3 Nisan 2014 Perşembe
Parfumerie Generale - Isparta 26 (Yeni Parfüm)
Fransa merkezli niş parfüm evi Parfumerie Generale, 2014 yılında geçtiğimiz haftalarda gül temalı bir parfüm piyasaya sürdü. Bu yeni parfümün ismine, ülkemizin gülleri ile ünlü şehri Isparta'yı layık görmüş. Böylece Christian Dior'un Oud Ispahan isimli gül parfümünden sonra Parfumerie Generale'de yine doğu coğrafyasına gül göndermesi yapmış oluyor Isparta 26 ile.
Parfümör Pierre Guillaume imzalı Isparta 26, kırmızı meyveler, gül, öd, ambroxan, asalbent (benzoin), hint kamışı, reçine ve paçuli notalarından oluşuyormuş. Konusunu Türkiye'den alan bu parfümü, gül kokusu severlere hatırlatmamda fayda var.
Güzel kokulu günler..
1 Nisan 2014 Salı
Parfums de Nicolai – New York (1989)
Parfums de Nicolai – New York (1989)
"Çocukken Paris'te
büyük bir evde yaşıyorduk. O zamanlardan aklımda kalan en önemli hatıram
Guerlain'in Shalimar parfümü ile ilgiliydi. Annem Shalimar'ın kokusunu çok
severdi ve her sabah saat yedide onu kullanırdı. Bizim evin uyanmak için saat
alarmı Shalimar kokusuydu. Annem sabahları ne zaman Shalimar sıktıysa, o zaman
uyanma vaktiydi gelmişti benim için.
Gençlik yıllarımda
parfümör olacağımı sanmıyordum. Aslında doktor olmak istiyordum. Tıp eğitimi
çok uzun sürdüğü için doktorluktan vazgeçip iki yıl kimya okudum. Sonrasında
ISIPCA'da parfüm sanatları eğitimi aldım. ISIPCA'yı ilk gördüğümde, oranın
benim için doğru yer olduğunu anlamıştım.
Uzun bir eğitim süreci
geçirdim. Farklı şirketlerin farklı bölümlerinde ve laboratuvarlarında
çalıştım. 1980'li yıllarda kadın parfümör neredeyse hiç yoktu. Erkeklerin egemenliğindeydi
parfümörlük.
1985 yılında eşim, kendi
parfüm firmamı kurmamı önerdi. 1989 yılında "Parfums de Nicolai"
markamızı hayata geçirdik."
Yukarıdaki söyleşide aslında
her şey gayet açık. Fransa merkezli niş parfüm evi "Parfums de
Nicolai"'nin kuruluş hikayesi aşağı yukarı böyle. Fakat bahsetmemiz
gereken daha önemli bir ayrıntı var. Markanın kurucusu Patricia de Nicolai
isimli bir kadın parfümör. Patricia hanımın da Guerlain ailesi ile yakın akrabalık
bağı var. Ünlü parfümör Jean-Jacques Guerlain'ın yeğeni olan Patricia de
Nicolai, aile mesleği haline gelmiş olan parfümörlüğü devam ettirmekte kararlı anlaşılan.
1989 yılında parfümlerini
piyasaya sürmeye başladılar. Aynı sene New York isimli kokusu da görücüye çıktı
Parfums de Nicolai'nin. Ve geçen yılların ardından New York, markanın en
sevilen ve başarılı parfümlerinden birisi oldu. Bugün New York, hala
klasiklerden birisi olarak kabul ediliyor. Uzun zaman önce kullandığım New York
ile ilgili inceleme yazmıştım. Aradan geçen üç senenin ardından tekrar yazmak
istedim New York'u. Bu incelememi detaylı bir güncelleme olarak da düşünebilirsiniz.
