gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ocak 2021 Çarşamba

Etat Libre d’Orange – Putain des Palaces (2006)

Provakatif ve hatta postmodern niş parfümevi Etat Libre d’Orange’nin hırslı, cüretkar, tutkulu, coşkulu ve özgür tarzı olduğunu kendileri söylüyor ki hiç de haksız sayılmazlar. Zekice ve abartılı kurguladıkları parfüm isimleriyle niş parfüm dünyasında oldukça ilgi çektikleri söylenebilir. Putain des Palaces, +18’lik ismiyle en çarpıcı Etat Libre d’Orange parfümlerinden birisi.

Putain des Palaces’in kondomları andıran ironik numunesinin içindeki bilgi notunda, femme fatale kadınların fantezilerini çağrıştıran cümlelere rastlamak şaşırtıcı değil: “Pudralı üst nota, baştan çıkarmak için giyinen kadını çağrıştırıyor. Yumuşak bir ruj izi, dantelin hışırtısı. Erkeklerin kırılgan zırhının içini gören femme fatale’nin samimi ritüeli. Vücuduyla yaptığı ticaret kadar karmaşıklığı da ilgi çekicidir. Her kadının bir otel barında baştan çıkarıcı olma, bir asansörün mahremiyetinde arzuya boyun eğme ya da ipek çarşafın hissettirdiği duygusallığa izin verme fantezisi yok mu?”

Putain des Palaces’in ilk saniyeleri mayhoş-leziz meyvelerle gerçekleşiyor. Ferah olmayan şekerli meyveler kırmızı erik-ahududu karışımı canlı-dinamik-pudralı-kadınsı davranıyor. Orta kısımda leziz meyveler devam ederken pudralı hissiyat artıyor. Açıklanan orta kısmında iris çiçeği var ki meyvelerle süsenin karşımı feminen ve çarpıcı denebilir. Orta bölümde modern verilmiş tatlı gül ve deri de bulunuyor. Sonlarda deri, misk ve bir parça odunsulukla kapanışı yapıyor.

Öncelikle Etat Libre d’Orange’nin açıkladığı nota dizilimine baktım. En ilgimi çeken öğeler ahududu, iris, gül ve pirinç unu oldu. Yanlış görmediniz orta notalarda pirinç unu kokusu verildiği iddia edilse de tabii ki öyle bir durum yok. Putain des Palaces pirinç ununa değil meyveli-çiçeksi deri tarafına yakın duruyor. Putain des Palaces’te pudralı-tozlu ekşi meyvelere hayat dolu deri-iris-gül eşlik ediyor. Kokusal anlamda notaların verilişi birçok niş markanın eserleri kadar yüksek kaliteli ya da steril kaliteye sahip olmasa da ana yapı kullanması zevkli ve leziz. Onu giymekten ve üzerimden burnuma yayılan aromasını koklamaktan mutlu oluyorum ki normalde pudra ve menekşe pek de aramın olmadığı notalar.

Etat Libre d’Orange’nin internet sitesinde Putain des Palaces’in pudralı-derili-çiçeksi olduğu vurgulanmış. Deri, geri planda orta kısımdan itibaren beliriyor ve sonlarda da etkisini sürdürüyor. Ahududu notası bir türlü güzel verilmez çoğu parfümde oysa burada beğendim. Gül ve ahududu birbirlerine çok yakışan iki nota, keşke daha çok parfümlerde görebilsek bu ikiliyi. Pirinç unu gibi abartılı pazarlamaya yönelik notayı zaten ciddiye almamak lazım. Birçok modern parfümdeki tatlılık burada da mevcut fakat bıktırıcı ya da can sıkıcı kadar verilmemiş şekerli hissiyat.

Bu haliyle kadınsı tarafa yakın duran Putain des Palaces, çoğu niş parfümün aksine sivri ve keskin yönleri bulunmayan yumuşacık, ele avuca sığmayan bir kadının ruh halini yansıtıyor adeta. Erkeksi ve sert kadınlardan ziyade kadınsı kadınlara uyabilecek, hemen her ortamda giyilebilecek, övgüler alınabilecek bir eser olmasına rağmen niş parfüm kalitesini, pürüzsüzlüğünü, şıklığını, lüks hissiyatını yansıtıyor mu tartışılır. Bu anlamda ana akım popüler parfümleri andıran fakat bir şekilde aklınızın köşesine takılan Good Girl Gone Bad gibi parfümleri (kokusal anlamda değil) akla getiriyor.

Eau de Parfum formundaki Putain des Palaces’in kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ortalama seviyelerde. Kokusunu Nathalie Feisthauer tasarlamış. Serin ilkbahar günlerine çok yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

26 Aralık 2020 Cumartesi

Amouage – Silver Man (2002)

Amouage’nin 2002 yılı çıkışlı Silver Man’i, şöhretli ve gösterişli Amouage’lerin gerisinde kaldığı söylenebilir. Silver hakkında konuşulan genel durum, 1998 çıkışlı Gold Pour Homme’ye benzerliği üzerinde yoğunlaşıyor. Guy Robert imzalı Gold Pour Homme, yoğun ve keskin pudramsı, kullanması zor parfüm olarak zihnimde kalmıştı. Silver’ı ise Gold’un daha kullanılabilir hali olarak görenler mevcut.

Silver Man’in ilk saniyeleri ferah olmayan yoğun yağlımsı turunçgillerle gerçekleşiyor. Amouage tarafından açıklanan üst notalarında erik, bergamot, mandalina ve portakal çiçeği bulunan Silver Man’in ilk saniyeleri dolgun arabik erik-portakal çiçeği ekseninde gerçekleşiyor. Tatlı ve pudralı denebilecek meyvemsi-turunçgilli hissiyat orta bölüme de sarkıyor. Orta kısımda nötr çiçekler bizi karşılıyor. Yine yağlımsı gül, yasemin ve diğer çiçekler kadınsı değil. Orta bölümde miskten kaynaklanan hayvansı hissiyat partiye katılıyor. Zengin ve derin orta bölüm Amouage kalite standartlarını taşıyor. Sonlarda bir parça sakinleşiyor ve silik odunsularla tenden ayrılıyor.

Karşımızda Umman-Arap-Ortadoğu koku temasını önümüze süren bir parfüm var. Silver Man, ismindeki gümüş-metalik mesajı kokusal anlamda ara ara yansıtıyor. Kıyafet üzerinde bazen metalik koktuğuna şahit oldum. Ten üzerindeyse çok daha derin, duyusal ve geleneklere bağlı esansla karşılaştım. Silver Man, 2000’li yılların başında doğmasına rağmen, daha 1970-1980’li yılların hayvansı-tozlu-çiçeksi şiprelerine öykünmüş gibi duruyor. 2000’li yılların bolca şekerli baharatlı oryantallerine benzemiyor. Onun mesajı meyveli-çiçeksi-tozlu şipre üzerinden gerçekleşiyor.

Bu haliyle tabii ki herkese hitap etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Özel Amoauge kullanıcıları Silver Man’in ne demek istediğini anlayacaktır. Onu kullandığınızda etrafınızdan övgüler alamayacağınız gerçeğini göz ardı etmeyin. Eğer parfümleri başkalarından övgü alma aracı olarak görüyorsanız zaten Silver Man ile yollarınız ayrılacaktır. O, özel, farklı, sanatsal ve geçmişe öykünen bir bedevi gibi.

Başlangıcı ve orta kısmı gösterişli davranan Silver Man’ın sonları biraz özensiz gibi. Yine de bu haliyle sıradışı erkek parfümü denemek istiyorsanız sizi bekliyor. Eau de Parfum formunda, kalıcılığı yeterli, ilk saniyeleri biraz ağır, ilerleyen dakikalarda sakinleşiyor. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

7 Aralık 2020 Pazartesi

Serge Lutens – La Fille de Berlin (2013)

2013 yılında, niş parfüm raflarına eklenen kırmızı sıvıya sahip bir parfüm, isminde batılı başkente vurgu yapmasıyla dikkat çekti. Doğuya özlem duyan bir mistiğin yani Serge Lutens’in, parfümünün isminde Berlin’e yer vermesi ve kokusunun gül temasına sahip olması, 2020’li yılların niş kokular sektöründe şaşılası durum olarak görülebilir. Tarihe not düşmek babında, zamanın bu dilimde bir parfüm gül kokuyorsa onu niş markalar hemencecik Doğu-Ortadoğu-Arap yarımadasıyla kolayca pazarlayabilir. Oysa Serge Lutens, parfümünün ismini Berlin Kızı olarak belirliyor.

Parfümün tanıtımında bu kızın dikenli güle benzediğini öğreniyoruz. Uçlara doğru giden bir kız portresi bile çiziliyor. Anlayacağımız üzere Berlin şehrini ve bir kızı merkeze alan tanıtımıyla La Fille de Berlin’in kadın kullanımına göz kırptığını varsayabiliriz.

La Fille de Berlin’in ilk saniyeleri canlı gül ve baharatlarla gerçekleşiyor. Kıpkırmızı gerçekçi güle eşlik eden baharatların harika sonuç verdiği ilk dakikalarda ortaya çıkıyor. Orta bölüme doğru baharatlar geri çekilirken gülün rolü değişmiyor. Sabunsuluğa evrilen güle, orta kısmın sonlarına doğru paçuli ekleniyor. Yeşil sayılabilecek tozlu, hüzünlü paçuli sonlarda yönetimi eline alıyor. Bohem davranan ve köksü kokmayan paçuli, tatlılık anlamında azla yetiniyor.

