25 Şubat 2014 Salı

Amouage – Interlude Man (2012)


Amouage – Interlude Man (2012)

Kaos, kaos teorisi, düzen, düzensizlik, düzen içindeki düzensizlik yada düzensizlik içindeki düzen. Yüzyıllardır insanların ilgisini çeken bu kavramlar, eski çağlardan beri düşünülmüş, konuşulmuş, tartışılmış ve yazılmış. Felsefenin ilgi alanına girdiğini düşündüğüm kaos ve düzensizlik kavramlarının derinlemesine araştırıldığı yayınlara ulaşmak mümkün. Sadece günümüzün filozofları değil, İslam tasavvufunun hatta Antik dönem felsefecilerinin de zihnini yorduğu kavramlar olarak karşımıza çıkar. Belki de insanın, hayatı, hayatın amacını, Allah'ı, alemleri, yaratılışı, var oluşu kafasında bir yerlere koyma çabasının sonucudur "düşünmek". Düşünüyorsak gerçekten var mıyız?

Kaos ve düzensizlik kavramlarıyla sadece filozoflar ve tasavvuf erbabları ilgilenmiyor. Arap parfüm sanatının en önemli markası haline gelmiş olan Amouage, bu kavramlara gönderme yapmış yeni kokusu Interlude'da. Amouage'ın yaratım yöneticisi Christopher Chong, parfümleri Interlude'u şöyle açıklamaya çalışmış:

"Gördüğüm ve hissettiğim kokuları yorumlarım. Bugün bizi çevreleyen tüm sosyal ve doğal kaos ve düzensizliğin çok daha özel seviyede olduğu düşünülebilir. Bu ara verme anı, bir kişinin kişisel tatminini ve başarısını sağlamak amacıyla tüm bu davaların ve türbülansların üstesinden gelmesinin yansımasıdır." demiş ve Amouage'ın felsefesini açıklamış: "Amouage, alışılmış kokuları yeniden keşfederek kıskanılan bir üne sahip olmuştur. Buhur ve reçine, geleneksel olarak dini ve ruhani kokularken, Interlude, sofistike olduğu kadar çağdaşlığın hissedileceği şekilde yeniden yapılandırılmıştır.

Amouage'ın, kadın ve erkek için iç gözleme dayalı parfümü Interlude, buhur ve reçinenin yeniden keşfi ile huzur ve denge hissinin temini için düzensizlik atmosferini çağrıştırır. Bir orkestranın kaynaşması gibi teknik beceri ve yaratıcılığın entegrasyonu sayesinde bu koku bir an için dışarıdaki kaostan içsel uyumu düzenleyerek kişinin kendini ve yansımasını keşfetmesidir."


2012 yılında piyasaya sürülen Interlude'un erkek versiyonu, kendi sitelerinde ise kısaca şöyle tanıtılmış: "Interlude Man, kaos ve düzensizliğin özünde yer alan uyum anının arasındaki maskelemeden ilham alınarak hazırlanmış baharatlı ve odunsu bir kokudur."

Interlude Man'i üzerime ilk sıktığımda karşıma tatlımsı bir koku çıkıyor. Garip bir meyvemsilik veya çiçeksilik diyesim var. Farklı bir çiçeksilik. Sanki ölmez otuna benziyor. Açıklanan üst notalarına bakıyorum. Keklikotu ve kırmızı biber meyvesi yağı var. İki elementi de daha önce hiç koklamadım. Acaba keklikotundan mı geliyor bu tatlımsı meyvemsi-çiçeksilik? Neden olmasın. Başlangıcı ortalama güzellikte diyebilirim. İlerleyen saatlerde koku yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Tatlı his geri plana çekiliyor. Meyvemsilik-çiçeksilik azalıyor. Onun yerine keskin baharatlar (biber/karabiber) geliyor. Bu kısımda reçine de devreye giriyor. Karanlık ve yoğun baharatlı bu bölümü biraz Ambre Sultan'a benzettim. Gayet güzel bu kısım. Devam edelim. İlerleyen saatlerde bu sefer karanlık ve kuru deri eşlik ediyor baharatlara. Tatlılık barındırmayan deri, adeta yeni alınmış deri ceket gibi. Gerilerden amber de her daim desteğini esirgemiyor. Tütsü ise bu anlarda kendisini göstermeye başlıyor. Son kısımda tütsü artık direksiyona tamamen geçiyor. Oldukça kuru tütsü, alt notalarda tenden ayrılana kadar ikinci bir deri gibi görevini başarıyla yapıyor. Tütsüye hissedilir oranda kabe samanı (vetiver) de eşlik ediyor. Buradaki vetiver neredeyse ferah. Tabi tütsü daha baskın. Gayet güzel kapanışa sahip.