Kendi sitelerinde
baharatlı amber kokusu olduğu söylenen New York'un limon, biber ve paçulinin
kombinasyonu olduğu söylenmiş. Parfümün başlangıcı aynen dedikleri gibi limon
ve bergamotla size merhaba diyor. Çok doğal ve ferah limona aromatik otlar da
eşlik ediyor. Eski tarz şipreleri andıran limon/turunçgiller/aromatik otlar
gayet güzel. İlerleyen dakikalarda kokusu ciddi değişime uğruyor. Tatlımsı
yumuşak baharatlar kendisini gösteriyor. Muhtemelen karabiber, karanfil ve
tarçından gelen baharatlı his, gerilerden gelen aromatik otların desteğiyle
ferah ve sakin. Orta kısım da gayet hoş. Alt notalarda biraz tatlanıyor kokusu.
Bal ile tatlanan sonlarında amber ve vanilya kendisini gösteriyor. Lezzetli ve
egzotik kapanışında eski şiprelere meşe yosunu göndermesi var. Kuru bir deri de
var sonlarda. Fakat sulandırılmış hissi veren deri hayal kırıklığına uğratıyor
beni. Parfümün tek eksi yanı buradaki başarısız deri diyebilirim.
New York, dengeli,
pürüzsüz, yapaylık hissedilmeyen, yumuşak, konforlu bir parfüm. Başlangıcındaki
Armani Eau Pour Homme veya Yves Saint Laurent Pour Homme tarzı aromatik otların
eşlik ettiği limon ve bergamot çok doğal ve nezih. Aromatik şipreleri andıran
üst notalar neredeyse yaz parfümleri kadar ferah ve rahatlatıcı. Orta kısımdaki
baharatlarda bence karanfil ön planda. Limon ve otsuların yumuşattığı
baharatlar, keskin ve burnu yoran cinsten değil. Gayet şık, olgun ve beyefendi.
Yer yer The Third Man ve Bois du Portugal'ı hatırlatıyor. Sonlardaki amber tam
istediğim gibi. Vanilya ve balın verdiği tatlılık abartılı değil fakat yine de
hatırı sayılır derecede tatlılık efektine sahip.
New York, erkek parfümü
olarak görünüyor kaynaklarda. Bence de doğru sınıflandırma. 1970'li yılların
erkeklerinde duysak hiç şaşırmayacağımız, nostaljik, yüksek kaliteli bir
parfümle karşı karşıyayız. Günümüzün modern parfümlerine benzemediği aşikar.
Gerek başlangıcındaki limon kullanımı gerekse orta kısımdaki baharatlar, 2014
yılı koku trendlerine uymayabilir. Bu durumda onu modası geçmiş veya yaşlı
erkek kokusu olarak nitelemek doğru olmayacaktır. Evet onu yirmi yaşındaki genç
arkadaşlarımıza öneremeyeceğim. Muhtemelen beğenmeyeceklerdir. Fakat otuz beş
yaşına gelmiş, karizmatik, şık, beyefendiler için gayet uygun bir seçim
olabilir.
Entelektüel ve aristokrat
auraya sahip New York ile ilgili konuşulan bir duruma daha değineyim. Yirmi beş
yıl önce piyasaya sürülmüş parfümün yeniden formüle edildiğini tahmin etmek zor
değil. Söylenenlere göre New York, kapsamlı bir reformülasyon geçirmiş. Eski
versiyonun çok daha elegant olduğu, kalıcılığının ve fark edilirliğinin yüksek
olduğu ve içeriğinde ciddi anlamda meşe yosunu bulunduğu ifade ediliyor.
Yeniden formüle edilmiş New York'ta ise bence kalite anlamında sorun yok. Fakat
kalıcılığının oldukça azaldığını söylemeliyim. Normal bir EDT kadar bile kalıcı
olmadı tenimde. Ayrıca meşe yosunu da son kısıtlamalardan sonra içeriğinden çıkarılmış.
Sanırım meşe yosunu yerine baharatların ve erkeksi çiçeklerin ağırlığı
arttırılmış. Bu haliyle bile sevdim. Muhtemelen eski versiyonuna aşık olacağım
ama artık bulmak pek mümkün görünmüyor "Vintage"i.
