22 Şubat 2014 Cumartesi
Hediye Zamanı!!!
Hediye Zamanı!!!
Merhabalar değerli parfüm severler. Elimde bulunan ve oldukça fazla durumdaki parfümleri artık nereye koyacağımı bilemiyorum. Parfümleri satmaya ise pek sıcak bakmıyorum hiç bir zaman. "Paylaşmak güzeldir" ilkesine binaen elimdeki fazla ve kullanmaya fırsat bulamayacağım kokuları basit bir çekilişle hediye etmek istiyorum.
Geçen seferki gibi büyük bir şişe yerine ondan fazla farklı decant halindeki parfümü vermeyi düşünüyorum. Bu markalar arasında hangileri mi var? Mesela: Versace, Hermes, Davidoff, Joop, Azzaro, Diesel, Lolita Lempicka, Dsquared ve diğerleri.
Parfümler tabiki ve kesinlikle orijinal olup, 2 ml ile 15 ml. arasındaki şişelere doldurulmuştur. Farklı parfümleri denemek isteyen arkadaşlara öneririm. Çekiliş beş (5) gün sonra sona erecektir. 27 Şubat 2014 Perşembe günü açıklayacağım kazananı.
Çekilişe katılmak için beni google (blogger) hesabım üzerinden takip etmeniz gerekiyor. Beni hesabım üzerinden takip etmeyenler çekilişe katılamayacaktır. Bu başlığın altına "Çekilişe katılmak istiyorum" yazıp, e-posta adresinizi vermeniz yeterli. Kazanan kişiye hemen ertesi gün e-posta adresinden ulaşıp, gönderim yapacağım. Herkese bol şanslar :)
18 Şubat 2014 Salı
Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Femme (2009)
Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour
Femme (2009)
Bu aralar bilinçli olarak
değil ama elim sürekli kadın parfümlerine gidiyor. Parfüm Merakı'nın erkek
parfümleri geneline değil de her türlü parfümün özeline inmesi gerektiğini
düşünüyorum. Sadece erkek parfümlerini yazmak, bir elmanın diğer yarısını
görmezden gelmek anlamına gelecektir. Oysa erkek parfümleri ne kadar önemli ve
özelse, kadın parfümleri de aynı oranda önemli olmalı koku bağımlıları için. Bu
tür ayrımlar yapmak bizi tek taraflı düşünmeye sevk edeceği için, kadın
parfümlerine biraz daha fazla yer vereceğim ilerleyen dönemde. Kadın
okuyucularımızın da gönlünü alabiliriz belki böylece.
Bu düşünceye binaen
başarılı bir kadın parfümü var sırada. Fransız niş parfümcülüğünün parlayan
yıldızlarından Francis Kurkdjian, koleksiyonuna sürekli yeni parçalar eklemeye
devam ediyor. Kısa zamanda bir çok parfüm tasarlaması, onun çalışkanlığı ve
rakiplerinin gerisinde kalmama refleksiyle açıklanabilir. Son olarak
"mağazasına" Oud serisini de ekleyen Kurkdjian, yine de Lumiere Noir'lerin
yakaladığı ivmeyi şimdilik yakalayamamış gibi görünüyor.
2009 yılında markanın ilk
parfümleri gün yüzüne çıktığında özellikle Lumiere Noir isimli iki parfüm büyük
başarı yakaladı. Lumiere Noir'in erkek versiyonu, çok kibar ve yüksek kaliteli
gül kullanımıyla benimde oldukça sevdiğim eserlerden birisiydi. Erkek versiyonu
ile aynı yıl çıkan Lumiere Noir'n kadın versiyonu (Pour Femme), erkek kardeşi
kadar fenomene dönüşmediyse de parfüm severlerin arasında genel olarak olumlu
tepkiler alıyor.
