deri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2020 Cuma

Prada – L’Homme Intense (2017)

Prada’nın 2016 yılı çıkışlı Prada L’Homme ve Prada La Femme parfümleri, markanın oldukça önem verdiği eserlere benziyor. Etkili kampanyalarla tanıtılan yeni Prada’ların devam parfümleri gelmeye devam ediyor. Henüz 2016 yılı çıkışlı olmalarına rağmen onu geçmiş durumda yeni Prada L’Homme ve La Femme serisi. Yakın zamanda denediğim ve pek sevemediğim serinin ilk erkek parfümü L’Homme’den sonra şimdi de 2017 yılı çıkışlı L’Homme Intense ile tanıştım bir süre önce.

Prada’nın internet sitesinde L’Homme Intense’nin tanıtımının şu cümlelerle yapıldığını görüyoruz: “Prada L’Homme Intense, erkek kimliğinin çok yönlülüğünü ifade eder:  Kokunun kalbinde bulunan amber, paçuli, iris ve tonka fasulyesi notaları, Prada erkeğinin sonsuz yönlerini vurgular.” Resmi olarak açıklanan notalarıysa şunlar: Amber, paçuli, sadal ağacı, tonka fasulyesi.

L’Homme Intense’nin başlangıcı çikolatamsı, tatlı, lezzetli iris çiçeğiyle gerçekleşiyor. Modern ve gayet başarılı açılışından sonra ilerleyen saatlerde tonka fasulyesinin eşlik ettiği koyu sayılabilecek paçuli karşımıza çıkıyor. İris çiçeğinin geri planda destek verdiği orta kısımda deriyi de algılayabiliyoruz. Orta bölüm çok hoş. Sonlarda modern tatlılık devam ediyor. Sandal ağacı ve amberli kapanışı hiç fena değil.

Karşımızda yeni nesil erkek parfümlerinin tipik örneği var. Ayarında verilmiş tatlılık, çikolatamsı tonka fasulyesi, vanilya, deri, iris çiçeği ve sıcak baharatların karışımından oluşuyor. Görüleceği üzere 2020’li yılların ana akım erkek koku trendleri haline gelen notaların çoğu L’Homme Intense’nin içerisinde var. İşin güzel tarafı yapaylığa yer verilmeden ve bıktırıcı şekilde şekerli olmadan bu öğelerin hepsini başarılı şekilde harmanlamış parfümör Daniela Andrier. Ne iticilik var ne aşırıya kaçma var ne de kalitesizlik hissiyatı mevcut.

Leziz mi leziz L’Homme Intense, herkesin sevebileceği, orta yolu takip eden, kadınlardan övgüler alacağınız, günlük kullanıma ve iş-ofis-resmi ortamlara uyabilecek çok yönlü kokuya sahip. Onu koklayıp da nefret edecek kişi sayısı az olacaktır. Kimi kullanıcıların bu parfümü Dior Homme’ye benzetmesini anlıyorum çünkü ikisinin içeriğinde iris var. Oysa Dior Homme, pudramsı makyaj malzemesi-ruj-deri gibi kokarken, L’Homme Intense daha karanlık, çikolatamsı sıcak davranıyor. Dior Homme Intense’ye daha yakın L’Homme Intense’nin genel yapısı.

2016 çıkışlı ilk L’Homme’yi hiç sevememiştim fakat Intense versiyonu çok hoş olmuş. İki parfümün benzer yönleri olsa da Intense kesinlikle birkaç gömlek üstün koku güzelliği, yaratıcılık ve kalite anlamında. Biraz Roberto Cavalli Uomo’ya benzettiğim L’Homme Intense, ilk dakikalarda azıcık Thierry Mugler – A Men’e de benziyor.

Eau de Parfum formundaki L’Homme Intense’nin kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyede. Performans anlamında bence yeterli. Tam bir kış parfümü olduğunu düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7.5

30 Ağustos 2020 Pazar

Creed – Aventus (2010)

Aventus’u anlama ve tanımlama çabalarımda artık sona gelmek istiyorum. Yıllar içerisinde iki defa hakkında yazı yazmamı sağlayan Aventus’un artık final yazısını kaleme almanın zamanı geldi. 2011 yılında Creed tarafından tanıtılan ve kısa sürede dünya çapında büyük yankı uyandıran Aventus isimli erkek parfümü, marka tarihinin en çok satan kokusu haline geldi. Birçok benzeri üretildi ve niş parfüm dünyasının popüler yıldızı denebilir. Creed’in bile Aventus’un böylesine büyük başarı yakalayacağını beklemediğini varsaymak yerinde olabilir.

Creed’in internet sitesinde Aventus’un gücü ve başarıyı kutlayan tarihi bir imparatorun dramatik yaşamından ilham aldığı belirtiliyor. Her ne kadar isim vermese de açık kaynaklardan Aventus’un Napolyon Bonapart’tan esinlendiğini biliyoruz. Aventus isminin “rüzgardan” kelimesinden türetilerek bulunduğu ve Aventus erkeğini her zaman sırtını başarı rüzgarlarına dayayarak dört nala koşan bir adam olarak tanımladığını görüyoruz. Ayrıca iyi yaşanmış bir hayatın tadını çıkaran bireyler için sofistike karışım olduğu da öne sürülmüş.

Aventus’un ilk saniyeleri ananas, elma ve tozlu yapraksılıkla gerçekleşiyor. Hafiften metalik ve ekşi meyvelerin (ananas ve elma) lezzetli, ferah, dumansı ve pürüzsüz olduğu söylenebilir. Bir parça bergamotun eşlik ettiği ilk saniyeler lezzetli ananasın önderliğinde geçiliyor. Orta bölümde mayhoş ananasın izleri devam ediyor. Orta notalarda parfümü böylesine ilginç ve sevilen yapan huş ağacı bizi karşılıyor. Dumansı ve ağaçsı davranan huş ağacıyla ananasın karışımı orta kısmı domine ediyor.  Orta notalarda gerilerden azıcık tütsü de algılıyorum. Açıklanan resmi orta notalarında pembe meyveler, paçuli ve yasemin görünüyor fakat hafiften plastiğimsi ağaçsılık daha etkili. Sonlarda görünüm pek değişmiyor. Odunsu ananas kapanışta da devam ediyor. Deriyi andıran odunsuluk sonlarda öne çıkıyor.

Aventus’un kokusal çözümlemesi uzun uzadıya yapılmayacak kadar basit. Ana yapı ekşi meyveler ve odunsulardan oluşuyor. Başlangıçtaki canlı ve dinamik ananas-elma ikilisinin orta kısımda huş ağacıyla dengelenmesiyle Aventus’un anlatması zor ilginç kokusu ortaya çıkıyor. Ağaçsılık kimi zaman dumansı hissiyat veriyor fakat asla karanlık ya da koyu kokmuyor. Aventus gayet açık, basit, düz, derinliğe sahip olmayan bir parfüm. Diğer taraftan da büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, kimi zaman ucuz hissettiren, temiz, canlı, genele hitap eden, kadınların çok sevdiği forma sahip bir eser. Hem bu kadar basit ve mütevazi olup, hem de nasıl böylesine büyük fenomen haline geldi, anlaması zor.

Hayatın çoğu anında olduğu gibi nedenlerin peşinde koşmaktansa Aventus gibi popüler parfümü olduğu gibi kabul etmeliyiz sanırım. Creed markasının oldukça yüksek fiyatlara satılan parfümlerini düşününce, Aventus’un 100 ml.’sinin 435 dolar gibi akıl almaz rakama satılması normal gelebilir fakat bu parfümün böylesine uçuk rakamları hak edip, etmediği daha uzun yıllar tartışılacaktır.

Sonuç olarak 2010’lu yılların bol şekerli ve baharatlı erkek parfümlerinden ayrılan, yapaylığa rastlanmayan fakat doğal/gerçekçi de olmayan, kimilerinin marketlerde satılan ananas sularına benzettiği metalik meyvemsi kokusuyla Aventus’a eskisi kadar sinir olmuyorum ama ona aşık olanları da anlayamıyorum. Evet, herkesin istediği parfüme aşık olma özgürlüğü var ama vasatizmin sınırlarında dolaşan Aventus’un kolay kullanılabilir, konforlu ve güvenli koktuğunun da hakkını vermek istiyorum. Onu koklayıp nefret edecek çok fazla kişi çıkmayacaktır. Hele ki kadınların Aventus’a bayılmalarını nasıl açıklayabiliriz hiçbir fikrim yok.

Aventus ve daha genel olarak Creed’in parfümlerindeki batch kodu olayını çoğumuz biliyoruz. Aventus’un bir sürü batch kodlu versiyonu var ve benim denediğim efsane Aventus batch’lerinden Z01 idi. Bu ünlü batch’te ananasla deriyi andıran dumansı ağaçsılık hoş dengede vermiş. Özellikle sonları oldukça deri-odunsu davranıyor.

Kokusu altıncı nesil Creed baş parfümörü Olivier Creed ve oğlu Erwin tarafından tasarlanmış. Erkek parfümü olsa da uniseks olarak rahatlıkla kullanılabilir. Günlük kıyafetlere, spor sonrasına, deniz kenarına ve yaz akşamlarının uzun partilerinde kullanmak için doğru seçim olabilir. Çok soğuk kış günleri dışında her mevsime uyum sağlayabilir.

Eau de Parfum formundaki Aventus’un kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı yüksek sayılmaz.

Koku Güzelliği:10/7

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Perris Monte Carlo – Bois d’Oud (2012)

Perris Monte Carlo’nun 2012 yılı çıkışlı parfümü Bois d’Oud, markanın Gold Collection serisinin üyesi. Gold serisinin ağırlıklı olarak Ortadoğu coğrafyasına hitap eden parfümlerden oluştuğu söylenebilir. Bois d’Oud’un isminden anlaşılacağı üzere Arap-Ortadoğu bölgesinin sevilen içeriği öd ağacı temasını öne çıkarttığını görüyoruz.

Perris Monte Carlo, parfümü Bois d’Oud’un tanıtımında baharat, öd ağacı ve odunsu temaları merkeze almış. İkinci olarak safran, kimyon, papirüs, vanilya ve misk notalarına değinilmiş.

Bois d’Oud’un açılışı koyu ve plastiğimsi odunsulukla gerçekleşiyor. Üst notalarında süeti çağrıştıran lastiğimsi odunsuluk, öd ağacından ziyade farklı tipte odunsuluğa yakın duruyor. Orta kısma geçildiğinde plastiğimsi odunsuluk devam ediyor. Orta bölümde tatlı meyveler ve sıcak baharatlar (ağırlık tarçında) kompozisyona dahil oluyor. Mürdüm eriğini çağrıştıran ve ferah olmayan karanlık meyvemsilik, kapanışta hafiften hissediliyor. Bois d’Oud, son bölümde lezzetli vanilya ve miskle kapanıyor.

“Eğer bir tüccar olsaydım, sadece öd parfümlerinin ticaretini yapardım. Yaptığım ticaretten kar etmemiş olsam bile, öd ağacının sansasyonel kokusundan faydalanırdım.” Perris Monte Carlo’nun internet sitesinde Bois d’Oud sayfasında bu yazı dikkatimizi çekiyor. Perris markası, en değerli kokusal içeriklerden öd ağacına övgüsünü böyle özetlemiş. Oysa Bois d’Oud’un safkan öd temalı olduğunu söylemek mümkün mü?

