limon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
limon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2018 Cumartesi

Chanel – Chance (2002)

Chanel’in kadın parfümlerinin belki de en büyük şansızlığı arkalarında No.5 gibi referansın olması. İster istemez her yeni Chanel kadın parfümü No.5 ile kıyaslanır ya da onun kadar başarılı olup olmayacağı merak edilir. Her ne kadar artık hiç bir parfüm No.5’in yerini alamayacak olsa da Chanel’in kadın parfümleri üzerinde her zaman hayalet gibi dolaşır 5 Numara.

Chance’de ne yazık ki bu kıyaslamayı yaşıyor çoğu zaman. Chance, markanın 2000 sonrası ilk kadın parfümlerinden ve Chanel’in modern yüzünü temsil ediyor bir anlamda. Chance’in konsept olarak tasarlanmasının arkasında Chanel’in yaklaşık kırk yıldan fazla zamandır sanatsal direktörlüğünü yapan ve markayı dünyanın en önemli isimlerinden birisi haline getiren Jacques Helleu’nun imzasının olduğu belirtiliyor. Trajik şekilde Chance piyasaya sürüldükten beş yıl sonra hayatını kaybeden Jacques Helleu’nun da anısına saygı bir anlamda Chance. Ayrıca markanın kurucusu Coco Chanel’in şansa büyük inancı olduğu ve “Şans faktörü benim ruhumdur” benzeri sözü de muhtemelen parfüme Chance isminin verilmesinde etkili olmuştur. Biraz daha yakından inceleyelim Chance’i o zaman.

Chance’in açılışı ferah sayılabilecek buruk turunçgillerle gerçekleşiyor. Üst notalarında kremsi limon olduğuna iddiaya girebilirim. Buruk ve hafiften ekşimsi turunçgiller gayet kaliteli. Tabii kısa süre içinde turunçgiller geriye çekilirken ortaya abartılı şekilde kadınsı davranmayan çiçekler çıkıyor. Bir parça yasemin ve irisin hissedildiği orta bölüm gayet duru, sakin ve barışçıl. Kapanışta steril sayılabilecek misk noktayı koyuyor. Berrak miske eşlik eden huzurlu paçuli ve asla şekerli olmayan mütevazi vanilyayla alt notalar gerçekleşiyor.

Chance, bir Chanel olduğunu daha ilk saniyelerde belli edip, kalitesiyle sizi şaşkına çevirmeyi başarıyor. Kokusal anlamdaysa oldukça basit, sürprizsiz, iddiasız ve tekdüze ilerlemeyi tercih ediyor. Onun pürüzsüz sayılabilecek ferah kokusu, kesinlikle yaz parfümü hoppalığında, özensizliğinde ve uçuculuğunda değil. Oturaklı, mesafeli, serin, zaman zaman anaç ve ilginç şekilde neredeyse uniseks. Hem turunçgiller hem çiçekler hem de misk gayet dengeli ve özenli verilmiş. Hiç bir nota birbirinin alanına girmiyor.

Sonuç olarak Chance, çok çarpıcı ve dünyayı değiştirecek gibi kokmuyor. Markanın isminin büyüklüğü sebebiyle Chanel’den beklenti genel anlamda fazla oluyor ki bu da makul bir talep fakat Chance süper yaratıcı veya hiper aktif değil. Sanki ilkbaharın sıcak günlerini müjdeliyor ya da sonbaharın ılık hüznünü seriyor önümüze. Kremsi limonlu çiçekler ve misk-paçuli işbirliğinden oluşan Chance’deki bazı nüansları zaman zaman markanın erkek parfümü Allure Homme Sport’a hafiften benzettim. Tabii onun kadar şekerli ve baharatlı değil Chance.

Saydam ve aydınlık Chance asla Gucci Rush kadar provakatif değil. Onun uysal tarzı her yaştan kadına uyacaktır. Çok soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Benim kullandığım ilk formülasyon olan EDP idi. Daha sonra EDT’si de piyasaya sürülmüş. Performans anlamında harikalar yaratamıyor. İlk patlama dışında tene yakın duruyor. Kalıcılığı kumaş üzerinde iyi. Kokusunun tasarımını parfümeri dünyasının ustalarından Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/7

20 Temmuz 2018 Cuma

Bois 1920 – Vento di Fiori (2008)

“Vento di Fiori, kendine güvenen ve sofistike klasik bir şipredir. Zamansız gecelerin şıklığı ve parlak gündüzün canlılığıyla harmanlanmış kişisel ve az bulunan bir parfümdür.”

İtalya merkezli niş parfümevi Bois 1920’nin fazlaca popüler olamamış kokusu Vento di Fiori’nin 2008 yılında piyasaya sürüldüğünü söyleyebiliriz. Yukarıdaki kısa tanıtım tahmin edeceğiniz üzere Vento di Fiori için hazırlanmış. Ayrıca onun Akdeniz turunçgillerinin parlak karakterinin yansıması olduğu vurgulanmış. Sadece turunçgil değil, keskin yeşil galbanumdan da bahsedilmiş. Ayrıca karanlık paçuliye yer verilmiş ki bu parfümü merak etmeme sebep oluyor resmi tanıtımındaki paçuli.

Vento di Fiori’nin açılışı buruk limon ve aromatik acımsı otlarla gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında tarhun otu var ki limona eşlik eden muhtemelen bu arkadaş. Canlı, parlak ve kaliteli üst notaları Terre d’Hermes’e şaşırtıcı derecede benziyor. Orta kısımda turunçgilli, otsu yapıya aromatik baharatlar eşlik ediyor. Pembe biber ve kakule olduğunu düşündüğüm baharatlar keskin ve rahatsız edici değil. Orta bölüm hala Terre d’Hermes’e fazlasıyla benziyor. Son bölümde turunçgiller etkisini bir parça kaybediyor. Son kısımda steril deri ve daha çok tütsü algılıyorum fakat kapanışı o kadar zayıf ki dikkatli koklamadıktan sonra deri ve tütsüyü ayırt etmek zor.

Vento di Fiori, aromatik turunçgilli bir esere benziyor. Buradaki turunçgiller yaz parfümlerindeki gibi süper ferah değiller daha çok olgun ve buruklar. Eski tarz şipreleri andıran başlangıçtaki turunçgiller bir parça ekşimsi. Gerçi bu fazlasıyla sıcak günlerde beni rahatsız etmedi. Ortalardaki baharatlarsa ana oyuncu olmuyorlar hiçbir zaman. Kapanışıysa parfümün geneli gibi gayet kaliteli fakat zayıf.

Vento di Fiori, günlük kullanıma uyabilecek, belli bir yaşı hedefleyen, hafiften olgun ve azıcık aristokratik deneme gibi görünüyor. Parfümün üst-orta kısmı hemen hemen aynıyken kapanışta bir parça değişiyor fakat genel yapıdaki turunçgiller her daim etkili. Yüksek kaliteli ama uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağa benziyor.

Parfümün belki de en önemli özelliği Terre d’Hermes’e çok benzemesi. 2006 çıkışlı Terre d’Hermes’ten iki yıl sonra piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, Vento di Fiori rakibini kopyalamış gibi görünüyor. EDT formundaki yeni Terre d’Hermes’e benzeyen üst ve orta notalarından sonra neyse ki kapanış bölümünde ondan ayrılıyor. Biliyoruz ki birçok marka popüler olan ve piyasadaki farklı yere sahip eserlere fazlasıyla benzeyen parfümler piyasaya sürer fakat bir niş markanın neden böyle bir yola girdiğini bilemiyorum.

Elinizde Terre d’Hermes varsa Vento di Fiori’yi almak çok anlamlı görünmüyor. Eğer Terre d’Hermes’in niş versiyonuna sahip olayım diye düşünüyorsanız (bir insan neden böyle bir şey düşünsün ki) Vento di Fiori iyi seçeneklerden birisi fakat Terre d’Hermes kopyalarından Montale’nin Red Vetiver’ini her zaman için tercih ederim.

EDT formundaki Vento di Fiori’nin performansı harika değil. Kalıcılığı normal seviyelerde olsa da etrafa yayılımı ilk dakikalar dışında zayıf. Kimi kaynaklarda kadın parfümü olarak görünse de bence erkek kullanımına daha yakın. Soğuk sonbahar-kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

10 Temmuz 2018 Salı

The Merchant of Venice – Fenicia (2015)

Bugün İtalya’nın dünyaca ünlü adası Venedik tarafına gidelim usul usul. Neredeyse tamamı sularla kaplı bu ilginç ada dünyanın dört bir yanından kendisine turist çekerken, hemen kuzeyinde daha küçük bir adaya ağabeylik yapıyor. İdari olarak Venedik’e bağlı Murano adası, abisi Venedik kadar popüler olmasa da dünyaya cam sanatının en önemli örneklerini vermesi açısından tarihi öneme sahip. Bu küçük adadaki el işçiliği cam sanatı oldukça yüksek meblağlarla dünyanın çeşitli yerlerindeki koleksiyoncuların raflarını süslerken, bir bakıyoruz ki karşımıza parfüm serisi olarak da çıkıveriyor.

İtalya merkezli niş parfümevi The Merchant of Venice’nin 2013 çıkışlı Murano serisi, bu adanın cam işçiliğindeki ustalığından ilhamını almış ve gerçekten harika şişelere sahipler. Parfüm şişesinden ziyade sanat eserine benzeyen Murano serisinin üyeleri, 2015 yılında Murano Exclusive ismiyle genişlemeye devam etti. Altı parfümden oluşan Murano Exclusive’nin Fenicia’sıyla birlikteydim bir süredir. Bakalım sonuç nasıl olmuş?

Fenicia’nın açılışı pürüzsüz ve modern limonla gerçekleşiyor. Limona eşlik eden leziz turunçgillerle buruk başlangıç yapıyor. İlerleyen dakikalarda turunçgiller ve tabii ki limon geride kalırken ortaya dumansı sayılabilecek karanfil çıkıyor. Karanfili parfümlerde çok severim ve buradaki kullanılışını da beğendim. Birkaç saat sonra karanfile ilginç şekilde gül eşlik etmeye başlıyor. Gülden ziyade karanfil daha etkili orta bölümde. Son kısımda karanfilin yanında beliren reçine benzeri koku muhtemelen elemi ve olbinanumdan geliyor.

Fenicia, buruk ve olgun ferahlıkla başlıyor, sonrasında abartılı olmayan dumansı aromatik baharatlarla ömrünü devam ettiriyor. Kadınsı denemeyecek gül kompozisyona ilginçlik katarken kapanıştaki reçineler noktayı koyuyor. Genel olarak yüksek kaliteli, uyumlu, sakin ve hoş parfüm Fenicia. Nota geçişleri sancılı değil, tatlılık bıkkınlık vermiyor ve bir İtalyan olduğunu bize başlangıçtaki Akdeniz turunçgilleriyle ispatlıyor. Evet, o İtalyan koku ruhunu ve özenini burnumuza sunuyor. Kendi sitelerinde Fenicia’yı gizemli olarak nitelendirmeleri ile orta bölümdeki karanlık sayılamayacak dumansı karanfil-gül birlikteliğiyle bu anlamda tutarlı davranıldığını bize gösteriyor.

Fenicia, bir niş markanın özel serisine ait olması sebebiyle beklentilerin yüksek tutulabileceği bir eser olarak düşünülebilir. Yani karşımızdaki niş ötesi bir arkadaş var ve tabii ki ondan belli bir kalitenin, detayın, derinliğin, bütünlüğün beklenmesi normal. Fenicia, derinlik, koku kalitesi ve konsept anlamında sınıfı rahatlıkla geçiyor. İyi de her şey kalite demek mi? Yani çok kaliteli bir kokuyu her şeye rağmen sevmek zorunda mıyız? Tabii ki değiliz.