Serge Lutens’in klasik şeffaf şişelerinin içerisinden görülen La Fille de Berlin’in sıvısı pembeye yakın kırmızı denebilir. Bu renkten parfümün gül merkezli olduğu ilk izlenimi çıkartılabilir. Başlangıçta koyu ve baskın-dolgun kırmızı gül kokusuyken, sonlarda gülün solup gitmesi ve paçulinin ortaya çıkması gerçekten enteresan. Bay Lutens bize La Fille de Berlin’de ilkbaharda açan bir gülün, sonbaharda buruk paçuliye dönüşmesini mi sunmak istiyor? İyi de burada Berlinli kızın yeri nerede?

Serge Lutens bizi ilk saniyelerde Arap-Ortadoğu coğrafyasına götürüp, sonlarda havanın çoğu zaman kapalı olduğu Berlin sonbaharına seyahate çıkarıyor. Parfümün iki evresi farklı evrenlere çıkıyor. Biliyoruz ki parfüm yaratmak, Serge Lutens için para kazanacağı ticari işin daha ötesinde anlamlar taşıyor. Parfümlere sanat eseri olarak bakan zihin dünyası için kokuların içeriklerindeki karışımlar, her birimizin varoluşunu temsil ediyor.

Kalite anlamında iyi yerde duran La Fille de Berlin, Serge Lutens tematizmini de gözlerimizin önüne seriyor. Tabii ki çoğu niş parfüm gibi denemeden almanın risk olacağı uyarısını yapıyorum. Eğer gül-paçuli skalasının Noir de Noir tavrına uzak yanını keşfetmek istiyorsanız La Fille de Berlin sizi bekliyor.

Parfümün tasarımını Christopher Sheldrake yapmış. Eau de Parfum formunda. Başlangıcı yoğunken, ilerleyen saatlerde gücü epeyce törpüleniyor. Sonbahar-kış döneminde kullanmaya yakın duruyor.

Koku Güzelliği:10/7.5

20 Eylül 2020 Pazar

Jo Malone – Red Roses (2001)

İngiltere merkezli niş parfümevlerinin en bilinenlerinden birisi denebilir Jo Malone için. Her ne kadar kendi kurduğu markasını Estee Lauder’e satsa da Jo Malone, dünya çapında başarı yakalamış durumda. Gelinen noktada küresel bir niş parfümevi gibi davranıyor. Sürekli yeni parfümler piyasaya sürerek koleksiyonu genişletiyor. Hemen hemen her temayı ve notayı kullanarak eksik parça bırakmamaya çalışıyor.

Jo Malone gibi iddialı markanın, parfümeri dünyasının en temel çiçeklerinden gül üzerine parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Markanın en bilinen gül parfümünün Red Roses olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2001 yılı çıkışlı Red Roses, markanın 2000’li yıllardaki karakterini izlemek açısından da hoş bir deneyim oldu benim için. Jo Malone’nin internet sitesinde Red Roses şu cümlelerle tanıtılmış: “Modern romantizmin kaynağı. Dünyanın en seçkin yedi gülünün şehvetli karışımı. Ezilmiş menekşe yaprakları ve limon dokunuşu ile yeni toplanmış çiçek buketi gibi açılıyor. Şaşırtıcı derecede temiz ve saf.”

Red Roses’in ilk saniyeleri bir parça limon, azıcık nane ama en çok da ferah gülle gerçekleşiyor. Açılışı gayet kadınsı, temiz, kaliteli, pürüzsüz ve gül kolonyalarını anımsatıyor. İlerleyen saatlerde koku karakterinde büyük değişim olmuyor. Orta kısımda temiz ve ferah sayılabilecek güle biraz menekşe ekleniyor. Misk de gül sularını andıran orta kısımdaki gülün yanında bulunuyor. Sonlarda miskli gül kapanışı yapıyor.

Red Roses, isminden de anlaşılacağı üzere gerçekçi ve bahçenizdeki kıpkırmızı güller gibi kokuyor. Bu yüksek kaliteli aroma hemen hemen hiç değişmeden devam ediyor. Basit, canlı, şeffaf, azıcık sabunsu, limonlu gül, birçok yeni nesil gül parfümündeki gibi bolca şekerli ya da ağır verilmemiş. Her kullandığımda bana gül sularını anımsattı. Uzun süreli kullanımda sıkıcı olacağı gibi bir önyargım var ne yazık ki.

Gördüğüm kadarıyla uzun uzadıya onu anlatmak yersiz çünkü karşımızda tekdüze ve gerçekçi bir gül aroması var. Onun çok yaratıcı ya da ilginç koktuğunu söylemem mümkün değil. Bize gül kokusu şöleni yaşatamayacak olsa da İngiliz gelenekselliğinin veya Viktorya dönemi şatolarının bahçelerinin şıklığını ve Britanya’nın yüksek kaliteli el işçiliğine sahip eserlerini anımsatması bakımından Red Roses, saf ve tertemiz gül kokusu arayan parfüm delilerinin listesinde üst sıralarda yerini korumaya devam edecektir.

Red Roses’ı bazı kaynaklar Lucien Piquet ve Patricia Bilodeau’nun birlikte tasarladığı iddia etmiş. Eau de Cologne formunda olmasına rağmen performansı şaşırtıcı derecede iyi. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı EDC için yeterli. Tabii ki kadın kullanımına yakın duruyor. Günlük kullanımda her yere uyum sağlayabilecek, ılık ilkbahar döneminde en iyi tepkilerini verebilecek Red Roses’ı deneyen çoğu kadının rahatlıkla benimseyeceğini düşünüyorum. Hele ki Chloe’nin o korkunç başarısız gül parfümlerini düşündükçe, Red Roses kullanılabilecek iyi seçeneklerden birisi denebilir.

Koku Güzelliği:10/7

4 Eylül 2020 Cuma

Avon – Celebre (2001)

Avon’un sevilen kadın parfümlerinden Celebre’yi eskisi kadar ortalıkta göremiyoruz. Avon’un sürekli yeni parfümler piyasaya sürme stratejisiyle birlikte, bu tür kokular bir süre sonra geri plana geçiyor. Oysa kullanım döneminde hiç fena bulmadım Celebre’yi.

Avon’un internet sitesinde çiçeksi-meyveli olarak sınıflandırılmış Celebre. Ayrıca canlı, kadınsı, neşelendirici kelimeleri layık görülmüş onu anlatmak için. Yasemin, beyaz şeftali, misk ve odunsu notaların buluşması olarak tanıtılmış.

Celebre’nin açılışı meyveler ve kadınsı çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk saniyelerde sabunsu meyvemsilik lezzetli tarafını gösteriyor. İlerleyen saatlerde orta bölümde çiçeklerin biraz daha öne çıktığına şahit oluyoruz. Gül, şakayık ve frezyayı andıran sabunsu ferah çiçekler tanıdık ve hoş denebilir. Kapanışta güzel sandal ağacı sürpriz yapıyor. Alt notaları sevilesi fakat oldukça zayıf ne yazık ki.

Celebre, Avon’un da dediği gibi tam bir çiçek-meyve karışımına sahip. Parfümün genelinde çiçeklerin biraz daha baskın olduğunu görüyoruz. Buradaki çiçekler onlarca kadın parfümünde kullanılan genel forma yakın. Fazlaca düz çizgideki ana yapı neredeyse hiç değişmiyor.

Celebre, basit, sade, hoş, yapaylık barındırmayan fakat çok da yüksek kaliteye sahip olmayan, bu fiyat skalasına göre gayet alınabilir seçeneklerden birisi gibi duruyor. Eğer parfümlere yüksek rakamlar ödemek sizin için anlamsızsa Avon’un birçok parfümü gerçekten de kurtarıcı gibi.

Eau de Toilette formundaki Celebre, günlük kullanıma uyabilecek ilkbahar kokusunu andırıyor. Kalıcılığı yeterli fakat etrafa yayılımı güçlü değil.

Koku Güzelliği:10/6

15 Ağustos 2020 Cumartesi

Carolina Herrera – Chic (2002)

Carolina Herrera’nın 2002 yılı çıkışlı kadın parfümü Chic, markanın yeni nesil kokularını temsil ediyor. Chic Woman’dan bir yıl sonra Chic’in erkek versiyonu da piyasaya sürülmüştü. Her ne kadar 212 serisi kadar büyük satış rakamlarına ulaşamasa da Chic isimli parfümler varlığını sürdürmeye çalıştı. Muhtemelen artık üretimi bitirilen Chic’in kadın versiyonuyla tanıştım kısa süre önce.

Carolina Herrera’nın internet sitesinden kaldırıldığını düşündüğüm Chic’in kadın versiyonu için bir süredir üretiminin bitirildiğine dair duyumlar geliyor. Kuvvetle muhtemel doğru olan Chic’in üretiminin sonlanmasıyla artık bu parfüme ulaşmanın mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Kullanım döneminde çiçeksi tarafa yakın bulduğum Chic’in açılışı beyaz sabunsu çiçeklerle gerçekleşiyor. Portakal çiçeği, zambak ve frezyadan oluşan üst notaları gayet kadınsı, çiçeksi ferah/sucul tarafa yakın duruyor. Orta kısımda frezyaya gül ekleniyor ki bu iki nota kadın parfümlerinde sıkça birlikte kullanılıyor. Başlangıçtaki nemli beyaz çiçekleri andırıyor orta kısımdaki yapı. Sonlarda değişim yok. Hafiften odunsuların ve miskin eşlik ettiği kapanışı oldukça zayıf denebilir.