Bois d’Oud’un omurgasını, sedir ağacı veya öd ağacının oluşturduğunu düşünmüyorum. Tik veya abanoz ağacını çağrıştıran üst ve orta kısımdaki odunsuluk, plastiğimsi derimsi yapıyla birlikte verilmiş. Buradaki süetimsi ve yapaylık sınırındaki hissiyat bir parça Bulgari – Black’taki yeni bisiklet lastiği kokusuna yakın diyebilirim. Hatta biraz zorlarsak Parfum d’Empire’nin Cuir Ottoman’ına uzaktan benzetilebilir. Hafiften Tuscan Leather’daki deri ceket tarzına göz kırpmaya çalışan süet-deri kullanımından bahsetsem hata mı ederim? Üst ve orta kısımdaki odunsuluk, çam ormanı hissiyatı vermiyor. Ana tema reçinemsi-yeşil de davranmıyor. Orta bölümde sıcak baharatlar ve erik-şeftali benzeri yapıyı boyunduruğuna alan odunsuluk, alıştığımız tarzda öd ağacı algısı yaratmıyor. Eğer bu parfümün isminde Oud olmasaydı ve öyle koklasaydım, onun içerisinde öd ağacı olduğu aklıma gelmezdi.

Niş markalar bizi hangi tür öd kullanımına alıştırdı? Ağır, bıktırıcı, ilacımsı, ecza deposu gibi kokan acımsı-buruk öd ağacına alıştığım için, Bois d’Oud’un da benzer kokacağını düşünmüştüm. Kullanım döneminde bu tür yapıyla karşılaşmadım. Öd temasının ikinci planda olduğunu bile düşünüyorum. Meyvemsilik olgun-leziz erikle sağlanmış fakat meyveler öne çıkmaya çalışırken, bir taraftan hep paçasından geri çekilip, uysal çocuk olması isteniyor adeta. Bazı kullanıcıların buradaki meyvemsiliği Tom Ford’un Plum Japonais’ine benzetmesini makul karşılıyorum. Bois d’Oud’un kokusunu muhakkak bir şeye benzeteceksem, Bulgari Black-Plum Japonais-Cuir Ottoman üçlüsünün kimi notalarının karışımı olarak zihnimde oturtmaya çalışıyorum.

Eau de Parfum formunda olduğunu belirteyim. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı yüksek olmadı tenimde. Etrafa saldıran yoğunluk beklerken, tenimde ilginç şekilde çekingen kaldı. Perris Monte Carlo’nun internet sitesinde Bois d’Oud için herhangi cinsiyet ayrımı yapılmadığı için uniseks olarak değerlendirebiliriz. İçeriğindeki odunsuluğun oranının yüksek olmasından dolayı erkek kullanımına yakın durduğunu düşünüyorum. Sonbahar-kış döneminde kullanmak iyi sonuç verecektir.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Mart 2020 Salı

Thierry Mugler – Alien Man (2018)

Yaratıcı ve sıra dışı parfümleriyle, dünya koku sektörünün en popüler markalarından Thierry Mugler’in hayatımıza kattığı Angel serisinden sonra Alien isimli kadın parfümü, büyük başarı yakalamıştı. 2005 yılı çıkışlı Alien’in her ne kadar ucube/çocukça sayılabilecek şişesini sevemesemde, içerisindeki kokusu oldukça çarpıcı ve saldırgandı. Alien’ın yıllar içinde birçok devam parfümü raflardaki yerini aldı. Tabii ki hepsi kadınlar içindi çünkü klasik Alien, yasemin kokan feminen bombaydı.

2018 yılında Thierry Mugler’den, ben dahil, çoğu parfüm severi şaşırtan hamle geldi. Modern klasik olma yolundaki kadın parfümü Alien’a ilk defa erkek kardeş geliyordu. Tabii böylesine popüler kadın parfümünün ismini kullanan Alien Man’a gözler döndü. Alien Man’in üretilmesi çoğu erkek için iyi haberdi. Gerçi aradan geçen kısa süre içinde, Alien Man’in ablası kadar büyük başarı yakalayamayacağı ortaya çıkmaya başladı.

Alien Man, Mugler’in internet sitesinde derili, odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış. Markanın resmi tanıtımında şu cümleler kullanılmış: “Alien Man ile erkekler iç güçlerini bulur ve hayallerini gerçekleştirir. Yarı tanrı, yarı insan, huzurun güçle buluştuğu olağanüstü bir macera yaşar. Alien Man’de kullanılan Osmanthus çiçeği Çin’de seçildi ve IFF koku evi tarafından özenle uygulandı.” Parfümün tasarımcısı Jean-Christophe Herault, yarattığı Alien Man için şöyle söylemiş: “Alien Man her şeyden önce patlayıcı ve aydınlık bir kontrasttır. Kokusunun şaşırtıcı, benzersiz olmasını istedim.”

Alien Man’in açılışı yeşil lavanta-menekşe benzeri neredeyse tozlu-kuru-buruk şekilde gerçekleşiyor. Parfümün açıklanan üst notaları şimdiye kadar görmediğim gariplikte diyebilirim. Dumansı kayın ağacı ve dereotundan bahsediliyor üst notalarda, muhtemelen daha önce böylesine tuhaf başlangıca rastlamadım. Pazarlama için verilen notaları bir kenara bırakacak olursam başlangıcının anasonlu, menekşeli lavantaya benzediğini düşünüyorum. İlk saniyeleri tabii ki sevemedim. İlerleyen dakikalarda yeşil tema geri plana geçiyor. Kuru olan koku yavaş yavaş tatlanıyor. Orta bölümde süet benzeri tatlı deri birden hoş sürpriz yapıyor. Hafiften dumansı verilmiş deriyi beğendim. Orta kısımda kaşmir ağacı da geri planda algılanıyor. Geçelim sonlara. Lezzetli deri yoluna devam ederken, kapanışta bir parça vanilya kendisini gösteriyor. Tonka fasulyesini andıran vanilya, alt notalarda oldukça silik kokuyor.

Gerek Mugler’in tasarladığı ilginç temalı parfümler gerekse açıklanan bazı absürt notaları (dereotu ve dumansı kayın ağacı) sebebiyle standartlara uymayan koku formu bekliyordum. Alien Man, ilk saniyelerde anlatması/açıklaması zor temasıyla çoğu Mugler parfümündeki çarpıcı etkiyi yaratıyor ama benim için olumsuz çarpıcılıktan bahsedebilirim. Tuhaf ve mayhoş yeşil aromaya sinir/gıcık olmamak elde değil. Mugler’in bir diğer abuk parfümü Aura’yı çağrıştıran ilk saniyeleri atlatınca kremsi plastiğimsi tatlı deri iyi geliyor. Emporio Armani’lerdeki (He, She, Si) plastiğimsi modern deriyi andıran orta kısımdaki tema hem genele hitap eden hoş sürpriz oluyor hem de üst notaların kötü imajını siliyor. Sonlarda, neyse ki orta bölümün benzer düzleminde ilerlemesi, benim gibi bu tür deri kullanımını seven kişileri mutlu edecektir. Her ne kadar kapanıştaki vanilya biraz basit, mumsu ve rafinelikten uzak verilse de kabul edilebilirlik sınırları içindeydi.

Alien Man, ablası kadar çarpıcı, ilginç, agresif, benzersiz ve şöhretli olamayacak gibi görünüyor. Ben dahil birçok parfümseverin merakla beklediği Alien Man, küçük çaplı hayal kırıklığı yaşatıyor. Belki de beklentiyi bu kadar yüksek tutmamak gerekiyor. Cazibeli orta kısmı dışında büyük başarı sağlayamıyor. Hayatınızın parfümü olmaktan uzak denebilir. Farklı imza parfümü olarak düşünülebilir onun dışında büyük boy şişesini almak iyi fikir gibi görünmüyor.

EDT formundaki Alien Man, performans anlamında yine ablasının çok gerisinde. Kalıcılığı yeterliyse de etrafa yayılımı düşük oldu tenimde. Sonbahar-kış dönemine yakışacağa benziyor.

Koku Güzelliği:10/6

4 Mart 2020 Çarşamba

Perris Monte Carlo – Cacao Azteque (2017)

“Orta Amerika’da yaşayan Aztekler, kakao çekirdeğiyle karşılaşan ve benzersiz özelliklerini öğrenen, onu dünyaya tanıtan ilk kişilerdendi. Ancak Cortez’in Mexico City’ye yaptığı yolculuk sırasında kakao çekirdeğinin önemini keşfettiği söylendi. Ezilmiş kırmızı biber ve kakule ile harmanlanmış acı bir karışım olan kakao çekirdeklerinden çıkarılan Xocoatl, “tanrıların yemeği” ismi verilen mükemmel iksir yaratır. Bu iksirin tanrılara kuvvet ve bilginin gücünü verdiği söylenir. Bu nedenle Aztek’in son bağımsız krallarından Montezuma, açgözlü ve güç takıntılı şekilde, günde elli bardaktan fazla içerdi.”

Niş parfümevi Perris Monte Carlo’nun Cacao Azteque isimli parfümünün tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Kakao-kahve-çikolata temalı parfümlere meraklı birisi olarak hevesle kullanmaya başladım Cacao Azteque’yi. Açıklanan notalarında rom özütü, pittosporum (yıldız çalısı), sümbülteber özütü ve kakao özütünden bahsedilmiş. Oldukça farklı temaya sahip bu ilginç notalar bir parfümde nasıl kullanılmış bakalım.

Cacao Azteque’in açılışı canlı ve parlak baharatlarla gerçekleşiyor. Başlangıçta büyük oranda yüksek kaliteli kakuleye yer verilmiş. Üst notalarda pek karşımıza çıkmayan kakuleyi beğendim ilk saniyelerde. İlerleyen dakikalarda kakuleye biber ekleniyor. Parlak ve hafiften metalik hissettiren biberle birlikte üst-orta bölüm baharatlı denebilir. Son kısımda çok ilginç olmayan deri kullanılmış. Açıklanan alt notalarında deri bulunmuyor fakat zayıf ve sıradan deri çok şey vaat etmiyor kapanışta.

Cacao Azteque, egzotik, neredeyse tropikal, aromatik baharatlı bir parfüm denebilir. Kakulenin ve biberin büyük yer kapladığı parfümde ilginç bir form var. Kokusal anlamda bazı parfümleri, duyusal anlamdaysa hayatımdaki hüzünlü kimi anları çağrıştırdı ama hangisi olduğunu çıkaramadım. Kokusu çok tanıdık geliyor. Güneşli bir sonbahar gününün buruk sevinci var sanki onun vermek istediği temada.

Niş parfümlerde rastladığımız ağır, güçlü, dolgun hissiyat burada yok. Zayıf sayılabilecek ve çekingen kalan Cacao Azteque’nin kullandığım versiyonu EDP formuydu. Bir de Extrait olanı varmış. Belki de performans için onun denenmesi gerekiyor.

Cacao Azteque’nin kokusuna aşık olmadım ama kötü de diyemem. Oldukça basit ve tekdüze devam ediyor.  Burun tırmalayan yapaylık ya da uyumsuzluk bulunmuyor. Günümüzün modern parfümlerindeki gibi bolca tatlılık ve bıktırıcı şekerli hissiyat yok neyse ki. Kuru sayılabilecek bir parfüm.

İlginç durumlardan birisi de yukarıda bahsettiğim sıra dışı notaların birlikte kullanıldığı iddiası. Açıklanan notalarında rom içkisi, sümbülteber, kakao ve yıldız çalısı isimli bitki var. Yıldız çalısının nasıl koktuğu konusunda fikrim olmasa da diğer öğelerin Cacao Azteque’de baskın şekilde olmadığını düşünüyorum. Parfüme ismini veren kakaonun büyük yer kaplayacağını düşünürken, kokusunda hemen hemen hiç kakaoya rastlamamak kafamı karıştırdı. Kakao varsa bile bildiğimiz anlamda verilmediği çok açık.

Cacao Azteque’nin 2018 yılında Art and Olfaction Award ödüllerinde finale kaldığı bilgisini de vereyim. Parfümün tasarımını Xerjoff, Miller Harris, Etro, Annick Goutal gibi önemli niş parfümevleri için kokulara imza atmış parfümör Mathieu Nardin yapmış.

Kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Uniseks olarak kullanılabilse de erkek tarafına bir parça daha yakın bence. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Aralık 2019 Pazartesi

Montale - Aoud Queen Roses

Yine kulaklıktan gelen, zihnimde uçuşan ritmler ve The Cure’un solisti Robert Smith’in eşsiz sesiyle amaçsızca dans edesi geliyor insanın… Oysa The Cure wikipedia’ya göre gotik rock gurubu, asla dans müzik yapmıyorlar. Ve ne tesadüf ki Friday I’m in Love’u dinliyorum hem de gri ve soğuk cuma günü. Bu şarkı kesinlikle gotik değil, hayat enerjisi aşılıyor:

Pazartesi maviyse umurumda değil
Salı griyse ve çarşamba da öyleyse
Perşembe seninle ilgilenmiyorum
Bugün Cuma, ben aşığım

Geçtiğimiz haftalarda az takipçili ama havalı 🙂 instagram hesabımda bir parfümsever arkadaşımız, ara ara dinlediğim müzikleri de paylaşmamı istemeseydi bu yazının başlangıcı muhtemelen şöyle olacaktı:

“2019 yılının sonları itibariyle 140’a yakın parfüme imza atan Montale niş parfümevi, onlarca Aoud isimli parfümünün ardından büyük bir sürpriz yaparak Aoud Queen Roses isimli sıradışı esere imza atmış!”

Her makul parfümsever gibi Montale’nin Aoud’la başlayan parfümlerini saymayı bırakmış birisi olarak Queen Roses ile karşıma nasıl koku formu çıkacağını tahmin ediyordum: Gül ve Öd ağacı.

Çılgınca saldırgan ve batı insanının zihin/algı/hissayat/duygu dünyasını sarsmak için üretim yaptığını düşünmeye başladığım Montale’nin Aoud Queen Roses’ine tabii ki bir doğu zihin dünyasına sahip birisi olarak önyargılı yaklaştığımı saklayamam. İyi de hangimizin önyargıları yok ki?

Her ne kadar üst paragraftaki teorimi çürütse de Montale’nin internet sitesinde Aoud Queen Roses’ın Gine’den gelen hibiskus çiçeği ve Grasse ile Arabistan’dan gelen gülle karıştırılarak oluşturulduğundan bahsedilmiş. Son tanıtım cümlesi tabii ki çarpıcı seçilmiş: “Doğu Prensesine layık bir öd.”

Sorun değil, teoriler ve komplolar çürütülmek içindir. Aoud Queen Roses’ın açılışı adeta Montale klasiğiyle imzalanmış: “Eczane deposu gibi kokan acımsı ve kuru öd ağacının yanında konumlanmış attarımsı, hacı yağımsı güçlü ve agresif gül. İlk saniyeler ve dakikalar, milyonlarca Montale parfümündeki gibi. Bu koku patetizmine zavallı burnum alışık ama hayatında ilk defa Montale parfümü kullanan masum ve deneyimsiz kokusever Selda hanım (Bu parfümü bana yolladığı için teşekkür ederim) gibi, fenalık geçirme aşamasına gelebilirsiniz. Mümkünse üst notaları, bir üniversite hastanesinin acil servisinin yakınlarında koklayın, ne olur ne olmaz.

Orta bölümü var mı bu parfümün bilemiyorum ama öd ağacının geriye çekilmesiyle kıpkırmızı güzel, ağır, karanlık ve gerçekçi gül/gül yaprağı temasına belli belirsiz eşlik eden sıcak baharatın (ilginç şekilde gül soğuk ve serin kokuyor) dışında leziz kırmızı meyveler var mı yoksa kimi yorumcuların kırmızı şaraba benzettiği akor nedir emin değil. Çünkü o bir Montale parfümü, onu koklarken çoğu zaman hangi notayı içinize çektiğinizi tahmin edemiyorsunuz.

Son kısımlar, üst-orta bölümle paralel ilerliyor. Büyük değişim yaşanmayan kapanışta, vahşi bir atın uysallaşıp, evcilleştiğini düşündürtüyor Aoud Queen Roses. Her bitişin ruhlarda bıraktığı hüzün, onun alt notalarında da var.

Açıklanan notalarında paçuli, öd ağacı, hibiskus, gül ve deri varmış Aoud Queen Roses’ın. Baskın deri hissedilmese de geri planda kalmayı tercih eden deriye benzemeyen deri kullanımıyla (ünlü Aoud Leather’ı hatırlayalım) yine kendisine özgü format geliştirmiş galiba Pierre Montale. Sonuç olarak parfümün ana temasını baskın kırmızı gül, öd ağacı ve misk oluşturuyor. Yine koyu yine ilacımsı yine sert yine kullanması zor yine sanatsal yine Arap-Ortadoğu coğrafyasına göz kırpan yine günlük hayatın akışına uyamayacak yine agresif yine çarpıcı bir gül-öd parfümü gelmiş Montale’den.

İsminden (Queen) ve kokusundan (feminen sayılabilecek gül) kadın parfümü olduğunu anladığımız Aoud Queen Roses, benim gibi çoğu kokuyu uniseks kategoriye çekmeye çalışan faniye bile dişil geldi. Hele ki onu bol bol üzerime sıkıp, soğuk ve karanlık sokaklarda ellerim ceplerimde yürürken, bir taraftan sokak kedilerine selam verip diğer taraftan şapkası kürklü montumdan yayılan efemine notalar, kendimi tedirgin hissetmeme sebep olmadı desem yalan olur. Yine de her şeye rağmen günlerden cuma gecesi ve The Cure’un Friday I’m in Love şarkısında söylediği gibi:

Pazartesi maviyse umurumda değil
Salı griyse ve çarşamba da öyleyse
Perşembe seninle ilgilenmiyorum
Bugün Cuma, ben aşığım

Çalışkan parfümör Pierre Montale’nin paletinden çıkan Aoud Queen Roses, tam bir kış canavarı. Havanın 5 derecenin altına düştüğü günlerde onu kullanmanın çok daha iyi sonuç verdiğini deneyimleyerek öğrendim, sıcak ofis ortamındaysa şaşırıp kaldı Aoud Queen Roses. On sekiz yaşındaki kız arkadaşları sahnenin gerisine alalım çünkü Aoud Queen Roses, kraliçelere ve orta yaş gurubu kadınlara uyacaktır.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Ekim 2019 Pazar

Cartier – Declaration Essence (2001)

Cartier’in saygı duyulan erkek parfümlerinden Declaration’ı, 1998 yılında ünlü burun Jean-Claude Ellena tasarlamıştı. Farklı kokusu ve kolay kolay benzerine rastlanamayacak karakteriyle Declaration, erkek parfümü dünyasında özel bir yere sahiptir. Aradan yirmi yıldan fazla zaman geçmesi, Declaration’ın önemini ve değerini asla düşürmemiştir.

Declaration’un başarısı üzerine Cartier, devam parfümleri üretmeye başladı aynı isimle. 2019 yılının sonlarına geldiğimizde üretimi bitenler ve limitli sürümler dahil ondan fazla parfümlük seri oluşturdu Declaration isimli kokular. Orijinal sürümden üç yıl sonra ilk devam parfümü Essence ismiyle raflardaki yerini almıştı. Aynı şişe formunu kullanan Essence’nin mavilikler barındıran rengi, kokunun su-deniz temasını çağrıştırdığını düşündürtüyor ilk başta. Kullanım dönemindeyse durumun pek öyle olmadığı anlaşılıyor.

Cartier’in internet sitesinde ferah, baharatlı ve odunsu olarak sınıflandırılan Declaration Essence’in açılışı çok farklı turunçgillerle gerçekleşiyor. Aromatik ve yeşil hissiyat veren ilginç turunçgiller için mis gibi kokan doğal portakal aromasından bahsedemeyiz sanırım. Üst notalarda bergamot, portakal çiçeği ve çaydan oluşan sıradışı yapı sizi karşılıyor. Oldukça beğendiğim başlangıçtan sonra orta kısımda yeşil turunçgillere, aromatik baharatlar ekleniyor. Orta bölümde neredeyse sabunsu turunçgillerin yanına eklenen vetiver ve lavanta dinamik yapıyı devam ettiriyor. Sonlarda sakinleşmiş olgun odunsu notalarla karşılaşmak sürpriz olmuyor. Kimi zaman kuru deriyi de andıran alt notalarda hala üst notalardaki turunçgillerin izi takip edilebiliyor. Sedir ağacı kapanışta önemli rol oynuyor.

Declaration Essence, ferah sayılamayacak baharatlı turunçgil parfümü desem sanırım zihninizde canlandıramazsınız. Genellikle ferah ve serinletici olarak verilen turunçgiller burada keskin ve sabunsu-yeşil-çay temasıyla birleştirilmiş. İlerleyen saatlerde karşımıza çıkan vetiver, köksü ve ıslak değil gayet kuru ve kafa karıştırıcı denebilir. Orta bölümdeki baharatlardan kimyon en belirgin olanı. Parfümün kokusu baştan sona bütünlüğe sahip. Düz çizgide ilerlediği söylenebilir. Ana yapı aromatik baharatların ve yeşil turunçgillerin, sabunsu çaysı odunsuların hakimiyetinde desem yanlış olmaz.

Cartier’in internet sitesinde parfümü tanıtmak için kullanılan “Sedirin gücüne ve görkemine sahip baharatlı ve odunsu, taze bir parfüm” cümlesi doğruya benziyor. Gerçi burada garip bir durum var. Declaration Essence, ne tam olarak baharatlı ne odunsu ne yeşil ne de baskın şekilde turunçgilli. Bu öğelerin tamamını bünyesinde eritmiş ve karşımıza tanımlanması zor bir koku formu çıkartmış. Bazı kullanıcıların Essence’in karakterini ve tarzını acayip bulmasını anlayabiliyorum.

Geleyim asıl konuya. Biliriz ki her devam parfümü, asıl parfümden izler taşır. Declaration Essence de tabii ki abisi klasik Declaration’dan büyük oranda esinlenmiş. Hatta çokça benzediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Declaration Essence’in ilk saniyelerinde hemencecik aklınıza Declaration geliyor zaten. Abisine başlangıçta çok benzeyen küçük kardeş, orta bölümde de uzak düşmüyor orijinal formülden. Muhtemelen sonları farklıdır iki parfümün, e o kadar farklılık olsun artık.

Bir başka duruma değineyim. Declaration Essence, aynı abisi Declaration gibi Terre d’Hermes’e benzetilmiş kimi kullanıcılar tarafından. Terre d’Hermes’in tasarımcısı Jean-Claude Ellena’nın aynı zamanda Declaration’ın da tasarımcısı olduğunu biliyoruz. Bu anlamda portakal-turunçgil kullanımı açısından bakarsak hem Declaration hem de Essence, Terre d’Hermes’i az da olsa andırıyor. Terre d’Hermes daha modern bir turunçgil parfümüyken, Essence biraz da üst yaş grubu erkeklere yakışacak gibi duruyor.

Sonuç olarak, klasik Declaration’u beğenmiştim ve Essence versiyonu da hoşuma gitti. Performans anlamında iyi diyebilirim Essence. Gün içinde ara ara size kendisini hatırlatıyor ve bu durum çoğu zaman mutluluk verdi bana. Belki de yeşil kokan parfümlere olan merakım nedeniyle kabullendim Essence’in esansını. Çoğu kişinin ilk kullanmada beğenemeyeceği koku profiline sahip olduğunu sanıyorum Essence’in. Onun içindir ki biraz zaman tanımalısınız ona. Her gün karşımıza çıkan sıradan ve popüler bir turunçgili yok Essence’in. Bu anlamda denemeden almanın iyi fikir olmadığını söyleyebilirim.

EDT formundaki Essence’in etrafa yayılımı ilk patlama dışında çok güçlü değil. Kalıcılığı gayet iyi. Dinamik ve inatçı yapıya sahip. Kokusunu ilkbahar-sonbahar dönemine yakıştırıyorum her nedense.

