vetiver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vetiver etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2017 Perşembe

Mona di Orio – Cuir (2010)

Kakule, absent, deri, yabani ardıç, reçine, opoponax ve kunduz yağı.

Yukarıdaki notalar, Mona di Orio’nun Cuir parfümünün resmi olarak açıklanan içerikleri. Mona di Orio’nun Les Nombres D’Or serisinin üyesi Cuir, ismindeki deri vurgusunu, ilan edilen notalarında da belirtmiş. Daha önce yine Les Nombres D’Or serisinin popüler iki üyesi Vanille ve Vetyver’i kullanmıştım. Şimdi sıra Cuir’e geldi anlaşılacağı üzere.

Cuir’in açılışı karanlık ve tozlu gerçekleşiyor. Açıklanan notalarında bulunmasa da vetiver algılıyorum başlangıçta. Buradaki karanlık ve kuru vetiver oldukça alışılmamış denebilir. Orta bölümde parfümün depresif hali devam ediyor. Aynı karanlık ve tozlu yapı devam ediyor. Orta kısımda parfüme ismini veren deri ortaya çıkıyor. Buradaki deri oldukça soyut davranıyor ve deri ceketler gibi kokmuyor. Hafiften plastiğimsi mi desem ayakkabı boyası tarzında mı desem öyle bir deri var. Deriye bir parça tütsünün de eşlik ettiğini sanıyorum. Ve kapanışa geleyim. Oldukça zayıflayan alt notalarda büyük değişim yok. Yumuşak derinin yanında bir parça odunsular bulunuyor. Üst ve orta kısma nazaran daha sevilesi kapanışa sahip.

Cuir için karanlık mı demeliyim yoksa dumansı mı demeliyim karar veremedim. Sanırım ikisi de var. Buradaki dumansılık pipo tütünü gibi değil de deriden gelen dumansılığı çağrıştırıyor. Hatta hafiften kirli bile kokuyor deri ve doğallık hissiyatı vermiyor. Yapaylığın sınırlarında gezinen ve köksü vetiver-tütsüyle dans eden bir deriye sahip Cuir.

Muhtemelen Cuir’in kokusunun doğada pek karşılığı yok. Yani onu zihninizde neye benzeteceğinizi ve nasıl kelimeye dökeceğinizi bilemiyorsunuz. Yukarıda bahsettiğim resmi olarak açıklanan notalarına bakıyorum. Deri dışında diğer notaları algıladığımı söyleyemem. Acaba Mona di Orio bizi ters köşeye mi yatırmak istiyor bu notaları açıklayarak. Çünkü kunduz yağının bulunduğu parfümlerin genellikle hayvansı yönü ağır basar ama Cuir hayvansı değil daha çok plastiğimsi. Ayrıca kakule veya başka bir baharat da dikkatimi çekmedi kompozisyonda. Sanki Cuir daha odunsu-vetiversi-tütsümsü deri vaat ediyor bize. Tabii her daim karanlık ve dumansı.

Cuir, içine kapanık, depresif bir parfüm. Bir şekilde derin ve gizemli olmayı başarıyor, diğer taraftan da doğal kokamıyor. Kullanması ve sevmesi zor bir esere benziyor. Peki Cuir’i sevdim mi sevmedim mi? Tabii papatya falı bakacak değilim bu sorunun cevabı için. Genel tarzının bana yakın olmadığını söyleyebilirim. Kokusu biraz, araba tamirhanelerine gittiğinizde oradan gelen motor parçalarının ve yağlarının kokusuna benzerken diğer yandan dumansı ve karanlık yanıyla farklı olduğunu haykırıyor. Herkese uymayacak, konforlu olmayan, tam anlamıyla deri parfümüne benzemeyen, oldukça tematik ve garip bir çalışma olmuş Cuir. Rahatsız edici derecede itici değil ama kullanmaktan da zevk alamıyorsunuz.

Çok uzatmayayım. Sonuç olarak Cuir, sıradışı, dumansı, koyu deri parfümü olarak sınıflandırılabilir. Tatlılık az. Bu anlamda günümüz koku trendlerine uzak ama çok da eski ve babanne kokusu gibi de değil. Günlük kullanıma uymayacak, belli bir yaş (30 üzeri) ve parfüm deneyimi isteyen, erkek kullanımına yakın (uniseks olarak piyasaya sürülmüş), olgun ve soğuk bir eser. Denemeden almanın riskli olacağını sanırım söylememe gerek yok.

Kokusunun tasarımını Mona di Orio yapmış. EDP formunda. Kalıcılığı yeterli, fark edilirliği ortalama seviyede. Tam bir kış parfümü. Soğuk havalarda kendisini daha iyi göstereceğini düşünüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

26 Ekim 2017 Perşembe

Azzaro – Wanted (2016)

“Azzaro Wanted, tutkuyla yapılmıştır. Bu parfümün içine sürdürülebilir kalkınma kavramını entegre ettim. Bunu yapmak için önem verdiğim üç hammadde kullandım. Bunlar Guatemala’nın yeşil kakulesi, Haiti’nin vetiveri ve Brezilya’nın tonka fasulyesiydi. İlk olarak kakuleden bahsetmem gerekirse Wanted’deki kullanımı ferah, leziz ve çekicidir. Bence kakule parfüme enerji veriyor. Wanted’de kullandığım diğer baharat zencefildi. Zencefil, kakulenin enerjisini alıp manyetik, sıcak hava katıyor. Tonka fasulyesi ve vetiver Wanted’e hem parfümlerden beklenen erkeksiliği ve zamansızlığı veriyor hem de şehvet ekliyor. Genç erkekleri baştan çıkaracak olan şey baharatlı, patlayacı yanı ve odunsu notalarla harmanlanmış modern ve tensel yönüdür. Bence bu parfüm cazibeli bir silahtır. Wanted’in cazibe silahını herkes kullanmak isteyecektir.”

Azzaro’nun yeni erkek parfümü Wanted’in tasarımcısı Fabrice Pellegrin’in  yukarıdaki sözleri genel olarak kokunun özeti sayılabilir. Bay Pellegrin, kokunun tasarımı aşamasında üç ana notadan bahsetmiş: kakule, vetiver ve tonka fasulyesi. Gerçi Azzaro’nun sitesinde tonka fasulyesi yerine limonun vurgulandığını görüyoruz. Bunu neden özellikle söylüyorum çünkü Wanted’de limon önemli sayılabilecek yer tutuyor. Artık lafı uzatmadan geçeyim parfüme.

Wanted’in açılışı tatlı, buruk limonla gerçekleşiyor. Ferah sayılamayacak ve parlak olmayan limona kısa süre içinde yumuşak baharatlar eşlik etmeye başlıyor. Zencefil ve kakulenin limonla uyumu idare eder. Son bölümde limon ortadan kaybolurken baharatların da etkisi oldukça azalıyor. Sıradan vetiver ile yumuşak odunsu notalar kapanışı gerçekleştiriyor.

Wanted anladığım kadarıyla limonlu zencefil üzerine kurgulanmış. Son bölümde de vetiver ağırlığını hissettiriyor. Sakin, yumuşak, iddiasız, benzersiz olmayan, son kısmı dışında kaliteli denebilecek ve çok ilginç kokmayan ortalama bir ana akım parfümü. Genel olarak herkesin sevebileceği hatta hanımefendilerden övgüler bile alabileceğiniz sevilesi aroma fazlasıyla tekdüze. Çarpıcı olmayan bu basit rayiha günlük kullanıma gayet uygun.

Bir parça Dior Homme Sport’a benzettim Wanted’i. Dior Homme Sport’un performansı daha iyiyken Wanted oldukça çekingen kalıyor. Temiz ve rahatsız edici yapaylığa rastlanmayan Wanted’in kalıcılığı normal, fark edilirliği zayıf kaldı tenimde. EDT formundaki Wanted’i tanınmış parfümörlerden Fabrice Pellegrin tasarlamış.

Ilık ilkbahar-sonbahar dönemine uyacağını sanıyorum. Genç erkek arkadaşlar ve başlangıç seviyesindeki parfümseverler deneyebilir. Diğer markalara göre uygun sayılabilecek fiyatı artı olarak düşünülebilir.

Ahh o şişe. Silaha benzeyen şişesi bana fazlasıyla zorlama ve çocukça geldi. Evet, markalar ilginç şişe tasarımlarıyla raflarda rakiplerinin önüne geçmeye çalışıyorlar fakat bu kadar kötü şişe tasarımı da yapmasınlar artık.

Koku Güzelliği:10/6

30 Temmuz 2017 Pazar

Parfum d’Empire – Corsica Furiosa (2014)

Korsika’da sıkça rastlanan ve yaprağını dökmeyen çalı olarak bilinen sakız ağacının yeşil kokusu etrafına inşa edilmiş parfümle karşı karşıyayız. Başlangıcındaki yeşil koku dahil, parfümün her katmanında Akdeniz dağ makisinin esintisi algılanıyor.

Furioso’nun bir müzik terimi olduğu ve anlamının “tutku ve hızla söylemek” olduğunu tabii ki bilmiyordum. Parfum d`Empire’nin kurucusu Marc-Antoine Corticchiato’nun, Furioso terimini parfümünde kullanmasını “Korsika’nın dinlendirici ve sakin bir yer olmadığını” bilmesine bağlayabiliriz. İşin ilginciyse bay Corticchiato’nun ailesinin Korsika’lı oluşu. Yani Corsica Furiosa parfümü, bir anlamda parfümörün memleketinden ilhamını almış. Parfümün tasarım aşamasında Corticchiato’nun Korsika ile ilgili anılarının devreye girmemesi düşünülemezdi. Akdeniz’in hemen kenarındaki güneşli yamaçlarda büyümüş çalılar, sakız ağacının etrafa yayılan keskin ve yeşil kokusu…

Parfum d`Empire’nin işlerini genellikle severim ve tarzını kendime yakın bulurum. Çoğu zaman kullandığım parfümleri hayal kırıklığı yaratmaz. Corsica Furiosa, markanın ferah sayılabilecek yazlık kokularından birisi. Parfümün resmi tanıtımında gayet ilginç noktalardan bahsedilmiş. Mesela, eau-de-vie, nepita, yeşil domates yaprağı…

Eau de Vie’nin meyvelerin fermantasyon’unun ardından çift damıtma yoluyla elde edilen berrak ve renksiz yüksek alkollü brendi türü içeceklerin genel adı olduğunu wikipedia’dan öğreniyoruz (sahi wikipedia hala kapalı, akıl alır gibi değil!). Nepita’yı ise bay Corticchiato “yabani nanenin yerel türü” olarak açıklıyor. Yeşil domates yaprağından bahsetmeme gerek yok sanırım.

Kendi sitelerindeki Corsica Furiosa tanıtımında bu ilginç öğelere sakız ağacını da ekleyen Corticchiato’nun 2014 çıkışlı eseri daha da ilgimi çekiyor. Parfümün açılışı tozlu turunçgillerle gerçekleşiyor. Eski-tozlu-tuzlu bergamot ve misket limonuyla yapılan açılışı seviyorum. Olgun ve farklı üst notaların kalitesine hayran kalırken orta bölüme geçiliyor. Tuzlu-buruk turunçgiller hala etkisini sürdürüyor orta bölümde. Bir parça köksü vetiver ve bahsedilen sakız ağacı devreye giriyor. Yeşil ve aromatik yapı orta bölümde devam ediyor fakat sakız ağacından mı yoksa yeşil domates yaprağından mı geliyor bilemiyorum ama geri planda itici-yapay-plastiğimsi yapıştırıcı benzeri bir koku peydah oluyor. Son bölümde aromatik ağaçlara eşlik eden dumansı vetiver ve azıcık da olsa deri farklı ve kaliteli.