Bugün, Lumiere Noir Pour
Femme ile kokuların sihirli dünyasına kendimizi bırakacağız. Kendi sitelerinde
baharatlı gül olarak sınıflandırılmış parfümü üzerime sıktığımda karşıma ferah
ve canlı gül kokusu çıkıyor. Biraz meyvemsi, gül suyu efektine sahip aroma çok
başarılı. Nefis bir başlangıç yapıyor Lumiere Noir Pour Femme. İlerleyen
dakikalarda büyük değişim olmuyor. Sadece ferah gülün yerini biraz çiçeksilik
alıyor. Burada gül daha bir kadınsı ve çiçeksi. Açıklanan notalarında nergis
var. Parfümlerde fazlaca karşımıza çıkmayan nergisten geliyor muhtemelen
çiçeksilik. Orta kısımda geri planda baharatlarda hissediliyor. Biber ve kimyon
olabilir. Fakat baharatlar ön planda değil. Gül, orta notalarda da etkili.
Başlangıcı kadar olmasa da beğendim orta notaları. Sonlara geçeyim. Koku formu
hala büyük değişim göstermiyor. Baharatlı güle bu sefer gerilerden paçuli eşlik
ediyor. Fakat buradaki paçuli kullanımını kendime yakın bulamadım. Bence
parfümün en sıradan yeri sonları.
Lumiere Noir Pour Femme,
anlaşılacağı üzere tam bir gül parfümü. Gül, her bölümde oyun kurucu. Gülden
sonra ikinci baskın nota nergis. Kokunun çiçeksiliğe evrilmesi nergisten
kaynaklanıyor büyük ihtimalle. Üçüncü ana aktör ise baharatlar. Çok keskin ve
burun yorucu olmayan baharatlar, güle hatırı sayılır destek veriyor. Son olarak
paçuli hissediliyor kapanışta. Etkisi en az olan nota olarak düşünülebilir
paçuli.
Parfümümüz, kırmızı hatta
pembe bir gül kokluyormuşçasına gerçekçi, rafine ve etkileyici. Özellikle
başlangıcı harika. Ferah ve doğal gül aroması çok başarılı verilmiş. Üst
notalarındaki ferah gülü, Oud Ispahan'ın başlangıcına benzettim. Aynı baş
döndürücü his var adeta. Açık ara parfümün en sevdiğim yeri oldu üst notalar.
Orta kısımda baharatlı bir çiçeksilik hakim ama gül hala baskın. Orta bölüm
güzel ama muhteşem değil benim için. Son kısımda çok ilgimi çekmeyen paçuli-gül
ikilisi kaliteli ama ilginç değil.
Lumiere Noir Pour Femme,
markanın genel kalitesini size hissettiriyor. Pürüzsüz ve rafine yapısı tatmin
edici. Gerçek bir niş parfüm kokladığınızı anlıyorsunuz. Etrafa yaydığı lüks
aura için bile denemeye değer. Kibar, şık, zarif ve tam bir Fransız parfümü
imajı çiziyor.
Parfümün ilginç
yanlarından birisi de tatlılık kullanımı. Hatta neredeyse hiç tatlılık
hissetmiyorsunuz. Günümüzün bol tatlı ve şekerli parfümlerine benzemiyor. Artık
gül parfümlerinde bile tatlılık oranı giderek artıyor. Fakat burada fazlaca
tatlı yada şekerli değil. Varsa da gayet dengeli ve yerinde kullanılmış.
Evet karşımızda bir kadın
parfümü var. Notalarda kadınsılığı çağrıştırıyor. Popüler kadın parfüm teması
olan gül kullanılmış. Yani onun dişil tarafı öne çıkıyor. Fakat bir sürü gül
parfümü denemiş birisi olarak, bir çok erkek gül parfümü kadar kadınsı
diyebilirim. Yani bence bir erkek kullanabilir fakat kadınsı yanlarını kabul
ederek ve göze alarak.
Lumiere Noir'in hem erkek
versiyonunu hem de kadın versiyonunu denemiş birisi olarak ikisini de gayet
başarılı ve kullanılabilir buldum. Kalite hissiyatı yüksek, çarpıcı, canlı,
parlak parfümler. Fakat bir erkek olarak ikisi arasında tabiki erkek
versiyonunu tercih edeceğim. Diğer erkek arkadaşlarıma da böylesini tavsiye
ederim.
