3 Şubat 2014 Pazartesi
Tefarik (Paçuli) ve Böcekle Mücadele
Tefarik (Paçuli) ve Böcekle Mücadele
Zaman zaman yaptığım gibi internette dolaşırken karşıma çıkan ilginç yayınları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bugün de Sızıntı isimli bir dergide karşılaştığım makaleyi yayınlamak istiyorum. Paçuli olarak bildiğimiz bitkinin farklı yönleri anlatılmış. Bazı araştırmalara yer verilmiş. Parfümlerde de sıkça kullanılan paçuli kokusuna ilginiz varsa okumanızı tavsiye ederim. Umarım iyi vakit geçirirsiniz. (Bu makale, söz konusu sitenin izni alındıktan sonra yayınlanmıştır)
"Aromaterapi adı altında yapılan araştırmalar, insanın ruhu ile bedeni arasındaki ilişkilerde kokunun önemli fonksiyonlarının var olduğunu göstermektedir. Bugün Batı'da birçok "tamamlayıcı tıp" uzmanı, hastalarına çeşitli hastalıklarla alakalı koku reçeteleri vermektedir. Aynı şekilde böcek ve kene gibi haşeratı kovucu kokular üzerinde de araştırmalar sürdürülmektedir. Bilhassa sıcak ve yağışlı iklimlerde çok bulunan eklembacaklılardan korunmak için, çeşitli bitkilerden eski usullerle elde edilen usareler (özsu) veya tesirli kokular halk arasında bilinmektedir. Meselâ, pencerelerinde fesleğen bitkisi bulunan evlere sivrisinekler fazla yaklaşmaz.
Kokusundan istifade edilen bitkilerden biri de, halk arasında oldukça meşhur olan tefariktir (Pogostemon cablin). İngilizce ve Almancada ‘Patchouli' ismiyle bilinen tefarikin esansı, kaynatılan bitkinin su üzerinde biriken yağlarının toplanması ile elde edilir. 1800'lü yıllarda Avrupa'da yaygın şekilde kullanılan "Patchouli", Amerika'da 1960 neslinin en popüler kokusu haline gelir. İngiltere'de Kraliçe Viktoria döneminde Hindistan'dan getirilen şal, halı ve kilimlere -güveden koruma maksadıyla- bu kokudan sürülürdü. Bu sebeple İngiltere'de "Patchouli" kokmayan şal, halı ve kilimler yerli üretim oldukları düşüncesiyle kıymetsiz addedilip tercih edilmezdi. Buradan da anlaşılacağı üzere, nanegiller ailesinden olan bu bitkinin -dolayısıyla kokunun- anavatanı Hindistan'dır. Meşhur Hint mürekkebinin kokusunu da bu bitki verir. Diğer esanslara nazaran daha kalıcı olan bu bitkinin kokusu, parfüm ve sabunlarda da kullanılır. Çinliler, Japonlar ve Araplar bu kokunun bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemeye vesile olduğuna inanırlardı. Eskiden İran ve Türkiye'de dokunan halı ve kilimler Avrupa'ya gönderilmek üzere katlanırken, onları zararlılardan korumak için aralarına bu bitkinin yapraklarından konurdu.
Tefarikle alakalı ilmi araştırmalar sınırlıdır; laboratuvar şartlarında objektif gözlemlere dayanan ilmi veriler henüz yeterli değildir. Buna rağmen bu bitkinin usaresinde bulunan çok sayıdaki esansın kimyevi terkibi belirlenmiştir. İleride ilmi araştırmalara temel teşkil etmesi ve araştırmacılara yol göstermesi bakımından halk arasında oluşmuş uzun yıllara dayalı tecrübeyi de yok saymamak gerekir. Bu bitkide; tefarik alkolü, pogoston, friedelin, epifriedelinol, pachypodol, retusin, oleanolik asit, beta-sitosterol ve daucosterol gibi maddelerin yanısıra, kanın pıhtılaşmasını engelleyici hususiyetteki alpha-bulnesene de tespit edilmiştir. Bu kimyevi maddelerin birçoğunun, kusmayı engelleyici bir tesire sahip olduğu bazı araştırmalarda gösterilmiştir. Phytotherapie Research dergisinde 2008 Şubat'ında neşredilen bir makaleye göre, tefarikten elde edilen esansiyal yağların tesirli sinek öldürücü olduğu gösterilmiştir. Buradan hareketle bu bitkinin, keneler dahil birçok eklem bacaklı haşaratın kovulmasında tesirli olabilecek ilaçların yapımında ümit vaat ettiği söylenebilir. Malezya'da üç ayrı bitkinin (Litsea elliptica, Cinnamomum mollissimum, Cymbopogon nardus) yapraklarından elde edilen yağlar ile tefarik esansiyal yağlarının karışımının dişi sivrisinekleri uzaklaştırmada oldukça tesirli olduğu gösterilmiştir. Bu araştırmalar dikkate alındığında bazı faydalı uygulamalar yapılabilir. Mesela; ev temizliği yaparken, yerleri silmede kullanılan suya birkaç damla tefarik damlatılabilir. Böylece hem "koku giderici" olarak kullanılan kanserojen şüphesi bulunan maddeler kullanılmamış, hem de böceklerin eve girmesi engellenmiş olur.
