misk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
misk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2021 Salı

Trussardi Uomo (2011)

1911 yılında İtalya’nın Bergamo şehrinde kurulan bir marka Trussardi. Lüks eldivenler üreten atölyeden, bugün dünyanın elliye yakın ülkesinde faaliyet gösteren küresel markaya dönüştü. Tekstil, küçük deri ürünleri, ev mobilyası, aksesuar ve parfüm alanında çalışan Trussardi’nin 1983 yılında kokular dünyasına giriş yaptığını görüyoruz.

İlk parfümleri erkekler için Trussardi Uomo, koku bağımlısı koleksiyonerlerin iyi bildiği ve sevdiği önemli klasiklerden birisiydi. Yıllar içinde ne yazık ki bu önemli parfümün üretimi bitirildi ve 2011 yılında, markanın kuruluşunun yüzüncü yılı şerefine tekrardan piyasaya sürüldü. Aynı siyah şişeye sahip yeni Trussardi Uomo ile birlikteyim bir süredir. Trussardi’nin internet sitesinde parfümün tanıtımında, İtalyan ruhunun zarif ve çağdaş yönü vurgulanmış. Birçok İtalyan markanın, parfümlerinin tanıtımında İtalyan ruhundan bahsetmeleri bizim için sürpriz olmuyor.

Trussardi Uomo’nun ilk saniyeleri ferah turunçgillerden oluşuyor. Metalik ve dağınık hissi veren limon, portakal ve bergamot yüksek kaliteli olmaktan ziyade bilindik ve ortalama kokuyor. Orta kısma geçildiğinde turunçgillere menekşe ve ferah baharatlar ekleniyor. Bu andan itibaren 2010’lu yıllardan sonra bir dönem anaakım markaların çok kullandığı forma dönüşüyor. Aromatik baharatlı turunçgile sonlarda misk ve deri ekleniyor. Kapanışta harika deri beklerken hayal kırıklığına uğruyorum.

Trussardi Uomo, aromatik ferah baharatlar, metalik-yapay turunçgiller ve benim için sıkıcı dinamik menekşeden oluşuyor. İlk Trussardi Uomo’nun sağlam bir deri parfümü olduğu bilinir fakat 2011 çıkışlı yeni Uomo’da deri büyük yer tutmuyor. Buradaki menekşe Fahrenheit’teki kullanıma benzemiyor. Daha çok Gucci’nin yeni dönem vasat erkek parfümlerinden Gucci by Gucci Pour Homme’ye benziyor. Menekşenin erkeksi hissiyat verdiğini söyleyebilirim. Parfümün genelinin giymesi kolay, genele/vasata hitap eden yapıda olduğundan bahsedilebilir. Uomo’nun genel havası Bleu de Chanel tarzındaki calonemsi soğuk, nanemsi turunçgillere yakın duruyor.

Uomo’nun ilgimi çekmediğini daha ilk günkü kullanımda hissettim. Fikrim hala değişmedi çünkü sıradan turunçgil-menekşe kolonyası havası hayal kırıklığı yaşatıyor. Kimi kullanıcıların Uomo için harika İtalyan kolonyası tarzında olduğu yorumlarına katılamayacağım. Eğer harika İtalyan tarzı erkeksi kolonya arıyorsanız Acqua di Parma Colonia veya Dolce Gabbana Pour Homme’ye bakabilirsiniz. Yeni nesil ferah ve canlı erkeksi parfüm klişelerine rakip olmaya çalışan Uomo’nun bu haliyle pek ilgi çekmediğini görüyoruz. Oysa tasarımını Aurelien Guichard gibi genç ve başarılı parfümör yapmış.

Eau de Toilette formundaki Uomo’nun performansı iyi değil. Kalıcılığı idare etse de etrafa yayılımı yüksek olmadı tenimde. Ilık ilkbahar günlerinde kullanmak daha iyi fikre benziyor.

Koku Güzelliği:10/5

15 Ocak 2021 Cuma

David Beckham Homme (2011)

Rihanna, Britney Spears, Paris Hilton, Lady Gaga gibi dünyaca ünlü süper starların artık birer marka haline dönüştüğü dönemi yaşıyoruz. Çoğu ünlünün marka danışmanlık ajanslarıyla çalıştıkları ve isimlerini kullanarak ürünler pazarladığına şahit oluyoruz. Parfüm sektörü de tabii ki bu büyük çarkın merkezinde yer alıyor.

Başarılı futbol kariyeri, medyatik evliliğiyle dünya spor ve magazin basınının en çok ilgi gösterdiği isimlerden David Beckham, parfüm işini oldukça sevmişe benziyor. 2021 yılının başları itibariyle otuzu aşkın David Beckham parfümü raflardaki yerini almış durumda. 2011 yılı çıkışlı David Beckham Homme bir süredir bana kokusal anlamda arkadaşlık ediyor.

David Beckham Homme’nin açılışı ferah turunçgiller ve buruk aromatik otlarla gerçekleşiyor. Turunçgillere eşlik eden biberiye-kekik-fesleğen benzeri aromatik otların ardından orta bölümde büyük değişim olmuyor. Orta kısımda tozlu turunçgillere ferah baharatlar ekleniyor. En göze çarpan baharat tabii ki biber. Sonlarda odunsu tarafa doğru kayıyor. Kapanışta miskin de ağırlığını arttırdığını görüyoruz. Miskli odunsuluk gayet ortalama alt notalar vaat ediyor.

Karşımızda aromatik turunçgilli ve ferah baharatlı basit kompozisyon var. Geri planda temiz hissettiren sabunsuluk ve buruk otsu yapı her daim algılanabiliyor. Parfümün başrolündeyse ferah baharatlar bulunuyor.

Hoş, herkesin sevebileceği, pek derinliği olmayan, erkeksi hissettiren, düz çizgide ilerleyen, kalite anlamında vasata yakın duran, bıktırıcı şekerliliğe rastlanmayan, hayatınızın kokusunu size sunamayacak bir arkadaş izlenimi veriyor. Parfümler dünyasına yeni giriş yapan veya 25 yaş altı genç erkeklerin günlük kullanımda giyebileceği David Beckham Homme’nin uygun fiyatlara satılması olumlu taraflarından birisi.

Kimi kullanıcıların David Beckham Homme’yi Terre d’Hermes’e benzettiklerini görüyorum. Hafiften benzerlik olsa da birebir aynısı değil Terre d’Hermes’in. David Beckham Homme, Terre d’Hermes’in daha biberli ve buruk otsu haline benziyor.

Eau de Toilette formunda, kalıcılığı idare ediyor. Etrafa yayılımı sınırlı. İlkbahar-yaz dönemine daha uygun olacağını düşünüyorum. Kokusunu Pierre Negrin tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

26 Aralık 2020 Cumartesi

Amouage – Silver Man (2002)

Amouage’nin 2002 yılı çıkışlı Silver Man’i, şöhretli ve gösterişli Amouage’lerin gerisinde kaldığı söylenebilir. Silver hakkında konuşulan genel durum, 1998 çıkışlı Gold Pour Homme’ye benzerliği üzerinde yoğunlaşıyor. Guy Robert imzalı Gold Pour Homme, yoğun ve keskin pudramsı, kullanması zor parfüm olarak zihnimde kalmıştı. Silver’ı ise Gold’un daha kullanılabilir hali olarak görenler mevcut.

Silver Man’in ilk saniyeleri ferah olmayan yoğun yağlımsı turunçgillerle gerçekleşiyor. Amouage tarafından açıklanan üst notalarında erik, bergamot, mandalina ve portakal çiçeği bulunan Silver Man’in ilk saniyeleri dolgun arabik erik-portakal çiçeği ekseninde gerçekleşiyor. Tatlı ve pudralı denebilecek meyvemsi-turunçgilli hissiyat orta bölüme de sarkıyor. Orta kısımda nötr çiçekler bizi karşılıyor. Yine yağlımsı gül, yasemin ve diğer çiçekler kadınsı değil. Orta bölümde miskten kaynaklanan hayvansı hissiyat partiye katılıyor. Zengin ve derin orta bölüm Amouage kalite standartlarını taşıyor. Sonlarda bir parça sakinleşiyor ve silik odunsularla tenden ayrılıyor.

Karşımızda Umman-Arap-Ortadoğu koku temasını önümüze süren bir parfüm var. Silver Man, ismindeki gümüş-metalik mesajı kokusal anlamda ara ara yansıtıyor. Kıyafet üzerinde bazen metalik koktuğuna şahit oldum. Ten üzerindeyse çok daha derin, duyusal ve geleneklere bağlı esansla karşılaştım. Silver Man, 2000’li yılların başında doğmasına rağmen, daha 1970-1980’li yılların hayvansı-tozlu-çiçeksi şiprelerine öykünmüş gibi duruyor. 2000’li yılların bolca şekerli baharatlı oryantallerine benzemiyor. Onun mesajı meyveli-çiçeksi-tozlu şipre üzerinden gerçekleşiyor.

Bu haliyle tabii ki herkese hitap etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Özel Amoauge kullanıcıları Silver Man’in ne demek istediğini anlayacaktır. Onu kullandığınızda etrafınızdan övgüler alamayacağınız gerçeğini göz ardı etmeyin. Eğer parfümleri başkalarından övgü alma aracı olarak görüyorsanız zaten Silver Man ile yollarınız ayrılacaktır. O, özel, farklı, sanatsal ve geçmişe öykünen bir bedevi gibi.

