8 Aralık 2012 Cumartesi

Van Cleef & Arpels – Midnight in Paris (2010)



Van Cleef & Arpels – Midnight in Paris (2010)  Markanın yeni erkek parfümü.

İsmi "Aşıklar Şehri" olarak geçen Paris sizin için ne çağrıştırıyor? Ya da daha doğru bir soru olarak Paris ile ilişkiniz var mı? Herhangi bir bağ kurabiliyor musunuz? Sizin için ne ifade ediyor? Yoksa hiç bir anlamı yok mu Paris'in sizin zihninizde? Acaba Paris gece mi yoksa gündüz mü daha güzel? Paris'in her sokağının ya da caddesinin özel sanatsal bir formu var mı?  

Bu sorulara cevap olarak, edebiyatla arası iyi olanların aklına ünlü yazar Ernest Hemingway'in en başarılı yazılarının yer aldığı kitap olarak değerlendirilen "A Moveable Feast" geliyor mudur? Resim sanatı ile içli dışlı olanların zihnine izlenimcilik akımının en önemli ressamlarından Claude Monet'in tablolarına ilham veren Paris olarak yer etmiş midir? Sinema severler, Audrey Tautou'nun Paris sokaklarında geçen ve dünya çapında tanınmasını sağlayan o harika "Amelie" filmini unutmazlar kesinlikle. Müzik severler ise büyüleyici sesiyle Edith Piaf'ı hatırlatan ve bu aralar Je Veux isimli şarkısı ile herkesi kendisine hayran bırakan ZAZ isimli gencecik bir kızı hatırlatmamı isteyeceklerdir. Heykel sanatının meraklıları ise dünyanın en ünlü heykellerinden olan Rodin'in "Düşünen Adam"'ına hayran olduklarını söyleyeceklerdir. İşine aşık bir mimar ise Versailles Sarayı'nın mimari öğelerini ve müthiş bahçe düzenlemesini atlamamıza kızacaklardır.


“Ve biliriz ki bu soğuk, vahşi ve anlamsız evrende Paris diye bir yer var.” (Woody Allen’ın Midnight in Paris filminden bir replik)

İnsanların yaşadıkları ya da yaşama hayali kurdukları şehirleri yüceltme isteği sanırım yüzyıllardır süren bir gelenek. Paris için yazılmış şiirler. Paris için yazılmış kitaplar. Paris için çekilmiş filmler. Paris için yapılmış tablolar. Paris için söylenmiş şarkılar. Paris’te yaşanmış aşklar. Ve Paris için yapılmış bir parfüm.

Gerçi çok ilgisi yok ama Midnight in Paris ismini duyduğumda 2011 yılı yapımı Woody Allen'ın filmi aklıma geldi. Ve uzun zamandır ertelediğim bu filmi sonunda seyredebildim. İşin ilginç tarafı Woody Allen'ın filminin ismi de Midnight in Paris. Her zamanki gibi garip sayılabilecek bir Woody Allen filmiydi. Hatta fantastik bile diyebilirim. Ama bahsedeceğim parfüm 2010 yılında piyasaya sürülmüş. Yani bu filmden bir esinlenme olabilmesi mümkün gözükmüyor. Demek ki sadece isim benzerliği.


Çünkü parfümümüz Woody Allen’ın filminden değil, Van Cleef & Arpels’in saat koleksiyonu olan Midnight in Paris serisinden esinlenmiş. Bilindiği üzere Van Cleef & Arpels bir mücevher markası. Aynı Cartier gibi. Zaten parfümlerine isim verme anlamında aynı yolu seçmişler. Yani bir saat serisinin ismini parfüme vermek. Bu durum bence çok anlaşılabilir. Çünkü bu markalar parfüm değil mücevher veya lüks tüketim markaları. Ve çıkardıkları parfümleri de bu anlamda kullanmaları onların açısından mantıklı. Dikkat edilirse Midnight in Paris isimli saatin renkleri ile parfümünün şişesi aynı. Sadece bu durum bile etkileşimden söz etmemizi olanaklı kılıyor.