Corsica Furiosa, bir yönüyle tanıdıkken diğer yönüyle bambaşka bir deneme. Tanıdık kısmı, yeşil-tozlu-tuzlu-aromatik ferah bölüm. Farklı yönüyse lateks-uhu gibi kokan plastiğimsi bölüm. Daha önce sakız ağacı koklamadığım için oradan gelip gelmediğini bilmiyorum ama bahsedilen yeşil domates yaprağı temasının o garip kokuyu vereceğini sanmıyorum. Bir tarafım seviyor diğer tarafım başımı ağrıttığını söylüyor.

Şunu söyleyeyim ki bence çoğu yorumcunun iddia ettiği gibi ne domates gibi kokuyor ne de domates yaprağı gibi. Corsica Furiosa, aromatik Akdeniz otlarının hakim olduğu, köksü, ıslak, tuzlu ve tozlu bir eser. Parfümün ana yapısı ferah, temiz yeşillikler üzerine şekillenmiş. Bu yeşillikler tatlı olmayan buruk turunçgillerle dengelenmiş. Vetiver, geri plana saklanmış, misk ise bu tür parfümlerin vazgeçilmezi olarak yerini almış. Denemeden almanızı tavsiye edemeyeceğim ilginç bir yazlık.

Evet biliyorum belki yanılacağım ama M. Micallef’in Aventus benzeri kokusu Royal Vintage’e hafiften benzetiyorum Corsica Furiosa’yı. Hatta Aventus’un orta ve son kısmında karşımıza çıkan o garip plastiğimsi deri-ağaçsılığı da andırıyor Corsica Furiosa.

EDP formunda. Kalıcılığı normal, fark edilirliği yüksek değil. Erkek kullanımına yakın duruyor. Genç arkadaşlardan ziyade 25 yaş üzeri erkeklere önerebilirim. İlkbahar-yaz için uygun. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Marc-Antoine Corticchiato yapmış.

Fotoğraf parfumo.net sitesinden alınmıştır.

Son bir not ileteyim. 2015 yılında FIFI tarafından en iyi niş parfüm ödülüne layık görülmüş Corsica Furiosa.

Koku Güzelliği:10/7

3 Temmuz 2017 Pazartesi

Ermenegildo Zegna – Zegna Uomo (2013)

“Ünlü parfüm uzmanı Alberto Morillas tarafından geliştirilen Zegna Uomo, iki güçlü içeriğin bileşiminden oluşuyor: Doğadan gelen turunçgil notası Zegna Bergamotu ve bilimin eşsiz çiçek notası Violettyne Captive. Birlikte güven ve güç patlaması yaratan bu iki içerik Uomo’nun erkeksilik anıtına dönüşmesini sağlıyor. Güç ve aura arasında karşı konulamaz çekim yaratan eşsiz bir koku tasarlamak için uğraş veren Morillas, bu notaları değişmez sanatkarlık ve cezbedici tazelik kazandırmaları için ilk kez eşleştiriyor.

Doğal Calabria Bergamotu, İtalya’da Zegna tescilli tarlalarda sadece Zegna kokularında kullanılmak üzere özel olarak hasat edilir. Kaliteli İtalyan mirasının yanı sıra İtalya’nın zarif bolluğunu temsil eden Zegna Bergamotu kokuya canlılık, lezzet verir. Violettyne Captive ise sentetik bir moleküldür ve bilimsel başyapıttır. Menekşenin, dramatik kokan mor yapraklarının canlılığını yükseltir.”

Ermenegildo Zegna’nın 2013 yılı çıkışlı erkek parfümü Zegna Uomo’nun tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Parfümün ön plana çıkarılan iki öğesi bergamot ve menekşe olarak göze çarpıyor. Parfümün açılışı keskin ve sivri turunçgillerle gerçekleşiyor. Aromatik otların destek verdiği üst notalarda ozonumsu bergamot dikkat çekiyor. Orta bölümde bergamota parfümün ana teması menekşe ekleniyor. Menekşenin o kendine özgü nanemsi keskinliği, parfümün yönünü erkeksi çiçeklere çeviriyor. Alt notalarda bir parça vetiver ve sıradan odunsu notalar var. Sedir ağacı kuvvetle muhtemel ki kapanışı yapıyor.

Zegna Uomo’nun açıklanan notalarını ilk gördüğümde henüz parfümü kullanmamıştım. Tabii tahmin ettim nasıl bir koku profilinin karşıma çıkacağını. Menekşenin baştan sona hakim olduğu ferah sayılamayacak ve ilgimi çekmeyen bir parfüm olacağını sezmiştim. Yanılmadım.

Zegna Uomo, ferah olmaya çalışan (bence çok da olamayan) bergamot-menekşe-sedir ağacı parfümü. Menekşenin o kendine has kokusu ve baskın karakteri, hemen her menekşe parfümünde benzer şeyleri yaşamamı sağlıyor. Mevlana’nın bahsettiği “insanın kendini bilmesi” kişinin kendisini tanımasına denk geliyor. Ben de kendimi biliyorum ve menekşe kokusunu parfümlerde bir türlü sevemiyorum. Anlaşılan bu durum devam edecek. Çünkü Zegna Uomo’yu bir türlü kendime yakın bulamadım.

Zegna Uomo, olabilecek en basit, sıradan, iddiasız ve tekdüze menekşe-bergamot kombinasyonu. Çoğu yorumcunun ferahlığından bahsettiği parfüm, menekşenin o keskin karakterinden dolayı, çok sıcak yaz günleri için uygun olmayabilir. Daha ilkbahar-yaz akşamları için uygun sanki.

Acqua di Gio’ya da benzeten var Fahrenheit’e da, Zegna Uomo’yu. Tabii Zegna’daki yapay ozonsu taban, bu iki parfüme de çok yaklaştırmıyor onu. Sucul olmaya çalışan Zegna Uomo’nun zaman zaman tuzlu deniz gibi koktuğunu da söylemem gerekiyor. Parfümün en şikayet edilen tarafı yapay-metalik geri planı görmezden gelmek mümkün değil. Bu anlamda düşük kaliteli, yaratıcı olmayan ve erkeksi nüanslar taşıyan bir arkadaş Zegna Uomo.

EDT formundaki Zegna Uomo’nun performansı üzücü. Ne kalıcılığı ne de fark edilirliği tatmin etmiyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

30 Haziran 2017 Cuma

Maitre Parfumeur et Gantier – Racine (1988)

İnanılmaz sıcak bir Haziran gününde, balkonda oturup, nereden azıcık esinti gelir diye bakınırken, Lola Marsh’ın She’s a Rainbow şarkısını dinliyorum. Müziğin hüzünlü tınıları evrenin farklı köşelerine yayılırken, tenimden yayılan parfümün tadını çıkarıyorum. Bir süredir kullandığım ve artık kelimelerin zihnimden dökülme zamanının geldiğini hissettiğim akşam saatlerinde harika bir adamın harika bir niş parfümevine konuğum yine.

Hayatın ve kelimelerin şiir tadında aktığı bir zaman diliminde Jean Laporte isimli gerçek hayat kahramanı, 1980’li yılların sonlarında, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bir yıl önce, 1988 yılında piyasaya sürdüğü koleksiyonuyla, parfümseverlerin gönlünde hala yerini koruyor Maitre Parfumeur et Gantier. Elimden geldiğince markanın şöhretli parfümlerini edinmeye çalışıyorum. Racine’i aslına bakılırsa daha önce duymamıştım. Çok değerli parfümsever Mete abimiz sayesinde tanıştım Racine’le. İyi ki de tanışmışım.

Les Caprices du Dandy serisine ait Racine kendi sitesinde şöyle tanıtılmış: “Racine, gücünü tecrübe ve mirasa dayandıran sakin ruhların bilgeliğini ve huzurunu ifade eder. Vetiver köklerinin zengin özünü ortaya koyan iddialı ve serin karaktere sahip bir parfümdür. Aynı zamanda yoğun ve ferahlatıcıdır.” Racine’nin açılışı ferah ve kolonyamsı limonla gerçekleşiyor. Ferah aromatik otların eşlik ettiği limon nostaljik ve harika. Orta kısımda eski ve tozlu limona enfes meşe yosunu ekleniyor. Orta bölüm çok güzel. Kapanışta ferah ve limonsu vetiver tenden ayrılmadan önce son hamlesini yapıyor. Yumuşak ferah ağaçsı yapı, yapaylıktan uzak.

Racine, bana göre çoğu yorumcunun ve kendi sitelerinin söylediğinin aksine vetiver değil limon parfümü. Kolonyamsı ve eski kokan limon tam istediğim gibi. Doğal ve gösterişten uzak limona eklemlenen meşe yosunu, yine içine girdiği parfüme anlatması zor lirik hava katıyor.

Racine, basit, ferah, derinliği olmayan müthiş bir yaz kolonyası. Yüksek kaliteli ve ekşi limona eşlik eden belli belirsiz ferah baharatlar ve erkeksi sayılabilecek çiçeklerin küçük makyajıyla Racine, olabilecek en iyilerden birisi. Aromatik yeşil karakter, doğal, sakin, huzurlu ve olgun.

Racine’yi bu kadar sevmemin sebebi, limona olan tutkum büyük ihtimalle. Eğer ferah limon merkezli parfümleri sevmiyorsanız benim kadar keyif alacağınızı sanmıyorum. Yine de yaşınız otuzun üzerindeyse ve çocuk işi popüler şekerli ferah parfümlerden eski tadı alamıyorsanız, Racine en iyi seçeneklerden birisi.

Racine, 1980’li yılların ve daha eskilerin erkeksi sayılabilecek ferah limonlu şiprelerine oldukça benziyor. İlk aklıma gelen örnekler olarak Chanel Pour Monsieur, Armani Eau Pour Homme, Eau du Sud, Acqua Di Parma Colonia, Eau de Guerlain’i sayabilirim. Racine, bu parfümleri andırıyor.

EDT formundaki Racine’nin performansı ne yazık ki vasat. Kalıcılığı az, fark edilirliği de yüksek değil. Bol bol tazelemek gerekiyor. Tam bir yaz parfümü. Kokusunun tasarımını, markanın kurucusu Jean Laporte yapmış.

Koku Güzelliği:10/8.5

27 Haziran 2017 Salı

Bulgari – Aqua Amara (2014)

Aradan on iki yıl geçmiş, inanamıyorum! Bulgari’nin piyasaya sürdüğü ve muhtemelen markanın en çok satan erkek parfümü haline gelen Aqua Pour Homme’si 2005 yılında sahneye çıkmış. Ve 2017 yılının sıcak Haziran aylarında on ikinci yaşını kutluyor Aqua Pour Homme. Bulgari’nin 2000’li yıllardan sonra popüler hale gelen yaza uygun sucul parfüm akımının belki de en çok ses getiren üyesiydi Aqua Pour Homme. Tabii bu başarısının ardından devam parfümleri geldi. 2017 yılı itibariyle sekiz parfümlük seri haline dönüştü Aqua’lar. Vakti zamanında kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine versiyonu bende büyük heyecan yaratmamıştı fakat ferah parfüm klasiklerinden olma yolunda ilerlediği söylenebilir Aqua’ların.

