meşe yosunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meşe yosunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2019 Salı

Ephemera – Bass (2015)

“Kokuyu ve sesi bir araya getiren Ephemera, müzikal tınlama ve yankılanmaya dayalı koku oluşturma bileşimleri projesidir.” İlk duyduğunuzda kafa karıştırıcı hatta anlamsız gelen bu tanımın ardından şu soruları sorsam sizlere: Mavi renk nasıl kokar? Fa notasının tadı nasıldır acaba? Meşe yosunu kokusunun karşılığı hangi ses aralığıdır?

Daha da kafamız karışmadan Ephemera projesine kısaca bakalım. 2014 yılında elektronik müziğin önemli isimlerinin katıldığı projenin ilk aşamasında, üç müzisyen, Ben Frost, Tim Hecker ve Steve Goodman (Kode9), Berlin’li başarılı parfümör Geza Schoen’in daha sonra üç farklı koku yaratması için yeniden yorumladığı üç ham ses materyali yarattı. Bu seslerin isimleri şöyleydi: Noise, Drone ve Bass. Sonrasında devreye Geza Schoen girdi ve bu üç sesin karşılığı olarak düşünülebilecek üç parfüm meydana getirdi. Tabii ki bu yaratım sürecinde, o üç sesin, Geza Schoen’in zihninde canlandırdığı üç koku profili olarak hayata geçtiğini söyleyebiliriz.

Bu projenin küratörlüğü, Unsound’dan Malgorzata Plysa ve Mat Schulz tarafından yapıldı. İlk defa 2014 yılında New York’taki Unsound Festivalinde başlatılan fikirle, Ekim 2014’te Polonya’daki Krakow Ulusal Müzesi’nde sunuldu. Buradaki amaç bir nörolojik durum olan sinestezi yardımıyla parfüm/koku ile ses/müzik arasında bağ kurmaktı.

2014 yılında Ephemera by Unsound olarak bir niş parfüm markası benzeri oluşumla üç ayrı parfüm piyasaya sürüldü. Bass, Noise ve Drone isimli üç parfümün ardından başka bir koku piyasaya sürmediler. Bass, bu üç parfümün muhtemelen en bilineni ve başarılısı olarak gösteriliyor. Bir süredir kullandığım Bass, müzisyen Steve Goodman’ın çocukluk anılarındaki yanmış elektrikli süpürge kokusuna benzemesi için tasarlanmış. Tabii Geza Schoen, Bass’ı dumansı ağaç, rom, deri, mastik, çay, castoreum ve yosun notalarıyla zenginleştirmiş.

Bass’ın açılışı koyu, karanlık ve derimsi tarza yakın şekilde gerçekleşiyor. Hafiften hayvansılık barındıran başlangıcı dumansı ve pek benim sevdiğim gibi değil. Orta kısma geçildiğinde hayvansı kısmı geride kalıyor. Orta notalarda yeşil sayılabilecek harika tütsüyle yoluna devam ediyor Bass. Yüksek kaliteli, köksü, nemli tütsüye belki de karanlık vetiver de eşlik ediyor. Orta bölüm detaylı ve zengin kokmasa da çok doğal ve başarılı, hafiften Encre Noire’yi andırıyor. Kapanışta yine tütsü var ama bu sefer odunsu kısım öne çıkıyor. Tütsü geri planda kalmayı tercih ediyor. Yine müthiş kaliteli ve doğal odunsuluk, koklamaya doyamamayı beraberinde getiriyor Bass’ın alt notalarını.

Başlangıcıyla biraz burnu zorlayan plastiğimsi/hayvansı açılışın ardından şahane orta-alt notalara sahip eserle karşı karşıyayız. Çoğu kişinin iddia ettiğinin aksine bence Bass, çok karanlık ve koyu bir parfüm değil, başlangıcını saymazsak. Orta kısımda ilginç şekilde yumuşayan ve neredeyse yeşil-köksü kokan tütsü, bence parfümün başrol oyuncusu. Tütsüye genel anlamda en büyük desteği ağaçsı koku formu veriyor. Bu anlamda tütsü-ağaç kokusu diyebilirim Bass için.

Büyük resme bakacak olursak, müthiş bir nota zenginliği ve detaycılık yok Bass’ın kompozisyonunda. 2-3 nota üzerinden ilerleyen, sürprizsiz bir arkadaş fakat orta bölümden itibaren kalitesi ve doğallığıyla takdiri hak ediyor. Günümüzün şeker bombası berbat parfümlerine asla benzemeyen Bass, neyse ki tatlılığı olabildiğince az yansıtmış kokusuna. Yine de eski-köhne kokmuyor, gayet günümüze yakın hissettiriyor sizi.

Renkleri duymak, şekilleri tatmak, sesleri koklayabilmek… Ephemera koku projesinin amacı sinestezi denilen bu duruma gönderme yapmak ve deneysel bir iş ortaya çıkarmaktı. Bass’ın resmi tanıtımında parfümün bir süre çalışan elektrikli süpürge kokusunu andırması planlandığı söylense de sonuç pek öyle değil bence. Hangi elektrik süpürgesi tütsü ve sedir-meşe ağacı gibi kokar ki? Nörolojik bir hastalık olarak tanımlanan sinestezinin, ünlü şairler, ressamlar, yazarlar ve sanatçılarda görülen durum olduğu konusunda yazılara rastlayabilirsiniz. Sanırım henüz sinestezik olmadığım için Geza Shoen’in elektrik süpürgesi çağrışımını yakalayamadım. Yine de harika bir odunsu, yosunsu, vetiverimsi tütsü parfümü Bass. Yukarıda da belirttiğim gibi genel tarzı biraz Encre Noire’yi anımsattı bana.

EDP formundaki Bass’ın kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı fena değil. Performans anlamında sizi üzmeyecektir, tabii parfümü dünyada satın alabilecek internet sitesi bulabilirseniz. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına yakın duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerine uyacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/8

18 Ocak 2019 Cuma

Etat Libre d’Orange – Rien Intense Incense (2014)

Aldehit, amber, hayvansılık, deri, tütsü, paçuli, gül, iris, kimyon, meşe yosunu, styrax…

Bir parfümün içeriğinde yukarıdaki notaların tamamının olması, başımıza geleceklerin önceden habercisidir çoğu zaman. Sıradışı niş parfümevi Etat Libre d’Orange’nin 2006 çıkışlı parfümü Rien’den sonra berbat isimli devam parfümü piyasaya sürüldü: Rien Intense Incense. 2006 çıkışlı Rien, şeffaf ve klasik ELDO şişesinde satılırken 2014 çıkışlı asi kardeşi Rien Intense Incense, simsiyah şişesiyle raflarda yerini aldı. Normal parfümler için normal yazılar kaleme almaya çalışan bendeniz, söz konusu anormal parfümler olunca yazılarımın da anormal çizgide olmasına engel olamıyorum. Ve işte bu aldehitli, sabunsu, derili, tütsülü, hayvansı, koyu, karanlık şiprenin bende hissettirdikleri…

Rien Intense Incense’yi anlamak için Caravaggio’nun tablolarının karanlığını, Munch’un “Çığlık”ını, yeraltı edebiyatının karamsar doğasını, satanizmin doruklarını, Marquis de Sade’nin canavarlıklarını, korkutucu Ortaçağ Avrupa’sının dehlizlerini, Bukowski’nin en sevdiği şeylerden olan at yarışlarını, çölde ölmüş hayvan leşlerini, dünyayı yönettiği söylenen gizemli tarikatların insan öldürme ayinlerini, sadist bir seks partisini, mazoşist sevgilileri, dünyanın en berbat kokan yerlerinden olan tabakhaneleri, yanan lastik fabrikasını, cadıları, fantastik canavarları, pasif-agresif psikopatları aklınıza getirmelisiniz muhtemelen.

Ve evet, bu bir parfüm mü yoksa anti-parfüm mü? Bu kokan şey üzerinize sürülebilir mi yoksa uçuk bir haute-couture mü? Bu parfüm bir markanın sıradışı olma çabasının iflası mı yoksa parfümler tarihinin müstesna bir bileşeni mi? Bu arkadaş bir anarşist mi, popülist bir çöp mü? Bu parfüm ne iş yaptığı belli olmayan ama ünlü denerek magazin sayfalarında şişirilen boş beleş tiplerin kullanacağı tiki kokusu mu yoksa parfümden gerçekten anlayan ve ne istediğini bilen bilinçli parfümseverlerin tercih edeceği son duraklardan mı? Kısacası hayal kırıklığı mı, şaheser mi?

Bu soruların hiçbirisine cevap vermeyeceğim. Rien Intense Incense, karanlıklar, zorlamalar, abartılar, gizemler, sektörel endişeler, insan doğasının korkuları, duygu dünyalarının çatışması, acıklı bir ölümü ve cenaze evinin umutsuzluğunu çağrıştırıyor zihnimde.

Bu parfüm algılarınıza saldıran zorba rolünü de oynayabilir, uyuşturucunun vereceği zevk ve uyuşukluğa da sebep olabilir. Onu nasıl kullanacağınız ve ondan neler sağlayacağınız önemli yoksa o sizi önüne katar ve götürür. Bu sert, ödünsüz, acımasız orta yaşlı adam veya cadaloz kadın size hayatınızın kokusal deneyimini yaşatabilir de “bu muymuş böylesine abartılan Rien Intense Incense” diye düşünmenize sebep olabilir.

ELDO’nun, bu parfümü “dramatik” olarak tanımlaması anlamlı sayılabilir. Her ne kadar genel olarak dramatikliği farklı düşünsek de içinde gerilim, çatışma gibi durumlar bulunan olay anlamıyla değerlendirirsek, Rien Intense Incense dramatik sayılabilir. Onun, insanların coşkulu şekilde duygularını kamçılamaktan hoşlandığını bile düşünebiliriz. Peki, yine kendi internet sitelerindeki duygusallık! vurgusuna ne demeliyiz.

Rien Intense Incense için duygusal tanımı en son söylenecek şeylerden birisi. Duygusal yerine duyusal desek eminim daha doğru olur fakat ELDO şu konuda haklı ki bu parfüm “unutulmaz şekilde garip ve harika potansiyele sahip”. Onun içerisinde bulunan yoğun tütsü gerçekten de “duyulara meydan okuma”.

Hala mı aklınızda birşeyler canlanmadı? O zaman Bandit, Aromatics Elixir, Cuir Mauresque, Comme des Garçons Black/Avignon, L’Air du Desert Marocain, Fetish Pour Homme, Cuir Ottoman, Tauer – Incense Extreme, Salvador Dali Pour Homme nasıl kokuyorsa Rien Intense Incense de öyle davranıyor.

Sonuç olarak her deneyimin bir sınırı vardır ve parfüm deneyiminin sınırı Rien Intense Incense’dir ELDO’ya göre.

EDP formundaki bu arkadaşın performans gibi bir derdi yok çünkü delirmiş gibi üzerinizden çıkmıyor. Etrafa yayılımı da fazla, onun içindir ki markanın uyarısını dinleyin: “Onu kullanırken dikkatli olun”. Bu parfümü ya kimsenin olmadığı Kuzey Kutup dairesinin oralarda ya da mümkünse sadece uzay seyahatlerinizde kullanın çünkü muhtemelen çok az kişi kokusunu beğenecektir.

Hadi ama kadınlar, araba lastiği altında kalmış hayvan leşi gibi kokmak ister misiniz? Eğer parfümün içindeki aldehitler hayatımızı kurtarır derseniz siz bilirsiniz. Erkekler için uygun olsa da sanat sanat içindir, sanat halk için değildir. Evinizin arka bahçesinde, öldürüp gömdüğünüz en az beş kişi varsa bu parfüm tam size göre. İyi şanslar…

Koku Güzelliği:10/6

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Giorgio Armani – Emporio Armani He (Lui) (1998)

Giorgio Armani’nin Emporio Armani serisine bağlı olarak piyasaya ilk sürdüğü parfümlerdi He ve She. 1998 çıkışlı bu iki parfüm, Lui ve Lei isimleriyle de tanınıyorlar. 2018’in ortalarına geldiğimiz şu günlerde Emporio Armani serisi parfümlerinin sayısı otuzu geçmiş durumda. Görüleceği üzere Emporio Armani serisi adeta başlı başına bir marka kadar parfüme sahip.