Söz konusu yağ (esans); her ne kadar kumaşları böceklerden koruma maksatlı kullanılıyor ise de, yüzyıllardır, ruh ve beden sağlığına yönelik tesirleri, huzur verici, mantar önleyici ve tedaviye vesile hususiyetleriyle de aranan ve kullanılan bir kokudur. Bu esansın, terlemeyi azaltıcı hususiyeti ile kötü vücut kokularının engellenmesinde rol aldığı bilinmektedir. İştah azaltıcı tesiri, diyet yapanlara fayda sağlamaktadır.
Aromaterapinin kurucularından olan ve şifalı kokular üzerine bir teori geliştiren Martin Henglein; ‘ıtır çiçeği, biberiye, bergamot ve tefarik'i temel kokular olarak kabul etmektedir. Bu dört temel kokunun farklı fonksiyonları icra ettiği belirtilmektedir. Itır çiçeği, bir alışkanlığın gelişmesine veya terk edilmesine yardımcı olur. Mesela sigarayı bırakmada ıtır çiçeği kokusunun rolü inkar edilemez. Sigaraya olan iştiyak dayanılmaz şekilde arttığında, ıtır çiçeği koklamak, bu arzuyu o an için gidermektedir. Bu durum daha önceden denenmiş dahi olsa, yine de tesirli olmaktadır. Henglein'e göre biberiye, kişiyi aktif olmaya sevk ederken; bergamot, zihni canlılığın ve öğrenme şevkinin artmasına vesile olur; tefarik ise, kişinin daha enerjik olmasında rol alan mekanizmayı harekete geçirir.
İngiltere'de bir tedavi merkezi işleten Robert Tisserand, kokularla ruhi hastalıkların tedavi edilebileceği fikrindedir. Tisserand, bu esansların sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan sinyal moleküllerin (nörotransmitter) üretimine tesir ettiklerinden, rahatsızlıkları gidermeye de yardımcı olduğunu belirtmektedir. Koku, morfine benzeyen "endorfin" salgılanmasını uyararak kişide ferahlamaya vesile olur. Bu sebeple gül yağı, yasemin, adaçayı, kananga, tefarik ve greyfurt kokusu; depresyonda, kendine güvensizlik durumlarında ve cinsi fonksiyon arızalarında tavsiye edilmektedir.
Tefarikin fazla sürüldüğünde sakinleştirici ve uyku azaltıcı tesire sahip olduğu iddia edilmektedir. Tefarikin ayrıca beden enerjisi ile ruh hali arasında dengeleme fonksiyonu gördüğü, sakinlik ve uyum hissi uyandırıp, uyuşukluğu giderdiği, madde bağımlılığı tedavisinde destekleyici rol aldığı, korku ve çöküntü anlarında teskine vesile olduğu belirtilmektedir.
Güzel kokuların insanda vesile olduğu müspet düşünce ve hisleri, kötü kokuların da meydana getirdiği menfi halleri her insan az veya çok bilir. Peygamber Efendimiz'in (sas) sahih beyanlarındaki "güzel kokunun sevdirilmesi" ile Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz. Yusuf'un hayatta olduğuna dair müjdeyi koku yoluyla alması, kokunun üzerinde durulması gereken bir husus olduğu hakikatine dikkatleri çekmektedir."
Kaynak: www.sizinti.com
1 Şubat 2014 Cumartesi
Comme des Garçons – Avignon (2002)
Comme
des Garçons – Avignon (2002)
Dünya üzerinde 1.2 milyar insanın mensubu
olduğu, muhtemelen gezegenin en büyük dini mezhebi olarak düşünülebilir
Katoliklik. Katolik kelimesinin, Yunanca ‘evrensellik’ anlamına gelen ‘to
katalou’ sözcüğünden türediği söyleniyor. Papa'yı başkan olarak kabul eden
Katoliklik, Protestanlığın ortaya çıkışına kadar bütün Hristiyanlığı kapsamış
ve Ortaçağ boyunca Avrupa’ya egemen olmuş.