Koku Güzelliği:10/7

21 Temmuz 2019 Pazar

Avon – Aromadisiac For Him (2010)

Uygun fiyatlı parfümler alanında dünyanın en bilinen firmalarından Avon’un her yıl birçok kokusu piyasaya sürülüyor. Neredeyse parfümlerinin sayısı bile belli olmayan Avon, kimi parfümlerin üretimini devam ettirirken, çoğunun üretimini bitiriyor. Tabii üretimi bitirilenlerin yerine hemen yenileri geliyor. Böylesine baş döndürücü parfüm trafiğine sahip Avon’un 2010 yılı Ocak ayı çıkışlı erkek parfümü Aromadisiac For Him’e göz atayım ki parfüm meraklılarının “neden hep çok pahalı parfümleri yazıyorsun” haklı eleştirilerine bir nebze de olsa kendimi savunabileyim 🙂

Aynı yıl hem kadın hem de erkek versiyonları çıkarılan Aromadisiac’ların maskülen olanı For Him, meyveli oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümeri dünyasının cinsel geleneklerinden afrodizyak kavramından ilhamını alan Aromadisiac For Him’in açılışı tatlımsı modern meyvemsilikle gerçekleşiyor. Bir parça turunçgillere eşlik eden incir, ilk saniyelerin dolgun ve karanlık sayılabilecek meyvemsiliğe evrilmesini sağlıyor. Tatlı ve lezzetli incirden kısa süre sonra deri kendisini gösteriyor orta bölümde. Deriye geri planda eşlik eden aromatik otlar, adeta derinin altında eziliyor. Orta kısımdaki deri hafiften yapay ve plastiğimsi denebilir. Son bölümde deri devam etse de odunsu tarafa kayıyor alt notalar.

Aromadisiac For Him, meyveli deri parfümüne benziyor. İki ana öğe var: incir ve deri. İncir parfümleri genellikle ferah tarafa yakın olurlar ve sütsü incir ya da incir yaprağı gibi verilir parfümörlerce. Yazlık parfümlerde kullanılan incir, yeni nesil bazı niş parfümlerde kullanılmaya başlandı ve ben de kaliteli verilince seviyorum incir temasını. Buradaki incir ne ferah ne sütsü ne de incir yaprağı gibi verilmiş. Buradaki incir meyvemsi vurgulanmış. Sonrasındaki deri erkeksi ve meyvemsi denebilir. Deriyi severim ama burada biraz yapay ve vasat kullanılmış.

Ana akım ünlü moda markalarının oldukça yüksek fiyatlı sayılabilecek parfümlerinin karşısına uygun fiyatlarıyla çıkan Avon’un, harikalar yaratacağını beklememek gerekiyor. Koku kalitesi anlamında vasat ve performans olarak da iyi yerde durmuyor ne yazık ki Aromadisiac For Him. Yine de yapılmak isteneni sevdim fakat bunu daha kaliteli yapabilselerdi keşke.

Deri ve incir meyvesini parfümde bir araya getirmek yaratıcı ama kullandığımızın bir Avon olduğunu (küçümsemek anlamında değil) göz önüne alırsak, parfümlere oldukça yüksek rakamlar vermek istemeyen ve açık parfüm de kullanmak istemeyen kişilerin tercihi olabilir Aromadisiac For Him. Ya da parfümlere yeni merak salan genç erkek arkadaşların başlangıç seviyesi basit, hoş ve sınırlı kapasiteli kokusu olarak düşünülebilir Aromadisiac For Him.

Tek düzlemde ilerleyen ve fazlaca değişmeyen parfümün sonbahar-kış dönemine yakışacağını sanıyorum. EDT formundaki Aromadisiac For Him’in kalıcılığı az sayılabilir. Etrafa yayılımı da fazla değil.

Koku Güzelliği:10/6

16 Temmuz 2019 Salı

Vertus – Silhouette (2017)

Vertus’un 2017 yılında en son piyasaya sürdüğü parfümlerden birisi Silhouette idi. Parfümün resmi tanıtım cümlelerinden birisi olan “Kült eserlerin efsanevi yorumları”, Silhouette’yi kullanım döneminde bu sözün ne kadar doğru olduğunu anladım. Yine tanıtım cümlelerinden gidersek, Vertus, parfümü Silhouette’den “Kült beyaz çiçekler ve popüler menekşenin kaynaşması” olarak bahsetmiş. Ayrıca “Aldehitler ve turunçgillerin zıtlığında ilerleyen” bir eser olduğu vurgulanmış. Son olarak “sıcak odunsu notalardan” bahsedilmiş.

Silhouette’nin açılışı tozlu turunçgiller ve meyvemsilikle gerçekleşiyor. Çok ferah sayılamayacak turunçgillere kısa süre sonra sabunsu aldehitler ekleniyor ve parfüm bir anda eski tarz klasik kokuya dönüşüyor. Orta bölümde aldehitlere kuru tütsü, sıcak deri ve biraz da yasemin ekleniyor. Bu haliyle hala 1980’li yılların klasiklerinden farksız kokuyor. Alt notalarda büyük değişim olmuyor. Kapanışta sıcak deri geride kalırken meşe yosunu ve sandal ağacıyla yoluna devam ediyor Silhouette.

Parfümün genelini düşündüğümde koku tarzının tozlu-sabunsu turunçgiller ve tütsü-deri-meşe yosunu tarafına yakın durduğunu söyleyebilirim. Başlangıcındaki aldehitlerin şaşırtıcı şekilde ortaya çıkışı ve onun deri-tütsü ikilisiyle birleşimi hiç fena verilmemiş. Parfümün resmi tanıtımında menekşeden bahsedilmiş ama genel yapıda pek öne çıkmıyor. Çiçek anlamında yasemin, menekşeden önde duruyor. Buradaki çiçekler ve sabunsuluk kadınsı hissiyat vermekten ziyade, eski tarz bir retro koku ağına düştüğünüzü ilan ediyor.

Silhouette, tabii ki şaşırttı beni. 2017 yılında piyasaya sürülen ve modernite unsurlarını bünyesinde barındırmasını düşündüğümüz parfümün efsanevi aldehitli, meşe yosunlu klasiklere öykünmesini sevdim ve takdir ettim. Bu anlamda günümüzde bu koku formunun ticari bakımdan karşılığı olur mu emin değilim ama cesur ve anlamlı bir parfüm Silhouette. Onu deneyen birçok genç arkadaş kokusunu eski tarz bulacaktır muhtemelen ama yaşı benim gibi otuz beşlerini geçenler için hoş bir nostalji yaşatıyor.

Parfümün yüksek kalitesi ve performansının iyi olması tabii ki sevindirici. Yasemin ve aldehitlerin onu biraz kadın kullanımına yaklaştırdığını düşünebilirsiniz fakat deri-paçuli-tütsü üçlüsü o kadınsılığı elimine etmekle görevlendirilmiş adeta. Meşe yosunu ise dengeyi sağlayarak uniseks tarafa yakın tutmuş genel yapıyı. Üst ve orta kısmındaki tozlu ve nostaljik taraf, zamansız bir klasik kokladığınızı düşündürtüyor.

Silhouette’yi üzerimde taşımayı sevdim. Başlangıcında az olan tatlılık, orta kısımda biraz artıyor ama asla yeni nesil şeker bombası parfümlere benzemiyor. Sanki meşe yosununun verdiği ilginç ve anlatması zor bir tatlılık hakim. Orta bölümün geri planından hafiften hayvansı hissiyat da algılıyorum. Sanırım deriden hatta ter gibi kokan civetten mi yoksa dünyevi bir vetiverden mi geliyor hayvansılık karar veremedim.

Sonuç olarak güzel parfüm fakat onu anlamak için biraz kullanmanız gerekiyor. Zaman içinde farklı yönlerini gösteren bu koku formu, yapaylıktan uzak tarzıyla memnuniyet verici. Vasat-çoğunluk kullanıcıya hitap edemeyecek yapısıyla, farklı karakterde parfüm arayan koku ustalarının veya koleksiyonerlerin ilgisini çekeceğini sanıyorum. Kimi Vertuslardaki çılgın kalıcılık, bu parfümde de mevcut. Ayrıca kullandıktan 5-6 saat sonra bile kendisini size ve etrafa hissettirebiliyor. Performans anlamında iyi iş çıkarmış Vertus. Sonbahar-kış kullanımına yakın olduğunu düşünüyorum. Çok genç arkadaşlardan ziyade daha deneyimli parfümistaları bekliyor Silhouette.

Koku Güzelliği:10/7

15 Haziran 2019 Cumartesi

Gucci – Guilty Absolute (2017)

Gucci’nin ilk olarak 2010 yılında piyasaya sürdüğü Guilty isimli kadın parfümünün ardından yirmiden fazla Guilty isimli kadın-erkek kokusu daha üretildi. Guilty serisinin erkekler için olan Absolute modeliyse 2017 yılında raflardaki yerini aldı. Genel olarak hakkında olumlu şeyler söylenen Guilty Absolute’yi merak ediyordum ve bir süredir kullanıyorum bu arkadaşı.

Gucci’nin internet sitesine göre Guilty Absolute, markanın tüm koleksiyonlarından ve küresel marka imajından sorumlu yaratıcı direktörü Alessandro Michele ile ünlü parfümör Alberto Morillas arasındaki özel işbirliği sayesinde doğmuş. Cilde değdiği andan itibaren değişmeyen yapıya sahip bir karışım olarak tanıtılıyor. Bu parfümün içeriğinde şimdiye kadar pek rastlanmayan içerikler kullanılmış. AğaçDeri, Altın Ağacı, Alaska Servisi gibi içerikler Guilty Absolute’nin merkezini oluşturuyormuş.

Parfümün başlangıcı birazcık Terre d’Hermes’i andıran mineral teması ve yeşil sayılabilecek ağaçsı, otsu yapıyla gerçekleşiyor. Ferah olmayan üst notalarda ne turunçgil ne de çiçeksilik mevcut. İlginç başlangıcı kaliteli ve hoş. Orta kısımda parfümün ana oyuncusu deri merkeze yerleşiyor. Acımsı, kuru deri, yeni nesil erkek parfümlerindeki gibi tatlı değil hatta tatlılık oldukça az verilmiş. Kimi kullanıcıların yara bandına benzettiği acımsı kuru deriyi sevmek zaman isteyebilir. Son bölümde deri de zayıflıyor ve köksü, rutubetli, ağaçsı vetiver ortaya çıkıyor. Kapanıştaki vetiver, orta kısımdaki deri gibi karanlık değil.

Guilty Absolute, kuru deri, ağaçsılar ve vetiverden oluşan basit kompozisyona sahip. Ağaçsılık ve derinin ilk anda uyumlu olamayacağını düşünenler için bu parfüm şaşırtıcı derecede başarılı. Son zamanlarda sevmeye başladığım servi notasının verdiği yeşil, taze ağaçsı hissiyatla, zaman zaman yeni alınmış deri kıyafetleri hatırlatan süetimsi yapı, Guilty Absolute’ta birlikte harmanlanmış. Vetiver ise sonlarda usulca görevini yerine getiriyor.

Öncelikle söylemeliyim ki Gucci’nin harika eski klasiklerinin üretimlerini bitirip, yeni ürettiği sıkıcı ve vasat aromatik odunsu parfümlerinin çoğunu sevememiştim. Onun içindir ki Guilty Absolute’e de önyargıyla yaklaşıyordum ilk elime aldığımda. Kullandıkça parfümün son zamanlardaki iyi Gucci parfümlerinden olduğunu düşünüyorum artık. Yine de harika olmadığını söyleyebilirim. En azından normal Guilty Pour Homme, Made to Measure veya Gucci by Gucci Pour Homme gibi vasat iş çıkarılmamış Absolute versiyonunda. Hadi ama Gucci artık hayata dön ve Envy For Men, Gucci Pour Homme gibi üretimini bitirdiğin harika parfümler kalitesinde eserler ver parfümseverlere.

