aldehitler, gül ve ylang ylangın olması kuşkusuz şaşırtıcı. Bunca çiçeğe rağmen o erkeksi çizgisinden sapmıyor fakat abartılı şekilde maço da davranmıyor.

Günümüzün modern koku trendlerine uymayan, kimilerinin modası geçmiş bulduğu tarzıyla JHL, kalbimi kazanmayı başarıyor. Otuz altı yaşındaki bu delikanlı neredeyse benimle yaşıt ve onunla yakın zamanlarda doğmuş olmak mutluluk verici. Son zamanlarda denediğim en iyi eserlerden birisi JHL.

Fotoğraf geurengoeroe sitesinden alınmıştır.

Aramis’in efsanevi erkek parfümlerinin şöhretini bilmeyen azdır sanırım. Aramis’in en çok övülen parfümlerini (Aramis Classic, Havana, Tuscany) kullanmış ve hiç birisine aşık olmamıştım. JHL, o ünlü klasiklerden daha geri planda kalmasına rağmen en sevdiğim Aramis klasiği olarak koku hafızamdaki yerini alıyor.

Böyle bir parfüm tabii ki belli bir yaş, deneyim, hayat adamlığı ve koku tecrübesi istiyor. Parfümseverliği bir adım öteye taşıyan erkeklerin JHL’yi denemelerini öneririm. 35 hatta 40 yaş üzeri erkeklere uyacağını düşündüğüm JHL, resmi kıyafetlerle kullanılmasına da hayır demeyecektir.

EDT formundaki JHL’nin kalıcılığı ve fark edilirliği ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Kokusunun tasarımını müthiş parfümör Bernard Chant yapmış. Bay Chant’ın dünya parfümeri sanatına armağan ettiği Aramis Classic, 900, Devin, Aromatics Elixir, Aliage, Estee, Cinnabar, Azuree, Cabochard gibi harika klasiklere imza attığını düşünürsek, JHL’nin nasıl bir ustanın elinden çıktığını daha iyi anlayabiliriz.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

26 Nisan 2018 Perşembe

Estee Lauder – Modern Muse Nuit (2016)

“Gösterişli çiçeksi notalar, lezzetli meyveler ve ışıltılı bir güzellik.”

Yukarıdaki cümle, Estee Lauder’in 2013 yılında piyasaya sürdüğü ve oldukça ilgi gören Modern Muse serisinin yeni üyesi Nuit’in tanıtımına ait. Modern Muse kadın parfüm ailesi genişlerken 2016 çıkışlı Nuit versiyonu ablasının daha derin ve bağımlılık yapan versiyonu olarak pazarlanmaya devam ediliyor. Resmi olarak açıklanan notalarındaki rom ilgimi çekmedi değil. Böyle bir kadın parfümüne içki temasının eklenmesi bakalım nasıl bir sonuç çıkarmış karşımıza.

Kendi sitelerinde oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılan Modern Muse Nuit’in açılışı lezzetli meyvelerle gerçekleşiyor. Tatlı ve neredeyse çikolatamsı meyveler çok güzel. Orta bölümde tatlı meyveler geride kalırken çiçeksi taraf öne çıkıyor. Yasemin yine karamelimsi, lezzetli şekilde veriliyor orta notalarda. Benim için biraz fazla çiçeksi orta kısım. Sonlarda amber oldukça etkili. Pek sevemediğim tarzda verilen amber hafiften baş ağrısı yapmaya yakın duruyor ne yazık ki.

Modern Muse Nuit, yarı karanlık, meyveli-çiçeksi çikolatamsı-karamelimsi bir deneme gibi. Parfüme o lezzeti veren vanilyamsı notalar, gayet yumuşak verilmiş. Genel olarak tatlılık her daim fazlaca var. Bu anlamda günümüzün birçok modern kadınsı parfümden farklı değil. Fakat meyvelerin ve çiçeksiliğin verilişi belli bir düzeyde. Muhteşem olmasa da idare edebilecek bir kadın parfümü Modern Muse Nuit.

Nuit’in amacı ismi gibi karanlık-gece kullanımlarına ağırlık verilmesi büyük ihtimalle. Eğer Modern Muse serisini bütün olarak düşünecek olursak Nuit versiyonu daha özel buluşmalar ve gece dışarı çıkma parfümü gibi düşünülebilir. Bu anlamda genç kız kokusu olmaktan ziyade 25 yaş üzerine seslenebilir.

Sonuç olarak Nuit bende çok ilginç anılar bırakmadı, koku hafızamda devrim yapamadı. Ortalama bir tatlı, vanilyamsı, amberli, miskli bir arkadaş. Kullanılan amber beni rahatsız etse de siz yine de deneme listenize alın. La Vie Est Belle veya Prada Candy’e rakip olmasını beklediğim Modern Muse Nuit’in, güçlü adaylar karşısında pek şansı yok gibi.

EDP formundaki Modern Muse Nuit’in kalıcılığı eh işte, etrafa yayılımı iyi değil. Bu anlamda tenimle pek barışamadı Nuit. Sonbahar-kış kullanımına yakın olduğunu söyleyebilirim.