Interlude Man'i geriye çekilip okumaya çalışıyorum. Bu parfümün amacı ne, konusu ne, bize anlatmak istediği ne? Bu soruların tamamına bir cevabım olduğunu sanmıyorum. Fakat genel olarak karanlık ve zengin baharat-deri-tütsü-reçine temasına sahip olduğunu söyleyebilirim. Öd, egzotik amber, paçuli ve sandal ağacının da çeperde durarak ana yapıyı desteklediği söylenebilir.


Interlude Man, koyu, dumansı, gizemli, karmaşık, kaotik, kafa karıştırıcı, markanın genel konseptine uymayan bir arkadaş. Denediğim diğer Amouage'lara göre daha tuhaf, daha az gösterişli ve lüks. Evet bir Jubilation XXV'i düşündüğümde oradaki Arap etkilerini, ultra lüks geleneği, Orta Doğu gösteriş merakını burada bulamıyorsunuz. Hatta denediğim en az Arap etkili Amouage'lardan birisi. Bu parfümü gözümü kapatıp, ne olduğunu söylemeden bana koklatsaydınız, onun Amouage'a ait olduğunu söylemek aklımın ucundan geçmezdi. Onda daha Fransız ve Avrupalı bir hava sezinliyorum. Belki de daha evrensel ve mistik.

Interlude Man, yeterince rafine ve kaliteli. Fakat o Amouage etkisine pek rastlayamadım. Bu anlamda biraz farklı kulvarda. Daha doğrusu niş bir parfümden ziyade yüksek kaliteli ana akım parfümü gibi kokuyor. Yine de yapaylığa rastlanmıyor. Başlangıcından itibaren çok değişken ve geçirgen. Her nota burnunuzun önünden adeta tören geçidindeki askerler gibi ilerliyor ve etkisini bırakıyor. Bu anlamda çok iyi çıkarmışlar.

Günlük kullanıma biraz uzak olduğunu düşünüyorum Interlude'un. Güzel ve açık bir kış gününde, pazar gezmesinde, ayda 3.000 Euro ödediğiniz yaşam koçunuzla Bebek parkında gezip, kameralara yakalanmış numarası yapan sosyetik arkadaşlarımız için uygun bir parfüm değil. Daha tematik ve özel zamanların kokusu olmalı Interlude. Belki satanist ayinde belki de Orta Doğu kökenli istihbarat örgütlerinin toplantısı sırasında üst düzey yöneticinin kıyafetinde...


Interlude’un kokusunu zihnimde şöyle canlandırıyorum: Sovyetler Birliği’nin sona ermesiyle ortaya çıkan Rusya’da yeni düzen, mafyavari örgütleri ve oligark yapıları ortaya çıkarmış. Rus derin devleti ile bağlantılı bir mafya babası hayal edin. Yeni açtığı gece kulübünde parti veriyor. Burası Moskova’nın en lüks kulüplerinden birisi oluyor şimdiden. Rus üst düzey bürokrasisinin ve yer altı dünyasının bütün üyeleri orada. Birden bire müthiş zenginleşen oligarklar da parti de yerlerini alıyorlar. Arap şeyhleri de açılıştalar. Büyük patron mekanın açılışına geliyor. Siyah Cadillac Escalade jipinden inerken sekiz koruması etrafını sarıyor. Gece kulübünün kapısına doğru yürüyor. Birden nedense duruyor. Yine buz gibi bir Moskava gecesi. Ayaz herkesin içine işliyor. Üzerinde Rusların giydiği türden çok kaliteli tilki derisinden kürk üşümesini az da olsa engelliyor. Etrafına ve eserine bakıyor. “Sonunda başardım” diyor kendi kendisine. İşte Interlude bence tam da böyle birisine uygun.