Kimi yorumcuların orta kısımdaki deriyi hastanelere, sağlık kabinlerine ya da yara bandının kokusuna benzetmesini okuyabilirsiniz. Evet, deri biraz acımsı ve kuru verilmiş ve genel beğeniye uygun görünmüyor. Yine de yapaylık yok ve parfümün diğer kısımlarında da sentetik hissiyat bulunmuyor. Yine de altın kuralımız olan “denemeden almayın, pişman olmayın” sözünü aklınızdan çıkartmayın.

EDP formundaki Guilty Absolute’nin performansı ne yazık ki iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı tenimde oldukça zayıf oldu. Erkeksi sayılabilecek genel tarzı 25 yaş üzerindeki beylere uyacaktır. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Resmi kıyafetler giyen veya takım elbiseli profesyonelseniz hatta büyük Amerikan motosiklet gruplarından birisinin 40’lı yaşlardaki bandanalı, havalı üyesiyseniz Guilty Absolute size eşlik etmekten memnun olacaktır.

Kokusunu dünyaca ünlü parfüm üstadı Alberto Morillas tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

31 Mayıs 2019 Cuma

Ys-Uzac – Pohadka (2011)

İsviçre’nin bir numaralı niş parfüm üreticisi olarak her zaman Andy Tauer’i görüyoruz. Oysa pek sesi soluğu çıkmasa da Ys-Uzac, 2011 yılından itibaren parfüm üretiyor ve 2019 yılı mayıs itibariyle yirmiden fazla esere imza atmış durumda. Kendi internet sitesinde Ys-Uzac’ın Basel’de bulunan tam entegre üretim tesisinde nadir kokan parfümler tasarladıklarını belirtmişler.

Bir süredir kullandığım ilk Ys-Uzac parfümü Pohadka, markanın Chronochromie serisine ait. 2011 yılında piyasaya sürülen ve dört parfümden oluşan Chronochromie serisinin pek öne çıkamayan parfümlerinden Pohadka isminin, Çek dilindeki bir masal anlamına geldiğini de öğreniyoruz. Kendi internet sitesinde Pohadka’yı yeşil deri olarak sınıflandırmışlar.

Parfümün açılışı ilginç çiçeksilikle gerçekleşiyor. Ne kadınsı ne de erkeksi tarafa yakın tuhaf çiçeklerden, ölmezotu ve aromatik bitkiler ilk saniyelerde ayırt ediliyor. Aromatik Akdeniz otlarından adaçayı olduğunu tahmin ettiğim ilk dokunuş, ne ferah ne de turunçgilli. Çok farklı üst notalarından sonra bilindik bir öge yerleşiyor ana yapıya: tütün. Hafiften dumansı ve kuru sayılabilecek tütün ve ilginç çiçeksilikle orta notalar yeşil temaya yakın duruyor. Son bölümde değişim bariz diyebilirim. Alt notalarda tanıdık bir deri kapanışı domine ediyor. Vanilyamsı hoş bir deri adeta modern ama şekerli değil ve çok bilindik.

Pohadka, şimdiye kadar örneğine rastlamadığım sıradışı bir parfüm. Gerek içeriğindeki çiçekler gerek tütünün verilişi gerekse deri, bir parfümde böylesine nerede buluşmuştur? Muhtemelen sadece Pohadka’da… Parfümün değişken, katmanlı alt yapısı ve nota kalitesi harika. Genellikle niş parfümlerde rastladığımız nadide bir çiçek olan ölmezotu, parfümün başlangıcında ve orta bölümünde hissediliyor. Favori notalarımdan olan tütün de dumansı ve çiçeksi verilmiş ki gayet beğendim. Deri ise bildiğimiz deri kıyafet gibi değil daha kadınsı-plastiğimsi-modern verilmiş ki Emporio Armani’nin kimi kadın parfümlerinde bu deri kullanımını anımsıyorum.

Pohadka, kendi internet sitesinde balsamsı, yeşil, deri, oryantal, pudralı, dumansı, beyaz misk olarak tanıtılmış. Buradaki terimlerin çoğuna katılıyorum Pohadka özelinde. Ferah olmayan yeşil otsu, nötr çiçeksi, dumansı tütünlü bir deri parfümü olarak tanımlayabilirim onu. Tatlılığın sınırlı verildiği, kuru ve dumansı tema, zaman zaman çay merkezli parfümlere de benziyor. Kompozisyon biraz karmaşık ve uyumsuz gibi görünse de tek düze ilerlemeyen, her fazda karşımıza sürprizler çıkaran yapısı benim için hoştu. Herkese uymayabilecek, tecrübesiz kokuseverlerin tanımlamakta zorluk çekebileceği ve benimseyemeyeceğini düşünüyorum.

Hafif ve yumuşak yayılımlı Pohadka’yı kimi yorumcuların garip bulmasını anlıyorum. Açılışını ben de kendime yakın bulamadım. Kafamızdaki parfüm kategorilerine uymayan Pohadka’nın başlangıcı, kimi zaman oldukça hoş ve ilginç kokarken, bazen de itici ve ucube gibi davranabiliyor. Günümüzün modern parfümlerine ve koku trendlerine uymayan Pohadka’yı tabii ki denemeden almayın.

EDP formundaki Pohadka’nın eleştirilen taraflarından birisi de performansı. Bazı yorumcuların oldukça zayıf bulduğu Pohadka’nın tenimdeki macerası iyi değildi. Kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı da yumuşak denebilir. Uniseks kullanıma uyacaktır. İlkbahar-sonbahar döneminde sanki daha iyi tepkiler verecektir.

Pohadka’nın kokusunu, Ys-Uzac markasının kurucusu parfümör Vincent Micotti tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7

16 Nisan 2019 Salı

Ephemera – Bass (2015)

“Kokuyu ve sesi bir araya getiren Ephemera, müzikal tınlama ve yankılanmaya dayalı koku oluşturma bileşimleri projesidir.” İlk duyduğunuzda kafa karıştırıcı hatta anlamsız gelen bu tanımın ardından şu soruları sorsam sizlere: Mavi renk nasıl kokar? Fa notasının tadı nasıldır acaba? Meşe yosunu kokusunun karşılığı hangi ses aralığıdır?

Daha da kafamız karışmadan Ephemera projesine kısaca bakalım. 2014 yılında elektronik müziğin önemli isimlerinin katıldığı projenin ilk aşamasında, üç müzisyen, Ben Frost, Tim Hecker ve Steve Goodman (Kode9), Berlin’li başarılı parfümör Geza Schoen’in daha sonra üç farklı koku yaratması için yeniden yorumladığı üç ham ses materyali yarattı. Bu seslerin isimleri şöyleydi: Noise, Drone ve Bass. Sonrasında devreye Geza Schoen girdi ve bu üç sesin karşılığı olarak düşünülebilecek üç parfüm meydana getirdi. Tabii ki bu yaratım sürecinde, o üç sesin, Geza Schoen’in zihninde canlandırdığı üç koku profili olarak hayata geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu projenin küratörlüğü, Unsound’dan Malgorzata Plysa ve Mat Schulz tarafından yapıldı. İlk defa 2014 yılında New York’taki Unsound Festivalinde başlatılan fikirle, Ekim 2014’te Polonya’daki Krakow Ulusal Müzesi’nde sunuldu. Buradaki amaç bir nörolojik durum olan sinestezi yardımıyla parfüm/koku ile ses/müzik arasında bağ kurmaktı.

2014 yılında Ephemera by Unsound olarak bir niş parfüm markası benzeri oluşumla üç ayrı parfüm piyasaya sürüldü. Bass, Noise ve Drone isimli üç parfümün ardından başka bir koku piyasaya sürmediler. Bass, bu üç parfümün muhtemelen en bilineni ve başarılısı olarak gösteriliyor. Bir süredir kullandığım Bass, müzisyen Steve Goodman’ın çocukluk anılarındaki yanmış elektrikli süpürge kokusuna benzemesi için tasarlanmış. Tabii Geza Schoen, Bass’ı dumansı ağaç, rom, deri, mastik, çay, castoreum ve yosun notalarıyla zenginleştirmiş.

Bass’ın açılışı koyu, karanlık ve derimsi tarza yakın şekilde gerçekleşiyor. Hafiften hayvansılık barındıran başlangıcı dumansı ve pek benim sevdiğim gibi değil. Orta kısma geçildiğinde hayvansı kısmı geride kalıyor. Orta notalarda yeşil sayılabilecek harika tütsüyle yoluna devam ediyor Bass. Yüksek kaliteli, köksü, nemli tütsüye belki de karanlık vetiver de eşlik ediyor. Orta bölüm detaylı ve zengin kokmasa da çok doğal ve başarılı, hafiften Encre Noire’yi andırıyor. Kapanışta yine tütsü var ama bu sefer odunsu kısım öne çıkıyor. Tütsü geri planda kalmayı tercih ediyor. Yine müthiş kaliteli ve doğal odunsuluk, koklamaya doyamamayı beraberinde getiriyor Bass’ın alt notalarını.

Başlangıcıyla biraz burnu zorlayan plastiğimsi/hayvansı açılışın ardından şahane orta-alt notalara sahip eserle karşı karşıyayız. Çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine bence Bass, çok karanlık ve koyu bir parfüm değil, başlangıcını saymazsak. Orta kısımda ilginç şekilde yumuşayan ve neredeyse yeşil-köksü kokan tütsü, bence parfümün başrol oyuncusu. Tütsüye genel anlamda en büyük desteği ağaçsı koku formu veriyor. Bu anlamda tütsü-ağaç kokusu diyebilirim Bass için.

Büyük resme bakacak olursak, müthiş bir nota zenginliği ve detaycılık yok Bass’ın kompozisyonunda. 2-3 nota üzerinden ilerleyen, sürprizsiz bir arkadaş fakat orta bölümden itibaren kalitesi ve doğallığıyla takdiri hak ediyor. Günümüzün şeker bombası berbat parfümlerine asla benzemeyen Bass, neyse ki tatlılığı olabildiğince az yansıtmış kokusuna. Yine de eski-köhne kokmuyor, gayet günümüze yakın hissettiriyor sizi.

Renkleri duymak, şekilleri tatmak, sesleri koklayabilmek… Ephemera koku projesinin amacı sinestezi denilen bu duruma gönderme yapmak ve deneysel bir iş ortaya çıkarmaktı. Bass’ın resmi tanıtımında parfümün bir süre çalışan elektrikli süpürge kokusunu andırması planlandığı söylense de sonuç pek öyle değil bence. Hangi elektrik süpürgesi tütsü ve sedir-meşe ağacı gibi kokar ki? Nörolojik bir hastalık olarak tanımlanan sinestezinin, ünlü şairler, ressamlar, yazarlar ve sanatçılarda görülen durum olduğu konusunda yazılara rastlayabilirsiniz. Sanırım henüz sinestezik olmadığım için Geza Shoen’in elektrik süpürgesi çağrışımını yakalayamadım. Yine de harika bir odunsu, yosunsu, vetiverimsi tütsü parfümü Bass. Yukarıda da belirttiğim gibi genel tarzı biraz Encre Noire’yi anımsattı bana.

EDP formundaki Bass’ın kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Performans anlamında sizi üzmeyecektir, tabii parfümü dünyada satın alabilecek internet sitesi bulabilirseniz. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/8

27 Mart 2019 Çarşamba

Moresque – Emiro (2015)

2015 yılında Cindy Guillemant, parfümör Andrea Casotti ile tanışıp, yepyeni bir niş parfüm markası oluşturmaya karar vermişti. En başından beri, İtalyan beğenisi ve Arap cazibesini bir araya getirme arzusuyla yola çıkıldı. Yolculuk, İtalyan beğenisinin ve Arap cazibesinin tekil karışımını içeren değerli bir şişeye hayat vermeye karar verildiğinde başladı. Modern sanata ve parfüm dünyasına olan ortak tutkuları, özveri, azim ve yaratıcılıkla çalışıp Moresque markası ortaya çıktı.