Koku Güzelliği:10/6

16 Nisan 2018 Pazartesi

Boucheron – Jaipur Homme (1998)

Temelleri 1858 yılında Frederic Boucheron tarafından atılan mücevherat markası Boucheron, 2018 yılında 160. yaşını kutluyor. Paris’te küçük bir mağazada başlayan Boucheron ismi, bugün dünyanın en tanınmış mücevherat markalarından birisi durumunda. Zaman içinde saatler ve aksesuar alanlarında da ürünler veren Boucheron, 1980’li yılların sonlarından itibaren parfümeri sektörüne giriş yapmıştı. Boucheron Pour Homme ve Jaipur Homme markanın öne çıkan iki erkek parfümü olarak gösterilebilir.

1998 çıkışlı Jaipur’u uzun yıllar önce kullanmış ve oldukça beğenmiştim. Aradan geçen yılların ardından yeniden şans vermek istedim Jaipur Homme’ye. İsminden de anlaşılacağı üzere ilhamını Hindistan’ın ünlü şehri Jaipur’daki müthiş bahçelerden almış. Kendi sitelerinde oryantal baharatlı olarak sınıflandırılmış. Bakalım aradan geçen zaman içinde Jaipur Homme hakkındaki düşüncelerim ne kadar değişmiş.

Jaipur’un açılışı eski tarz berber dükkanı denilen turunçgillerle gerçekleşiyor. Çoğu kişinin eski ve yaşlı bulduğu açılışı tozlu şiprelerden ziyade 1980’lerin aromatik fujerlerini anımsatıyor. Ferah olmayan ve hafiften buruk bergamot etkileyici değil. İlerleyen dakikalarda turunçgiller geride kalırken baharatlar bütün ağırlığını koyuyor. Keskin ve baskın baharatlardan algılayabildiklerim tarçın, küçük hindistan cevizi ve azıcık da karanfil. Tabii tarçın her daim ön planda Jaipur Homme’de. Son bölümde kuru baharatlara eşlik eden yumuşak vanilya karşılıyor bizi. Hafiften pudramsı vanilya son bölümü domine ediyor. En sevdiğim yeri oluyor alt notalar.

Jaipur Homme, tam bir vanilyalı baharat parfümü. Hatta özele inecek olursam tarçın ve vanilya üzerine kurgulanmış. Orta bölümden itibaren etkisini iyice arttıran baharatlar, güncel kullanımların aksine oldukça keskin, net, neredeyse kuru ve hafiften metalik. Sonlardaki vanilya gayet sahiplenici ve metalik baharatların hatalarını örtecek kadar şefkatli. Başlardaki fujer yapısı ise herkese göre değil.

Benim için hoş bir nostalji oldu Jaipur Homme. Yanlışım yoksa 5-6 yıl sonra ilk defa kullandım ve o günlere geri gittim. Parfümlerin böyle güzel etkisi de oluyor hatıralarda. Eskiden denediğim Jaipur Homme’u daha doğal ve daha vanilyalı olarak hatırlıyorum. Muhtemelen yıllar için reformülasyon geçirdi ve denediğim güncel hali yapaylık sınırında dolaşıyor. Başlangıcı pek keyifli değil, orta kısımdaki tarçınsa metalik verilmiş. Ne yalan söyleyeyim eski tadı alamasam da sonlardaki vanilya durumu birazcık kurtarıyor.

Eğer içeriğinde erkeksi esintiler barındıran tarçınlı vanilya parfümü arıyorsanız size hitap edecektir. Çok genç arkadaşlardan ziyade biraz daha orta yaş gurubuna yakın duruyor Jaipur Homme. Yeni nesil bol şekerli piyasa kokularından uzak duruyor. Tatlılığın sınırlı kullanımı bu anlamda sevindirici. Gerek resmi kıyafete gerekse günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

Benim kullandığım EDT olanıydı. Bir de EDP versiyonu var ki henüz kullanmadım onu. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyelerde. Tam bir kış parfümü. Kokusunun tasarımını ünlü burun Annick Menardo yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

11 Nisan 2018 Çarşamba

Profumi del Forte - Versilia Vintage Ambra Mediterranea (2009)

Eşsiz Akdeniz manzaraları, yöresel etkiler ve kokusal anlamda servet sayılabilecek birikim… İtalya’nın Akdeniz’e açılan kapılarından Versilia bölgesi sadece İtalyan jet-set’ini cezp etmiyor, Avrupa’nın Riviera’larından birisi olarak her daim ilgi görüyor. Coğrafi olarak Toskana’nın parçası olan Versilia, Fransa sınırına kısmen yakın sayılabilecek tam bir deniz-kum-güneş cenneti.

Versilia’nın Forte dei Marmi bölgesinde, 2007 yılında yeni bir niş parfüm markasının doğuşuna tanık oldu koku sektörü. Enzo Torre isimli bir adam, Toskana’nın antik dönemlerden gelen sanat geleneğine atıfta bulunarak Profumi del Forte niş parfümevini kurdu. Markanın amacının sadece en iyi ham maddeleri kullanarak ve onları elle karıştırarak, kullanıcılarına en üst düzeyde koku deneyimi sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. Bay Torre’nin Versilia sahil beldesinin zamansız tarzından ilham alarak kurduğu atölyesinden çıkan parfümler dünyadaki butik mağazaların raflarını süslüyor.