Parfümün genel anlamda
düz çizgide ilerlediğini söyleyebilirim. Çok zengin ve katmanlı bir tarzı yok.
Fakat gül parfümlerinde bu tür etkiler görülebiliyor. Bunu da bir eksiklik
olarak mı söyleyebiliriz karar veremedim.
Baharatlı yapısından
dolayı sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Eau de
Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Fark edilirliği başlarda yüksek. Orta
kısımdan itibaren normale dönüyor. Kalıcılığı çok iyi. Parfümün tasarımın
bizzat Francis Kurkdjian yapmış.
Koku Güzelliği:10/7.5
17 Şubat 2014 Pazartesi
Ali
Ali
Ali. Ona sadece Ali diyeceğim. Annesinin kuzusu Ali. Henüz on dokuz yaşındaydı. Yirmi bile değil, on dokuz. Delikanlıydı. Her delikanlı gibi kanı deli akıyordu. Hangimiz öyle değildik ki on dokuz yaşında. Kim Freud okuyordu ki on dokuzunda yada Bach dinliyordu.
Ah o uğursuz 2 Haziran gecesi. 23.57 sıralarında geçtiği sokakta alçakça ve korkakça pusuya yatmış kişiler tarafından yere düşürüldü önce. Çünkü herkes bilir ki sadece alçaklar ve korkaklar pusu kurar. Ellerinde sopalar olan yetişkin altı kişi yere düşmüş ana kuzusu Ali'ye sopalarla vurmaya başladılar. Vurdular, vurdular, vurdular... Defalarca vurdular. Dakikalarca vurdular Ali'ye. Yerde yatan ve sadece on dokuz yaşındaki Ali'ye hala vuruyorlardı. Acaba Ali ne düşünüyordu o anlarda. Ne yapmıştı ki daha önce hiç görmediği bu insanlara. Bu korkunç nefretin ve öfkenin sebebi neydi?
Karın boşluğuna, sırtına, böbreklerine ve kafasına yediği darbeler durmuyordu ki bir şey hissedebilsin Ali. İlerleyen dakikalarda yedinci bir devlet görevlisi de dayağa katılmıştı. Ne kadar adil ve cesurca değil mi? On dokuz yaşındaki yerde yatan Ali'ye yedi yetişkin ellerindeki sopalarla vuruyorlardı. Bir türlü bitmiyordu. Darbeler şekil değiştiriyordu ama durmuyordu. And içmişlerdi. Gözleri dönmüştü. Öldüreceklerdi Ali'yi, kıyacaklardı ona linç kültürünün korkakları...
Bir ara ayağa kalkacak gibi oldu. Kaldırıma oturmuştu can havliyle. Fakat ayaktaki kişinin, yüzüne attığı tekme yine yere uzanmasına sebep olmuştu Ali'nin. Belki de sonun başlangıcı aldığı o son tekmeydi on dokuz yaşındaki Ali'nin. Dakikalarca süren dayağın sonunda ise neredeyse kendinden geçmekte olan Ali'nin dudaklarından sadece şu cümle dökülebilmişti: "Durun, vurmayın, ölüyorum."
Hani derler ya insan kimi zaman öleceğini hissedermiş. Belki de içine doğdu Ali'nin o cehennemden çıkamayacağı. Çıksa bile çok yaşamayacağı... Hadi empati denilen o sihirli sözcüğün neler yapabildiğine bakalım. Yani kendimizi, yerde yatan ve dakikalarca dövülen Ali'nin ailesinin yerine koyalım. Ne düşünürsünüz? Ne yaparsınız? Ne söylersiniz? Nasıl dayanırsınız? Nasıl avutmaya çalışırsınız kendinizi? Bunu yapanların insan olma olasılığı nasıl midenizi bulandırmaz? Onu döverek öldürenler insansa, kendi insanlığınızdan nasıl utanmazsınız? Peki onlar insansa biz neyiz?
