meşe yosunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meşe yosunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2016 Salı

Annick Goutal – Eau de Monsieur (1980)

Kendi sitelerinde “erkeksi şıklığa övgü” olarak formüle edilmiş Annick Goutal’ın Eau de Monsieur’ı, deneme/kullanma listemin üstlerinde değildi. Belki de yeni nesil parfümlerden beklediğim tadı alamamam sebebiyle eski klasiklerde ve tarihi önemdeki kokularda arıyorum teselliyi. Gerek ana akım, gerek Chanel, Guerlain, Hermes üçlüsünün klasikleri ve gerekse tarihi nişlerle flörtüm devam edecek anlaşılan.

“Tarihi niş parfümler” demişken, otuz altı yaşında bir eser var karşımda. Bileklerimi, kollarımı, tişörtlerimi ve boynumu süslüyor bir süredir. Annick Goutal’ın ilk piyasaya sürdüğü parfüm olarak bilinen Eau de Monsiuer, ismi ile size başka klasikleri çağrıştırmıyor mu: Chanel Pour Monsieur, Mouchoir de Monsieur ve Monsieur de Givenchy.

İsmindeki erkek vurgusuna rağmen, kimi platformlarda uniseks olarak gösterilmesi çelişki gibi görünüyor. Parfümün başlangıcı eski-tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Bergamot, limon ve tuzlu turunçgiller başlangıcı domine ediyor. Orta bölümde tuzlu turunçgillerin etkisi mevcut. Sürpriz meşe yosunundan geliyor. Orta kısımda meşe yosunuyla turunçgillere amber de ekleniyor. Hala ferah orta notalar. Kapanışta turunçgil yine orada. Yumuşak odunsular da kendisini gösteriyor. E daha ne olsun.

Eau de Monsieur, ferah limonsu şipre gibi davranıyor. Limon ve turunçgillerin hakimiyeti baştan sona devam ediyor ki tam bana göre. Nostaljik turunçgillere aromatik otların eşlik etmesiyle, şölen başlıyor. Meşe yosunu partiyi canlandırıyor, odunsular da duruma ayak uydurmasını biliyor.

eau de monsieur yakin yen

Harika bir klasik ferahlıkla karşı karşıyayız. Zaman zaman nanemsi fesleğen hissiyatı, kimi zaman da eski-tozlu limon kolonyası kıvamındaki yapı, şahane. Daha önce Blenheim Bouquet’te karşımıza çıkan bu durum, Eau de Monsieur için de geçerli. Evet, azıcık da olsa iki parfümün benzer tarafları var. Meşe yosunu, vetiver ve kompozisyonu tamamlayan ağaçsılık, gayet uyumlu, doğal ve rafine.

Parfümdeki tuzluluk, günümüzün yapay akuatik çöplerine ders verir gibi. Yeni parfümörlerin klasiklerden birazcık ilham alması gerekmez mi? “Parfümde tuzluluk hissiyatı nasıl verilir” gibisinden bir sorunun, Eau de Monsieur’da ne kadar güzel çözüldüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.

Sözü uzatmanın anlamı yok. Yine Annick Goutal ve yine harika bir ferah turunçgil parfümü. Markanın diğer turunçgil temalı kokularını hatırlatıyor Eau de Monsieur. Biraz Eau du Sud, biraz Eau d’Hadrien ve azıcık Sables esintileri var. Eau de Monsieur’un, eski tarz bir koku olduğunu söylemem gerekiyor. Üst yaş guruplarının değerini anlayabileceği (mümkünse kırk yaş ve üzeri) şık ve yarı resmi bir karizma kokusu. Takım elbiseye de uyar, polo yaka tişörte de. Yirmi yaşındaki delikanlıların bu parfümden bir şey anlamayacağını söyleyebilirim. Aman boşverin, zaten yirmilik delikanlılar neden anlar ki 🙂

Sonuç olarak, tam sevdiğim gibi eski tarz ferah turunçgilli şipre olan Eau de Monsieur’u denemenizi tavsiye ederim. Ha şunu da bilin ki performans canavarı değil. Kalıcılığı idare eder ama fark edilirliği düşük. Bu anlamda klasik Eau de Cologne’ler gibi davranıyor ne yazık ki. EDT formunda ama etrafa yayılımı az.