Fenicia, bende diğer The Merchant of Venice parfümlerinin hissettirdiklerine benzer şeyler hissettirdi. Bir kere pürüzsüz ve yumuşak koku karakteri sıra dışı veya çok yaratıcı değil. Bir limon aşığı olarak başlangıçtaki limon ve turunçgillerin verilişini fazlaca buruk buldum. Chanel Pour Monsieur veya Acqua di Parma Colonia’daki o şahane limonu Fenicia’da aradım ama bulamadım. Başlangıcı kötü değil fakat tam içime sinmedi. Orta bölüme bayıldım. Harika karanfil ve ona geriden destek veren gül, muhtemelen parfümün en güzel yeri. Ve iyi haber şu ki oldukça uzun sürüyor orta notalar. Sonlardaki reçine de birçok rakibinden daha iyi ama her zaman için kullanması zor geliyor bana reçineler.

Uzatmadan sonlandırayım. 2018 yılının Temmuz ayı itibariyle yaklaşık 1.500 TL civarında fiyat etiketiyle satılan üst düzey bir parfümden bahsediyoruz ve tabii ki denemeden almak iyi fikir olmayabilir. Fakat birçok niş parfümün aksine kullanması ve sevmesi nispeten kolay bir esere benziyor. Burnu zorlamıyor, algıları çıldırtmıyor, kimi niş parfümlerdeki “amma berbat kokuyor” hissini asla vermiyor. Bu anlamda hoş bir aromatik baharat parfümü. Denediğim için mutluyum onu ama aşık oldum mu? Hayır. Yine de bu tür kokulara ilginiz varsa deneme listenize alabilirsiniz.

Küçük bir not olarak gözlemimi söyleyeyim. Ten üzerinde denediğimde dumansı karanfilli tarafını öne çıkaran Fenicia, kumaşta tatlımsı güllü koktu ki pek hoşuma gitmedi. Tavsiyem onu kıyafetlere değil de tene uygulayın ve farkı görün.

EDP formundaki Fenicia, inatçı bir parfüm. Hem kalıcılık anlamında hem de tenden etrafa yayılım konusunda fena iş çıkarmıyor. Bu da parfümün artılarından birisi denebilir. Her ne kadar bu sıcak yaz günlerinde beni bunaltmasa da serin sonbahar-ilkbahar dönemine daha çok yakışacaktır. Uniseks olarak görülüyor kaynaklarda ama erkek kullanımına bir parça yakın. Günlük kullanıma rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

14 Mart 2018 Çarşamba

Aramis – Tuscany (1984)

Müthiş erkek parfümleriyle ünlü Aramis markasının parfümleri ilerleyen yaşlarına rağmen hala kokuseverler tarafından ilgi görüyor. 1970 ve 1980’li yılların en sevilen erkek parfümlerine muhtemelen Aramis sahipti ve 2018 yılının şu günlerinde maskülen parfüm arayan erkeklerin yine başvuru merkezi gibi adeta Aramis’in haylaz kokuları.

Tuscany, klasik Aramis’ten sonra markanın en popüler ve en sevilen erkek parfümü olarak düşünülebilir. Tuscany’i uzun yıllar önce kullanmış ve pek bir şey anlayamamıştım. İlerleyen yıllarda hep aklımın bir köşesindeydi Tuscany. 2018 yılının ılık bahar günlerinde kullandığım Tuscany bende ilginç hisler uyandırdı. O zaman geçelim detaylara.

Tuscany’nin başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve bergamot’un öne çıktığı nostaljik başlangıcı yüksek kaliteli ve hüzünlü. Açılışı nefis Tuscany’nin. Orta kısımda turunçgillere eklenen aromatik otlar ve lavanta onu Akdeniz tarzı parfümlere yaklaştırıyor. Orta bölümdeki kuru baharatların arasında karanfil ve kimyon var muhtemelen. Sonlarda eski dost meşe yosunu güzel bir sürpriz yapıyor bize. Her ne kadar kapanışta çok zayıflasa da güzel bir deri son noktayı kokuyor.

İlk önce Tuscany’nin 1984 yılında çıktığını unutmayalım. Bu haliyle tam da kendi döneminin koku karakterini yansıtıyor. Tuscany, aromatik turunçgilli klasik bir şipre diyebilirim. Bu tarz kokuları seven birisi olarak tabii ki kokusunu daha ilk saniyelerde beğendim ama bazı problemleri de fark ettim.

Açıkçası daha ağır ve sert bir koku formu beklerken yumuşak ve neredeyse ferah sayılabilecek aromatik baharatlı kokuyla karşılaştım. Deri parfümde var ama asla ayakkabı boyası gibi iğreti davranmıyor ve gayet yumuşak şekilde geri planda kalmaya razı oluyor.

Tuscany, 1980’li yılların zengin harmanlı parfümlerinden birisi. Döneminin özelliklerini taşıması bakımından insanı alıp, 30 hatta 40 yıl önceki döneme taşıyor. Bu tipik erkeksi şipre, günümüzün modern parfümlerine hiç benzemeyen yapısıyla ayrı bir galaksiden kopup gelmiş gibi. Tatlılık az, şekerli hissiyat yok, baharatlar abartılı verilmemiş ve turunçgiller kremsi değil. Onun daha ilk saniyelerde herkese uymayacak bir parfüm olduğunu anlıyorsunuz.

İyi de kim kullanabilir Tuscany’i. Her ne kadar parfümleri böyle kategorize etmek pek doğru olmasa da yaşı otuz beşin üzerindeki olgun erkeklere, spor giyimden ziyade klasik kıyafetlere, AVM gezmelerindense ciddi ortamlara veya hafta sonu kaçamaklarına uyacak gibi. Tuscany, gayet erkeksi davranıyor ve yeni nesil androjen şeker bombası erkek parfümlerine hiç yüz vermiyor. İyi ki öyle yapıyor.

Sık sık otuz beş hatta kırk yaş üzeri erkeklerin kullanacak parfüm bulamadıklarına şahit oluyorum ve eski klasikler dışında da fazla seçenek bulunamıyor ne yazık ki. Diyabetik modern erkek parfümleri çoğu üst yaş grubu erkek için çocukça geliyor ki onları suçlayamam. İşte Tuscany tam da bu ihtiyaca cevap verebilecek bir arkadaş. Etrafa erkeksi mesajlar gönderen Tuscany, gayet ciddi tavırlı. Olgun ve yüksek kaliteli kokusu beyefendileri bekliyor.

Tuscany’nin kafama takılan bazı tarafları oldu kullanım döneminde. Başlangıcını çok sevdiğim Tuscany’nin orta bölümü muhtemelen geçirdiği reformülasyonlar sonrası çok rafine ve gerçekçi değil. Üst ve alt notaları gayet güzelken orta kısmını yeterli bulamadım. Ayrıca performansı oldukça zayıf ne yazık ki. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği az. Etrafa yayılım konusunda çekingen davranıyor. Onu daha çok ten üzerindeki bir konfor kokusu olarak düşünebiliriz. Kıyafet üzerinde vasat ve ekşi bir turunçgil kokusuna dönüşen Tuscany, ten üzerinde daha derin, daha sofistike ve daha güzel kokuyor.

Tuscany EDT formunda. Kullanım dönemi olarak ilkbahar-sonbahar daha uygun olacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

17 Aralık 2017 Pazar

Chanel – Pour Monsieur Concentree (1989)

1955 yılında Chanel’in ilk erkek parfümü olarak piyasaya sürülen Pour Monsieur’un kısa sürede büyük başarı sağlaması şaşırtıcı değildi. O müthiş turunçgilli şipre, 2017 yılında hala ulaşılması zor tahtında oturmakta. Bir dönemin nirengi noktası olarak kabul edilen Pour Monsieur’un üretimini Chanel neyseki hiç bitirmedi ve bizim gibi yeni sayılabilecek nesiller onu koklama şerefine nail oldu. Bu anlamda muhakkak ki şanslıyız.

Chanel’in, efsanevi klasiği Pour Monsieur’un zaman içinde yeni devam parfümleri çıkarmasını beklerdik fakat olmadı. Chanel’in bu tarihi parfüme saygısından dolayı mı hiç devam parfümü piyasaya sürmedi bilemiyorum. Ta ki 1989 yılına kadar. Pour Monsieur’un tek devam parfümü olarak kendisini gösteren Concentree, koku bağımlıları için önemini koruyor hala. Klasik Pour Monsieur’un küçük kardeşi olarak düşünülebilecek Concentree, Chanel’in internet sitesinden kaldırılmış. Büyük ihtimalle üretimi bitirilen Concentree, epeydir ilgimi çekiyordu. Ve tanıştık kendisiyle.

Pour Monsieur Concentree’nin açılışı eski limon ve aromatik otların eşliğinde gerçekleşiyor. Tozlu ve buruk eski limon kolonyalarına benzeyen Concentree, abisi Pour Monsieur’u oldukça andırıyor. Başlangıcını sevdim. Orta bölümde turunçgillere lavanta ve ekşi baharatlar ekleniyor. Kakule ve küçük hindistan cevizinin verdiği hissiyatı pek sevemedim. Orta bölüm bana yakın gelmedi. Kapanışta güzel sürprizler var. Yumuşak ve şekerli olmayan vanilyaya eşlik eden meşe yosunu alt notaları güzelleştiriyor. Son bölüm nefis.

Pour Monsieur Concentree, limonlu, kremsi, ekşi baharatlı meşe yosunu kokusuna benziyor. Abisi gibi eski-tozlu davranan Concentree, başlangıçta ferahken, orta bölümde hüzünlü baharat kokusuna dönüşüyor. Baharat derken keskin ve burnu yoran baharatlar aklınıza gelmesin. Kremsi ve turunçgillerle kombinlenmiş baharatlar adeta baharat gibi kokmuyor.

Klasik olan abisine başlarda benzeyen orta bölümde bir parça farklılaşan Concentree, aynı geri planı kullanıyor fakat küçük dokunuşlarla ondan ayrılıyor. Benzer hüzünlü hissiyatı veren iki parfümün arasında seçimim tabii ki 1955 çıkışlı Pour Monsieur olur. Concentree’de o eski-nostaljik havayı alıyorsunuz ama hep bir şeyler eksik gibi geliyor. Özellikle orta bölümünü bir türlü sevemediğim Concentree’yi hararetle öneremeyeceğim. Abisi varken küçük kardeşi pek ilgi çekici değil bence.

Sonuç olarak kesinlikle kötü ve kalitesiz değil Concentree. Günümüzün yeni nesil parfümlerine benzemeyen yapısıyla, orta yaşın üzerindeki erkekleri hedefliyor. Daha resmi ve takım elbise kokusuna benzeyen Concetree, günlük kullanıma uyacaktır.

Concentree, 1955 çıkışlı abisine benziyor ama bir parfüme daha yakın buldum. Eski Eau Sauvage’yi hatırlatan Concentree, onun kadar aromatik otsu ve ferah değil. Eau Sauvage’nin biraz daha baharatlı ve kremsi hali gibi düşünülebilir Concentree. Hatta kullanım döneminde bir parça Old Spice’ı anımsattı. Gördüğüm kadarıyla Pour Monsieur aromatik şipreye yakınken Concentree aromatik fujer tarzına yakın.