Başlangıcı ve orta kısmı gösterişli davranan Silver Man’ın sonları biraz özensiz gibi. Yine de bu haliyle sıradışı erkek parfümü denemek istiyorsanız sizi bekliyor. Eau de Parfum formunda, kalıcılığı yeterli, ilk saniyeleri biraz ağır, ilerleyen dakikalarda sakinleşiyor. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine yakışacağını düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/7

6 Kasım 2020 Cuma

Amouage – Dia Man (2002)

Amouage’nin geri planda kalan, sesi soluğu pek çıkmayan erkek parfümlerinden birisi Dia Man. Hiçbir zaman Amouage’nin en çok satan parfümlerinden olmadı. Parfümün resmi tanıtımında, Amouage’nin bir başka parfümü Gold’a gönderme yapılması pek rastlanan durum değil. Markanın internet sitesinde “Zevkli inceliğin güzel örneği bu çok yönlü şipre parfümü, Amouage Gold’u tamamlayan zarif gündüz kıyafetidir” cümleleriyle Gold ile Dia’nın arasında bağlantı olduğunu düşünmemi sağlıyor.

Dia Man’ın açılışı ferah olmayan tatlı meyvelerle gerçekleşiyor. Hafiften çiçeksi kokan meyvelerin kuru erik ve bir parça turunçgillerden oluştuğunu sanıyorum. Soyut ve yüksek kaliteli başlangıcı harika. Birçok Amouage’nin aksine fazlaca güçlü olmayan üst notalarından sonra orta bölüme geçiliyor. İlerleyen dakikalarda metaliklik sınırında tütsü ve vetiver bizi karşılıyor. Meyveler geri çekilirken tütsü ve sabunsu nötr çiçekler kompozisyona zenginlik katıyor. Açıklanan orta notalarında erkek parfümlerinde fazla görmediğimiz şakayık ve ylang ylang bulunuyor ki gayet şaşırdım bu duruma. Orta bölüm hafiften eski-tatlı tarza yakın hayvansı geri plana sahip labdanum-paçuli-deri üçgenine yakın durmaya çalışıyor. Kapanışta büyük değişim yok.

Başlangıçta rastlanmayan sabunsuluğun, orta kısımdan itibaren oldukça hissedilir hale geldiği aşikar. Dia Man’ın orta bölümden itibaren sabunsu nötr çiçekler sayesinde Gold Man’i andırdığı düşünülebilir. Kıyafet üzerinde tatlımsı vetiveri andırıyor orta bölüm. Parfümün geneli, soyut, eski hissi veren ama asla demode olmayan meyvemsi-baharatlı vetiver aksına yakın inşa edilmiş gibi. Tütsünün sevdiğim gibi dumansı verilmemesi biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Onun maskülen veya alfa erkek parfümü olduğunu söylemek mümkün olmayabilir.

Dia Man, bence soyut ve ruhani tarafa yakın duruyor. Onun karmaşık notalara sahip yapısı meyveleri-baharatları-çiçekleri ve vetiveri bir araya getirmiş. Bu tür parfümler bende uhreviliği çağrıştırıyor. Duyulara hitap eden Dia Man, bir taraftan tanıdık geliyor bir taraftan eskiye ait yabancı gibi zihninize oyun oynuyor.

Bu hoş tasarım, kimi Amouage’ler gibi yoğun Arap-Ortadoğu esintisi taşımıyor. Onun fazlaca batılı koktuğu da söylenemez. Giymesi kolay yapısıyla bazı Amouage’lerden ayrışıyor. Kendi halinde, süper star olamayacak kokusuyla ilginç deneyim sunuyor. Denemeden almanın iyi fikir olmadığını söylemem gerekiyor. 100 ml. şişesinin 340 dolara satıldığını göz ardı etmemek gerekiyor.

Eau de Parfum formundaki Dia Man’ın performansı ilk dakikalar dışında saldırgan değil. Gün içinde ara ara kendisini hatırlatsa da ortalamanın altında yayılıma sahip. Kalıcılığı fena değil. Sonbahar-kış dönemi kullanımı için uygun denebilir.

Koku Güzelliği:10/7

30 Ekim 2020 Cuma

Calvin Klein – Women Intense (2019)

Calvin Klein’in 2018 yılında piyasaya sürdüğü Women isimli parfümün bir yıl sora Intense versiyonunun çıkması sürpriz olmadı. Odunsu çiçeksi olarak sınıflandırılan Women Intense’nin tanıtımı şu cümlelerle yapılmış: “Daha güçlü, daha cesur! Calvin Klein Women Intense kendisine esin kaynağı olan kadınların karakteri gibi, sonsuz çeşitlilik ve derin karmaşıklık taşıyan kadınsılık içerisinde, tezatları kutluyor. Modern ve çok yönlü kadınların güçlendirilmiş gerçekliğinden ilham alıyor. Şişe tasarımı geçmişi yeniden yorumlayan zamansız bir dile sahiptir. Dünyaya kadın gözüyle bakan Anne Collier tarafından tasarlanan şişe, hem bakma hem de kendine baktırma eylemlerini ele alıyor. İhtişamlı portakal çiçeği, duyusal yumuşaklık sağlayan menekşe özü ve güçlü sandal ağacı içeriklerinin ahenkli uyumu ile zamansız bir koku yaratıyor. Çok yönlü, güçlü ve cesur kadınların imzası.”

Women Intense’nin açılışı miskli yumuşak turunçgillerle gerçekleşiyor. Bir parça bergamot ve portakal çiçeğini andıran yumuşacık ve soyut üst notalardan sonra olibanum benzeri reçinemsilik yerleşiyor. Geri planda başarılı verilmemiş menekşe karşımıza dikiliveriyor. Orta bölüm yumuşak olibanumu andıran hafiften plastiğimsi reçineliğe yakın duruyor. Sonlarda büyük değişim yok. Miskin etkisini arttırdığını düşünüyorum.

Oldukça basit ve genele hitap eden ve açık açık ne koktuğu belli olmayan özensiz bir parfüm Women Intense. Tenimde olibanum benzeri reçinemsilikle çiçeksi miskli yapının öne çıktığını söyleyebilirim. Tanıdık koku formunu bir türlü herhangi parfüme benzetemiyorum. Yumuşacık, hafif, tatlımsı ama şekerli olmayan genel yapı, modern ama sıradışı karaktere sahip değil.

Women Intense o kadar yumuşak ki üzerinize ne kadar sıksanız da kokmadığını düşünüyorsunuz. Bu hafif Eau de Parfum’un performansı ne yazık ki yüksek değil. Ne kalıcılığı ne de etrafa yayılımı tatmin etmiyor. İlkbahar-yaz mevsimlerine yakışacağını düşünüyorum. Kokusunu Honorine Blanc tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6.5

20 Ekim 2020 Salı

Serge Lutens – Feminite du Bois (2009)

“Feminite du Bois bir parfümdür evet ama bundan daha öte bir şeydir. Parfümcülüğü kavramada yeni bir yoldur. Feminite du Bois’ten sonra söylemeliyim ki parfümler aynı şekilde üretilmemeye başlandı. Koku konseptini sarsmıştır.

Tüm bunlardan sonra parfüm nedir? Uyumsuzlukla birlikte kendi içinde bir harmonidir. Ben neredeyse çevremdeki her şeyle uyumsuzumdur. Burada benim ve diğer insanların duygularını uyumlu hale getirme çabam var. Yani benim akor etme şeklim diğer bir deyişle, yeni bir değer verebilmek için bana saçma gelen, eski moda veya kaba şeyleri değiştirip, anahtar özleri kullanıp, onu saf bir sihire dönüştürüp iyi olmasını sağladım. Tıpkı bir roman gibi veya kendi portreniz gibi. İlk seferi gizli ve örtülüdür. Söylemeliyim ki formülasyonu değiştirilmiştir. İlk yaratım Shiseido versiyonu değiştirilmiştir. Bu sefer soyunmuş haldedir. Küçük ve yassı şişenin Serge Lutens versiyonu içinde onu tamamen açığa çıkardım. O, gerçek Feminite du Bois haline geldi, kendine döndü. Kendi rengi, aroması, etiketiyle sadeliği en doğru şekilde sunuldu. Yanlış veya kötü bir şişeye gerek yoktu. O çıplak şişesinin içinde çırılçıplak, aynen olduğu gibi.

Sedirin açıkça anahtar olduğu, üzeri örtülmemiş, korunmamış ama dönüştürülmüş. Dönüştürülmüş kelimesini sevmiyorum. Diyebilirim ki isnat edilene karşı duran. Tıpkı mahkemedeki bir insan gibi itham edilmiş. Feminite du Bois itham edilmiştir. Ağaç itham edilmiştir. Ağaç ithama karşı duruyor. Diğer bir deyişle ben bir hakimim ve suçluyla aşk yaşıyorum. Bu yüzden sahip olmalısınız. Ne eksik ne fazla. Feminite du Bois işte budur. Hakim ile suçlunun aşkı. Bu, benim…”

2009 yılında Maestro Serge Lutens’in koleksiyonuna eklenen Feminite du Bois için bunları söylemiş üstat. İlk Feminite du Bois’nin 1992 yılında Shiseido lisansı altında yaratıldığını biliyoruz. 1992 yılındaki ilk Feminite du Bois’i Christopher Sheldrake ve Pierre Bourdon’un birlikte tasarladıkları yazılı kaynaklarda. 2009 yılındaki Serge Lutens versiyonunu yine Christopher Sheldrake tasarladı. Orijinaline oldukça benzeyen Serge Lutens’in Feminite du Bois’ini, çıkışında üç yıl sonra denemişim ilk defa. Aradan geçen sekiz yılın ardından bakalım 2020 yılındaki hissettiklerim nasıl bu parfüme karşı.