Ve geleyim can alıcı mevzuya. Benim kullandığım Eau de Monsieur, eski formülasyondu. Kötü haber şu ki, bir süre üretimi durdurulan Eau de Monsieur, 2013 yılında Annick Goutal markası tarafından yeniden reformüle edilip piyasaya sürüldü. Yeni versiyonun parfümörü Isabelle Doyen. Şişesinin üzerindeki etiketi ve kutusu değişen yeni Eau de Monsiueur’un, eski versiyonuna göre pek başarılı bulunmadığı söyleniyor. Görüşüne göre yine eskisini aratan yenileşme çabası. Gerçi yeni halini denemedim ama eski versiyonundan aldığım tadı, yenisinden alamayacağımı biliyorum. Onun için varsın Eau de Monsieur’u bu eski haliyle koku hafızamda saklayayım.

eau-de-monsieur karanlik

Luca Turin’in kitabında yosunsu turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört puan verilmiş.

İlkbahar-yaz kokusu. Erkek kullanımına yakın duruyor. Kendinizi 1970’li yılların İtalyasında, Akdeniz kıyısındaki ıssız bir plajda, limon ağaçlarının altında uzanmış şekilde hissettirebilecek, o asidik turunçgil kokusunu size en gerçekçi şekilde verebilecek eserlerden olduğunu belirterek noktayı koyayım.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

7 Haziran 2016 Salı

Lancome – O de Lancome (1969)

Diorella, Cristalle ve No.19. Zihnimde apayrı bir dünya açan bu üç klasik kadın parfümü bana her zaman eskiyi ve anıları hatırlatır. Onlardan gelen eski-tozlu, sabunsu aldehitler ve ferahlıkla harmanlanmış zamansızlık, başta, çocukluğumdan sıyrılıp gelen kısa fotografik kareleri çağrıştırır. Bu öyle bir histir ki, annemin yaklaşık otuz yıl evvelki güzelliğini, kokusunu, yaşadığımız şehirlerin sokaklarını, komşularımızın aynı benim gibi yaramaz çocuklarını deja vu’lar halinde zihnime getiriverir. Bu histen ani bir tepkiyle kurtulmak isterim çünkü eski genellikle hüzünlüdür ama aynı zamanda hatırlamak isterim çünkü çocukluk her zaman için güzeldir.

Bir süredir, benim gerçekçilikle ve mantıksallıkla yoğrulmuş iç dünyam yine karmakarışık. Hayır, neyse ki korkunç bir travma ya da hayatın anlamsızlığı üzerine bir düşünme fırtınası değil bu karışık duygu durumu. İsmi O de Lancome olan bir kadın parfümü, hüzünlü limanların ve ılık sonbahar güneşinin o iç burkan manzarasına çekiverdi beni, tıpkı romantik ressamlar William Turner ve John Constable’ın o flu tablolarındaki gibi.

Müthiş kadın ve erkek klasiklerine imza atmış dünya devi Lancome’un, eski efsanelerini fırsat buldukça ziyaret etmeye çalışacağım. Her ne kadar yeni çıkardığı parfümleri, geçmişteki klasikleri kadar ilgi göremese de, Lancome’un parfüm dünyasında müstesna bir yeri olduğu söylenebilir. O de Lancome’da markanın önemli kadın parfüm klasiklerinden birisi.

Kendi sitelerinde ferah turunçgilli olarak nitelendirilen O de Lancome’un başlangıcı limonla gerçekleşiyor. Sadece limon değil, sabunsu aldehitler de eşlik ediyor limona. Başlangıcı için sabunsu limonsu bir ferahlıktan bahsedilebilir. Açılışı güzel. Orta kısımda sabunsuluk azalıyor. Limon geriye çekiliyor. Ortaya enfes meşe yosunu çıkıyor. Bir parça beyaz çiçekler eşlik ediyor meşe yosununa. Hala biraz sabunsuluk var. Son bölümde ustaca kullanılmış paçuli var. Meşe yosunuyla uyumu harika paçulinin. Başlangıcına göre biraz karanlık olsa da, kapanışı hala ferahlık sınırında.