Midnight in Paris parfümü ilk çıktığında oldukça heyecan yarattı diyebiliriz ana akım markaların arasında. İddialı konsepti, çok güzel şişesi ve bolca reklam kampanyaları ile rakiplerine göz dağı vermişti adeta. Bakalım kokusu nasıl bu arkadaşın. Kendisine verilen paraları hak edebilecek gibi mi? Yoksa beklentilerimi karşılamaktan uzak mı?


Markanın resmi açıklaması şöyle:

Van Cleef & Arpels’in saat koleksiyonundan esinlenilerek yaratılmıştır. Şişenin yüzeyi gece karanlığını anlatan koyu mavi renktedir. Paris’te sihirli bir akşamı anlatır… Modernizm ve gücün sembolü niteliğindedir. Modern ve benzersiz. Güçlü ve yoğun, ışıltılı ve göz alıcı. Midnight in Paris, ferah, aydınlık bir deri ile çiçeksi notalara sahip modern bir parfümdür.”

Markanın Haute Perfumerie serisinin bir üyesi olan Midnight in Paris’in, deri, tütsü, amber, müge ve tonka fasulyesi ağılıklı olduğu vurgulanmış. İlk sıktığımda karşıma oldukça tatlı bir koku çıkıyor. Açıkçası hiç şaşırtmadı beni bu durum. Çünkü 2010 yılında piyasaya çıkıpta tatlı kokmayan kaç tane parfüm var ki?

Başlangıcında tatlı limon, biraz turunçgiller ve tatlı baharatlar sizi karşılıyor. Muhtemelen kakule baharatlı kısmı oluşturuyor. Açılışı fena değil. İlerleyen dakikalarda tatlı baharatlara yine tatlı deri ekleniyor. Biraz plastiğimsi bir his veriyor. Zaten bu parfümü bir çok kişinin Bulgari – Black’e benzetmesi bu yüzden. Orta notaları çok ilginç değil açıkçası. Bu kısımda biraz da tatlı badem hissediyorum alttan alta. Uzun zamandır badem kokusuna rastlamamıştım bir parfümde. Sürpriz oldu benim için. Son kısım olan alt notalara gelindiğinde aynı koku karakteri devam ediyor. Bu sefer yapay sayılabilecek bir amber baş role geçiyor. Tatlı baharatlar ve deri hala hissediliyor. Bence en başarısız yanı son kısmı. Yani özetle: Tatlı kremsi turunçgiller, tatlı baharatlar, deri ve amber.


Midnight in Paris’i daha ilk denememde çok yakın bir arkadaşım ile yolda yürürken karşılaşmış gibi oldum. Son yıllarda artık mecburiyete dönüşmüş olan tatlı baharatlı, vanilyamsı deri parfümlerine Van Cleef & Arpels’de kayıtsız kalamamış. Bence bu parfüm YSL – La Nuit de L’Homme ile Paco Rabanne – One Million’un karışımı gibi. Kendisini konumlandırdığı yer burası anlaşılan. Yeni nesil, bol tatlı sıradan parfümlerden birisi.

Midnight in Paris, parfüm sektörüne hiçbir yenilik katmayan, tamamen çok satılma ve popüler olma hedeflerini güden, vasat kalitede, onlarca örneğine rastlanabilecek bir arkadaş. Yaratıcılık yok. İlginç bir tarafı yok. Risk almak yok. Bol bol 15-25 arası genç erkeklere satılma amacı var. O kadar.


Evet ilk başlarda bu tür tatlı baharatlı-deri kokuları ilginçti. Ama artık neredeyse her marka birbirinin benzeri bu tür kokular piyasaya sürmeye başladılar. Ve artık işin tadı kaçmaya başladı. Biliyorum bu bir trend. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda bol bol bü tür parfümler önümüze gelecek. Ama bari biraz ilginçlik falan katın. Yahu bu kadar da birbirinin aynı parfümler üretilmez ki.