Hiç şüphesiz ki Emporio Armani’lerin en sevileni ve dünya çapında başarılı olanları ilk çıkanlardı. He ve She yirmi yıl önce piyasaya sürülmelerine rağmen en ufak eskime belirtisi göstermiyor kokusal anlamda.

Bugünkü konuğumuz He, Giorgio Armani’nin internet sitesinde “Dinamik ve doğal erkeğin modern kokusu. Tensel, modern ve enerjik” olarak tanımlanmış. He’nin açılışı parlak ve metalik turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında yuzu meyvesi var ki muhtemelen oradan geliyor buruk turunçgilimsi hissiyat. Başlangıcı hoş. İlerleyen saatlerde orta kısma geçiliyor. Orta notalarda turunçgiller geride kalırken, parfümün böylesine sevilen o cazibeli aroması karşımıza çıkıyor. Orta bölümde pudralı ve kremsi sandal ağacı ve nispeten karanlık sayılabilecek aromatik tatlı baharatla müthiş bir konfor kokusuna dönüşüyor. Kapanışı, orta notalarla paralel ilerliyor. Alt notalarda tek fark misk ve plastiğimsi odunsuluğun yükselişi oluyor.

He, parfümler dünyasının post-modern klasiği bence. Kesinlikle çok yaratıcı, benzerine az rastlanan çarpıcı koku formuna sahip. Temiz hatta steril bir AVM delikanlısı kokusu. Kremsi odunsu mu desem plastiğimsi vanilyalı deri mi desem, karanlık modern-tatlı baharat mı desem karar veremiyorum. Bu kadar çok şey hissettirirken diğer yandan da temizlik hissi veriyor ki şaşırtıcı tarafı burası. Parfümün genelinde pudralı yapı var ama ön plana çıkıp etrafı beyaz pudraya boğmuyor. Banyo sabunu gibi de davranmıyor.

Modern bir tiki He. Büyük şehirlerde yaşayan, bağımsızlığına ve giyimine fazlasıyla önem veren, partilemeyi seven genç hippilerin parfümü olabilir. Evet, kesinlikle He’nin mottosu “modernizm” olmalı ve ilginç yanı bu modernist isyanı 1998 yılında yani 20 yıl önce gerçekleştirdi. E bu da onu çağdaş bir klasik haline getiriyor. O, şık, benzersiz ve zamansız. He’nin yirmi yıl önce piyasaya sürüldüğüne inanmak zor. Sanki birkaç ay önce raflara çıkmış kadar günümüze ait. Bu da onun hem hala ilgi çekmesini sağlıyor hem de başarısının sırrını ortaya koyuyor.

He bir tarafıyla tamamen yapay ve doğallıktan uzak diğer taraftan her yapaylığın kötü sonuç vermeyeceğini ispat edecek kadar cüretkar. Çekici, cazibeli, seksi ve bu minvalde aklınıza gelebilecek terimlerin çoğunu karşılıyor. Kimi kullanıcılar onu fazlasıyla erkeksi kokmamakla suçlayıp küçükserken bazısı da olabilecek en iyi uniseks olduğunu söylüyor ki haksız sayılmazlar. Her ne kadar fazlaca kadınsı izler barındırmasa da He’yi kadınlar da rahatlıkla kullanabilir. Aynı Emporio Armani She’yi erkeklerin kullanabileceği gibi. Giorgio Armani’nin He ve She’si birbirlerini garip şekilde tamamlıyorlar ve adeta bir bütüne erişiyorlar. Ayrıca He’yi kullandığınızda hanımefendilerden olumlu tepkiler alacağınızı düşünüyorum.

Hangi güzelin kusuru yoktur ki. He’nin kusurlarından birisi eskisi gibi harika kokmaması. Muhtemelen küçük çaplı reformülasyon geçirdi ve eski denediğim o müthiş kokusundan eser kalmamış yeni şişelerde. Eski cazibeli ve çarpıcı kokusunu kaybetse de ortalama kullanıcılar tercih edebilir onu. İkinci kusuru performans zayıflığı. EDT formundaki He’nin kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı oldukça düşük. Gayet utangaç davranan He, tene yakın durarak sadece sizin burnunuza hitap ediyor.

Kokusunun tasarımını Daniela Andrier yapmış. Çok sıcak yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

30 Temmuz 2018 Pazartesi

Geoffrey Beene – Bowling Green (1986)

Amerika merkezli modaevi Geoffrey Beene’nin ilk parfümü 1975 yılında çıkmıştı ve kısa sürede büyük başarı yakalamıştı. Grey Flannel, beyefendi tarzıyla bugün de önemli erkek parfüm klasiklerinden birisi olarak saygın yerini koruyor. Her ne kadar kokusunu kendime yakın bulmasam da kalitesine ve pürüzsüzlüğüne şaşırmıştım Grey Flannel’in.

Sadece beş adet parfüm piyasaya süren Geoffrey Beene markasının yıldızı anlaşılacağı üzere Grey Flannel. Onun çıkışından on bir yıl sonra 1986’da Geoffrey Beene’nin ikinci parfümü yine erkeklere yönelikti. Bowling Green isimli parfüm, hiçbir zaman abisi kadar şöhrete ulaşamadı ve bir süre sonra üretimi bitirildi. Genellikle meraklı koku severlerin ve koleksiyoncu parfüm delilerinin bildiği Bowling Green’in ismini zaman zaman duyuyordum fakat kullanma şansım olmamıştı. Neyse ki değerli bir parfümseverin yardımıyla Bowling Green’e ulaştım ve bir süredir onunla takılmaktayız.

Parfümün başlangıcı nostaljik ve kaliteli yeşil bergamotla gerçekleşiyor. Parfümün çıkış yılının 1986 olduğunu düşünürsek nostaljik bergamot kolonyalarını andıran üst notaları yadırgamamak gerekiyor. Buradan başarısız bulduğum düşünülmesin üst notaları. Hatta çok beğendim ferah açılışını. Orta kısma geçildiğinde yeşil yapı devam ediyor. Orta notalarda yeşil lavanta ve çamsı yapı karşımıza çıkıyor ki hiç fena değil. Kalite anlamında başlangıcı gibi gayet iyi orta bölüm. Sonlarda yeşil odunsuluk devam ederken harika meşe yosunu diplerden hissediliyor. Alt notalar parfümün genel karakteriyle gayet uyumlu ve rafine.

Bowling Green, ismindeki yeşil kelimesinin hakkını veriyor. Baştan sona ferah sayılabilecek yeşil tema parfümün üzerinde dolaşıyor. Başlangıçta limon-bergamot, orta bölümde çam-ardıç-lavanta ve kapanıştaki meşe yosunu, genel olarak o yeşil ve ferah üst yapının altında görevlerini yerine getiriyor. Çok derin ve sizi farklı duygulara sürükleyecek gibi olmasa da nefis bir iş çıkmış ortaya.

Asla yapaylık ve zorlama hissedilmeyen Bowling Green, 1980’li yılların ortalarından gelen beyefendi ve şık ilkbahar-yaz kokusu olarak tanımlanabilir. Tatlılığın az olduğu, hafiften eskitilmiş çam ağacından yapılmış mobilyaların üzerine dökülmüş bergamot-limon kolonyalarını andıran Bowling Green’i sevdim. Gerek karakteri gerek kokusu gerekse yüksek kalitesi memnun edici. Bilemiyorum belki de bu tür yeşil kokuları seviyorum ve onun için Bowling Green’e hemencecik alıştım ve onu üzerimde taşımaktan zevk aldım.

Kimi yorumcuların Polo Classic’e benzettiği Bowling Green, bir parça onu andırıyor. Gerçi Polo Classic’te paçuli ve deri varken Bowling Green’de lavanta-ardıç ikilisi dikkat çekiyor. Aramis Devin’i de andıran tarzıyla günümüzün popüler erkek parfümlerinden uzak yerde duruyor. Bu durum şüphesiz bizim gibi modern ve bol şekerli parfümlerden bıkan koku severler için harika haber.

Eğer yaşınız otuz beşin üzerindeyse ve ofis kullanımı hatta dış mekan için ferah ve farklı parfüm arıyorsanız Bowling Green size eşlik etmekten memnun olacaktır. EDT formundaki Bowling Green’in kalıcılığı gayet iyi fakat ilk patlama dışında etrafa yayılımı düşük. En kötü tarafı şu ki parfümün üretimi bitirilmiş durumda ve bulunması biraz zor olabilir. Çoğu güzel klasiğin üretiminin bitirilmesi sorunu burada da acı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Gerçekten çok yazık.

Koku Güzelliği:10/8

25 Haziran 2018 Pazartesi

Christian Dior – Eau Sauvage (1966)

1960’ların ortalarında Christian Dior, bir erkek parfümü oluşturmak istiyordu. Nasıl bir parfüme imza atacağını düşünürken günlerden bir gün evine arkadaşlarını çağırdı. Yeni kokuya isim bulmak önemliydi ve bu iş için Dior’un evine tasarımcı arkadaşı Percy Savage de gelmişti. Davete biraz geç gelen Percy Savage, Dior’un uşağı tarafından “Bay Sauvage” olarak çağrılmıştı. Bay Dior, “Oh Sauvage, nasıl bu kadar geç kaldın?” demişti. Birden bire Christian Dior ellerini çırptı ve bir şey icat eden mucit gibi haykırdı: “İşte bu! Parfümün ismi Eau Sauvage olacak!”

Erkek parfüm klasiklerinden Christian Dior’un Eau Sauvage’nin hikayesi kimi kaynaklarda böyle anlatılıyor. Bilemiyoruz bu hikayenin doğruluğunu fakat Eau Sauvage’nin 1966 yılından itibaren efsanevi erkek parfümlerinden birisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhtemelen Christian Dior’un en şöhretli, en eski, en başarılı klasiklerinden birisi Eau Sauvage. Yaşı kırkın üzerinde olan parfümseverlerin gayet iyi bileceği ve 1960’lar hatta 1970’lerin en önemli eseri Eau Sauvage tekrar Parfüm Merakı’nın konuğu oluyor.

Christian Dior’un internet sitesinde bu şöhretli klasik Mozart’ın müziğine benzetilmiş. Onun berrak kompozisyonu vurgulanmış ve kokusunun basit göründüğü fakat gerçekte karmaşık yapıya sahip olduğundan bahsedilmiş.

Parfümün açılışında bizi eski-tozlu turunçgiller karşılıyor. Buruk limona eşlik eden nostaljik bergamotla yüksek kaliteli başlangıç yapıyor. Orta bölümde parfüme aromatik buruk Akdeniz otları ekleniyor. Fesleğen ve biberiyenin güçlüce hissedildiği orta kısımda bir parça erkeksi yasemin ve kuru baharatlar algılanıyor. Son bölümde zayıf meşe yosununa destek veren vetiverle odunsu tarafı öne çıkıyor.

Eau Sauvage, tam eski tarz erkeksi aromatik turunçgil parfümü diyebilirim. Tabii turunçgil kullanımı yeni nesil parfümlere hiç benzemiyor. Eau Sauvage’nin turunçgilleri gayet eski kokuyor. Sevdiğim tarzda verilen kaliteli limon üst ve orta bölümün yıldızı diyebilirim. Orta bölümde limona eklenen buruk acımsı aromatik otlar onu nostaljik ve hüzünlü tarafa taşıyor. Evet, o bir turunçgil parfümü ama bildiğimiz anlamda çok ferah değil. Daha ılık havaların kokusu sanki. Asla tropikal ada gibi kokmuyor, İtalyan tarzı meşhur Eau de Cologne’leri andırıyor.

Christian Dior’un internet sitesinde Eau Sauvage’yi aromatik turunçgilli olarak sınıflandırmışlar ve üç notayı öne çıkarmışlar: Bergamot, hedione ve lavanta. Eau Sauvage’nin önemli özelliklerinden birisi de yapay bir nota olan hedione’nin hatırı sayılır oranda kullanılmasıymış. Zaten çoğu yorumcunun onun kokusunu bir parça yapay bulmasının sebebi muhtemelen Hedione.

Eau Sauvage, baba kokusu olarak tabir edilen gerçek bir klasik ve üst yaş gurubu erkeklerin hala en sağlam seçeneklerinden birisi. Ağır başlı, olgun, beyefendi kokmak isteyen erkeklerin rahatlıkla tercih edebileceğini düşünüyorum. Onun İtalyan tarzı buruk turunçgilli kokusu hem takım elbiseyle hem de günlük kullanımda rahatlıkla kullanılabilecektir.