Chic, ortalama sabunsu ferah beyaz çiçek-gül parfümüne benziyor. Kokusal formu gayet tanıdık, çokça tekrar edilen, yaratıcı olmayan basit ve düz çizgide ilerleyen yapısıyla, masum kadın parfümlerinin devamı gibi adeta. Kalite anlamında üst düzey değil ve uzun süreli kullanımlarda benim için süper sıkıcı olacağına eminim.

Ilık ilkbahar dönemine uyacak Chic, duru bir bahar parfümü olmanın ötesine geçemiyor. Zaman zaman Avon’un bazı kadın parfümlerini andıran yapısıyla, ağır olmayan koku arayan hanımefendilerin ilgisini çekebilir. Onun dışında uzun uzun bahsedilecek tarafı bulunmuyor.

Chic’i kullanan hanımefendilere bakılırsa kapsamlı reformülasyondan geçmiş ve güncel versiyonu pek başarılı bulunmamış. Muhtemelen kullandığım yeni şişelerden birisiydi ve çok iz bırakamadı hafızamda.

Eau de Parfum formundaki Chic’in kalıcılığı ve etrafa yayılımı ortalamanın altında. Kokusunu Alberto Morillas ve Jacques Cavallier gibi sektörün en popüler parfümörleri tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

28 Temmuz 2020 Salı

Avon – Pur Blanca (2003)

Avon’un 2003 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Pur Blanca, üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen talep görmeye devam ediyor. Avon’un internet sitesinde Pur Blanca’nın Eau de Toilette olduğu belirtilmiş. Ayrıca “Sade, saf, narin… Pur Blanca ile sadeliği keşfet. Beyaz frezya, ylang ylang ve beyaz çiçek notalarının saf buluşması” cümleleriyle tanıtılmış. Çiçeksi ve odunsu olarak sınıflandırılmış.

Pur Blanca’nın başlangıcı sabunsu beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk dakikalarda kadınsı frezya çiçeğinin etkisini hissediyoruz. Orta kısma geçildiğinde sabunsu beyaz çiçekler yoluna devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı devam eden Pur Blanca’nın kokusuna bir parça şakayık ve gül ekleniyor. Sonlarda aynı koku formu üzerinden ilerliyor. Alt notalarda çiçeklere misk eşlik ediyor.

Pur Blanca, aynı Avon’un internet sitesinde yazdığı özellikleri içerisinde barındırıyor. Kokusu saf, sade ve narin. Kadınsı beyaz çiçeklerin hakimiyetindeki parfümün odunsu olduğuna ise pek katılamayacağım. Pur Blanca tam bir sabunsu, kremsi çiçek parfümü.

Kimi kullanıcıların ucuz koktuğunu söylemesi ve yapay olduğunu iddia etmesi anlaşılabilir. Pur Blanca tabii ki yüksek kaliteli ve gerçekçi değil. Sonuçta çok uygun fiyatlara satılan Avon’un parfümü ve ondan mucizeler beklemek anlamsız olabilir. Yine de genel yapısının başarısız olduğunu söylemek de haksızlık. Onun için ortalama bir kadın parfümü diyebilirim.

Kokusal olarak yeni birşey söylemiyor. Bu tarzdaki onlarca kadın parfümünü tekrarlıyor. Sabunsu, saf beyaz çiçek teması, kadın parfümlerinin vazgeçilmezidir. Avon’da bu yönde hareket etmiş. Eğer parfümlere yüksek ücretler ödemek istemeyen guruptansanız, Avon’lar ve Pur Blanca sizi bekliyor.

Performansı iyi değil ne yazık ki. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı güçlü değil. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine uyacaktır. Kokusunu Harry Fremont tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

23 Temmuz 2020 Perşembe

Perris Monte Carlo – Rose de Mai (2019)

Unesco, 2018 yılında Fransa’nın parfümcülük alanındaki ünlü şehri Grasse’yi dünya mirası listesine aldı. Parfümeri sanatının en bilinen şehri Grasse, Perris parfümevine ilham vermiş durumda. Grasse isimli seriyi piyasaya süren Perris Monte Carlo’nun arzusunun bu şehrin tarihini ve eşsiz işçiliğini temsil etmesi ve herkesin Fransız parfümeri sanatının kalitesinden zevk almasını sağlamaktı. Bunu başarmak için Gian Luca Perris, çok doğru bir isim seçti: Jean Claude Ellena.

“Grasse’de bu projede baş yaratıcı olmak için dikkate değer birkaç aday vardı! Ama bana göre, Jean Claude Ellena zamanımızın en ikonik parfümörü ve diğer herkesin üzerinde duruyor. Açıkçası, sanatsal olarak Grasse’de doğduğuna şüphe yok. Jean Claude kendisine “écrivain des odeurs” diyor, ben ise ona Parfüm Şairi demeyi seviyorum ve bu projede onunla çalışmak gerçek bir ayrıcalıktı.” demiş Gian Luca Perris. Grasse serisindeki dört parfümün de tasarımcısı olan Jean Claude Ellena, yarattığı Rose de Mai için şunları söylemiş:

“20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Gertrude Stein’ın yazdığı ünlü söz şudur: ‘Güldür bir gül gül bir güldür (A rose is a rose is a rose)…’ Bu ifade, tüm çiçekler arasında gülün gerçekten eşsiz olduğunu ve bugün elliden fazla çeşidimiz olduğunu belirtiyor. Gül, paçuli ve miskle harmanlandığında hafif, yüce, taze, baştan çıkarıcı, yumuşak ve erotik olabilir. Bu narin çiçeğin kışkırtıcı çağrısına yumuşak ve şehvetli notalarla cevap verdim ve tüm bunlar arasında Grasse’de en çok ekilen çiçek olduğu için mayıs gülünü seçtim. Benim için Rose de Mai parlak ve neşeli kokuyor.”

Rose de Mai’nin açılışı yüksek kaliteli gülle gerçekleşiyor. Hafiften sabunsu, buruk ve ferahlık sınırındaki hüzünlü gül ilk saniyelerde gerçekçiliği ve doğallıyla şaşırtıyor. Başarılı üst notalarından sonra orta kısımda büyük değişim olmuyor. Aynı sabunsu ve tertemiz denebilecek kadifemsi güle, ölmez otu ve paçuli benzeri yapı ekleniyor. Sonlarda yine büyük değişim yok. Alt notalarda pürüzsüz güle misk destek veriyor.

Rose de Mai, çok basit kokan hoş bir gül parfümü olarak değerlendirilebilir. Gül, baştan sona her daim etkili ve tek yetkili. Buradaki gül, gül kolonyalarını veya gül sularını andırıyor. Evet, doğru tanım gül suyu gibi denebilir. Kokusal anlamda tabii ki kaliteli, hoş ve yapaylıktan uzak tarzıyla kısa zamanda alışıveriyorsunuz ona. Diğer taraftan fazlaca düz çizgide ilerliyor, neredeyse hiç değişmiyor ve pek derinliğe sahip değil. Böylesine basit ve hoş koku formunu da ancak Jean Claude Ellena verebilirdi.

Rose de Mai, benzersiz, sıradışı ve kalbinizin atmasını hızlandıracak bir parfüm değil. Tam tersine sakin, barışçıl, doğal ve mütevazi davranıyor. Kimi zaman bazı kadın deodorantlarına benzetiyorsunuz bazen de temiz ve hüzünlü kokusuyla sizi geçmişinize götürebiliyor.

Parfümün açıklanan dört ana notası var: gül özütü, ölmez otu, sardunya gül ve misk. Bu notalara bakarsak gül, sardunya ve miske yakın duruyor ana yapı. Paçuli de geri planda verilmiş. Kullanan çoğu kişinin beğenebileceği tarzıyla, fazlaca uçlarda takılan bazı niş parfümlerden rahatlıkla ayrılıyor. Gülün verilişi itibariyle kadın kullanımına yakın duruyor. Serin ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Eau de Parfum formundaki Rose de Mai’nin kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/7

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Christian Dior – Miss Dior Blooming Bouquet (2014)

“1947 yılında Miss Dior parfümü, Couture kokusu olarak Christian Dior’un New Look tarzının devrimci siluetini somutlaştırdı ve ilham verici kumaş kıvrımlarının duygusallığını kokuyla uyandırmak için doğdu. O zamandan beri Dior, moda ve kokusal devrimleri biliyor, Miss Dior hepsine eşlik ediyor. Şevkini ve Couture ruhunu kaybetmeden tam hızla ilerliyor.

Miss Dior Blooming Bouquet, Kalabriya bergamotunun tazeliği ile aydınlatılan ve beyaz misklerin hassas etkileşimiyle süslenmiş narin şakayık ve gül buketi temasına sahiptir. Bu çiçek buketi Christian Dior’un efsanevi çiçek tutkusuna saygı duyar.”

Christian Dior’un ünlü klasiği Miss Dior’un uzun yıllar sonra hala devam parfümleri çıkarması gerçekten ilginç. Miss Dior öylesine sevilen bir kadın parfümü ki, elli yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, isminin değerinden bir şey kaybetmiyor. 2014 yılında Miss Dior’un devam parfümü olarak Blooming Bouquet piyasaya sürüldü. Yukarıdaki tanıtım cümlelerine sahip Blooming Bouquet’te dört koku notası öne çıkarılmış: Bergamot, gül, şakayık ve beyaz misk.