Ünlü burun Jacques Polge’nin elinden çıkmış Pour Monsieur Concentree. Kıyafet üzerindeki kalıcılığı fena değil ama fark edilirliği ne yazık ki kötü. Performans arayanların hoşuna gitmeyecektir. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

26 Ekim 2017 Perşembe

Azzaro – Wanted (2016)

“Azzaro Wanted, tutkuyla yapılmıştır. Bu parfümün içine sürdürülebilir kalkınma kavramını entegre ettim. Bunu yapmak için önem verdiğim üç hammadde kullandım. Bunlar Guatemala’nın yeşil kakulesi, Haiti’nin vetiveri ve Brezilya’nın tonka fasulyesiydi. İlk olarak kakuleden bahsetmem gerekirse Wanted’deki kullanımı ferah, leziz ve çekicidir. Bence kakule parfüme enerji veriyor. Wanted’de kullandığım diğer baharat zencefildi. Zencefil, kakulenin enerjisini alıp manyetik, sıcak hava katıyor. Tonka fasulyesi ve vetiver Wanted’e hem parfümlerden beklenen erkeksiliği ve zamansızlığı veriyor hem de şehvet ekliyor. Genç erkekleri baştan çıkaracak olan şey baharatlı, patlayacı yanı ve odunsu notalarla harmanlanmış modern ve tensel yönüdür. Bence bu parfüm cazibeli bir silahtır. Wanted’in cazibe silahını herkes kullanmak isteyecektir.”

Azzaro’nun yeni erkek parfümü Wanted’in tasarımcısı Fabrice Pellegrin’in  yukarıdaki sözleri genel olarak kokunun özeti sayılabilir. Bay Pellegrin, kokunun tasarımı aşamasında üç ana notadan bahsetmiş: kakule, vetiver ve tonka fasulyesi. Gerçi Azzaro’nun sitesinde tonka fasulyesi yerine limonun vurgulandığını görüyoruz. Bunu neden özellikle söylüyorum çünkü Wanted’de limon önemli sayılabilecek yer tutuyor. Artık lafı uzatmadan geçeyim parfüme.

Wanted’in açılışı tatlı, buruk limonla gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak ve parlak olmayan limona kısa süre içinde yumuşak baharatlar eşlik etmeye başlıyor. Zencefil ve kakulenin limonla uyumu idare eder. Son bölümde limon ortadan kaybolurken baharatların da etkisi oldukça azalıyor. Sıradan vetiver ile yumuşak odunsu notalar kapanışı gerçekleştiriyor.

Wanted anladığım kadarıyla limonlu zencefil üzerine kurgulanmış. Son bölümde de vetiver ağırlığını hissettiriyor. Sakin, yumuşak, iddiasız, benzersiz olmayan, son kısmı dışında kaliteli denebilecek ve çok ilginç kokmayan ortalama bir ana akım parfümü. Genel olarak herkesin sevebileceği hatta hanımefendilerden övgüler bile alabileceğiniz sevilesi aroma fazlasıyla tekdüze. Çarpıcı olmayan bu basit rayiha günlük kullanıma gayet uygun.

Bir parça Dior Homme Sport’a benzettim Wanted’i. Dior Homme Sport’un performansı daha iyiyken Wanted oldukça çekingen kalıyor. Temiz ve rahatsız edici yapaylığa rastlanmayan Wanted’in kalıcılığı normal, fark edilirliği zayıf kaldı tenimde. EDT formundaki Wanted’i tanınmış parfümörlerden Fabrice Pellegrin tasarlamış.

Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine uyacağını sanıyorum. Genç erkek arkadaşlar ve başlangıç seviyesindeki parfümseverler deneyebilir. Diğer markalara göre uygun sayılabilecek fiyatı artı olarak düşünülebilir.

Ahh o şişe. Silaha benzeyen şişesi bana fazlasıyla zorlama ve çocukça geldi. Evet, markalar ilginç şişe tasarımlarıyla raflarda rakiplerinin önüne geçmeye çalışıyorlar fakat bu kadar kötü şişe tasarımı da yapmasınlar artık.

Koku Güzelliği:10/6

14 Ekim 2017 Cumartesi

Montale – Intense Pepper (2014)

Peru’dan pembe biber, Madagaskar’dan karabiber, Malezya’dan öd ağacı ve hazsal sedir ağacı (o ne yahu) ve değerli amberin karışımı olarak sunulmuş Montale’nin Intense Pepper’i. Maşallah Birleşmiş Milletler gibi parfüm Intense Pepper! Hazsal sedir ağacı nasıl oluyor ki o da ayrı konu?

2014 çıkışlı Intense Pepper, resmi tanıtımını bir kenara bırakacak olursam, ilk anda ismindeki bibere odaklıyorum ister istemez. Adındaki biberin keskinliği ve yoğunluğu acaba kokuya ne kadar yansımış diye düşünürken, ilgimi çekiveriyor bu arkadaş. Parfümlerde güzel verilmiş karabiberi seviyorum. Bakalım Intense Pepper’de nasıl verilmiş biber teması.

Parfümün açılışı buruk ve hüzünlü sayılabilecek olgun limonla gerçekleşiyor. Aromatik otların eşlik ettiği limon, eski klasikleri anımsatıyor. Açılışını sonbaharın ısıtmayan güneşinin verdiği o garip hisse benzetiyorum. Başlangıcını sevdim. Orta kısımda beklenen durum gerçekleşiyor ve karabiber parfüme nüfuz etmeye başlıyor. Kaliteli verilmiş karabiber ile limonun karışımı hiç fena değil. Tabii sadece karabiber değil bence biraz kimyon da var orta kısımda. Kapanışta limonlu baharatlar devam ediyor. Bir parça yumuşak odunsular kompozisyonu tamamlıyor.

Intense Pepper, 1980’li yılların erkeksi şiprelerinin açılışındaki o hafiften mayhoş, parlak ve canlı olmayan ama ferah limona benziyor. Parfümün tanıtımında bahsedilmemiş ama biraz aromatik otlar da var gibi. Herkesin sevemeyeceğini düşündüğüm üst notalardaki limonu sevdim. Orta kısımda limona destek veren baharatlar hem uyumlu hem de kendilerini göstermenin peşinde. Yoğun ya da keskin sayılamayacak kimyon-karabiber ikilisinin turunçgillerle uyumu başarılı. Ve son kısımda büyük değişim olmuyor. Kapanıştaki sedir ağacı bir parça sıradan denebilir.

Intense Pepper, garip şekilde ferah sayılabilecek bibersi limon gibi kokuyor ama yaz sıcaklarında baharatın rahatsız edeceği açık, kışın ise kokunun bir parça ferah kaçacağı varsayılabilir. Yani kullanım dönemi dar bir parfüme benziyor. Serin ilkbahar-sonbahar için gayet uygun bence.

Intense Pepper’i ilk kullandığım andan itibaren bir parfüme çok benzettiğimi fark ettim. Kimi yorumcuların Bentley – Infinite Rush’a benzettiklerini gördüm ve hak verdim. Genel kokusu gerçekten benziyor ama tabii Intense Pepper daha kaliteli, güçlü ve güzel kokuyor. Fakat zihnim beni yanıltmıyorsa bir başka parfüme daha çok benzettim o da Cartier’in ünlü Declaration’ı. Jean Claude Ellena’nın nefis ve kafa karıştırıcı parfümü Declaration’dan etkilendi mi acaba Pierre Montale Intense Pepper’i oluştururken? Neden olmasın.

Sonuç olarak herkesin ilgisini çekmeyecek ama beni tavlayabilen bir eser Intense Pepper. Şunu da söyleyeyim ki derinliği olmayan, tekdüze devam ediyor. O üzerimdeyken ilginç bir hüzün hissediyorum. Kokusu ara ara burnuma geldikçe etrafa bakınıyorum nereden geliyor bu tanıdık aroma diye ama sonra aklıma geliyor. Hani bazı parfümler ya da şarkılar veyahut filmler vardır. Çok popüler değildir, çoğu kişi ilgisiz kalır, gerilerde bir yerlerde kendilerini sevecek kişiyi bekler adeta. Belki de Intense Pepper öyle bir parfümdür. Sebebini anlayamadığım şekilde zihnimde bir yerlere dokunuyor ama acaba nereye?

EDP formundaki Intense Pepper’in kalıcılığı iyi, fark edilirliği fena değil. Bir parça erkek kullanımına yakın sanki. Fazlaca tematik kokmuyor yani günlük kullanıma uyabilecek bir arkadaş. Ofis kullanımına bile hayır demeyecektir Intense Pepper. Yaş olaraksa otuz ve üzerindeki erkeklere yakışacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

4 Eylül 2017 Pazartesi

Chanel – Chance Eau Fraiche (2007)

Chanel’in modern klasiklerinden sayılan Chance, 2002 yılında piyasaya sürülmüştü. Döneminin başarılı sayılabilecek eserlerinden Chance’in doğal olarak devam parfümleri geldi. Chance serisi yavaş yavaş büyümeye devam ederken, yakın zamanda tesadüf eseri Chance Eau Fraiche’le karşılaştım. Birkaç defa kullanmış ve beğenmiştim Eau Fraiche’yi. Böylece uzun süreli kullanmaya karar verdim.

Genellikle bu tür önemli parfümlerin devamlarından pek bir beklenti olmaz. Hele ki şöhretli parfümlerin “ferah” isimli devam kokularından çoğu zaman uzak dururum. Fakat burada hem Chanel’in marka gücü hem de Chance gibi bir ismin olması aklımı çeldi. Bakalım Chanel’in ismine yakışacak bir parfümle mi karşılaşacağız.

Chance Eau Fraiche’nin açılışı ferah olmaya çalışan turunçgillerle gerçekleşiyor. Tabii turunçgil diyorum siz onu limon olarak anlayın. Üst notalar buruk, modern ve şekerli limonla gerçekleşiyor. Orta kısımda şekerli limona pudralı çiçekler eşlik etmeye başlıyor. Limonun etkisi geri planda kalırken yasemin benzeri çiçekler orta bölümü kadın kullanımına yaklaştırıyor. Fakat yine de ağır-feminen değil çiçekler. Son kısımda farklı bir ambere, odunsular yardımcı oluyor. Açıklanan alt notalarında tik ağacı var. Ondan geliyor olabilir odunsuluk. Bir parça misk ve paçuliyi de unutmamak gerekiyor son kısımda.

Kendi sitelerinde Chance Eau Fraiche’nin çiçeksi ve ferah yönü vurgulanmış. Turunçgil-yasemin-tik ağacı notaları özellikle belirtilmiş. Parfümün genelini düşündüğümde gerçekten de bu üç nota ana ekseni oluşturuyor. Başlangıçtaki tatlı limonun başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. Orta kısımdaki çiçeksilik benim için biraz fazlaydı. Kapanışıysa neredeyse erkeksi nüanslar taşıyordu.

Parfümü bütün olarak ele aldığımda kadın kokusu olmasına rağmen abartılı şekilde feminenlik kullanılmadığını gördüm. Özellikle dışarı çıkarken bol bol kullandım ve orta kısmı dışında çok kadınsı olmadığını hissettirdi. Bu anlamda ilginç bir ferah kadın parfümü diyebilirim. Bir erkek olarak kullanım döneminde kadınsı yönü rahatsız etmedi.

Peki kokusunu sevdim mi? Aşık olmasam da ilkbahar-yaz dönemi için ortalama bir seçenek olarak görüyorum onu. Chanel markasının belli bir kalite hissiyatı mevcut parfümde. Yine de harikalar yaratamıyor. Zaman zaman ucuz ve bilindik limonlu parfümleri andırıyor. Sonlarıysa durumu toparlamaya çalışıyor neyse ki. Her ne kadar capcanlı, dinamik ve genç kız enerjisi taşımasa da her yaştan hanımefendiye uyacağını düşünüyorum.