Eau Sauvage koku profili olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Acqua di Parma Colonia tarzına yakın. Büyük ihtimalle defalarca reformülasyon geçiren Eau Sauvage’nin orijinal formülündeki meşe yosunu ne yazık ki güncel versiyonlarda bulunmuyor. Onun için yeni sürümleri bir parça yavan gelse de o bir klasik ve saygıyı her zaman hak ediyor.

Bu efsanevi parfümün tasarımcısı da efsane bir isim: Edmond Roudnitska. Parfümler dünyasında çok özel yeri olan Edmond Roudnitska’nın bizlere emaneti olan Eau Sauvage’yi parfümlere meraklı her erkeğin almasa bile denemesini öneririm.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kötü haber şu ki EDT formundaki Eau Sauvage’nin performansı vasatı aşamıyor. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça düşük. Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/7

22 Mart 2018 Perşembe

Estee Lauder – Youth-Dew (1953)

“Youth-Dew, kendi burnunun da çok az koku aldığı bilinen Bayan Lauder’in vücuda sürülmesi için piyasaya sürdüğü bir banyo sonrası vücut yağı aslında. Yağ halindeyken içindeki konsantre oranının yüzde 70’ler civarında olduğu rivayet olunuyor. Bu banyo sonrası yağının çok rağbet görmesi üzerine, Youth-Dew alkollü ortama aktarılıp bildiğimiz eau de toilette’e dönüşüyor ve yüzde 70 olmasa bile, yüzde 20’ler civarında bir konsantre içeriyor.”

Değerli hocamız Vedat Ozan’ın Kokular Kitabı II – Parfümler adlı eserinden alıntıladığım yukarıdaki bölüm dışında, bugün sizlere tanıtacağım Youth-Dew isimli parfümle ilgili ilginç bilgiler de var kitabın satır aralarında. Mesela bayan Lauder’in yeni çıkan parfümünün pazarlama faaliyetleriyle bizzat ilgilendiği, Youth-Dew’in satıldığı mağazalara hatta merdivenlere bu parfümün sıkıldığı, zaman zaman tezgahın arkasına geçerek parfümün satışıyla ilgilendiği gibi enteresan bilgiler bulunuyor. Estee Lauder’in çok önem verdiği Youth-Dew’in ilk çıktığı yıllarda fiyatının uygun tutularak kolay ulaşılabilir hale getirilmesi sonucunda bir ara markanın satışlarının yüzde 80’inini Youth-Dew parfümü oluşturuyormuş. Anlaşılacağı üzere, Amerikan markası olan Estee Lauder’in, güçlü Fransız rakiplerine 1950’li yıllarda meydan okumasıydı Youth-Dew.

Günümüze kadar reformülasyon geçirmesi kaçınılmaz olan Youth-Dew, bugün için kendi sitelerinde baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı gayet eski kokan çiçeklerle gerçekleşiyor. Beyaz çiçeklerden yasemin ilk dikkatimi çeken. Oldukça sabunsu başlangıcında olgun meyveler de var sanki. Biraz şeftaliden bahsedebiliriz sanırım. Üst notaları neredeyse hacı yağı kıvamında Youth-Dew’in. Orta bölümde şov başlıyor. Sabunsu nostaljik çiçeklere kuru baharatlar ekleniyor. Karanfil ve tarçın olduğunu düşündüğüm baharatlar oldukça öne çıkıyor orta kısımda. Sadece baharatlar mı? Müthiş bir tütsü, azıcık meşe yosunu ve karanlık sayılabilecek gül, orta notaları şahesere dönüştürüyor. Geleyim kapanışa. Son kısımda tozlu amber harika verilmiş. Ambere geri planda paçuli destek veriyor. Vanilya ise çok gerilerde duruyor. Orta bölüm kadar detaylı ve zengin olmasa da kapanışı başarılı Youth-Dew’in.

Uzun zamandır merak ettiğim klasiklerden birisiydi Youth-Dew. Bu efsanevi parfümün beni şaşkına çevireceğini tahmin ediyordum. Şaşkınlığa bir parça hayranlığı da ekleyebilirim artık. Youth-Dew gerçekten de anlatması zor bir parfüm. Onu denemek ve bu deneyimi yaşamak gerekiyor.

Youth-Dew’in ilk saniyelerindeki hayvansı sert çiçekleri yumuşatan şeftali Mitsouko’ya mı benziyor? Sabunsu hatta pudralı aldehitler ve beyaz çiçekler Bandit’i mi çağrıştırıyor? Kapanıştaki amber Calvin Klein – Obsession (kadın versiyonu) tarafına mı yakın? Ve hepsinden önemlisi Youth-Dew gerçekten bir kadın parfümü mü?

Öyle bir eser ki Youth-Dew kendi pazarlama afişlerinde “şimdiye kadar yaratılmış en seksi parfüm” olarak lanse edilse de onun “şimdiye kadar yaratılmış en erkeksi kokan kadın parfümü” olma durumu var mı acaba? Youth-Dew, 1950’li yılların tipik karanlık, yoğun, acımasız, dolgun, boşluk bırakmayan, zengin, katmanlı, pudralı harika bir örneği denebilir. Parfüm garip şekilde erkeksi hissiyat veriyor orta bölümden itibaren. Oysaki başlarda bulunan aldehitler ve beyaz çiçekler amma da kadınsıydı. Ne diyorum ben?

Zihnimi karman çorman hale çeviren Youth-Dew, kendi sitelerindeki tanıma harfiyen uyuyor: Oryantal baharatlı. Resmin bütününde ağır ve koyu baharat-tütsü-sabunsu çiçek-tütün merkezli bir eser bence. Başlangıçtaki civetten geldiğini düşündüğüm hayvansılık o dönemin parfümleri için hiç yabancı değil. Bandit’e benzettiğim karanlık aldehitleri tabii ki kendime yakın bulamadım. Orta kısımdaki baharat-tütsü işbirliğine bayıldım. Sonları çok tanıdık geldi ama bir türlü hangi parfüme benzediğini çıkaramadım. Yoksa Shalimar’a mı benziyor kapanışı?

Youth-Dew, enfes bir klasik. Kullanması ve sevmesi çok zor. 1950’li hatta 1940’lı yılların koku trendini bize sunması anlamında önemli bir eser. Çok katmanlı, zengin, karmaşık ve dominant bir arkadaş. Kullanım döneminde eski/tozlu/nostaljik koktuğunu ve ‘babaanne parfümü’ eleştirilerini kısmen haklı bulsam da günümüzde böyle bir eserin örneğine rastlamak pek mümkün değil. Onun içindir ki kadın-erkek her parfümsever Youth-Dew’i almasa bile denemeli bence.

Benim kullandığım eski EDP versiyonuydu. Kalıcılığı çok iyi, fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Onun içindir ki fazla sıkmanızı önermem yoksa boğucu olabilir. Tam bir kış parfümü. 40 hatta 50 yaş üzeri kadınlara hitap ettiğini belirtmem gerekiyor.

Son olarak parfümün tasarımcısından bahsedeyim kısaca. Josephine Catapano, kaynaklarda sadece dört parfüm tasarlamış olarak görülüyor. Bu dört parfüm de kült haline gelmiş (Fidji, Youth-Dew, Norell) eserler. Yine Vedat Ozan’ın kitabından öğrendiğimize göre İtalyan göçmeni olarak Amerika’ya yerleşen Catapano, 2012 yılında hayata gözlerini yummuş. Bayan Catapano, günümüzün en önemli parfümörlerinden Sophia Grojsman’ın da hocası denebilir. Grojsman’ı parfümörlük mesleğine başlatan kişi olan Catapano için bayan Sophia şunları söylemiş: “O benim için bir modeldi. İtalyan göçmeni bir ailede doğmuş ve sadece liseye kadar okumuş, tamamen içgüdüleriyle hareket ederek parfüm tasarlayan ve bu yönleriyle beni çok etkileyen biriydi.”

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

11 Şubat 2018 Pazar

Aramis – 900 (1973)

1960’lı yılların ortalarından itibaren ortaya çıkan Aramis firması, özellikle erkek parfüm dünyasında derin izler bıraktı. İlk parfümleri Aramis Classic kısa zamanda satış rekorları kırarken, ardından gelen ilginç erkek kokuları Aramis’i zihnimize kazıdı adeta. JHL, Devin, Tuscany, Havana ve New West ile oldukça dikkat çeken marka, 1973 yılında ikinci parfümünü piyasaya sürdü. Tabii ki bu da ilki gibi erkekler içindi. 900 isimli bu yaramaz çocuk abisi Classic kadar ilgi göremese de parfümseverlerin uzun zamandır peşinden koştuğu kokulardandı. Benim de epeydir merak ettiğim 900’le nihayet tanıştım.

Söylemem gerekir ki ilk orijinal formülasyonu değil, 2000’li yıllarda yeniden piyasaya sürülen yeni şişedeki kokuyu yazıyorum. Muhtemelen küçük çaplı reformülasyon geçiren 900, bu haliyle bile gayet başarılıydı. Şu an Estee Lauder grubuna bağlı olarak faaliyet gösteren Aramis’in bir internet sitesi bulunmadığı için 900 hakkında bilgimiz oldukça sınırlı.

900’ün açılışını eski bergamot, tozlu limon ve aromatik otlar oluşturuyor. 1970-1980’li yılların erkek parfümlerinde görmeye alıştığımız başlangıcıyla ilk saniyelerde erkeksi izlenim veriyor. Orta kısımda aromatik otlar ve bergamot geri plana geçerken erkeksi çiçekler devreye giriyor. Çiçeklerden en baskın olanı gül. Genellikle kadın parfümlerinde karşımıza çıkan gül, bu erkeksi arkadaşın kalbini oluşturuyor adeta. Ayrıca sabunsu beyaz çiçekler de algılıyorum. Acaba yasemin var mı orta bölümde? Muhtemelen var. İlginç sabunsu orta bölüm hem eski kadın parfümlerini andırıyor (Bandit, Aromatics Elixir) hem de erkeksi sinyaller gönderiyor etrafa. Geleyim kapanışa. Alt notalarda erkeksi çiçeklere eklenen meşe yosunu bir süre sonra son bölümün tek hakimi haline geliyor. Meşe yosununa eşlik eden paçuli hafiften karanlık verilmiş. İşte böyle bir eser 900.

Parfümün 1973 çıkışlı olduğunu düşünürsek karşımızda günümüzün koku trendlerinin çok uzağında kendine özgü takılan erkeksi bir parfüm var. Kokunun ağırlığını gül-meşe yosunu oluşturuyor. Kimi zaman koyu kimi zaman yeşil bazen de sabunsu hissiyat veren oldukça farklı arkadaş 900. Derin, şaşırtıcı ve beyefendi yapısıyla binlerce erkek parfümünden rahatlıkla ayrılıyor ve kendi kategorisini oluşturuyor adeta.

900, kendine özgü yapısıyla erkeksi çiçeklerle aromatik otları başarıyla birleştiriyor. Fakat ona asıl karakterini veren Aromatics Elixir’de karşılaştığım sabunsuluk. Birçok parfümseverin 900’ü Aromatics Elixir’e benzettiğini biliyoruz. Şöyle bir düşündüğümde haksız sayılmazlar. Gerçi 900, Aromatics Elixir kadar sert, acımasız ve güçlü değil. Daha yumuşak, daha aromatik ve daha makul diyebilirim. Uzlaşmacı yönü 900’u erkeksi parfüm arayan beyefendilerin ilk tercihlerinden birisi haline getirebilir.

İyi de kokusu güzel mi ve günlük kullanıma uyar mı? Tarafsızca düşündüğümde gayet hoş bir erkek parfümü. Tatlılığın az olması ve koku karakteri olarak benzerine az rastlanması onu her zaman bir adım önde tutacaktır. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere ve AVM gezmelerine pek uymayacağını düşünüyorum. Bir parça sevmesi ve kullanması zor bir eser. Ona zaman vermeniz ve ne demek istediğini anlamanız gerekiyor. Onun dışında 35 yaş ve üzerindeki erkekler için sağlam seçeneklerden birisi 900.

Fotoğraf parfumo sitesinden alınmıştır.