Blooming Bouquet’in açılışı ekşi turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan notalarındaki bergamot hissediliyor. Kısa süre sonra çiçeklerin hakimiyeti artıyor. Kadınsı beyaz çiçekleri anımsatan orta kısmında şakayık önemli yer tutuyor. Gül, tatlı ve hatta ekşi meyvemsi verilmiş. Hatta azıcık da yasemin olabilir orta notalarında. Sonlarda yapaylık emareleri gösteren çiçeklere misk ekleniyor. Blooming Bouquet’in özeti böyle denebilir.

Karşımızda yüzlerce örneği olan meyveli-çiçeksi parfüm teması bulunuyor. Kadınsı çiçekler ve tatlı, lezzetli, ekşi meyvelerin karışımıyla standart, sabunsu, vasata yakın ve yaratıcı olmayan bir koku formu bizi karşılıyor. Genç hanımefendilerin sevebileceği, canlı, tamamen kadınsı ve sıradan tarzıyla, basit bir ilkbahar parfümüne benziyor. Bu kokunun o kadar çok benzeri var ki, kimi kadın deodorantlarında bile o hissi almanız mümkün.

Christian Dior parfümevi, çoğunluğa hitap edebilecek bu parfümüyle yaratıcı ve benzersiz olmak gibi kaygılar taşımamış. Rakiplerine gönderme yaptığı bu basit koku formuyla ve Dior etiketiyle başarılı olacağını düşünmüş olabilir. Kokusu kötü değil ama almaya değecek kadar ilginç de değil.

Birçok kadın parfümünün aksine Eau de Toilette konsantrasyonunda. Performans anlamında başarısız diyebilirim. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı az. Günlük kullanıma uyabilecek, her ortamda kullanılabilecek yapısıyla, çiçek buketi gibi kokmak isteyen kadınlar deneyebilir.

Kokusunu Francois Demachy tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

2 Temmuz 2020 Perşembe

Blend Oud - Tupai Love (2019)

Tupai, Büyük Okyanus’ta bulunuyor ve Fransa’ya bağlı adalar topluluğu Fransız Polinezyası’nda yer alıyor. Ada hatta küçük bir mercan adası olan Tupai’nin son yıllarda evlenmek için gelen çiftler tarafından tercih edildiğini öğreniyoruz. Okyanusun ortasındaki bu minicik mercan adası, İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi Blend Oud’a ilham vermiş.

Blend Oud’un Voyage koleksiyonuna ait Tupai Love, kendi internet sayfasında çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açıklanan notalarında iris, artemisya, yasemin, karabiber ve elemi gibi birbirinden oldukça farklı öğelerden bahsedilmiş. Tupai Love’un açılışı plastiğimsi odunsularla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında turunçgiller ve yasemin görünüyor ama durum pek öyle değil. Plastiğimsi garip öd veya sedir ağacını andıran yapıdan sonra orta kısma geçiliyor. İlk yarım saatten sonra iris çiçeği kendisini göstermeye başlıyor. Arka plandaki plastiğimsi odunsuluk devam ederken, ufak çaplı karabiber algılanıyor. Orta bölümde Arabik olmayan gül de bulunuyor. Orta notalarda artemisyadan bahsedilmiş ama pek algılayamadım. Sonlarda büyük değişim yok. Odunsulara eşlik eden vanilyayla birlikte misk etkili denebilir.

Tupai Love, Blend Oud’un da dediği gibi çiçeksi bir parfüm. Şekerli çiçeksilerden sonra en güçlü aktör odunsular ve reçinemsilik. Buradaki çiçekler kadınsı beyaz-sarı çiçekler kıvamında değil. Unisekse yakın odunsuların egemenliğindeki çiçekler kaliteli ve tanıdık, diğer taraftan steril/kontrollü yapaylığa sahip. Başlangıçtan sona kadar tanıdık kokular burnunuza geliyor hatta bazen meyveler de bulunuyor mu diye düşünmedim değil.

Tupai Love, ilhamını tropikal mercan adasından almış fakat kokusu ferah, okyanus, iyotlu deniz veya hindistan cevizi temalarını barındırmıyor. Hafiften sıcak ve egzotik kokuyor ne tam turunçgilli ne baharatlı ne de meyveli. İlk kullanımda biraz yadırgıyorsunuz, ilerleyen günlerde alışabiliyorsunuz. Yine de ona aşık olduğumu hiç sanmıyorum.

Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı ortalamanın biraz altında diyebilirim. Serin günlerin kokusu bence. Günlük kullanıma uyabileceğini düşünüyorum. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/6

22 Haziran 2020 Pazartesi

Franck Boclet – Icon (2018)

Franck Boclet’in Rock&Riot Black serisine ait Icon isimli parfümü zarif çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Markanın internet sitesinde Icon şu cümlelerle tanıtılmış: “Kahraman kadına övgü gibi, 1980’li yılların Rock müzik ikonları gibi, çıplaklığa ve saflığa sahip kadının heykeli gibi Icon, üst notalarda misket limonu ve greyfurt notalarıyla tensel harmoniye sahiptir. Sonrasında çok çiçeksi notalardan süsen (iris), menekşe, gül ve nemli meyveler bulunur. Misk, vanilya gibi oryantal notalarla baharatları çağrıştıran karanfil temasıyla alt notalar yüceltilmiştir.”

Icon’un açılışı şekerli turunçgiller ve pudralı tozlu yapıyla gerçekleşiyor. Tatlı meyvelerin devamında kendisini hissettirdiği parfümün orta kısmında menekşe-süsen çiçekleri başrole geçiyor. Bir parça pudralı gülün de hissedildiği orta kısım kadınsı denebilir. Sonlarda vanilya ve miske eşlik eden tatlı çiçekler parfümün en sevdiğim yeri oluyor.

Icon, kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulsa da resmi tanıtımındaki kadınlara yönelik güçlü vurgudan anlıyoruz ki o kadın parfümü. Sadece tanıtımından değil, kokusundan da anlaşılıyor onun feminen tarafı. Parfümün genelinin şekerli, pudralı meyveli-çiçeksi temaya yakın durduğunu düşünebiliriz. Kimi kullanıcıların meyveli sakızlara benzettiği Icon’un kokusu, menekşe-gül-süsen çiçeği etrafında dolanıyor. Tabii ki şekerli meyveleri de unutmamak gerekiyor.

Icon bu haliyle kimi zaman eski-tozlu pudralı kadın parfümlerini çağrıştırırken, bazen de modern şekerli genç kız parfümlerini anımsatıyor. Franck Boclet’in Rock&Riot serisindeki birçok parfümün benzer tozlu-pudralı temayı yansıttığını biliyoruz. Icon da bu geleneği bozmuyor. Kör alışa uygun olmayacak tarzıyla, herkese hitap etme olasılığı düşük denebilir. Hele ki benim için fazlaca kadınsı ve pudralıydı. Pek anlaşamadık Icon ile.

Exrait de Parfum formundaki Icon, kalıcılık olarak iyi ama etrafa yayılımı beklediğim kadar güçlü değil. Sonbahar-kış dönemine yakın duruyor. Üst yaş grubu kadınlar kullansa daha iyi olabilir.

Kokusunu Bruno Herve tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

7 Haziran 2020 Pazar

Jean Charles Brosseau – Ombre Rose (1981)

“Paris Yüksek Moda okulundan mezun olan Jean-Charles Brosseau kendi markasını yarattı ve 1955’te Paris’te Rive Gauche’de modaevini kurdu. 1970 yılında Paris’teki salonunu, moda tasarımcılarının yeni trendi haline gelen Place des Victoires’a taşıdı. 1981’de Fransa, ABD, Orta Doğu ve Uzak Doğu’da hızla en çok satan haline gelen ilk parfümü Ombre Rose’u yarattı.

Ombre Rose, artık yüksek parfümerinin klasiklerinden kabul ediliyor ve haklı olarak şimdiye kadar ki en iyi kokuların arasında kendisine yer buluyor: Chanel – No.5 , Guerlain – Samsara, Yves Saint- Laurent, Dior – Diorissimo, Nina Ricci – L’Air du Temps ve Balenciaga – Le Dix.”

Jean-Charles Brosseau markasının internet sitesinde, kısa tarihi böyle anlatılıyor ünlü modaevinin. Ombre Rose isimli parfüm, markanın en önemli eseri olarak öne çıkıyor. Ayrıca parfüm endüstrisinde kadın kokuları arasında klasikleşmiş eserlerden olduğu söylenebilir. Ombre Rose, yine markanın internet sitesinde basit, sade ve zamansız olarak tanıtılmış. Bu tozlu, şehvetli kombinasyonun ilk kısmı, kibar, orijinal tavrıyla kadınları büyülediğinden bahsedilmiş. İncelik ve klasik zarafetin kişisel cazibeyle rekabet ettiği yaşam tarzına aşina olan tüm kadınları memnun ettiğinden de dem vurulmuş.

Ombre Rose’nin açılışı tatlı, tozlu ve nostaljik pudramsı hissiyatla gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında bulunan aldehitler, ilk dakikalardaki pudralı, orta yaş üzeri kadın kokusu temasını güçlüce hissettiriyor. Orta bölümde tozlu ve eski yapı devam ediyor. Orta notalarda kremsi ve tatlı gül ile iris çiçeği partiye katılıyor. Orta kısımdan itibaren tozlu, pudralı gül kokusuna doğru evriliyor. Sonlarda gül yine algılanıyor. Pudramsılık neyse ki kapanışta azalıyor. Misk burada daha etkili. Bir parça sandal ağacının algılandığı alt notalarda tatlılık azalıyor. İris çiçeğinin artmasıyla şık ve olgun kadın parfümüne dönüşüyor.