Midnight in Paris çok kötü bir parfüm değil. Ama hiçbir farklı tarafı da yok rakiplerinden. Onu bir adım öne çıkarabilecek yanı bulunmuyor. Alıp kullanmak için de bir sebep göremiyorum.

Bir çok yorumcu kokusunu Bulgari – Black’e benzetmişler. Yahu siz Black’in o nefis kokusuna kurban olun. Bence ne kalite olarak ne de koku güzelliği olarak birbirine yakın değiller. Black bu parfümü öyle bir tokatlar ki ne olduğunu bile anlayamaz. Başka yorumcular da Giorgio Armani – Code For Men’e benzetmişler. Tatlımsı baharat kısmı biraz benzese de Code çok daha derin ve gizemli. Hele ki Dior Homme Intense’e benzetenlere ise bir şey söylemeye bile gerek duymuyorum. Dior Homme Intense nerede, Midnight in Paris nerede…


Midnight in Paris’i denemeden önce hakkında epey şey okumuştum. Hatta onun için biraz da merak etmekteydim. Ama benim için hayal kırıklığı oldu. Bence almadan önce mutlaka deneyin. Bir kere deneme yanıltıcı olabilir. Çünkü başlangıcı fena değil. Üst notaların büyüsüne kapılıp yanlış bir seçim yapmanızı istemem. Fakat kabul etmeliyim ki harika görünen bir şişesi var.

Midnight in Paris’i iki versiyonu var. EDT ve EDP. Benim denediğim EDT olanıydı. Fakat bir çok yorumcu EDP olanının daha güzel olduğunu belirtmiş. Belki ileri de elime geçerse onu da yazarım.

Parfümü ünlü burunlardan Olivier Polge ve ismi pek duyulmamış Domitille Berthier tasarlamış. Erkek parfümü olarak piyasaya sunulmuş olsa da bir kadın rahatlıkla kullanabilir. Yani uniseks kullanıma daha yakın duruyor. Tam bir sonbahar-kış parfümü. 15-25 yaş arası genç arkadaşlara uyacaktır. Üst yaş gruplarına tavsiye etmem.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Bir çok kişinin sevebileceği, modern parfüm trendlerine uygun kokusu.

Eksileri:
- Sonları başarısız.
- Kalite anlamında vasat.
- Hiçbir yenilik vaat etmeyen, tam bir “piyasa” kokusu.

Koku Güzelliği:10/6

5 Aralık 2012 Çarşamba

Parfum d’Empire – Wazamba (2009)



Parfum d’Empire – Wazamba (2009)  Markanın odunsu ağırlıklı parfümü.

Bir çoğumuz duymuşuzdur “Kara Kıta” sözünü. Afrika için söyleniyor. Neden Afrika için kara kıta diyorlar? Yaşayanlarının derileri siyah olduğu için mi? Yoksa şu anda dünyanın en yoksul ve muhtaç durumdaki ülkelerin burada bulunmasından dolayı mı? Sanırım Afrika kıtasının kaderinin “kara” olmasından dolayı bu ibare kullanılıyor.

Sadece Afrika halklarının acıları değil dansları da zaman zaman yansıyor haber bültenlerine. Hani ilkel sayılabilecek müzik aletleri ile turistlerin ilgisini çekecek danslar ederler. İşte bugünkü inceleyeceğim parfüm böylesi şeyler çağrıştırdı bana. Neden mi?


Fransa merkezli niche parfüm evi Parfum d’Empire’ın Wazamba parfümünün ismi için Afrika’dan esinlenilmiş. Bir çeşit müzik aleti Wasamba. Oldukça basit bir yapılışı var. Wasamba için bir çeşit çıngırak da denilebilir. Ağaç dalının düzeltilerek ona yuvarlak diskler takılması ile yapılıyor. Batı Afrika ülkelerinde yerel halkın ritüellerinde kullandıkları bir müzik aleti kısacası.