o-de-lancome yaprak1

O de Lancome hakkında yazılanları okuduğum kadarıyla az çok tahmin ediyordum nasıl kokacağını. Çok da yanılmadım. Ferah turunçgilli, sabunsu ana yapının etrafına yerleştirilmiş yeşiller ve meşe yosunundan oluştuğunu söyleyebilirim. Çok zengin olmayan basit formülasyon, nefis kokmayı beceriyor. Chanelvari aldehitler ve sabunsuluk ilk saniyelerde onun kadınsı tarafını vurguluyor. Orta kısımdaki meşe yosunuyla erkek kullanımına göz kırpıyor. Odunsu sayılabilecek kapanışıyla da hala rahatlıkla erkeklere hitap edebileceğini düşündürtüyor. Tabii sabunsuluğa katlanabilirseniz!

Tahmin edeceğiniz gibi O de Lancome, 1970’li yılların kadın parfümlerinin tipik örneği. Onu koklayıp da “hmmm yaşlı kadın kokusu” ya da “modası geçmiş” derseniz, Lancome’un hayaleti sizi bulur ve çarpar 🙂 O, tabii ki eski ve nostaljik kokacak, döneminin koku karakterini yansıtacak. Günümüzün parfüm trendlerine uymayacağını söyleyebilirim ama harika bir ferah-şipre olduğunun da altını çizmeliyim. Yüksek kaliteli, karakterli, bir parça resmi ve dişi. Ama aynı zamanda da erkeksi.

O de Lancome, Cristalle, Diorella, No.19, No.5 ve hatta Eau Sauvage seven kadınların-erkeklerin tercih edebileceği bir seçenek gibi görünüyor. No.19 kadar yeşil değil, Eau Sauvage kadar da turunçgilli değil. Bence Diorella-Cristalle ikilisine daha yakın O de Lancome. Ne de olsa bu iki parfümün ablası sayılır.

Sonuç olarak kırk yaş üzeri kadınların taşıyabileceği müthiş bir klasik O de Lancome. Günlük kullanımdan ziyade biraz daha özel anların kokusu sanki. Benim kullandığım EDP versiyonuydu. Kalıcılığı idare ederken, fark edilirliğinin zayıf olduğunu gözlemledim. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

o-de-lancome afis2

Parfümün tasarımını çok fazla işe imza atmamış burunlardan Robert Gonnon yapmış. Luca Turin tarafından ferah turunçgil olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Bu arada küçük bir bilgi vereyim. O de Lancome 1969 yılında piyasaya sürüldü fakat 1994 yılında kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş ve şişesi-kutusu da değişmiş.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

17 Nisan 2016 Pazar

Chanel Pour Monsieur (1955)

Chanel Pour Monsieur’a ne zamandır kavuşmayı bekliyordum. Soğuk kış mevsiminde dolabımda beklemesini tercih ettim. Dolabın kapağı her açışımda onun cazibeli çağrısını duymamazlıktan geldim. Çünkü onun ılık havaların parfümü olduğunu tahmin ediyordum. Az çok doğru yaptığımı anlıyorum şimdi.

Uzun zamandır merak ettiğim bir parfümdü Chanel Pour Monsieur. Erkek parfüm klasiklerinin en şöhretli, prestijli ve sevilen isimlerinden birisi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1955 yılında piyasaya sürüldüğünde, ilginç de bir ilki barındırıyordu bünyesinde. Bu ilk, Chanel’in o zaman kadar yapılmış ilk erkek parfümü olmasıydı. Müthiş kadın klasikleriyle ünlü Chanel’in, parfüm işine girmesinden sonra neredeyse otuz beş yıl bekleyip ilk erkek kokusunu piyasaya sürmesi şaşırtıcı gelebilir. Tabii neden ilk erkek parfümlerini piyasaya sürmek için bu kadar beklediklerini en iyi kendileri bilir.