Kokusunun tasarımını 1970’lerde ve 1980’lerde harika işlere imza atan Bernart Chant yapmış. Bu arada Aromatics Elixir’i de aynı isim tasarlamış. Bu da iki parfümün neden birbirine benzediği konusunda küçük ipucu veriyor bize. EDT formunda. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği ortalama oldu bende. Sonbahar-kış kullanımına uyacağını düşünüyorum.

Not: Parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

29 Aralık 2017 Cuma

Aramis – Havana (1994)

Parfüm merakımın ilk farkına vardığım zamanlardan itibaren Aramis’in Havana’sını merak ederim. Bu parfüme neden bu kadar ilgi duyduğumu bilemiyorum. Muhtemelen onun hakkında okuduklarımdan sonra gelişen içgüdüsel bir istek. Havana’nın ilk şişesinin mavi, silindirik ve egzotik görüntüsü beni Havana’ya çekiyordu tahminimce. Sadece şişesi değil, içeriğinde tütün olması ve Küba’nın efsanevi başkenti Havana’nın ismini alması da ona olan ilgimin sebeplerindendi. 2017 yılının bu son günlerinde şişesi ve muhtemelen de kokusu değişime uğramış yeni Havana’yla tanıştım.

Aramis markasının sahibi Estee Lauder’in sitesinde Havana ile ilgili hiç bilgi yok. İlk çıkış yılının 1994 olduğunu biliyoruz Havana’nın. Aramis markasının kuruluşunun 1964 olduğunu düşündüğümüzde, markanın otuzuncu yılı anısına Havana’nın piyasaya sürüldüğünü söyleyebiliriz. Bakalım uzun yıllardır merak ettiğim ve benim için ilginç bir deneyim olacak Havana nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı kuru ve tozlu baharatlar ve kadınsı olmayan çiçeklerle gerçekleşiyor sanki. Bu kokuyu bir yerlerden hatırlıyorum derken 1980’li yılların erkek parfümlerine doğru yol alıyorum. Pelin otu çiçeğinin o anlatması zor kokusu var sanki başlangıçta. Aromatik olmayan garip otların bile varlığından söz edebiliriz. Başlangıcını kendime yakın bulamadım. Orta bölümde işin rengi değişiyor. Orta notalarda baharatlar, pelin otu ve diğer otsu-çiçeksilerin yerini alıyor. Baharat derken kimyon ve tarçından bahsedebiliriz. Tatlılığı az baharatlar keskin ve hafiften metalik denebilir. Orta kısımdaki baharatlara biraz kuru ama dumansı olmayan tütün de ekleniyor. Orta notalar tütün ve baharatın güzel birleşimiyle gerçekleşiyor. Son bölümde tütün yoluna devam ederken baharatlar geri çekiliyor. Alt notalarda köksü olmayan paçuli ve yüksek kaliteli meşe yosunuyla nefis bir kapanış yapıyor.

Havana’nın üst notalarını sevemedim, orta kısmı fena bulmadım, alt notalarını sevdim. Tabii Havana’nın 1990’lı yılların başlarında piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, koku karakterinin 1980’leri andırmasına şaşırmamalıyız. Hele ki başlangıcı 1980’lerin maskülen erkek parfümlerini hatırlatıyor. Erkeksi ve eski kokan açılışı bana göre değil. Orta kısımda erkeksi taraf epey törpüleniyor. Aslına bakılırsa Havana’nın daha tütün merkezli olacağını ve epey egzotik kokacağını hayal ediyordum. Hem isminin ünlü puroların üretim yeri Havana olması hem de o eski mavi şişesi beklentimin yükselmesine sebep olmuş farkında olmadan.

Kullanım döneminde gerek tenime gerekse kıyafetlerimin üzerine bol bol uyguladım. Başlangıç kısmını saymazsam baharatlı, tütünsü meşe yosunu parfümüne benziyor. Buradaki ne baharatlar ne de tütün kendisini fazlaca öne atmıyor ve domine etmiyor kokuyu. Hem ilginç dengede duruyorlar hem de çekingen davranıyorlar. Ne baharatlar tek tek algılanabiliyor ne de meşe yosunu. Açıklanan notalarını bilmesem meşe yosununu algılamam bile zor olacaktı.

Oysaki Havana’yı kullanan kimi parfümseverler onun oldukça güçlü yapısından bahsetmişler. Ne tende ne de kıyafet üzerinde öyle bir güce rastlayamadım. Tene yakın duran tarzını şaşırarak inceledim. Sebebini bilemiyorum fakat yaşadığı reformülasyonlardan sonra bu hale gelmiş olabilir. Zaten kokusu genel anlamda bazı kopukluklar yaşatıyor burnunuza. Bir şeyler eksik sanki genel yapıda. Mesela eskilerden çok isteyip de dinleyemediğiniz bir şarkının yeniden düzenlenmiş halini duyduğunuzda içinizde oluşan burukluğa benzetebilirim Havana’yla ilgili duygularımı. Son bölümü dışında doya doya koklamak isteyecek kadar kendisini sevdiremedi bana.

Yine de Havana gibi bir klasiğe küsecek değilim. Ona saygı duyuyorum fakat benim için yeterli sofistikeliğe sahip değil Havana. Siz yine de tütün-baharat temalı parfüm arıyorsanız Havana’ya şans verin derim. En azından piyasadaki en farklı kokulardan birisine sahip. Ayrıca yeni nesil bol şekerli erkek parfümlerine de benzemiyor ve ilginç şekilde başı dışında eski ve nostaljik kokmuyor. Kullanacak doğru düzgün parfüm bulamayan 35 yaş üzeri erkeklere hitap edecektir.

EDT formunda Havana. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği zayıf. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Koku Güzelliği:10/6.5

17 Aralık 2017 Pazar

Chanel – Pour Monsieur Concentree (1989)

1955 yılında Chanel’in ilk erkek parfümü olarak piyasaya sürülen Pour Monsieur’un kısa sürede büyük başarı sağlaması şaşırtıcı değildi. O müthiş turunçgilli şipre, 2017 yılında hala ulaşılması zor tahtında oturmakta. Bir dönemin nirengi noktası olarak kabul edilen Pour Monsieur’un üretimini Chanel neyseki hiç bitirmedi ve bizim gibi yeni sayılabilecek nesiller onu koklama şerefine nail oldu. Bu anlamda muhakkak ki şanslıyız.

Chanel’in, efsanevi klasiği Pour Monsieur’un zaman içinde yeni devam parfümleri çıkarmasını beklerdik fakat olmadı. Chanel’in bu tarihi parfüme saygısından dolayı mı hiç devam parfümü piyasaya sürmedi bilemiyorum. Ta ki 1989 yılına kadar. Pour Monsieur’un tek devam parfümü olarak kendisini gösteren Concentree, koku bağımlıları için önemini koruyor hala. Klasik Pour Monsieur’un küçük kardeşi olarak düşünülebilecek Concentree, Chanel’in internet sitesinden kaldırılmış. Büyük ihtimalle üretimi bitirilen Concentree, epeydir ilgimi çekiyordu. Ve tanıştık kendisiyle.

Pour Monsieur Concentree’nin açılışı eski limon ve aromatik otların eşliğinde gerçekleşiyor. Tozlu ve buruk eski limon kolonyalarına benzeyen Concentree, abisi Pour Monsieur’u oldukça andırıyor. Başlangıcını sevdim. Orta bölümde turunçgillere lavanta ve ekşi baharatlar ekleniyor. Kakule ve küçük hindistan cevizinin verdiği hissiyatı pek sevemedim. Orta bölüm bana yakın gelmedi. Kapanışta güzel sürprizler var. Yumuşak ve şekerli olmayan vanilyaya eşlik eden meşe yosunu alt notaları güzelleştiriyor. Son bölüm nefis.

Pour Monsieur Concentree, limonlu, kremsi, ekşi baharatlı meşe yosunu kokusuna benziyor. Abisi gibi eski-tozlu davranan Concentree, başlangıçta ferahken, orta bölümde hüzünlü baharat kokusuna dönüşüyor. Baharat derken keskin ve burnu yoran baharatlar aklınıza gelmesin. Kremsi ve turunçgillerle kombinlenmiş baharatlar adeta baharat gibi kokmuyor.

Klasik olan abisine başlarda benzeyen orta bölümde bir parça farklılaşan Concentree, aynı geri planı kullanıyor fakat küçük dokunuşlarla ondan ayrılıyor. Benzer hüzünlü hissiyatı veren iki parfümün arasında seçimim tabii ki 1955 çıkışlı Pour Monsieur olur. Concentree’de o eski-nostaljik havayı alıyorsunuz ama hep bir şeyler eksik gibi geliyor. Özellikle orta bölümünü bir türlü sevemediğim Concentree’yi hararetle öneremeyeceğim. Abisi varken küçük kardeşi pek ilgi çekici değil bence.

Sonuç olarak kesinlikle kötü ve kalitesiz değil Concentree. Günümüzün yeni nesil parfümlerine benzemeyen yapısıyla, orta yaşın üzerindeki erkekleri hedefliyor. Daha resmi ve takım elbise kokusuna benzeyen Concetree, günlük kullanıma uyacaktır.

Concentree, 1955 çıkışlı abisine benziyor ama bir parfüme daha yakın buldum. Eski Eau Sauvage’yi hatırlatan Concentree, onun kadar aromatik otsu ve ferah değil. Eau Sauvage’nin biraz daha baharatlı ve kremsi hali gibi düşünülebilir Concentree. Hatta kullanım döneminde bir parça Old Spice’ı anımsattı. Gördüğüm kadarıyla Pour Monsieur aromatik şipreye yakınken Concentree aromatik fujer tarzına yakın.

Ünlü burun Jacques Polge’nin elinden çıkmış Pour Monsieur Concentree. Kıyafet üzerindeki kalıcılığı fena değil ama fark edilirliği ne yazık ki kötü. Performans arayanların hoşuna gitmeyecektir. Soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/6

5 Aralık 2017 Salı

LM Parfums – Army of Lovers (2014)

1990’lı yılların başlarında soğuk savaş zamanları… Dünyanın, Amerika önderliğindeki Batı bloğu ile Sovyet Rusya’nın arasında sıkışıp kaldığı garip zamanlar… 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla soğuk savaş sona erdi ermesine de o dönemin izleri özellikle Avrupa kıtasında uzun sürdü. İlginç bir raslantı olarak Avrupa kıtasında, 1991 yılında absürd mü absürd bir klibe sahip şarkı pop müzik dünyasını sallamaya başladı. 1987 yılında kurulan İsveçli bir müzik grubunun bu kadar popüler olması o dönem için şaşılacak şeydi belki de.

Obsession isimli şarkıdan bahsediyorum. Klibi tuhaf göndermelere sahip Obsession şarkısı, kimileri için karizmatik kabul edilen Alexander Bard’ın temellerini attığı Army of Lovers grubunun en bilinen eseri olarak zihinlerimize kazındı. Avrupa’nın küçük ve soğuk ülkesi İsveç’in çıkardığı en sıradışı müzik grubu diyebileceğimiz Army of Lovers, 2014 yılında Fransa merkezli niş parfümevi LM Parfums’e ilham verdi.

Markanın internet sitesinde bu esinleme için şöyle denmiş: “90’lı yılların yağmurlu bir gecesinde, pikaba plak koyarım ve sihir başlar. O gece havadaki tehlikeli derecede tuhaf ve öfkeyle göz kamaştıran hisler kalbime dokundu. O zamandan beri, Army of Lovers’ı dinlemeden bir günüm geçmiyor. Bu ismi, en sevdiğim parfümlerden biri için seçtim. Doğru anı ve mükemmel karışımı bekledim. Bugün ona sahibim.”

Muhtemelen LM Parfums’un kurucusu Laurent Mazzone’ye ait bu sözler, resmi tanıtım olarak yerini almış sitelerinde. Army of Lovers’ı barok bir parfüme benzetmişler ve misk servi temasına sahip olduğunu belirtmişler. Sitelerinde kişniş, meşe yosunu ve paçulinin güçlü şekilde temsil edildiğinden bahsedilmiş. Bakalım ilginç isimli ve ilhamlı Army of Lovers nasıl kokuyor.