Feminite du Bois’in ilk saniyeleri şekerli meyveler ve bir parça baharatlarla gerçekleşiyor. Ferah olmayan derin ve yarı karanlık meyvelerin şeftali-erik ikilisine ait oldukları söylenebilir. Baharat tabağına düşmüş olgun mayhoş meyveleri çağrıştıran kısımdan sonra orta notalara geçiliyor. Tarçın ve karanfilin baharatlar bağlamında kendisini gösterdiğini düşünebiliriz. Orta bölümde gül ve menekşeden sınırlı oranda bahsedebiliriz. Sonlarda meyveli baharatlı omurgaya misk ekleniyor. Sedir ağacını andıran odunsuluk tabii ki noktayı koyuyor.

Parfümün ismi, kokunun yönünü işaret etse de tam olarak anlatamıyor. Dişilik ve odunsuluğa gönderme yapan isim, meyvelerin veya baharatların çağrışımını yapmıyor. Yüksek oranda kadınsı odunsuluk beklerken meyveli-baharatlı tarafa yakın duruyor. Serge Lutens hayranlarının yakından tanıdığı koyu eriksi baharatlar, Feminite du Bois’te tekrar edilmiş, tabii yüksek kaliteli işçilikle…

Baştan sona parfümün üzerinde gezinen köşeleri yuvarlatılmış sedir ağacı ve misk, karanfil-tarçın ikilisine yakın duruyor. Menekşe, parfüme modern pudramsı hava katıyor. Gül yağını andırmayan gül teması ve fabrikasyon şeftali suyu hissi vermeyen şeftali aroması güzel sürprizler olarak karşımıza çıkıyor. Karanfilli olgun erik, Lutens standardı babında mutluluk kaynağı oluyor benim için. Ayarında tatlılık her daim rahatlıkla hissediliyor.

Serge Lutens ve Christopher Shaldrake’in işbirliği harika sonuç vermiş Feminite du Bois özelinde. İsmindeki kadınsı vurguya rağmen erkekler de kullanabilir. Serin havaların parfümü Feminite du Bois. Yaz sıcakları için fazla kaçabilir. Eau de Parfum formundaki parfümün performansı fena değil. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı istikrarlı şekilde ortalama düzeyde.

Koku Güzelliği:10/7.5

 

15 Ekim 2020 Perşembe

Gucci – Bloom (2017)

Gucci’nin yaratım direktörü Alessandro Michele’in vizyonuyla geliştirilen ilk parfüm olması vesilesiyle önem arz ediyor Bloom. Gucci’ye göre Bloom, doğal, etkileyici ve bireysel şekilde gelişen kadınların özgünlüğünü, canlılığını ve çeşitliliğini kutlamak için tasarlanmış bir kokuymuş. Çiçeklerle dolu bahçenin zengin kokusunu yakalamak isteyen Bloom’un sümbülteber ve yasemini, Güney Hindistan’da keşfedilen eşsiz bir çiçek olan ve kullanıcıyı hayali bahçeye taşıyan koku formu yaratmak için parfümeride ilk kez kullanılan Rangoon Creeper ile birleştirdiğinden bahsediliyor.

Parfümün tasarımcısı Alberto Morillas, Bloom için şunları söylemiş: “Bu parfümü yaratmaya başlarken zihnimizde hayali bir bahçe vardı. Cennet gibi bir bahçe. Önce Hindistan’dan yasemin, sümbülteber ve misk ile başladım. Daha sonra da Bloom’un kokusuna derinlik kazandıran Birmanya Sarmaşığı’nı ekledim.”

Bloom’un ilk saniyeleri kremsi beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. Tatlı gardenya ve sümbülteber benzeri üst notalardan sonra orta kısımda kuru beyaz çiçeklere rastlıyoruz. Sabunsu tozlu yaseminin kendisini hissettirdiği orta bölüm, kadınsılığı daha da arttırıyor. Kapanışta büyük değişim yok. Kremsi beyaz çiçekler ve miskin varlığını duyumsuyoruz.

Bloom, kadın parfümlerinde örneğine sıkça rastladığımız sabunsu kuru beyaz çiçek kokusuna benziyor. Baştan sona kadar hiç değişmeyen Bloom’un gayet feminen karaktere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Koku formu olarak bilindik ve sıkça tekrarlanan yasemin-gardenya-sümbülteber merkezli eserlere fazlasıyla benziyor. Bu anlamda yaratıcı veya sıradışı olduğunu söylemek mümkün değil. Yine de çokça tercih edilen kadınsı tozlu beyaz çiçek formatı, büyük kitlelere hitap edecek düzlemde tasarlanmış.

Bloom’un iyi taraflarından birisi de kalitesinin hiç fena olmaması. Ana akım markalardaki bazı bıktırıcı şekerli yapı veya fazlaca iç bayan çiçeksilik, Bloom’da gayet kontrollü ve ustaca verilmiş. Tabii burada parfümün tasarımcısının büyük üstadlardan Alberto Morillas olması önemli rol oynuyor. Genellikle popüler markalara popüler kokusal eserler veren Alberto Morillas, Bloom’da iyi iş çıkarmış.

Gucci’nin büyük marka değerinin bize empoze ettiği durum, iyi parfümler yaratmaktır. 2000’li yıllardaki harika Gucci parfümlerinin çoğunun üretimini acımasızca bitiren ve 2010’lu yıllarda Gucci by Gucci serileri gibi vasat ötesi kokular çıkararak hayal kırıklığı yaratan Gucci’nin artık silkelenip, kendisine gelmesinin vakti çoktan geçiyor. Bamboo ve Bloom’u bu yönde atılmış olumlu adımlar olarak görüyorum.

Eau de Parfum formundaki denediğim Bloom’un performansı hiç fena değil. Kalıcılığı ve direnci gayet başarılı. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemi parfümü olarak düşünülebilir. Yaz sıcaklarında bir parça fazla gelebilir.

Koku Güzelliği:10/6.5

10 Ekim 2020 Cumartesi

Dolce & Gabbana – K (2019)

“Dolce & Gabbana K, erkeğin özünü kendi elementinde yakalar. O, hayatının kralıdır. Kendi yolunu izler, ailesini ve sevdiklerini her şeyden çok önemser. Büyüleyiciliğini ve canlılığını göstermekten korkmaz, köklerine sadık kalır, moderniteyi kucaklarken geleneğe saygı duyar.”

Dolce & Gabbana’nın 2019 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü K’nın yukarıdaki tanıtım cümleleri koku hakkında pek ipucu vermiyor. K’nın basit formlu şişesine tezat şekilde kapağının gayet süslü ve gösterişli oluşu parfümler evreninde ara ara karşılaştığımız durumlardan birisi. Kapağın kral tacı gibi olması ve parfümün isminin İngilizcedeki kral kelimesinin karşılığı King’i çağrıştırması şüphesiz tesadüf değil. Bakalım K, krallara layık bir parfüm mü?

K’nın açılışı yapay ambroksanı andıran steril, nanemsi turunçgillerle gerçekleşiyor. Dolce & Gabbana’ya göre K’nın üst notalarında kan portakalı, Sicilya limonu ve ardıç meyvesi kullanılmış. Limona fazla rastlamasam da sentetik tuzlu portakalın meyvemsi hissiyat verdiği bir gerçek. Orta kısımda kontrollü modern yapaylık devam ediyor. Ambroksan benzeri yapı biraz geriye çekiliyor. Orta bölümde aromatik baharatları görüyoruz. Sonlarda yapaylık pek kalmasa da sıradan odunsu tarafa doğru yelken açıyor. Bir parça paçuli ve misk, sedir ağacını andıran odunsulara eşlik ediyor.

Kullandığım K’nın Eau de Toilette versiyonu eksene sentetik, kimyasal moleküllere boğulmuş modern meyvemsiliğe ve güzel mi yoksa detarjanımsı mı koktuğu belli olmayan baharatsılığa göz kırpıyor. Bu tür ambroksanımsı, nanemsi, kavunumsu, Calone’msi  soğuk-serin parfümler çamaşır deterjanlarının o kimyevi rahatsızlığını hissettiriyor. K, berbat değil ama ne kalite anlamında ne de doğallık/gerçekçilik anlamında iyi yerde durmuyor. Temiz ilaç laboratuarının duvarlarına sinmiş tuhaf kokuyu andırıyor. 2015’li yıllar ve sonrasında karşılaştığımız tuzlu-steril-sentetik-ferah-ekşi-tatlı-doğaya ait olmadığını hissettiğiniz postmodern vasat parfümler furyasına Dolce & Gabbana da katkı yapmış.

K’nın rakipleri belli. Dior – Sauvage, Versace Pour Homme Dylan Blue, Chanel – Bleu ve diğerleri… K, genele hitap eden, kullanan çoğu genç arkadaşın ilgisini çekebilecek, ilk rüzgarıyla bir sürü deneyimsiz parfüm severe kendisini aldırabilecek yapıda. Oysa ki parfüm ustalarının ve acımasızca mükemmeli arayan koku gustolarının ilgisini çekmeyecek, sıradan, modern ve daha şimdiden klişe bir hayal kırıklığı denebilir K.