Fakat şunu biliyoruz ki, Chanel Pour Monsieur, altmış yaşını geçti ve hala karşımızda duruyor. İşin ilginç tarafı, Chanel’in ilk çıktığından itibaren Pour Monsieur’un formülünün hiç değişmediğini iddia etmesi. Tabii kulağa hoş gelse de, gerçeğin pek öyle olmadığını tahmin edebiliyoruz. İşte bugün, hala üretimi devam eden en büyük erkek parfüm efsanelerinden Chanel Pour Monsieur’la tanışma zamanı geldi.

Kendi sitelerinde pek bilgi olmasa da onun erkeksi tarafına vurgu yapılmış ki, 1950-1960’lı yılların koku trendlerini düşündüğümüzde hiç de garip değil bu durum. Pour Monsieur’un başlangıcı ferah, tozlu, eski turunçgillerle gerçekleşiyor. Limon ve bergamot tabii ki başrolde. Doğal, harika ve tam istediğim gibi açılışı. Orta kısma geçildiğinde turunçgiller geri plana geçiyor. Ortaya müthiş meşe yosunu ve baharatlar çıkıyor. Meşe yosunu çok başarılı verilmiş. Baharatlarla (bence karanfil ön planda) uyumu gayet başarılı. Baharatlar biraz dumansı ve sıcak. Orta notalarını da sevdim. Son bölümde meşe yosunu etkisini kaybediyor. Tatlı olmayan vanilya ve yumuşak odunsularla kapanışı yapıyor.

baska monsieur yen

Başlarda şipremsi açılışla beni şaşırtmayan Pour Monsieur, orta kısımdan itibaren ilginç şekilde fujer kısmına kayıyor. Bırakın nota değişimini, tam bir karakter değişimi var ki, bu da parfümün ne kadar ustaca hazırlandığını gösteriyor. İlk bölümdeki şipre turunçgilleri, Eau Sauvage-Eau d’Hermes-Eau du Sud düzlemine yakın. Orta kısım ise zaman zaman Brut-Sartorial ekolünü andırıyor. Fakat parfümün ana aksını aromatik-eski-tozlu-nostaljik turunçgiller ve meşe yosunu oluşturuyor. Tabii aromatik baharatları da unutmamak gerekiyor.

Beklentim fazlaydı Pour Monsieur’dan. Açıkçası beklentilerimi karşıladı. Harika bir klasik olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. 1950’li yılların havasını ve atmosferini 2016 yılına öyle güzel ve rafine şekilde taşıyor ki, hayran kalmamak elde değil. Gerçekten de tarzı ve duruşu olan bir parfüm. Beyefendi, şık, erkeksi aynı zamanda ferah, aromatik ve hüzünlü. Bu tür şipreleri sevdiğim için övgüler yağdırıyor olabilirim ama yaşınız otuz beşin üzerindeyse, bence en iyi alternatiflerden birisi Pour Monsieur.

Sonuç olarak her parfüm severin dolabında bulunması gereken eserlerden birisi. “Çok fazla parfümüm var ve bir şişeye daha ihtiyacım yok” diyorsanız da muhakkak onu farklı zamanlarda deneyip, bu keyfi yaşamanızı öneririm. Fakat her güzel hikayenin bazı can sıkıcı tarafları olabiliyor. Pour Monsieur’un en üzücü kısmı performansı. Kullanım döneminde kalıcılığının az olduğunu anladım. Fark edilirliğinin de oldukça düşük olduğunu tecrübe ettim. Bu anlamda oldukça silik ve tene yakın duruyor. Uzun zamandır kullandığım en kötü performansa sahip eserlerden birisi ne yazık ki.

Pour Monsieur’la ilgili dolaşan ilginç bir bilgiyi de vereyim. Pour Monsieur’un, ilk çıktığı yıllarda İngiltere pazarında “A Gentleman’s Cologne” ismiyle satıldığı söyleniyor. Daha da ilginci, Amerika’da Chanel For Men ismiyle ve ana vatanı Fransa’da ise Chanel Pour Monsieur ismiyle satışa çıkarıldığı bilgisi var. 1989 yılında bu isim karmaşasına son verilerek bütün dünyaya Chanel Pour Monsieur olarak satılmaya başlanmış ve günümüze de öyle gelmiş. Şimdiye kadar bir parfümün üç farklı isimle pazarlandığını ilk defa duyuyorum.

tul monsieur yen

Parfümün tasarımını efsane burunlardan Henri Robert yapmış. EDT formunda. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmanın daha keyif vereceğini düşünüyorum. Luca Turin, erkeksi şipre olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş vererek, en iyi parfümler listesine almış Pour Monsieur’u. E haksız da sayılmaz bay Turin.