Parfümün açılışı çok güçlü, yoğun, karanlık ve hayvansı gül-öd birlikteliğiyle gerçekleşiyor. Üst notalardaki derin ve kaliteli gül kendisine hayran bırakacak kadar güzel. Başlangıcı hayvansılık dışında nefis. Orta bölümde gülün hakimiyeti devam ediyor. Burada o karanlık ve gotik gül yerine daha ferahlamış ve misk-baharat eklenmiş gülle karşı karşıyayız. Açılıştaki o derinliğin ve çarpıcılığın pek kalmadığı orta bölüm, kuru baharatlı (muhtemelen kişniş) gül sularını andırıyor. Kapanış bölümünde radikal sayılabilecek değişim var. Bu ana kadar parfümün yıldızı gül artık yok denecek kadar geriye çekiliyor. Alt notalarda oldukça kuru ve tozlu sayılabilecek paçuli ve ona eşlik eden eski dost meşe yosunu var. Kapanıştaki paçuli koyu ve köksü değil. Meşe yosunu ise beklediğim kadar başarılı verilmemiş. Bence asıl sorun paçuli ve meşe yosunu gibi iki alakasız notanın birleştirilmeye çalışılması.

Army of Lovers, üst-orta kısımda sıcak, hayvansı gül ve baharat-misk ekseninde ilerlerken sonlarda paçuli-meşe yosunu rotasına dönüyor. Orta bölümden itibaren karanlık örtüsünü üzerinden atan bir rahibe gibi Army of Lovers. Hala münzevi ama daha dünyevi ve insancıl. Şimdi bu parfümü misk servi (ne demekse) olarak sınıflandıran ve barok olduğunu iddia eden LM Parfums’un değerli pazarlamacılarıyla aynı düşünmüyorum. Army of Lovers’ın açılışı barok olmaktan ziyade gotiğe yakın, insanı ezen, karanlık ve uhrevi. Her ne kadar parfümleri gotik-barok gibi mimari tanımlarla anlatmak doğru olmasa da bu terimlerin cazibesine kapılıveriyoruz ister istemez.

Army of Lovers’ı gül-paçuli-baharat-misk kokusu olarak düşünebiliriz. Gül ve paçuli denince Tom Ford’un bombası Noir de Noir aklınıza gelebilir. Army of Lovers’ın başlangıcı azıcık da olsa Noir de Noir’i çağrıştırıyor. Orta bölümden itibaren daha Tauer’in gül parfümlerine benziyor Army of Lovers fakat en çok Montale’nin ünlü parfümü Black Aoud’u andırıyor.

Sonuç olarak Army of Lovers, derin ve güçlü bir gül parfümü. Kıpkırmızı bir gülü kokladığınızda ya da cenazelerde elinize dökülen gül sularını andırıyor. Kalite anlamında sorunsuz ama başlangıcı dışında çok çarpıcı değil. Army of Lovers’ın tatlılık oranı başlarda yüksekken sonlara doğru iyice azalıyor. Günümüzün koku trendlerini pek takmadığını söyleyebilirim. Herkesin sevebileceği gibi değil. Almadan önce mutlaka denemenizi öneririm. Sonbahar-kış kullanımına uygun. Hatta buz gibi ve karlı havaların kokusu Army of Lovers.

Extrait de Parfum formunda Army of Lovers. Markanın Silver Label serisine ait. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek. Çok fazla uygularsanız boğucu olabiliyor. Performans anlamında sınıfı geçiyor ama koku tarzı olarak pek bana hitap etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

27 Kasım 2017 Pazartesi

Divine – L’Homme Sage (2005)

Yvon Mouchel’in 1986 yılında Fransa’nın Dinard şehrinde temellerini attığı Divine isimli niş parfümevi, hala bağımsız olmayı sürdürüyor. Ana işkolu olarak parfümeriyi seçmiş kendisine bay Mouchel. Onun parfümlere olan tutkusu Divine markasının devamlılığını sağlamış. İlk parfümleri 1986 yılında Divine ismiyle kadınlar için piyasaya sürülmüş. Divine’den sonra bir süre ara verdiği parfüm üretimine 2000’li yıllarda hız vermiş durumda Yvon Mouchel. 2017 yılı Kasım ayı itibariyle on iki kokuluk koleksiyona sahipler.

Markanın 1986 çıkışlı ilk parfümü Divine ile birlikte en popüler eseri kuşkusuz ki L’Homme Sage. Özellikle yurtdışı merkezli platformlarda epey seveni olan ve çokça konuşulan erkek parfümü L’Homme Sage sık sık karşıma çıkıyordu fakat tanışmak bir türlü nasip olmamıştı. 2005 yılı çıkışlı L’Homme Sage’yi bir süredir kullanıyorum ve bakalım bu küçük sayılabilecek niş parfümevinin en popüler kokusu bende nasıl izlenim bırakacak.

Parfümün açılışında ne turunçgiller ne de çiçekler var. Üst notalarda kuru ama aynı zamanda tatlı-modern baharatlarla karşılaşıyorum. Yumuşak ve rahatsız edici olmayan baharatlar yüksek kaliteli. Açıklanan üst notalarında kakule, safran, mandalina ve liçi isimli tropikal meyve var. Başlangıçta mandalina değil de liçi olabilir. İlk izlenimim liçi ve kakule olduğu yönünde. Başlangıcını sevdim. Orta bölüme geçildiğinde koku karakteri oldukça değişiyor. Artık meyveler ve tatlı baharatlar geride kalırken ortaya pudramsı odunsular ve plastiğimsi deri çıkıyor. Her ne kadar açıklanan notalarında deri olmasa da bence var. Kimi yorumcuların bahsettiği pudralı odunsuları da algılayabiliyorsunuz. Orta bölüm oldukça farklı ve herkesin sevebileceği gibi değil. Yapaylık sınırında dolaşan orta kısım için eh işte diyebilirim. Son bölümde yine değişim var. Kapanışta az da olsa meşe yosunu ekleniyor. Kuru odunsular alt notalarda da etkili. Son bölümü sevdim.

L’Homme Sage, sıcak baharatlı yumuşak odunsulara sahip. Resmi tanıtımındaki erkeksilik vurgusu da üstüne eklenince epey bir maskülen koku formuyla karşılaşacağımı düşündüm. Açıkçası öyle bir yönüne rastlamadım. Evet, kadınsı nüanslar taşımasa da 1980’li yılların sert erkeksi parfümleri havası asla yok L’Homme Sage’de. Günümüze yakın ve modern kokuyor ama yeni nesil bol şekerli vanilya bombalarına da benzemiyor.

Divine’nin küçük bir niş parfümevi olduğunu ve bağımsızlığını korumaya çalıştığını biliyoruz. Yüksek sayılabilecek fiyatlara satılan Divine’nin parfümlerinin belli bir kalitenin üstünde olması gerektiğini varsayabiliriz. L’Homme Sage bana o kadar da çarpıcı ve sıradışı gelmedi. Benim için ortalama bir arkadaşa benziyor. Tabii açılışını oldukça sevdiğimi hatta parfümün en beğendiğim yeri olduğunu söylemeliyim. Orta kısımdan itibaren o tuhaf plastiğimsi-pudramsı deri-odunsu yönünü kendime yakın bulamadım. Kötü koktuğunu söylemek haksızlık olur ama sanırım pek bana göre değil.

EDP formundaki L’Homme Sage’nin performansı çok iyi değil. Kalıcılığı iyi ama fark edilirliği ortalamanın altında. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor. Kokusuna Yann Vasnier ve Richard Ibanez imza atmış. Divine için başka parfümler de tasarlayan Yann Vasnier bir söyleşisinde şunları söylemiş:

“Çocukken sanırım on yaş civarındaydım. Her gün plaja giderdim. Plajdan sonra Saint Malo ve Dinard’daki Divine’nin parfüm butiklerine uğrardım. Tabii Annick Goutal ve Serge Lutens’i de unutmamak gerekir. İlerleyen yıllarda, bir gün kaderin cilvesi olarak Divine parfümevinin kurucusu Yvon Mouchel’le tanıştım. Onun için altıdan fazla parfüm meydana getirdim.”

Koku Güzelliği:10/6

10 Ağustos 2017 Perşembe

Jacques Bogart – Bogart (1975)

Jacques Bogart markası için “40 yıllık bir başarı öyküsü” denmesi tesadüf olmasa gerek. “Ben sadece erkekler için ürünler piyasaya sürerim” sloganıyla 1970’li yılların başlarında kurulan Jacques Bogart markası 2017 itibariyle bünyesinde birçok kozmetik ve parfüm firmasına sahip gurup olarak karşımızda. Bogart gurubunun ilk markası olan Jacques Bogart’ın parfümleri hala ilgi görmekte klasikseverler tarafından.

Bugün yazacağım eser, Jacques Bogart markasının ilk göz ağrısı. 1975 çıkışlı Bogart, erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Tanıtımlarında erkeksiliğe bolca vurgu yapan Bogart’ın açılışı eski-tozlu bergamotla gerçekleşiyor. Erkeksi bergamota, tabii ki aromatik Akdeniz otları ve buruk limon eşlik ediyor. Nostaljik turunçgiller aynı döneminin rakipleri gibi yüksek kaliteli, doğal ve gerçekçi. Çok ferah sayılamayacaksa da yeşil diyebileceğim üst notaları harika. Orta kısma geçilirken yeşil yapı devam ediyor. Bu sefer çamsı, sabunsu deri karşılıyor bizi. Asla tatlı olmayan kuru baharatların eklendiği orta bölüm, ağaçsı-deri tarafına yaklaşıyor. Kapanışta enfes bir meşe yosunu noktayı koyuyor. Orta kısımla benzer kokan alt notaları başarılı.

Bogart nasıl mı kokuyor? Yeşil, çamsı, aromatik, sabunsu, ardıçsı deri-ağaç kompozisyonuna benziyor. Genel yapısı gayet erkeksi ve ciddi bir izlenim bırakıyor. Hafiften maço olan aromatik yeşil ağaçsılık, keskin ve süetimsi davranmayan deriyle kombin edilmiş. Eski ve enfes dost meşe yosunu yine görevini başarıyla yapıyor. Çam benzeri ağaçlar gerçekçi, başlangıçtaki limon-bergamot ittifakı kusursuza yakın.

Bogart, sevdiğim tarza yakın. Çoğu yeni parfümden yavaş yavaş ümidini kesen bendeniz, böylesine şahane klasikleri niş parfümlere tercih edeceğim sanırım yakında. Zaten Jacques Bogart için uygun fiyatlı niş marka denmesinin sebebi müthiş eski klasikleri. One Man Show’a aşık olmamıştım ama Bogart’ı sevdim ve saygı duydum. Hem kalitesine hem doğallığına hem de karakterine. Eğer yaşınız kırkın üzerindeyse ve kendinize uygun parfüm arıyorsanız Bogart’a bakmanızı öneririm.

Parfümün benim açımdan tek can sıkıcı yanı sabunsuluğu. Bu tür sabunsu koku formuna bir türlü kendimi yakın hissedemiyorum. Keşke sabunsuluk azaltılıp, meşe yosunu arttırılsaymış. İkinci problemi ise performans anlamında oldu. Çoğu yorumcunun övgülerle bahsettiği etrafa yayılımı kendimde hissedemedim. Genel olarak ilk patlama dışında tene yakın kalıyor.

Bogart, aromatik yeşil karakteriyle Paco Rabanne Pour Homme, Polo Classic, Grey Flannel tarzına yakın duruyor. İçlerinden en çok Paco Rabanne Pour Homme’ye benziyor.

Bu fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

EDT formundaki Bogart’ın kalıcılığı yeterli. Sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Şık bir takım elbiseye çok yakışacaktır Bogart.

Koku Güzelliği:10/8

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Lancome – Sagamore (1985)

Parfümler evreninde çıktığım gezintide, birçok farklı durağa uğruyorum. 1900’lü yıllar, 1920’ler, 1950’ler, 1980’ler, 2000’ler ve hatta 2017’ye ışınlanıyorum zaman zaman. Eskinin şöhretli klasikleri, 2000’li yılların değişen koku trendleri, modern ötesi denemeler, vasat nişler, zihnime kazınan çok başarılı ana akım parfümler, şahane otantik nişler, sucullar, oryantaller, doğudan ilhamını alanlar, şık baharatlılar ve daha neler neler. Bütün bu yolculukta beni en heyecanlandıran parfümler 1980’li yılların turunçgilli, meşe yosunlu şipreleri. Ve şimdi bu tarzın en iyi örneklerinden birisiyle tanışacağız.