Hiç şüphesiz ki o erkek parfümü. Erkeksi nüanslar dikkate alınarak tasarlanmış, zaman zaman maçoluk çağrışımları yapan, vicdansız, sert, keskin, güçlü, sağ duyusuz bir koku profili çiziyor bana göre. Otuzlu yaşların üzerinde değilseniz fazla yaklaşmayın ona.

Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Bir sitede %25 parfüm konsantrasyonuna sahip olduğu yazılmış. Ne kadar doğru olduğunu bir tek Christopher Chong ve parfümün tasarımcısı Pierre Negrin bilebilir. Tam bir sonbahar-kış kokusu. Yazın kullanırsanız hele ki fazlaca uygularsanız geçici baygınlık, felç hissi ve hafıza kaybı yapabilir :) Çok güçlü ve saldırgan. En fazla iki yada üç fıs uygulamak yetecektir. Kalıcılığı çok iyi.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

22 Şubat 2014 Cumartesi

Hediye Zamanı!!!


Hediye Zamanı!!!

Merhabalar değerli parfüm severler. Elimde bulunan ve oldukça fazla durumdaki parfümleri artık nereye koyacağımı bilemiyorum. Parfümleri satmaya ise pek sıcak bakmıyorum hiç bir zaman. "Paylaşmak güzeldir" ilkesine binaen elimdeki fazla ve kullanmaya fırsat bulamayacağım kokuları basit bir çekilişle hediye etmek istiyorum.

Geçen seferki gibi büyük bir şişe yerine ondan fazla farklı decant halindeki parfümü vermeyi düşünüyorum. Bu markalar arasında hangileri mi var? Mesela: Versace, Hermes, Davidoff, Joop, Azzaro, Diesel, Lolita Lempicka, Dsquared ve diğerleri.

Parfümler tabiki ve kesinlikle orijinal olup, 2 ml ile 15 ml. arasındaki şişelere doldurulmuştur. Farklı parfümleri denemek isteyen arkadaşlara öneririm. Çekiliş beş (5) gün sonra sona erecektir. 27 Şubat 2014 Perşembe günü açıklayacağım kazananı.

Çekilişe katılmak için beni google (blogger) hesabım üzerinden takip etmeniz gerekiyor. Beni hesabım üzerinden takip etmeyenler çekilişe katılamayacaktır. Bu başlığın altına "Çekilişe katılmak istiyorum" yazıp, e-posta adresinizi vermeniz yeterli. Kazanan kişiye hemen ertesi gün e-posta adresinden ulaşıp, gönderim yapacağım. Herkese bol şanslar :)

18 Şubat 2014 Salı

Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Femme (2009)


Maison Francis Kurkdjian – Lumiere Noire Pour Femme (2009)

Bu aralar bilinçli olarak değil ama elim sürekli kadın parfümlerine gidiyor. Parfüm Merakı'nın erkek parfümleri geneline değil de her türlü parfümün özeline inmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece erkek parfümlerini yazmak, bir elmanın diğer yarısını görmezden gelmek anlamına gelecektir. Oysa erkek parfümleri ne kadar önemli ve özelse, kadın parfümleri de aynı oranda önemli olmalı koku bağımlıları için. Bu tür ayrımlar yapmak bizi tek taraflı düşünmeye sevk edeceği için, kadın parfümlerine biraz daha fazla yer vereceğim ilerleyen dönemde. Kadın okuyucularımızın da gönlünü alabiliriz belki böylece.