İlkbahar-yaz günlerine uyum sağlayabilecek K’yı, Daphne Bugey ve Nathalie Lorson birlikte tasarlamış. Kalıcılığı iyi sayılsa da etrafa yayılımı vasatı aşamıyor. İlkbahar-yaz döneminde kullanmaya daha uygun duruyor.

Koku Güzelliği:10/5

30 Eylül 2020 Çarşamba

John Varvatos – Artisan Pure (2017)

John Varvatos’un 2009 yılında piyasaya sürdüğü Artisan isimli erkek parfümünden sonra şaşırtıcı şekilde sürekli devam kokuları geliyor. Artık Artisan isimli parfümler için seri haline geldi diyebiliriz. 2020 yılı itibariyle beş Artisan isimli parfüm raflardaki yerini aldı. John Varvatos Artisan’ların en son üyesi 2017 yılında Pure ismiyle aramıza katıldı.

Özellikle ana vatanı Birleşik Devletlerde oldukça ilgi gören John Varvatos’lardan Artisan Pure, markanın internet sitesinde, Meksika’nın Xalapa şehrinin yemyeşil tepelerinden ilham alındığını bildirmiş. Xalapa’daki geniş kahve ve narenciye bahçeleri Artisan Pure’un ruhani temelini oluşturmuş. Odunsu turunçgil parfümü olduğu vurgulanmış. Ayrıca portakal ağacının şu üç unsuruna yer verilmiş: yapraklar, dallar ve yumuşak meyveler. Son olarak da en kaliteli orris kökünün kullanıldığından bahsedilmiş.

Artisan Pure’un ilk saniyeleri ferah ve yüksek kaliteli turunçgillerle gerçekleşiyor. Açılışta portakaldan ziyade yeşil, tozlu-yapraksı neroli-bergamot-portakal çiçeği aksına yakın narenciyelerden bahsedebilirim. Başlangıcı neroli kolonyalarını hatta azıcık Neroli Portofino’nun kuru, topraksı halini çağrıştırıyor. İlerleyen dakikalarda yeşil tema, çiçeksi-otu yapıyla yoluna devam ediyor. Ferah nerolinin yerini keskin olmayan baharatlar alıyor. Az biraz zencefil ve kimyon benzeri sakin baharatların eklenmesiyle ilginç hale geliyor. Kapanışta odunsuluk öne çıkıyor. Sedir ağacı tarzında değilse de orris ve miske destek veren odunsu notalar son bölümde dikkat çekiyor.

John Varvatos’un resmi tanıtımında kahveden bahsedilse de Artisan Pure’de kahve namına fazla bir şeye rastlamadım. Pure, başlangıçta harika neroli kolonyası gibi davranırken, ilerleyen saatlerde yumuşak ve uyumlu baharatların turunçgillerle nefis dansına doğru evriliyor.

Karşımızda şaşırtıcı derecede başarılı ve güzel kokan bir arkadaş var. Ferah, temiz, aromatik, otsu baharatların böylesine kaliteli verildiği bir parfüme niş markalarda bile rastlamak zor olabilir. Ne yapaylık var, ne zorlama var, ne bıktırıcı şekerleme kokusu var ne de kimyasal deniz-su-calone-ıso e super var. Artisan Pure ismi gibi saf ve basit sayılabilecek leziz mi leziz, buruk, acımsı, yeşil, tozlu ama aynı zamanda canlı, kalıcı ve modern yapıya sahip.

Başlangıcını Neroli Portofino’ya, orta ve son kısmını hafiften Cartier – Declaration’a benzettiğim Artisan Pure, uygun sayılabilecek yurtdışı fiyatıyla da fiyat-performans anlamında çok hoş bir yazlık olarak onlarca rakibinin önüne rahatlıkla geçer. Birazcık erkeksi temaya sahip olsa da kadınların onu kullanmaları garipsenemez.

Eau de Toilette formundaki Artisan Pure’u Rodrigo Flores-Roux’un tasarladığını belirtmek durumundayım. Günlük kullanımda sırıtmayacak yapısıyla her ortama uyum sağlayabileceğini düşünebiliriz.

Koku Güzelliği:10/7.5

25 Eylül 2020 Cuma

Issey Miyake – L’Eau d’Issey Pure (2016)

Issey Miyake’nin sevilen kadın parfümü L’Eau d’Issey, 1992 yılında raflardaki yerini almıştı. Aradan geçen uzun yıllar popülerliğini biraz azaltsa da hala kadınların değer verdiği eserlerden birisi denebilir. Doğal olarak da Issey Miyake bu başarılı parfümün devam kokularını çıkarttı.

2016 yılındaysa Issey Miyake’nin kendi deyimiyle L’Eau d’Issey hikayesinin ikinci bölümü açıldı. L’Eau d’Issey Pure’ün resmi tanıtımında 1992 yılı çıkışlı ablasına yeni soluk getirdiğinden bahsediliyor. Ayrıca Pure isimli parfümün, klasik L’Eau d’Issey’den ilham aldığı belirtilmiş. L’Eau d’Issey Pure’de, özel IFF molekülü olan maritimanın verdiği serin, berrak suları çağrıştıran etki vurgulanmış. Ayrıca içeriğindeki ambergrisin mineral ve hayvansı hissettirdiğinden dem vurulmuş.

L’Eau d’Issey Pure’ün açılışı serin ve hafiften tuzlu sayılabilecek çiçeklerle gerçekleşiyor. Sabunsu beyaz nemli çiçekleri anımsatan ilk saniyeler duru ve temiz gerçekleşiyor. Orta kısımda çiçeklerin payı artarken, su-tuz-deniz temasının gerilerde kaldığını görüyoruz. Orta bölümde sabunsu, kuru beyaz çiçeklerin daha da öne çıktığına şahit oluyoruz. Yasemin ve zambak ikilisinin domine ettiği acımsı, buruk ve şekerli olmayan sabunsu beyaz çiçekler Pure’ün merkezini oluşturuyor. Sonlarda ana hat değişmiyor. Açıklanan alt notalarındaki kaşmir ağacı, kapanışta odunsu efekt veriyor.

L’Eau d’Issey Pure, Issey Miyake’nin klasik tarzının tipik örneği. Basit, pürüzsüz, kaliteli ve saf sucul-çiçeksi parfümleriyle öne çıkan Issey Miyake, Pure’de bu geleneğini sürdürüyor. L’Eau d’Issey’in erkek versiyonu da ferah, sucul, çiçeksi-otsuydu. Benzer isimli Pure, sabunsu, kadınsı beyaz çiçekleri merkeze alıyor.

Hemen hemen hiç değişmeyen buruk, inatçı ve dolgun yasemin-zambak ikilisinin yanına eklenen bir parça su-tuz-ambergris temasıyla oluşan Pure çoğu yorumcunun bahsettiği gibi ferah yaz parfümü gibi davranmıyor. Sucul tarafı sınırlı olan Pure, serin ilkbahar-sonbahar dönemine yakışacağını ilan ediyor.

Temiz, kaliteli, feminen ve sağlam duran bir parfüm Pure. Kalıcılığı gayet iyi, etrafa yayılımı idare eder. Çok yaratıcı olmasa da, aklınızı başınızdan almayacaksa da, birçok benzer kadın parfümünü hatta deodorantı hatırlatsa da bu tür baskın çiçeksi parfümlere ilgisi olan hanımefendilerin imza kokusu olabilir.

Eau de Parfum formundaki L’Eau d’Issey Pure’ü sektörün tanınmış ismi Dominique Ropion tasarlamış.

Koku Güzelliği: 10/6.5

20 Eylül 2020 Pazar

Jo Malone – Red Roses (2001)

İngiltere merkezli niş parfümevlerinin en bilinenlerinden birisi denebilir Jo Malone için. Her ne kadar kendi kurduğu markasını Estee Lauder’e satsa da Jo Malone, dünya çapında başarı yakalamış durumda. Gelinen noktada küresel bir niş parfümevi gibi davranıyor. Sürekli yeni parfümler piyasaya sürerek koleksiyonu genişletiyor. Hemen hemen her temayı ve notayı kullanarak eksik parça bırakmamaya çalışıyor.

Jo Malone gibi iddialı markanın, parfümeri dünyasının en temel çiçeklerinden gül üzerine parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Markanın en bilinen gül parfümünün Red Roses olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2001 yılı çıkışlı Red Roses, markanın 2000’li yıllardaki karakterini izlemek açısından da hoş bir deneyim oldu benim için. Jo Malone’nin internet sitesinde Red Roses şu cümlelerle tanıtılmış: “Modern romantizmin kaynağı. Dünyanın en seçkin yedi gülünün şehvetli karışımı. Ezilmiş menekşe yaprakları ve limon dokunuşu ile yeni toplanmış çiçek buketi gibi açılıyor. Şaşırtıcı derecede temiz ve saf.”

Red Roses’in ilk saniyeleri bir parça limon, azıcık nane ama en çok da ferah gülle gerçekleşiyor. Açılışı gayet kadınsı, temiz, kaliteli, pürüzsüz ve gül kolonyalarını anımsatıyor. İlerleyen saatlerde koku karakterinde büyük değişim olmuyor. Orta kısımda temiz ve ferah sayılabilecek güle biraz menekşe ekleniyor. Misk de gül sularını andıran orta kısımdaki gülün yanında bulunuyor. Sonlarda miskli gül kapanışı yapıyor.