Ve takvim 2014’ü gösterdiğinde Aqua serisine Amara eklendi. Amara’yı tasarlayan kişi, 2005 yılında ilk Aqua Pour Homme’yi tasarlayanla aynı kişi, yani dünyanın önemli parfümörlerinden Jacques Cavallier. Bay Cavallier, bir söyleşisinde Amara için şunları söylemiş: “Su teması Bulgari tarihinde önemli yere sahip. İlk Aqua Pour Homme’u yarattığımda derin, saf, ferahlatıcı, aromatik su temasını cazibeli ve erkeksi şekilde vermiştim. Bulgari’nin Greko-Romen mirasından esinlenen Aqua serisi koleksiyonuna Amara’yı ekledim. Amara’da, oligo elementlerini içeren zengin bir su temasını insanlara iletmek istedim. Aslına bakılırsa Aqua Amara, acı su demek. Acı kavramı İtalya mutfak kültürüyle de ilgili. Bu acılık parfümün ana akorlarından birisi. Meyve ve acı arasındaki dengeyi yeniden kurmak için mandalina ham özünü yeniden işledim. Hafif tatlı mandalina özünün yanında neroli de kullandım. Bu öz son derece ilginç, çünkü taze, çiçekli, portakal ağacına benzeyen yönü var. Elbette nazik ama ilginç şekilde biraz acı.”

Kendi sitelerinde Aqua Amara’yı odunsu-sucul-turunçgil olarak sınıflandırmışlar. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Başlangıçtaki portakal-mandalina-neroli üçlüsü harika. Orta bölümde partiye aromatik ferah otlar ve tuzlu deniz suyu teması katılıyor. Orta kısım hala çok ferah fakat artık kokunun yönü denizden esen tuzlu su tarafına dönüyor. Serin-soğuk orta bölüm gayet güzel. Kapanışta tuzlu aromatik otlar hala etkili. Yumuşak odunsular ve köksü olmayan vetiverle kapanış yapılmış. Alt notaları eh işte.

Aqua Amara bana göre turunçgilli bir sucul. Başlangıcı meyve-turunçgilli, orta kısım aromatik, acı otsu-deniz gibi, son bölümde ağaçsı-vetiver. Parfümün açılışındaki doğal ve ferah turunçgiller, muhtemelen en güzel bölüm. Orta bölümdeki deniz temasıyla çok iyi uyum sağlıyor turunçgiller. Bana göre deniz temasında birazcık yapaylık var, muhtemelen Calone’nin payı bulunuyor. Kapanışı kıyafette başarılı. Ten de ise normal.

Aqua Amara’yı şansıma havaların iyice ısındığı ve otuz dereceleri geçen sıcak haziran ayında kullandım. Tam bir ferah yaz kokusu. Ne ılık ilkbahar ne soğuk kış mevsimi… Onun yıldızı yazın parlayacaktır. Parfümün genelini beğendim. Genel olarak sucul parfümlerdeki yapaylık burada nispeten az. Kalite anlamında bu fiyat seviyesi için yeterli. Kadın-erkek hemen herkesin sevebileceği ve kullanabileceği Aqua Amara, abisi Aqua Pour Homme’ye tabii ki çok benziyor. Fakat şunu söyleyebilirim ki Aqua Pour Homme’den daha çok sevdim Amara’yı. Genellikle devam parfümleri hayal kırıklığı olur ama Amara’da, giriş seviyesindeki kullanıcılar için iyi iş çıkarılmış.

Aqua Amara, muhakkak ki, sucul tarzın en iyileri olarak gösterilen Sel de Vetiver ve Sel Marin kadar başarılı değil. Gerçi bu iki niş örnekle, ana akıma yönelik Aqua Amara’yı karşılaştırmak doğru olmayacaktır. Yine de tuzlu deniz gibi kokan parfüm hissiyatını başarılı şekilde veriyor Aqua Amara. Daha önce kullandığım Aqua Pour Homme ve Marine’den daha başarılı bu anlamda. Eğer sahil kesimlerine tatile gidememişseniz ve Ege-Akdeniz’in o enfes plajlarının kokusunu özlediyseniz, Aqua Amara size bu konuda fazlasıyla yardımcı olacaktır.

EDT formunda Aqua Amara. Kalıcılığı kıyafette iyi ama tende çok değil. Çoğu yorumcu fark edilirliğini yüksek bulmuş ama tenimde o kadar performanslı olmadı. Evin ablasının çok beğendiği ve her kullandığımda “ne kadar güzel kokuyor” dediği Aqua Amara, karşı cinsten güzel tepkiler almanızı sağlayacak gibi görünüyor. Günlük kullanıma, spor kıyafetlere, şort-parmak arası terlik ikilisine ne de güzel uyum sağlayacaktır Aqua Amara.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

17 Haziran 2017 Cumartesi

Vertus – 24 Carat Gold (2015)

Bir parfüm şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pulları olduğunu düşünün. Böylesi bir konsept açıkçası benim aklıma gelmezdi. Tabii söz konusu niş markalar olduğunda, hiçbir şeye kolay kolay şaşıramıyorsunuz. Çünkü bu segmentte artık “piyasa işi kokuyu biraz cafcaflı şişeye koyup satayım” mantığı işlemiyor. Niş segmenti, hem kokuyla hem parfümün geri planındaki hikayeyle hem de sizi öne çıkaracak yeniliklerle ilerliyor. Bu alanda var olmak istiyorsanız hep rakiplerinizden daha iyi olmanız ve yapılmayanı yapmanız gerek.

Vertus’un sürekli büyüyen koleksiyonundaki bir parça bana göre her zaman diğerlerinden ayrı yerde olacak. Şişesinin içinde gerçek 24 ayar altın pullara sahip 24 Carat Gold parfümü, şimdiye kadar rastlamadığım bir durum. Bir şişe parfüm alıyorsunuz ve içerisinde 24 ayar altın parçacıkları var! İnanması zor gelse de Vertus, bildiğim kadarıyla bu konsepti dünyada uygulayan ender markalardan birisi. Bu anlamda 24 Carat Gold parfümünü uzun süredir yazmak istiyordum. Ve artık zamanı geldi.

Kendi sitelerinde 24 Carat Gold’un tanıtımı şöyle yapılmış: “Gerçek altın parçaları ile buluşan lüks vetiver, eşsiz sandal ağacı ve selvinin zengin ve asil yorumu… Bu güçlü ve zarif kokunun teninizde bırakacağı ılık esintisinin tadını çıkarın…” Parfümün açılışı tertemiz, duru, yeşil, ferah vetiverle gerçekleşiyor. Köksü ve ıslak verilmiş vetiver harika. Orta kısımda parfümün en sevdiğim yönü kendisini gösteriyor: Dumansılık. Bu gizemli dumansılık yeşil vetiverle birleşiyor ve parfümün en güzel yerini oluşturuyor. Kapanışta dumansılık kaybolurken tatlı vetivere ağaçlar eşlik ediyor. Miski de unutmamak lazım alt notalarda.

24 Carat Gold, bence yeşil bir vetiver kokusu. Diğer öğeler temiz ve yeşil vetivere destek vermek için kurgulanmış. Orta kısımdaki dumansı yapının gerisinde sanki az da olsa ferah baharatlar var fakat asla baskın değil. Parfümün çizgisi gayet net.

24 Carat Gold, dingin ve duru kokusuyla sizi ele geçiriveriyor. Normalde vetiver temalı parfümlerle pek aramın olmadığı sır değil fakat buradaki yüksek kalite gayet başarılı. Harmanı çok katmanlı ve zengin olmasa da özellikle orta bölümden itibaren ortaya çıkan dumansılık onu çekici hale getiriyor. Aslında parfümün en sevdiğim tarafı ferah, ıslak, köksü vetiveri.

24 Carat Gold, saatler ilerledikçe büyük değişimler göstermese de kullanmaktan zevk aldığım parfümler listesinde yer alıyor. Tabii 24 Carat Gold’u sevmemde, dumansı ve yeşil temalı parfümlere ilgimin olması büyük etken. Eğer bu tür kokulara meraklıysanız ve yüksek kaliteli ilkbahar-yaz parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.

Şimdi geleyim önemli bir noktaya. 24 Carat Gold’u kullanan çoğu kişi onu Chanel’in özel serisinin yıldızlarından Sycomore’ye benzetmiş. Bence de epey benziyor iki parfüm. Sycomore çok sevdiğim bir parfüm olmuştu. Her ne kadar Chanel onu kadın parfümü olarak sunsa da bence erkeklere rahatlıkla uyacaktır Sycomore. Vertus’un 24 Carat Gold’u da hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yine de erkek kullanımına yakın duruyor.

Performans anlamında idare eder. Kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği ortalama seviyelerde. EDP formundaki koku formu gayet dolgun ve dirençli. Yaş sınırı olmaksızın kullanılabilir.

Koku Güzelliği:10/8

9 Haziran 2017 Cuma

Kinski – Kinski (2011)

“Aguirre, Tanrının Gazabı” filmi sayesinde tanıştım onunla. Sarı uzun saçları, delici bakan renkli gözleri, hırslı ve arzulu kişilere özgü oyunculuk kabiliyetiyle, filmde ondan nefret etmiş hem de izlemeyi bırakamamıştım. Alman sinemasının en önemli yönetmenlerinden Werner Herzog’un bu kült filmi, açgözlü İspanyol kaşiflerin, yeni keşfettikleri Güney Amerika ülkelerini işgal etmelerini tarihi gerçeklerle birlikte anlatıyor.

Her ne kadar önemli bir yönetmene sahip olsa da, filmin yıldızı ve başrol oyuncusu ünlü aktör Klaus Kinski’ydi. Zaten Klaus Kinski’nin, bu filmden sonra şöhrete ulaşıp, dünyaca tanındığı söylenir. Kaprisleri ve öfkesi yüzünden setlerde çoğu zaman problemler çıkaran Klaus Kinski, bazen fazlasıyla abartıp yönetmenle bile kavgaya tutuşurmuş. Yönetmen Herzog ile aktör Kinski’nin Aguirre, Tanrının Gazabı filminin setinde yine bir kavga sonrasında, gitmeye kalkışan Kinski’ye, Herzog’un silah çektiği bile söylenir.

Klaus Kinski’nin sinema tarihinde iz bırakarak 1991 yılında hayatını kaybetmesinin ardından, 2011 yılında hayat sahnesine bu sefer Geza Schoen isimli genç ve başarılı parfümör girer. Klaus Kinski’nin ölümünün yirminci yılı anısına Kinski isimli parfümü piyasaya sürerek ünlü aktörün anısını yaşatmak ister. Niş parfüm dünyasında epey ilgi çeken bu parfümün, sadece geri planındaki hikayesi değil, kokusu da oldukça farklıdır çünkü açıklanan notalarından birisi esrardır.

Kinski’nin açılışı yeşil kuru yapraklar ve tuzlu hayvansılık ile gerçekleşiyor. Tatlı olmayan canlı ve ferah bergamotun destek verdiği ilk dakikalarda ardıç meyvesinin de etkisi hissediliyor. Açılışı enfes. Orta kısımda kompozisyona eklenen parlak ve metalik baharatlar keskin ve tatlı değil. Tuzlu hayvansallık hala algılanabiliyor orta bölümde ki bu katman da müthiş. Son kısım, üst-orta notalar kadar çarpıcı değil. Vetiver, misk ve yumuşak odunsuların kapanışta rol aldığı Kinski’de tütsü ve meşe yosunundan da bahsetmem gerekiyor çünkü bu iki nota gayet başarılı verilmiş.