İşte bu Hristiyan mezhebi bir parfüme nesne
olmuş durumda. Comme des Garçons'un 2002 yılında çıkardığı ve
"Incense" adını verdiği parfüm serisi beş üyeden oluşuyordu. Avignon
ve Kyoto, bu seride en çok öne çıkan parfümler olarak raflarda yerini aldı.
Hatta Incense serisi, markanın diğer serilerinin arasında en başarılı olanı
denilebilir. Incense serisine mensup parfümlerin farklı da bir tarafı var. Her
parfüm farklı dinsel motifler ele alınarak tasarlanmış. Ouarzazate - İslam,
Zagorsk - Ortodoksluk, Jaisalmer - Hinduizm, Kyoto - Budizm ve Avignon -
Katoliklik. İşte bugün inceleyeceğim Avignon'nun Katoliklik ile ilgisi buradan
geliyor. Benimde uzun zamandır ilgimi çeken Avignon ile tanışmış durumdayım
nihayet.
Parfümün isminin Avignon olmasının şüphesiz
ki bir sebebi var. Fransa'nın güneyinde, Provance bölgesinde tarihi bir şehir
olan Avignon'un, Katoliklik ile sağlam bağları olduğunu tahmin etmek zor değil.
Orta Çağ Avrupası'ndan günümüze fırlayıp gelmiş gibi görünen Avignon şehri, hala
o müthiş dokusunu ve tarihi yapılarını özenle koruyor. Roma döneminden kalma
Katolik kilisesi de dahil. Fakat Avignon'un benim için anlamı biraz farklı.
Kübist sanat akımının kurucusu olarak
gösterilen Pablo Picasso, 1907 yılında, Paris'teki bir genelevde çalışan
kadınları resmetmişti. Fakat bu resimdeki kadın figürleri, daha öncekilere hiç
benzemiyordu. Kadınların vücutlarını uzatan ve biçimlerini bozarak bambaşka
halde resmeden usta sanatçı, Modern Sanat'ta bir çığır açtığının muhtemelen
farkındaydı. Normal bir insan figürüne benzemeyen resimdeki çıplak kadınların,
yüz hatları, vücutlarının şekilleri, alışılmışın çok uzağındaydı. Neredeyse
eğri büğrü hale gelmiş kadın figürleri, çıplak olmalarına rağmen en ufak
cinsellik çağrışımı yapmıyordu. Oysaki resmin orijinal ismi "Avignon
Genelevi"ydi. Zamanla ismi "Avignon’lu Kadınlar" olarak değişen
tablo, resim tarihinin dönüm noktalarından birisini oluşturuyordu. Sanat
Tarihinde bir eşik daha aşılmış bu resimle.
İşte Avignon deyince benim aklıma Paris'in
bir şehri değil de Picasso'nun bu ünlü tablosu geliyor. Bu isme Comme des
Garçons markası sahip çıkmış ve başarılı bir parfüme isim babalığı yaptırmış.
Avignon Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.
Parfümün açılışı tütsü ve odunsu notalarla
gerçekleşiyor. Çok doğal, ilginç ve rafine. Üst notalarını sevdim Avignon'un.
İlerleyen dakikalarda büyük değişim yaşanmıyor kokusunda. Orta kısımda derin
odunsu notalar (sedir ve çam) biraz daha hakim sanki. Geri planda da reçinemsi
baharatlar destek veriyor tütsü-ağaç ikilisine. Son kısımda aynı çizgide devam
ediyor. Odunsu notalar hala baskın. Böylece de tenden ayrılıyor.
Avignon'un, çam, sedir ağacı ve Akdeniz
otlarının, kuru, tozlu, koyu, karanlık, derin bir tütsü-amber ile birleşiminden
oluştuğunu söyleyebilirim. Dumansı ve gizemli tarafları olduğu çok açık. Hatta
münzevi ve mistik. Zaten bir çok yorumcunun onu "Kilise Tütsülerine"
benzetmesi bu yüzden. Daha önce de söylediğim gibi bizler Müslüman coğrafyanın
insanları olduğumuz için kiliselerde ayinler sırasında kullanılan seremoni
tütsüsünü bilemeyebiliriz. Yani bizim bu tarz bir koku hafızamız ve
duyarlılığımızın olmaması normal. Anladığım kadarıyla her pazar kilise
ayinlerine giden Hristiyanlar için bu kokunun orada kullanılan tütsülere benzetilmesi
gayet anlaşılabilir.