Bu düşünceye binaen başarılı bir kadın parfümü var sırada. Fransız niş parfümcülüğünün parlayan yıldızlarından Francis Kurkdjian, koleksiyonuna sürekli yeni parçalar eklemeye devam ediyor. Kısa zamanda bir çok parfüm tasarlaması, onun çalışkanlığı ve rakiplerinin gerisinde kalmama refleksiyle açıklanabilir. Son olarak "mağazasına" Oud serisini de ekleyen Kurkdjian, yine de Lumiere Noir'lerin yakaladığı ivmeyi şimdilik yakalayamamış gibi görünüyor.

2009 yılında markanın ilk parfümleri gün yüzüne çıktığında özellikle Lumiere Noir isimli iki parfüm büyük başarı yakaladı. Lumiere Noir'in erkek versiyonu, çok kibar ve yüksek kaliteli gül kullanımıyla benimde oldukça sevdiğim eserlerden birisiydi. Erkek versiyonu ile aynı yıl çıkan Lumiere Noir'n kadın versiyonu (Pour Femme), erkek kardeşi kadar fenomene dönüşmediyse de parfüm severlerin arasında genel olarak olumlu tepkiler alıyor.


Bugün, Lumiere Noir Pour Femme ile kokuların sihirli dünyasına kendimizi bırakacağız. Kendi sitelerinde baharatlı gül olarak sınıflandırılmış parfümü üzerime sıktığımda karşıma ferah ve canlı gül kokusu çıkıyor. Biraz meyvemsi, gül suyu efektine sahip aroma çok başarılı. Nefis bir başlangıç yapıyor Lumiere Noir Pour Femme. İlerleyen dakikalarda büyük değişim olmuyor. Sadece ferah gülün yerini biraz çiçeksilik alıyor. Burada gül daha bir kadınsı ve çiçeksi. Açıklanan notalarında nergis var. Parfümlerde fazlaca karşımıza çıkmayan nergisten geliyor muhtemelen çiçeksilik. Orta kısımda geri planda baharatlarda hissediliyor. Biber ve kimyon olabilir. Fakat baharatlar ön planda değil. Gül, orta notalarda da etkili. Başlangıcı kadar olmasa da beğendim orta notaları. Sonlara geçeyim. Koku formu hala büyük değişim göstermiyor. Baharatlı güle bu sefer gerilerden paçuli eşlik ediyor. Fakat buradaki paçuli kullanımını kendime yakın bulamadım. Bence parfümün en sıradan yeri sonları.

Lumiere Noir Pour Femme, anlaşılacağı üzere tam bir gül parfümü. Gül, her bölümde oyun kurucu. Gülden sonra ikinci baskın nota nergis. Kokunun çiçeksiliğe evrilmesi nergisten kaynaklanıyor büyük ihtimalle. Üçüncü ana aktör ise baharatlar. Çok keskin ve burun yorucu olmayan baharatlar, güle hatırı sayılır destek veriyor. Son olarak paçuli hissediliyor kapanışta. Etkisi en az olan nota olarak düşünülebilir paçuli.

Parfümümüz, kırmızı hatta pembe bir gül kokluyormuşçasına gerçekçi, rafine ve etkileyici. Özellikle başlangıcı harika. Ferah ve doğal gül aroması çok başarılı verilmiş. Üst notalarındaki ferah gülü, Oud Ispahan'ın başlangıcına benzettim. Aynı baş döndürücü his var adeta. Açık ara parfümün en sevdiğim yeri oldu üst notalar. Orta kısımda baharatlı bir çiçeksilik hakim ama gül hala baskın. Orta bölüm güzel ama muhteşem değil benim için. Son kısımda çok ilgimi çekmeyen paçuli-gül ikilisi kaliteli ama ilginç değil.


Lumiere Noir Pour Femme, markanın genel kalitesini size hissettiriyor. Pürüzsüz ve rafine yapısı tatmin edici. Gerçek bir niş parfüm kokladığınızı anlıyorsunuz. Etrafa yaydığı lüks aura için bile denemeye değer. Kibar, şık, zarif ve tam bir Fransız parfümü imajı çiziyor.