Günümüzün modern, bol
şekerli, yapay, baharatlı, vasat parfümlerinden sıkıldıysanız ve yaşınızda
artık genç değilse, uygun fiyatıyla New York çok iyi bir niş seçenek. Yorumcular
tarafından Creed'in nefis parfümü Bois du Portugal'a benzetiliyor New York.
Evet haklılar. Hatta şöyle de bir durum var. Bois du Portugal 1987 yılı çıkışlıyken,
New York'un 1989 çıkışlı olması ve birbirlerine oldukça benzemesi acaba
Patricia hanımın Creed'den esinlenmesinin sonucu mu merak etmekteyim. Genel
halinin biraz Derby’i andırdığını da eklemeliyim.
Parfüm eleştirmeni Luca
Turin, New York'u portakallı amber olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden beş
vererek en iyi parfümler listesine almış. Ayrıca New York'un "üretilmiş en
iyi erkek parfümü" olduğunu iddia etmiş. Bu ifadenin biraz iddialı olduğu
söylenebilir.
Kokusunun tasarımcısı,
aynı zamanda markanın kurucusu Patricia de Nicolai. Başlangıcında oldukça ferah
olsa da sıcak yaz mevsiminde orta kısımdan itibaren rahatsız edici olabilir
baharatlar ve amber. Onun için sonbahar-kış mevsimi için daha uygun olacaktır.
Koku Güzelliği:10/8
29 Mart 2014 Cumartesi
Tom Ford – Noir (EDP) (2012)
Tom
Ford – Noir (EDP) (2012)
Bu adamda ne var bilmiyorum. Bazı insanların
“yaşam enerjileri” yüksek olur. Sanırım Tom Ford tam da böyle birisi. Proaktif,
çalışma delisi, şeytan tüylü ve gözü kara. Hangi işe el atsa altından başarıyla
kalkan Tom Ford, markasını her geçen gün yukarılara taşımaya devam ediyor. Onun
etiketiyle piyasaya çıkardığı her ne varsa talep görüyor ve seviliyor.
Anlaşılan insanların ne istediğini gayet iyi biliyor ve onlara arzu ettiklerini
sunmak konusunda tereddütü yok.
Beauty biriminin altında faaliyet gösteren
parfümlerin, Tom Ford markasının yükselişine büyük katkı sağladığı
söylenebilir. Özellikle Black Orchid isimli kadın parfümleri, şimdiden kült
kokular arasına girmiş durumda. Hatta Tom Ford markası ile ismi özdeşleşmiş
durumda bu siyah orkidenin. İlerleyen yıllarda "Private Blend" olarak
bir çok parfüme imza atan marka, iki farklı kulvarda ilerletiyor stratejisini.
İlk grup parfümlerini "Signature" olarak isimlendiriyor. İkinci grup parfümleri
de niş markalarla yarışan "Private Blend" olarak geçiyor.
Signature serisi, ana akım markalarla
rekabet için tasarlanıyor. Fiyatlandırma olarak rakiplerinden bir parça yüksek
olan Tom Ford parfümlerine 2012 yılında yeni üye eklendi. Noir isimli erkek
parfümleri, şatafatlı reklam kampanyaları ile tanıtıldı ve her zamanki gibi
ilgi çekmeyi başardı. Sadece yurt dışındaki parfüm severlerin değil ülkemizde
de oldukça merak edilen ve kullanılan bir parfüm olduğunu düşünüyorum. Henüz
iki yıl önce piyasaya sürülmesine rağmen, bir çok kişiden Noir hakkında övgü
dolu sözler duydum. Ve sürekli bu parfümü yazmam isteniyordu. İşte o gün geldi
de çattı.
Signature serisine ait Noir'in orijinal formülasyonu EDP (Eau de
Parfum) olarak tasarlandı. 2013 yılında da EDT versiyonu piyasaya sürüldü. Noir
EDP, kendi sitelerinde oryantal olarak sınıflandırılmış. Noir EDP'yi üzerime
ilk sıktığımda tozlu/eski turunçgiller ve menekşe ile karşılaşıyorum.