Red Roses, isminden de anlaşılacağı üzere gerçekçi ve bahçenizdeki kıpkırmızı güller gibi kokuyor. Bu yüksek kaliteli aroma hemen hemen hiç değişmeden devam ediyor. Basit, canlı, şeffaf, azıcık sabunsu, limonlu gül, birçok yeni nesil gül parfümündeki gibi bolca şekerli ya da ağır verilmemiş. Her kullandığımda bana gül sularını anımsattı. Uzun süreli kullanımda sıkıcı olacağı gibi bir önyargım var ne yazık ki.

Gördüğüm kadarıyla uzun uzadıya onu anlatmak yersiz çünkü karşımızda tekdüze ve gerçekçi bir gül aroması var. Onun çok yaratıcı ya da ilginç koktuğunu söylemem mümkün değil. Bize gül kokusu şöleni yaşatamayacak olsa da İngiliz gelenekselliğinin veya Viktorya dönemi şatolarının bahçelerinin şıklığını ve Britanya’nın yüksek kaliteli el işçiliğine sahip eserlerini anımsatması bakımından Red Roses, saf ve tertemiz gül kokusu arayan parfüm delilerinin listesinde üst sıralarda yerini korumaya devam edecektir.

Red Roses’ı bazı kaynaklar Lucien Piquet ve Patricia Bilodeau’nun birlikte tasarladığı iddia etmiş. Eau de Cologne formunda olmasına rağmen performansı şaşırtıcı derecede iyi. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı EDC için yeterli. Tabii ki kadın kullanımına yakın duruyor. Günlük kullanımda her yere uyum sağlayabilecek, ılık ilkbahar döneminde en iyi tepkilerini verebilecek Red Roses’ı deneyen çoğu kadının rahatlıkla benimseyeceğini düşünüyorum. Hele ki Chloe’nin o korkunç başarısız gül parfümlerini düşündükçe, Red Roses kullanılabilecek iyi seçeneklerden birisi denebilir.

Koku Güzelliği:10/7

14 Eylül 2020 Pazartesi

Bulgari – Bulgari Man Wood Neroli (2019)

Bulgari’nin 2010 yılında piyasaya sürdüğü erkek parfümü Bvlgari Man’in kısa süre içinde ondan fazla aynı isimli devam kokusu geldi. Bulgari’nin yeni nesil erkek parfümlerini temsil eden Bvlgari Man’ların 2019 yılında neroli teması üzerine inşa edilen kokusu Wood Neroli raflardaki yerini aldı. Ferah parfümlerde kullanılan nerolinin bir başka formuna da Bulgari imza atmış gibi görünüyor.

Wood Neroli, kendi internet sitesinde turunçgil odunsu olarak sınıflandırılmış ve insan ile doğa arasında yeni bağ oluşturma iddiasında olduğu söylenmiş. Ayrıca Akdenizin pırıl pırıl parlayan güneşinden ilham alınmış bir odunsu koku olduğu vurgulanmış. Açıklanan notalarında tuz, mineral, bergamot, portakal çiçeği gibi yaz parfümlerini çağrıştıran öğelerden bahsedilmiş.

Wood Neroli’nin ilk saniyeleri ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Misk, bergamot ve nerolinin hakimiyetindeki açılışı narenciyeli kolonyaları anımsatıyor. Hoş ve ferahlatıcı başlangıçtan sonra, turunçgillerin ağırlığı daha da artıyor. Tuzlu turunçgillere portakal çiçeği de ekleniyor. Hafiften çiçeksi hissettiren orta kısım, uniseks kullanıma uyum sağlayacaktır. Oldukça zayıflayan kapanışta sedir ağacı ve miskin daha fazla yer kaplaması sürpriz olmuyor. Bu tür turunçgil parfümlerinin adeta değişmez alt nota elemanları sedir ağacı ve misk görevlerini yapıyor.

Neroli notası ilginç bir koku karakterine sahip. Yaz parfümlerinde sıklıkla karşılaştığımız portakal ya da limona çok benzemiyor. Neroli buruk, acımsı, yeşil, çiçeksi ve hafiften hüzünlü davranıyor. Evet, neroli ferahlatıcı ama portakal kadar da dinamik veya canlandırıcı değil. Hafif bir çiçeksi esinti olarak algılıyorsunuz ve yeşil çiçeksi tarafı daha ağır basıyor. Wood Neroli de isminden anlaşılacağı üzere odunsu neroli kokusu vaat ediyor.

Genele bakıldığında çiçeksi yeşil turunçgillerin büyük yer tuttuğunu görüyoruz. Odunsu tarafı sonlarda, o da sınırlı derecede karşımıza çıkıyor. Büyük resimde misk, odunsulardan daha fazla yer kaplıyor. Pek derinliği olmayan ve düz çizgide ilerleyen Wood Neroli, kalite anlamında hiç fena yerde durmuyor. Bu tür parfümlerin en büyük avantajıysa sevmesi ve kullanması kolay yapıda olmaları. Onu deneyip de nefret edecek çok fazla kişi çıkmayacaktır. Güvenli bir yaz parfümü olarak düşünülebilir.

Eau de Parfum formunda olması tabii ki iyi haber ama performansı çoğu turunçgil kokusu gibi vasatı aşamıyor. Kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı ilk patlama dışında yüksek değil. Erkek parfümü olarak piyasaya sürülse de kadınlar rahatlıkla kullanabilir bu serin Akdeniz kolonyasını.

Kokusunu ünlü isim Alberto Morillas tasarlamış. Wood Neroli, abartılı fiyata sahip Tom Ford’un Neroli Portofino’suna uygun rakamlı seçenek olarak bakılabilir.

Koku Güzelliği:10/7.5

9 Eylül 2020 Çarşamba

Perris Monte Carlo – Jasmin de Pays (2019)

Perris Monte Carlo’nun Grasse serisi yeni parfümlerle büyümeye devam ediyor. 2019 yılında Rose de Mai ve Jasmin de Pays ile başlayan Grasse serüveni, 2020 yılında Mimosa Tanneron ve Lavande Romaine ile iki yeni üye kazandı. Perris’in Grasse serisi parfümlerini Jean-Claude Ellena’nın tasarladığını biliyoruz.

Bu aralar kullandığım Jasmin de Pays’in tanıtımında dört nota öne çıkarılmış: Yasemin özütü, karanfil, kadife çiçeği ve misk. Parfümün tasarımcısı Ellena’nın şu cümlelerine yer verilmiş: “Yasemine olan bağlılığım Grasse’deki çocukluğuma dayanıyor.  Çocukken şafak vakti yasemin çiçeklerini ve beyaz porselen çiçeklerini toplardım, onların kokuları yeşil, şeffaf ve sarhoş ediciydi. Öğleye kadar, beyaz yaprakların sonuncusu sıcak bir portakal çiçeği kokusu yayardı. Geceleyin, artık sararmış olan unutulmuş çiçekler, mutlu, derin bir hayvansal koku yayıyordu. Bu doğa eserine hayran olmak, parfümü farklı bir şekilde hayal etmek, onun öğeleriyle oynamak, etkilerini değiştirmek, onu eşsiz ve sonsuza kadar yasemin haline getirmek ilham kaynağımdı.”

Jasmin de Pays’in açılışı kuru ve çiçeksi tonlarda gerçekleşiyor. Beyaz sabunsu çiçeklerin ilk saniyelerdeki etkisi bariz. Açılışta tabii ki buruk, acımsı, saf ve gerçekçi yaseminin etkisi büyük denebilir. İlerleyen saatlerde sabunsu tonlar daha da artıyor. Yasemin iyice yerleşiyor parfüme. Kuru, tozlu ve indolik yasemin çiçeksi, feminen ve yüksek kaliteli. Son bölümde yine büyük değişim yok. Yasemine eşlik eden miskle kapanış gerçekleşiyor.

İsminden de anlaşılacağı üzere tam bir yasemin çiçeği merkezli parfümle karşı karşıyayız. Beyaz, sabunsu yasemin baştan sona kadar etkili. Genel olarak düz çizgide ilerlediği söylenebilir Jasmin de Pays’ın. Pek değişim yaşanmıyor ve sürpriz yapmıyor. Ellena minimalizmiyle bir kez daha karşılaşıyoruz.

Yüksek kaliteli yasemin temalı parfüm arıyorsanız iyi bir seçenek olarak kenarda durmasında fayda var Jasmin de Pays’ın. Burada sorun ne yazık ki benimle ilgili çünkü parfümlerde bu kadar beyaz, sabunsu çiçekleri ve kuru yasemini kendime yakın bulamıyorum. Benim için alıp, kullanacağım bir eser olmasa da bu tarzın sevenlerini memnun edeceğe benziyor.

Kimi parfüm platformlarında uniseks olarak sunulsa da kadın kullanımına yakın duruyor. Eau de Parfum formunda. Kalıcılığı iyi, etrafa yayılımı fena değil. Hoş bir ilkbahar-sonbahar kokusu olarak size hizmet edebilir.

Kokusunu Jean-Claude Ellena tasarlamış. Günlük kullanıma, her türlü kıyafete uyabileceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Ağustos 2020 Pazar

Creed – Aventus (2010)

Aventus’u anlama ve tanımlama çabalarımda artık sona gelmek istiyorum. Yıllar içerisinde iki defa hakkında yazı yazmamı sağlayan Aventus’un artık final yazısını kaleme almanın zamanı geldi. 2011 yılında Creed tarafından tanıtılan ve kısa sürede dünya çapında büyük yankı uyandıran Aventus isimli erkek parfümü, marka tarihinin en çok satan kokusu haline geldi. Birçok benzeri üretildi ve niş parfüm dünyasının popüler yıldızı denebilir. Creed’in bile Aventus’un böylesine büyük başarı yakalayacağını beklemediğini varsaymak yerinde olabilir.