Lancome’un şaşırtıcı derecede başarılı erkek parfüm klasiği Sagamore’yle neden daha önce tanışmadığım konusunda kendime hayıflanıyorum. İlk olarak 1985 yılında siyah şişe tasarımıyla piyasaya sürülen Sagamore, ilerleyen yıllarda üretimi bitirilerek unutulmaya bırakıldı. 2005 yılında, nasıl olduysa Lancome, üretimi bitirilmiş klasiklerini “La Collection” ismiyle yeniden reformüle edip piyasaya sürdü. Tabii eski şişeler tamamen değişti. Muhtemelen kokularda bir parça farklılaştı. İşte fırsat bu fırsat diyerek Lancome’nin 2005 çıkışlı Sagamore’sini kullanmaya karar verdim.

Kendi sitelerinde bergamot, lavanta ve kakule’yi merkeze aldığı söylenen Sagamore’nin açılışı buruk, eski, tozlu limonla gerçekleşiyor. Nostaljik, kolonyamsı limonlu açılışı harika. Orta kısma gelindiğinde limona dumansı baharatlar eşlik ediyor. Karanfil, tabii ki başrolde. Gerilerden gelen lavanta da partiye katılıyor. Kimi kullanıcılar erkeksi yaseminden bahsediyor, olabilir. Orta bölüm nefis. Kapanış ayrı güzel. Shalimar’ı andıran amber ve diğer şiprelere benzeyen meşe yosunu noktayı koyuyor. Kapanışta kuru paçuli de kendisini gösteriyor ki çok iyi bir seçim alt notalar için.

Sagamore, limonlu, baharatlı, lavantalı, amberli harika bir meşe yosunu parfümü. Genel yapı bu elemanların üzerinden inşa edilmişken, yan rollerde erkeksi çiçekler, paçuli, bir parça deri ve az da olsa sabunsuluk var. Günümüz parfümlerindeki tatlılık Sagamore’de yok gibi. Bir tek orta kısımda dumansı karanfil ve amberli bölümde tatlılık artıyor. Onun dışında tatlılık oranı düşük ve kuru kokuyor.

Oldukça derin ve katmanlı Sagamore. Üst-orta-alt nota ayrımları net ve birbirinden faklı. Detaylı harman, parfümden alınan keyfi arttırıyor. Yapaylığın olmadığı, şık, olgun, erkeksi harika bir eser diyebilirim. Bilemiyorum belki de bu tür parfümlere zaafım vardır. Eğer Chanel Pour Monsieur, Calvin Klein – Obsession For Men, Nicolia – New York/New York Intense tarzı parfümleri seviyorsanız harika bir alternatifiniz var artık.

Kullandığım EDT olanıydı. Şu an satışta olan EDP versiyonu. EDT’nin performansı düşük. Kalıcılığı tende idare eder. Fark edilirliği yüksek değil. Otuz hatta otuz beş yaş üzeri erkeklere tavsiye edebilirim. Başlangıcındaki limona aldanıp, çok sıcak yaz günlerinde kullanmak yerinde olmayabilir. Serin ilkbahar-sonbahar onun hüzünlü ve buruk karakterini ortaya çıkarabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/9

30 Haziran 2017 Cuma

Maitre Parfumeur et Gantier – Racine (1988)

İnanılmaz sıcak bir Haziran gününde, balkonda oturup, nereden azıcık esinti gelir diye bakınırken, Lola Marsh’ın She’s a Rainbow şarkısını dinliyorum. Müziğin hüzünlü tınıları evrenin farklı köşelerine yayılırken, tenimden yayılan parfümün tadını çıkarıyorum. Bir süredir kullandığım ve artık kelimelerin zihnimden dökülme zamanının geldiğini hissettiğim akşam saatlerinde harika bir adamın harika bir niş parfümevine konuğum yine.

Hayatın ve kelimelerin şiir tadında aktığı bir zaman diliminde Jean Laporte isimli gerçek hayat kahramanı, 1980’li yılların sonlarında, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bir yıl önce, 1988 yılında piyasaya sürdüğü koleksiyonuyla, parfümseverlerin gönlünde hala yerini koruyor Maitre Parfumeur et Gantier. Elimden geldiğince markanın şöhretli parfümlerini edinmeye çalışıyorum. Racine’i aslına bakılırsa daha önce duymamıştım. Çok değerli parfümsever Mete abimiz sayesinde tanıştım Racine’le. İyi ki de tanışmışım.

Les Caprices du Dandy serisine ait Racine kendi sitesinde şöyle tanıtılmış: “Racine, gücünü tecrübe ve mirasa dayandıran sakin ruhların bilgeliğini ve huzurunu ifade eder. Vetiver köklerinin zengin özünü ortaya koyan iddialı ve serin karaktere sahip bir parfümdür. Aynı zamanda yoğun ve ferahlatıcıdır.” Racine’nin açılışı ferah ve kolonyamsı limonla gerçekleşiyor. Ferah aromatik otların eşlik ettiği limon nostaljik ve harika. Orta kısımda eski ve tozlu limona enfes meşe yosunu ekleniyor. Orta bölüm çok güzel. Kapanışta ferah ve limonsu vetiver tenden ayrılmadan önce son hamlesini yapıyor. Yumuşak ferah ağaçsı yapı, yapaylıktan uzak.

Racine, bana göre çoğu yorumcunun ve kendi sitelerinin söylediğinin aksine vetiver değil limon parfümü. Kolonyamsı ve eski kokan limon tam istediğim gibi. Doğal ve gösterişten uzak limona eklemlenen meşe yosunu, yine içine girdiği parfüme anlatması zor lirik hava katıyor.

Racine, basit, ferah, derinliği olmayan müthiş bir yaz kolonyası. Yüksek kaliteli ve ekşi limona eşlik eden belli belirsiz ferah baharatlar ve erkeksi sayılabilecek çiçeklerin küçük makyajıyla Racine, olabilecek en iyilerden birisi. Aromatik yeşil karakter, doğal, sakin, huzurlu ve olgun.

Racine’yi bu kadar sevmemin sebebi, limona olan tutkum büyük ihtimalle. Eğer ferah limon merkezli parfümleri sevmiyorsanız benim kadar keyif alacağınızı sanmıyorum. Yine de yaşınız otuzun üzerindeyse ve çocuk işi popüler şekerli ferah parfümlerden eski tadı alamıyorsanız, Racine en iyi seçeneklerden birisi.

Racine, 1980’li yılların ve daha eskilerin erkeksi sayılabilecek ferah limonlu şiprelerine oldukça benziyor. İlk aklıma gelen örnekler olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Eau du Sud, Acqua Di Parma Colonia, Eau de Guerlain’i sayabilirim. Racine, bu parfümleri andırıyor.

EDT formundaki Racine’nin performansı ne yazık ki vasat. Kalıcılığı az, fark edilirliği de yüksek değil. Bol bol tazelemek gerekiyor. Tam bir yaz parfümü. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Jean Laporte yapmış.

Koku Güzelliği:10/8.5

9 Haziran 2017 Cuma

Kinski – Kinski (2011)

“Aguirre, Tanrının Gazabı” filmi sayesinde tanıştım onunla. Sarı uzun saçları, delici bakan renkli gözleri, hırslı ve arzulu kişilere özgü oyunculuk kabiliyetiyle, filmde ondan nefret etmiş hem de izlemeyi bırakamamıştım. Alman sinemasının en önemli yönetmenlerinden Werner Herzog’un bu kült filmi, açgözlü İspanyol kaşiflerin, yeni keşfettikleri Güney Amerika ülkelerini işgal etmelerini tarihi gerçeklerle birlikte anlatıyor.

Her ne kadar önemli bir yönetmene sahip olsa da, filmin yıldızı ve başrol oyuncusu ünlü aktör Klaus Kinski’ydi. Zaten Klaus Kinski’nin, bu filmden sonra şöhrete ulaşıp, dünyaca tanındığı söylenir. Kaprisleri ve öfkesi yüzünden setlerde çoğu zaman problemler çıkaran Klaus Kinski, bazen fazlasıyla abartıp yönetmenle bile kavgaya tutuşurmuş. Yönetmen Herzog ile aktör Kinski’nin Aguirre, Tanrının Gazabı filminin setinde yine bir kavga sonrasında, gitmeye kalkışan Kinski’ye, Herzog’un silah çektiği bile söylenir.

Klaus Kinski’nin sinema tarihinde iz bırakarak 1991 yılında hayatını kaybetmesinin ardından, 2011 yılında hayat sahnesine bu sefer Geza Schoen isimli genç ve başarılı parfümör girer. Klaus Kinski’nin ölümünün yirminci yılı anısına Kinski isimli parfümü piyasaya sürerek ünlü aktörün anısını yaşatmak ister. Niş parfüm dünyasında epey ilgi çeken bu parfümün, sadece geri planındaki hikayesi değil, kokusu da oldukça farklıdır çünkü açıklanan notalarından birisi esrardır.

Kinski’nin açılışı yeşil kuru yapraklar ve tuzlu hayvansılık ile gerçekleşiyor. Tatlı olmayan canlı ve ferah bergamotun destek verdiği ilk dakikalarda ardıç meyvesinin de etkisi hissediliyor. Açılışı enfes. Orta kısımda kompozisyona eklenen parlak ve metalik baharatlar keskin ve tatlı değil. Tuzlu hayvansallık hala algılanabiliyor orta bölümde ki bu katman da müthiş. Son kısım, üst-orta notalar kadar çarpıcı değil. Vetiver, misk ve yumuşak odunsuların kapanışta rol aldığı Kinski’de tütsü ve meşe yosunundan da bahsetmem gerekiyor çünkü bu iki nota gayet başarılı verilmiş.

Standart, sıradan ve risksiz parfümler, standart, sıradan ve risksiz insanlar içindir. Parfümün tasarımını yapan Geza Schoen’in, yaratım aşamasında bu mottuyu dikkate alıp almadığını bilemiyorum fakat gördüğüm kadarıyla sıradışı bir çalışma bizi bekliyor. Genellikle ferah parfümlerde kullanılan tuzlu deniz notalarıyla, ağır ve zor kokulara sahip hayvansı elementleri birleştirmiş. Bunu yaparken dumansılığı, aldehitleri, vetiveri, tütsüyü, kimyon benzeri metalik baharatları ve meşe yosunu araya ekleyivermiş. Asıl bombayı sona saklamış: Esrar.

Bu durumla övünmeli miyim bilemiyorum fakat hayatımda hiç esrar kullanmadım ve kullanılan ortamda bulunmadım. Onun içindir ki Kinski’nin esrar gibi kokup kokmadığı konusunda fikrim yok. Parfümü kullanan oldukça fazla kişi Kinski’yi esrarın dumanlı kokusuna benzetmiş. Zaten Geza Schoen’in de esrar notasını kendi internet sitesine koyması, muhtemelen zihinlerdeki algıyı güçlendirmek için. Sebebi ne olursa olsun Kinski’yi, dumansı baharatlar, ağır olmayan hayvansılık ve başlangıcındaki yeşil tema üzerinden hatırlayacağım.

Meşe yosunu, vetiver ve tütsü… Bu üç öğenin Kinski’nin içinde olduğunu düşünüyorum. Belki yanılıyorumdur veya sadece birisi vardır. Sonuç olarak harika bir eser Kinski. Dumansı parfümlere ilgi duyan birisi olarak Kinski’yi severek kullandım ve saygı duydum. Hem derinliği hem zenginliği hem de kalitesi takdire şayan. Kafama takılan tek konu performansı. Kullanan kişiler fark edilirliğinin yüksek olduğunu belirtmiş. Tenimde ilk on beş dakika dışında vasata yakındı fark edilirliği. Kalıcılığı bir EDT için yeterli.

Kinski, sıcak günlerde tenimde tuzlu, yeşil, ferah yönünü öne çıkarırken, kapalı ve yağmurlu havalarda dumansı, tütsülü vetivere dönüşüverdi. Bu anlamda her mevsimde size farklı yüzünü gösterebilir.

Kinski, birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kimi platformlarda uniseks olarak geçse de erkek kullanımına yakın. İlkbahar-sonbahar için ideal gibi görünüyor. Kasvetli, gizemli tarafının yanında hippilere ve marjinal kişilere uyacak bir parfüm. Otuzlu yaşlarındaki ateş dansçısına, capoeira sanatçısına, underground bar sahibine, Hindu keşişlere, Müslüman mistiklere bile erinmeden uyum sağlayabilir.