Ombre Rose’nin ismine binaen, gül kokan kadın parfümü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buradaki gül yeni nesil modern kadın parfümlerindeki gül temasına hiç benzemiyor. Ombre Rose’nin gülü, ağır derecede pudralı, fazlasıyla süslü, modası geçmiş ve başlarda fazlaca tatlı denebilir. Bugün Ombre Rose’u denettiğiniz çoğu kadının onu kendisine yakın bulamayacağı iddia edilebilir. Oldukça baskın pudralı, makyaj malzemesi algısı yaratan ana yapı, büyük değişim geçirmeden sonlara kadar geliyor. Bu anlamda tekdüze koktuğunu söyleyebilirim.

Ombre Rose, elli yaşın üzerindeki kadınlara hitap edebilecek, modern olmayan, 1970’li yılların trendlerini çağrıştıran, kaliteli, süper-feminen, nostaljik, anaç, frapan bir parfüm. Günlük spor kıyafetler onun için uygun olmayabilir. Kullanım alanı dar olmasına rağmen eğer Chanel – No.5, Guerlain – Samsara veya L’Heure Bleue gibi parfümleri seviyorsanız Ombre Rose çok sağlam bir seçenek. Her ne kadar genel tarzı bana uymasa da, tarihi öneme sahip klasik ve ikonik kadın parfümleri arasında Ombre Rose her zaman olacaktır, buna şüphe yok.

Kullandığım Eau de Parfum versiyonuydu. Kalıcılığı ve etrafa yayılımı güçlü değil ne yazık ki. Sonbahar-kış dönemi için düşünülebilir. Kokusunu Francoise Caron tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

29 Mayıs 2020 Cuma

By Kilian – Good Girl Gone Bad (2012)

By Kilian’ın 2012 yılında ortaya çıkardığı parfüm serisinin ismi In The Garden of Good & Evil idi. Üç parfümle başlayan bu seriye 2013 yılında dördüncü parfüm eklendi. Serinin isminin By Kilian’ın internet sitesinde The Narcotics koleksiyonu olarak geçtiğini görüyoruz. Tanıtımıyla Adem ile  Havva’nın İncil’deki hikayesinden esinlendiği izlenimi veren bu parfüm serisinin bir parça da olsa ilgi çektiği söylenebilir. By Kilian’ın son yıllarda çılgınlar gibi sürekli yeni parfümler piyasaya sürdüğünü düşünürsek az da olsa geri planda kalmaya başladığını düşünüyorum bu serinin.

By Kilian’ın yeni parfümlerinde karşımıza çıkan abartılı ve uzun isimli konsepti, giderek popülist niş parfümevi olma yolunda ilerlediği izlenimi veriyor. Yoksa ağırlığı olduğu düşünülen niş markalarla dalga mı geçmeye çalışıyor tam anlaşılmıyor. Belki de Bay Hennesey’in çalıştığı pazarlama ajansı bu tüyoları kulağına fısıldıyor. Esprili/mesaj veren isimler bulalım da biraz tepki çekelim, reklamın kötüsü olmaz diye düşünüyorsa da şaşırmam. Sonuçta niş parfüm pazarında sürekli yeni rakipler çıkıyor ve arena giderek sertleşiyor.

Good Girl Gone Bad, By Kilian’ın meyveli-çiçeksi kadın parfümlerinden birisi olarak öne çıkıyor. Parfümün açıklama bölümünde üç anahtar kokudan bahsedilmiş: Portakal çiçeği, osmantus ve sümbülteber. Detaylardaysa gül, gardenya, nergis, yasemin ve kayısıdan söz edilmiş. Parfümün açılışı buruk, ekşi meyveler ve çiçeklerle gerçekleşiyor. Üst notalarda ekşi kayısı ve portakal çiçeği algılanıyor. Tanıdık gelen başlangıçtan sonra orta bölüme geçiliyor. Orta notalarda büyük değişim yaşanmıyor. Mayhoş meyvelerle kadınsı beyaz çiçeklerin dansı orta bölümde devam ediyor. Kapanışta yine değişim yok. Düz çizgide ilerleyen parfümün kayısı-çiçeksi arka planı hemen hemen aynı kalıyor.

Good Girl Gone Bad, By Kilian’ın da vurguladığı gibi meyveli-çiçeksi koku kalıbına ait. Pek ferah olmayan olgun meyvemsiliğin ekşi şeftali-kayısı aksına yakın durduğunu düşünüyorum. Parfümün ikinci büyük kısmını oluşturan çiçekler ağır ya da bıktırıcı tarzda verilmemiş. Meyveli sümbülteberin ilginç hal aldığı kokunun geneli çok tanıdık ama hangi parfüme benziyor bir türlü bulamadım.

By Kilian’ın internet sitesinde Good Girl Gone Bad için “yarı-masum, yarı-şehvetli” denmiş. Kimi kullanıcıların içeriğindeki çiçekleri sabunsu bulması, masum yönüne işaret edebilir. Leziz meyvelerinse şehvetli davrandığı düşünülebilir. Oysa kalite anlamında harikalar yaratamıyor. Koku profili basit, yaratıcılık yok, ilginç/sıradışı değil. Diğer taraftan kokladıkça seviyorsunuz ve özlüyorsunuz. Öteki taraftan da bu kadar basit parfüm nasıl niş diye düşünüyorsunuz. Bu haliyle internet sitesindeki 50 ml için istenen 240 dolarlık fiyata şaşırıyorum.

Hoş, cazibeli, kullanması ve sevmesi kolay, çoğu kadının övgüler alabileceği güvenli bir eser. Kokusunu dünyaca ünlü parfümör Alberto Morillas tasarlamış. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı yüksek değil.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Mayıs 2020 Pazar

Lancome – La Nuit Tresor (2015)

“Taze ahududu, buhur çiçeği ve vanilya notalarına sahip, siyah gül özleriyle bezenmiş bir kalbi olan La Nuit Trésor’u keşfedin! La Nuit Trésor’un şişesi, tüm elmasların en gizemli ve kıymetlisi olan siyah bir elmas şeklinde ve zarafetinin sembolü olarak bu elmas, siyah gül bir gerdanlık ile süslendi. Yoğun ahududu aromasıyla Damascena gülünün üst notaları birleşerek derin ve gizemli bir kokuya imza atıyor. La Nuit Trésor: Efsanevi Bir Aşkın Parfümü!

Efsanevi aşk parfümü için yaratılan kristal şişe. Piramit, ışığın oyunlarını yansıtırken, şişenin kalbindeki siyah yüzük sonsuz birleşmeyi temsil ediyor.”

Lancome’nin internet sitesinde La Nuit Tresor kadın parfümü için yukarıdaki cümleler layık görülmüş. Lancome’nin şöhretli kadın parfüm klasiği Tresor’dan sonra birçok Tresor isimli devam parfümü hayata geçirildi. 2015 yılında, La Nuit Tresor adlı devam parfümü, kısa sürede serinin en popüler ve sevilen eserlerinden olmayı başardı. Benim de uzun süredir merak ettiğim parfümlerden olan La Nuit Tresor’a nihayet kavuştum.

Parfümün açılışı garip ve kadifemsi yapaylıktaki şekerli hissiyatla gerçekleşiyor. Lancome’ye göre üst notalarda ahududu, tropik meyveler, bergamot ve liçi meyvesi bulunuyor. Üst notalar gerçekten de şekerli modern, leziz meyvelerle gerçekleşiyor fakat geri plandaki garip odunumsu yapaylığa anlam veremedim. Orta kısma geçildiğinde parfümün yönü kırmızı güle doğru dönüyor. Lancome’nin internet sitesinde orta kısımda Isparta gülü kullanıldığı yazılmış. Orta bölüm meyveli, güllü, tatlı yapıyla gerçekleşiyor. Sonlarda vanilya algılanıyor. Meyveli-güllü yapı kapanışta da devam ediyor. Alt notalar leziz karamel-çikolata hissiyatıyla gerçekleşiyor.

La Nuit Tresor’un özeti, iştah açıcı şekerli meyveler (ahududu ve tropik meyveler ağırlıkta) ve kaliteli, kıpkırmızı, hafiften karanlık modern gül denebilir. Başlangıçtaki garip kadifemsi yapaylığın liçi meyvesinden geldiğini düşünmek istiyorum. Ahududulu harika meyvelerin orta kısımda gülle uyumu çok başarılı. Orta kısım parfümün en çarpıcı ve sevilesi bölümü bence.

Lancome, 2000 yılı sonrası yeni nesil, modern ve bolca tatlı kadın parfümleri furyasına yeni halkayı eklemiş. La Nuit Tresor, markanın bir diğer parfümü La Vie Est Belle, Prada – Candy, Dior – Poison Girl, Victor&Rolf – Flowerbomb, Carolina Herrera – Good Girl gibi yeni modern eserlere rakip olması için tasarlanmış gibi görünüyor. Bazı yorumcuların Mugler – Angel’a benzettiğini bile görüyoruz.

La Nuit Tresor, başlangıcını saymazsam dikkat çekici ve deneyen çoğu kişinin rahatlıkla sevebileceği kolay bir parfüm. Tatlı meyveler ve gülün merkezini oluşturduğu ana yapı, yüksek kalite vaat etmiyor. Düz çizgide ilerliyor. Fazlaca derinliğe sahip değil. Bizi yeni keşiflere de sürüklemiyor. Sadece tatlı ve güzel kokuyor. Böylece rahatlıkla çok popüler oluyor ve bol bol satıyor.