İlk parfümünü 2015 yılında piyasaya süren Moresque, 2019 yılının Mart ayı itibariyle 25 parfümlük seriye ulaşmış durumda. Emiro, markanın ilk çıkan parfümlerinden birisi. Çiçeksi deri olarak sınıflandırılan Emiro, ismindeki Emir kelimesiyle Arap-Ortadoğu’yu hedefleyen bir parfüm olduğu izlenimi veriyor. Zaten açıklanan notalarında bulunan son yılların popüler içeriği öd ve gül onu Doğu coğrafyasına yaklaştırıyor.

Emiro’nun açılışı bergamotlu gülle gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak canlı turunçgil ve meyveli güllü üst notaları çok kaliteli ve nefis. Orta kısımda gül ve öd temaları ağırlıklarını iyice arttırıyor. Turunçgillerin geride kaldığı orta bölümde tozlu ve hafiften sabunsu gül-öd ikilisi merkeze güçlü şekilde yerleşiyor. Sonlarda gül ortadan kayboluyor. Kuru ve silik deriyle kapanışı yapıyor Emiro.

Parfümün açılışı harika, orta kısmı fena değil, sonları eh işte olarak özetlenebilir. Başlangıçtaki lezzetli meyvelerle tatlı gülün nefis birlikteliğiyle umutlanmıştım. Ne var ki orta bölümde tozlu-pudralı gülün kadınsı tarafa yakın durduğunu hissettim. Alt notalardaki deriyi çok basit ve sıradan buldum.

Emiro için meyveli-güllü deri parfümü denebilir. Onun Black serisine ait olduğunu biliyoruz ve simsiyah şişesine bakarak karanlık koku formu bekleyebiliriz fakat tam olarak öyle değil. Emiro, tam da amacına uygun olarak Arap-Orta doğu pazarına layık kokuya sahip. Güllü ödlü ana yapıya eşlik eden safran ve pudramsılık, onu Doğu coğrafyasına yaklaştırıyor. Arabik tarafa yakın duran tarzıyla egzotik sayılabilecek bir parfüm.

İyi de kokusunu sevdim mi? Başlangıcı dışında harika olmadığını söyleyebilirim. Eğer tozlu-pudralı sayılabilecek gül-öd temalı ve yüksek kaliteli parfüm arıyorsanız Emiro iyi seçim olabilir. Yapaylığın rastlanmadığı Emiro, deneme listenizde olmalı mı siz karar verin.

EDP formundaki Emiro’nun performansı ilginç denebilir. Başlangıcı oldukça yoğun ve ağır. Az kullanmak gerekiyor fakat birkaç saat sonra tene yakın kalıyor. Kalıcılığı ise tenimde çok olmadı. Sanırım tenimle Emiro pek uyuşamadı. Tam bir sonbahar-kış parfümüne benziyor.

Koku Güzelliği:10/6

7 Mart 2019 Perşembe

Jovoy – Private Label (2011)

“Jovoy, 1923 doğumlu ve 80 yıldan fazla unutulmuş Parisli bir parfümevinin, büyüleyici Rönesans’ının hikayesidir. 2010 yılında, albenili hammaddelerin büyülediği François Henin, Jovoy parfümlerine yeni bir hayat vermeye karar verdi. Aynı zamanda girişimci ve maceracı da olan Henin, yeri geldi Vietnam ormanlarının derinliklerinde kokuların peşine düştü. Ardından Grasse’den gelip, yıllar içinde eşsiz bir parfüm uzmanı oldu. Artık Jovoy parfümevinin yaratıcı ve sanat yönetmeni.”

Paris merkezli niş parfümevi ve satış mağazası Jovoy’un kısa öyküsü kendi sitelerinde aşağı yukarı böyle anlatılmış. Paris’in en prestijli caddelerinden birisinde sadece niş parfümseverlere hizmet veren bir dünya markası olmayı başarmış Jovoy mağazası, 2007 yılında ilk parfümlerini piyasaya sürmeye başladı. 2019 yılının başları itibariyle otuza yakın parfümlük koleksiyona sahip Jovoy. Oldukça yüksek fiyatlara satılan ve niş kategorisinde faaliyet gösteren Jovoy’un en ünlü parfümü de muhtemelen 2011 çıkışlı Private Label.

Private Label, niş parfüm meraklıları tarafından oldukça ilgi gördü. Hakkında çokça şey yazıldı, çizildi. Bu kadar ünlü olunca ben de epeydir merak ediyordum Private Label’ı. Bir süredir kullanma şansına eriştim bu arkadaşı. Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Private Label.

Parfümün açılışı koyu ve karanlık, deri benzeri paçuliyle gerçekleşiyor. Hafiften kimyasal davranan üst notalar dumansı ve birazcık ayakkabı boyası ile asetonun karışımını hatırlattı bana. Pek sevmedim başlangıcını. Orta kısma geçildiğinde parfümün ana oyuncusu vetiver ortaya çıkıyor. Koyu ve karanlık hava hala devam ediyor orta kısımda. Garip derimsi hissiyat azalıyor orta bölümde. Köksü, ağaçsı, kuru, gösterişsiz ve yüksek kaliteli düz bir vetiver orta notaları oluşturuyor. Orta kısım muhtemelen parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Kapanışta vetiver geriye çekilirken bu sefer sahneye sandal ağacı çıkıyor. Buradaki sandal ağacı Samsara’daki gibi gösterişli ve baharatlı değil, yine genel konsepte uygun olarak karanlık, koyu ve neredeyse dumansı. Alt notalardaki sandal ağacının kalite hissiyatı gayet yüksek.

Private Label, olabilecek en koyu ve karanlık odunsu, derimsi, dumansı vetiver parfümlerinden birisi. Parfümün resmi olarak açıklanan üç notası var: Papirüs, vetiver ve sandal ağacı. Resmi tanıtımında ise derimsi ve dumansı hissiyattan bahsedilmiş. Toparlayacak olursam gizemli, gotik ve karanlık kokan bir arkadaş Private Label. İlk anda pek renk vermiyor, uzun süreli kullanımda parfümün içine girebiliyorsunuz.

Parfümün en sevmediğim yeri başlangıçtaki hastane gibi kokan derimsi paçuli kısmı oldu. Açılıştaki ayakkabı boyasını ya da parke cilasını anımsatan o garip koku olmasaymış bu parfüme karşı daha olumlu hisler besleyebilirdim. Üst ve orta kısımda eczane ya da asetona benzeyen o burun tırmalayan kokuya tahammül etmek benim için zor oldu. Oysa orta bölümde kullanılan vetiver gayet başarılı. Biraz Encre Noire’yi hatırlatıyor Private Label’deki vetiver kullanımı. Tabii Private Label çok daha sert, zor, kapalı, kaba, depresif, asosyal ama neyse ki hayvansı değil. Encre Noire genel beğeniye daha yakın, daha dumansı ve daha ağaçsı.

Sonuç olarak övgüler yağdırılan Private Label’ı kendim için kullanması zor olarak değerlendirebilirim. Her ortama uyum sağlayamayacak tarzıyla ve fazlaca övgüler alamayacağınız kokusuyla güvenli liman değil Private Label. Kokusu derin ama zengin değil. Notaları çok düz ilerliyor ve bütüne bakıldığında tekdüzelik hissiyatı yaratıyor. Bu kadar depresif bir koku formunu sürekli kullanmak pek mümkün görünmüyor.

Yine de bu tarz parfümleri sevenler için önemli eserlerden birisi Private Label. Sıradışı tarzıyla farklı olmayı seven niş koku bağımlılarının ilgisini muhakkak çekecektir. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylememe gerek yok sanırım. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi, etrafa yayılımı harika. Oldukça güçlü bir parfüm Private Label. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Buz gibi kış aylarına uyum sağlayacaktır. Sıcak günlerde pek iyi sonuç vereceğini sanmıyorum. Kokusunun tasarımını son yılların parlayan burunlarından Cecile Zarokian yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

11 Şubat 2019 Pazartesi

PRYN Parfum – Turkish Leather (2016)

Yeni parfümler denemek bir anlamda dünyanın farklı yerlerini keşfetmeye benziyor bence. Meraklı ve sürekli yeni/farklı kokular peşinde koşan parfümseverler, bir anlamda günümüzün modern seyyahlarına benzetilebilir. Nereden mi çıktı şimdi bu benzetme?

O zaman sizi Tayland’a götüreyim. Prin Lomros adında bir Tayland’lı, kendi tasarladığı parfümleri PRYN Parfum markasıyla dünya niş sektöründe görücüye çıkardı 2016 yılında. Prin Lomros’un tutkusu olan parfümlere sanat eseri olarak baktığı ve her kokusunun geri planında hatıralar ve hikayeler olduğunu belirtmesi şüphesiz ki anlamlı. Bu yepyeni niş markayla bende ilk defa tanışıyorum. PRYN’nin en popüler ve dünyada en çok ilgi gören aynı zamanda en çok satan parfümü ise Türkler için bir sürprizi barındırıyor.

Turkish Leather, 2016 yılında piyasaya sürüldü ve kısa sürede niş parfüm meraklılarının ilgisini çekti. PRYN, bu popüler parfümün ismini Türk Derisi olarak seçmiş ve açıklamasında da özetle şunları söylemiş: “Türkiye, batı ve doğu kültürlerinin kesiştiği egzotik bir ülke. Rakı, baharatlar ve anasondan imal edilen geleneksel bir Türk içkisidir. Lokum ise badem pudrasından yapılır ve tatlıların kraliçesi olarak adlandırılır. Çölün kralı da denen meyveyse hurmadır. Geleneksel tütsü ve öd ağacı kokusu heryerde bulunabilir.”

Bu açıklamaya bakarak PRYN markasının çoğu batılının düştüğü hatalara düştüğünü ve Türkiye’yi “rakı-lokum-hurma-tütsü/öd ağacı” olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Oysa ki ne hurma ne de tütsü/öd ağacı Türk kültürüne ait değildir, ağırlıkla Arap kültürüne aittir. Demek ki Uzak Doğu ülkesi Tayland’da bile Türk ve Arap kültür temaları birbirine karıştırılabiliyormuş. Neyse konumuza dönelim.

Turkish Leather, kendi internet sitesinde baharatlı-tatlı-deri tarafına yakın görülmüş. Açıklanan notalarıysa oldukça ilginç: Rakı, lokum, yenibahar, karamelize hurma, Fransız ladeni, Laos ödü, tütsü.

Parfümün başlangıcı kuru ve keskin baharatlar ve tütsüyle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki yenibahar bu baharatlı yoğunluğun sebebi olabilir. Orta kısma geçildiğinde kuru baharatlar ve tütsüye tatlılık ekleniyor. Yine açıklanan notalara baktığımda hurma benzeri koku algılıyorum. Belki de karamelize edilmiş hurmayı andırması için bu yola başvurulmuş. Son kısımda baharatlar azalırken, tatlı deri tarafına yakın duruyor koku profili. İlginç bir şekilde gerilerden meşe yosunu geliyor sanki. Kapanışta epey zayıflıyor Turkish Leather.

Parfümün açılışında neredeyse metalik-yeşil odunsuluk, kuru tütsü ve karabiber-karanfil-tarçın benzeri baharatlar bulunuyor. Bütün bu notaları genellikle sevdiğim için güzel başlangıcı var diyebilirim. Orta kısımda tatlılığı artan parfüm, başlangıcındaki gibi neredeyse karanlık sayılabilecek tarzda ilerliyor. Orta bölümde tatlımsı hurma ve az da olsa plastiğimsi hissiyat veren derinin uyumu fena değil. Derinin genel verilişi süetimsi denebilir.

Bence bu arkadaş baharat-tütsü-deriyi merkeze almış. Keskin ve kuru baharatlar üst ve orta notaları adeta domine ediyor. Tütsü de başlangıçta ve orta-son kısımda etkisini hissettiriyor. Deri-hurma hissiyatı orta-alt kısımda görülüyor ya da bana öyle geliyor.