Standart, sıradan ve risksiz parfümler, standart, sıradan ve risksiz insanlar içindir. Parfümün tasarımını yapan Geza Schoen’in, yaratım aşamasında bu mottuyu dikkate alıp almadığını bilemiyorum fakat gördüğüm kadarıyla sıradışı bir çalışma bizi bekliyor. Genellikle ferah parfümlerde kullanılan tuzlu deniz notalarıyla, ağır ve zor kokulara sahip hayvansı elementleri birleştirmiş. Bunu yaparken dumansılığı, aldehitleri, vetiveri, tütsüyü, kimyon benzeri metalik baharatları ve meşe yosunu araya ekleyivermiş. Asıl bombayı sona saklamış: Esrar.

Bu durumla övünmeli miyim bilemiyorum fakat hayatımda hiç esrar kullanmadım ve kullanılan ortamda bulunmadım. Onun içindir ki Kinski’nin esrar gibi kokup kokmadığı konusunda fikrim yok. Parfümü kullanan oldukça fazla kişi Kinski’yi esrarın dumanlı kokusuna benzetmiş. Zaten Geza Schoen’in de esrar notasını kendi internet sitesine koyması, muhtemelen zihinlerdeki algıyı güçlendirmek için. Sebebi ne olursa olsun Kinski’yi, dumansı baharatlar, ağır olmayan hayvansılık ve başlangıcındaki yeşil tema üzerinden hatırlayacağım.

Meşe yosunu, vetiver ve tütsü… Bu üç öğenin Kinski’nin içinde olduğunu düşünüyorum. Belki yanılıyorumdur veya sadece birisi vardır. Sonuç olarak harika bir eser Kinski. Dumansı parfümlere ilgi duyan birisi olarak Kinski’yi severek kullandım ve saygı duydum. Hem derinliği hem zenginliği hem de kalitesi takdire şayan. Kafama takılan tek konu performansı. Kullanan kişiler fark edilirliğinin yüksek olduğunu belirtmiş. Tenimde ilk on beş dakika dışında vasata yakındı fark edilirliği. Kalıcılığı bir EDT için yeterli.

Kinski, sıcak günlerde tenimde tuzlu, yeşil, ferah yönünü öne çıkarırken, kapalı ve yağmurlu havalarda dumansı, tütsülü vetivere dönüşüverdi. Bu anlamda her mevsimde size farklı yüzünü gösterebilir.

Kinski, birçok niş parfümün aksine EDT formunda. Kimi platformlarda uniseks olarak geçse de erkek kullanımına yakın. İlkbahar-sonbahar için ideal gibi görünüyor. Kasvetli, gizemli tarafının yanında hippilere ve marjinal kişilere uyacak bir parfüm. Otuzlu yaşlarındaki ateş dansçısına, capoeira sanatçısına, underground bar sahibine, Hindu keşişlere, Müslüman mistiklere bile erinmeden uyum sağlayabilir.

Kimilerinin Encre Noire’ye, bazısının Antaeus’a, az sayıda kişinin Terre d’Hermes’e benzettiği Kinski, bence hiçbirisine tam anlamıyla benzemiyor ve şimdiden “modern parfüm klasiklerinden” olmaya aday. Sadece kısım kısım o parfümleri andırıyor olabilir. Muhtemelen Kinski’nin dumansılığı Encre Noire’ye, tuzlu hayvansılığı Antaeus’a ve dinamik turunçgilleri Terre d’Hermes’e benzetiliyor fakat Kinski kendi başına buyruk bir aktör… Tıpkı ilhamını aldığı Klaus Kinski gibi…

Koku Güzelliği:10/8.5

18 Nisan 2017 Salı

Mancera – Wild Leather (2014)

Şu isme bakar mısınız: Vahşi Deri. Açıkçası bu parfümü uzun zaman dolabımda bulundurup, kullanmama nedenim ismi yüzündendi. İsminden, nasıl bir deri kullanımıyla karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Genellikle böyle iddialı isimli parfümler, kullanımı ve sevmesi zor oluyor benim için. İsminden aldığım ilk izlenim ve Mancera markasının genel tarzını bildiğim için, oldukça sert ve hayvansal deri kokusuyla karşılaşacağımı düşünüyordum. O tarz kokuları kendime yakın bulamadığım için kullanmayı sürekli ertelediğim Wild Lather için artık hazırım.

Mancera’nın kendi sitesinde notaları dışında pek bilgi yok. Bir tek ” soğuk, keskin bir deri ile odunsu notalar” cümlesine rastladım Wild Leather’le ilgili. Mancera’nın Wild serisinin üyesi Wild Leather. Bu seride 2017 yılı itibariyle dört parfüm bulunuyor. Wild Leather bu serinin en bilinen ismi diyebilirim.

Parfümün açılışı buruk ve ferah olmayan turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında Sicilya Bergamotu var. Bergamot ve portakaldan oluşan başlangıcı idare eder. Orta kısma geçildiğinde turunçgil artık ortada yok. Parfüme ismini veren deri orta notalarda bütün ağırlığını koyuyor. Deri kontrollü şekilde hayvansal. Kuru deriye, bir parça baharat ve meşe yosunu destek veriyor. Evet, bende şaşkınım meşe yosunuyla karşılaştığıma. Gerçi meşe yosunu orta bölümde epey saklıyor kendisini. Derinin arkasına saklanmış meşe yosunu, baskın değil. Orta notalar bana yakın olmasa da fena değil. Son bölümde derinin etkinliği azalıyor. Misk ve yumuşak odunsular hakim kapanışa.

Wild Leather, turunçgilli, meşe yosunlu, odunsu bir deri parfümü. Orta kısımdan itibaren dumansı ve karanlık sayılabilecek deri gayet kuru, tatlılık az. Buradaki hayvansal deri benim için bile ağır değil. Başlangıçtaki turunçgilli kısmı, yakınlarda kullandığım M. Micallef – Emir’e benzettim. Azıcık da Opulent Shaik Gold’u andırıyor. Çok rafine olmayan başlangıçtaki turunçgillerden sonra gelen deri, nispeten daha kaliteli ve karakteristik. Zaten Wild Leather’ın en akılda kalan tarafı o karanlık deri.

Şanslıyım ki korkularım yersizmiş. Wild Leather, hiç de vahşi ve saldırgan kokmuyor. Yumuşak deri kullanımı olmasa da irite edici değil. Makul ve dengeli kullanılmış deri. Bergamot gibi ferah bir öğeyle deriyi vermek iyi fikir ama çok uyumlu olduklarını söylemek zor. Meşe yosununun verdiği yeşil ve taze hissiyat da önemli. Buradaki hayvansal deriyi dizginleyen bu iki nota (bergamot ve meşe yosunu) gibi görünüyor. İyi ki de böyle bir tercih yapılmış.

Sonuç olarak kokusunu çok beğendiğimi söyleyemem ama kötü de değil. Ortalama bir koku güzelliğine sahip. Çok farklı ya da hayranlık uyandırıcı değil. Evet, bir ana akım parfüme asla benzemiyor. Kendi sitelerinde dedikleri gibi “soğuk” karakteri var Wild Leather’in. Hem koku anlamında hem de genel yapısı bakımından mesafesini her daim koruyor. Sizi avucunun içine alıp, saramıyor. Yine de bu tür bir deri parfümü arıyorsanız, deneme listenizde almanızda fayda var.

EDP formunda. Çoğu yorumcu fark edilirliğini çok yüksek bulurken, bana göre normal performansa sahip. Kalıcılığı tabii ki iyi. Sonbahar-kış kullanımı için uygun. Hem resmi hem de günlük kullanıma uyum sağlayabilir Wild Leather. Kokusunu Pierre Montale tasarlamış.

Mancera’nın Facebook sayfasındaki bir paylaşımda “şık ve kadınsı” ibaresi kullanılmış Wild Leather için. Bence tam bir erkek parfümü. Kadınsı olduğunu hiç sanmıyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

6 Nisan 2017 Perşembe

Burberry – Mr. Burberry (2016)

“İkonik Burberry heritage trençkottan esinlenilerek yaratılan Burberry erkeğinin yeni kokusu Mr. Burberry, kontrastlar şehri Londra’nın özünü yansıtıyor: eski ve yeni, klasik ve modern…

Mr. Burberry, klasik İngiliz parfümünü beklenmedik bileşenlerle harmanlıyor. Modern, sofistike ve duygusal; taze hoş bir greyfurt notasıyla başlayan koku, topraksı güveotu ve tütsülü guayak ağacının baştan çıkarıcı alt notalarıyla sonlanıyor. Mr. Burberry, markanın Kreatif Direktörü ve CEO’su Christopher Bailey ve parfümör Francis Kurkdjian tarafından birlikte yaratıldı. Bailey’e göre; Mr. Burberry kokusu zamanın Burberry erkeğini her şeyiyle yansıtıyor. Zarifliği asi ruhuyla harmanlayan, karşıtlıkları bir arada taşıyan bir beyefendi…

Yaşadığı kent Londra’nın şekillendirdiği stil ve karakteri; ince, duygusal ve umarsız… Francis Kurkdjian’a göre; Mr. Burberry yapısında modern ama klasik bir İngiliz çizgisi taşıyor. Mr.Burberry çağdaş ve erkeksi bir duygusallığı yansıtıyor.

Parfüm şişesi, simgeleşmiş heritage trençkot ve onun özel tasarım ayrıntılarından ilham alınarak tasarlandı. Cesur kemik görünümlü kapak, trençkotun özgün düğmelerini hatırlatırken; elle bağlanan ve İngiliz dokuması gabardin rengi fiyongu ise 100 yılı aşkın bir süre önce Thomas Burberry tarafından icat edilen kumaşa bir övgü niteliğindedir.”

resmi burberry yen

Burberry’nin yeni sayılabilecek erkek parfümü Mr. Burberry’nin tanıtımı yukarıdaki cümlelerle yapılmış. Bu tanıtıma sizin de ilginizi çok çekeceğini düşündüğüm bir detay var: Francis Kurkdjian. Gerçi Francis Kurkdjian için detay demek çok doğru olmaz. Parfüm endüstrisinin önemli isimlerinden bay Kurkdjian, Burberry’nin yeni parfümü Mr. Burberry’nin kokusunu tasarlamış. Bu bile parfüme çok daha ilgi duyma sebebi benim için.

Mr. Burberry’nin açılışı ferah sayılabilecek canlı turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarında greyfurt var. Muhtemelen greyfurttan geliyor açılıştaki turunçgil. Çok bilindik ama fena değil. İlerleyen dakikalarda turuçgillere ferah baharatlar ekleniyor. Kakuleye benzeyen baharatlara biraz da aromatik otlar eşlik ediyor. Son kısımda sedir ağacı ve vetiver algılıyorum. Derinlerden gelen tütsüyü de unutmamak gerek.

Dinamik üst notaları, ferah baharatlı canlı orta kısmı ve standart ağaçsı kapanışıyla Mr. Burberry, aromatik baharatlı tarzına yakın. Çoğu kullanıcının söylediği üzere çok bilindik kokuyor. Bu şu demek, klasik bir ana akım parfümü gibi davranıyor. Çok karmaşık ve karanlık değil. Genel olarak herkesin sevebileceği, risksiz, hoş bir arkadaş. Kalite anlamında sınırlı, notaları tek tek harika değil, derinliği yok ve uzun süreli kullanımda sıkıcı olabilir ama kimin umurunda!