Avignon'da ana aksı oluşturan ağaçsılığın
merkezinde çam ve sedir ağacı benzeri odunsuluk mevcut. Şekerli olmayan, yeni
kesilmiş ağaç gibi de denebilir. Zaman zaman talaşı da hatırlattı bana. Bu
anlamda günümüzün bol tatlı modern odunsu kokularına pek benzemiyor. Neyseki
böyle kullanılmış odunsu notalar. Bu pencereden bakıldığında gayet başarılı
denilebilir.
Tütsü kullanımına da biraz değinmek lazım.
Hepimizin bildiği ve evlerimizde yaktığımız tütsülere benziyor Avignon'daki
tütsümsülük. Dumansı ve gizemli tütsüde tatlılık veya şekerli his fazla yok.
Avignon, yeni kesilmiş ağaç-talaş ikilisi
ile tütsünün karışımı gibi kokuyor. Geneline bakıldığında yapaylık yok. Doğal
ve kaliteli. Tabi günlük kullanım için çok uygun mu şüpheliyim. Evet koklamak
ve bu deneyimi yaşamak için güzel bir koku formuna sahip. Fakat üzerinize sıkıp
çarşı-pazar dolaşırken nasıl olur çok emin değilim. Günlük kullanıma göre değil
bence. Daha tematik bir parfüm. Yani belli bir ambians için kullanmaya daha uygun.
Mesela meditasyon/yoga yaparken çok huzur verici olacaktır. Yada orman
yürüyüşüne gittiğinizde mis gibi kokan ağaçların arasında kendinizi iyi
hissetmenizi sağlayacaktır. Hatta bir Ortodoks Kilisesinde pazar ayininden
sonra herkes gittikten sonra tek başınıza insanlığın geleceği için dualar
ederken Avignon'un kokusunu içinize çekseniz, hiç yadırgayacağınızı sanmıyorum.
Avignon, büyük oranda ağaç/orman/tütsü
temasına yakın. Bu parfümü kullandığımda üretimi bitirilmiş Gucci Pour Homme,
Giorgio Armani'nin özel serisine ait Bois d'Encens ve Gianfranco Ferre - Pour
Lui aklıma geliyor. Benzer tarza sahipler bence.
Avignon'un eleştirilen iki tarafı var.
Birincisi düz çizgide ilerlemesi ve neredeyse kokusunun hiç değişmemesi.
İkincisi de fark edilirliğinin zayıf olması. Denemelerimde aynı durumları
yaşadım. Ve bu eleştirilere tamamen katılıyorum.
Kötü haberlerin ardında iyi haberi vereyim.
Comme des Garçons'un parfümleri ülkemizde ve bir çok internet sitesinde
bulunabiliyor. Hem de diğer niş parfümlere göre uygun sayılabilecek fiyatlara.
Incense serisi de gayet ulaşılabilir fiyatlarla mevcut. Bu tür kokulara
merakınız varsa Avignon güzel bir örnek fakat muhteşem de değil.
Avignon'u dünyaca ünlü burun Bertrand
Duchaufour tasarlamış. Uniseks olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın
gibi duruyor. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak gerekebilir. Diğer bir çok
niş markanın aksine Avingnon, EDT olarak satılıyor.
Koku Güzelliği:10/7
29 Ocak 2014 Çarşamba
Christian Dior – Eau Noire (2004)
Christian
Dior – Eau Noire (2004)
"Ne zaman bir kokuya imza atsam, o
parfümün aktörü, yönetmeni, ışıkçısı ve dekorcusu oluyorum. Her şeyi ben
yapıyorum. Oysa başka bir marka için parfüm oluşturmam istendiğinde, elime bir
senaryo veriliyor ve yaratım sürecinin sadece küçük bir parçasında yer
alıyorum. Böyle olunca da ağırlıklı olarak isme ve tasarıma özen gösteriliyor.
Yani takımın bir parçasıyım. Başkasının altında çalışırken, kendi benliğine ait
parfüm yaratman zordur. Bu süreç hala aynıdır ve devam etmektedir.