Sonuç olarak çok başarılı bir parfüm Turkish Leather. Harika baharatlar biraz Serge Lutensvari kullanımı hatırlatıyor. Hatta tatlı deri bile Serge Lutens parfümü kokluyormuş gibi izlenim verebiliyor. Kalite anlamında sorunsuz ve koku güzelliği olarak da gayet iyi. Eğer siz de benim gibi koyu/karanlık tütsü-baharat-deri tarzını seviyorsanız sağlam bir seçenekle tanıştınız şu andan itibaren.

Birşeyden daha bahsedeyim. PRYN’nin internet sitesinde Turkish Leather’ın içeriğinde rakı, öd, kakao, lokum olduğundan bahsedilmiş. Ben ne rakı kokusu ne öd ağacı ne de kakao algıladım. Yani rakı kokusu bekleyen arkadaşlar hayal kırıklığı yaşayabilir.

Yine bu markaya özgü bir durumdan bahsedeyim. İnternet sitesinde Turkish Leather’ın Eau de Parfum Intense diye bir konsantrasyona sahip olduğu belirtilmiş. EDP Intense çok kullanılan bir terim değil. Bu duruma bağlı mı bilemiyorum ama güçlü ve sağlam bir parfüm. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Gün içinde ara ara kendisini size hissettiriyor. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın bence. Tam bir kış parfümü olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2019 Cuma

Etat Libre d’Orange – Rien Intense Incense (2014)

Aldehit, amber, hayvansılık, deri, tütsü, paçuli, gül, iris, kimyon, meşe yosunu, styrax…

Bir parfümün içeriğinde yukarıdaki notaların tamamının olması, başımıza geleceklerin önceden habercisidir çoğu zaman. Sıradışı niş parfümevi Etat Libre d’Orange’nin 2006 çıkışlı parfümü Rien’den sonra berbat isimli devam parfümü piyasaya sürüldü: Rien Intense Incense. 2006 çıkışlı Rien, şeffaf ve klasik ELDO şişesinde satılırken 2014 çıkışlı asi kardeşi Rien Intense Incense, simsiyah şişesiyle raflarda yerini aldı. Normal parfümler için normal yazılar kaleme almaya çalışan bendeniz, söz konusu anormal parfümler olunca yazılarımın da anormal çizgide olmasına engel olamıyorum. Ve işte bu aldehitli, sabunsu, derili, tütsülü, hayvansı, koyu, karanlık şiprenin bende hissettirdikleri…

Rien Intense Incense’yi anlamak için Caravaggio’nun tablolarının karanlığını, Munch’un “Çığlık”ını, yeraltı edebiyatının karamsar doğasını, satanizmin doruklarını, Marquis de Sade’nin canavarlıklarını, korkutucu Ortaçağ Avrupa’sının dehlizlerini, Bukowski’nin en sevdiği şeylerden olan at yarışlarını, çölde ölmüş hayvan leşlerini, dünyayı yönettiği söylenen gizemli tarikatların insan öldürme ayinlerini, sadist bir seks partisini, mazoşist sevgilileri, dünyanın en berbat kokan yerlerinden olan tabakhaneleri, yanan lastik fabrikasını, cadıları, fantastik canavarları, pasif-agresif psikopatları aklınıza getirmelisiniz muhtemelen.

Ve evet, bu bir parfüm mü yoksa anti-parfüm mü? Bu kokan şey üzerinize sürülebilir mi yoksa uçuk bir haute-couture mü? Bu parfüm bir markanın sıradışı olma çabasının iflası mı yoksa parfümler tarihinin müstesna bir bileşeni mi? Bu arkadaş bir anarşist mi, popülist bir çöp mü? Bu parfüm ne iş yaptığı belli olmayan ama ünlü denerek magazin sayfalarında şişirilen boş beleş tiplerin kullanacağı tiki kokusu mu yoksa parfümden gerçekten anlayan ve ne istediğini bilen bilinçli parfümseverlerin tercih edeceği son duraklardan mı? Kısacası hayal kırıklığı mı, şaheser mi?

Bu soruların hiçbirisine cevap vermeyeceğim. Rien Intense Incense, karanlıklar, zorlamalar, abartılar, gizemler, sektörel endişeler, insan doğasının korkuları, duygu dünyalarının çatışması, acıklı bir ölümü ve cenaze evinin umutsuzluğunu çağrıştırıyor zihnimde.

Bu parfüm algılarınıza saldıran zorba rolünü de oynayabilir, uyuşturucunun vereceği zevk ve uyuşukluğa da sebep olabilir. Onu nasıl kullanacağınız ve ondan neler sağlayacağınız önemli yoksa o sizi önüne katar ve götürür. Bu sert, ödünsüz, acımasız orta yaşlı adam veya cadaloz kadın size hayatınızın kokusal deneyimini yaşatabilir de “bu muymuş böylesine abartılan Rien Intense Incense” diye düşünmenize sebep olabilir.

ELDO’nun, bu parfümü “dramatik” olarak tanımlaması anlamlı sayılabilir. Her ne kadar genel olarak dramatikliği farklı düşünsek de içinde gerilim, çatışma gibi durumlar bulunan olay anlamıyla değerlendirirsek, Rien Intense Incense dramatik sayılabilir. Onun, insanların coşkulu şekilde duygularını kamçılamaktan hoşlandığını bile düşünebiliriz. Peki, yine kendi internet sitelerindeki duygusallık! vurgusuna ne demeliyiz.

Rien Intense Incense için duygusal tanımı en son söylenecek şeylerden birisi. Duygusal yerine duyusal desek eminim daha doğru olur fakat ELDO şu konuda haklı ki bu parfüm “unutulmaz şekilde garip ve harika potansiyele sahip”. Onun içerisinde bulunan yoğun tütsü gerçekten de “duyulara meydan okuma”.

Hala mı aklınızda birşeyler canlanmadı? O zaman Bandit, Aromatics Elixir, Cuir Mauresque, Comme des Garçons Black/Avignon, L’Air du Desert Marocain, Fetish Pour Homme, Cuir Ottoman, Tauer – Incense Extreme, Salvador Dali Pour Homme nasıl kokuyorsa Rien Intense Incense de öyle davranıyor.

Sonuç olarak her deneyimin bir sınırı vardır ve parfüm deneyiminin sınırı Rien Intense Incense’dir ELDO’ya göre.

EDP formundaki bu arkadaşın performans gibi bir derdi yok çünkü delirmiş gibi üzerinizden çıkmıyor. Etrafa yayılımı da fazla, onun içindir ki markanın uyarısını dinleyin: “Onu kullanırken dikkatli olun”. Bu parfümü ya kimsenin olmadığı Kuzey Kutup dairesinin oralarda ya da mümkünse sadece uzay seyahatlerinizde kullanın çünkü muhtemelen çok az kişi kokusunu beğenecektir.

Hadi ama kadınlar, araba lastiği altında kalmış hayvan leşi gibi kokmak ister misiniz? Eğer parfümün içindeki aldehitler hayatımızı kurtarır derseniz siz bilirsiniz. Erkekler için uygun olsa da sanat sanat içindir, sanat halk için değildir. Evinizin arka bahçesinde, öldürüp gömdüğünüz en az beş kişi varsa bu parfüm tam size göre. İyi şanslar…

Koku Güzelliği:10/6

23 Kasım 2018 Cuma

Hugo Boss – Boss The Scent (2015)

“Baştan çıkarma, günümüzün post-modern döneminde görece olarak kolaylaştı. Çoğu zaman fazla çaba harcamadan anlık, görsel bir haz elde edilebilir. Hugo Boss ise farklı türde baştan çıkarmaya inanır. Hugo Boss’un sanatsal tabir edilebilecek baştan çıkarması yavaş, istikrarlı aynı zamanda kendine güvenmeyle umursamazlık arasındaki mükemmel dengeye sahiptir. Hugo Boss erkeğinin kendine özgü baştan çıkarma varlığı benzersizdir. Kadınların kulağına fısıldamanın, haykırmaktan daha etkili olacağını bilir.

Yeni Boss The Scent parfümü, Hugo Boss erkeğinin farklı bir çehresini meydana çıkarır. Boss erkeği, profesyonel başarılardan ziyade kişisel başarıya önem verir. Boss erkeğinin kişisel başarıları, daima cazibesini kanıtlar. Baştan çıkarma hakkındaki bu ayırt edici izler, Hugo Boss’un yeni ana parfümüne işaret eder ve entelektüel zekadan ziyade duygusal tarafı yansıtır.

Boss The Scent, Afrika’ya özgü bir içeriğe sahiptir: Afrodizyak maninka meyvesi. Ayrıca çarkıfelek meyvesi ve rom içkisi önemli yere sahiptir bu parfümde fakat maninka meyvesi daha derin ve içine işleyen bir şey çağrıştırır: Hafızanın geriye çekilmesi ve arzunun öne çıkması.”

Hugo Boss’un 2015 çıkışlı erkek parfümü Boss The Scent’in resmi tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Markanın yeni yüzünü temsil eden Boss The Scent serisi yeni parfümlerle büyümeye devam ediyor. Şimdi serinin ilk parfümü Boss The Scent’e göz atalım.

Parfümün açılışı tatlı, aromatik ve düşük kaliteli meyvelerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki maninka ve çarkıfelek meyvelerinin nasıl koktuğunu bilemediğim için yorum yapamayacağım fakat üst notalarda şekerli metalik meyvelerin hakim olduğunu söyleyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyvelere şekerli baharatlar ve derinin eklendiğini görüyorum. Baharatlar yine metalik ve yapay verilirken modern deri fena değil. Son kısımda deri yoluna devam ederken biraz vanilya ve tonka fasulyesi eşlik ediyor deriye. Kapanışı açık ara parfümün en beğendiğim yeri oluyor.

Boss The Scent, tam bir modern zaman şekerli, meyveli, aromatik, baharatlı, derili, tonka fasulyeli ergen delikanlı parfümü görüntüsü çiziyor. Örneğine yüzlerce yeni erkek parfümünde rastlanabilecek metalik odunsu-baharatlı-meyveli hissiyat üst ve orta kısmı ne yazık ki domine ediyor. Kapanış güzel ama üst-orta bölüm öylesine yapay, metalik, sıkıcı ve bıktırıcı ki sonlarındaki başarılı kısma sevinemiyorum.

Hugo Boss, asıl amacına uygun olarak büyük kitleleri tavlayabilecek, kadın-erkek herkesin ilgisini çekebilecek bilindik, risksiz ve vasat koku formuna yatırım yapmış Boss The Scent ile. Hiçbir yenilik taşımayan (maninka isimli meyve dışında ki onun da nasıl koktuğu belli değil) Boss The Scent’in rakipleri belli: İnvictus, yeni Sauvage, YSL – L’Homme, Eros, Ch Men Prive, Chanel Allure Homme, Bleu de Chanel, Versace Pour Homme ve diğer yeni nesil vasat aromatik baharatlı parfümler.

Uzatmaya gerek yok çünkü Boss The Scent’i beğenmedim. Bu vasat EDT’yi Bruno Jovanovic ve Pascal Gaurin gibi iki bilinen ismin birlikte tasarladıklarını öğrenmekse ayrı üzüntü sebebi. Boss The Scent’in performansı iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı zayıf. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Günlük ve spor kıyafete rahatlıkla uyum sağlayabilecek Boss The Scent’in, 15-22 yaş aralığındaki AVM delikanlılarının yeni gözdesi olmasından korkmuyor değilim.

Koku Güzelliği:10/4

2 Eylül 2018 Pazar

The Merchant Of Venice - Craquele (2015)

İtalya merkezli niş parfümevi The Merchant of Venice’yle devam edelim koku yolculuğumuza. Markanın Murano Exclusive serisinin Craquele’si 2015 yılında piyasaya sürülmüş. The Merchant of Venice’nin internet sitesinde Craquele’in genel konseptinin Ortadoğu teması olduğu vurgulanmış. Özellikle niş markaların son yıllarda Ortadoğu pazarını hedefleyen parfümlere yönelmesiyle The Merchant of Venice’nin de bu yola girdiğini görüyoruz. Bakalım markanın Ortadoğu coğrafyasını kucaklayacağını iddia ettiği Craquele nasıl kokuyor?