Parfümün ilginç yanlarından birisi de tatlılık kullanımı. Hatta neredeyse hiç tatlılık hissetmiyorsunuz. Günümüzün bol tatlı ve şekerli parfümlerine benzemiyor. Artık gül parfümlerinde bile tatlılık oranı giderek artıyor. Fakat burada fazlaca tatlı yada şekerli değil. Varsa da gayet dengeli ve yerinde kullanılmış.

Evet karşımızda bir kadın parfümü var. Notalarda kadınsılığı çağrıştırıyor. Popüler kadın parfüm teması olan gül kullanılmış. Yani onun dişil tarafı öne çıkıyor. Fakat bir sürü gül parfümü denemiş birisi olarak, bir çok erkek gül parfümü kadar kadınsı diyebilirim. Yani bence bir erkek kullanabilir fakat kadınsı yanlarını kabul ederek ve göze alarak.

Lumiere Noir'in hem erkek versiyonunu hem de kadın versiyonunu denemiş birisi olarak ikisini de gayet başarılı ve kullanılabilir buldum. Kalite hissiyatı yüksek, çarpıcı, canlı, parlak parfümler. Fakat bir erkek olarak ikisi arasında tabiki erkek versiyonunu tercih edeceğim. Diğer erkek arkadaşlarıma da böylesini tavsiye ederim.

Parfümün genel anlamda düz çizgide ilerlediğini söyleyebilirim. Çok zengin ve katmanlı bir tarzı yok. Fakat gül parfümlerinde bu tür etkiler görülebiliyor. Bunu da bir eksiklik olarak mı söyleyebiliriz karar veremedim.


Baharatlı yapısından dolayı sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Fark edilirliği başlarda yüksek. Orta kısımdan itibaren normale dönüyor. Kalıcılığı çok iyi. Parfümün tasarımın bizzat Francis Kurkdjian yapmış.

Koku Güzelliği:10/7.5

17 Şubat 2014 Pazartesi

Ali


Ali

Ali. Ona sadece Ali diyeceğim. Annesinin kuzusu Ali. Henüz on dokuz yaşındaydı. Yirmi bile değil, on dokuz. Delikanlıydı. Her delikanlı gibi kanı deli akıyordu. Hangimiz öyle değildik ki on dokuz yaşında. Kim Freud okuyordu ki on dokuzunda yada Bach dinliyordu.

Ah o uğursuz 2 Haziran gecesi. 23.57 sıralarında geçtiği sokakta alçakça ve korkakça pusuya yatmış kişiler tarafından yere düşürüldü önce. Çünkü herkes bilir ki sadece alçaklar ve korkaklar pusu kurar. Ellerinde sopalar olan yetişkin altı kişi yere düşmüş ana kuzusu Ali'ye sopalarla vurmaya başladılar. Vurdular, vurdular, vurdular... Defalarca vurdular. Dakikalarca vurdular Ali'ye. Yerde yatan ve sadece on dokuz yaşındaki Ali'ye hala vuruyorlardı. Acaba Ali ne düşünüyordu o anlarda. Ne yapmıştı ki daha önce hiç görmediği bu insanlara. Bu korkunç nefretin ve öfkenin sebebi neydi?

Karın boşluğuna, sırtına, böbreklerine ve kafasına yediği darbeler durmuyordu ki bir şey hissedebilsin Ali. İlerleyen dakikalarda yedinci bir devlet görevlisi de dayağa katılmıştı. Ne kadar adil ve cesurca değil mi? On dokuz yaşındaki yerde yatan Ali'ye yedi yetişkin ellerindeki sopalarla vuruyorlardı. Bir türlü bitmiyordu. Darbeler şekil değiştiriyordu ama durmuyordu. And içmişlerdi. Gözleri dönmüştü. Öldüreceklerdi Ali'yi, kıyacaklardı ona linç kültürünün korkakları...