Christian Dior'un Eau Noire'ını oluşturmak
için Hedi Slimane ile birlikte çalışırken onun belirgin vizyonu vardı. İşimin
bir parçası da yakalamak istediğim duyguları toplamak ve daha sonra
laboratuvarıma gidip, tam olarak ne yaratmak istediğime karar vermektir. Çünkü
her parfüm meydan okumadır. Parfümler senin imzandır. Daha önce yaptığım şeyi
tekrar edemem. Her yeni parfümde yeni fikir bulmalısın. Bu çok zor. Şimdiye
kadar, kullandığım ham maddelerden ziyade duyguları yakalamaya çalışıyorum. Her
seferinde yeni yol ve yeni düşünceler bulmak gerekiyor parfüm
tasarlarken."
Dünyaca ünlü parfüm tasarımcı Francis
Kurkdjian, işiyle ilgili enteresan ip uçları veriyor yukarıdaki söyleşisinde.
Parfüm dünyasının, tasarım ve yaratım aşamasının inceliklerini kabaca da olsa
hatırlatıyor bize. Hem de "içeriden" birisi olarak.
Bu genç adam Jean Paul Gaultier'in kült
haline gelmiş parfümü Le Male'yi tasarladığından beri oldukça yol kat etmiş
durumda. Bir sürü niş ve ana akım markalara parfüm tasarlayan Kurkdjian,
2000'li yılların başlarında Christian Dior'dan teklif aldığında kafasında ne
vardı tam bilemiyoruz. Fakat o zamanlar böylesine popüler olmadığını biliyoruz.
2004 yılında, Christian Dior için Eau Noire'ı tasarladığında yine ilgi çekici
bir esere imza atmıştı. Eau Noire, Dior'un "La Collection Privee"
denilen niş parfüm mertebesindeki çok özel serisi için meydana getirilmişti.
2004 yılında başlanan La Collection Privee
serisi, ilk aşamada üç parfümden oluşuyordu. Bois d'Argent, Cologne Blanche ve
Eau Noir üçlüsü, Dior'un özel parfüm serisinin temellerini atacaktı. Çok yüksek
fiyatlara satılan ve sadece Dior butiklerinde karşımıza çıkan La Collection
Privee serisinin daha önce iki parfümünü denemiş ve pek de başarılı
bulmamıştım. Serinin ilk çıkan üç parfümünden birisi olan Bois d'Argent hayal
kırıklığı yaratmıştı bende. Şimdi bu serinin ilk parfümlerinden olan Eau
Noire'a sıra geldi.
"Siyah Su" anlamına geldiğini
düşündüğüm Eau Noire'ın tanıtımı şöyle yapılmış: "Gizemli aura ile çevrili
bir akşam kokusu. Vanilya ve meyan kökü ile örtülü bir lavantalı oryantal. Şık
bir gala ruhunun, yoğun ve gizemli akşam parfümü."
Parfümü üzerime ilk sıktığımda karşıma
dumansı tütün, tatlı baharatlar ve aromatik otlar çıkıyor. Tütün kuru ve
gizemli. Baharatlar ise aynı otlar gibi aromatik ve modern.Yoğun ve saldırgan
üst notaları çok güzel. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor. Burada koku
formu büyük değişiklik göstermiyor. Farklı olarak dumansı kuru tütün geriye
çekiliyor ve baharatların rolü artıyor. Bu andan itibaren onun için aromatik
baharatlı diyebilirim. Hissedilir oranda da tatlı lavanta ekleniyor kokusuna. Lavanta
şişenin rengi gibi yeşil kokmasını sağlıyor parfümün. Baharatlar ile lavantanın
uyumu müthiş. Orta notaları da nefis. Son kısımda baharatların ağırlığı
azalıyor. Algıladığım baldan gelen bir tatlılık ve odunsu notalar. Sanki azıcık
da kabe samanı var. Kapanışı için "eh işte" diyesim geliyor.
Eau Noire için tam bir baharat parfümü
denebilir. Kokuyu büyük oranda domine ediyor tatlımsı aromatik modern
baharatlar. Ona en büyük desteği geri planda tütün-kahve veriyor. Parfümün
açıklanan notalarında tütün yok ama eminim ki tozlu, kuru bir tütün mutlaka
var. Tütün baharat işbirliği çok güzel işlenmiş. Onun dışında kokuyu oluşturan
vanilya, kahve, meyan kökü, aromatik otlar ve lavanta bütünü oluşturan parçalar
gibi adeta.