Benim umurumda ama milyonlarca, ortalama parfüm kullanıcısı için çok önemli değil yüksek kalite ve benzersiz yapı. Sıradan bir parfüm kullanıcısı tabii ki böylesine bir teknik analize değil, karşı cinsten övgü almasına ya da kalıcılık-fark edilirlik arasında sıkışır kalır ki bu konuda kimseye kızamam. Fakat, Francis Kurkdjian bile tasarlamış olsa hoşuma gitmeyen yerleri de söylemek durumundayım.

buyuk burberry yen

Mr. Burberry’nin yapaylık sınırındaki kokusu, onun ortalama bir ana akım parfüm olduğunu bize anlatıyor. Fakat hakkını yemeyeyim başlangıcı ve orta kısmı fena değil. En azından bu tarzda çok daha vasat parfümlerle karşılaştım ki, Mr. Burberry bu anlamda sınıfı zor da olsa geçiyor. Ferah ve aromatik baharatlı ana yapıya eklenen ağaçlarla son bulan Mr. Burberry, parfüm dünyasına yeni giriş yapan genç erkekleri rahatlıkla tavlayabilir. London For Men dışında harika bir parfümüne rastlayamadığım Burberry ise, bence iş yapar bu kokusuyla.

Eğer Chanel – Bleu, Versace Pour Homme, Versace Eau Fraiche tarzını seviyorsanız, Mr. Burberry’e şans verebilirsiniz.

cizim burberry yen

EDT formunda. Kötü haber şu ki fark edilirliği zayıf, kalıcılığı eh işte. İlkbahar-yaz kullanımı için uygun. Günlük kullanıma, serin yaz akşamlarına, plaja her yere uyar Mr. Burberry.

Koku Güzelliği:10/6

16 Şubat 2017 Perşembe

Etro - Man Rose (Yeni Parfüm)

İtalya merkezli modaevi Etro, parfüm işini de epey ağırlık veriyor. Niş segmenetinde kabul edilen Etro’nun parfümlerine 2017 yılı başlarında yeni üye ekleniyor.

Man Rose isimli parfümünün basın duyurusunu yapan Etro, isminden de anlaşılacağı üzere erkekler için gül kokusu tasarlamış anlaşılan. Man Rose’un başka ilginç tarafıysa, içeriğinde Türk Gülü kullanılmış olması. Açıklanan notaları şöyle:

“Bergamot, elemi, biber, kakule, Türk gülü, sardunya, tütsü, paçuli, vetiver, misk, amber, deri, ağaçlar”

Merakla beklemekteyiz yeni Etro’yu…

29 Ocak 2017 Pazar

Jean Paul Gaultier – Le Male Terrible (2010)

Le Male Terrible’ın omuzlarındaki yükün ağırlığını tahmin edebiliyorum. 1995 yılında parfümler tarihinin en kült eserlerinden sayılan Le Male’in küçük kardeşi olarak düşünülebilir Terrible. Francis Kurkdjian’ı dünyaya tanıtan Le Male, elde ettiği başarısının ardından hala sevilmeye ve kullanılmaya devam ediliyor. 2017 yılının başlarında otuz beşe yakın Le Male isimli devam parfümü piyasaya sürülmüş durumda. Belki de kendi alanında bir rekor bu durum.

2010 yılında piyasaya sürülen Terrible versiyonu biraz daha öne çıktı diğer devam parfümlerinden. Genç ve çalışkan parfümör Aurelien Guichard tarafından hazırlanan Le Male Terrible’ın açılışı kremsi turunçgillerle gerçekleşiyor. Açıklanan üst notalarındaki greyfurdu dikkatli burunlar algılayacaktır. Kısa süre sonra kremsi turunçgilin yerine kremsi-sıcak-metalik baharatlar geliyor. Geri planda vanilya tabii ki yerleşiyor kompozisyona. Baharatlardan biberde birleşiyor çoğu yorumcu ki haksız sayılmazlar. Vanilyalı baharatlara parlak ve kadifemsi amberde eşlik ediyor. Son bölümde vanilyanın dozu daha da artıyor. Le Male’deki kullanım neredeyse tekrarlanmış kapanışta. Misk, sedir ağacı ve vetiver, baskın vanilyadan kafalarını bile kaldıramıyorlar.

Le Male Terrible, başlangıcındaki turunçgil kısmını saymazsak, baharatlı, miskli vanilya ekseninde ilerliyor. Tabii vanilyanın rolü büyük her daim. Benim pek sevemediğim parlak amber kullanılmış ki yapaylığa yaklaştırıyor kokusunu. Sonlardaki misk ve vanilya uyumu harika. Parfümün en güzel yeri yumuşacık ve sütsü vanilyasıyla, alt notalar.

Evet, doğru kelime sanırım “sütsü.” Orta kısımdan itibaren parfümün içine yavaş yavaş sızan ve her daim etkisini arttıran misk destekli vanilya, sütsü. Genellikle birçok niş marka dahil, vanilyayı fazlaca şekerli ve karamelize veriyorlar. Buradaki vanilya kullanımı öyle değil. Yumuşak başlı vanilyaya eşlik eden tırnaklarını çıkarmış baharatların karışımını pek uyumlu bulmadım. Neredeyse reçinemsi hissiyat veren orta kısım, bana göre parfümün başarısız tarafı.

LM_TERRIBLE_C1_50_600x400_CMJN_72CMYK

Bir Le Male devam parfümünü anlatırken, onu abisiyle kıyaslamamak mümkün değil. Klasik Le Male ve Terrible versiyonu orta kısımdan itibaren birbiriyle neredeyse aynı kokuyor. Anladığım kadarıyla klasik Le Male’ın, başlangıcına biraz turunçgil, orta kısmına da baharatlar yerleştirilmiş. İşte size Terrible. Kokusu kötü mü? Değil. Harika mı? Değil. Terrible ne dünyayı sallayan abisi kadar özgün ne de günümüzün birbirinin aynı vanilya parfümleri kadar vasat. Bir yorumcunun dediği gibi “Eğer elinizde Le Male varsa, Terrible’ı almanıza gerek yok.”

Le Male’ın, hep şikayet edilen nane ve pudralı kısımlarını Terrible’da daha az gördüğüm için mutluyum fakat baharatların ve amberin verilişi için iyi şeyler düşünmüyorum. Terrible birazcık daha erkeksi ve günümüze yakın kokuyor. Bence günlük kullanıma rahatlıkla uyacaktır.

EDT formundaki kokusunun performansı harikalar yaratmıyor. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği ilk yarım saat iyi, sonrasında düşüyor. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmanızı öneririm.

Koku Güzelliği:10/6

9 Kasım 2016 Çarşamba

Maitre Parfumeur et Gantier – Route du Vetiver (1988)

Schubert’in Ave Maria’sının insanın içine işleyen ezgilerini dinlerken buluyorum kendimi. Katolik kilisesinin önemli dualarından olan Ave Maria, her ne kadar İsa peygamberin annesi Meryem’e selam niteliği taşısa da, içimde bir yerlere dokunuyor. Müziğin evrenselliği böyle bir şey olsa gerek. Her şeyin üzerine çıkıp, dünyanın berbat halini geride bırakıp, göğün üstünden aşağıya bakıp, kendinizi büyülü bir sopranonun çıkardığı ses titreşimlerime teslim etmek.

Ilık sayılabilecek kasım ayının ilk haftasında, odayı dolduran Ave Maria’nın eşliğinde pencereden dışarı baktığımda gördüğüm masmavi harika bir gökyüzü ve etrafa özensizce dağılmış hissi veren pamuk gibi bulutlar. Sonbaharın hüznünü hatırlatan sararmış yapraklar, ısıtmayan güneş… Serin esen rüzgara ve göç eden kuşlara bakıp, doğanın ne kadar muhteşem olduğunu bir kez daha anlıyorum. İnsan gibi vahşi, bencil, zalim bir yaratık, bu tertemiz, masum, el değmemiş doğaya yakışıyor mu emin değilim.

Pencerenin kenarında durup sonbaharın gelişini ve gökyüzünü seyrederken, üzerimden yayılan kokuya ilgisiz kalamıyorum. Parfümlerin güzel kokulu dünyasının en sevilen niş markalarından birisi olan Maitre Parfumeur et Gantier’in Route du Vetiver’ine ilgimi kaydırıyorum. Jean Laporte’un bu sihirli markası, 1980’li yılların sonlarından itibaren o egzotik kırmızı şişeleriyle birçok parfüm severin hayallerini süslemişti büyük ihtimalle. Benim de ara ara yer verdiğim Maitre Parfumeur et Gantier’nin, sevilen parfümlerinden Route du Vetiver, isminden anlaşılacağı üzere vetiveri merkeze almış.

Parfümün açılışı kirli ve karanlık sayılabilecek yapıyla gerçekleşiyor. İlk dakikalardan itibaren vetiver ve kuru deri kendisini gösteriyor. Açılışta ve orta kısmın bir bölümünde devam eden bu birliktelik orta kısımda kademeli olarak azalıyor. Orta notalarda deri epey geri çekiliyor ve karşımıza köksü, yeşil ve duru vetiver çıkıyor. Oldukça kaliteli bu kısım, vetiver severleri kalbinden vuracağa benziyor. Azıcık tütsü de mi var acaba? Neden olmasın. Son bölümde köksü yeşil vetiver devam ediyor. Büyük değişim yok kapanışta.

golge route yen

Değişim demişken, asıl değişim, üst notalarla orta kısım arasında gerçekleşiyor. Başlangıçtaki kirli, azıcık hayvansal plastiğimsi deriyi kimi kullanıcılar gübreye benzetmişler ki olabilir. Açılışı benim için fazla kirli ve zor. Karanlık ve sert açılıştan sonra orta bölümde tek düze yüksek kaliteli yeşil, ıslak köksü vetiver üzerinden devam ediyor Route du Vetiver. Orta ve alt notalar hemen hemen aynı. Parfümün en dikkat çeken kısmı başlangıcı. Ayrıca çoğu kişinin bahsettiği siyah frenk üzümü bence baskın değil. Zaten parfümün reformülasyon geçirdiğinden bahsediliyor. Belki de bu kısım biraz törpülenmiştir reformülasyonda.

1988 çıkışlı bir parfüm kullandığımın farkındayım ama hiç de nostaljik değil kokusu. Tatlılığın az olduğu, erkeksiliğin fazlaca hissedildiği Route du Vetiver’in açılışı dışında zor ve itici tarafı yok. Orta ve alt kısım, vetiver severler için adeta biçilmiş kaftan. Tabii başlangıcına tahammül edebilirseniz.

Açılışını hafiften Encre Noire’e benzettiğim Route du Vetiver, Encre Noire kadar karanlık ve mürekkebimsi değil. Orta bölümden itibaren köksü ve rutubetli vetiver, tam olması gerektiği gibi. Parfümde kullanılan yüksek kaliteli vetiver, Maitre Parfumeur et Gantier’nin ismine yakışacak nitelikte. Vetiver parfümleriyle aram çok iyi olmadığı için sadece beğendim Route du Vetiver’i. Bir türlü aşık olamadım.

aslan route yen

Eğer sıkı bir vetiver koleksiyoncusu iseniz, Route du Vetiver dolabınızda bulunsa fena olmaz. Gerçi performans anlamında harikalar yaratmıyor. Kalıcılığı bir EDT için iyi ama etrafa yayılımı yüksek değil. Kokusunun tasarımını Jean-Paul Millet Lage yapmış. İlkbahar-sonbahar kullanımına uyacak gibi.