Eğer meyveli gül parfümlerini seviyorsanız, bu iddialı hanımefendiyi deneyebilirsiniz. Performans anlamında gayet yeterli. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı inatçı denebilir. Hem gündüz hem de gece şık davetlerde kullanılabilir. Kadınsı yönü yüksek bu parfümle dikkatleri üzerinize çekmek zor olmayabilir. Sonbahar-kış döneminde onu kullanmak doğru tercih olacaktır.

Eau de Parfum formundaki La Nuit Tresor’u Christophe Raynaud ve Amandine Marie tasarlamış. Parfümün reklam yüzü olarak Penelope Cruz and Ilay Kurelovic görev almış.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Nisan 2020 Perşembe

Renier – Kisses Rain (2017)

1979 yılında Küba’da doğan Renier Rodriguez Mendez’in hikayesi birçok yönüyle diğer sanatçılarla benzerlikler taşıyor. Sanatçı olan babasının yanında büyüyen ve sanat eserlerinin arasında çocukluğu geçen Renier’in farklı yol seçmesi pek mümkün değildi. Babası gibi sanata ilgi duyan Renier’in bir süre sonra Avrupa’ya taşınıp Prag’a yerleşmesi, yeni niş parfüm markasının doğmasına sebep oldu. Sanatın farklı alanlarında eserler veren Renier, artık parfüm sanatına adım atmıştı.

İlk parfümlerini 2016 yılında çıkartan Renier, 2017 yılında Kisses Rain parfümüyle dikkatleri üzerine çekti. Renier’in internet sitesinde Kisses Rain’in çiçeksi karaktere sahip, şehvetli ve modern koktuğu vurgulanmış. Ayrıca sofistike, baharatlı ve güçlü olduğu belirtilmiş. Açıklanan notalarına baktığım üç koku ilgimi çekiyor: Kahve, badem ve öd ağacı.

Kisses Rain’in açılışı tatlı ve modern kremsi baharatlarla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında kakule var ki başlangıçtaki baharatların sebebini açıklıyor. Kakuleye tatlı ve kremsi vanilyamsı koku eşlik ediyor. Üst notalarını beğendim. Orta kısma geçildiğinde tatlılık biraz daha artıyor. Orta kısımda baharatların yerini yavaş yavaş sıcak kokan badem ve gül alıyor. Tabii badem çok baskın ve orta bölümün yapısına hükmediyor. Sonlarda şekerli vanilya, amber ve misk algılanıyor. Başarılı bulduğum kapanışta kremsi vanilyanın merkezde olduğunu düşünüyorum.

Renier’in internet sitesinde Kisses Rain’in çiçeksi yönü vurgulanmış fakat uygulamada durum pek öyle görünmüyor. Parfümün en baskın iki öğesi badem ve şekerli, pudralı kremsi vanilya. Eğer vanilya ve badem çiçekten sayılıyorsa evet, o çiçeksi. Parfümün üçüncü önemli öğesiyse başlangıçta etkili olan ve sonra geri plana çekilen baharatlar.

Hani nerede açıklanan notalarındaki kahve ve öd ağacı? Kisses Rain, baskın şekilde kahve ve öd ağacı kokmuyor. Üzerine baharat dökülmüş şekerli acı badem kurabiyesi gibi kokuyor. Modern ve parfüm trendlerine uyuyor. Pek yaratıcı tarafı bulunmuyor. Kimi zaman hafiften Hypnotic Poison’u anımsatıyor. Benim gibi parfümlerde bademden haz etmeyen erkekleri ise hedeflemiyor.

Kisses Rain’den oldukça umutluydum ama pek beklentilerimi karşılayamadı. Açıkçası ismindeki yağmur kelimesine bakarak, onun sonbahara yakın duran, su-deniz-bahçe temalı hafif parfüm olacağını hayal ederken, karşıma neredeyse reçineli, ağır ve yoğun koku formu çıktı. Montale’nin bıktırıcı, şekerli, pudralı vanilyalı parfümlerini andırıyor. Tam bir kış bombası denebilir.

EDP formundaki Kisses Rain’in performansı iyi sayılır. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Kokusunu Daniel Josier tasarlamış. İçindeki bademden dolayı kadın kullanımına bir parça yakın buldum. Erkeklerin onu kullanmasında sakınca göremiyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

1 Nisan 2020 Çarşamba

Lancome – Tresor Midnight Rose (2011)

Johann Pachelbel’in dünyaca ünlü harika eseri Canon In D Major’u dinliyorum. Odayı dolduran keman ve yaylı sazların ahenkli, ritmik, barışçıl, enerjik notaları rafine ve huzur verici. Hayatın her şeye rağmen güzel ve yaşanabilir olduğunu düşündürten anlardan birisi de böylesine şahane müzikal eserlere dalıp gidebilme lüksümüz.

Canon In D Major’u dinlerken kolumdan yayılan gül kokusuna odaklanıveriyorum. Nedense yüksek kaliteli gül parfümleri ile klasik müziğin notalarının evrenin herhangi köşesinde birleşip, bütünleştiklerini düşünürüm. Lancome’un şöhretli klasiklerinden Tresor’un devam parfümlerinden Midnight Rose, ismindeki gül temasını parfüme yansıtmayı başarıyor.

Tresor Midnight Rose’un ilk saniyeleri modern ve bolca şekerli, meyveli gül temasıyla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında ahududu ve gül özütü görünüyor ki ilk saniyeler modern meyveli-çiçeksi tarza yakın duruyor. Lezzetli başlangıcı biraz fazla genç kızlara yönelik gibime geldi. Orta bölümde şekerlilik azalıyor neyse ki. Meyvemsi gül birlikteliği orta kısmı da domine ediyor. Açıklanan orta notalarında frenk üzümü tomurcuğu gibi ilginç öğe bulunuyor. Üzüm tomurcuğundan ziyade orta kısımda feminen çiçeksiliğe şakayık ekleniyor. Başlangıcı ve orta kısmı gayet kadınsı davranan parfümün alt notalarında nötr havaya bürüyor. Kapanışta gül yine orada duruyor. Güle, tatlılığı az vanilya, bir parça misk ve erkeksi olmayan sedir ağacı eşlik ediyor. Kapanışı parfümün en sevdiğim yeri oldu.

Bir taraftan 17. yüzyıla ait Canon In D Major’u dinliyorum, diğer tarafta gözlerimi kapatıp 2011 yılının eylül ayında dünya pazarlarına sunulan Tresor Midnight Rose’un üzerimden yayılan notalarını kokluyorum. İki eserin yaratılması arasında üç yüz yıl olsa da, duygularım karışık. Bir tarafta modernitenin sosyolojik kritiğini yapıyorum içimden, diğer taraftan, klasisizmden ayrılasım gelmiyor. Parfümler ve müzik… Keman ve gül kokusu… Barok dönem ve bilgi çağı…

Tresor Midnight Rose, başlangıcında çocuksu ve jelibonları andıran şekerli ahududu-gül ikilisinin şımarık ve bıktırıcı gülüşünü sunuyor. İlk saniyeler dikkat çekmeye çalışan rüküş hanımefendiye benziyor. Orta bölümü güllü lokumlara benzetiyorum. Tatlılığın kademe kademe azalması, onun geri planındaki amacını da yansıtıyor. Kötü başlayan ama güzel biten romantik film gibi Midnight Rose.

Teorik olarak notalarına baktığımda sevdiğim temalar var. Gül, ahududu, pembe biber, kuş üzümü, kaliteli kullanılırsa parfümlerde harika kokabiliyorlar. Tresor Midnight Rose’da uzun süredir buzdolabında duran ve artık şekerlenmiş gül reçeli hissiyatı veren üst-orta notalar, onun rafine ve ilginç olma ihtimalini azaltıyor. Kapanışı Lancome kalitesindeyse de, kıyafet üzerinde, tatlı kasesine düşmüş balık gibi.

Özgün, sıra dışı ve zengin kokmadığına emin olabilirsiniz. Koku formuna bütünsel anlamda baktığımda, Lancome’nin, sanatsallığı pek umursamadığı anlaşılıyor. Amaç yine çok satan modern genç kız kokusu yapmak, araç olarak da gül ve meyveleri kullanmak. Canlı, eğlenceli, hoppa, bir süre sonra kullanmaktan sıkılabileceğiniz (kim böyle bir şey ister ki) meyveli-çiçeksi parfüm istiyorsanız, emrinize amade sizi bekliyor.

EDP formundaki parfümün kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı ilk patlama dışında saldırgan değil. Sonbahar-kış dönemine uygun olacağını tahmin ediyorum. Günlük kullanıma ve akşam gezmelerine uyum sağlayacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

12 Mart 2020 Perşembe

Acca Kappa – Giardino Segreto (2013)

Şöhretli İtalyan niş parfüm evleri kadar ön plana çıkmayı başaramayan Acca Kappa’nın 150 yılı aşkın geleneğe sahip olduğunu biliyoruz. Bu anlamda tarihi niş parfüm evi olarak saygı duyulmayı hak ediyor. Yolumun çok fazla Acca Kappa parfümleriyle kesişmediğini söyleyebilirim. Pek denk gelemediğimiz Acca Kappa markasının 2013 yılında piyasaya sürülen kadın parfümü Giardino Segreto’nun anlamının Gizli Bahçe olduğunu öğreniyoruz. Bu hoş isimden sonra daha da merak ettiğim Giardino Segreto’nun çiçeksi şipre olduğuna vurgu yapılmış Acca Kappa’nın internet sitesinde.