Basit, derinliği olmayan ilkbahar-yaz parfümü Chance Eau Fraiche. EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek değil. Günlük kullanıma uygun, sevmesi ve kullanması kolay bir arkadaş.

Kokusunun tasarımını, Chance’ye de imza atmış ünlü isim Jacques Polge yapmış.

Koku Güzelliği:10/6

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Lancome – Sagamore (1985)

Parfümler evreninde çıktığım gezintide, birçok farklı durağa uğruyorum. 1900’lü yıllar, 1920’ler, 1950’ler, 1980’ler, 2000’ler ve hatta 2017’ye ışınlanıyorum zaman zaman. Eskinin şöhretli klasikleri, 2000’li yılların değişen koku trendleri, modern ötesi denemeler, vasat nişler, zihnime kazınan çok başarılı ana akım parfümler, şahane otantik nişler, sucullar, oryantaller, doğudan ilhamını alanlar, şık baharatlılar ve daha neler neler. Bütün bu yolculukta beni en heyecanlandıran parfümler 1980’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şipreleri. Ve şimdi bu tarzın en iyi örneklerinden birisiyle tanışacağız.

Lancome’un şaşırtıcı derecede başarılı erkek parfüm klasiği Sagamore’yle neden daha önce tanışmadığım konusunda kendime hayıflanıyorum. İlk olarak 1985 yılında siyah şişe tasarımıyla piyasaya sürülen Sagamore, ilerleyen yıllarda üretimi bitirilerek unutulmaya bırakıldı. 2005 yılında, nasıl olduysa Lancome, üretimi bitirilmiş klasiklerini “La Collection” ismiyle yeniden reformüle edip piyasaya sürdü. Tabii eski şişeler tamamen değişti. Muhtemelen kokularda bir parça farklılaştı. İşte fırsat bu fırsat diyerek Lancome’nin 2005 çıkışlı Sagamore’sini kullanmaya karar verdim.

Kendi sitelerinde bergamot, lavanta ve kakule’yi merkeze aldığı söylenen Sagamore’nin açılışı buruk, eski, tozlu limonla gerçekleşiyor. Nostaljik, kolonyamsı limonlu açılışı harika. Orta kısma gelindiğinde limona dumansı baharatlar eşlik ediyor. Karanfil, tabii ki başrolde. Gerilerden gelen lavanta da partiye katılıyor. Kimi kullanıcılar erkeksi yaseminden bahsediyor, olabilir. Orta bölüm nefis. Kapanış ayrı güzel. Shalimar’ı andıran amber ve diğer şiprelere benzeyen meşe yosunu noktayı koyuyor. Kapanışta kuru paçuli de kendisini gösteriyor ki çok iyi bir seçim alt notalar için.

Sagamore, limonlu, baharatlı, lavantalı, amberli harika bir meşe yosunu parfümü. Genel yapı bu elemanların üzerinden inşa edilmişken, yan rollerde erkeksi çiçekler, paçuli, bir parça deri ve az da olsa sabunsuluk var. Günümüz parfümlerindeki tatlılık Sagamore’de yok gibi. Bir tek orta kısımda dumansı karanfil ve amberli bölümde tatlılık artıyor. Onun dışında tatlılık oranı düşük ve kuru kokuyor.

Oldukça derin ve katmanlı Sagamore. Üst-orta-alt nota ayrımları net ve birbirinden faklı. Detaylı harman, parfümden alınan keyfi arttırıyor. Yapaylığın olmadığı, şık, olgun, erkeksi harika bir eser diyebilirim. Bilemiyorum belki de bu tür parfümlere zaafım vardır. Eğer Chanel Pour Monsieur, Calvin Klein – Obsession For Men, Nicolia – New York/New York Intense tarzı parfümleri seviyorsanız harika bir alternatifiniz var artık.

Kullandığım EDT olanıydı. Şu an satışta olan EDP versiyonu. EDT’nin performansı düşük. Kalıcılığı tende idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere tavsiye edebilirim. Başlangıcındaki limona aldanıp, çok sıcak yaz günlerinde kullanmak yerinde olmayabilir. Serin ilkbahar-sonbahar onun hüzünlü ve buruk karakterini ortaya çıkarabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

30 Haziran 2017 Cuma

Maitre Parfumeur et Gantier – Racine (1988)

İnanılmaz sıcak bir Haziran gününde, balkonda oturup, nereden azıcık esinti gelir diye bakınırken, Lola Marsh’ın She’s a Rainbow şarkısını dinliyorum. Müziğin hüzünlü tınıları evrenin farklı köşelerine yayılırken, tenimden yayılan parfümün tadını çıkarıyorum. Bir süredir kullandığım ve artık kelimelerin zihnimden dökülme zamanının geldiğini hissettiğim akşam saatlerinde harika bir adamın harika bir niş parfümevine konuğum yine.

Hayatın ve kelimelerin şiir tadında aktığı bir zaman diliminde Jean Laporte isimli gerçek hayat kahramanı, 1980’li yılların sonlarında, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bir yıl önce, 1988 yılında piyasaya sürdüğü koleksiyonuyla, parfümseverlerin gönlünde hala yerini koruyor Maitre Parfumeur et Gantier. Elimden geldiğince markanın şöhretli parfümlerini edinmeye çalışıyorum. Racine’i aslına bakılırsa daha önce duymamıştım. Çok değerli parfümsever Mete abimiz sayesinde tanıştım Racine’le. İyi ki de tanışmışım.

Les Caprices du Dandy serisine ait Racine kendi sitesinde şöyle tanıtılmış: “Racine, gücünü tecrübe ve mirasa dayandıran sakin ruhların bilgeliğini ve huzurunu ifade eder. Vetiver köklerinin zengin özünü ortaya koyan iddialı ve serin karaktere sahip bir parfümdür. Aynı zamanda yoğun ve ferahlatıcıdır.” Racine’nin açılışı ferah ve kolonyamsı limonla gerçekleşiyor. Ferah aromatik otların eşlik ettiği limon nostaljik ve harika. Orta kısımda eski ve tozlu limona enfes meşe yosunu ekleniyor. Orta bölüm çok güzel. Kapanışta ferah ve limonsu vetiver tenden ayrılmadan önce son hamlesini yapıyor. Yumuşak ferah ağaçsı yapı, yapaylıktan uzak.

Racine, bana göre çoğu yorumcunun ve kendi sitelerinin söylediğinin aksine vetiver değil limon parfümü. Kolonyamsı ve eski kokan limon tam istediğim gibi. Doğal ve gösterişten uzak limona eklemlenen meşe yosunu, yine içine girdiği parfüme anlatması zor lirik hava katıyor.

Racine, basit, ferah, derinliği olmayan müthiş bir yaz kolonyası. Yüksek kaliteli ve ekşi limona eşlik eden belli belirsiz ferah baharatlar ve erkeksi sayılabilecek çiçeklerin küçük makyajıyla Racine, olabilecek en iyilerden birisi. Aromatik yeşil karakter, doğal, sakin, huzurlu ve olgun.

Racine’yi bu kadar sevmemin sebebi, limona olan tutkum büyük ihtimalle. Eğer ferah limon merkezli parfümleri sevmiyorsanız benim kadar keyif alacağınızı sanmıyorum. Yine de yaşınız otuzun üzerindeyse ve çocuk işi popüler şekerli ferah parfümlerden eski tadı alamıyorsanız, Racine en iyi seçeneklerden birisi.

Racine, 1980’li yılların ve daha eskilerin erkeksi sayılabilecek ferah limonlu şiprelerine oldukça benziyor. İlk aklıma gelen örnekler olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Eau du Sud, Acqua Di Parma Colonia, Eau de Guerlain’i sayabilirim. Racine, bu parfümleri andırıyor.

EDT formundaki Racine’nin performansı ne yazık ki vasat. Kalıcılığı az, fark edilirliği de yüksek değil. Bol bol tazelemek gerekiyor. Tam bir yaz parfümü. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Jean Laporte yapmış.

Koku Güzelliği:10/8.5

21 Ocak 2017 Cumartesi

Guerlain – Shalimar Parfum Initial (2011)

Geçen yaz, okuduğum bir tarihi roman, oldukça ilgimi çekmişti. İbni Sina’nın hayatının anlatıldığı ve zaman zaman abartılı tarihsel olaylarla kurgulanmış romanda en aklımda kalan şeylerden birisi onun lakabı olmuştu. İbni Sina’nın hayranlık verici genişlikteki tıp bilgisinin karşılığında herkes ona “Hekimlerin Prensi” diyordu. Bu takma isim, onun kendi adı kadar yaygındı. O dönemin en büyük tıp bilgini için pek de abartılı sayılmazdı Hekimlerin Prensi sözü.

Nereden aklıma geldiyse, Guerlain’in Shalimar’ı için de “Parfümlerin Kraliçesi” diyesim geliyor. Bilemiyorum bu ismi daha önce Shalimar’a takan var mıydı, yoksa ilk benim mi aklıma geldi fikrim yok. Nasıl ki İbni Sina, döneminin en büyük alimiydi, Shalimar’da 1900’lü yılların başlarının en önemli parfümüydü ve Parfümlerin Kraliçesi olmayı rahatlıkla hak ediyordu.

Shalimar’ın inanılmaz büyük başarısının ardından kült parfümler derecesine yükselmesi zor olmadı. Guerlain’in en önemli kozlarından birisi haline dönüşen Shalimar’ı bugün bile çok sayıda kadın kullanıyor ve vazgeçemiyor. Ve tabii ki, her başarılı parfümün, devamlarının gelmesi günümüzün bir zorunluluğu adeta. Guerlain’da Shalimar isminin büyüklüğünden yararlanıp, devam parfümleri piyasaya sürdü aynı isimle. 2017 yılı başı itibariyle otuza yakın flanker çıkarılmış durumda Shalimar ismini taşıyan. Bu devam parfümlerinin muhtemelen en sevileni ve popüler olanı Shalimar Parfum Initial denilebilir.

2011 yılında piyasaya sürülen Shalimar Parfum Initial’in başlangıcı pudralı iris çiçeği ile gerçekleşiyor. Çok kısa süren bu patlamadan sonra limonlu ve buruk turunçgilli kısım başlıyor. Ferah olmayan kremsi limon-turunçgil ikilisi, bir parça olgun ve eski kokuyor. Orta kısımda, tatlı limonlu iris tarafına doğru yol alan ana yapıda büyük değişim olmuyor. Orta bölümün sonlarında kadifemsi ve parlak paçuli ekleniyor kompozisyona. Paçuli, köksü ve egzotik değil, canlı ve şeffaf. Alt notalarda şekerli olmayan hafif pudralı vanilyayla kapanış yapılıyor.

resmi initial yen

Shalimar Parfum Inıtial için çoğu kişi, klasik Shalimar’ın daha hafif ve modernize edilmiş hali diyor ki bence de haklılar. Klasik Shalimar’daki o kasvetli, yarı karanlık, baskın, pudralı ve kadınsı yapı epey yumuşatılmış şekilde verilmiş Initial’da. Klasik Shalimar’daki fazla verilmiş pudra beni de epey rahatsız eder fakat Initial, daha canlı, ferah olmasa da parlak ve açık kokuyor. Meyveli-çiçeksi iris-paçuli tarzında diyebilirim. Hiç şüphesiz ki klasiğine göre kullanımı çok daha kolay. Hatta günlük kullanımda rahatlıkla uygulanabilir.