Kimilerinin Encre Noire’ye, bazısının Antaeus’a, az sayıda kişinin Terre d’Hermes’e benzettiği Kinski, bence hiçbirisine tam anlamıyla benzemiyor ve şimdiden “modern parfüm klasiklerinden” olmaya aday. Sadece kısım kısım o parfümleri andırıyor olabilir. Muhtemelen Kinski’nin dumansılığı Encre Noire’ye, tuzlu hayvansılığı Antaeus’a ve dinamik turunçgilleri Terre d’Hermes’e benzetiliyor fakat Kinski kendi başına buyruk bir aktör… Tıpkı ilhamını aldığı Klaus Kinski gibi…

Koku Güzelliği:10/8.5

7 Mayıs 2017 Pazar

Jacques Bogart – One Man Show (1981)

Ülkemizde pek bilinmese de Jacques Bogart’ın, yurtdışında sıkı bir hayran kitlesi var. Düşük fiyatlı fakat yüksek kaliteli ve güçlü parfümler üretmesiyle tanınan Jacques Bogart ile ilk tanışmam onların 2004 çıkışlı eseri Bogart Pour Hommme’la gerçekleşmişti. Tabii Bogart Pour Homme, markanın yeni nesil parfümlerinden. Asıl Jacques Bogart’ın ünü, eski klasiklerinden geliyor. 1975 çıkışlı ilk parfümleri Bogart ve 1981 çıkışlı One Man Show, markanın en önemli eserleri olarak hala karşımızda duruyor.

Her ne kadar birçok yeni parfüme imza atsa da, parfümseverlerin gözünde hala yeri ayrıdır One Man Show’un. Belki de 1980’li yılların nostaljisini hatırlattı için ilgi görüyor One Man Show. Kendi sitesinde parfümlerle ilgili tek tek hiç bilgi yok. Farklı blog sitelerinde şöyle bir tanıtım cümlesine rastladım One Man Show için: “Her erkeğin hayatı tek kişilik bir şovdur”. Tabii burada onun baskın erkeksi karakteri vurgulanıyor ve ismine gönderme yapılıyor. Zaten 1980’li yılların erkek parfümlerinin genlerini taşıyor.

One Man Show’un açılışı yeşil bergamotla gerçekleşiyor. Üst notalarında eski-nostaljik turunçgillere, seyreltilmiş hissi veren misk eşlik ediyor. Çok ilgi çekici değil başlangıcı. Orta bölümde yeşil yapı daha da belirginleşiyor. Çam ağacını andıran odunsu ana yapıya yüksek kaliteli ve tatlı olmayan tütsü destek veriyor. Geri planda kuru ve erkeksi baharatlar varsa da asla öne çıkmıyorlar. Son bölümde bir parça meşe yosunu, deri, misk ve odunsular var. Parfümün en güzel yeri şüphesiz ki kapanışı.

Açıkçası sert erkeksi yapı beklerken, aromatik yeşil, çamsı, miskli kokuyla karşılaştım. Sabunsuluk, orta kısımda iyice kendisini gösteriyor. Buradaki rafine erkeksi sabunsuluğu bir parça Grey Flannel’a benzetebilirim. Parfümün genelindeki yeşil kokuysa Polo Green’e benzetilebilir. Kimi yorumcuların Italian Cypress kıyaslamasıysa makul ölçülerde kabul edilebilir.

Sonuç olarak tatlılığı az olan, büyük yapaylık sorunları yaşamayan, eski ve erkeksi davranan, günümüzde pek karşılığı bulunmayan, üst yaş guruplarını hedefleyen, tavırlı-karakterli yapıya sahip. Yeni nesil erkek parfümlerine hiç benzemeyen tarzı, klasikleri sevenler için denemeye değer. Gerçi ben kokusunu pek başarılı bulmasam da, her kokusever erkeğin en azında birkaç defa denemesi gereken bir eser.

EDT formunda. Çoğu yorumcu güçlü ve dolgun olduğundan bahsetmiş ama bence performansı zayıf. Kalıcılığı idare eder, fark edilirliği ortalamanın altında. Muhtemelen zaman içinde geçirdiği reformülasyonlar onu bu hale getirdi. Yaz mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. 30 yaş üzeri erkeklere öneririm. Kokusunun tasarımını Roger Pellegrino yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

18 Nisan 2017 Salı

Mancera – Wild Leather (2014)

Şu isme bakar mısınız: Vahşi Deri. Açıkçası bu parfümü uzun zaman dolabımda bulundurup, kullanmama nedenim ismi yüzündendi. İsminden, nasıl bir deri kullanımıyla karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Genellikle böyle iddialı isimli parfümler, kullanımı ve sevmesi zor oluyor benim için. İsminden aldığım ilk izlenim ve Mancera markasının genel tarzını bildiğim için, oldukça sert ve hayvansal deri kokusuyla karşılaşacağımı düşünüyordum. O tarz kokuları kendime yakın bulamadığım için kullanmayı sürekli ertelediğim Wild Lather için artık hazırım.

Mancera’nın kendi sitesinde notaları dışında pek bilgi yok. Bir tek ” soğuk, keskin bir deri ile odunsu notalar” cümlesine rastladım Wild Leather’le ilgili. Mancera’nın Wild serisinin üyesi Wild Leather. Bu seride 2017 yılı itibariyle dört parfüm bulunuyor. Wild Leather bu serinin en bilinen ismi diyebilirim.

Parfümün açılışı buruk ve ferah olmayan turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında Sicilya Bergamotu var. Bergamot ve portakaldan oluşan başlangıcı idare eder. Orta kısma geçildiğinde turunçgil artık ortada yok. Parfüme ismini veren deri orta notalarda bütün ağırlığını koyuyor. Deri kontrollü şekilde hayvansal. Kuru deriye, bir parça baharat ve meşe yosunu destek veriyor. Evet, bende şaşkınım meşe yosunuyla karşılaştığıma. Gerçi meşe yosunu orta bölümde epey saklıyor kendisini. Derinin arkasına saklanmış meşe yosunu, baskın değil. Orta notalar bana yakın olmasa da fena değil. Son bölümde derinin etkinliği azalıyor. Misk ve yumuşak odunsular hakim kapanışa.

Wild Leather, turunçgilli, meşe yosunlu, odunsu bir deri parfümü. Orta kısımdan itibaren dumansı ve karanlık sayılabilecek deri gayet kuru, tatlılık az. Buradaki hayvansal deri benim için bile ağır değil. Başlangıçtaki turunçgilli kısmı, yakınlarda kullandığım M. Micallef – Emir’e benzettim. Azıcık da Opulent Shaik Gold’u andırıyor. Çok rafine olmayan başlangıçtaki turunçgillerden sonra gelen deri, nispeten daha kaliteli ve karakteristik. Zaten Wild Leather’ın en akılda kalan tarafı o karanlık deri.

Şanslıyım ki korkularım yersizmiş. Wild Leather, hiç de vahşi ve saldırgan kokmuyor. Yumuşak deri kullanımı olmasa da irite edici değil. Makul ve dengeli kullanılmış deri. Bergamot gibi ferah bir öğeyle deriyi vermek iyi fikir ama çok uyumlu olduklarını söylemek zor. Meşe yosununun verdiği yeşil ve taze hissiyat da önemli. Buradaki hayvansal deriyi dizginleyen bu iki nota (bergamot ve meşe yosunu) gibi görünüyor. İyi ki de böyle bir tercih yapılmış.

Sonuç olarak kokusunu çok beğendiğimi söyleyemem ama kötü de değil. Ortalama bir koku güzelliğine sahip. Çok farklı ya da hayranlık uyandırıcı değil. Evet, bir ana akım parfüme asla benzemiyor. Kendi sitelerinde dedikleri gibi “soğuk” karakteri var Wild Leather’in. Hem koku anlamında hem de genel yapısı bakımından mesafesini her daim koruyor. Sizi avucunun içine alıp, saramıyor. Yine de bu tür bir deri parfümü arıyorsanız, deneme listenizde almanızda fayda var.

EDP formunda. Çoğu yorumcu fark edilirliğini çok yüksek bulurken, bana göre normal performansa sahip. Kalıcılığı tabii ki iyi. Sonbahar-kış kullanımı için uygun. Hem resmi hem de günlük kullanıma uyum sağlayabilir Wild Leather. Kokusunu Pierre Montale tasarlamış.

Mancera’nın Facebook sayfasındaki bir paylaşımda “şık ve kadınsı” ibaresi kullanılmış Wild Leather için. Bence tam bir erkek parfümü. Kadınsı olduğunu hiç sanmıyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

14 Şubat 2017 Salı

Salvador Dali Pour Homme (1987)

Yirminci yüzyılın en ünlü ve yetenekli ressamlarından birisi denebilir Salvador Dali için. Modern resim sanatına Cezanne’dan sonra en büyük etkiyi ve katkıyı yapmış isimlerin başında gelen Salvador Dali, kendisine çok farklı bir kulvar seçmişti: Gerçeküstücülük. Kimilerinin eleştirdiği tarzını bazıları göklere çıkarır ki, bu teknik tartışmalar bizim şimdilik ilgi alanımıza girmiyor. Şu bir gerçek ki, modern resim sanatının her anlamda en popüler figürlerinden birisidir Salvador Dali.

Böylesine enteresan sanatçının ismiyle piyasaya sürülen parfümler, ne yazık ki hayal kırıklığı yaratmıştır çoğunlukla. Önemli başarı sağlayamayan Salvador Dali parfümlerinin en önemli eserlerinden birisi 1987 çıkışlı erkek parfümü Salvador Dali Pour Homme.

Yıllar önce bir şişesine sahip olduğum fakat sıcak yaz mevsiminin ortasında kullandıktan sonra tahammül edemediğim ve abartıldığını düşündüğüm Salvador Dali Pour Homme’u, bu sefer doğru zamanda yani soğuk şubat ayının ortalarında kullandım. Eski düşüncelerimin bir parça değiştiğini fark ettim. Hatta parfüme haksızlık yaptığımı bile kabullendim.

Kendi sitelerinde odunsu şipre olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı sert ve kuru erkeksi çiçeklerle gerçekleşiyor.  Tozlu lavanta, zor bir pelin otu ve ferah olmayan eski bergamotla burnunuza küçük çaplı yumruk atıyor. Günümüzün bol tatlı parfümlerine hiç benzemeyen kuru ve nostaljik erkeksi çiçekler, sizi adeta 1950’li yıllara ışınlıyor. Açılışı zor ve rahatsız edici ama çarpıcı. Orta kısımda, koyu ve karanlık yapı giderek artıyor. Ayakkabı boyasına benzettiğim kuru deri ve ona eşlik eden paçuli, denklemi daha da zorlaştırıyor. Biraz hayvansal kokan orta bölümde meşe yosunu da kendisini gösteriyor. Son kısımda evcilleşir diye bekliyorum ama nafile. Aynı sert ve zor karakter kapanışta da devam ediyor. Hayvansal miske, kuru deri arkadaşlık ediyor alt notalarda. Azıcık da vetiver var kapanışta. Hala koyu ve karanlık.

buyuk dali pour yen

Uzun zamandır kullandığım nispeten yeni tarihli parfümlerden sonra, Salvador Dali Pour Homme beni serseme çevirdi. Öncelikle modern parfümlerdeki tatlılığı unutun. Karşımızda buruk ve acımsı sertlikte kuru çiçekler, deri, kararında hayvansallık ve erkeksi yapı var. Evet, onun için rahatlıkla maço diyebiliriz. Kokusu günümüze fazlasıyla uzak. Üst yaş guruplarını hedeflediği söylenebilir. Kullanması, taşıması ve sevmesi zor bir eser Salvador Dali Pour Homme.

Bu arkadaş hakkında çoğu kişinin muhtemelen ilk söyleyeceği şey “karanlık” olmasıdır. Kesinlikle haklılar. Karanlık tabirinin parfümdeki karşılığı denebilir Salvador Dali Pour Homme için. Ona bu karakteri veren ana öğe tabii ki deri. Hayvansallık sınırında dolaşan sert deriye eşlik eden paçuli bile onu yumuşatamıyor. Çok keskin hatları olan, şakası olmayan, herkese uymayacak bir çalışma. Riskli bir kokusu var. Denemeden alanların çoğunun pişman olma olasılığı yüksek. Tabii ki bu tarzı sevenlerin dışında.