Bir ara ayağa kalkacak gibi oldu. Kaldırıma oturmuştu can havliyle. Fakat ayaktaki kişinin, yüzüne attığı tekme yine yere uzanmasına sebep olmuştu Ali'nin. Belki de sonun başlangıcı aldığı o son tekmeydi on dokuz yaşındaki Ali'nin. Dakikalarca süren dayağın sonunda ise neredeyse kendinden geçmekte olan Ali'nin dudaklarından sadece şu cümle dökülebilmişti: "Durun, vurmayın, ölüyorum."


Hani derler ya insan kimi zaman öleceğini hissedermiş. Belki de içine doğdu Ali'nin o cehennemden çıkamayacağı. Çıksa bile çok yaşamayacağı... Hadi empati denilen o sihirli sözcüğün neler yapabildiğine bakalım. Yani kendimizi, yerde yatan ve dakikalarca dövülen Ali'nin ailesinin yerine koyalım. Ne düşünürsünüz? Ne yaparsınız? Ne söylersiniz? Nasıl dayanırsınız? Nasıl avutmaya çalışırsınız kendinizi?  Bunu yapanların insan olma olasılığı nasıl midenizi bulandırmaz? Onu döverek öldürenler insansa, kendi insanlığınızdan nasıl utanmazsınız? Peki onlar insansa biz neyiz?

Aklıma Kafka'nın dünya edebiyat tarihine geçmiş romanı "Dönüşüm" geliyor. Hani sabah uyandığında kendisini böceğe dönüşmüş olarak bulan adamın hikayesi. Kimisi böceğe dönüşüyor, kimisi hayatını kaybediyor, kimisi "destan yazma güzellemeleri" yapıyor. Oysa, koca bir ülkenin insanları, hepimiz birden böceğe dönüşüyoruz. Farkında mıyız peki? Vicdanını, aklını, masumiyetini, utanmasını kaybediyor bir ulus.

Bu yazıyı neden mi kaleme aldım? Çünkü korkuyorum. Hayır "destan yazan görevlilerden, paralel olan veya olmayan  yapılardan" değil. Onların hiç birisi umurumda değil. Tek korkum Ali'den. Adaleti şaşmaz olan Allah'ın hesap günü gelip çattığında karşıma Ali çıkar ve "neden benim içinde iki satır yazmadın, o kadar değersiz miydi benim ölümüm" derse cevap verememekten korktum. Biliyorum senin için sayfalarca yazmak gerekiyor ama bazen sözün bittiği yerde, sözü de bitirmek lazım. Mekanın Cennet Bahçeleri olsun Ali...

15 Şubat 2014 Cumartesi

Prada – Prada (Amber) (2004)


Prada – Prada (Amber) (2004) Markanın ilk kadın parfümü.

İtalyan moda evi Prada, yüz yıllık tarihinde moda dünyasında ezber bozan çizgisini korumaya çalışıyor. İtalya'nın bu anlamda medar-ı iftiharı olmayı çoktan başarmış ve küresel anlamda cazibe markası olmuş durumda. Böylesine eski tarihe sahip Prada'nın parfüm işine girmesi nedense 2000’li yılların başında gerçekleşmiş. İlk özel parfüm serisini 2003 yılında çıkartan Prada, 2004 yılında ana akım parfümlerini piyasaya sürmeye başladı.

2004 yılındaki parfümleri Prada Amber (Kadın versiyonu), çok büyük başarı yakalamış gibi görünmese de, markanın parfüm alanındaki boşluğunu doldurmak için atılmış önemli adımdı. Sonrasında daha hızlı davrandığını görüyoruz Prada'nın. İlerleyen yıllarda Amber'in erkek versiyonu da piyasaya sürüldü. 2014 yılının başlarında otuzdan fazla parfümle boy gösteriyorlar artık.