Asıl önemli soruya geleyim. Efsaneler arasında yer alan Shalimar’ın o ilginç karakteri, devam parfümü Initial’da var mı? Aslına bakılırsa, klasik Shalimar’dan farklı bir yol izlemeye çalışmış Initial. Pudra oldukça azaltılmış, ferah olmayan, dinamik, buruk limon öne alınmış. İris çiçeği daha görünür olmuş ve sürpriz şekilde modern paçuli eklenmiş. Vanilya kısmıysa iki parfümde de epey benziyor.

Sonuç olarak kötü parfüm değil Initial fakat Shalimar’ın o çarpıcı kokusunun benzerini beklemeyin. Kokusu beni çok etkileyemedi ya da şöyle söyleyeyim içine çekemedi. Belki bu durumda kendisini hissettiren kadınsılığın da payı var. Rahatsız edici yapaylığa rastlamadım. Bir tek kadifemsi paçulinin verilişini beğenmedim. Ayrıca limon daha kaliteli olabilir ve aromatik otlarla desteklenebilirdi. Shalimar’ı seven fakat benim gibi kullanımını zor bulanlar için iyi seçenek Initial. Klasik Shalimar üst yaş guruplarını hedeflerken, Initial’in hedef kitlesi daha geniş.

Kimilerinin Angel kimilerinin Coco Mademoiselle benzetmelerini abartılı buluyorum. Hele ki Dior Homme ve Dior Homme Intense’e benzetenleri anlayamıyorum. Buradaki kadar yoğun limon kullanımı Dior Homme’da ve Intense’de var mı? Kadifemsi paçuli bulunuyor mu Dior’larda? Eğer illaki bir şeye benzeteceksem Initial’i, o da limonlu, vanilyalı kek olabilir 🙂

yakin initial yen

Parfümün tasarımını Thierry Wasser yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Sıcak yaz günlerinde ağır kaçabilir. Serin ilkbahar-sonbahar mevsimleri için ideal.

Koku Güzelliği:10/6

17 Eylül 2016 Cumartesi

The Merchant Of Venice – Esperidi Water (2015)

İtalya merkezli yeni niş parfümevlerinden The Merchant Of Venice’ın farklı eserlerini denemeyi düşünüyorum. Gerek ismi gerekse konsepti bir şekilde kendisine çekiveriyor beni. Markanın ana ilham kaynağı Venedik şehri ve onun tarihi. İsmindeki ticaret vurgusu, Venedik şehrinin antik çağlardan itibaren diğer ülkelerle yaptığı çeşitli ticari faaliyetlerine gönderme olarak düşünülebilir. Altın, değerli taşlar, tekstil ürünleri, baharat ve aromatik uçucu yağlar, Venedikli tüccarların ilgi alanına giriyordu geçmişte.

The Merchant Of Venice’ın Nobil Homo isimli serisi şimdilik beş üyeden oluşuyor. Zaten marka, bütün parfümlerini seriler altında toplayıp, öyle piyasaya sürüyor. Yani her parfümleri, mutlaka bir seriye ait oluyor. Nobil Homo serisinin tamamı erkeklere adanmış. Esperidi Water da bu serinin üyesi. Bir süredir kullandığım Esperidi Water hakkında biraz ahkam kesme zamanımın geldiğini düşünüyorum.

Esperidi Water’ın başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Turunçgil diyorum ama limonun ağırlığı daha fazla. Limona bir parça portakal eşlik ediyor. Tatlı ve kolonyamsı limon-portakal işbirliğini pek sevemedim. Orta kısımda turunçgiller geri planda duruyor. Bu sefer tatlımsı karabiber ortaya çıkıyor. Yumuşak sayılabilecek karabibere nötr çiçekler destek veriyor. Kendi sitelerinde yaseminden bahsediliyor. Olabilir ama çok baskın değil çiçekler. Son bölümde eskilerden bir dost kontenjanından meşe yosunu algılıyorum. Misk, amber ve yumuşak odunsu notalarla dans eden meşe yosunu, parfümün en güzel yerini oluşturuyor.

Esperidi Water ismini ilk gördüğümde hemen önyargılarım devreye girdi ve “yine bir Terre d’Hermes benzeri” diye düşündüm. Terre d’Hermes’in o kendine özgü yapısının, birçok yeni nesil parfüme ilham verdiği sır değil. Esperidi Water’ın açıklanan notalarındaki portakal, karabiber, sedir ağacı ve vetiver Terre d’Hermes’i ciddi ciddi çağrıştırıyor fakat uygulamada durum pek öyle değil.

Parfümün açılışı kalitesiz limon kolonyaları gibi gerçekleşiyor. Normalde severim limon koksunu ama burada çözemediğim bir iticilik var. Belki de limon ve portakalın birleşimi o kadar da iyi fikir değil. Kendime yakın bulamadım bir türlü başlangıcını. Orta kısım neyse ki daha iyi. Gerçi o limonsu yapı orta bölümde hala algılanıyor. Karabiber orta notalarda işleri değiştiriyor. Keskin olmayan karabiber gayet tatlı. Muhtemelen biberiye ve çiçeklerle yumuşatılmış. Buradaki karabiberi, Obsession For Men’deki kullanıma azıcık benzettim. Karabiber hem olgun hem de erkeksi/nostaljik hava veriyor. Son bölümde, karabiberle harmanlanmış amberi meşe yosununa benzetmiş olabilirim. Kapanışı çok şık.

gercek esperidi

Esperidi Water, turunçgilli tarafı dışında neyse ki Terre d’Hermes’e büyük benzerlik göstermiyor. Yani önyargılarımı haksız çıkarıyor. Onu tanımlarken “aromatik turunçgil” nitelemesi yanlış olmaz. Fakat bana göre başlangıcı dışında çok ferah yapısı yok. Özellikle orta kısımdan itibaren kendisini gösteren baharatlar ve son kısımdaki amber onun ferah bir turunçgil olmadığını kanıtlıyor. Buruk ve ekşi kokusu bir yönüyle hoşuma giderken diğer taraftan kafamda soru işaretlerine neden oluyor. Evet, asıl sorun kullanılan turunçgillerde olmalı. Belki de biberiye ve turunçgillerin karışımına pek alışık olmadığım için kabullenemedim.

Normalde sevmem gereken Esperidi Water’ı, bir türlü bağrıma basamıyorum. Hep bir taraftan itiyor beni. Oysa bütün şartlar uygun, notaları tam bana göre, yüksek kaliteli ama olmuyor işte, ısınamıyorum ona. Kötü değil, hatta bu tarzın iyi örneklerinden birisi. Genel olarak notaları duru ve net. Yapaylık hissedilmiyor. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil.

EDP formundaki Esperidi Water’ın performansı harikalar yaratmıyor. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakışacağını düşündüğüm kokusu, acayip bir burukluk ve hüzün de barındırıyor sanki. Genç arkadaşlara öneremeyeceğim. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Otuz yaş civarında gelin anlaşalım. “Denemeden almayın, pişman olmayın” evrensel uyarısını yapmama gerek var mı?

Koku Güzelliği:10/6

7 Temmuz 2016 Perşembe

Frederic Malle – Cologne Indelebile (2015)

Sürekli, daimi bir kolonya denemesi olarak mı düşüneceğiz Frederic Malle’in yeni parfümü Cologne Indelebile’ı? Yoksa şöhretli niş parfümevinin ferah kolonyası mı aklımıza gelmeli? Bu denklemde kokunun tasarımcısı Dominique Ropion’u nereye yerleştireceğiz? Peki konunun Estee Lauder’le nasıl bir bağlantısı var? Son olarak, ‘Parfüm Merakı bu soru yağmuru da neyin nesi’ derseniz de haklısınız.

Estee Lauder tröstüne satıldığını bildiğimiz Frederic Malle niş parfümevi, 2015 yılında parfümör Dominique Ropion’a tasarlattığı Cologne Indelebile’le, ferah ve turunçgilli parfümler segmentinde kendisine yer arıyor. Son zamanlarda Tom Ford’un ve Acqua di Parma’nın ferah turunçgilli parfümlere yatırım yaptığını gören niş aleminin acaba yeni eğlencesi ferah turunçgilli kokular mı? Bekleyip göreceğiz.

İsmindeki daimi ve silinmez vurgusu, genellikle çok uçucu olduğunu bildiğimiz turunçgil merkezli parfümler için bir umut olabilir. Malle, çok kalıcı ve kolay kolay tende ölmeyecek ferah bir turunçgil denemesiyle karşımızda olduğunu iddia ediyor belki de. Ayrıca geleneksel ve tarihi kolonyalara da gönderme olacak gibi. Artık geçeyim detaylara.

Cologne Indelebile’in açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Azıcık limon, bergamot ve neroli ilk saniyelerde iş başında. Başlangıcı doğal, ferah ve nefis. Orta kısımda hafiften çiçeksilik ve sabunsuluk ekleniyor kompozisyona. Muhtemelen portakal çiçeği ve beyaz çiçekler de şöyle bir gösteriyor kendisini. Hala ferah ama bir parça sabunsu. Son bölümde klasik misk kullanımı var. Beyaz hissiyatı veren temiz misk, çok şaşırtıcı ya da derin değil. Böyle işte.

yatik cologne

Kullanım döneminde çok ferah, yeşil, temiz ve basit olduğunu gördüğüm Cologne Indelebile’da, bahsettikleri eski parfümlere az da olsa öykünme var. Fakat bir tarafıyla da oldukça modern ve yeni kokuyor. Bu anlamda Dominique Ropion’un ustalığına diyecek bir şey yok. Yapaylık hissedilmeyen genel yapıda, büyük değişimler ya da şaşırtıcı geçişler yok. Kimilerinin dediği gibi minimal bir ferah turunçgil kolonyası havası var.

Kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sularda yüzen, hafiften sabunsuluğa kayan temizliğe sahip, çıkıntılı notalara sahip olmayan, yeni yıkanmış nevresim hissiden tutun da yüksek kaliteli neroli-bergamot-portakal çiçeği kolonyasına kadar söylenebilecek çok şey var. Fakat parfümün basitliğine, sıradanlığına, durağanlığına ve yaratıcılıktan yoksun olmasına da vurgu yapmam gerekiyor. Şişesi neredeyse üç yüz dolardan satılan Cologne Indelebile için bütçe ayırmanız konusunda sizi yönlendirmek istemem. Birazcık Apom’a, azıcık da Neroli Portofino’ya benzeyen Cologne Indelebile, bu yüksek fiyatlı rakipleriyle yarışır ama sonuç ne olur bilemem.

Bazı yorumcuların performansını başarılı bulduğu Cologne Indelebile, benim tende yok olup gitti. Hem kalıcılık hem de fark edilirlik olarak oldukça cılız profil çizdi. Kokusunun hem kadınlara hem de erkeklere rahatlıkla uyabileceğini düşünüyorum. Tam bir sıcak yaz kokusu. Hele ki ılık yaz akşamlarında çıkılan gezmelere rahatlıkla uyum sağlayacaktır.

arka cologne yen

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

28 Haziran 2016 Salı

Annick Goutal – Eau de Monsieur (1980)

Kendi sitelerinde “erkeksi şıklığa övgü” olarak formüle edilmiş Annick Goutal’ın Eau de Monsieur’ı, deneme/kullanma listemin üstlerinde değildi. Belki de yeni nesil parfümlerden beklediğim tadı alamamam sebebiyle eski klasiklerde ve tarihi önemdeki kokularda arıyorum teselliyi. Gerek ana akım, gerek Chanel, Guerlain, Hermes üçlüsünün klasikleri ve gerekse tarihi nişlerle flörtüm devam edecek anlaşılan.