Turunçgillerden kastım bergamot. Adeta bir patlama şeklinde etrafa yayılıyor
bergamot ve menekşe. Üst notaları için ferah diyebilirim. Her ne kadar
menekşeyle aram iyi olmasa da bergamot güzel kullanılmış. Orta bölüme geçeyim.
Burada sardunya, iris (süsen), tatlı baharatlar ( karabiber, zencefil, küçük hindistan
cevizi) ve civetten gelen hayvansallık mevcut. Hatta gerilerden deri bile
hissediliyor. Noir'in orta bölümü için baharatlı iris ve biraz da
hayvansallıktan bahsedilebilir. Orta notaları başlangıcından daha çok beğendim.
Alt notalarda pudralı vanilya ve egzotik amber ile kapanışı yapıyor. Paçuliyi
de unutmamak lazım. Buradaki paçuli kremsi değil daha kuru kullanılmış.
Sonlarını sevdim Noir'in. Böylece tenden ayrılıyor.
Noir nasıl bir parfüm? Bence tatlı
baharatlı, çiçeksi, azıcık hayvansal, pudralı, vanilyalı, amber/paçuli kokusu.
Genel anlamda günümüzün modern parfümlerine benziyor. Gerek baharatların
kullanımı gerek vanilya ve gerekse tatlılığın verilişi, onun yeni nesil
parfümlerle rekabet etmesi için tasarlandığını düşündürtüyor. Simsiyah şişesine
bakıp da çok karanlık ve koyu bir parfüm beklemeyin. Bence gayet açık ve net
bir kokusu var. Kalite hissiyatı ana akım bir parfüme göre fena değil. Bariz ve
rahatsız edici bir yapaylığa rastlamadım.
Noir, başlangıçta menekşenin marifetiyle
fazlaca erkeksi çiçeklerin etkisinde. Sonrasındaki tatlı baharatların verilişi
biraz alışıldık. Fakat yine de güzel. Parfümün vurgulanan ögelerinden olan
hayvansallık yoğun değil bence. Yine de civet, arkalardan bir yerden sürekli
kendisini hissettiriyor. Fakat baharatların arkasında kalıyor çoğu zaman. İris
(süsen) çiçeği parfümün sevdiğim taraflarından birisi. Kimilerinin Noir'i, Dior
Homme yada Dior Homme Intense'e benzetmeleri bu yüzden büyük ihtimalle. Pudralı
vanilya ve amberli kısmın Shalimar'a benzetilmesiyse kısmen anlaşılabilir.
Noir, neye benziyor sorusuna cevap arayalım
o zaman. Noir'in benzetildiği parfümler arasında Dior Homme, Dior Homme
Intense, Shalimar, Obsession For Men ve Musc Ravageur bile var. Soğukkanlı bir
bakış açısıyla Dior Homme ve Dior Homme Intense'e çok fazla benzediğini
söyleyemem. Shalimar'a da çok benzemiyor. Fakat bir parça Obsession For Men'i
andırdığı söylenebilir. Obsession benzerliğinde, Noir'in barındırdığı
baharatların rolü var muhtemelen. Fakat ilginç olan benzetmeyse Frederic
Malle'in fenomeni Musc Ravageur. Şimdi Noir, onun kadar hayvansal değil. Fakat
ikisinin de orta kısımları ve sonları ufak benzerlikler taşıyor. Özellikle alt
notalardaki pudralı vanilya ve amber, iki parfümü birbirine yaklaştırıyor. Başlangıçları
ise hiç benzemiyor.
Kıyafet üzerinde kullandığım Noir, tendeki
hali ile paralellik gösteriyordu. Fakat kumaşta daha tek düze kokuyordu.