Wazamba parfümü ismini Wasamba olan bu müzik aletinden almış. Yani bir anlamda Afrika’ya ve oranın müziğine, kültürüne gönderme yapılmış. Zaten Parfum d’Empire’ın resmi açıklaması her şeyi açıklıyor. Wazamba parfümünün ilginç açıklaması şöyle:

“ Dini törenlerin ağaçsı, reçineli kokusu.

Milenyumlar için insanoğlunun Tanrılara kokulu mesajları. Wazamba'da pek çok farklı kültürün dini törenlerinde yakılan çam sakızı (reçine) ve ağaçlar bir araya getirildi. Derinden yankılanan Somali tütsüsü, Kenya mürü (myrrh), Etiyopya opoponaxı, Hint sandal ağacı ve Fas'ın servisi. Wazamba, zamansız bir geziye davetiyedir. Öz uyumlaşmaya bir yolculuk.

Bu yoğun, güçlü koku, gizemini, hızla yükselen tütsü kokusu ile açmaya başlar. Kompozisyonun ana ekseni aldehidler ile güçlendirilmiştir. Eski zamanlardan beri Sheba'nın topraklarındaki bu kibirli reçine, kokusunu dünyevi meseleleri saf güzelliğe yüceltmeye adamıştır.

                                                               Wasamba isimli müzik aleti. 

Wazamba adını Batı Afrika ritüellerinde kullanılan bir çeşit sistruma benzeyen müzik aletinden almıştır. Derinliği ile Afrika'nın kabul ritüelleri boyunca perküsyon gibi yankılanır, bu mistik koku tütsü, mür, opponaxın reçine notaları ile sarhoş edici bir hal alır.

Wazamba daha sonra bizi, içsel yolculuğumuza çıkarcasına ormanların kalbine götürür. Arapların çok tercih ettiği ve simyacılığın ağacı kabul ettikleri servi, yeşil, toprağımsı notalarını kokuya dokur.  Sandal ağacı kremsiliği ile onu bağlar ve ruhu arındırdığı düşünülen, meditasyonu yoğunlaştıran dumansılığı ile Hintli havasını bu sihirle ortaya çıkarır. Wazamba'nın uzun süren uyandıran karışımı, mürün meyankökü aksanları, katışıksız köknar balsamının sıcak meyvemsiliği, elmanın unutulmuş meyve notası yanık laden reçinesine eriyip karışır.”

Evet bir niche markaya da böyle bir açıklama yakışırdı. Şimdi bu açıklamadaki ip uçları ve deneme sürecinde bende hissettirdikleri şöyle bir izlenim oluşturdu. Ağırlık tütsü, reçine, mür ve odunsu notalarda. O zaman detaylara geçeyim.


Kendi sitelerinde odunsu, reçinemsi bir koku olduğundan bahsedilmiş. Fragrantica’da ise oryantal denmiş. İlk sıktığımda karşıma yine tanıdık bir koku çıkıyor. Serge Lutens’in nefis parfümü Fille en Aiguilles’in kardeşi adeta. Wazamba’nın açılışı aromatik otlar, meyveler ve dumansı bir tütsü ile gerçekleşiyor. Aromatik otlar daha geri planda. Tütsü ve meyveler ana öğe. Meyve derken sanki kurutulmuş meyveler gibi. Elma veya erik olabilir. Başlangıcı güzel Wazamba’nın.

Bir süre sonra çok büyük değişim göstermeden orta kısmına geçiyor. Burada çam ağacı teması ekleniyor yoğun bir şekilde. Tabiki yumuşak tatlımsı baharatları da unutmamak lazım. Muhtemelen tarçın-karanfil işbirliği mevcut. Parfümün en zengin ve ilginç kısmı burası. Tatlı  ve derin meyveler, çam, baharatlar ve tütsü. Eğer mutlaka bir şeye benzeteceksem reçineleri akan çam ağacının dalına asılmış bir tütsü gibi diyebilirim.

Son kısımda yine büyük değişim göstermiyor. Aynı karakter devam ediyor. Fakat burada kokusu biraz sıradanlaşıyor. Yani orta kısımdaki gizemli, derin ve ilginç koku, burada yerini sıradan sayılabilecek kabe samanı ile reçineye bırakıyor.