Koku Güzelliği:10/6

17 Ekim 2016 Pazartesi

Shaik - Opulent Shaik Gold Edition For Men (2013)

Bugün, Arap çölünün merhametli Prensi Shaik’in krallığına ilk defa konuk olacağım sizlerle birlikte. Sevgiyi ve bolluğu birleştiren gizemli tasarımcı Shaik’in dünyasına girmek, muhtemelen dünyadaki pek çok kişi için mümkün olmayacaktır. Çünkü onun markası, ultra lüksü ve bir anlamda jet set’i temsil ediyor. Shaik, artık birçok lüks markanın aksine “ulaşılabilir lüks” gibi bir amaç edinmiyor. Shaik, romantik bir vizyoner, tutkulu ve ilgi uyandıran bir tasarımcı olarak doğu ile batı arasındaki zıtlıkları birleştiren, dünya çapında bir işadamı olarak karşımıza çıkıyor. Shaik isimli çöl krallığının başarıya yürümesinin kısa hikayesi böyle anlatılabilir.

Tabii krallıktan bahsediyorum ama bunun duyusal bir krallık olduğunu fark etmişsinizdir. Ortadoğu ve Arap coğrafyasının yeni parlayan markalarından birisi Shaik. Bu tasarım markası, saatler ve parfümlere yer veriyor koleksiyonunda. Ayrıca mücevher ve moda alanlarında da tasarımlara başlayacakları görülüyor. Yüksek kaliteli ve hafiften abartılı fiyata sahip tasarımlarıyla, ulaşılması kolay bir marka olmayacağını gösteriyor.

Shaik’in bizi ilgilendiren kısmı parfümleri. 2007 yılında başladıkları parfüm işinde yavaş ilerledikleri söylenebilir. 2016 yılının sonlarına doğru henüz altı parfüm piyasaya sürmüş durumdalar. Bugün bahsedeceğim eseri, 2013 çıkışlı Opulent Shaik Gold Edition For Men. Yine aynı yıl For Women olarak kadın versiyonu da piyasaya sürülmüş durumda. İsmi biraz uzun olduğu için Gold For Men diyeceğim.

135 adet nadir bulunan içeriğin birleştirilmesiyle oluşturulduğu söylenen Gold For Men’in başlangıcı oldukça farklı. İlk saniyelerde tuzlu gri amber, hayvansal kuru baharatlar ve olabilecek en ferah ve kuru gül algılıyorum. Hayvansallık gayet sınırlı, gül ise istemeye istemeye önplana çıkarmış gibi yapıyor. Buradaki gül hiç de alışık olduğumuz gibi değil. Neredeyse tuzlu diyebileceğim gül, ferah bir şeffaflık içinde. Zengin ve erkeksi sayılabilecek üst notaları müthiş. Orta kısımda o zenginlik ve gül, ortadan kayboluyor. Geri planda hissedilen hayvansallığa tatlı olmayan vetiver eşlik ediyor. Kötü değil ama sarhoş edici başlangıcını düşünürsek, biraz mütevazi orta kısım. Sonlarda kuru aroma devam ediyor. Tütsü var ama çok dumansı değil. Vetiver hala oralarda. Orta kısmıyla paralel ilerliyor kapanışı.

kendi gold yen

Beklenti: Shaik’in Ortadoğu merkezli bir marka olması sebebiyle Gold For Men’in ağır gül suyu kokacağını düşünmek.

Gerçek: Başlangıçtaki gül teması, ağır ve bıktırıcı gül parfümlerine benzemiyor. Ferah ve hayvansal verilmiş gül, bana garip şekilde tuzlu geliyor. Daha önce bu hissi Montale’in Aoud Leather’ının başlangıcında yakalamıştım sanki. Ferah gibi olmaya çalışan ama olamayan, garip ve çekici başlangıcı denemeye değer.

Sadece başlangıcı mı denemeye değer. Böylesine yüksek fiyatlara satılan bir EDP’nin daha performanslı olmasını beklerdim ama ilk dakikalardaki güçlü açılışın ardından çabucak geriye çekiliyor. Zaten ilk yarım saatten sonra gül de kendisini göstermiyor. Bu andan itibaren pek karakteri olmayan ama güzel ve kaliteli kokan vetiver-hayvansal misk-ağaçsı tarafa doğru geçiyor. Başlangıçtaki soğuk yapı, orta kısımdan itibaren değişip, sıcak yanını gösteriyor.

Yukarıda Montale örneğini verdim ama Gold For Men, zihnimizdeki Arap parfümü imajıyla pek örtüşmüyor. Evet, gizemli bir yanı var ama çok daha derin, mistik ve egzotik kokuların tadına baktı bu burun. Söylemem gerekir ki başlangıç bölümü dışında bir Amouage gösterişine sahip değil Gold For Men. Yine de böylesine zor ulaşılabilen parfümü denediğim için şanslı olduğumu biliyorum.

iyi gold yen

Şüphesiz ki insanoğlu nankördür. Çoğu zaman şanslıdır ama hep şikayet eder, asidir. Geçenlerde Tempo dergisinin Eylül 2016 sayısında Haluk Akakçe ile yapılan söyleşinin manşeti gözüme çarptı ve içimde bir yerlere dokundu o cümle: “Önce hayatın sana verdikleriyle barışacaksın.” Birçoğumuzun hayattan çok fazla şey istediği ve bunun bizi mutsuzluğa sürüklediği sır değil. Onun içindir ki, Shaik markası ve Gold For Men’le tanıştığım için şanslıyım ve mutluyum.

Sonbahar-kış mevsimine uyacağını düşünüyorum. Evin ablasının, başlangıcını tütün kolonyasına benzettiği Gold For Men’i tecrübeli koku severlerin denemesini öneririm.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran Dinçer beye teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

9 Ekim 2016 Pazar

By Kilian – Light My Fire (2014)

Ben heyecanlanmayayım da kim heyecanlansın? Bir tütün kokusu sever olarak ilhamını en iyi kalitedeki purodan alan parfüme nasıl hayır diyebilirim. By Kilian’ın 2014 çıkışlı Light My Fire’ı, kendi sitesinde ballı, baharatlı purodan ilhamını aldığı belirtmiş. Bakalım Sidonie Lancesseur’ın tütün yorumu nasılmış Light My Fire’da.

By Kilian’ın Addictive State of Mind serisine ait Light My Fire. Daha önce bu seriden Intoxicated’ı kullanmış ve bayılmıştım. Seri zaten üç parfümden oluşuyor. Kullanmadığım bir tek Smoke for the Soul kaldı ki, o da ilgimi çekmiyor değil.

Light My Fire’ın açılışı oldukça farklı. Tanımlamakta zorlanıyorum. Açıklanan notalarında paçuli, tütün, badem var. Bu üçü de olabilir başlangıcında. Garip şekilde koyu, yarı karanlık. Ayakkabı boyalarını hatırlatan üst notaları pek bana göre değil. Orta kısımda koku karakterinde büyük değişim yok. Tuhaf tütün kullanımına koyu baharatlar ekleniyor. Kimyon ya da kumarin orta bölümde tatlı tütüne eşlik ediyor. Bu kısım kısmen daha kabul edilebilir. Kötü haber şu ki son bölümde de değişim neredeyse yok. Vetiver, kapanışta etkili olmaya çalışıyor. Kısmen odunsu sayılabilecek alt notalar hafiften yapaylık sınırında.

Açıkça söylemem gerekir ki bütün hevesim kursağımda kaldı. Açıklanan notalarındaki tütün ve paçuli ilgimi çekmişti ama ilk kullandığım andan itibaren hiç sevemedim Light My Fire’ı. Tütün beklediğim gibi verilmemiş. Paçuli bir garip duruyor. Bademi pek algılayamadım ama bu kompozisyonda ne işi var zaten? Baharatlar yağlımsı ve itici. Vetiver neredeyse plastiğimsi. Gerçekten şaşkınım.

ikinci fire yen

Felaket tellalı gibi oldum ama büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Light My Fire’ın ne kokusu ne kalitesi ne de derinlikten yoksun karakteri, fiyatı anormal sayılabilecek bir niş parfüme benziyor. Tütün fazlaca tatlı verilmiş ve sanki tütün gibi değil bir acayip. Paçuli köksü veya egzotik değil. Vetiver ise ne kadar sıradan. Sahi bu parfüm By Kilian’a mı ait?

Yüksek kaliteli olmayan yapısı, tek düze ilerleyen ve neredeyse hiç değişmeyen kokusu en büyük eksisi görünüyor. Yahu hiç mi iyi tarafı yok derseniz, o konuda da dürüst olmak gerekiyor, var! Bir kere kalıcılığı müthiş. By Kilian kalıcılık işini iyi beceriyor, yalan yok. Hem tende hem de kıyafette oldukça dirençli. Ertesi güne rahatlıkla ve dinamizmle kendisini hissettiriyor. Fark edilirliği yeterli. Yani performans anlamında sizi üzmeyecektir.

light-my-fire yen

Kokusunu sevemediğim parfümler hakkında genellikle fazlaca şey yazasım gelmez. Burada da durum aynı. Denemeden almanın riskli olduğunu düşündüğüm Light My Fire, EDP formunda. Sonbahar-kış kullanımına uyacağını düşünüyorum. Kaynaklarda uniseks olarak geçiyor ama erkek kullanımına yakın. Kimilerinin Light My Fire’ı Chergui’ye benzetmelerini hayretle okuyorum.

Koku Güzelliği:10/4

26 Eylül 2016 Pazartesi

Trussardi – Black Extreme (2014)

Trussardi’nin ünlü parfümü Uomo, Black Extreme olmuş (Haydaa)? Trussardi Black Extreme, güçlü duygular arayan başarılı modern erkeğin kokusuymuş (Umarım bu garip tanıma dahil olan erkeklerden değilimdir!). Black Extreme, Trussardi markasının öz değerlerini içinde barındırıyormuş (Maşallah!). Black Extreme, Trussardi’nin baştan çıkarıcı yeni silahıymış (İçinde kesin afrodizyak da vardır). Çağdaşlık ve geleneğin mükemmel bir dengesiymiş Black Extreme (Artık yorum yok!).

Genellikle parfümlerin pazarlanma aşamasındaki tanıtım cümleleriyle hafiften dalgamı geçerim. Anlıyorum bu tanıtımlar gerekli ama ne bileyim bana hep bir parça komik ve abartılı gelir bu tarz cümleler. Trussardi’nin Black Extreme parfümünün tanıtımı da ilk paragraftaki cümlelerle gerçekleştirilmiş. Aslına bakarsanız Trussardi gibi önemli markayı neden bu kadar ihmal etmişim fikrim yok. Özellikle 1983 çıkışlı Uomo, hala en önemli erkek parfüm klasiklerinden sayılıyor. Gerçi 2011 yılında kapsamlı reformülasyondan geçti Uomo ama sevenleri hala peşini bırakmış değil Uomo’nun.