Montumun üzerinde karanlık çikolatamsı paçuli ve yeşil çiçeklerin hakimiyeti
daha fazlaydı. Bu anlamda kıyafette biraz Spicebomb’un yarattığı auraya
benzettim Noir’i. Ten üzerinde Obsession ve Musc Ravageur kombosunu hatırlatan
Noir, kıyafet üzerinde daha tatlı ve piyasa işi yönünü gösterdi. Bu haliyle
Noir’i kumaş üzerine uygulamak çok daha iyi fikir gibi görünüyor. Eğer ki
amacınız karşı cinsten övgüler almak ise.
Noir, günümüzün modern, tatlı baharatlı, pudralı/vanilyalı,
hayvansal parfümleriyle rekabet etmek için piyasaya sürülmüş sanki. Tatlılık
her daim var. Kokusu çok yaratıcı yada farklı değil. Onun devrimci olduğu söylenemez.
Yeni bir şey vaat etmiyor bize. Kendi segmentinde ortalama bir deneme olmuş. Başlangıcı
dışında parfümü beğenmemde bu tür kokuları sevmemin de payı var şüphesiz. Eğer
bu tarz kokuları seviyorsanız denemeniz gereken arkadaşlardan olduğunu söylemek
durumundayım.
Noir, muhteşem bir parfüm olmasa da yine de
şans vermeye değer. EDP olmasına rağmen kalıcılığı çok iyi olmadı tenimde.
Kimileri uniseks olarak kullanılabileceğini söylese de bence erkeksi yanı ağır
basıyor. Tam bir soğuk kış mevsimi kokusu. Sıcak günlerde bıktırıcı olabilir.
Not: Bu parfümü bana ulaştıran
www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/7
25 Mart 2014 Salı
Montale – Roses Elixir (2010)
Montale
– Roses Elixir (2010)
"Doksan dört!"
Hayır bilemediniz uğurlu sayım değil doksan
dört. 1994 yılından da bahsetmiyorum. Normalde hiç birimiz için fazlasıyla
önemi olmayan doksan dört sayısı, Fransız niş parfüm evi Montale'in şimdiye
kadar çıkardığı kokuların toplamı.
2003 yılından itibaren parfüm ürettiği
söyleyen Montale, 11 yılda 94 parfüme imza atabilir mi? Tabii ki yapabilir.
Fakat yılda ortalama dokuz parfümü, ismi Pierre Montale olduğu rivayet edilen
bir parfümör nasıl meydana getirebilir? Ana akım markalar bile bu hızda parfüm
üretmezken, hakkında neredeyse hiç bir bilgi olmayan Pierre Montale bu kadar
işi nasıl beceriyor?
Bu garip firma, genellikle gül-öd-tütsü
kokuları üzerine çalışıyor. Zaten bir çok parfümünün ismini Aoud olarak
koyuyor. Gerek parfümlerin isimlerinde gerekse kokularında fazla özenli
davranmadığı görülen Montale'in bir gül parfümüne göz atalım bugün. Gül, son
yıllarda yeniden revaçta ve bir çok marka bu yönde hamleler yapıyor. Genellikle
niş markaların eserler verdikleri gül teması, Montale parfümlerinin vazgeçilmezlerinden
birisi.
Madem bu kadar iddialılar gül kokularında,
o zaman Roses Elixir isimli kadın parfümüne geçelim artık. 2010 yılında
çıkarılan Roses Elixir hakkında her zamanki gibi kendi sitelerinde iki satır
yazı dışında hiç bir şey yok. Fragrantica'da çiçeksi meyveli olarak
sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda keskin bir gül ve kırmızı meyveler
algılıyorum. Gül tahmin edeceğiniz üzere çok daha baskın. Onu kırmızı meyveler
(çilek) takip ediyor. Başlangıcı kadınsı ve ferah diyebilirim. Orta kısma
geçildiğinde kokuda fazlaca değişiklik olmuyor. Sadece çiçeksiliğin oranı
artıyor. Bu kısım çiçeksi meyveli gül şeklinde gerçekleşiyor. Eh işte. Geçeyim
alt notalara. Kokusunda bir değişim bekliyorum fakat nafile bir çaba benimkisi.