Bugünkü konuğum markanın ilk kadın parfümü. Kimi kaynaklarda sadece Prada kimilerindeyse Prada Amber olarak geçiyor. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış:

"Amber kokularının tarihindeki yeni akım. Hipnotize edici ve bağımlılık yapan. Prada'nın 2004 yılında ilk parfümünün lansmanı, en merak edilen parfüm tanıtımlarından biriydi. Bu amber evreni, Prada'nın daimi arayışı olan geçmişin yeniden keşfi ile geleceğin yaratılmasını ifade eder. Saf ve doğal özellikleriyle antik uçucu yağların modern şekli. Bu parfüm amber kokuları tarihinde yeni bir çağın geldiğinin haberini vermiş oldu."


Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Prada Amber'i üzerime ilk sıktığımda karşıma neredeyse şekerli kremsi turunçgiller (ağırlık mandalinada) çıktı. Mandalinanın meyvemsi hatta çikolata gibi kullanıldığını söyleyebilirim. Fazlaca karşıma çıkan bir turunçgil kullanımı değil. Kötü değil ama sevdiğimi de söyleyemeyeceğim. İlerleyen dakikalarda turunçgiller geri çekilirken farklı, meyvemsi ve tatlı amber kendisini gösteriyor. İlk kullanımlarda fark edememiştim bu tatlımsı amberi. Evet biraz egzotik ve neredeyse ferah. Ambere benzoin ve paçuli de eşlik ediyor. Başlangıcıyla benzer hissiyatı veriyor orta kısım. Son bölüme geçildiğinde paçulinin ağırlığı artıyor. Angel'ı andıran kremsi paçuli bence parfümün en güzel kısmı. Paçuliye yumuşak odunsu notalar ve hafiften de sandal ağacı eşlik ediyor. Gayet güzel.

Prada Amber’in, üst ve orta notaları benzer yapıda. Sonlardaysa kokusu değişiyor. Genel olarak şekerli meyvemsi amber, paçuli, sandal ağacı, tatlı baharatlar, buruk-ekşi çiçekler ve miskten oluştuğu söylenebilir. Kadın parfümü olmasına rağmen yoğun feminenlik yok. Özellikle sonlardaki paçuli, neredeyse erkek kullanımına bile uyabilir. Hissedilir orandaki tatlılık muhtemelen bal ile sağlanmış.

Prada Amber'i çok sevdiğimi söyleyemem. Zaman zaman fazlaca kullanılmış tatlılık rahatsız edici oluyor. Zaman zaman da garip-buruk çikolatamsı-portakallı amber alışıldık gelmiyor. Rahatsız edici yapaylığa rastlanmasa da ortalama koku güzelliğine sahip, fazlaca ses getiremeyecek bir parfüm olarak düşünülebilir. Zaten genel olarak parfüm platformlarında ismi fazlaca geçmiyor. Prada'nın ilk kadın parfümü olması bakımından merak ettiğim bu arkadaş, fazlaca etkileyemedi beni. Tek güzel yanı, alt notalardaki paçuli kullanımı.


Farkındayım parfümün ismi Amber. Buradan amber kokusunun ön planda olmasını beklemeliyiz. Fakat Prada Amber'de paçuli her zaman daha baskın. Amber adeta yan rolde karşımıza çıkıyor. İlginç olan ise Prada Amber'in erkek versiyonunda da benzer uygulama var. O parfümün de ismi amber olmasına rağmen, amber fazlaca hissedilmiyordu. Sanırım Prada'nın isim-koku bağlamı üzerinde biraz daha çalışması lazım.

Prada Amber, Eau de Parfum (EDP) formunda. Genel olarak tene yakın kalıyor. Kalıcılığı iyi. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır. Sıcak yaz günlerinde fazlaca tatlımsı kaçabilir. Genç kadın arkadaşlarımıza tavsiye edebilirim. Modern, ortalama koku güzelliğine sahip, ortalama bir kadın parfümü olarak tarihteki yerini alacağını düşünüyorum.

Parfümün tasarımını Carlos Benaim, Max Gavarry ve Clement Gavarry yapmış. Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında amber paçuli olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç puan verilmiş. Tania hanım, Angel ile benzer DNA'ya sahip olduğunu ama onun başarısız bir meyveli çiçeksi versiyonu olduğunu belirtmiş. Bence de kesinlikle haklı bu konuda.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6