Profumi del Forte’nin Versilia serisinin üyesi olan Versilia Vintage Ambra Mediterranea’yı bir süredir kullanıyorum. İlk Profumi del Forte deneyimim olarak ismindeki Akdeniz vurgusunun ilgimi fazlasıyla çektiğini söyleyebilirim. Zaten parfümün tanıtımında da Akdeniz’e gönderme yapılmış. Bakalım Versilia Vintage Ambra Mediterranea nasıl bir arkadaş.

Parfümün açılışı ağır ve koyu amberle gerçekleşiyor. Oldukça yoğun açılışta bir parça deri ve sıcak reçinelerin olduğunu düşünüyorum. Eski, tozlu ve egzotik üst notalarını herkes sevemeyebilir. Orta bölümde neyse ki biraz sakinleşiyor kokusu. Parfüme ismini veren amber hala güçlü şekilde temsil ediliyor orta kısımda. Burada ambere dumansı kuru baharatlar eşlik ediyor. Sadece baharatlar değil karanlık tütsü de partideki yerini alıyor. Son kısımda amber hala etkili. Egzotik ambere bir parça vanilya ve sedir ağacı ekleniyor ki parfümün en kolay sevilebilen tarafı oluyor alt notalar.

Versilia Vintage Ambra Mediterranea, karanlık, dumansı, koyu ve dolgun bir amber parfümü. Eski-tozlu hissiyat veren amber baştan sona kadar etkili. İsminin hakkını verircesine egzotik ambere bulanmış bu aromada Akdeniz temasının nerede olduğunu düşündüm durdum ama bulamadım. Parfümlerin isimlerindeki Akdeniz teması ferah, deniz etkisi izlenimi uyandırır çoğu zaman ama kokusuna hiç yansımamış bu arkadaşın.

Versilia Vintage Ambra Mediterranea, gotik, kullanması ve sevmesi zor tematik bir parfüm. Onu kullandığınızda bırakın övgü almayı muhtemelen fazlasıyla zor bulunacaktır kokusu. Yine de bu tarzın başarılı örneklerinden birisi olarak düşünülebilir. Yapaylığın hissedilmediği derin ve retro hissiyat, niş parfüm kullandığınızı ve onun genel-geçer piyasaya kokularıyla alakası olmadığını size anlatıyor.

Versilia Vintage Ambra Mediterranea’yı kimler kullanabilir? Rodos şövalyeleri, mistik münzeviler, satanistler, okültizmle ilgilenen garip tipler, cadı avcıları, cellatlar ve sadece siyah kıyafetler giyen Death Metalciler. Evet, biraz abartıyorum ama şunu söyleyebilirim ki, herkese ve günlük kullanıma uymayacak bir parfüm. Onun içindir ki denemeden almayın dememe sanırım gerek yok.

Versilia Vintage Ambra Mediterranea’nın rakipleri kimler? Kendisi gibi niş rakipleri şunlar olabilir: Ambre 114, Ambre Sultan, Ambre Fetiche, L`Air du Desert Marocain, Ambre Dore ve Ambre Precieux. Bu tarz parfümlere ilginiz varsa deneme listenize almanızı öneririm.

Kokusunun tasarımını Arturetto Landi yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek, sonrasında normal seyir izliyor. Erkek kullanımına yakın diyebilirim. Tam bir kış parfümü. Sıcak günlerde kullanmanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/7

26 Mart 2018 Pazartesi

Maitre Parfumeur et Gantier – Ambre Dore (2012)

“2007 yılında Ambre Dore’yi (Altın Amber) özel bir etkinlik için tasarladım. Bu aralar içerisinde öd bulunan oryantal kokular çok trend oysa 2007 yılında bu kadar popüler değillerdi. Sonuç olarak Ambre Dore’yi 2012 yılında yeniden piyasaya sürdüm. Bu kararı vermemde 2010/2011 yılları arasında içeriğinde öd bulunan oryantal parfüm dalgasının medyada ve sektörde her yere akın ettiğini de söylememiz gerekir.”

Maitre Parfumeur Gantier’in yöneticisi Jean-Paul Millet Lage’nin bir söyleşisinden okuduğumuz yukarıdaki satırlardan anlıyoruz ki 2012 yılında tekrardan piyasaya sürdüğü Ambre Dore’de markanın amacı öd ve oryantal koku pazarından pay kapmak. Hatta kimi yerlerde Ambre Dore’nin Arap/Orta Doğu pazarı için tasarlandığı bile yazılıyor. MPG’nin pek popüler olamayan parfümlerinden Ambre Dore ile birlikteydik bir süredir anlayacağınız üzere. Bakalım bizi nasıl bir koku bekliyor.