Aklıma Kafka'nın dünya edebiyat tarihine geçmiş romanı "Dönüşüm" geliyor. Hani sabah uyandığında kendisini böceğe dönüşmüş olarak bulan adamın hikayesi. Kimisi böceğe dönüşüyor, kimisi hayatını kaybediyor, kimisi "destan yazma güzellemeleri" yapıyor. Oysa, koca bir ülkenin insanları, hepimiz birden böceğe dönüşüyoruz. Farkında mıyız peki? Vicdanını, aklını, masumiyetini, utanmasını kaybediyor bir ulus.
Bu yazıyı neden mi kaleme aldım? Çünkü korkuyorum. Hayır "destan yazan görevlilerden, paralel olan veya olmayan yapılardan" değil. Onların hiç birisi umurumda değil. Tek korkum Ali'den. Adaleti şaşmaz olan Allah'ın hesap günü gelip çattığında karşıma Ali çıkar ve "neden benim içinde iki satır yazmadın, o kadar değersiz miydi benim ölümüm" derse cevap verememekten korktum. Biliyorum senin için sayfalarca yazmak gerekiyor ama bazen sözün bittiği yerde, sözü de bitirmek lazım. Mekanın Cennet Bahçeleri olsun Ali...
15 Şubat 2014 Cumartesi
Prada – Prada (Amber) (2004)
Prada – Prada (Amber) (2004) Markanın ilk kadın parfümü.
İtalyan moda evi Prada,
yüz yıllık tarihinde moda dünyasında ezber bozan çizgisini korumaya çalışıyor.
İtalya'nın bu anlamda medar-ı iftiharı olmayı çoktan başarmış ve küresel
anlamda cazibe markası olmuş durumda. Böylesine eski tarihe sahip Prada'nın parfüm
işine girmesi nedense 2000’li yılların başında gerçekleşmiş. İlk özel parfüm
serisini 2003 yılında çıkartan Prada, 2004 yılında ana akım parfümlerini
piyasaya sürmeye başladı.
2004 yılındaki parfümleri
Prada Amber (Kadın versiyonu), çok büyük başarı yakalamış gibi görünmese de,
markanın parfüm alanındaki boşluğunu doldurmak için atılmış önemli adımdı.
Sonrasında daha hızlı davrandığını görüyoruz Prada'nın. İlerleyen yıllarda
Amber'in erkek versiyonu da piyasaya sürüldü. 2014 yılının başlarında otuzdan
fazla parfümle boy gösteriyorlar artık.
Bugünkü konuğum markanın
ilk kadın parfümü. Kimi kaynaklarda sadece Prada kimilerindeyse Prada Amber
olarak geçiyor. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:
"Amber kokularının
tarihindeki yeni akım. Hipnotize edici ve bağımlılık yapan. Prada'nın 2004
yılında ilk parfümünün lansmanı, en merak edilen parfüm tanıtımlarından biriydi.
Bu amber evreni, Prada'nın daimi arayışı olan geçmişin yeniden keşfi ile
geleceğin yaratılmasını ifade eder. Saf ve doğal özellikleriyle antik uçucu
yağların modern şekli. Bu parfüm amber kokuları tarihinde yeni bir çağın
geldiğinin haberini vermiş oldu."
Fragrantica'da odunsu
oryantal olarak sınıflandırılan Prada Amber'i üzerime ilk sıktığımda karşıma
neredeyse şekerli kremsi turunçgiller (ağırlık mandalinada) çıktı. Mandalinanın
meyvemsi hatta çikolata gibi kullanıldığını söyleyebilirim. Fazlaca karşıma
çıkan bir turunçgil kullanımı değil. Kötü değil ama sevdiğimi de
söyleyemeyeceğim. İlerleyen dakikalarda turunçgiller geri çekilirken farklı,
meyvemsi ve tatlı amber kendisini gösteriyor. İlk kullanımlarda fark
edememiştim bu tatlımsı amberi. Evet biraz egzotik ve neredeyse ferah. Ambere
benzoin ve paçuli de eşlik ediyor. Başlangıcıyla benzer hissiyatı veriyor orta
kısım. Son bölüme geçildiğinde paçulinin ağırlığı artıyor. Angel'ı andıran kremsi
paçuli bence parfümün en güzel kısmı. Paçuliye yumuşak odunsu notalar ve
hafiften de sandal ağacı eşlik ediyor. Gayet güzel.