Creed’in internet sitesinde Aventus’un gücü ve başarıyı kutlayan tarihi bir imparatorun dramatik yaşamından ilham aldığı belirtiliyor. Her ne kadar isim vermese de açık kaynaklardan Aventus’un Napolyon Bonapart’tan esinlendiğini biliyoruz. Aventus isminin “rüzgardan” kelimesinden türetilerek bulunduğu ve Aventus erkeğini her zaman sırtını başarı rüzgarlarına dayayarak dört nala koşan bir adam olarak tanımladığını görüyoruz. Ayrıca iyi yaşanmış bir hayatın tadını çıkaran bireyler için sofistike karışım olduğu da öne sürülmüş.

Aventus’un ilk saniyeleri ananas, elma ve tozlu yapraksılıkla gerçekleşiyor. Hafiften metalik ve ekşi meyvelerin (ananas ve elma) lezzetli, ferah, dumansı ve pürüzsüz olduğu söylenebilir. Bir parça bergamotun eşlik ettiği ilk saniyeler lezzetli ananasın önderliğinde geçiliyor. Orta bölümde mayhoş ananasın izleri devam ediyor. Orta notalarda parfümü böylesine ilginç ve sevilen yapan huş ağacı bizi karşılıyor. Dumansı ve ağaçsı davranan huş ağacıyla ananasın karışımı orta kısmı domine ediyor.  Orta notalarda gerilerden azıcık tütsü de algılıyorum. Açıklanan resmi orta notalarında pembe meyveler, paçuli ve yasemin görünüyor fakat hafiften plastiğimsi ağaçsılık daha etkili. Sonlarda görünüm pek değişmiyor. Odunsu ananas kapanışta da devam ediyor. Deriyi andıran odunsuluk sonlarda öne çıkıyor.

Aventus’un kokusal çözümlemesi uzun uzadıya yapılmayacak kadar basit. Ana yapı ekşi meyveler ve odunsulardan oluşuyor. Başlangıçtaki canlı ve dinamik ananas-elma ikilisinin orta kısımda huş ağacıyla dengelenmesiyle Aventus’un anlatması zor ilginç kokusu ortaya çıkıyor. Ağaçsılık kimi zaman dumansı hissiyat veriyor fakat asla karanlık ya da koyu kokmuyor. Aventus gayet açık, basit, düz, derinliğe sahip olmayan bir parfüm. Diğer taraftan da büyük kitlelerin sevmesi için tasarlanmış, kimi zaman ucuz hissettiren, temiz, canlı, genele hitap eden, kadınların çok sevdiği forma sahip bir eser. Hem bu kadar basit ve mütevazi olup, hem de nasıl böylesine büyük fenomen haline geldi, anlaması zor.

Hayatın çoğu anında olduğu gibi nedenlerin peşinde koşmaktansa Aventus gibi popüler parfümü olduğu gibi kabul etmeliyiz sanırım. Creed markasının oldukça yüksek fiyatlara satılan parfümlerini düşününce, Aventus’un 100 ml.’sinin 435 dolar gibi akıl almaz rakama satılması normal gelebilir fakat bu parfümün böylesine uçuk rakamları hak edip, etmediği daha uzun yıllar tartışılacaktır.

Sonuç olarak 2010’lu yılların bol şekerli ve baharatlı erkek parfümlerinden ayrılan, yapaylığa rastlanmayan fakat doğal/gerçekçi de olmayan, kimilerinin marketlerde satılan ananas sularına benzettiği metalik meyvemsi kokusuyla Aventus’a eskisi kadar sinir olmuyorum ama ona aşık olanları da anlayamıyorum. Evet, herkesin istediği parfüme aşık olma özgürlüğü var ama vasatizmin sınırlarında dolaşan Aventus’un kolay kullanılabilir, konforlu ve güvenli koktuğunun da hakkını vermek istiyorum. Onu koklayıp nefret edecek çok fazla kişi çıkmayacaktır. Hele ki kadınların Aventus’a bayılmalarını nasıl açıklayabiliriz hiçbir fikrim yok.

Aventus ve daha genel olarak Creed’in parfümlerindeki batch kodu olayını çoğumuz biliyoruz. Aventus’un bir sürü batch kodlu versiyonu var ve benim denediğim efsane Aventus batch’lerinden Z01 idi. Bu ünlü batch’te ananasla deriyi andıran dumansı ağaçsılık hoş dengede vermiş. Özellikle sonları oldukça deri-odunsu davranıyor.

Kokusu altıncı nesil Creed baş parfümörü Olivier Creed ve oğlu Erwin tarafından tasarlanmış. Erkek parfümü olsa da uniseks olarak rahatlıkla kullanılabilir. Günlük kıyafetlere, spor sonrasına, deniz kenarına ve yaz akşamlarının uzun partilerinde kullanmak için doğru seçim olabilir. Çok soğuk kış günleri dışında her mevsime uyum sağlayabilir.

Eau de Parfum formundaki Aventus’un kalıcılığı idare eder, etrafa yayılımı yüksek sayılmaz.

Koku Güzelliği:10/7

25 Ağustos 2020 Salı

Chanel – Bleu de Chanel (2010)

Chanel parfüm biriminin 2010 yılında isminde mavi kelimesinin geçtiği erkek kokusu çıkarması, kuşkusuz büyük merak uyandırmıştı. Moda dünyasının havalı markası Chanel için çoğu kişi “onlar asla hata yapıp kötü parfüm çıkarmaz” demesine rağmen ilk zamanlarda yoğun eleştiriler aldı Bleu de Chanel. Gerek isminin Chanel’e yakışmayacak basitliği gerekse kokusunun fazlaca piyasa işi olması sebebiyle kimi Chanel kullanıcılarının hayal kırıklığına uğradığı söylenebilir.

Bleu de Chanel’in ilk olarak Eau de Toilette formunda piyasaya sürüldüğünü biliyoruz. İlerleyen yıllarda Eau de Parfum ve en son Parfum versiyonu raflardaki yerini almış durumda. Benim kullandığım Eau de Toilette versiyonuydu. Chanel’in internet sitesinde Bleu de Chanel’in odunsu aromatik yönü vurgulanmış. Ayrıca temiz, taze ve son derece şehvetli koktuğu belirtilmiş.

Bleu de Chanel’in ilk saniyeleri aromatik otların desteklediği dinamik ve taze turunçgillerle gerçekleşiyor. Derin ve karanlık sayılabilecek greyfurda eşlik eden aromatik otlar biberiye ve kekik olabilir. Süper ferah davranmayan ilk saniyelerden sonra orta bölüme geçiliyor. Aromatik mavimsi deniz temasının yanına serin baharatlar ekleniyor. Buradaki en öne çıkan baharatın zencefil olduğunu düşünüyorum. Orta kısımda Iso E Super ve Calone’yi anımsatan geri planda hafiften yapaylık hissediliyor. Sonlarda Chanel’e göre sedir ağacı ve sandal ağacı var fakat ambroksan tarzı sentetiklerin daha çok yer kapladığını sanıyorum.

Karşımızda 2000’li yılların oldukça tanıdık koku formu var. Bleu de Chanel’in aromatik Akdeniz otlarının eşlik ettiği turunçgiller, lavanta, soğuk baharatlar, sentetik deniz kokusu ve odunsulardan oluştuğunu söyleyebilirim. Parfümün ismindeki mavi kelimesi kafa karıştırıcı çünkü tam olarak deniz-okyanus-su temalı rakiplerine benzemese de onu koklarken garip şekilde yosunsu hissiyat algılıyorsunuz. Sucul yaz parfümleri gibi çok ferah ve hafif değil tıpkı şişesinin rengi gibi koyu mavi kokuyor adeta. Onun için aromatik otsu baharat parfümü diyesim var.

Bleu de Chanel bir taraftan tanıdık, sıradan, yaratıcı olmayan ve hatta erkeklerin kullandığı traş sonrası kolonyaları veya traş köpüklerini anımsatıyor. Diğer taraftan da üst ve orta notalarında derin sucul, bitkisel ve yarı karanlık baharatları bünyesinde barındırıyor. Hem yapay ve vasat kokuyor hem de her ortamda kullanılabilecek hatta takım elbiseye uyum sağlayabilecek çok yönlülüğe sahip. Ayrıca tatlılık fazla değil, erkeksi davranıyor ve kadınlar onu anlamlandıramadığım şekilde seviyor. Zıtlıkları bünyesinde barındırıyor.

İyi de Bleu de Chanel neden bu kadar eleştiriliyor. Ucuz kokan piyasaya parfümlerine benzemesi, Chanel markasının ağırlığına ve elegant tavrına hakaret olarak düşünülüyor anladığım kadarıyla. Chanel’in genele yönelik parfümü, büyük kitlelere satış yapabilmesinin önünü açarken, markanın lüks karakterine de yara aldırıyor. Eğer Chanel de bu yola başvuruyorsa diğer markalar neler yapmaz diye insan düşünmeden edemiyor.

Ne denirse densin, oldukça seviliyor Bleu de Chanel fakat aklınızı başınızdan alamayacağını veya markanın lüks hissiyatını size yaşatamayacağını şimdiden kabullenmeniz gerekebilir. Sıradışı ya da sofistike değil ve eğer traş sonrası kolonyası benzeri bir parfüme yüz dolar civarında ödeme yapmak sizin için sorun değilse hiç durmayın ve ona sahip olun.