Sonuç olarak ilk kullandığım zaman ki kadar yıkıcı olmadı etkisi. Anlamaya çalıştım ve hatta saygı bile duydum. Bu kadar zor bir parfümü kullanmak cesaret ister. Cesaret konusunda sorunum olmasa da, kendime yakın bulamadım kokusunu. Benim için fazla erkeksi çiçeklere ve hayvansal deriye sahip. Türünün en iyi örneklerinden birisi. Yapaylık neredeyse yok. Onu, Azzaro Pour Homme ile Zino Davidoff’un karışımına benzettim. Bu iki parfümün karışımına biraz meşe yosunu ve koyu dumansılık ekleyin, işte size Salvador Dali Pour Homme.

EDT formunda. Kalıcılığı iyi. Fark edilirliği ilk dakikalarda yüksek. Sonrasında normale dönüyor. Salvador Dali Pour Homme’un, uzun süre önce üretimi bitirildi. Hala bazı açık arttırma sitelerinde rastlanabiliyor. Eğer bu erkeksi klasik, tamamen ölmeden denemek istiyorsanız, elinizi çabuk tutmanızı öneririm.

Tam bir kış parfümü. Dumansı ve karanlık kokusu, soğuk-depresif sonbaharda ve kışın kapalı havalarda kullanım için uygun. Kırk yaş ve üzerindeki arkadaşlara öneririm.

resim knidos yen

Parfümün şişesinin Salvador Dali’nin “Knidoslu Afrodit’in yüzünün bir manzaraya belirmesi” tablosundan esinlendiği söylenmiş ki haklılar. Dali’nin o tablosuna dikkatli bakıldığında, sol alt tarafta, Salvador Dali Pour Homme’un şişesinin neredeyse aynısı figür görülüyor. Bu anlamda şişe tasarımın garip bulan arkadaşların bu durumu da değerlendirmelerini öneririm.

Koku Güzelliği:10/6

17 Eylül 2016 Cumartesi

The Merchant Of Venice – Esperidi Water (2015)

İtalya merkezli yeni niş parfümevlerinden The Merchant Of Venice’ın farklı eserlerini denemeyi düşünüyorum. Gerek ismi gerekse konsepti bir şekilde kendisine çekiveriyor beni. Markanın ana ilham kaynağı Venedik şehri ve onun tarihi. İsmindeki ticaret vurgusu, Venedik şehrinin antik çağlardan itibaren diğer ülkelerle yaptığı çeşitli ticari faaliyetlerine gönderme olarak düşünülebilir. Altın, değerli taşlar, tekstil ürünleri, baharat ve aromatik uçucu yağlar, Venedikli tüccarların ilgi alanına giriyordu geçmişte.

The Merchant Of Venice’ın Nobil Homo isimli serisi şimdilik beş üyeden oluşuyor. Zaten marka, bütün parfümlerini seriler altında toplayıp, öyle piyasaya sürüyor. Yani her parfümleri, mutlaka bir seriye ait oluyor. Nobil Homo serisinin tamamı erkeklere adanmış. Esperidi Water da bu serinin üyesi. Bir süredir kullandığım Esperidi Water hakkında biraz ahkam kesme zamanımın geldiğini düşünüyorum.

Esperidi Water’ın başlangıcı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Turunçgil diyorum ama limonun ağırlığı daha fazla. Limona bir parça portakal eşlik ediyor. Tatlı ve kolonyamsı limon-portakal işbirliğini pek sevemedim. Orta kısımda turunçgiller geri planda duruyor. Bu sefer tatlımsı karabiber ortaya çıkıyor. Yumuşak sayılabilecek karabibere nötr çiçekler destek veriyor. Kendi sitelerinde yaseminden bahsediliyor. Olabilir ama çok baskın değil çiçekler. Son bölümde eskilerden bir dost kontenjanından meşe yosunu algılıyorum. Misk, amber ve yumuşak odunsu notalarla dans eden meşe yosunu, parfümün en güzel yerini oluşturuyor.

Esperidi Water ismini ilk gördüğümde hemen önyargılarım devreye girdi ve “yine bir Terre d’Hermes benzeri” diye düşündüm. Terre d’Hermes’in o kendine özgü yapısının, birçok yeni nesil parfüme ilham verdiği sır değil. Esperidi Water’ın açıklanan notalarındaki portakal, karabiber, sedir ağacı ve vetiver Terre d’Hermes’i ciddi ciddi çağrıştırıyor fakat uygulamada durum pek öyle değil.

Parfümün açılışı kalitesiz limon kolonyaları gibi gerçekleşiyor. Normalde severim limon koksunu ama burada çözemediğim bir iticilik var. Belki de limon ve portakalın birleşimi o kadar da iyi fikir değil. Kendime yakın bulamadım bir türlü başlangıcını. Orta kısım neyse ki daha iyi. Gerçi o limonsu yapı orta bölümde hala algılanıyor. Karabiber orta notalarda işleri değiştiriyor. Keskin olmayan karabiber gayet tatlı. Muhtemelen biberiye ve çiçeklerle yumuşatılmış. Buradaki karabiberi, Obsession For Men’deki kullanıma azıcık benzettim. Karabiber hem olgun hem de erkeksi/nostaljik hava veriyor. Son bölümde, karabiberle harmanlanmış amberi meşe yosununa benzetmiş olabilirim. Kapanışı çok şık.

gercek esperidi

Esperidi Water, turunçgilli tarafı dışında neyse ki Terre d’Hermes’e büyük benzerlik göstermiyor. Yani önyargılarımı haksız çıkarıyor. Onu tanımlarken “aromatik turunçgil” nitelemesi yanlış olmaz. Fakat bana göre başlangıcı dışında çok ferah yapısı yok. Özellikle orta kısımdan itibaren kendisini gösteren baharatlar ve son kısımdaki amber onun ferah bir turunçgil olmadığını kanıtlıyor. Buruk ve ekşi kokusu bir yönüyle hoşuma giderken diğer taraftan kafamda soru işaretlerine neden oluyor. Evet, asıl sorun kullanılan turunçgillerde olmalı. Belki de biberiye ve turunçgillerin karışımına pek alışık olmadığım için kabullenemedim.

Normalde sevmem gereken Esperidi Water’ı, bir türlü bağrıma basamıyorum. Hep bir taraftan itiyor beni. Oysa bütün şartlar uygun, notaları tam bana göre, yüksek kaliteli ama olmuyor işte, ısınamıyorum ona. Kötü değil, hatta bu tarzın iyi örneklerinden birisi. Genel olarak notaları duru ve net. Yapaylık hissedilmiyor. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği yüksek değil.

EDP formundaki Esperidi Water’ın performansı harikalar yaratmıyor. İlkbahar-sonbahar kullanımına yakışacağını düşündüğüm kokusu, acayip bir burukluk ve hüzün de barındırıyor sanki. Genç arkadaşlara öneremeyeceğim. Biraz parfüm deneyimi ve yaş istiyor. Otuz yaş civarında gelin anlaşalım. “Denemeden almayın, pişman olmayın” evrensel uyarısını yapmama gerek var mı?

Koku Güzelliği:10/6

8 Eylül 2016 Perşembe

Givenchy – III (2007)

Givenchy’nin 1970 yılında piyasaya sürülen parfümü Givenchy III, markanın Paris’teki “3 Avenue George V” adresindeki mağazasının şerefine tasarlandığı söyleniyor. Yeni açılan mağazalar için parfüm piyasaya sürme işi, moda markalarının hala devam ettirdiği gelenekler arasında sayılabilir. Hatırlarsanız, Tom Ford’un İtalian Cypress parfümü de yine böyle yeni mağaza açılması şerefine piyasaya sürülmüştü. Anlaşılan 1970’li yıllardan beri, moda sektöründe değişen fazlaca şey yok.

Givenchy’nin önemli kadın parfüm klasiklerinden sayılan Givenchy III, bir süredir üretilmiyordu. 2007 yılında Givenchy’nin önemli klasik parfümlerinin yeniden formüle edilip piyasaya sürülme projesi olan “Les Parfums Mythiques” serisi içinde kendisine yer buldu Givenchy III. Tabii eski klasiklerini unutmayıp, bunları reformüle etmiş olsa da yeniden hayata geçirmesi takdir edilmesi gereken bir hareket. Birçok ünlü markanın bu kadarcık vefası bile yok eski parfümlerine karşı. “Üretimini bitirdik” deyip soğuk bir açıklamayla, tarihi çoğu klasik parfüm bu dünyaya veda ediyor.

Benim kullandığım güncel versiyon olan 2007 çıkışlı Givenchy III. Parfümün açılışı nostaljik ve tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski bergamot, sizi bir anda 1970’li yıllara ışınlıyor adeta. Eski limon-bergamot kolonyalarını hatırlatan açılışı harika. Orta bölümde turunçgiller geriye çekilirken, ortaya çiçekler çıkıyor. Sabunsu beyaz çiçekler, aldehit havası veriyor. Ağırlığın yaseminde olduğu söylenebilir. Eski kadınsı çiçekler yüksek kaliteli ve pürüzsüz ama benim için biraz feminen. Son kısım yine şahane. Meşe yosunu, tatlı amber ve paçuli, kapanışı şenlendiriyor.

Givenchy III’ün yeşil çiçeksi şipre olduğu konusundaki çoğunluğun fikrine aklım yatıyor. Müthiş başlangıcı zaten tam bir klasik şipre açılışı. Orta bölümdeki beyaz çiçek buketi, bir parça tatlı ve sabunsu. Kapanıştaki meşe yosunu sürprizi harika. Şu durumda diyebilirim ki orta kısmı dışında enfes bir eserle karşı karşıyayız.

diger eski

Ne varsa eskilerde var sözünü artık kendime motto haline getireceğim yakında. Eski parfümlerdeki detaycılık, yüksek kalite ve güçlü karakter, yeni nesil şeker bombası ergen parfümlerinde ne arar. Givenchy III, müthiş uyumu ve kalitesiyle hayran bırakıyor. Kendinizi 1970’lı yıllarda Paris sokaklarında dolaşıyormuş havasına daha ilk saniyelerde sokuveriyor. Şık kürküne sarılmış bir hanımefendi aklıma geliyor Givenchy III’ü kokladığımda. Arkadaşlarıyla kahve içmek için sözleştiği cafe’ye yavaş ama cazibeli adımlarla yürüyor. Kendisine şapkalarını kaldırıp selam veren takım elbiseli beyefendilere küçük ve abartısız gülümsemesiyle karşılık veren sarışın bir leydi. Kırmızılar içindeki değil de beyaz kıyafetler içindeki bir kadını düşündürtüyor bana.

Eski versiyonunu ne yazık ki denemedim Givenchy III’ün. Çoğu kişinin daha başarılı bulduğu eski versiyonu muhakkak müthişti. 2007 versiyonu bana göre epey kadınsı ve çiçeksi. Bu çiçeksilik sabunsuluğa doğru evrildiği için kendime uygun bulmasam da bazı kullanıcıların onu erkeklere yakıştırmasına şerhimi koyuyorum. O, turunçgilli şipreyle başlıyor ve erkeksi sayılabilecek meşe yosunu ile sonlanıyor. Yine de parfümün üzerindeki beyaz çiçeklerin ağırlığı, onu bir erkek için konforlu olmaktan çıkarıyor. Şu haliyle kadın parfümüne daha yakın.

Givenchy III hangi parfümlere benziyor? Chanel – No.5, Yves Saint Laurent – Y, Chanel – No.19, Christian Dior – Diorella, Guerlain – Mitsouko ile benzer yanları var. Böylesi şöhretli parfümlerle aynı zamanda rekabet ettiği de söylenebilir. İşinin zor olduğuysa aşikar.

2007 çıkışlı Givenchy III, EDT formunda. Kalıcılığı iyi, fark edilirliği normal. Sıcak sayılabilecek Eylül ayında kullandığımda rahatsız etmedi ama yine de ilkbahar-sonbahara daha çok yakışacaktır. Yaş olarak otuz beş hatta kırklı yaşlara göz kırpıyor. Denemeden almak riskli olabilir.

eski sise yen

Luca Turin’in kitabında yeşil şipre olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden beş puan verilerek en iyi parfümler listesine alınmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7