Black Extreme ise olaya 2014 yılında dahil olmuş durumda. Aynı klasik Uomo gibi simsiyah ve benzer şişe tasarımına sahip. Bu durum güçlü şekilde Uomo’nun devam parfümü hissi uyandırıyor bende. Trussardi, Black Extreme’i odunsu deri fujeri olarak sınıflandırmış. Parfümün açılışı ferah sayılabilecek turunçgillerle gerçekleşiyor. Sabunsu eski tarz turunçgiller bana göre değil. Orta bölümde turunçgillerin yerini deniz kokusu ve erik alıyor. Muhtemelen Calone’den gelen ferah deniz/sucul kısım jenerik ve sıradan. Erik istediğim gibi değil, sulandırılmış gibi. Son bölümde meyvelerin etkisi azalıyor. Sıradan yumuşak odunsu notalar, vetiver ve paçuli kapanışı gerçekleştiriyor.

Siyah şişesine ve Black Extreme ismine aldanmayın. Bence ismi Black Extreme yerine Black Sport olmalıydı. Genel yapısı karanlık ve keskin değil. Hatta tersine yumuşak ve aromatik bir parfüm. Ferah turunçgiller (kendi sitelerinde limondan bahsedilmiş), ferah meyveler (erik ağırlıkta), deniz esintisi ve odunsular ana yapıyı oluşturuyor. Beklediğimden daha yumuşak ve aromatik çıktı Black Extreme. Oysa ben daha ağır, reçineli bir yapı bekliyordum. Bu anlamda şaşırdım.

afis Black-Extreme yen

Şaşırmadığım kısımsa parfümün sıradanlığı. Üst-orta-alt notalarda kullanılan öğeler o kadar bilindik ve sıkıcılar ki… Aromatik, meyveli, ferah, sucul parfümlerin kopyası olmasından başka bir esprisi yok. Açıklanan notalarında deri ve iris (süsen) var ama pek algılayamadım. Kimilerinin parfümün çok güçlüğü olduğunu söylediğini aklıma getirdiğimde şüphelerim artıyor çünkü ilk patlama anı dışında zayıf ve etrafa yayılımı sınırlı. Kalıcılığı EDT için normal ama isminde Extreme’i görüp de beklentinizi yükseltmeyin çünkü performansı ortalama.

Şu iki haftadır ilkleri yaşıyorum. Önceki hafta ilk defa Nishane parfümü kullandım. Sonraki hafta sitenin ilk Trussardi incelemesini yazıyorum. İşin ilginç kısmı şu ki, evin ablası, Nishane’nin Fan Your Flames’ini her kokladığında hiç beğenmedi ama Black Extreme’i kokladığında yine benzer şeyleri söyledi: “Şu acayip kokan niş parfümleri kullanacağına Trussardi’yi kullansana. Gerçek bir erkek parfümü gibi kokuyor Black Extreme!” Ve ben yine verecek cevap bulamıyorum. Dünyanın en ünlü ve pahalı niş parfümlerinin çoğunu beğenmeyen evin ablası, Black Extreme gibi bana göre vasat parfümü çok beğeniyor. Anlaşılan parfüm zevklerimiz oldukça farklı dünyalarda gezintide.

Sonuç olarak benim tercih etmeyeceğim bir arkadaş Black Extreme. Karşı cinsin sevebileceği basitlikte kokusuna rağmen, pazarda pek tutunabilecek gibi görünmüyor Black Extreme. Yolu açık olsun.

karanlik Black-Extreme

Soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Ayrıca günlük kullanım için gayet uygun. Spora giderken, gündüz arkadaşlarla dışarı çıkarken rahatlıkla bol bol sıkılabilir.

Koku Güzelliği:10/4

5 Eylül 2016 Pazartesi

Paco Rabanne – Ultraviolet Man (2001)

“Sıvı nane, çokça vetiver, ultra gri amber, görünmez titreşimler. Çoğalan duyular, koku titreşimleri, sıcak vetiver, elektro-şok.”

Hey, şu ifadelere bakar mısınız? Bu bir şaka mı yoksa yanlışlıkla Comme des Garçons parfümü mü kullanmak üzereyim? Bu reklam cümleleri, Paco Rabanne gibi popüler bir markaya mı ait? Genellikle birbirinin neredeyse aynı klişe tanıtım cümlelerine hiç benzemiyor Ultraviolet Man’ın kendi sitesindeki nitelemeleri. Hem ismi hem de şişesi farklı çağrışımlar uyandıran Ultraviolet Man’ın, markanın enteresan işlerinden birisi olduğu söylenebilir. Zaten Ultraviolet’in, yıllar geçse de bitmeyen seven kitlesini başka türlü açıklamak mümkün görünmüyor.

Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Ultraviolet’nin açılışı şekerli çiçekler, şekerli aromatik otlar ve şekerli naneyle gerçekleşiyor. Başlangıcındaki yeşil hissiyatı atlamamak gerekiyor. Kimlerinin ferah dediği başlangıcı bence ferahlıktan uzak. Garip açılışı bana göre değil. Orta kısımda şekerlilik biraz azalıyor ve acayip naneye menekşe benzeri yapı ekleniyor. Buruk-ekşi baharatlar da arkaya saklanmış sanki orta bölümde. Kendi sitelerinde kakule ve karabiberden bahsedilmiş. Bu iki nota varsa da baskın değil. Orta notalar da bana oldukça uzak. Son bölüme geleyim. Kokunun genelinde büyük değişim yok. Alt notalarda kasvetli amber ve yapay vanilya var sanki. Brrrr…

Nasıl bir belaya bulaştığımı yeni yeni anlıyorum. Ultraviolet’i nasıl tanımlayacağımı, hangi sınıfa sokacağımı ve neye benzeteceğimi şaşırmış durumdayım. Ultraviolet büyük ihtimalle yapay şekerli nane ve tanımsız amberin (muhtemelen gri amber) birleşiminden oluşmuş bir Quasimodo. Notre Dame’ın kamburu kadar ucube ve anlamsız kokusunu anlatmaya alfabedeki harfler yetmiyor. (Nasıl gönderme ama) Bu hissiyatı daha önce Kouros, Muscs Koublai Khan ve Comme des Garçons’un Odeur’larında yaşamıştım. Tam anlamıyla zihnimdeki hiçbir koku şablonuna oturtamadığım parfümleri anlatmakta zorlanırım. Ultraviolet’te de böyle oluyor.

ikinci resmi yen

Ultraviolet, Paco Rabanne tarafından, 2000’li yılların ortalarına (2050’li yıllar olabilir) hitap eden fütüristik bir deneme gibi duruyor. Birçok kişinin söylediği “tuhaf” yapısı aynı zamanda itici, yapay, rahatsız edici. Benzersiz ve tanımlaması zor. Kesinlikle riskli bir koku. Herkesin sevemeyeceği, “ya sev ya nefret et” tarzına uygun sıradışı bir parfüm. Paco Rabanne gibi popüler işlere imza atan markadan beklenmeyecek derecede farklı bir arkadaş Ultraviolet. Bu anlamda hem takdiri hak ediyorlar hem de koku güzelliği anlamında eleştirilmeyi hak ediyorlar.

Şimdiye kadar denediğim hiçbir parfüme benzetemediğim Ultraviolet, benim için sinir bozucu olmanın ötesine geçemiyor. Parfümün hiçbir bölümünü sevemedim. Gıcık ve bıktırıcı kokusuna eklemlenmiş şekerlilik berbat piyasaya parfümlerini andırırken, genel yapısındaki steril uyumluluk şaşırtıcı. Açıklanan notalarındaki vetiver, paçuli ve meşe yosununa rastlayamadım. Hele ki meşe yosununu görünce heyecanlanmıştım ama derin bir hayal kırıklığı tarafına geçiş yaptım. Kadınların bu parfümü çok sevdiklerini söyleyen yorumculara şunu demek isterim ki: “Ultraviolet’i seven kadın, varsın beni sevmesin.”

Ne güzel, oturmuşum balkona. Hem manzarayı seyredip hem de bu yazıyı kaleme alırken, bir taraftan da Yunanistan’dan yayın yapan radyo istasyonu Star Radio’u dinliyorken, Dire Straits’in harika şarkısı Sultans of Swing çalarken, keyfime limon sıktın be Ultraviolet. Aaa bu çalan Scorpions mu yoksa! Niye Türkiye’deki radyo istasyonlarında rastlayamayız ki Scorpions şarkılarına ve tabii ki Roxette’e?

Kokusunun tasarımını ünlü isim Jacques Cavallier yapmış. Puig tarafından üretilen Ultraviolet, EDT formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği çok şükür ki bende yüksek olmadı. Sonbahar-kış kullanımına yakın duruyor.

sise paco yen

Luca Turin’in kitabında Ultraviolet yeşil şekersi olarak tanımlanmış ve beş üzerinden bir puan alarak en kötü parfümler listesine girmiş. Tania hanımın bu puanına ben de katılıyorum. Parfümün tek olumlu yanıysa, ilginç bir teknikle yapılmış olan şişesi.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/3

21 Temmuz 2016 Perşembe

Hermes – Bel Ami Vetiver (2013)

1970 ve 1980’li yılların şöhretli parfüm klasiklerine küçük dokunuşlarla yeniden hayat veriyor bir süredir Hermes ve Jean Claude Ellena. Equipage Geranium, Amazon Rose ve Bel Ami Vetiver olarak piyasaya sürülen parfümler, bir dönemin önemli kokularının günümüze uyarlanması gibi düşünülebilir.

Tabii bizim gibi parfüm severler için ilginç deneyim oluyor Jean Claude Ellena gibi bir ismin, eski klasikleri yeniden yorumlamasına şahit olmak. Günümüzün en başarılı parfümörlerinden kabul edilen Ellena, eski şöhretlerin elinden tutuyor ve bir anlamda günümüze uyarlıyor. Aslında Ellena, eski ile yeni arasında köprü kuruyor. Bu anlamda işinin zor olduğu çok açık.

Bel Ami Vetiver, bir devam parfümü olarak karşımızda. 1986 yılında hayatımıza giren enfes Bel Ami’nin, oldukça uzun sayılabilecek zaman sonunda vetiver temalı devam parfümü 2013’te piyasaya sürülünce, açıkçası çok heyecanlanmadım. Belki de devam parfümü olması nedeniyle biraz küçümsemiş olabilirim ama kader bizim yollarımızı kesiştirdi Bel Ami Vetiver ile.

Parfümün açılışı acı-kuru turunçgillerle gerçekleşiyor. Yeşil, tozlu sayılabilecek turunçgiller bergamot olabilir. Biraz da aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notalarda eski-nostaljik hissiyat mevcut. Evin ablasının hacı yağlarına benzettiği ve beğenmediği başlangıcı bence fena değil. Orta kısımda yeşil tema geri çekilirken yumuşak baharatlar hissediliyor. Orta bölümde hoş bir dumansılık mevcut. Deri ise orta kısmın en etkili ismi. Biraz plastiğimsi verilmiş deri. Ağaçsı ve neredeyse kuru tütsümsü dumansılık son bölümde yerini köksü vetivere bırakıyor. Kapanışta yosun-meşe yosunu benzeri yapı algılıyorum. Ne güzel bir sürpriz.

uclu sis

Bel Ami Vetiver, Jean Claude Ellena’dan beklemeyeceğim kadar katmanlı ve zengindi. Genellikle basit ve gösterişsiz parfümlerine rastladığım Ellena, bu sefer oldukça derin çalışmış. Üst-orta-alt notaların değişkenliği rahatlıkla izlenebiliyor. Notalar temiz ve net. Yapaylık hissiyatı yok denebilir. Sadece orta kısımdaki deri bölümü biraz plastiğimsi, onun dışında sorun görünmüyor.