“Tarihi niş parfümler” demişken, otuz altı yaşında bir eser var karşımda. Bileklerimi, kollarımı, tişörtlerimi ve boynumu süslüyor bir süredir. Annick Goutal’ın ilk piyasaya sürdüğü parfüm olarak bilinen Eau de Monsiuer, ismi ile size başka klasikleri çağrıştırmıyor mu: Chanel Pour Monsieur, Mouchoir de Monsieur ve Monsieur de Givenchy.

İsmindeki erkek vurgusuna rağmen, kimi platformlarda uniseks olarak gösterilmesi çelişki gibi görünüyor. Parfümün başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve tuzlu turunçgiller başlangıcı domine ediyor. Orta bölümde tuzlu turunçgillerin etkisi mevcut. Sürpriz meşe yosunundan geliyor. Orta kısımda meşe yosunuyla turunçgillere amber de ekleniyor. Hala ferah orta notalar. Kapanışta turunçgil yine orada. Yumuşak odunsular da kendisini gösteriyor. E daha ne olsun.

Eau de Monsieur, ferah limonsu şipre gibi davranıyor. Limon ve turunçgillerin hakimiyeti baştan sona devam ediyor ki tam bana göre. Nostaljik turunçgillere aromatik otların eşlik etmesiyle, şölen başlıyor. Meşe yosunu partiyi canlandırıyor, odunsular da duruma ayak uydurmasını biliyor.

eau de monsieur yakin yen

Harika bir klasik ferahlıkla karşı karşıyayız. Zaman zaman nanemsi fesleğen hissiyatı, kimi zaman da eski-tozlu limon kolonyası kıvamındaki yapı, şahane. Daha önce Blenheim Bouquet’te karşımıza çıkan bu durum, Eau de Monsieur için de geçerli. Evet, azıcık da olsa iki parfümün benzer tarafları var. Meşe yosunu, vetiver ve kompozisyonu tamamlayan ağaçsılık, gayet uyumlu, doğal ve rafine.

Parfümdeki tuzluluk, günümüzün yapay akuatik çöplerine ders verir gibi. Yeni parfümörlerin klasiklerden birazcık ilham alması gerekmez mi? “Parfümde tuzluluk hissiyatı nasıl verilir” gibisinden bir sorunun, Eau de Monsieur’da ne kadar güzel çözüldüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Yine Annick Goutal ve yine harika bir ferah turunçgil parfümü. Markanın diğer turunçgil temalı kokularını hatırlatıyor Eau de Monsieur. Biraz Eau du Sud, biraz Eau d’Hadrien ve azıcık Sables esintileri var. Eau de Monsieur’un, eski tarz bir koku olduğunu söylemem gerekiyor. Üst yaş guruplarının değerini anlayabileceği (mümkünse kırk yaş ve üzeri) şık ve yarı resmi bir karizma kokusu. Takım elbiseye de uyar, polo yaka tişörte de. Yirmi yaşındaki delikanlıların bu parfümden bir şey anlamayacağını söyleyebilirim. Aman boşverin, zaten yirmilik delikanlılar neden anlar ki 🙂

Sonuç olarak, tam sevdiğim gibi eski tarz ferah turunçgilli şipre olan Eau de Monsieur’u denemenizi tavsiye ederim. Ha şunu da bilin ki performans canavarı değil. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği düşük. Bu anlamda klasik Eau de Cologne’ler gibi davranıyor ne yazık ki. EDT formunda ama etrafa yayılımı az.

Ve geleyim can alıcı mevzuya. Benim kullandığım Eau de Monsieur, eski formülasyondu. Kötü haber şu ki, bir süre üretimi durdurulan Eau de Monsieur, 2013 yılında Annick Goutal markası tarafından yeniden reformüle edilip piyasaya sürüldü. Yeni versiyonun parfümörü Isabelle Doyen. Şişesinin üzerindeki etiketi ve kutusu değişen yeni Eau de Monsiueur’un, eski versiyonuna göre pek başarılı bulunmadığı söyleniyor. Görüşüne göre yine eskisini aratan yenileşme çabası. Gerçi yeni halini denemedim ama eski versiyonundan aldığım tadı, yenisinden alamayacağımı biliyorum. Onun için varsın Eau de Monsieur’u bu eski haliyle koku hafızamda saklayayım.

eau-de-monsieur karanlik

Luca Turin’in kitabında yosunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

İlkbahar-yaz kokusu. Erkek kullanımına yakın duruyor. Kendinizi 1970’li yılların İtalyasında, Akdeniz kıyısındaki ıssız bir plajda, limon ağaçlarının altında uzanmış şekilde hissettirebilecek, o asidik turunçgil kokusunu size en gerçekçi şekilde verebilecek eserlerden olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

7 Haziran 2016 Salı

Lancome – O de Lancome (1969)

Diorella, Cristalle ve No.19. Zihnimde apayrı bir dünya açan bu üç klasik kadın parfümü bana her zaman eskiyi ve anıları hatırlatır. Onlardan gelen eski-tozlu, sabunsu aldehitler ve ferahlıkla harmanlanmış zamansızlık, başta, çocukluğumdan sıyrılıp gelen kısa fotografik kareleri çağrıştırır. Bu öyle bir histir ki, annemin yaklaşık otuz yıl evvelki güzelliğini, kokusunu, yaşadığımız şehirlerin sokaklarını, komşularımızın aynı benim gibi yaramaz çocuklarını deja vu’lar halinde zihnime getiriverir. Bu histen ani bir tepkiyle kurtulmak isterim çünkü eski genellikle hüzünlüdür ama aynı zamanda hatırlamak isterim çünkü çocukluk her zaman için güzeldir.

Bir süredir, benim gerçekçilikle ve mantıksallıkla yoğrulmuş iç dünyam yine karmakarışık. Hayır, neyse ki korkunç bir travma ya da hayatın anlamsızlığı üzerine bir düşünme fırtınası değil bu karışık duygu durumu. İsmi O de Lancome olan bir kadın parfümü, hüzünlü limanların ve ılık sonbahar güneşinin o iç burkan manzarasına çekiverdi beni, tıpkı romantik ressamlar William Turner ve John Constable’ın o flu tablolarındaki gibi.

Müthiş kadın ve erkek klasiklerine imza atmış dünya devi Lancome’un, eski efsanelerini fırsat buldukça ziyaret etmeye çalışacağım. Her ne kadar yeni çıkardığı parfümleri, geçmişteki klasikleri kadar ilgi göremese de, Lancome’un parfüm dünyasında müstesna bir yeri olduğu söylenebilir. O de Lancome’da markanın önemli kadın parfüm klasiklerinden birisi.

Kendi sitelerinde ferah turunçgilli olarak nitelendirilen O de Lancome’un başlangıcı limonla gerçekleşiyor. Sadece limon değil, sabunsu aldehitler de eşlik ediyor limona. Başlangıcı için sabunsu limonsu bir ferahlıktan bahsedilebilir. Açılışı güzel. Orta kısımda sabunsuluk azalıyor. Limon geriye çekiliyor. Ortaya enfes meşe yosunu çıkıyor. Bir parça beyaz çiçekler eşlik ediyor meşe yosununa. Hala biraz sabunsuluk var. Son bölümde ustaca kullanılmış paçuli var. Meşe yosunuyla uyumu harika paçulinin. Başlangıcına göre biraz karanlık olsa da, kapanışı hala ferahlık sınırında.

o-de-lancome yaprak1

O de Lancome hakkında yazılanları okuduğum kadarıyla az çok tahmin ediyordum nasıl kokacağını. Çok da yanılmadım. Ferah turunçgilli, sabunsu ana yapının etrafına yerleştirilmiş yeşiller ve meşe yosunundan oluştuğunu söyleyebilirim. Çok zengin olmayan basit formülasyon, nefis kokmayı beceriyor. Chanelvari aldehitler ve sabunsuluk ilk saniyelerde onun kadınsı tarafını vurguluyor. Orta kısımdaki meşe yosunuyla erkek kullanımına göz kırpıyor. Odunsu sayılabilecek kapanışıyla da hala rahatlıkla erkeklere hitap edebileceğini düşündürtüyor. Tabii sabunsuluğa katlanabilirseniz!

Tahmin edeceğiniz gibi O de Lancome, 1970’li yılların kadın parfümlerinin tipik örneği. Onu koklayıp da “hmmm yaşlı kadın kokusu” ya da “modası geçmiş” derseniz, Lancome’un hayaleti sizi bulur ve çarpar 🙂 O, tabii ki eski ve nostaljik kokacak, döneminin koku karakterini yansıtacak. Günümüzün parfüm trendlerine uymayacağını söyleyebilirim ama harika bir ferah-şipre olduğunun da altını çizmeliyim. Yüksek kaliteli, karakterli, bir parça resmi ve dişi. Ama aynı zamanda da erkeksi.

O de Lancome, Cristalle, Diorella, No.19, No.5 ve hatta Eau Sauvage seven kadınların-erkeklerin tercih edebileceği bir seçenek gibi görünüyor. No.19 kadar yeşil değil, Eau Sauvage kadar da turunçgilli değil. Bence Diorella-Cristalle ikilisine daha yakın O de Lancome. Ne de olsa bu iki parfümün ablası sayılır.

Sonuç olarak kırk yaş üzeri kadınların taşıyabileceği müthiş bir klasik O de Lancome. Günlük kullanımdan ziyade biraz daha özel anların kokusu sanki. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken, fark edilirliğinin zayıf olduğunu gözlemledim. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

o-de-lancome afis2

Parfümün tasarımını çok fazla işe imza atmamış burunlardan Robert Gonnon yapmış. Luca Turin tarafından ferah turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu arada küçük bir bilgi vereyim. O de Lancome 1969 yılında piyasaya sürüldü fakat 1994 yılında kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş ve şişesi-kutusu da değişmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

4 Haziran 2016 Cumartesi

Bentley – Infinite Rush (2016)

Bentley’in 2015 yılında piyasaya sürdüğü Infinite ve İnfinite Intense’e, 2016 yılında ferah bir kardeş geldi. İnfinite isimli üç parfüm böylece Bentley’in koleksiyonuna katılmış oldu. E artık Infinite’lerin küçük bir seri halini aldığını söyleyebiliriz. İlerleyen yıllarda belki Infinite serisine yeni üyeler katılabilir. Bekleyip, göreceğiz.

2016 çıkışlı yeni arkadaşımızın ismi Infinite Rush. Parfümün ilhamını Bentley’in müthiş SUV arabası Bentayga’dan aldığı söylenebilir. Infinite Rush’ın tanıtım broşürlerinde “macerayı yaşayın” cümlesi, Bentayga ile çıkılacak seyahatlere gönderme yaptığı düşünülebilir. Modern ve maceracı ruhu temsil ettiği ve sınırlarını zorlayan erkeklere ithaf edildiği de belirtiliyor. Evet, anlaşılacağı üzere Infinite Rush, erkekler için tasarlanmış.