Parfümün açılışı gayet yumuşak ve gösterişsiz şekilde gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında menekşe yaprağı ve safran var. Daha çok kekiğimsi gerçekleşen başlangıcı kaliteli ve hoş. Orta kısımda parfüm sıcak yönünü ortaya çıkarıyor. Menekşe ve safranın desteklediği yumuşak deri, artık başrole geçiyor hem de ne geçme. Çok kaliteli ama saldırgan olmayan deri, kapanışa kadar teninize eşlik ediyor. Alt notalarda biraz tütsü ve miskle daha da güzelleşiyor Craquele.

Büyük resme baktığımda deri parfümüyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Yüksek kaliteli, yumuşak ve hafiften çiçeksi sayılabilecek deri, rahatlıkla uniseks olarak kullanılabilir. Deriden sonra ikinci önemli nota safran. Bu durumda Craquele için safran eklenmiş deri parfümü de denebilir. Üçüncü ana öğeyse menekşe. Deri ve safran gibi o da yumuşak ve mütevazı verilmiş kompozisyon içinde. Dördüncü olarak orta kısımdan itibaren kendisini hafiften gösteren çiçeksilik. Burada kadınsı çiçeksilikten bahsedemeyiz. Daha çok parfüme katman eklemek için düşünülmüş olabilir. Ve son olarak kaliteli misk, parfüme noktayı kokuyor.

Craquele baştan sona büyük değişim göstermeden ilerleyen, her şeyiyle dengeli ve sakin bir parfüm. Tatlılık oranı normal, kalite hissiyatı yüksek, gayet şık ve hoş bir arkadaş. Onun çarpıcı, canlı, enerjik, vurucu ya da devrimci olduğunu söyleyemeyiz ama bir deri parfümünden beklenenleri rahatlıkla verebildiğini belirtebilirim. Bu haliyle safran ve deri severlerin denemesini öneririm.

Craquele’yi ilk kullandığım andan itibaren bir parfüme benzetiyordum ve sonunda aklıma geldi. Hafiften Tom Ford’un meşhur Tuscan Leather’ını anımsatıyor. Tuscan Leather’ın başındaki böğürtleni kaldırıp, biraz safran eklesek muhtemelen koku karakteri Craquele’ye yakın olacak. İki parfümün o rafine acımsı deri temasını başarıyla kullandığını ekleyeyim.

Craquele’yi satın alacak kadar beğendim mi? Öncelikle 1 Eylül 2018 tarihi itibariyle Beymen’in internet sitesindeki fiyatının 1.750 TL olduğunu belirteyim. Ülkemizdeki parfüm fiyatlarının abukluğu konusunda zaten çok şey söylüyoruz. Anlamsız yüksek vergiler ve yükselen döviz kurunun etkisiyle uçuk fiyatlar karşımıza çıkıyor ne yazık ki. Eğer safranlı ve menekşeli bir deri parfümü hayranıysam ve cebimde fazladan 1.750 TL olsa hiç beklemeden alırım ama benim gibi safran-menekşe ikilisine soğuk bakan birisi için 1.750 TL’lik fiyat etiketi oldukça fazla.

EDP formundaki Craquele’nin performansı idare eder. Çok iyi kalıcılığa sahip. Oldukça inatçı tarzına rağmen etrafa yayılımı ortalama seviyelerde. Sonbahar-kış kullanımına yakın. Kimileri kadın kullanımına yakın bulurken bence erkekler de rahatlıkla giyebilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederiz.

Koku Güzelliği:10/7

20 Temmuz 2018 Cuma

Bois 1920 – Vento di Fiori (2008)

“Vento di Fiori, kendine güvenen ve sofistike klasik bir şipredir. Zamansız gecelerin şıklığı ve parlak gündüzün canlılığıyla harmanlanmış kişisel ve az bulunan bir parfümdür.”

İtalya merkezli niş parfümevi Bois 1920’nin fazlaca popüler olamamış kokusu Vento di Fiori’nin 2008 yılında piyasaya sürüldüğünü söyleyebiliriz. Yukarıdaki kısa tanıtım tahmin edeceğiniz üzere Vento di Fiori için hazırlanmış. Ayrıca onun Akdeniz turunçgillerinin parlak karakterinin yansıması olduğu vurgulanmış. Sadece turunçgil değil, keskin yeşil galbanumdan da bahsedilmiş. Ayrıca karanlık paçuliye yer verilmiş ki bu parfümü merak etmeme sebep oluyor resmi tanıtımındaki paçuli.

Vento di Fiori’nin açılışı buruk limon ve aromatik acımsı otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında tarhun otu var ki limona eşlik eden muhtemelen bu arkadaş. Canlı, parlak ve kaliteli üst notaları Terre d’Hermes’e şaşırtıcı derecede benziyor. Orta kısımda turunçgilli, otsu yapıya aromatik baharatlar eşlik ediyor. Pembe biber ve kakule olduğunu düşündüğüm baharatlar keskin ve rahatsız edici değil. Orta bölüm hala Terre d’Hermes’e fazlasıyla benziyor. Son bölümde turunçgiller etkisini bir parça kaybediyor. Son kısımda steril deri ve daha çok tütsü algılıyorum fakat kapanışı o kadar zayıf ki dikkatli koklamadıktan sonra deri ve tütsüyü ayırt etmek zor.

Vento di Fiori, aromatik turunçgilli bir esere benziyor. Buradaki turunçgiller yaz parfümlerindeki gibi süper ferah değiller daha çok olgun ve buruklar. Eski tarz şipreleri andıran başlangıçtaki turunçgiller bir parça ekşimsi. Gerçi bu fazlasıyla sıcak günlerde beni rahatsız etmedi. Ortalardaki baharatlarsa ana oyuncu olmuyorlar hiçbir zaman. Kapanışıysa parfümün geneli gibi gayet kaliteli fakat zayıf.

Vento di Fiori, günlük kullanıma uyabilecek, belli bir yaşı hedefleyen, hafiften olgun ve azıcık aristokratik deneme gibi görünüyor. Parfümün üst-orta kısmı hemen hemen aynıyken kapanışta bir parça değişiyor fakat genel yapıdaki turunçgiller her daim etkili. Yüksek kaliteli ama uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor.

Parfümün belki de en önemli özelliği Terre d’Hermes’e çok benzemesi. 2006 çıkışlı Terre d’Hermes’ten iki yıl sonra piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, Vento di Fiori rakibini kopyalamış gibi görünüyor. EDT formundaki yeni Terre d’Hermes’e benzeyen üst ve orta notalarından sonra neyse ki kapanış bölümünde ondan ayrılıyor. Biliyoruz ki birçok marka popüler olan ve piyasadaki farklı yere sahip eserlere fazlasıyla benzeyen parfümler piyasaya sürer fakat bir niş markanın neden böyle bir yola girdiğini bilemiyorum.

Elinizde Terre d’Hermes varsa Vento di Fiori’yi almak çok anlamlı görünmüyor. Eğer Terre d’Hermes’in niş versiyonuna sahip olayım diye düşünüyorsanız (bir insan neden böyle bir şey düşünsün ki) Vento di Fiori iyi seçeneklerden birisi fakat Terre d’Hermes kopyalarından Montale’nin Red Vetiver’ini her zaman için tercih ederim.

EDT formundaki Vento di Fiori’nin performansı harika değil. Kalıcılığı normal seviyelerde olsa da etrafa yayılımı ilk dakikalar dışında zayıf. Kimi kaynaklarda kadın parfümü olarak görünse de bence erkek kullanımına daha yakın. Soğuk sonbahar-kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

30 Haziran 2018 Cumartesi

Montale – Nepal Aoud (2014)

Montale’nin 2014 çıkışlı parfümü Nepal Aoud’un ismi ne kadar da şaşırtıcı. Oysa ki bir Montale parfümünde karşımıza en son çıkacak kelimedir Oud! Evet, bakmayın dalga geçtiğime, yine bir Montale ve yine bir öd teması bizlerle. Bay Pierre bu sefer bizi Nepal’e götürmek istiyor anlaşılan. E o zaman gidelim bakalım.

Montale’nin internet sitesine göre küçük hindistan cevizinden tutun da safrana, oradan Bulgar gülüne geçip, amber, deri, beyaz misk ve vanilya notalarına kadar olmayan yok neredeyse içeriğinde. İsminden de anlaşılacağı üzere Montale’nin Aoud serisine ait Nepal Aoud, odunsu oryantal tarza yakın duruyor gibi. O zaman geçelim detaylara.

Parfümün açılışı tatlı safranla gerçekleşiyor. Hemen hemen hiçbir safran parfümüne alışamayan burnum buradaki safranı da sevemedi. Başlangıcı hiç bana göre değil. Orta bölümde tatlı safrana öd ağacı ekleniyor ki buradaki verilişi her zaman karşımıza çıkan güllü tarza yakın değil. Nasıl tanımlayacağımı bilemediğim için kimi Montale parfümlerindeki ödün verilişini çamaşır suyuna benzetirim. Buradaki ödün kullanılışı da aynı o çamaşır suyu hissini bana veriyor. Kapanışta tatlı ve pudralı vanilya etkili oluyor. Bir vanilya sever olarak beni bile kendisine çekemedi alt notalardaki vanilya. Misk tabii ki yerini almış durumda son bölümde.

Nepal Aoud, safranlı vanilya parfümüne benziyor. Buradaki öd, gülümsü değil de daha miskli ve kuru verilmiş. Birçok Montale parfümünde rastladığımız o baskın kırmızı gül genel kompozisyonda yer bulamamış. Nepal Aoud’da öd yerine safran öne çıkarılmış sanki. Onun safkan bir öd parfümü olduğunu düşünüp alım planı yapıyorsanız durum pek öyle değil.

Nepal Aoud’de, genel olarak Montale’nin o garip ve anlatması zor koku formlarından birisi daha kullanılmış. Montale’nin çoğu parfümünü bir şeylere benzetiyorsunuz ama ne olduğunu kesinlikle bulamıyorsunuz. En azından benim için durum böyle. Nepal Aoud, yumuşak ve saldırgan olmayan, hafiften kadınsı, oldukça tatlı safran-öd-vanilya parfümüne benzese de farklı tanım önerileri olan kokuseverleri dinlemek isterim. Kimi kullanıcılar deriden bahsediyor ama bence bariz deri teması en azından üst perdede bulunmuyor.

Düz çizgide ilerleyen, pek derinliği olmayan, koku güzelliği anlamında herkesin sevemeyeceği, güvenli sayılamayacak klasik bir Montale parfümüyle karşı karşıyayız. Montale’nin en meşhur parfümü Black Aoud’un bile denemeden alınmaması gerektiğini tavsiye eden Parfüm Merakı’nı dinleyin ve Nepal Aoud’u en az birkaç defa kullandıktan sonra alım kararınızı verin.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Nepal Aoud’un şişesinin rengi beyaz ki kesinlikle doğru seçim. Eğer bu parfümü bir renge benzetecek olsam rahatlıkla beyaza benzetirdim. Montale’nin birçok parfümündeki koyu-karanlık hava Nepal Aoud’da bulunmuyor. Oysa ismindeki Nepal vurgusu işin içine bir parça gizem katmak için kullanılmış sanki fakat koku anlamında gayet açık ve temiz koku formu kullanılmış.

Diğer Montale parfümleri gibi Nepal Aoud’u de Pierre Montale tasarlamış. EDP konsantrasyonunda. Kalıcılığı idare eder. Etrafa yayılımı, bazı Montale parfümlerindeki saldırganlıktan uzak. Uysal ve sakin bir parfüm Nepal Aoud. Genç arkadaşlardan ziyade otuz yaş üzeri, pudra seven hanımefendilere önerebilirim. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Yaz sıcaklarında rahatsız edici olabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5