Bel Ami Vetiver, çok şık, erkeksi ve olgun bir kompozisyon. Pek tatlılık barındırmayan, resmi, kuru yapısı, onu çok genç arkadaşlar için uygun seçenek olmaktan çıkarıyor. Karşı cinsin yani kadınlarınsa pek ilgisini çekeceğe benzemiyor koku karakteri. Başlangıcı biraz eski koksa da ilerleyen saatlerde gayet modern Fransız beyefendisine dönüşüveriyor. İsmindeki vetiver vurgusuysa şaşırtıcı çünkü son bölüm dışında vetiver büyük yer kaplamıyor ana yapıda. Deri önplanda ki bu da normal çünkü orijinal Bel Ami, ağırlıklı olarak deri parfümüydü. Bu yeni versiyonun, deriyi es geçmesini beklemek doğru olmazdı. Ellena da deriye büyük yer vermiş Bel Ami Vetiver’de.

Sonuç olarak dünyayı yerinden oynatmayacak, zihinleri allak bullak etmeyecek bir iş. Müthiş yaratıcılık barındırmıyor ama kusursuza yakın koku deneyimi sunuyor. Otuz yaşın üzerinde olan ve kendisine kullanacak parfüm bulamayan beyefendiler, yüksek kaliteli takım elbise kokusuna sahipler artık. Günlük kullanımda da sırıtmayacaktır. İşin ilginci, daha çok sonbahar mevsimini çağrıştıran kokusu, bu çok sıcak temmuz ayında bol bol kullanmama rağmen rahatsız etmedi.

parlak sis yen

Çoğu kişinin performansını başarılı bulduğu EDT formundaki Bel Ami Vetiver, parfümleri emen cildimde yine çok fark edilir olmadı. Ortanın altındaki fark edilirliğine rağmen yeterli derece kalıcılık sağlıyor.

Koku Güzelliği:10/8

10 Haziran 2016 Cuma

The Merchant Of Venice – Asian Inspiration (2013)

“Büyülü doğu şehirlerine yapılan uzun ve egzotik seyahatler” temasına sahip kaçıncı parfüm serisi Murano artık saymayı bıraktım. Evet, oryantalizm yirminci yüzyıldaki kadar etkili değil artık fakat parfüm markaları için hala cazip bir tema, egzotik doğuya gitmek ve oradan esinlenmek.

İtalya merkezli yeni sayılabilecek niş parfümevi The Merchant Of Venice, 2013 yılında altı parfümden oluşan Murano serisini piyasaya sürdü. Kendi deyimleriyle “şiirsel isimlere sahip ve keşiflerin, rüyaların gücünü çağrıştıran” bu altı Eau de Parfum, Venedik şehrinin doğusundaki büyüleyici şehirlere yapılan seyahatlerden ilhamını almış.

Serinin Asian Inspiration isimli parfümü, adından anlaşılacağı üzere Asya kültüründen etkilenilerek tasarlanmış. İlk defa bir The Merchant Of Venice parfümü deniyorum. İsmi ilgimi çektiği için ilk önce Asian Inspiration’u kullanmak geldi içimden. Parfümün açılışı ferah turunçgillerle gerçekleşiyor. Duru ve doğal açılışı saldırgan değil. Açıklanan üst notalarında meyvemsilikten bahsediliyor ve acı portakal-adaçayı ikilisi vurgulanıyor. Evet, parlak ve gerçekçi bir portakaldan ziyade tatlımsı, azıcık kremsi acı portakal-aromatik otlar kendisini gösteriyor başlangıçta. Üst notaları çarpıcı olmasa da başarılı. Orta bölümde büyük değişim var. Vetiver bütün gücüyle kompozisyona hakim oluyor artık. Islak, köksü vetiver, doğal ve stabil. Vetivere bir parça kremsi turunçgiller eşlik etmeye devam ediyor ama aromatik otlar artık ortada yok. Kuru tütsü az da olsa kendisine yer buluyor orta bölümde. Son kısımda klasik sedir ağacı kapanışı var. Vetiver ile uyumlu sedir ağacı sürpriz yapmıyor fakat tatlı benzoin, son kısımdaki en büyük sürprizi yapıyor.

Bu aralar şansıma vetiver merkezli kokulara denk geliyorum. Asian Inspiration için kendi sitelerindeki vetiver vurgusu önemli. Kendi sitelerinde parfümün “Bay Vetiver” olarak geçtiğini gördüğümde şaşırmadım. Köksü, ıslak ve doğal vetiverin etrafına yerleştirilmiş diğer öğeler. Başlara biraz turunçgiller, sonlara sedir ağacı eklenmiş. Orta kısımdaki vetiver gövdesine ise fazla müdahale edilmemiş. Ve ortaya Asian Inspiration çıkmış.

kolaj asian1

Kötü mü olmuş? Asla! Uysal, sakin, barışçıl, minimal niş parfüm ortaya çıkıvermiş. Evet, kompozisyon basit. Derinlik yok, nota zenginliği yok. Kullananı bir Japon bahçesinde, yeşilliklerin içerisinde, uzaklardan şırıl şırıl su sesi gelen ve değişik kuşların cıvıltılarının kapladığı sessizliğe ve dinginliğe davet eden üslubunu anlamamak için, fazlasıyla duygusuz olmak gerekir.

Asya’dan ilhamını alan bir parfümde vetiverin bu kadar yoğun kullanılması ve baharatların yer almaması ilk başta şaşırtıcı olabilir. Malum, doğuyu merkeze alan parfümlerde genellikle baharat kullanımı öne çıkar. Sanki baharatlar sadece doğuya veya doğu kültürüne aitmiş gibi. Oysa Asian Inspiration’da ferah, durağan ve yeşil çerçeve çizilmiş kokuya. Basit, saf ve edilgen. Gösterişsiz ama lüks.

Sonuç olarak eğer ferah vetiver kokularını seviyorsanız, deneme listenizin başlarına koyabilirsiniz Asian Inspiration’u. Ha çok farklı mı? Değil. Yenilikçi mi? Cık. Aşık olunacak kadar tutkulu mu? Pardon? Benim gibi vetiver kokularıyla aranızda şöyle-böyle bir ilişki varsa, çok etkileneceğinizi sanmıyorum ama yüksek kalitesi ve yapaylığa rastlanmamasıyla iyi iş çıkardığını düşünüyorum. Bu modern turunçgilli vetivere bir şans verin siz yine de.

tarti asian yen

Kimi kaynaklarda uniseks olarak sınıflandırılsa da erkek kullanımına yakın duruyor. İlkbahar-yaz kullanımı için daha uygun bence. Günlük kullanımda ise hiç sırıtmaz. EDP formunda. Kalıcılığı çok iyi. Fark edilirliği yeterli. Performans anlamında sizi üzeceğini sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/7

4 Haziran 2016 Cumartesi

Bentley – Infinite Rush (2016)

Bentley’in 2015 yılında piyasaya sürdüğü Infinite ve İnfinite Intense’e, 2016 yılında ferah bir kardeş geldi. İnfinite isimli üç parfüm böylece Bentley’in koleksiyonuna katılmış oldu. E artık Infinite’lerin küçük bir seri halini aldığını söyleyebiliriz. İlerleyen yıllarda belki Infinite serisine yeni üyeler katılabilir. Bekleyip, göreceğiz.

2016 çıkışlı yeni arkadaşımızın ismi Infinite Rush. Parfümün ilhamını Bentley’in müthiş SUV arabası Bentayga’dan aldığı söylenebilir. Infinite Rush’ın tanıtım broşürlerinde “macerayı yaşayın” cümlesi, Bentayga ile çıkılacak seyahatlere gönderme yaptığı düşünülebilir. Modern ve maceracı ruhu temsil ettiği ve sınırlarını zorlayan erkeklere ithaf edildiği de belirtiliyor. Evet, anlaşılacağı üzere Infinite Rush, erkekler için tasarlanmış.

Ferah, baharatlı ve odunsu olarak sınıflandırılan Infinite Rush’ın açılışı turunçgillerle gerçekleşiyor. Tanıtımında mandalinadan bahsedilmiş üst notalarında. Bence limon daha ön planda. Doğal ve ferah limona bir parça portakal da eşlik ediyor. Başlangıcı gayet güzel. Orta kısma geçilirken, ferah turunçgillerin arkasına başarıyla yerleştirilmiş baharatlar kendisini gösteriyor. Muhtemelen biber buradaki baharat. Orta kısımda asıl çıkışı vetiver yapıyor. Ferah turunçgiller geride kalırken, ıslak, köksü vetiver ortaya çıkıyor. Orta bölümün ana oyuncusu temiz vetiver denebilir. Orta notaları da gayet güzel. Son bölümde yine değişim var. Kapanışta sıradan sedir ağacına vetiver eşlik ediyor. Alt notalara odunsu diyebiliriz.

Infinite Rush, ferah aromatik odunsu tarafa göz kırpıyor. Başlangıçtaki turunçgiller, deneyen çoğu kişinin rahatlıkla seveceği gibi güvenli ve cana yakın. Böylece parfümün en sevdiğim yeri oluyor. Orta bölümde köksü temiz vetiver hiç fena değil. Her ne kadar bir vetiver sever olmasam da gayet başarılı. Son bölümse, kıyafette en çok kalan kısmı ama biraz yapay ve çarpıcı değil. Sedir ağacına Iso E Super eşlik ediyor olabilir çünkü bir parça metalik ve kadifemsilik hissettim alt notalarda.

toprak rush yen

Dürüst olmam gerekirse, ilk kullandığımda pek alışamadığım Infinite Rush, ilerleyen günlerde hoşuma gitmeye başladı. Başlangıçtaki baharatların eşlik ettiği turunçgilleri azıcık Declaration’a benzettim. Zaten Declaratioan’ı da ilk seferinde pek sevememiştim ama kullandıkça alıştım Declaration’a. Infinite Rush, orta bölümden itibaren çok farklı bir yol çiziyor kendisine. Temiz vetiver, bir parça Guerlain Vetiver’i andırıyor ama çok yeşil değil.

Infinite Rush, harika ve çarpıcı bir yaz kokusu olmasa da, bence bazı yapay rakiplerinden bir adım önde. Artık bıkkınlık veren sucul-deniz temasına fazla prim vermiyor Infinite Rush. Aromatik, ferah, turunçgil-odunsu denizinde yüzüyor. Genel olarak temiz ve basit fakat üst-orta-alt nota değişimleri dikkatli burunlardan kaçacak gibi değil. Bu anlamda tek düze olmadığını ama müthiş zengin karakteri de bulunmadığını belirtmem gerekiyor. E bir yaz parfümünden harikalar beklemek de çok doğru olmayabilir. Bu anlamda bence beklentiyi karşılıyor Infinite Rush.

EDT konsantrasyonuna sahip. Kıyafette kalıcılığı iyi ama tende ortalama. Fark edilirlik ilk on beş dakika iyi sonrasında tene yakın kalıyor. Günlük kullanım için, tatilde, plajda, sıcak yaz akşamlarında kullanmak için ideal.

reklam rush

Ha bir de şişesiyle ilgili küçük bilgi vereyim. Anladığım kadarıyla farklı bir teknikle yapılan şişesinin üzerindeki kuruyup, çatlamış toprak figürü, her şişede farklı şekilde oluyormuş. Yani aldığınız Infinite Rush şişesinin üzerindeki motif, sadece size özel olacakmış. Böyle şeylere meraklıysanız, ilginizi çekebilir.

Koku Güzelliği:10/7