Kokusunu sektörün en ünlü isimlerinden Jacques Polge tasarlamış. Kalıcılığı fena değil, etrafa yayılımı ilk patlama dışında ortalamanın biraz altında diyebilirim. Serin ilkbahar günlerine yakışacağını tahmin ediyorum.

Koku Güzelliği:10/6

20 Ağustos 2020 Perşembe

Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)

Angeliques Sous La Pluie için parfüm editörü Frederic Malle ile 2000’li yılların en önemli koku yaratıcısı Jean-Claude Ellena’nın işbirliğinden doğan aşk çocuğu diyebilirim. Frederic Malle koleksiyonunun ilk eserlerinden olan Angeliques Sous La Pluie’yu uzun yıllar öncesinde kullanmış ve oldukça başarılı bulmuştum. Aradan geçen yılların ardından koku hafızamdan silinen bu parfümü tekrar kullanmaya karar verdim.

Frederic Malle’nin internet sitesinde odunsu, ferah, miskli olarak sınıflandırılmış. Tanıtım cümlelerinde empresyonizm sanat akım akımını andıran ifadelere yer verilmiş: “Doğanın izlenimci bir tasviri. Canlı sedir ve beyaz misk zemin üzerine ardıç meyveleri, pembe biber ve bergamotla renklendirilmiş melekotu çiçeklerinin suluboyayı andıran çizimi. Baharatlı tazeliğin kırılgan bir resminde, yağmurla bulanıklaşır gibi, mor ve grinin nüansları birbirine karışır.”

Bu sanatsal tanıtımın ardından parfümü tenime sürdüğümde ilk saniyelerde yeşil berrak otlar, ıslak nötr çiçekler ve serin-köksü vetiverle karşılaşıyorum. Yeşil temanın galbanumu anımsattığı açılış şemasında melekotu etkisinin büyük olmadığını ama geri planda durduğunu düşünebilirsiniz. Orta kısımda yeşil tema azalırken, daha odunsu-tütsülü tarafa doğru eviriliyor. Kuru ve yüksek kaliteli sedir ağacının yanında karanlık olmayan tütsünün bulunduğunu sanıyorum. Kapanış ne yazık ki çok zayıf ve hatta yok gibi. Miskli sedir ağacı son bölümde varla yok arasında gidip geliyor.

Angeliques Sous La Pluie isminin ne kadar doğru seçildiği ortada. Her ne kadar melek otu büyük resimde çok fazla yer kaplamasa da bu parfüm yağmur yağdıktan sonra etrafa enfes kokular saçan ve sedir ağaçlarıyla kaplı gizli bahçeyi size sunuyor. Bu pastoral koku profili beni rutubetli ormandan aniden karşımıza çıkan gizemli, berrak, duru göl kenarına götürüyor. Onun kokusu doğal, gerçekçi, yüksek kaliteli ve her şeyiyle doğaya ait.

Böylesine şiirsel parfüm dilini 2000 yıllarda çok az parfüm yaratıcısı konuşabilir ve Jean-Claude Ellena bu koku profili için mükemmel seçim dersem yanlış olmaz. Bu anlamda Frederic Malle’nin doğru editörlüğünü görüyoruz Angeliques Sous La Pluie özelinde.

Onu koklarken, izlenimci ressamların natürmortlarına bakıyormuş gibi hissediyorum. Bay Ellena’nın fırça darbeleri her zaman ki gibi basit, minimal, yüksek kaliteli ve akılda kalıcı denebilir. Angeliques Sous La Pluie, şık, sade, hoş ve sakin kompozisyona sahip. 2000’li yılların berbat ve hoyrat koku trendlerine çok uzak şükürler olsun ki. Ferah sayılabilecek yapısını asla yeni nesil şekerli, baharatlı, yapay sucul kimyasal bombalarla kıyaslamayın.

Angeliques Sous La Pluie, ferah ağaçsı modern parfümlerin en güzel örneklerinden birisi gibi duruyor. Kendine özgü kokusunu kimi kullanıcılar Voyage d’Hermes’e benzetmiş. Hafiften benzerlik olsa da Angeliques Sous La Pluie hem kokusal hem de sanatsal anlamda Voyage d’Hermes’ten birkaç gömlek üstün. Ayrıca Frederic Malle’nin şöhretli parfümü French Lover’ın daha zayıf haline benzetilmiş.

Geleyim kötü habere. Eau de Toilette formundaki parfümün performansı çok zayıf. Hem kalıcılığı hem de etrafa yayılımı oldukça az ki en çok şikayet edilen konu bu. Keşke biraz daha güçlü olsaydı. İlkbahar-yaz dönemi için uygun olacaktır. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir.

Koku Güzelliği:10/8.5

15 Ağustos 2020 Cumartesi

Carolina Herrera – Chic (2002)

Carolina Herrera’nın 2002 yılı çıkışlı kadın parfümü Chic, markanın yeni nesil kokularını temsil ediyor. Chic Woman’dan bir yıl sonra Chic’in erkek versiyonu da piyasaya sürülmüştü. Her ne kadar 212 serisi kadar büyük satış rakamlarına ulaşamasa da Chic isimli parfümler varlığını sürdürmeye çalıştı. Muhtemelen artık üretimi bitirilen Chic’in kadın versiyonuyla tanıştım kısa süre önce.

Carolina Herrera’nın internet sitesinden kaldırıldığını düşündüğüm Chic’in kadın versiyonu için bir süredir üretiminin bitirildiğine dair duyumlar geliyor. Kuvvetle muhtemel doğru olan Chic’in üretiminin sonlanmasıyla artık bu parfüme ulaşmanın mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Kullanım döneminde çiçeksi tarafa yakın bulduğum Chic’in açılışı beyaz sabunsu çiçeklerle gerçekleşiyor. Portakal çiçeği, zambak ve frezyadan oluşan üst notaları gayet kadınsı, çiçeksi ferah/sucul tarafa yakın duruyor. Orta kısımda frezyaya gül ekleniyor ki bu iki nota kadın parfümlerinde sıkça birlikte kullanılıyor. Başlangıçtaki nemli beyaz çiçekleri andırıyor orta kısımdaki yapı. Sonlarda değişim yok. Hafiften odunsuların ve miskin eşlik ettiği kapanışı oldukça zayıf denebilir.

Chic, ortalama sabunsu ferah beyaz çiçek-gül parfümüne benziyor. Kokusal formu gayet tanıdık, çokça tekrar edilen, yaratıcı olmayan basit ve düz çizgide ilerleyen yapısıyla, masum kadın parfümlerinin devamı gibi adeta. Kalite anlamında üst düzey değil ve uzun süreli kullanımlarda benim için süper sıkıcı olacağına eminim.

Ilık ilkbahar dönemine uyacak Chic, duru bir bahar parfümü olmanın ötesine geçemiyor. Zaman zaman Avon’un bazı kadın parfümlerini andıran yapısıyla, ağır olmayan koku arayan hanımefendilerin ilgisini çekebilir. Onun dışında uzun uzun bahsedilecek tarafı bulunmuyor.

Chic’i kullanan hanımefendilere bakılırsa kapsamlı reformülasyondan geçmiş ve güncel versiyonu pek başarılı bulunmamış. Muhtemelen kullandığım yeni şişelerden birisiydi ve çok iz bırakamadı hafızamda.

Eau de Parfum formundaki Chic’in kalıcılığı ve etrafa yayılımı ortalamanın altında. Kokusunu Alberto Morillas ve Jacques Cavallier gibi sektörün en popüler parfümörleri tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/5

4 Ağustos 2020 Salı

Perris Monte Carlo – Mandarino di Sicilia (2018)

Perris Monte Carlo’nun İtalya koleksiyonunu keşfetmeye devam ediyorum. Yazlık ve ferah parfümlerden oluşan İtalya koleksiyonunun her parfümünde farklı turunçgil meyvesine ağırlık verilmiş. Bu durum yeni nesil niş markaların sıkça uyguladığı bir durum. 2018 yılında piyasaya sürülen Mandarino di Sicilia’nın isminden anlaşılacağı üzere hem Sicilya adasına hem de mandalina meyvesine vurgu yapılmış.

Perris Monte Carlo’nun internet sitesinde Mandarino di Sicilia şöyle tanıtılmış: “Mandalina seçimi meyvenin kalitesine, hasat anına ve ekstraksiyon işlemine bağlıdır. Uçucu yağın farklı nitelikleri, bu meyveyi bütünüyle temsil eden kokunun yaratılmasına olan ilgiyi artırmıştır. Mandarino Di Sicilia üç benzersiz uçucu yağ fraksiyonuna sahiptir; Birincisi yeşil mandalina, ikinci geçişte ağırlaşan hassas ve uçucu bir yağ, üçüncü esansiyel yağ sarı mandalinadır.”

Mandarino di Sicilia’nın açılışı yeşil, kuru ve tozlu yaprağımsı hissiyatla gerçekleşiyor. Asidik, tozlu turunçgillerden tabii ki mandalina ön planda. Ferah ve yüksek kaliteli başlangıçtan sonra orta kısımda tozlu yapı geride kalırken yine gayet gerçekçi turunçgiller bayrağı devralıyor. Portakal, mandalina ve bir parça nötr çiçeksilikle birlikte harika kokan orta kısımdan sonra alt notalarda odunsular var. Narenciyeler etkisini sürdürürken sedir ağacının izleri takip edilebiliyor kapanışta. Bu tür parfümlerin değişmez alt nota elemanı misk de yerini alıyor.