Eau Noire da kullanılan baharatları ve
genel olarak kokusunu anlatmak için sanırım en iyi benzetmeler mutfak
terimleriyle yapılabilir. Bol baharatlı ve acılı Meksika yemeklerini yada Hint
mutfağındaki sosları hatırlatıyor bana.
Orada kullanılan keskin ve yoğun baharatlara bolca tatlılık ekleyin işte size
Eau Noire. Hem baharatları hem de tütün kokusunu seven birisi olarak mest etti
beni Eau Noire. Neredeyse şekerli, sıcak baharatlar ile dumansı tütünün
birleşimi oldukça egzotik ve gizemli yapıyor onu. Şimdiye kadar denediğim en
iyi baharat parfümlerinden birisi diyebilirim. Her ne kadar zaman zaman
tatlılık fazla hissedilip, karamel tadını verse de.
Günümüzün modern tatlımsı baharatlı
oryantallerin harika örneklerinden birisi Eau Noire. Güçlü, keskin, yoğun ve
sağlam karaktere sahip. Üzerinizden ve teninizden çıkmak bilmiyor. Gerçekten de
dolu dolu bir parfüm kullandığınızı hissettiriyor size. "Ödediğiniz paranın
hakkını sonuna kadar veren" yapısı var. Saldırgan, bohem ve cesur. Ayrıca
yapaylığın bulunmaması da memnun edici.
Şimdiye kadar neden kullanmayıp da
dolabımda beklettiğimi anlayamadığım bir arkadaş oldu. Keşke daha önce onunla
tanışsaydım ve bu güzelliği yaşasaydım. Geç de olsa harika bir kokuyla
karşılaştığımın farkındayım. Bir şişesi alınacak parfümler listesi için
kendisine kocaman yer açmış durumda Eau Noire.
Genel olarak büyük değişim göstermediğini
söylemeliyim. Yani ilk sıkıldığından sonlara kadar düz çizgide ilerliyor. Büyük
değişimler yaşanmıyor. Bu anlamda küçük bir eleştiri getirilebilir. Bir de
sonları keşke daha farklı olsaymış o zaman en büyük hitlerden olacağına eminim.
Bu haliyle ise fazla öne çıkmaması dikkat çekici oldu benim açımdan. Kendimce
gizli bir hazine keşfettim. Aman kimselere söylemeyin.
Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında beş
üzerinde dört puan alarak oldukça başarılı bulunmuş. Ayrıca başka bir yerde de
kokusunun "fantastik" olduğunu söylemiş ve yorumun sonunda şöyle
söylemiş: "Doğal, sıcak ve konforlu bu koku, çok iyi neoklasik bir parfüm
ve bir kolonyadan çok daha fazlası."
Parfümün tasarımcısı ilk başlarda da
söylediğim gibi Francis Kurkdjian. Tam bir soğuk kış kokusu. Havalar ılıkken
denemeyin bence. Özellikle çok soğuk günlerde keyifli olacaktır onun kokusunu
üzerinizde duymak. Uniseks olarak geçse de erkek kullanımına daha yakın.
Denemeden almak iyi fikir olmayabilir. Çok güvenli bir kokusu yok.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/8.5
25 Ocak 2014 Cumartesi
Frederic Malle – Musc Ravageur (2000)
Frederic Malle – Musc Ravageur (2000)
"Ben Cherbourg'da
doğdum. Beş yaşında ailemle birlikte Paris'e seyahat ettim ve orada kaldım.
Organik kimya ve teorik fiziğe karşı büyük bir tutkuyla bağlıydım. 1973
yılında, Chanel No.19'un yaratıcısı Henri Robert, bir kromatografi
laboratuvarını geliştirmek için onunla beraber çalışmamı istedi. Altı yıl
onunla birlikte Chanel'de çalıştım. Orada çalışırken kendi kendime parfüm
tasarım mesleğini öğrendim yani kendi kendimi yetiştirdim. Oysaki çok yaratıcı
bir alan olan organik kimyaya hala aşıktım.
Bence yaratım her
yerdedir. Herhangi bir şey yaratıcı olabilir. Kariyerimde, zaman zaman
şampuanlar üzerinde çalışırken buldum kendimi. Başka bir açıdan bakmak gerekirse,
şampuanların insanları rahatlatıcı etkilerinin olduğunu düşünüyorum. Sabunlar
ve şampuanların içinde sürprizler vardır. Günümüzün modern parfümcülüğünde imkanlar
çok daha fazla. Gerek kapsam gerek zaman gerekse kaynak açısından.