Koku Güzelliği:10/8

17 Mart 2016 Perşembe

Yves Saint Laurent - Kouros (1981)

İlhamını antik Mısır heykel sanatından alan genç erkek formlu heykellerin, tam olarak neyi simgelediği kuşkulu. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Yunan heykel sanatında da karşımıza çıkan ayakta duran genç erkek formu, frontal duruşu merkeze alıyor. Bu çıplak erkek heykellerinin, bir ayağı hafifçe önde, kolları yanda ve düz olarak ileriye bakan duruşu, sanat tarihçilerinin sık sık karşısına çıkar.

Ağırlıklı olarak antik Yunan sanatında karşımıza çıkan bu erkek heykellerinin isminin Kouros olduğunu açıklayayım. Eski Yunancada Kouros kelimesinin genç ve sakalsız erkek anlamına geldiği söyleniyor. Kouros heykellerinin, arkaik Yunanistan aristokrat kültürü ideallerini somutlaştırması söz konusu olabilir fakat biz böylesine derin konulara girmeyelim.

Ünlü modacı Yves Saint Laurent’in bir Yunanistan seyahatinde, ihtişamlı Kouros heykellerini gördüğü ve onlardan çok etkilendiği söylenir. Bunun üzerine Yves Saint Laurent’in piyasaya süreceği parfümün ismi belirlenmiş olur: Kouros.

Dünya parfüm sektörünün en önemli eserlerinden olan Kouros’un, neden böylesine büyük efsaneye dönüştüğünü başlarda anlayamamıştım. Bundan 3-4 yıl önce kullandığım ve hiç sevemediğim Kouros’un, kült parfümler kategorisinde bulunmasını biraz da hayretle izliyordum. Bu sert, hayvansal erkeksi koca oğlan, aklıma takılıp duruyordu uzun zamandır. Ve ona tekrardan şans vermem gerektiğini biliyordum.

kouros heykeli

Kendi sitelerinde “dinamik ve baharatlı karakteri, güçlü-sıcak-tensel yapısı vurgulanmış. Üzerime ilk sıktığımda keskin hayvansallık burnumu yokluyor. Civet ve miskten oluşan bu hayvansallık daha ilk saniyelerde nasıl bir arkadaşla karşılaşacağımızın sinyallerini veriyor. Başlangıcı benim için zor. Orta kısımda hayvansallık azalarak varlığını devam ettiriyor. Orta bölümde en dikkatimi çeken şey tuzlu tere benzeyen yapı. Kouros’un orta kısmı gerçekten de terlemiş beden efektini başarıyla veriyor. Orta notalarda parfümün sıcaklık derecesi artıyor. Kuru ve tozlu baharatlarda tatlılık pek yok. Son kısımda burnuma inanamıyorum. Bu kadar karmaşanın arkasından dingin meşe yosunu, fırtınanın ardından gelen sessizlik gibi ortaya çıkıveriyor. Ne garip!

Kouros’u nasıl tanımlayabiliriz? Civet, misk, baharat, meşe yosunu, artemisya, bergamot ve daha neler neler. Hayvansallık her daim ve derece derece kendisini gösteriyor. Benim çok sevemediğim tarzdaki civet, zorlayıcı ve sert. Onu konforlu olmaktan men ediyor civet. Evet, o günlük hayatın bir parçası olmaktan uzak. Barındırdığı yüksek hayvansallık, sizin için eğlenceli olacaksa da, etrafınızdaki kişilerin, üzerinize kedinin işediğini düşünmeleri ve halinize acımaları gayet mümkün.