Ferah, baharatlı ve odunsu olarak sınıflandırılan Infinite Rush’ın açılışı turunçgillerle gerçekleşiyor. Tanıtımında mandalinadan bahsedilmiş üst notalarında. Bence limon daha ön planda. Doğal ve ferah limona bir parça portakal da eşlik ediyor. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçilirken, ferah turunçgillerin arkasına başarıyla yerleştirilmiş baharatlar kendisini gösteriyor. Muhtemelen biber buradaki baharat. Orta kısımda asıl çıkışı vetiver yapıyor. Ferah turunçgiller geride kalırken, ıslak, köksü vetiver ortaya çıkıyor. Orta bölümün ana oyuncusu temiz vetiver denebilir. Orta notaları da gayet güzel. Son bölümde yine değişim var. Kapanışta sıradan sedir ağacına vetiver eşlik ediyor. Alt notalara odunsu diyebiliriz.

Infinite Rush, ferah aromatik odunsu tarafa göz kırpıyor. Başlangıçtaki turunçgiller, deneyen çoğu kişinin rahatlıkla seveceği gibi güvenli ve cana yakın. Böylece parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta bölümde köksü temiz vetiver hiç fena değil. Her ne kadar bir vetiver sever olmasam da gayet başarılı. Son bölümse, kıyafette en çok kalan kısmı ama biraz yapay ve çarpıcı değil. Sedir ağacına Iso E Super eşlik ediyor olabilir çünkü bir parça metalik ve kadifemsilik hissettim alt notalarda.

toprak rush yen

Dürüst olmam gerekirse, ilk kullandığımda pek alışamadığım Infinite Rush, ilerleyen günlerde hoşuma gitmeye başladı. Başlangıçtaki baharatların eşlik ettiği turunçgilleri azıcık Declaration’a benzettim. Zaten Declaratioan’ı da ilk seferinde pek sevememiştim ama kullandıkça alıştım Declaration’a. Infinite Rush, orta bölümden itibaren çok farklı bir yol çiziyor kendisine. Temiz vetiver, bir parça Guerlain Vetiver’i andırıyor ama çok yeşil değil.

Infinite Rush, harika ve çarpıcı bir yaz kokusu olmasa da, bence bazı yapay rakiplerinden bir adım önde. Artık bıkkınlık veren sucul-deniz temasına fazla prim vermiyor Infinite Rush. Aromatik, ferah, turunçgil-odunsu denizinde yüzüyor. Genel olarak temiz ve basit fakat üst-orta-alt nota değişimleri dikkatli burunlardan kaçacak gibi değil. Bu anlamda tek düze olmadığını ama müthiş zengin karakteri de bulunmadığını belirtmem gerekiyor. E bir yaz parfümünden harikalar beklemek de çok doğru olmayabilir. Bu anlamda bence beklentiyi karşılıyor Infinite Rush.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kıyafette kalıcılığı iyi ama tende ortalama. Fark edilirlik ilk on beş dakika iyi sonrasında tene yakın kalıyor. Günlük kullanım için, tatilde, plajda, sıcak yaz akşamlarında kullanmak için ideal.

reklam rush

Ha bir de şişesiyle ilgili küçük bilgi vereyim. Anladığım kadarıyla farklı bir teknikle yapılan şişesinin üzerindeki kuruyup, çatlamış toprak figürü, her şişede farklı şekilde oluyormuş. Yani aldığınız Infinite Rush şişesinin üzerindeki motif, sadece size özel olacakmış. Böyle şeylere meraklıysanız, ilginizi çekebilir.

Koku Güzelliği:10/7

17 Nisan 2016 Pazar

Chanel Pour Monsieur (1955)

Chanel Pour Monsieur’a ne zamandır kavuşmayı bekliyordum. Soğuk kış mevsiminde dolabımda beklemesini tercih ettim. Dolabın kapağı her açışımda onun cazibeli çağrısını duymamazlıktan geldim. Çünkü onun ılık havaların parfümü olduğunu tahmin ediyordum. Az çok doğru yaptığımı anlıyorum şimdi.

Uzun zamandır merak ettiğim bir parfümdü Chanel Pour Monsieur. Erkek parfüm klasiklerinin en şöhretli, prestijli ve sevilen isimlerinden birisi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1955 yılında piyasaya sürüldüğünde, ilginç de bir ilki barındırıyordu bünyesinde. Bu ilk, Chanel’in o zaman kadar yapılmış ilk erkek parfümü olmasıydı. Müthiş kadın klasikleriyle ünlü Chanel’in, parfüm işine girmesinden sonra neredeyse otuz beş yıl bekleyip ilk erkek kokusunu piyasaya sürmesi şaşırtıcı gelebilir. Tabii neden ilk erkek parfümlerini piyasaya sürmek için bu kadar beklediklerini en iyi kendileri bilir.

Fakat şunu biliyoruz ki, Chanel Pour Monsieur, altmış yaşını geçti ve hala karşımızda duruyor. İşin ilginç tarafı, Chanel’in ilk çıktığından itibaren Pour Monsieur’un formülünün hiç değişmediğini iddia etmesi. Tabii kulağa hoş gelse de, gerçeğin pek öyle olmadığını tahmin edebiliyoruz. İşte bugün, hala üretimi devam eden en büyük erkek parfüm efsanelerinden Chanel Pour Monsieur’la tanışma zamanı geldi.

Kendi sitelerinde pek bilgi olmasa da onun erkeksi tarafına vurgu yapılmış ki, 1950-1960’lı yılların koku trendlerini düşündüğümüzde hiç de garip değil bu durum. Pour Monsieur’un başlangıcı ferah, tozlu, eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve bergamot tabii ki başrolde. Doğal, harika ve tam istediğim gibi açılışı. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geri plana geçiyor. Ortaya müthiş meşe yosunu ve baharatlar çıkıyor. Meşe yosunu çok başarılı verilmiş. Baharatlarla (bence karanfil ön planda) uyumu gayet başarılı. Baharatlar biraz dumansı ve sıcak. Orta notalarını da sevdim. Son bölümde meşe yosunu etkisini kaybediyor. Tatlı olmayan vanilya ve yumuşak odunsularla kapanışı yapıyor.

baska monsieur yen

Başlarda şipremsi açılışla beni şaşırtmayan Pour Monsieur, orta kısımdan itibaren ilginç şekilde fujer kısmına kayıyor. Bırakın nota değişimini, tam bir karakter değişimi var ki, bu da parfümün ne kadar ustaca hazırlandığını gösteriyor. İlk bölümdeki şipre turunçgilleri, Eau Sauvage-Eau d’Hermes-Eau du Sud düzlemine yakın. Orta kısım ise zaman zaman Brut-Sartorial ekolünü andırıyor. Fakat parfümün ana aksını aromatik-eski-tozlu-nostaljik turunçgiller ve meşe yosunu oluşturuyor. Tabii aromatik baharatları da unutmamak gerekiyor.

Beklentim fazlaydı Pour Monsieur’dan. Açıkçası beklentilerimi karşıladı. Harika bir klasik olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 1950’li yılların havasını ve atmosferini 2016 yılına öyle güzel ve rafine şekilde taşıyor ki, hayran kalmamak elde değil. Gerçekten de tarzı ve duruşu olan bir parfüm. Beyefendi, şık, erkeksi aynı zamanda ferah, aromatik ve hüzünlü. Bu tür şipreleri sevdiğim için övgüler yağdırıyor olabilirim ama yaşınız otuz beşin üzerindeyse, bence en iyi alternatiflerden birisi Pour Monsieur.

Sonuç olarak her parfüm severin dolabında bulunması gereken eserlerden birisi. “Çok fazla parfümüm var ve bir şişeye daha ihtiyacım yok” diyorsanız da muhakkak onu farklı zamanlarda deneyip, bu keyfi yaşamanızı öneririm. Fakat her güzel hikayenin bazı can sıkıcı tarafları olabiliyor. Pour Monsieur’un en üzücü kısmı performansı. Kullanım döneminde kalıcılığının az olduğunu anladım. Fark edilirliğinin de oldukça düşük olduğunu tecrübe ettim. Bu anlamda oldukça silik ve tene yakın duruyor. Uzun zamandır kullandığım en kötü performansa sahip eserlerden birisi ne yazık ki.

Pour Monsieur’la ilgili dolaşan ilginç bir bilgiyi de vereyim. Pour Monsieur’un, ilk çıktığı yıllarda İngiltere pazarında “A Gentleman’s Cologne” ismiyle satıldığı söyleniyor. Daha da ilginci, Amerika’da Chanel For Men ismiyle ve ana vatanı Fransa’da ise Chanel Pour Monsieur ismiyle satışa çıkarıldığı bilgisi var. 1989 yılında bu isim karmaşasına son verilerek bütün dünyaya Chanel Pour Monsieur olarak satılmaya başlanmış ve günümüze de öyle gelmiş. Şimdiye kadar bir parfümün üç farklı isimle pazarlandığını ilk defa duyuyorum.

tul monsieur yen

Parfümün tasarımını efsane burunlardan Henri Robert yapmış. EDT formunda. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmanın daha keyif vereceğini düşünüyorum. Luca Turin, erkeksi şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş vererek, en iyi parfümler listesine almış Pour Monsieur’u. E haksız da sayılmaz bay Turin.

Koku Güzelliği:10/8

12 Ocak 2016 Salı

Guerlain - L'Instant de Guerlain Pour Homme (2004)

Ortadoğu ya da Arap kültüründen geldiği düşülen Arak içkisinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Saydam, şekersiz, distile bir alkol türü olarak bilinen Arak’ın, Arapçada ter veya sert meyve suyu anlamına geldiği söyleniyor. Hatta başka kültürlerle ilişkisinden bile bahsediliyor Arak’ın. İlk olarak Ortadoğu’daki Musevi ve Hıristiyan azınlıklar tarafından geliştirilmiş olduğu tahmin ediliyor.

Ortadoğu coğrafyasından, önce Avrupa’ya, sonrasında Asya kıtasına doğru yayılmış Arak içkisi. Sadece damak tadı için değil, dini ayinlerde tanrılara adak olarak sunulurmuş Arak. Ve 2016 yılının Ocak ayının soğuk bir gününde, Parfüm Merakı rumuzlu sanal internet kişisi, Guerlain’in L’Instant de Guerlain Pour Homme isimli parfümünü kullanmaya başlar. Bir de bakar ki 2004 çıkışlı bu parfümün üst notaları, Arak içkisinden ilhamını almıştır. İşin ilginç kısmı üst notaları Arak’tan esinlenmiş bu uzun isimli parfümün sonları da gourmand öğelerden ilhamını almış.

L’Instant de Guerlain Pour Homme’un, markanın eski ve muhteşem klasiklerinden yeni nesil kokulara geçiş köprüsü olarak düşünebiliriz. Guerlain’ın aynı soy isimli aileden, LVMH grubuna geçmesiyle, eski büyüsünü kaybettiği hep söylenir. Louis Vuitton’a geçen Guerlain markasının, o şaşalı eski klasikler kadar olmasa da başarılı işlere imza attığı muhakkak. 2003 çıkışlı ilk L’Instant’ın, kadın parfümü olarak yerini almasından bir yıl sonra Pour Homme olarak erkek versiyonu da piyasaya sürüldü. Geçen yılların ardından L’Instant de Guerlain Pour Homme’un, markanın sevilen ve çok satan eserlerinden birisi haline geldiğini söyleyebiliriz.

daha afis

Kendi sitelerinde ışıltılı odunsu olarak sınıflandırılmış ve ferah, sıcak, tensel yönü vurgulanmış. Ayrıca hem sıcak hem de soğuk bir kontrast sağlaması düşünülmüş. Parfümün başlangıcı kremsi sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Aslında tam kremsi de değil daha çok anasonla karamelize edilmiş turunçgil gibi. Açıklanan notalarında limon ve bergamot var ama muhtemelen ikisi de değil. Üst notaları ferah olmayan tatlı anasonlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Modern ve hoş başlangıcını sevdim. Orta kısımda kakao devreye giriyor. Buradaki kakao tam olarak çikolatamsı koyulukta değil. Tatlı turunçgille birlikte verilmiş kakao, lezzetli ama karanlık sayılmaz. Birazcık da baharatlar var sanki fakat anasonlu kakaolu turunçgilin etkisi daha fazla diyebilirim. Son kısımda yumuşak ve sıradan odunsu notalar devreye giriyor. Kapanışı eh işte.