Frederic Malle ile
1990'lı yıllarda New York'ta tanıştım. Malle, bana Pierre Bourdon'u gönderdi
çünkü onun için parfümler tasarlamamı istiyordu. Frederic Malle'e aklımda hazır
bir parfüm formülünün olduğunu söyledim. Onun detaylarını Malle'e verdim.
Beraber üzerinde biraz çalıştık ve üst notalara azıcık ferah notalar ekledik. Böylece
Musc Ravageur ortaya çıktı."
Yukarıdaki söyleşi
dünyaca ünlü parfümör Maurice Roucel'e ait. Hayatının kırk yılını parfümlerin
ve kokuların içinde geçirmiş bir usta o. Farklı ana akım ve niş marka için
yüzden fazla parfüm tasarlamış durumda. Her oluşturduğu parfüme "küçük
çocuğum" diyen ve onları kendisinden parça olarak gören bir sanatçı o.
Benimde Rochas Man ve Bogart Pour Homme gibi oldukça beğendiğim işlere imza
attı Roucel. Onun tarzını kendime yakın bulduğumu söyleyebilirim. Bunun içindir
ki Roucel'in işlerini daha bir dikkatli takip ediyorum. Hele bir parfümü var ki
uzun zamandır en merak ettiğim eseri dersem yanlış olmaz. Bu ünlü arkadaşın
ismi Musc Ravageur olarak tarihe geçmiş durumda.
Maurice Roucel'in niş
parfüm evi Frederic Malle için tasarladığı Musc Ravageur'u kokular dünyasının
çok içinde olmayanlar bilmeyebilir. Fakat bu dünyanın sihirli kapısından biraz
başını uzatıp içeriye bakan herkesin çok iyi bildiği bir parfüm. Hatta yurt
dışında büyük bir fenomene biraz daha abartacak olursam efsaneye dönüşmek üzere
olan bir parfüm Musc Ravageur. Hakkında onlarca yorum yapılan, bir sürü blog
yazarının dayanamayıp, incelemesini yazdığı ve niş parfümcülüğün en başarılı
örneklerinden birisi olarak gösterilen bu baş yapıtı birde Parfüm Merakı'nın
penceresinden okuyun bakalım.
Musc Ravageur'un tanıtımı
için şunlar söylenmiş: "2000 yılında çıkarılan bu kompozisyon, amber
oryantallerinin tarihinde dönüm noktasıdır. Bu duyusal parfüm, güçlü ancak
mükemmel şekilde kontrollü, dramatik ve gizemlidir. Bu parfüm "baştan
çıkarma ve bunun cömertçe sunumu" olacak şekilde Maurice Roucel tarafından
oluşturulmuştur. Musc Ravageur mevcut heveslere baskın çıkan uzlaşmasız bir
oryantaldir. Başlarda patlayarak çıkan bergamot, tangerine ve tarçına karşı
sonlarında vanilya, misk ve amber vardır. Seksi, fırtınalı bu parfüm tek kelime
ile: ravageur (yıkıcı, yokedici)
Musc Ravageur'u üzerime
ilk sıktığımda küçük bir şokla karşılaşıyorum. Yoğun bir hayvansallık burnuma
hücum ediyor. Oldukça sert ve rahatsız edici bu hayvansallık, miskten
kaynaklanıyor büyük ihtimalle. Geri planda da tatlı baharatlar var. Üst notalar
için hayvansal miskle tatlımsı karanlık baharatların karışımı denilebilir.
İlerleyen dakikalarda hayvansallık azalıyor. Bu radikal değişimin ardından orta
notalarda egzotik nefis bir amber karşıma çıkıyor. Ona güçlü şekilde sıcak
baharatlar eşlik ediyor. Karanfil ve tarçın, çok başarılı kullanılmış. Amberle
uyumları harika. Orta notalar nefis olmuş. Geçeyim sonlara. Alt notalar, orta
kısımla benzerlik içerisinde. Burada amberin etkisi biraz azalırken, onun
yerine pudralı vanilya, beyaz çikolata ve odunsu notalar geliyor. Baharatlar az
da olsa oradalar. Parfüme ismini veren misk de kendisine yer buluyor kapanışta.
Son kısım biraz ortalama olmuş diyebilirim. Yine de gayet güzel.