Mandarino di Sicilia, tam bir ferah turunçgil parfümü denebilir. Fazlaca tatlı-şekerli verilmemiş yeşil mandalina-acı portakal ikilisi parfümün ana aksını oluşturuyor. Kuru sayılabilecek gerçekçi başlangıcı ve leziz orta notalarıyla nefis bir yaz kokusuna sahip.

Mandarino di Sicilia’nın tek sıradan yanı alt notaları denebilir. Başlangıcını ve orta kısmını çok sevdim. Müthiş gerçekçiliği ve sınırlı verilmiş tatlılığıyla iyi bir yaz parfümü arayan niş meraklılarına hitap ediyor. Üst ve orta bölümünü koklamaya doyamıyorum. Belki de bu tür turunçgil parfümlerini sevdiğim için sevmiş olabilirim. Biraz abartıyor olabilirim fakat 1966 yılı çıkışlı Eau Sauvage’ye hafiften benzettim genel yapısını.

Mandarino di Sicilia, Perris Monte Carlo’nun İtalya serisine ait bir arkadaşımız. İtalya temalı parfümlerin çoğu gibi ferah ve turunçgilli yapısıyla konsept-isim uyumunu sağlamış. Her ne kadar fazlaca düz çizgide ilerlese ve pek derinliğe sahip olmasa da onu koklamak mutluluk sebebiydi benim için. Canlı ve hayat dolu kokusunu denemenizi öneririm.

Geleyim kötü habere. Birçok ferah yaz parfümünün performans anlamında yaşadığı problemleri Mandarino di Sicilia’da yaşıyor. İlk patlama dışında etrafa yayılımı zayıf ne yazık ki. Kalıcılığı da tenimde fazla olmadı. Bu anlamda güçlü yaz parfümü arayanların başka seçeneklere yönelmesi gerekebilir.

Eau de Parfum formundaki Mandarino di Sicilia’nın kokusunu Gian Luca Perris tasarlamış. Tam bir yaz parfümü. Hem kadınlar hem de erkekler rahatlıkla kullanabilir. Günlük kullanıma ve her ortama uyum sağlayacaktır.

Koku Güzelliği:10/8

28 Temmuz 2020 Salı

Avon – Pur Blanca (2003)

Avon’un 2003 yılında piyasaya sürdüğü kadın parfümü Pur Blanca, üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen talep görmeye devam ediyor. Avon’un internet sitesinde Pur Blanca’nın Eau de Toilette olduğu belirtilmiş. Ayrıca “Sade, saf, narin… Pur Blanca ile sadeliği keşfet. Beyaz frezya, ylang ylang ve beyaz çiçek notalarının saf buluşması” cümleleriyle tanıtılmış. Çiçeksi ve odunsu olarak sınıflandırılmış.

Pur Blanca’nın başlangıcı sabunsu beyaz çiçeklerle gerçekleşiyor. İlk dakikalarda kadınsı frezya çiçeğinin etkisini hissediyoruz. Orta kısma geçildiğinde sabunsu beyaz çiçekler yoluna devam ediyor. Başlangıcıyla hemen hemen aynı devam eden Pur Blanca’nın kokusuna bir parça şakayık ve gül ekleniyor. Sonlarda aynı koku formu üzerinden ilerliyor. Alt notalarda çiçeklere misk eşlik ediyor.

Pur Blanca, aynı Avon’un internet sitesinde yazdığı özellikleri içerisinde barındırıyor. Kokusu saf, sade ve narin. Kadınsı beyaz çiçeklerin hakimiyetindeki parfümün odunsu olduğuna ise pek katılamayacağım. Pur Blanca tam bir sabunsu, kremsi çiçek parfümü.

Kimi kullanıcıların ucuz koktuğunu söylemesi ve yapay olduğunu iddia etmesi anlaşılabilir. Pur Blanca tabii ki yüksek kaliteli ve gerçekçi değil. Sonuçta çok uygun fiyatlara satılan Avon’un parfümü ve ondan mucizeler beklemek anlamsız olabilir. Yine de genel yapısının başarısız olduğunu söylemek de haksızlık. Onun için ortalama bir kadın parfümü diyebilirim.

Kokusal olarak yeni birşey söylemiyor. Bu tarzdaki onlarca kadın parfümünü tekrarlıyor. Sabunsu, saf beyaz çiçek teması, kadın parfümlerinin vazgeçilmezidir. Avon’da bu yönde hareket etmiş. Eğer parfümlere yüksek ücretler ödemek istemeyen guruptansanız, Avon’lar ve Pur Blanca sizi bekliyor.

Performansı iyi değil ne yazık ki. Kalıcılığı az, etrafa yayılımı güçlü değil. Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine uyacaktır. Kokusunu Harry Fremont tasarlamış.

Koku Güzelliği:10/6

23 Temmuz 2020 Perşembe

Perris Monte Carlo – Rose de Mai (2019)

Unesco, 2018 yılında Fransa’nın parfümcülük alanındaki ünlü şehri Grasse’yi dünya mirası listesine aldı. Parfümeri sanatının en bilinen şehri Grasse, Perris parfümevine ilham vermiş durumda. Grasse isimli seriyi piyasaya süren Perris Monte Carlo’nun arzusunun bu şehrin tarihini ve eşsiz işçiliğini temsil etmesi ve herkesin Fransız parfümeri sanatının kalitesinden zevk almasını sağlamaktı. Bunu başarmak için Gian Luca Perris, çok doğru bir isim seçti: Jean Claude Ellena.

“Grasse’de bu projede baş yaratıcı olmak için dikkate değer birkaç aday vardı! Ama bana göre, Jean Claude Ellena zamanımızın en ikonik parfümörü ve diğer herkesin üzerinde duruyor. Açıkçası, sanatsal olarak Grasse’de doğduğuna şüphe yok. Jean Claude kendisine “écrivain des odeurs” diyor, ben ise ona Parfüm Şairi demeyi seviyorum ve bu projede onunla çalışmak gerçek bir ayrıcalıktı.” demiş Gian Luca Perris. Grasse serisindeki dört parfümün de tasarımcısı olan Jean Claude Ellena, yarattığı Rose de Mai için şunları söylemiş:

“20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Gertrude Stein’ın yazdığı ünlü söz şudur: ‘Güldür bir gül gül bir güldür (A rose is a rose is a rose)…’ Bu ifade, tüm çiçekler arasında gülün gerçekten eşsiz olduğunu ve bugün elliden fazla çeşidimiz olduğunu belirtiyor. Gül, paçuli ve miskle harmanlandığında hafif, yüce, taze, baştan çıkarıcı, yumuşak ve erotik olabilir. Bu narin çiçeğin kışkırtıcı çağrısına yumuşak ve şehvetli notalarla cevap verdim ve tüm bunlar arasında Grasse’de en çok ekilen çiçek olduğu için mayıs gülünü seçtim. Benim için Rose de Mai parlak ve neşeli kokuyor.”

Rose de Mai’nin açılışı yüksek kaliteli gülle gerçekleşiyor. Hafiften sabunsu, buruk ve ferahlık sınırındaki hüzünlü gül ilk saniyelerde gerçekçiliği ve doğallıyla şaşırtıyor. Başarılı üst notalarından sonra orta kısımda büyük değişim olmuyor. Aynı sabunsu ve tertemiz denebilecek kadifemsi güle, ölmez otu ve paçuli benzeri yapı ekleniyor. Sonlarda yine büyük değişim yok. Alt notalarda pürüzsüz güle misk destek veriyor.

Rose de Mai, çok basit kokan hoş bir gül parfümü olarak değerlendirilebilir. Gül, baştan sona her daim etkili ve tek yetkili. Buradaki gül, gül kolonyalarını veya gül sularını andırıyor. Evet, doğru tanım gül suyu gibi denebilir. Kokusal anlamda tabii ki kaliteli, hoş ve yapaylıktan uzak tarzıyla kısa zamanda alışıveriyorsunuz ona. Diğer taraftan fazlaca düz çizgide ilerliyor, neredeyse hiç değişmiyor ve pek derinliğe sahip değil. Böylesine basit ve hoş koku formunu da ancak Jean Claude Ellena verebilirdi.

Rose de Mai, benzersiz, sıradışı ve kalbinizin atmasını hızlandıracak bir parfüm değil. Tam tersine sakin, barışçıl, doğal ve mütevazi davranıyor. Kimi zaman bazı kadın deodorantlarına benzetiyorsunuz bazen de temiz ve hüzünlü kokusuyla sizi geçmişinize götürebiliyor.

Parfümün açıklanan dört ana notası var: gül özütü, ölmez otu, sardunya gül ve misk. Bu notalara bakarsak gül, sardunya ve miske yakın duruyor ana yapı. Paçuli de geri planda verilmiş. Kullanan çoğu kişinin beğenebileceği tarzıyla, fazlaca uçlarda takılan bazı niş parfümlerden rahatlıkla ayrılıyor. Gülün verilişi itibariyle kadın kullanımına yakın duruyor. Serin ilkbahar-sonbahar günlerine yakışacağını sanıyorum.

Eau de Parfum formundaki Rose de Mai’nin kalıcılığı idare ediyor, etrafa yayılımı ortalama seviyede.

Koku Güzelliği:10/7