L’Instant de Guerlain Pour Homme, yer yer reçineli, yer yer tatlı baharatlı, yer yer paçuli etkili, aromatik sayılabilecek ve ağır-ağdalı olmayan turunçgilli kakao kokusuna sahip. Şanslıyız ki çok tatlı veya şekerli değil. Tatlılık gayet yerinde verilmiş. Steril sayılabilecek tatlı turunçgil, en iyi örneklerden birisi adeta. Parfümün bu kadar sevilmesinin sebebi muhtemelen bu güzel tatlı turunçgiller ve tabii onun paçuli-kakao ile olan başarılı birleşimi. Parfümün üzerinde hayalet gibi dolaşan anason, baskın değil. Aramın iyi olmadığı anason, burada rahatsız edici değil.

L’Instant de Guerlain Pour Homme, belki de yeni nesil Guerlain parfümlerinin nasıl yol haritası izleyeceğinin ipuçlarını veriyor. Modern, tatlı, turunçgilli, tatlı baharatlı ve anason. Bu elemanların birçoğu yakın tarihli parfümlerde izlenebilir. Guerlain’in farkı, kalite hissiyatının bir nebze yüksek olması denebilir. Harika bir parfüm olmasa da, kullanan çoğu kişinin sevebileceği, güvenli sayılabilecek, övgüler alınabilecek yapısı var. Her ne kadar Dior’lardan erken piyasaya sürüldüyse de Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisini çağrıştırıyor bana. Belki tamamen psikolojiktir bu durum.

cam onu

Sonuç olarak fena parfüm değil L’Instant de Guerlain Pour Homme. Kimilerinin onu “Shalimar’ın erkek versiyonu” olarak değerlendirmesini ise pek anlayamadım çünkü Shalimar ile büyük benzerliğe rastlamadım. Klasiklerden olamayacak gibiyse de, dişli rakibi Dior’un Dior Homme-Dior Homme Intense ikilisine sıkı bir direnç noktası olabilir Guerlain için. Hermes’in ise bu tür modern, erkek kullanımına uygun, hafif kadınsı, tatlımsı baharatlı kakao-çikolata yarışına girmeye pek niyeti yok gibi şimdilik.

L’Instant de Guerlain Pour Homme’u, henüz kırk yedi yaşında hayata gözlerini yuman parfümör Beatrice Piquet tasarlamış. EDT formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği biraz düşük. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Her yaştan erkeğin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum.

Luca Turin’in kitabında yeşil turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

coklu siseler

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

26 Kasım 2015 Perşembe

Roja Dove – Danger Pour Homme (2011)

“Ben parfümlerimin isimlerini şöyle belirliyorum. Önce nasıl bir koku oluşturmak istediğimi düşünüyorum. O kokuyu hangi isim özetler diye kafa yoruyorum. Danger isimli parfümümü oluştururken, oryantal koku ailesine mensup parfüm yapmak istiyordum. O, erkeksi olacak ama klişe olmayacaktı. Bence birçok oryantal erkek parfümü birbirine benziyor. İçeriklerinde fazlaca vanilyamsı misk bulunuyor. Danger’ın nasıl bir kokusu olacağına dair fikrimi netleştirdim ve ismi seçtim. Zihnimde Danger ismini belirledikten sonra, kokuyu oluşturmak kolay oldu.”

Ultra lüks niş parfüm evinin sahibi Roja Dove’un, Danger Pour Homme isimli parfümünü oluşturma hikayesinin küçük bölümü görülüyor bu söyleşide. Markasına kendi ismini veren parfümör Roja Dove, çoğu kişi tarafından “dünyanın en iyi burunlarından birisi” olarak övgülere mazhar oluyor. Markası ise gün geçtikçe yeni parfümlerle büyüyor. Roja Dove’un koleksiyonunun, özel serilerle birlikte kırktan fazla parfüme sahip olduğu biliniyor. Ve markanın ismi gittikçe çok daha ilgi çeker hale geliyor. Özellikle kışkırtıcı isimli parfümleriyle.

Fetish, Enigma, Scandal ve Danger. Şu isimlere bakar mısınız? Her biri ayrı çekici ve gizemli. Tabii biz isimlerden ziyade, şişenin içindeki sıvıya odaklanıyoruz çoğu zaman. Geçtiğimiz aylarda Roja Dove’un denediğim ilk parfümü Fetish Pour Homme’a hayran kalmıştım. O merakla ve hevesle ikinci Roja Dove parfümüne yelken açtım bir süredir. Bu seferki deneyimin adı Danger Pour Homme.

 

Danger Pour Homme, iki farklı konsantrasyona sahip: EDP ve Extrait. Benim kullandığım EDP olanıydı. Kendi sitelerinde Danger Pour Homme oryantal olarak sınıflandırılmış ve bizzat Roja Dove tarafından şöyle tanımlanmış: “Güçlü afrodizyaklar bulunan Danger Pour Homme, onu kullanan erkekler için değil, koklayan kadınlar için tehlikelidir.”

Parfümün başlangıcı çok tanıdık. Eski kafa turunçgillerle müthiş bir açılış yapıyor. Tozlu bergamot ve nostaljik limon. Bu ikiliye ilerleyen saniyelerde lavanta da ekleniyor. Üst notaları umduğumdan daha ferah ve kullanılabilir. Başlangıcı çok güzel. Orta kısma geçiş yavaş oluyor. Başlangıçtaki zengin harman, orta bölümde de devam ediyor. Lavanta ve eski turunçgillere, tatlı olmayan baharatlar eşlik etmeye başlıyor. Karanfil ve kimyon olduğunu sandığım baharatlar kokuyu, farklı yöne doğru götürüyor. Orta notalardan itibaren retro baharatların etkisine giriyor. Lavanta hala oralarda. Baharatlardan ya da kuru tütünden gelen ilginç dumansılık mevcut. Başlangıçtaki ferah yapı, orta notalarda sıcak hale geliyor. Orta bölüm kimilerine göre çiçeksi, bana göre tütünsü-dumansı. Sanki buruk eğrelti otu ve ekşimsi-erkeksi yasemin de var. Emin değilim. Son kısma geçeyim. Meşe yosunu, tatlılık barındırmayan vanilya, vetiver ve misk alt notalara imza atıyor.

Danger Pour Homme, tam bir eski kafa aromatik fujer. Brut, Azzaro Pour Homme, Sartorial gibi parfümleri seviyorsanız, onlardan daha yüksek kaliteli ve zengin alternatifi buldunuz, tebrik ederim. Tabii ki akıl almaz yükseklikteki fiyat etiketini gözden çıkarabilirseniz. Başlangıçtaki baş döndüren notalar, orta kısımdaki erkeksi fujerlere öykünme, sonlardaki inanılmaz rafine hissiyat. Ustaca tasarlanmış bir eser var karşımızda. Bazı yorumcuların onu “baba parfümü” olarak yaftalaması yanlış değil. O, kırk yaş üzeri, resmi giyinen erkeklere yakışacaktır. Vladimir Putin bu parfümü kullandığını açıklasa hiç şaşırmam.

 

Danger Pour Homme. Onun için ne söylenebilir emin değilim. Erkeksi bir imza veya modern bir maço, kararı siz verin. Hatırladığım kadarıyla bu kadar derin ve zengin eski tarz aromatik fujer daha önce hiç kullanmadım. Tozlu turunçgiller, lavanta, sıcak baharatlar, meşe yosunu ve kısık sesli vanilya. Hani neredeyse parfümün üzerinde, baharatların arkasına saklanmış tütünsü-dumansı hayalet gezindiğini bile söyleyebilirim. Şaşırtıcı bir kalite ve oldukça çarpıcı bir maskülenle karşılaşmış olmanın mutluluğu içindeyim. Aynı zamanda hem ferah hem de sıcak. Her role hazır bir aktör gibi Danger Pour Homme. Artık pek üretilmeyen erkeksi kokulara damga vurmayı amaçlayan, yeni nesil bol tatlı baharatlı oryantalleri ciddiye bile almayan, başka bir evrenin üyesi adeta. Fizikçilerin bir türlü kanıtlayamadığı paralel evrenlerde geziniyor sanki. 2015 yılının koku trendlerine uzak ama 2011 yılında üretilmiş! Şüphesiz burada Roja Dove, bize unutulmaz bir ders vermek istemiş.

Evet o bir taraftan çok tanıdık ama bir taraftan da kendine özgü. Danger Pour Homme’a en yakın parfüm olarak, denediklerim arasında Sartorial’ı gösterebilirim. Tabii çok büyük benzerlikler olmasa da bence iki parfüm birbirini andırıyor.

Parfümün kalitesine ve zenginliğine övgüler yağdırıyorum ama şunu atlamayayım ki, bu tarz aromatik fujerleri kendime yakın bulmuyorum. Ve Danger Pour Homme için de durum değişmiyor. Bu tarz kokuları sevsem, hayatımın parfümü olacağına eminim ama yine de kimilerinin onu “traş köpüklerine” benzetmesi ne yazık ki doğru. Fakat şunu söyleyebilirim ki hayatımda kokladığım en güzel ve rafine traş köpüğü kokusuna sahip. Amma onu üzerimde duyumsamak ister miyim? Pek sanmıyorum.

Danger Pour Homme’u kendim için kullanılabilir bulamadığım için notunu yüksek vermeyeceğim ama sakın onun vasat olduğunu düşünmeyin. Eğer yaşınız henüz yirmilerdeyse hiç denemeyin bile. Onu taşıyabilmek için (evlilik programlarındaki gibi konuşmaya başladım sonunda) belli bir statünüz, yaşınız, birikiminiz ve hayat tarzınız olmalı. Bu saydıklarım sizde bulunmuyorsa sorun değil, çok yüksek limitli kredi kartınız da iş görür J

Son bir not ileteyim. Bizzat Roja Dove, Danger Pour Homme’un, markanın en çok satan erkek parfümü olduğunu söylemiş. Hatta Danger Pour Homme’un bu kadar talep görmesi onu biraz şaşırtmış.

 

Danger Pour Homme’un ismindeki kışkırtıcılığa aldanmayın. Bence o tehlikeli bir parfüm değil. Gerçi bir parfüm nasıl tehlikeli olabilir o konuda emin değilim. Eğer tehlikeden kasıt, onun erkeksi ve maço yönüne vurguysa olabilir. Fakat onun çok sert ve zorlu olduğunu söylemem mümkün değil. Gayet aromatik davranıyor. Yani ismine bakıp da ondan uzak durmayın derim.

Benim kullandığım EDP formuydu. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yüksek. Başlarda oldukça saldırgan davranıyor. Sonra neyse ki sakinleşiyor. Kullanım dönemi olaraksa bahar aylarını tercih ederim ben olsam. Serin ilkbahar-sonbahar onun için gayet uygun olacaktır. Çok soğuklarda ve çok sıcaklarda iyi tepkiler vereceğini düşünmüyorum. Çok yüksek fiyatlara satıldığı için muhakkak deneyin ve alım kararınızı öyle verin. Çünkü kokusu genel beğeniye hitap etmiyor.

Koku Güzelliği:10/7.5