Resmi tanıtımında gül ve yasemin çiçeklerinin ağırlığından bahsedilmiş. Acca Kappa’nın usta parfümörleri tarafından zarif ve baştan çıkarıcı kadınlar için tasarlandığı duyurulmuş. Açıklanan notalarında pembe tane karabiber, Rose Royal William 1987, karanfil, Grasse gülü, ambrette tohumu gibi ilginç notalar bulunuyor.

Parfümün açılışı tatlı ve Arap esintili yoğun gül ve baharatlarla gerçekleşiyor. Kırmızı ve yüksek kaliteli gülü andıran ilk saniyelerde, karabiber ve karanfilin algılandığını belirteyim. Açılışı gayet gerçekçi ve çok başarılı olmuş. Orta kısma geçildiğinde gül yağlarını andıran gül esansı devam ediyor. Orta notaların geri planında yasemin var. Biraz hayvansı misk benzeri koku algıladım orta bölümde, acaba ambrette tohumundan mı geliyor? Sonlarda neyse ki hayvansılık kalmıyor. Müthiş bir gül ve kuru/buruk/hüzünlü paçuli birleşip, nefis kapanışı gerçekleştiriyorlar.

Giardino Segreto’nun gül merkezli olduğunu baştan söyleyeyim. Baştan sona kadar gül oldukça baskın ilerliyor. İkinci sınıflandırma olarak baharatlı, meyveli gül temasına sahip denebilir. Başlangıçta güle baharatlar eşlik ederken orta kısımda yasemini yanına alıyor gül. Sonlarda yasemini bırakıp, paçuliye yöneliyor. Yüksek kaliteli parfümün orta kısmı burnumu biraz zorladı, geri klan kısımlarına bayıldım.

Gizli bahçe anlamına gelen parfümün ismi bize, rengarenk güllerden oluşan hem modern hem de geleneksel bahçe vaat ediyor. Zaman zaman güle, öd ağacının da eşlik ettiğini sanıyorum ya da sadece öyle algı oluşturuyor. Ferah sayılamayacak Giardino Segreto, yarı kapalı, yarı karanlık parfüme benziyor. Kokusal anlamda Delina tarzından ziyade More Than Words – Noir de Noir tarafına yakın duruyor.

Kadın parfümü olarak satılan Giardino Segreto, gülün başrol oynamasıyla feminen tarafa yakın dursa da erkekler bence kullanabilir onu. Birçok niş markanın benzer gül parfümlerinin uniseks olarak pazarlandığını düşünürsek, Giardino Segreto’yu yoğun gül kokusu seven koku bağımlısı erkekler deneme listesine alabilir.

Güzel haberlere devam edeyim. Giardino Segreto’nun performansı gayet iyi diyebilirim. Kalıcılığı yüksek, etrafa yayılımı hiç fena değil. Eau de Parfum formunda. Sonbahar-kış dönemine yakışacağını düşünüyorum. Serin havada kullandığımda çok daha iyi tepkiler verdi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co. mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

21 Şubat 2020 Cuma

Nicolai Parfumeur Createur – Patchouli Intense (2009)

“Paçuli muhteşem bir hammadde. Orkestrada viyolanın rolü neyse, paçulinin parfümlerdeki görevi benzerdir. Orkestrada viyola diğer enstrümanları yönlendirir, paçuli de parfümlerde öyledir.”

Yukarıdaki söz tahmin edeceğiniz üzere Patricia de Nicolai’ye ait. 1980’li yılların sonlarından beri harika parfümler ve şöhretli klasikler yaratarak, mensubu olduğu Guerlain ailesini gururlandırmaya devam ediyor. Kendisine ait niş markasının ismini Nicolai Parfumeur Createur olarak değiştirdikten sonra yeni parfümlerle daha da ileri götürüyor işini. Parfüm delilerinin yakından tanıdığı Nicolai’nin parfümleri arasında özellikle erkeksi, aromatik, nostaljik fujer tarzını sevenlerin iyi bildiği bir eser Patchouli Intense.

Kimi kaynaklarda 2009 olarak verilen çıkış tarihiyle ters orantılı kokusal deneyim sunuyor bize Patchouli Intense. Kendi internet sitesinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan parfümün açıklanan iki notası dikkat çekici: Sardunya ve defne. Patchouli Intense’nin üst notalarında portakal ve lavantaya yer verilmiş yine markanın açıklamasında. Parfümün üst notları eski/tozlu/topraklı aromatik buruk ve acımsı yeşil otlarla gerçekleşiyor. Biberiye, kekik, fesleğen ve daha aklınıza hangisi gelirse… Bir parça lavanta ve azıcık da turunçgillerle gerçekleşen başlangıcı oldukça çarpıcı, zengin, erkeksi, ciddi ve nostaljik denebilir. Orta kısma doğru buruk aromatik otlar yoluna devam ediyor. Orta bölümde dumansı baharatlar (karanfile benziyor), arka planda erkeksi gül ve sardunya ile bizi 1970 hatta 1960’lara ışınlıyor. Sonlarda o anlatması zor dumansılık devam ediyor. Alt notalarda yosun/meşe yosunu ve eğrelti otu olduğuna bahse girerim. Kuru ve köksü olmaya çalışmayan paçuliye eşlik eden, tatlı olmayan ve ciddiyeti elden bırakmayan vanilyayla kapanış gerçekleşiyor.

Patricia de Nicolai, Patchouli Intense’yi odunsu oryantal olarak sınıflandırsa da o 1970’li yılların maço fujerlerini andırıyor. 2010’lu yıllarda böylesine eski tarihi parfümlere öykünen koku profili tasarlamak çılgınlık mı, cesaret mi, dahice mi, geçmişe özlem mi yoksa anılara saygı duruşu mu karar veremedim. 2020’li yılların kokusal geleneklerine böylesine zıt parfüm tasarlamak, onun aynı zamanda ticari anlamda satış kaygısı yaşamadığını da bize gösteriyor.

Bir niş markanın amacı, kokusal/sanatsal yaratımlarsa bayan Nicolai, Patchouli Intense’de harika iş çıkarmış. Böylesine kaliteli ve gerçekçi notalar, genel konseptin bütünlüğü, nostaljik çağrışımlar, karakterli tema, artistik ruh ve yeni nesil bol şekerli çerçöp parfümlerin aksine tatlılığın oldukça az verilmesi, karşımızda teknik açıdan başarılı eserin bulunduğunu işaret ediyor.

Eğer acımsı, kuru, yeşil aromatik Akdeniz otlarını seviyorsanız, dumansı karanfil ilginizi çekiyorsa, tozlu yeşil eğrelti otu ve erkeksi gül deneyimi yaşamak istiyorsanız, yosun/meşe yosununu özlediyseniz Patchouli Intense’e mutlaka bakın.

Kimi kaynaklarda uniseks olarak sunulan Patchouli Intense, erkek tarafına daha yakın. Aklıma gelen bir ilginçliği daha paylaşayım. Parfümün ismi paçuli ve genel olarak paçulinin büyük yer kaplayacağını düşünüyorsunuz. Bende öyle ummuştum ama hayır, paçuli büyük oranda sonlarda kendisi gösteriyor. Parfümün genelinde acımsı, buruk, yeşil, sabunsu tozlu-topraksı aromatik otlar ve baharatlar yer alıyor. Paçuli, köksü ve hippi tarzında verilmemiş. Erkeksi, ciddi ve takım elbise giyen orta yaş üzeri profesyonel iş insanına yakışacak türde resmi denebilir. Popüler tonka fasulyeli bolca şekerli erkek parfümlerinden bıkan gurmelere yönelik adeta Patchouli Intense. Parfümistaların 2020’li yıllardaki kaçış duraklarından birisi sanki.

EDP formunda ve performansı çok iyi. Kalıcılığı müthiş. İnatçı yapısı sayesinde üzerinizden çıkmıyor uzun saatler. Etrafa yayılımı ortalama düzeyde. Serin ilkbahar-sonbahar döneminde kullanması keyifli olabilir. Herkese hitap etmeyen tarzına istinaden denemeden almanın iyi fikir olmadığını söyleyeyim. Bu parfümü kullanayım ve bol bol övgü alayım zihin dünyasındaysanız Patchouli Intense ile anlaşamayacağınızı düşünüyorum. Kokusunu tabii ki Patricia de Nicolai tasarlamış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

3 Şubat 2020 Pazartesi

Perris Monte Carlo – Rose de Taif (2013)

Suudi Arabistan’ın çöl ikliminin ve yaz aylarında kırk dereceyi aşabilen sıcaklığın bölgeyi nasıl etkilediğini az çok biliyoruz. Oysa Mekke’nin yaklaşık doksan kilometre uzağındaki Taif şehrinin ikliminin, diğer Suudi Arabistan şehirlerinden çok daha serin olduğunu öğreniyoruz. Yaz sıcaklarında Mekke eşrafının Taif şehrine geldiği ve havaların serinlediği sonbahar mevsimine kadar Taif’in, dağlarının arasından esen serin rüzgarlarıyla soluk aldıklarını söyleyebiliriz.