Aynı meyveli-çiçeksi gül devam ediyor. Farklı olarak yapay amber ve misk
ekleniyor. İşte bu hiç de hoş olmamış. Çünkü parfümün en sevmediğim yeri
sonları oluyor.
Roses Elixir, isminden de anlaşılacağı
üzere gülü merkeze almış. Meyveli (çilekli) gül tanımı yanlış olmasa gerek.
Oldukça kadınsı ve parlak gül, Noir de Noir'deki gibi karanlık ve depresif
değil. Hepimizin bildiği gül sularını andırıyor. Kırmızı meyvelerin katkısıyla
canlı ve pozitif yapıya sahip. Çok sıkılmamak şartıyla dört mevsimde
kullanılabilir.
Gülden sonra ikinci aktör çiçekler. Kadın
parfümlerinde sıklıkla rastladığımız türden diyebilirim. Muhtemelen yasemin,
ylang ylang ve portakal çiçeği. Bu çiçeksiliği sevdiğimi söyleyemem. Fazlaca
numarası olmayan bu çiçekler, bir çok vasat ana akım markanın parfümünde de
karşımıza çıkabilir.
Üçüncü ana öge meyveler. Şimdi kırmızı
meyveler dedim fakat ağırlık çilekte. Normalde çileğin kokusunu ve tadını çok
severim. Fakat çilek esansı parfümlere girdiğinde nedense bir tuhaf oluyor. Bu
durumun sebebi parfümörlerin baştan savma iş çıkarmaları mı bilemiyorum. Fakat
bu kadar güzel kokan ve lezzetli bir meyvenin, parfümlerde neden bu kadar vasat
durduğunu anlayabilmiş değilim. Burada da çilek çok rafine ve lezzetli değil.
Görüleceği üzere Roses Elixir, ortalama ve
sıkıcı bir gül-çiçek-misk kokusu. Derinliksiz, tek düze, hiç bir yaratıcı yanı
olmayan kokusu benim için fazlasıyla kadınsı ve yapay. Hatta son kısımdaki
yapaylık, her seferinde baş ağrısına sebep oldu ne yazık ki. Onun içindir ki
yıldızımız hiç barışmadı. Ve zihnimde hiç de iyi anılar bırakmadı. Pas
geçiyorum kısacası bu arkadaşı.
Evet isim güzel, şişeler şekilli, konsept
Arap-Orta Doğu mistisizmi, EDP (Eau de Parfum) konsantrasyonu, güçlü
kuvvetli falan ama bu nasıl bir kalite
anlayışıdır? Şöyle zevkle ve severek kullanacağım bir Montale parfümüne
rastlayamayacak mıyım?
Roses Elixir, yüzlerce örneğine rastlanabilecek
bir kadın parfümü olarak tarihteki yerini aladursun, bizler yeni bir kokuya
yelken açalım. Yoksa bir kutu Arveles bitireceğim bu parfüm yüzünden.
Koku Güzelliği:10/5
23 Mart 2014 Pazar
Cartier - Declaration (1998)
Cartier - Declaration (1998)
"Koku bir
kelime, parfüm ise edebiyattır."
Bu sözü on
yedi yaşındaki bir çocuğun söylemesi beklenemez doğal olarak. Yine de zihnimde
on yedi yaşında bir genç hayal ediyorum. Fransa'nın Grasse şehrinde yaşayan.
Babası parfümör olan ve okuldan sonra onun iş yerine gelip, yüzlerce çeşit
esans şişelerinin arasında dolaşan bir çocuk. Ofisteki büyük masanın üzerinde
boy boy şişelerin her birinin üzerinde farklı isimler yazılı şişeler. Bir
tutkunun ve aşkın temelleri o zaman atılmıştı belki de aynı şimdiki gibi ılık
ve güneşli ilkbahar mevsiminde.