Ambre Dore’nin açılışı sert, kuru ve acımsı deri-amber-reçine üçlüsüyle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki hayvansılık abartılı olmasa da koyu ve karanlık diyebiliriz üst notalar için. Benim için biraz fazla zor açılışı. Orta bölümde sakinleşen kokusunda egzotik ve karanlık amberin etkisi artıyor. Deri hala oralarda bir yerde ama amber çok daha baskın. Orta bölüm fena değil. Kapanış orta kısma göre daha yumuşak. Tozlu vanilyanın eşlik ettiği amber, son bölümde artık zayıflıyor. Alt notalar gayet güzel.

Ambre Dore tam da ismi gibi amber parfümü. Başlangıcından sonuna kadar koyu, karanlık, reçinemsi, baharatlı ve kahvemsi amber rahatlıkla algılanabiliyor. Üst notalardaki hayvansı deriyi pek bünyem kaldıramadı ve başlangıcını sevemedim. Orta bölüm nispeten daha sevilesiydi. Deri orta kısımda daha yumuşak ve geri planda duruyor. Parfüme ismini veren amber orta notalardan itibaren sazı eline alıyor. Bu tür amberi her zaman sevmişimdir. Orta notalar sınıfı geçerken kapanışı bence en güzel yeri ama koku oldukça zayıflıyor kapanışta.

Ambre Dore, niş markaların sevdiği ve bol bol kullandığı şekliyle vermiş amberi. Gayet ağır, yoğun, gizemli, tozlu ve oldukça kuru kokuyor. Yeni nesil zıpır, şekerli parfümlerden değil Ambre Dore. Arabik hisler uyandıran Ambre Dore’de öd kullanılmış ama bence çok baskın verilmemiş. Burnum beni yanıltmıyorsa bu parfüm amber-deri üzerinden ilerliyor. Öd kendisine ancak üçüncü sırada yer bulabilir.

Markanın pek ses getirememiş ve geri planda kalmış bir eseri Ambre Dore. Gayet tematik, yer yerde kullanılması tuhaf kaçacak, spor kıyafetlere pek uyamayacak bir arkadaşa benziyor. Yaş itibariyle de olgun kişileri hedeflediği söylenebilir. Sonuç olarak Ambre Dore’ye aşık olmasam da kötü bulmadım. Genel anlamda abisi ve markanın ünlü amber parfümü Ambre Precieux’un kopyası gibi. Onun kadar başarılı olmasa da amber sevenler bu yüksek kaliteli parfüme şans vermeliler.

Kimi kaynaklarda Ambre Dore’yi Frederic Stalin isimli parfümörün tasarladığı söylense de bir röportajda Jean-Paul Millet Lage parfümü kendisinin tasarladığından bahsediyor. EDP formunda. Kalıcılığı iyi ama ilk patlama dışında fark edilirliği yüksek olmadı bende. Erkek kullanımına daha yakın olduğunu söylemek durumundayım. Tam bir kış parfümü.

Koku Güzelliği:10/6

22 Mart 2018 Perşembe

Estee Lauder – Youth-Dew (1953)

“Youth-Dew, kendi burnunun da çok az koku aldığı bilinen Bayan Lauder’in vücuda sürülmesi için piyasaya sürdüğü bir banyo sonrası vücut yağı aslında. Yağ halindeyken içindeki konsantre oranının yüzde 70’ler civarında olduğu rivayet olunuyor. Bu banyo sonrası yağının çok rağbet görmesi üzerine, Youth-Dew alkollü ortama aktarılıp bildiğimiz eau de toilette’e dönüşüyor ve yüzde 70 olmasa bile, yüzde 20’ler civarında bir konsantre içeriyor.”

Değerli hocamız Vedat Ozan’ın Kokular Kitabı II – Parfümler adlı eserinden alıntıladığım yukarıdaki bölüm dışında, bugün sizlere tanıtacağım Youth-Dew isimli parfümle ilgili ilginç bilgiler de var kitabın satır aralarında. Mesela bayan Lauder’in yeni çıkan parfümünün pazarlama faaliyetleriyle bizzat ilgilendiği, Youth-Dew’in satıldığı mağazalara hatta merdivenlere bu parfümün sıkıldığı, zaman zaman tezgahın arkasına geçerek parfümün satışıyla ilgilendiği gibi enteresan bilgiler bulunuyor. Estee Lauder’in çok önem verdiği Youth-Dew’in ilk çıktığı yıllarda fiyatının uygun tutularak kolay ulaşılabilir hale getirilmesi sonucunda bir ara markanın satışlarının yüzde 80’inini Youth-Dew parfümü oluşturuyormuş. Anlaşılacağı üzere, Amerikan markası olan Estee Lauder’in, güçlü Fransız rakiplerine 1950’li yıllarda meydan okumasıydı Youth-Dew.