Şaka mı yoksa gerçek mi? Çoğu kişi Kouros’u, idrara benzetiyor, kimisi keçi ağılına gönderme yapıyor, bazıları da “ne hayvansallığı, abartmayın canım” diyor. Bu anlamda Kouros’un çok yüzlü ve bol karakterli olduğunu düşünmek olası. Havanın biraz ılık olduğu günlerde hayvansal tarafını öne çıkarıp, bıktırıyor. Oldukça soğuk günlerde hayvansallık geri çekiliyor ve terli-tuzlu kokuyor ki, bu halini sevdim. Bazı zamanlarda da artemisya-bergamot yüzünü gösteriyor ve yine şaşırtıyor. Bu adamı anlamak zor, sevmek zor, kullanmak zor, bağlanmak zor. Fakat bir sevdiniz mi de bağımlılık yapıyor anladığım kadarıyla. Uzun yıllardır Kouros’un hala en çok satan parfümler listelerine girmesinin sırrını sanırım modern bilim bile çözemez. Bu kadar uç, zorlayıcı ve tuhaf bir parfümün, bu kadar sevilmesi ve efsaneye dönüşmesi çok görülen şey değil. Ama sonuçta o Kouros ve onun için sınırların çok anlamı yok.

İnsanlığın en temel ve ilkel içgüdülerinden olan üreme ve neslini devam ettirmeyi karşılayan bir parfüm ismi söyleyin deseniz, cevabım rahatlıkla Kouros olacaktır. Kimilerinin inanılmaz seksi bulduğu Kouros, benim için geçen yılların ve epey koku deneyiminin ardından hala kullanması zor bir arkadaş. Sanırım hiç bir zaman Kouros erkeği olamayacağım fakat ona saygı duymayı sürdüreceğim. Aman ha onu denemeden almayın ve beyaz masum şişesine bakıp, akıllı, uslu, efendi çocuk parfümü sanmayın. O beyaz şişenin içinde, çok sağlam bir karakter, erkeksi bir manifesto, maço bir çığlık ama aynı zamanda babacan bir tavır var. Eğer Kouros’u kullanacak yaşa gelmediyseniz, bence fazla şansınızı zorlamayın.

afis kouros yen

İyi de Kouros’un doğru yaşı nedir? Ben nereden bileyim. Onu size Kouros’un bizzat kendisi söyleyecektir. Yani sizi o seçecektir. Sizin Kouros’u seçmeniz pek mümkün görünmüyor. Bırakın bu işi o yapsın. Kouros’un ikonik mi yoksa iconoclast mı olduğuna ise karar veremiyorum. Seçimi siz yapın.

Parfümün tasarımını günümüzün en önemli burunlarından Pierre Bourdon yapmış. Muhtemelen bay Bourdon’u dünyaya tanıtan en önemli eseri Kouros’tu 1980’li yılların başında. Şişesinin tasarımını Alain de Mourgues’in yaptığına dair rivayetler mevcut.

EDT formunda. Kalıcılığı kıyafette iyi, tende normal. Çoğu kişinin dediğinin aksine bence Kouros çok saldırgan değil. Ara ara kendisini gösteriyor ve yine saklanıyor. Bu anlamda çok ilginç bir parfüm. Soğuk havaların parfümü o.

sis kouros yen

Luca Turin’in kitabında miskli fujer olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden beş verilerek, en iyi parfümler listesine alınmış. Bay Turin, Kouros için şunları yazmış:

“Piyasaya sürülüşünden yirmi yedi sene sonra bile, Kouros’un yapısı o kadar kendine özgün ve o kadar fark edilir ki, hiçbir parfümerin onu taklit etmeye yanaşmaması bize garip gelmiyor. Bronz teniyle duştan yeni çıkmış bir erkek, elinde eski bir gemi zinciri tutar ve İngiliz dandy’lerini hatırlatan miskli, çiçekli ve limonlu bir parfüm sürerse, tüm bu manzaranın kokusu Kouros’a eşitlenir. Beyaz çarşafların asla toplanmayacağının, dağınık ve seksi bir yatağın sözünü verir Kouros. İtici mi yoksa çekici mi olduğuna bir türlü karar verilemeyen banyo kokusudur, ancak banyonun temiz olduğuna dair bir garanti alamazsınız. Temiz bir kokunun, bu kadar seksi ve pis olabilmesi ise elbette ki tesadüf değildir, yaratıcısının (Pierre Bourdon) dehasını gösterir.”

Koku Güzelliği:10/6