1960'lı
yılların ortasında yerel bir parfüm fabrikasında çırak olarak işe başladığında,
önündeki kocaman hayatın nasıl olabileceğini tahmin etmiş miydi? Büyük
ihtimalle hayır. Hangimiz elli yıl sonra nerede olacağımızı tahmin edebilir ki
zaten. Parfümör çırağı olarak başladığı kariyerinde, çok uluslu şirketlerde
uzun yıllar çalışarak kendisini geliştirmeyi bilmişti Jean Claude Ellena. Bugün
Hermes'in baş parfümörü olan Ellena, öylesine ilgi görüyor ki günümüzün parfüm
kullanıcıları tarafından, herkesin gözleri bu ustanın eski dönem işlerine
çevrilmiş durumda. Çünkü sanatında nereden nereye geldiği merak konusu.
Jean Claude
Ellena'nın, 2000 yılı öncesinde tasarımına imza attığı dört önemli parfüm öne
çıkıyor. Bunlar Van Cleef & Arpels - First, L`Artisan Parfumeur - L'Eau du Navigateur,
Bulgari - Eau Parfumee au The Vert ve Cartier - Declaration. Erken dönem Ellena
işlerinden öne çıkan bu dört arkadaştan 1998 çıkışlı olanı ile günlerimi geçiriyorum
bu aralar. Declaration, her anlamda önemli bir parfüm sektör için. Sadece
parfüm endüstrisi için değil, Cartier açısından da önemli. Çünkü Cartier'in en
çok satan kokularından birisi. Bu anlamda ticari olarak başarılı bir eser var
karşımızda.
Declaration,
ismini her zaman ki gibi Cartier'in mücevher koleksiyonundan almış. Ellena'nın
bu parfümü, kendisi içinde dönüm noktalarından birisiydi. Çünkü parfümde yüksek
oranda Iso E Super kullanılmıştı ve bugünkü Terre d'Hermes koleksiyonunun
tohumları atılmıştı Declaration ile. Hatta Terre d'Hermes'in atası bile
denebilir Declaration için. Parfüm Merakı'nın da böylesi bir kokuya kayıtsız
kalması düşünülemezdi.
Ellena'nın ilk
eserlerinden olan Bulgari için tasarladığı yeşil çay kokusu Eau Parfumee au The
Vert'ten sonra, şanslıyım ki ustanın ikinci erken dönem eserine kavuştum. Uzun
zamandır merak ettiğim Declaration, erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş.
Fragrantica'da odunsu çiçeksi miskli olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk
sıktığımda tuzlu/buruk/ekşimsi/keskin baharatlarla karşılaşıyorum. Baharatlar
derken kakule, zencefil ve biberden bahsedebiliriz. Güçlü baharatlar garip bir
ferahlığa da sahip aynı zamanda. Başlangıcı alışılmadık ama güzel. Orta kısma
geçildiğinde büyük değişim görünmüyor. Farklı olarak baharatlar biraz da yumuşuyor
ve etkisi azalıyor. Onun yerine dumansı çay ve tuzlu portakal yerleşiyor.
Narenciye bahçelerini hatırlatan turunçgillerin orta kısımda birden bire
kendisini göstermesi gerçekten ilginç. Bu bölüm zaman zaman nane-limon çaylarını
hatırlatıyor bana. Orta bölümde hatırı sayılır oranda tuzluluk da var. Geçeyim
sonlara. Alt notalar oldukça odunsu. Iso E Super, kabe samanı ve sedir ağacıyla
son buluyor. Ama asıl yeşil çay ve zencefil biraz daha etkin kapanışta.
Eğer bilim
adamı olsaydım ve size Declaration'un sihirli formülünü vermek isteseydim
sanırım şöyle formülize ederdim kokusunu: Tuzlu ferah baharatlar, dumansı yeşil
çay, tozlu portakal/bergamot, vetiverli Iso E Super. İşte size Declaration. Çok
karmaşık olmamıştır umarım.