Basit bir akıl yürütmeyle
bu parfümü iki kısma ayırabilirim. İlk kısım, başlangıçtaki yoğun miskli
hayvansallık ve karanlık tatlı baharatlar. Buradaki kirli misk kullanımı Muscs
Koublai Khan ve Absolue Pour Le Soir ile benzer. Aynı hayvansal misk
kullanılmış neredeyse. Sevmesi ve kabul etmesi zor. İkinci kısım ise tatlı
baharatların, amberin, vanilyanın ve odunsu notaların kesin hakimiyetinde devam
ediyor. Teninizden uçup gidene kadar.
Musc Ravageur,
başlangıcıyla iç gıcıklayan, üzerinizden çıkıp gitmesini isteyebileceğiniz
kadar tahammül sınırını zorlayan bir arkadaş. Eğer başlangıcındaki hayvansallığa
dayanabilirseniz sizi ilerleyen dakikalarda müthiş baharatlar ve amber
karşılıyor. Bence parfümün bu kadar sevilmesinin önemli faktörlerinden birisi
de orta notalar. Benimde hayran olmamı sağlayan karanfil-zencefilin, amber ve
vanilyanın içinde eritilmesi gerçekten güzel fikir. Uygulamada da başarılı.
Fakat son kısmı böylesi bir marka ve niş parfüm için ortalama olmuş. Kötü değil
ama yanık vanilya efekti biraz daha rafine olabilirmiş. Hatta ana akım
markalarda çok daha başarılı vanilya kullanımlarına rastladım.
Musc Ravageur, Frederic
Malle'in en popüler ve en çok satan eseri. Bunun sebeplerini anlayabiliyorum.
Rahatsız edici başlangıcından sonra ortaya çıkan aromayı, bir çok kişinin
beğenebileceğini düşünüyorum. Özellikle sıcak baharatlar ve vanilya
seviyorsanız, mutlaka denemeniz gereken seçeneklerden birisi olarak göze
çarpıyor. Denemelerimde onun sıcacık bir parfüm olduğu izlenimine kapıldım. Bu
anlamda soğuk kış mevsimi için uygun olacağı çok açık.
Kokusu genel olarak tatlılık
barındırıyor. Tam anlamıyla bayık şekerli olmasa da zaman zaman vanilyadan
gelen yanık karamel efekti, parfümü oldukça tatlı bir eksene oturtuyor. Sadece
vanilya değil, tonka fasülyesinin de ciddi anlamda katkısı var gibi görünüyor
tatlılık işinde. Eğer tatlımsı ve erkeksi parfümleri seviyorsanız, sizin için mutlu
edici olmayabilir. Bu haliyle bence hem kadın hem de erkek kullanımı için
uygun.
Can alıcı soruyu soralım.
Musc Ravageur’ın bu kadar övgüler almasını ve fenomen haline gelmesini hak edecek
kadar güzel kokuyor mu? Burada tabiki kişiden kişiye değişecek yanıtlar
olacaktır. Başlangıcı ile orta kısmının bir bölümü çok riskli ve sevmesi zor.
Sonları ise çok daha kabul edilebilir. Bu kadar hayvansallık hoşuma gitmediği
için onun böylesine ilgi görmesine şaşırıyorum. Evet sıra dışı ve rahatsız
edici tarafları mevcut. Bu haliyle benim için harikalar yaratmasından ziyade,
farklı bir koku deneyimi olarak yerini alıyor. Yani ona aşık olmuyorum ama kötü
koktuğunu da iddia etmiyorum. Kullanım sırasında Musc Ravageur’dan çok daha
sevdiğim ve kendime yakın parfümler oldu. En iyi parfümler listesine
girebileceğini sanmıyorum.
Parfüm yazarı Luca
Turin'in kitabında Musc Ravageur "hippie misk" olarak sınıflandırılmış
ve beş üzerinden üç yıldız verilmiş. "Güçlü misk barındıran hayvansal eski
berber dükkanı kokusuna" benzetmiş ve Gucci Envy For Men'i andırdığını
söylemiş. Evet biraz benzediği söylenebilir Envy’e. Fakat ben daha çok Absolue
Pour Le Soir’e yakın buldum Musc Ravageur’u. Bir başka parfüm kritikçisi
Chandler Burr’de beş üzerinden beş puan vermiş.
Eau de Parfum (EDP)
konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı kıyafet üzerinde çok iyi. Fark edilirliği
başlangıçta yüksek. Onun için fazla miktarda sıkmak rahatsız edici olabilir.
Yirmi beş yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Ne olur ne olmaz
denemeden almayın.
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/7.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)