Prada Amber’in, üst ve
orta notaları benzer yapıda. Sonlardaysa kokusu değişiyor. Genel olarak şekerli
meyvemsi amber, paçuli, sandal ağacı, tatlı baharatlar, buruk-ekşi çiçekler ve
miskten oluştuğu söylenebilir. Kadın parfümü olmasına rağmen yoğun feminenlik
yok. Özellikle sonlardaki paçuli, neredeyse erkek kullanımına bile uyabilir.
Hissedilir orandaki tatlılık muhtemelen bal ile sağlanmış.
Prada Amber'i çok
sevdiğimi söyleyemem. Zaman zaman fazlaca kullanılmış tatlılık rahatsız edici
oluyor. Zaman zaman da garip-buruk çikolatamsı-portakallı amber alışıldık
gelmiyor. Rahatsız edici yapaylığa rastlanmasa da ortalama koku güzelliğine
sahip, fazlaca ses getiremeyecek bir parfüm olarak düşünülebilir. Zaten genel
olarak parfüm platformlarında ismi fazlaca geçmiyor. Prada'nın ilk kadın
parfümü olması bakımından merak ettiğim bu arkadaş, fazlaca etkileyemedi beni.
Tek güzel yanı, alt notalardaki paçuli kullanımı.
Farkındayım parfümün ismi
Amber. Buradan amber kokusunun ön planda olmasını beklemeliyiz. Fakat Prada
Amber'de paçuli her zaman daha baskın. Amber adeta yan rolde karşımıza çıkıyor.
İlginç olan ise Prada Amber'in erkek versiyonunda da benzer uygulama var. O
parfümün de ismi amber olmasına rağmen, amber fazlaca hissedilmiyordu. Sanırım
Prada'nın isim-koku bağlamı üzerinde biraz daha çalışması lazım.
Prada Amber, Eau de
Parfum (EDP) formunda. Genel olarak tene yakın kalıyor. Kalıcılığı iyi.
Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır. Sıcak yaz günlerinde fazlaca
tatlımsı kaçabilir. Genç kadın arkadaşlarımıza tavsiye edebilirim. Modern, ortalama
koku güzelliğine sahip, ortalama bir kadın parfümü olarak tarihteki yerini alacağını
düşünüyorum.
Parfümün tasarımını
Carlos Benaim, Max Gavarry ve Clement Gavarry yapmış. Parfüm yazarı Luca
Turin'in kitabında amber paçuli olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç
puan verilmiş. Tania hanım, Angel ile benzer DNA'ya sahip olduğunu ama onun
başarısız bir meyveli çiçeksi versiyonu olduğunu belirtmiş. Bence de kesinlikle
haklı bu konuda.
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/6
13 Şubat 2014 Perşembe
Slumberhouse – Jeke (2008)
Slumberhouse
– Jeke (2008)
"Muhtemelen parfüm
tasarımcıları arasında, en az kalifiye ve eğitimi olmayan kişiyim. Deneyimlerim
yoluyla tamamen kendi kendimi eğittim. Parfümlerimi oluştururken ilhamımı
kurgusallık, doku, zaman, içinde bulunduğum mod ve diğer başka her şeyden
alıyorum.
Parfümlerimin çoğunda üst
notalar bulunmaz. O tarz bir kullanımı sevmiyorum. Parfüm yapmak ile ilgili
kendime ait bir yöntem geliştirdim. Parfüm yapımı ile ilgili bazı kitaplar
okudum. Eski tarz parfüm yapım tekniklerinde üst-orta-alt notalarla, belli
yüzdelerle koku piramiti oluşturulur. Fakat bu yöntem benim umrumda değildi.