Günümüze kadar reformülasyon geçirmesi kaçınılmaz olan Youth-Dew, bugün için kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı gayet eski kokan çiçeklerle gerçekleşiyor. Beyaz çiçeklerden yasemin ilk dikkatimi çeken. Oldukça sabunsu başlangıcında olgun meyveler de var sanki. Biraz şeftaliden bahsedebiliriz sanırım. Üst notaları neredeyse hacı yağı kıvamında Youth-Dew’in. Orta bölümde şov başlıyor. Sabunsu nostaljik çiçeklere kuru baharatlar ekleniyor. Karanfil ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar oldukça öne çıkıyor orta kısımda. Sadece baharatlar mı? Müthiş bir tütsü, azıcık meşe yosunu ve karanlık sayılabilecek gül, orta notaları şahesere dönüştürüyor. Geleyim kapanışa. Son kısımda tozlu amber harika verilmiş. Ambere geri planda paçuli destek veriyor. Vanilya ise çok gerilerde duruyor. Orta bölüm kadar detaylı ve zengin olmasa da kapanışı başarılı Youth-Dew’in.

Uzun zamandır merak ettiğim klasiklerden birisiydi Youth-Dew. Bu efsanevi parfümün beni şaşkına çevireceğini tahmin ediyordum. Şaşkınlığa bir parça hayranlığı da ekleyebilirim artık. Youth-Dew gerçekten de anlatması zor bir parfüm. Onu denemek ve bu deneyimi yaşamak gerekiyor.

Youth-Dew’in ilk saniyelerindeki hayvansı sert çiçekleri yumuşatan şeftali Mitsouko’ya mı benziyor? Sabunsu hatta pudralı aldehitler ve beyaz çiçekler Bandit’i mi çağrıştırıyor? Kapanıştaki amber Calvin Klein – Obsession (kadın versiyonu) tarafına mı yakın? Ve hepsinden önemlisi Youth-Dew gerçekten bir kadın parfümü mü?

Öyle bir eser ki Youth-Dew kendi pazarlama afişlerinde “şimdiye kadar yaratılmış en seksi parfüm” olarak lanse edilse de onun “şimdiye kadar yaratılmış en erkeksi kokan kadın parfümü” olma durumu var mı acaba? Youth-Dew, 1950’li yılların tipik karanlık, yoğun, acımasız, dolgun, boşluk bırakmayan, zengin, katmanlı, pudralı harika bir örneği denebilir. Parfüm garip şekilde erkeksi hissiyat veriyor orta bölümden itibaren. Oysaki başlarda bulunan aldehitler ve beyaz çiçekler amma da kadınsıydı. Ne diyorum ben?

Zihnimi karman çorman hale çeviren Youth-Dew, kendi sitelerindeki tanıma harfiyen uyuyor: Oryantal baharatlı. Resmin bütününde ağır ve koyu baharat-tütsü-sabunsu çiçek-tütün merkezli bir eser bence. Başlangıçtaki civetten geldiğini düşündüğüm hayvansılık o dönemin parfümleri için hiç yabancı değil. Bandit’e benzettiğim karanlık aldehitleri tabii ki kendime yakın bulamadım. Orta kısımdaki baharat-tütsü işbirliğine bayıldım. Sonları çok tanıdık geldi ama bir türlü hangi parfüme benzediğini çıkaramadım. Yoksa Shalimar’a mı benziyor kapanışı?

Youth-Dew, enfes bir klasik. Kullanması ve sevmesi çok zor. 1950’li hatta 1940’lı yılların koku trendini bize sunması anlamında önemli bir eser. Çok katmanlı, zengin, karmaşık ve dominant bir arkadaş. Kullanım döneminde eski/tozlu/nostaljik koktuğunu ve ‘babaanne parfümü’ eleştirilerini kısmen haklı bulsam da günümüzde böyle bir eserin örneğine rastlamak pek mümkün değil. Onun içindir ki kadın-erkek her parfümsever Youth-Dew’i almasa bile denemeli bence.

Benim kullandığım eski EDP versiyonuydu. Kalıcılığı çok iyi, fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Onun içindir ki fazla sıkmanızı önermem yoksa boğucu olabilir. Tam bir kış parfümü. 40 hatta 50 yaş üzeri kadınlara hitap ettiğini belirtmem gerekiyor.

Son olarak parfümün tasarımcısından bahsedeyim kısaca. Josephine Catapano, kaynaklarda sadece dört parfüm tasarlamış olarak görülüyor. Bu dört parfüm de kült haline gelmiş (Fidji, Youth-Dew, Norell) eserler. Yine Vedat Ozan’ın kitabından öğrendiğimize göre İtalyan göçmeni olarak Amerika’ya yerleşen Catapano, 2012 yılında hayata gözlerini yummuş. Bayan Catapano, günümüzün en önemli parfümörlerinden Sophia Grojsman’ın da hocası denebilir. Grojsman’ı parfümörlük mesleğine başlatan kişi olan Catapano için bayan Sophia şunları söylemiş: “O benim için bir modeldi. İtalyan göçmeni bir ailede doğmuş ve sadece liseye kadar okumuş, tamamen içgüdüleriyle hareket ederek parfüm tasarlayan ve bu yönleriyle beni çok etkileyen biriydi.”