Taif bölgesinin serin iklimi tarım ve çiçek yetiştirmek için ideal. Zengin su kaynaklarına ve bereketli toprağa sahip Taif’te yetişen dünyaca ünlü güller, günümüz niş parfümevlerinin kokularını süslüyor. Üç bin civarında gül bahçesi bulunduğu söylenen Taif’ten dünyaya ihraç edilen özütler, dünya kozmetik pazarında ilgi görüyor.

Geçtiğimiz aylarda Ormonde Jayne’nin gül temalı parfümü Rose Gold’da Taif gülü kullanılmıştı. Bugün bir başka niş parfümevi Perris Monte Carlo’nun Taif gülü merkezli parfümü Rose de Taif’e göz atacağım. Perris Monte Carlo’nun internet sitesinde Rose de Taif’in tanıtımı için “Egzotik Suudi Arabistan gülü bu parfümün kalbini oluşturur. Bu benzersiz kombinasyona sahip parfüm gerçek bir başyapıttır.” cümlelerine yer verilmiş.

Rose de Taif’i üzerime sıktığım ilk saniyelerde yoğun ve dolu dolu kırmızı gül kokusu üzerinize hücum ediyor. Üst notalarda gül kolonyasını andıran koyu ve taze güle geri planda mayhoş limon eşlik ediyor. Tabii limon başlangıca ferahlık veremiyor çünkü gülün altında eziliyor. Başlangıcı fena değil. Orta kısma geçildiğinde büyük değişim yaşanmıyor. Kaliteli ve ağır gül kokusu devam ediyor. Limon biraz geri plana geçiyor. Hafiften baharatımsı bir yapı geçiyor limonun yerine. Açıklanan notalarında küçük Hindistan cevizi var. Oradan geliyor olabilir. Gerçi gül o kadar baskın ki başka notaların öne çıkmasına izin vermiyor. Sonlarda güle eklenen misk dikkat çekiyor. Oldukça zayıflayan alt notaları algılamak zaman zaman mümkün olmuyor.

Rose de Taif, tam da beklediğim gibi baştan sona koyu ve baskın gül parfümü. Bahçenizdeki kırmızı ve pembe gülleri elinize alıp, onları koklarsanız, Rose de Taif’e oldukça benzer formla karşılaşacağınıza eminim. Genel olarak bakıldığında tekdüze ilerlediğini ve sürpriz yapmadığını söyleyebilirim. Derinliği olmasa da kalite ve gerçekçilik anlamında iyi iş çıkartılmış. Kimi kullanıcılar romantik bulmuş kokusunu ki katılabilirim bu görüşe.

Böylesine saf gül kokusu, Batı toplumlarında masalsı, çarpıcı ve egzotik bulunabilir. Arap-Ortadoğulular içinse gayet tanıdık gelecektir. Burada enteresan olansa niş markalar, öd ağacı ve gül temalı parfümleri muhtemelen Arap-Ortadoğu bölgesi dışındaki dünya insanları için tasarlıyor. Bir Kanadalı bir Rus ya da bir Taylandlı için oldukça farklı anlamlara gelebilecek böylesine hacimli gül kokusu, Suudi Arabistan halkı için olağan gelebilir.

Rose de Taif, ilk on beş dakika iyi performans sergilerken sonrasında tene yakın duruyor. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı yüksek değil. Tam bir kış parfümü. Baskın gülü düşünerek kadın kullanımına yakın bulunabilir. Gerçi Perris Monte Carlo herhangi cinsiyet ayrımı yapmamış parfümü pazarlarken. Erkekler tabii ki kullanabilir ama bir parça kadın tarafına yakın duruyor.

EDP formunu kullandığım Rose de Taif’in kokusunu, genellikle ilginç ve farklı markalar için parfümler üreten Luca Maffei tasarlamış. Bir de Extrait versiyonu var Rose de Taif’in. Extrait versiyonu, 2016 yılında The Art and Olfaction ödüllerinde finale kalmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Niche & Co mağazasına teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

19 Ocak 2020 Pazar

Xerjoff – More Than Words (2012)

Başarılı İtalyan niş parfümevi Xerjoff’u kimse tutamıyor. 2007 yılında parfüm üretimine geçen Xerjoff’un 2020 yılının ilk günlerinde toplamda 110’dan fazla esere imza attığını görüyoruz. Ortalama her sene on civarında parfüm üreten niş marka azdır. Xerjoff, parfüm koleksiyonunu giderek büyütüyor. Bu durum markanın dünya çapındaki bilinirliğini arttırıyor.

2012 yılında Join The Club isimli seriyi hayata geçirdi Xerjoff. On parfümden oluşan ilk Join The Club parfümleri, bugün itibariyle on üç kokudan oluşuyor ve Xerjoff’un bazı popüler parfümlerini de bünyesinde barındırıyor. More Than Words parfümü kısa sürede markanın yıldızlarından birisi oldu. Xerjoff’un internet sitesinde More Than Words’un edebiyat tutkusu ve içsel vizyonlarını vurgulamak için kelimelerin sanatsal cazibesini paylaşan yazarlar ve şairler için tasarlandığından bahsedilmiş. Parfümün isminin kelimelerden daha ötesi anlamına gelmesi ve resmi tanıtımdaki “Şiir Kulübü” vurgusu, kokusal entelektüalizmi vaat ettiği izlenimi veriyor.

Parfümün açılışı lezzetli ve yüksek kaliteli mayhoş kırmızı meyveler ve öd ağacı-gül temasıyla gerçekleşiyor. Üst notalardaki meyveler ne olabilir? Ahududu, kremsi vişne, tatlı menekşemsi kiraz veya iris çiçeğine bulanmış yaban mersini olabilir. Başlangıçtaki notaların ne olduğu konusunda kararsızım ama açılışının güllü lokumlara benzediğini söyleyebilirim. Orta kısımda lezzetli, tatlı, modern meyvemsi gül-öd ağacı temasına geri planda sıcak baharatlar ekleniyor. Orta bölüm büyük değişim göstermeden devam ediyor. Sonlarda meyvemsilik azalırken gül ve öd ağacı temasını rafine şekilde tamamlayan reçineler, kapanışta noktayı kokuyor.

More Than Words, arabik olmadan modern davranan, lükste sınır tanımayan gerçeküstü gül-öd ağacı kokusu desem abartmış olur muyum bilemiyorum. Pierre Montale’nin bizi alıştırdığı onlarca öd-gül temalı parfümünde ana eleman kuru, yapay, çamaşır suyunu anımsatan garip bileşimdir. Xerjoff ise öd ağacının o zorlayıcı baskın problematiğini farklı yöntemle yumuşatıp, çözmüş: Kremsi çiçekler (menekşe ve iris), lezzetli kırmızı meyveler (böğürtlen veya kiraz veya her neyse), sıcak ve gerçekçi gül. İşte More Than Words’un bu kadar sevilmesinin sebebi muhtemelen bu sıfır bilinmeyenli denklem.

İlk denediğim andan itibaren kendisini sevdirebilen harika gül aroması, Michelin yıldızlı restoranda sunulan güllü füzyon tatlılar kadar özenli ve duyusal açıdan çekici. Xerjoff, öd ağacının acımsı ve ilacımsı etkisini iris-menekşe benzeri çiçeklerin şekerli örtüsüyle gizlerken, gülün esansiyel-yağlı-Ortadoğulu tavrını gizemli meyvelerle dizginlemiş. Ortaya hem doğulu hem batılı, kullanımı/sevmesi kolay, çarpıcı, yüksek kaliteli eser çıkarmış. İşin daha da güzel tarafı performans anlamında gayet iyi iş çıkarıyor More Than Words.

Günümüz modern dünya Homo Sapiens’i (wikipedia’ya göre ortalama bir insanın yaşam süresi 79 yıldır, en fazla 45 km/sa hızında koşabilir, erkeğinin boyu 1,7, kadının boyu 1,6 metredir), herşeyin daha çoğunu ister ve insanların isteklerinin sınırsız olduğunu iktisada giriş dersinin ilk temel cümlesiyle öğreniriz. More Than Words, hem kalıcılık/inatçılık hem de etrafa yayılım anlamında gayet dirençli. EDP formunda ama Extrait rakipleriyle mücadele edebilecek cesarete sahip gibi. Onun, hep daha fazla kalıcılık ve bir metre etraftaki herkesin burnunu paralize edebilecek verim isteyen parfümseverler tarafından takdir edileceği düşünülebilir.

Xerjoff’un parfümlerinin korkutucu şekildeki yüksek fiyatlarına değineyim mi emin değilim. Eğer bir sanat eserinin maddi değeri önemli değil diyorsanız More Than Words’u alabilirsiniz. Kimi lüks mağazalarda, bir aylık asgari ücretin bedeline satılan Xerjoff parfümlerinin fiyatını abartılı bulursanız da sizi suçlayamam. Eğer eşinizin kredi kartıyla ondan habersiz bir şişe Xerjoff parfümü aldıysanız, kart ekstresini ona bir adet aspirin ve dil altı kalp ilacını verdikten sonra göstermenizi önerebilirim.

Uniseks olarak pazarlanıyor More Than Words. Kimi kullanıcılar onu kadınsı bulurken bazı parfümseverler de erkeksi bulmuş. Bu da onun doğru yaptığını ve tam bir uniseks olduğunu onaylıyor. Soğuk günlerin, serin çöl akşamlarının, havanın açık olduğu, güneşin parladığı ama buz gibi ayazın olduğu gündüzler için uygun More Than Words. Nemli ve sıcak yaz mevsiminde denemek isteyeceğimi sanmıyorum.

More Than Words’ü Chris Maurice tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/7.5