Kendi yöntemim ile parfüm yapmak istiyordum. Eğer parfümlerimi kimse
beğenmeseydi, benim eğitimsiz olduğumu düşünüp, hakkımda öyle karar
verecektiniz. Evet parfümör eğitimim yok ama kendi tarzım var." (Josh Lobb
– Slumberhouse’un kurucusunun söyleşisi)
Parfüm endüstrisindeki
Fransız etkisinin ve gücünün yavaş yavaş kırılmaya başladığı zaman diliminde
olabiliriz. Aklımıza gelen neredeyse en önemli ana akım ve niş markaların
Fransa kökenli olduğunu düşünürsek, rakiplerinin de boş durduğunu söylememiz
zor. Parfüm endüstrisinden daha çok pay almak isteyen Amerika kökenli bağımsız
niş markalar, kendilerini dünya piyasalarına sunmaya başlıyorlar. Bunlardan
birisi de 2008 yılında kurulan Slumberhouse.
Bir çok marka gibi
merkezi New York'da değil, Amerika'nın kuzey batı kıyı eyaleti
Oregon-Portland'da. Yukarıdaki söyleşiden alıntı da markanın kurucusu Josh
Lobb'a ait. Klasik anlamdaki parfüm yapım tekniklerine karşı çıkıyor ve kendi
tarzının olduğunu sıklıkla vurguluyor. Bu anarşist adam, şimdiye kadar on beş parfüme
imza atmış durumda. Ülkemizde fazlaca kişi tarafından bilinmeyen
Slumberhouse'un ilk piyasaya sürdüğü parfümü Jeke ile tanışmış durumdayım bir süredir.
Önümüzdeki yıllarda ismi çok daha fazla geçecektir Slumberhouse'un. Yurt
dışındaki platformlarda şimdiden önemli bir seven kitlesi oluşmuş durumda Slumberhouse
parfümlerinin. Koku severler olarak tabiki takip edeceğiz kendilerini.
Jeke, kısaca şöyle
tanıtılmış: "Alacakaranlığın tatlı dumanı. Sonbaharı çağrıştıran tütün
kutusundaki bir nefes duman." Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış.
Parfümün başlangıcı keskin, karanlık bir ahşap cilası şeklinde gerçekleşiyor.
Bir mobilya atölyesine girdiğimizde karşımıza çıkan yeni kesilmiş ahşap ve üzerine
sürülmüş cila nasıl kokarsa, Jeke'nin başlangıcı da öyle. Üst notalar bence
oldukça odunsu fakat açıklanan notalarının içinde siyah çay var. Biraz düşününce
bu kokunun siyah çaya ait olma olasılığını yadsımıyorum. O zaman çay-ahşap
ikilisinden bahsedebilirim. Başlangıcını kendime yakın bulmadım. İlerleyen dakikalarda
kokusu oldukça değişiyor. Boyalı ahşabın yerini tatlımsı baharatlar (karanfil)
ve kuru sayılabilecek tütün alıyor. Müthiş bir dönüşüm. Orta notalar da karanfil
ve tütünün uyumu harika. Başlangıcını ne kadar sevemesem de orta kısmını o
kadar sevdim. Tam bir zıtlıklar kokusu Jeke. Sonlardaysa tütün artık hissedilmiyor.
Onun yerine kuru bir tütsü ve ağırlıklı olarak vanilya baş role geçiyor. Eh
işte diyebilirim sonları için. Böylece de tenden ayrılıyor.
Jeke'nin tanıtımında ve
konseptinde tütün temasının önemli yeri var anladığım kadarıyla. Bende bu
duruma katılıyorum. Genel olarak tatlı tütün, baharatlar, odunsu-çay ve reçine
üzerine kurulu bir kompozisyona sahip. Tütün kokularını seven birisi olarak
fena bulmadım kokusunu. Orta kısmına bayıldım. Başlangıcını biraz kaba ve rahatsız
edici buldum. Son kısmına da idare eder diyebilirim. Aklınızı başından
almayacaksa da farklı bir deneyim olarak zihninizin bir yerlerinde durması
gereken kokulardan olduğu söylenebilir.
Jeke, erkeksi yanı ağır
basan bir arkadaş. Kadınların üzerinde bu kokunun çok cazip hale gelebileceğini
sanmıyorum. Hele ki başlangıçtaki o ayakkabı boyası benzeri notaların,
kadınların ilgisini çekeceğini söylemek zor. Bu anlamda tarafını belli etmiş
bir parfüm diyebilirim.