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

7 Şubat 2018 Çarşamba

Christian Dior - Miss Dior Cherie (2011)

Christian Dior’un ilk ve en önemli parfümleri arasında gösterilen Miss Dior, 1947’den beri üretimine devam edilen efsanevi klasikler arasında yerini aldı. Christian Dior’un çok sevdiği kız kardeşi için tasarladığı Miss Dior parfümü zaman içinde çok sevildi kadınlar tarafından. Tabii bu kadar başarılı parfümün ilerleyen yıllarda devam kokularının gelmesi gayet normal. 2018 yılının başları itibariyle Miss Dior ailesi yaklaşık otuz üyeye ulaştı. Devam parfümleri arasında çok azı öne çıkabildi. Cherie kendisini gösterebilen şanslılardan birisiydi.

İlk defa 2005 yılında piyasaya sürülen Cherie’nin bile ilerleyen zamanlarda farklı versiyonlarını gördük. EDT ve EDP versiyonları bulunan Cherie’nin 2011 yılında çıkan Eau de Parfum sürümünü bir süredir kullanıyorum. Dior’un Cherie’yi internet sitesinden kaldırdığını gördüğümde aklıma üretiminin sonlandırıldığı geldi. Her ne kadar böyle bir resmi açıklamaya rastlamasam da Cherie büyük ihtimalle artık üretilmeyecek. Neyse geçelim parfümümüze.

Miss Dior Cherie’nin başlangıcı kadınsı meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki çilek ilk dakikalarda oldukça baskın. Buradaki çilek oldukça tatlı, çiçeksi, kadınsı ve modern kokuyor. Orta bölümde meyvemsi taraf devam ediyor. Bu andan itibaren çiçeklerin etkisi iyice artıyor. Yaseminin önderliğindeki beyaz çiçeklere eklenen gül ve şekerli portakal, kokunun yönünü iyice kadınsı tarafa çeviriyor. Bir parça miskin eşlik ettiği çiçekler pek bana göre değil. Sonlarda kadifemsi paçuliye yine misk katılıyor. Azıcık sandal ağacı ve amberin de katılımıyla son bölüm çiçeksiliğin etkilerinin epey sınırlandığı kısım oluyor.

Miss Dior Cherie, olabilecek en kadınsı aromalardan birisine sahip. Daha ilk saniyelerden itibaren onun feminen tarafını algılıyorsunuz. Kokusunun genel olarak meyveli-çiçeksi tarza yakın olduğu söylenebilir. Portakal-çilek ve yasemin gül dörtlüsü arasında gidip gelen kokusuna pek hoşuma gitmeyen tarzdaki paçulinin eklenmesiyle Miss Dior Cherie, hanımefendilerin oldukça ilgisini çekmiş görünüyor. Peki, bir erkek gözüyle nasıl Cherie?

Bir kere oldukça tatlı, çok çiçeksi ve fazlasıyla kadınsı mesajlar veren Cherie’yi sevdiğimi söyleyemem. Başlangıçtaki meyvelerin yeterince pürüzsüz ve rafine olmadıkları aşikar. Şöyle lezzetli, mis gibi doğal kokan çilek beklemeyin. Çilek meyvesini seven birisi olarak buradaki kullanılışını vasat buldum. Orta bölümdeki beyaz çiçeklerin burun tırmalayan cızırtılı senfonisi, bazı kadınlar için cazip gelebilir ama migreni olanların denemesini önermem. Buradaki çiçekler gayet özensiz ve sıradan. Kapanıştaki paçuli ise niye egzotik ve karanlık değil ki?

Sorunun cevabını bu paragrafta vereyim çünkü Miss Dior Cherie, koyu ve gotik bir parfüm değil; canlı, hareketli, enerjik ve hafiften çocuksu. Onun içindir ki parfümün geneli açık, basit ve derinlikten uzak. Notaların verilişi Dior’un alışılageldik kalitesinin oldukça gerisinde. Pek farklı tarafı olmayan, sadece Dior etiketi taşıyan bir arkadaşımız. Bana daha fazlasını hissettiremedi.

Son olarak bir konuya daha kısaca değineyim. Miss Dior Cherie’yi ilk kullandığım andan itibaren çok ünlü bir parfüme benzettim. Coco Mademoiselle ile Miss Dior Cherie epey birbirini andırıyor. Burada önemli olan Coco Mademoiselle’nin 2001 yılında piyasaya sürülmüş olması. Anlaşılacağı üzere Dior, rakibinin en önemli silahlarından birisinin küçük çaplı taklidini yaparak ismini Cherie koymuş. Peki, Dior “taklitlerin her zaman için asıllarını yaşatacakları” evrensel kuralını bilmiyor mu? Biliyor ama Coco Mademoiselle’nin pazarından biraz pay kapmak istemiş muhtemelen. Bu arada Montale’nin hiç sevmediğim parfümlerinden Roses Elixir’e de benziyor Cherie. Tabii Roses Elixir çok daha baş ağrıtıcı ve bıktırıcı Miss Dior Cherie’den.