Declaration,
tenimde yeşil çay ve tozlu baharatları öne çıkarırken, kıyafet üzerinde daha
ferah ve tuzlu bir yol izledi. Kumaşta tuzlu turunçgiller ve ferah baharatlar şeklinde
gelişen kokusu, Iso E Super'i de ortaya çıkardı. Fakat tenimde daha dumansı ve
yeşil koktu. Bu anlamda kıyafet üzerinde çok daha ilginç, ferah ve sevilesiyken,
tende tek düze ve sıkıcı oldu. Yaklaşık bir hafta boyuncu sürekli dışarıya
çıkarken kullandığım Declaration'u, sanırım kıyafet üzerinde kullanmaya devam edeceğim.
Tenimde beklediğim etkiyi veremedi ne yazık ki.
Evet
Declaration önemli bir parfüm. Hem Cartier'in en çok satan parfümlerinden
olması hem de Jean Claude Ellena sanatının kalfalık dönemine denk gelmesi
açısından ilgi çekici bir deneyim yaşatıyor. Eğer Ellena'nın ustalık eseri
Terre d'Hermes'i seviyorsanız, Declaration'u mutlaka deneyin yada kullanın.
Aradaki benzerliğe şaşırabilirsiniz.
Madem herkes
teorilerden bahsediyor. Benim neyim eksik diyerek ortaya bir iddia atayım.
Bence Declaraiton, Terre d'Hermes ile benzer DNA'ya sahip. Haddimi aşmadan
şöyle diyeyim, Declaration, Terre d'Hermes'in ilk prototipi olarak
düşünülebilir. Ellena, kalfalık döneminde Declaration ile Iso E Super, vetiver
ve tozlu portakal-baharat deneyine girmiş. Açtığı bu yolda Terre d'Hermes ile
ustalık dönemi eserini inşaa etmiş gibi görünüyor benim penceremden.
Declaration
ile Terre d'Hermes bire bir aynı mı? Tabii ki hayır. Hatta tecrübesiz burunlar
arada benzerlik bile bulamayabilir. Dikkatli parfüm severler Terre d'Hermes'in o
tozlu/topraklı portakal-vetiverinin biraz daha arkaik halini Declaration'da
takip edebilirler. Fakat başka önemli bir tespit daha yapayım. Kendimi geri çekip
bu parfüm neye benziyor diye düşündüğümde şaşırtıcı derecede Ellena'nın ilk ses
getiren parfümü Bulgari - The Verte'e benzediğini fark ettim. Özellikle tenimde
çok bariz şekilde ortaya çıkan yeşil çay, The Vert'teki ile neredeyse aynı.
Görünen o ki, Declaration, Terre d'Hermes ile The Vert'in enteresan bir
karışımı. En azından benim için öyle.
Baharatları
merkeze alan Declaration, boğucu ve burun yorucu olmaktan ziyade, ekşi/buruk
turunçgillerle harmanlanmış baharatları sunuyor bize. Bunun sonucunda sıcak yaz
günlerinde bile kullanılabilir hale getirilmiş. Declaration, dört mevsimde de
kullanılabilecek farklı bir parfüm. Fazlasıyla sıcak yaz günlerinde dozajı iyi ayarlamak
gerekebilir. Çünkü oldukça fark edilir ve kalıcı bir arkadaş. Bu anlamda bir
EDT'ye göre performansı çok iyi.
Ana akım bir
markanın parfümüne göre kalite hissiyatı yeterli. Yapaylık hissedilmiyor. Tek
eleştirilecek yanı fazlasıyla düz çizgide ilerlemesi ve fazla değişim göstermemesi.
Günümüzün modern parfümlerindeki bolca tatlılık kullanımı burada fazla yok.
Hatta bu özelliğinden dolayı zaman zaman Eau Sauvage tarzı şiprelere bile gönderme
yapıyor. Biraz nostaljik tarafı var bence. 25 yaş ve üzerindeki arkadaşlara
önerebilirim.
Parfüm
kritikçisi Luca Turin'in kitabında Declaration ferah baharatlı olarak
sınıflandırılmış ve beş üzerinden dört yıldız verilerek oldukça
beğenilmiş.
Not: Bu
parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)