Yapaylığa rastlanmayan,
gayet kaliteli, zaman zaman rahatsız edici zaman zaman kendisine aşık edici
zaman zaman "nereden bulaştım bu parfüme" dedirtebilecek karanlık,
koyu, dumansı, ağdalı, reçinemsi ve çok katmanlı bir parfüm. Kimi yorumcuların
onu çok düz bulmasını ise anlamak zor. Üst-orta ve alt notalar gayet bariz
şekilde birbirinden ayrılmış, değişken, sürprizli, ilginç bir kokuya sahip.
Eğer bu tür kokulara merakınız varsa, zaman kaybetmeden denemenizi öneririm.
Jeke başarılı bir dengeye
oturtulmuş. Mesela başlangıçta kuru ahşap-çayın yanında tatlımsılık da hissediliyor.
Ama sanki ikisi birbirine karışmadan yan yana asılı duruyor. Bu tür bir efekte
daha önce rastladığımı hatırlamıyorum. Aynı şekilde orta kısımda kuru pipo
tütünü kokusunun hemen yanında tatlımsı karanfil mevcut. Gerçekten çok farklı.
Son kısımda ise bu tür bir kullanıma rastlamadım. Düz bir vanilya-tütsü
kombinasyonu şeklinde sonlanıyor.
Ne yapayım elimde değil
seviyorum tütün kokan parfümleri. Burada özellikle orta kısımda itibaren ortaya
çıkan tütün, pipoların içini kokladığınızda, dumansı kül tabağı gibidir ya, işte
aynen böyle. Tatlılık abartılmamış. Dumansı, gizemli, reçinemsi güzel bir
ittifak halinde size kendisini gösteriyor Jeke. Olgun, oturaklı, ağır abi
algısı uyandırıyor zihnimde. Puro içen, göbekli, ihale peşinde koşan, "Alo
Fatih"lere uymayacak bir parfüm o. Tozlu raflarda kitap karıştırmayı
seven, evinde kocaman kütüphanesi olan, pipo kullanan, bohem, grotesk ve
alegorik anlatıma sahip eserlere imza atan, biraz asosyal ve ukala erkekler
için çok uygun olacaktır.
Bahsetmem gereken önemli
bir konu da parfümün konsantrasyonu. En yoğun ve en güçlü konsantrasyon olan
Extrait Parfum formuna sahip. Bu durum çok yüksek fiyatlara satılmalarını
gerektiriyor Slumberhouse parfümlerinin. Onun için bir şekilde deneyip öyle
almanız yerinde olacaktır. Çok yoğun formuna rağmen fark edilirliği yüksek
değil. Başlangıcı biraz saldırgan. Orta kısımdan itibaren sakinleşiyor.
Kalıcılığı gayet iyi.
Tenime her uyguladığımda
çok koyu ve yoğun bir tabaka oluşturdu Jeke. Bu durumun oluşmasında Extrait
Parfum konsantrasyonun payı var. Zaten koyu yeşil bir renge sahip sıvısı.
Tenime her uyguladığımda koyu yeşil bir tabaka oluştu adeta. Onun için açık
renkli kıyafetlerinize sıkarsanız muhtemelen yeşil leke bırakacaktır Jeke. Bu
sebeple kıyafette değil de ten üzerinde kullanmak daha yerinde olacaktır. Yoksa
bütün kıyafetlerinizi koyu yeşile boyayacak kadar yoğun bir parfüm. Benden
söylemesi.
Tam bir sonbahar-kış
canavarı. Soğuk havalarda etkisi çok daha güzel olacaktır. Bahardan kalma bu
ılık havalarda denediğim Jeke, sıcak sayılabilecek gündüz saatlerinde oldukça
tatlımsı sıradan bir haldeyken, havanın soğuduğu akşam saatlerinde müthiş derin
bir kokuya dönüştü. İlkbahar-yaz mevsimi parfümü olmadığı gayet açık. Yaş
olarak da otuz ve üzerindeki arkadaşlara öneririm.
Koku Güzelliği:10/7.5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)