Parfümün tasarımını Francois Demachy yapmış. EDP formundaki Cherie’nin kalıcılığı yeterli ama etrafa yayılımı biraz düşük. Tam bir kış parfümüne benziyor. Sıcak havalarda boğucu olabilir. Günlük kullanıma gayet uygun, her yaş grubuna hitap edebilecek Miss Dior Cherie, bu tür parfümleri sevenleri bekliyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

3 Şubat 2018 Cumartesi

Tom Ford – Noir Extreme (2015)

Çoğu parfüm kullanıcısı ve yorumcusundan sık sık duyarız şu cümleyi: “Tom Ford tam bir dahi.” Bu yakışıklı Teksaslı, dünya moda sektörünün dikkatini çekmeye devam ederken, parfüm sevdalılarını da heyecanlandırıyor her yıl. Çığ gibi piyasaya sürdüğü yeni parfümleriyle Tom Ford’un güzellik birimi, şimdiden fenomene dönüşmüş durumda. Sadece parfümleri değil diğer kozmetik ürünleriyle de yüksek kaliteli deneyim yaşatıyor müşterilerine bay Ford.

2012 yılında çıkan Noir isimli erkek parfümüyse şimdiden beş kokuluk seriye dönüşmüş durumda. Noir ailesi genişlerken 2015 yılında dikkat çeken bir parfüm raflardaki yerini aldı. Popüler hale gelen parfümlerin devam kokularının genellikle Intense veya Extreme ismini almasına alışığız. Tom Ford’da bu geleneği bozmadı ve Noir’in Extreme’ini çıkarıverdi. Resmi tanıtımı Londra’nın ünlü otellerinden Chiltern Firehouse’ta gerçekleşen Noir Extreme’in doğumuna birçok ünlü de tanıklık etti. Marka tarafından odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Noir Extreme bir süredir hem kıyafetlerimi hem de tenimi süslüyor. Bakalım kokusu nasılmış.

Parfümün başlangıcı tatlı ve lezzetli kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Mayhoş kırmızı erik ve üzüme benzeyen meyvelerin verilişini beğendim. Orta bölüme geçildiğinde ekşi meyveler bir parça geriye çekilirken tatlı ve yumuşak baharatlar kendisini gösteriyor. Tabii orta bölümün asıl hakimi vanilya. Sütsü, kremsi ve neredeyse tropikal kokan vanilya yumuşacık adeta pamuk gibi. Sonlarda vanilya aynen devam ederken egzotik olmayan amberin vanilyaya eşlik ettiğini görüyoruz.

Noir Extreme öncelikle lezzetli bir parfüm. Gerek meyveler gerekse vanilya gayet güzel verilmiş. Meyvelerle vanilyanın uyumu sorunsuz. Sonrasındaysa Noir Extreme vanilya merkezli bir arkadaş. Diğer ögeler vanilyayı desteklemek için verilmiş adeta. Baharatların etkisi hissediliyor ama onlar da öne çıkmaya çalışmıyorlar.

Noir Extreme, günümüzün modern parfümlerinin tipik örneği. Tatlılık tabii ki baştan sona hissediliyor. Neyseki fazlaca verilmemiş tatlılık. Oldukça kibar, çok erkeksi sayılamayacak, yumuşacık, hoş bir parfüm. Kullanan çoğu kişinin seveceğini düşündüğüm Noir Extreme, tam bir kış parfümü denebilir.

Bu tür güvenli parfümler gayet kullanışlıdır. Hem sizi mutlu ederler hem de birisine hediye etmek için harika seçimlerdir. Böylesi parfümleri çoğu kişi ilginç bulur ve övgüler alır. Bu anlamda Tom Ford, geniş kitlelere yönelik tasarlamış Noir Extreme’i.

Peki her şey harika mı, hayat toz pembe mi? Noir Extreme’de rahatsız edici yapaylık ya da uyumsuzluğa rastlamadım. Kalite anlamında idare eder. Sonuçta o bir Tom Ford ve isminin hakkını veriyor. Eleştirilebilecek taraflarını düşünüyorum ilk aklıma etrafa yayılımının düşük olduğu geliyor. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği yüksek değil. İkinci olaraksa çok derin ya da katmanlı sayılamaz. Tom Ford gibi rakiplerinden bir parça yüksek fiyat etiketine sahip markadan daha farklı ve detaylı parfümler beklemek hakkımız sanırım.

Tom Ford, Noir Extreme’de yine kendisi tarafından daha önce kullanılan koku formunu tekrar etmiş. Özel seriye ait Plum Japonais’e benzettim meyveli yapısını. Hatta azıcık Velvet Orchid’i bile andırıyor. Tabii onun daha çiçeksiz hali diyebilirim.

Abisi Noir’e ne kadar benziyor Extreme’i sorusunu duyar gibiyim. 2012 çıkışlı Noir EDP, oldukça hayvansı ve baharatlıydı. Deri de ciddi ciddi hissediliyordu. Noir Extreme’de ise çok şükür ki hayvansallık yok. Baharatlar sınırlı, deriye ise rastlamadım. Yani iki parfüm farklı denebilir. Diğer taraftan da Noir’in tatlı, koyu, vanilyalı kokusuna da epey benziyor Extreme sürümü. Özetle Noir Extreme, abisi Noir’in DNA’sını taşırken, küçük değişikliklerle daha kullanılabilir ve yumuşak bir parfüm haline getirilmiş. Noir’in sivri köşelerinin yuvarlatılmış hali denebilir Noir Extreme için.

EDP formundaki Noir Extreme’in kokusuna Sonia Constant imza atmış. Erkek parfümü olarak sunulduğuna bakmayın kadınlar rahatlıkla kullanabilir. Her yaş grubuna ve ortama uyacağını düşünüyorum, tabii soğuk mevsimlerde kullanmanız şartıyla.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

14 Ocak 2018 Pazar

Histoires de Parfums – Fidelis (2015)

Sıradışı konsepti ve farklı parfümleriyle oldukça ilgi gören Histoires de Parfums, 2011 yılında “Editions Rare” isimli seri piyasaya sürdü. 2018 yılının başları itibariyle yedi parfüme ulaşan Editions Rare serisi de kendi içinde bölümlere ayrılıyormuş meğer.  Markanın sitesine göre Editions Rare serisinin içindeki üç parfüm diğerlerinden farklı yerde duruyor. Veni, Rosam ve Fidelis parfümleri bir şekilde altınla bağlantı kurularak pazarlanıyor.

Veni sarı altınla, Rosam beyaz altınla, Fidelis ise pembe altınla ilişkilendirilmiş kendi sitelerinde. Bugünkü yazı konuğum Fidelis’in açıklanan notalarında oldukça ilgimi çeken içerikler var. Mesela ahududu, kahve, paçuli ve kimyon notalarının birlikte kullanılması farklı koku formuyla karşılaşacağımı düşündürtüyor bana. Ayrıca öd, gül, safran ve amberden de bahsedilmiş tanıtımında.

Fidelis’in açılışı kuru sayılabilecek farklı baharatlarla gerçekleşiyor. Kakuleden şüpheleniyorum ilk saniyelerde. Hafiften de kahve olabilir üst notalarda. Sevdiğimi söyleyebilirim başlangıcını. Orta bölümde gülün kompozisyona girdiğini fark ediyorum. Buradaki gül geri planda kalmaya çalışıyor ve hafiften meyveli denebilir. Orta notalarda amberin etkisi giderek artıyor. Buradaki amber egzotik, koyu ve ağır bir amber. Son bölümde amberin etkisi devam ediyor. Safran kapanışta daha görünür oluyor. Safranlı amberin pek bana göre olmadığı gün gibi ortada.

Birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığımda Fidelis’ten zihnimde ne kalacak diye düşünüyorum ve cevabı buluyorum: Amber. Buradaki amber gayet kütleli, sağlam, elitist, karanlık ve azıcık sert, daha doğrusu acımsı. Ahududu, kakule, kahve, gül, paçuli ve öd genel olarak amberin etkisinde bir şeyler söylemeye çalışıyorlar ama sesleri pek çıkmıyor.

Histoires de Parfums’un sitesinde Fidelis’in önce üst-orta-alt notaları açıklanmış. Sonrasındaysa ana notalar olarak not eklenmiş ve safran, kimyon, gül, amber ve ödden bahsedilmiş. Tabii bu çok alışıldık bir uygulama değil. Anladığım kadarıyla Histoires de Parfums burada diğer açıklanan notalardan ziyade kokunun asıl aksının ana notalar olarak verilen beş elementten oluştuğunu vurguluyor.

Kullanım döneminde yoğun kahve, ahududu, paçuli ve öd notalarına rastlamadım. Muhakkak vardır bu arkadaşlar ama etkileri sınırlı. Özellikle kahve-ahududu-öd üçlüsünü bir parfümde yan yana gördüğümü hatırlamadığım için oldukça ilgimi çekmişti kağıt üstünde Fidelis. Uygulamadaysa işlerin harika olmadığını söylemeliyim.

Enteresan tarafı bu tür egzotik ve koyu amber kokularını severim ama Fidelis bir şekilde kendisine bağlayamadı beni. İçine girip keyif alabileceğiniz konfor parfümü değil. Oldukça tematik, pek derinliği olmayan, akılda kalamayacak, doğru düzgün bir temaya sahipmiş gibi görünmeyen yapısının olduğunu söylemek istiyorum.

Histoires de Parfums’un kimi parfümlerini çok seven birisi olarak Fidelis’e büyük umutlar bağlamıştım ama beklediğim kadar çarpıcı ve ilginç çıkmadı. Onun kötü ve vasat koktuğunu söylemek haksızlık olsa da bana pek uymadı genel yapısı. Biraz fazla acımsı, buruk ve zorlayıcı tarzına alışmak zaman istiyor belki de.

Tatlılığın olduğunu ama abartılmadan verildiğini belirtebilirim. Günlük kullanıma pek uymayacak, spor kıyafetin üzerinde sırıtabilecek, akşamlara daha iyi uyum sağlayabilecek tam bir kış kokusu gibi duruyor. Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın diyebilirim.

Kokusunun tasarımını genelde ilginç markalarla çalışan 36 yaşındaki parfümör Julien Rasquinet yapmış. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/6