Wazamba niche parfüm kalitesini ve standartlarını yakalamış. Malzeme kullanımı etkileyici. Çok gerçekçi bir kokusu var. Özellikle çam ağacı reçinesi ve tütsü kokuları ustalıkla harmanlanmış. Şimdiye kadar denediğim en güzel tütsü kullanımına sahip parfümlerden birisi. Bence Wazamba tam olarak tütsü ve odunsu notaların hakimiyetinde. Diğer öğeler daha çok tamamlayıcı gibi.

Yapaylık barındırmayan, yüksek kaliteli, günlük kullanıma uyacak, ama karşı cinsin çok ilgisini çekeceğini düşünmediğim, modern ve derin bir parfümle karşı karşıyayız. Parfümün oluşturulmasında Afrika’dan esinlenildiği söyleniyor. O zaman benimde hayal gücüm çalışmaya başlıyor:

Batı Afrika ülkesi Burkino Faso’dayız. Uluslararası bir yardım kuruluşunda çalışan Kanada’lı doktorun kulübesinin kapısı çalınıyor. Hava kararmış. Yazın en sıcak günlerinden birisi. Doktor günün yorgunluğuyla uzandığı yatağında kalkıyor. Kapıda oranın yerli halkından birisi. Evet hatırlıyor. Sabah çocuğunu muayene etmişti. Zayıf İngilizcesi ile onu bu akşam düzenleyecekleri bir düğüne çağırıyor. Doktor ilginç olabileceğini düşünerek gidiyor. “Afrika’nın geceleri bile sıcak” diye düşünüyor düğün yerine vardığında. Ve bir kenara geçip izlemeye koyuluyor. Ortada yakılan büyük bir ateşin etrafında ritmik hareketlerle dans eden daha doğrusu zıplamaya benzeyen figürler yapan insanlara bakıyor. Ellerinde Wasamba isimli müzik aletleri ile hem ritim tutup hem de anlamadığı bir dilde tekrarlanan cümleleri dinliyor doktor. Acaba bu ritüeller kaç bin yıllıktır diye düşünmeden edemiyor. Yanan odunların tütsüye benzer çıkardığı dumanlar ile birlikte hayatının en ilginç törenlerinden birisine tanıklık ediyor. Hatta hayatı boyunca unutamayacağına emin bu sahneyi…


Şimdi de Nepal’deyiz. Özellikle Everest dağının bir bölümü topraklarında olması sebebiyle son yıllarda oldukça ismi duyulan bir ülke diyebiliriz. Başkent Katmandu’dan çok uzak bir dağ köyündeyiz. Halkın büyük çoğunluğunun Hindu olduğu bu coğrafyalar, uzak köylerdeki tapınakları ile biliniyor. İnzivaya çekilen Hindu din adamları, buralarda dünya nimetlerinden uzak bir hayat yaşayarak ruhlarını temizlemeye çalışıyor. Sabahın çok erken saatlerinde bütün öğrenciler ve rahipler avluda toplanıyorlar. Ve günün en önemli ibadeti olan meditasyona başlıyorlar. Burası dünyanın en ücra köşelerinden birisi. Dik bir yamacın üzerine kurulmuş. Aşağısı göz alabildiğine ağaçlar, tepeler ve zayıf akan bir nehir. Henüz bilmiyoruz ama belki de Cennet böyle bir yerdir. Yüzyıllık kocaman ağaçların arasındaki ahşap kulübeler, doğayla tamamen uyumlu. Zaten asıl sorun insanın bir türlü doğaya uyum sağlayamaması değil mi? İşte Wazamba bana böyle bir ormanda dolaşıyormuş hissi veriyor.


Tütsü kullanımı niche parfüm markaları arasında oldukça popüler olmaya başladı. Comme des Garcons’un İncense serisi artık kült olma yolunda ilerliyor. Amouage’in krallara layık parfümü Jubilation XXV’i nasıl unutabilirim ki. By Kilian’in yeni tütsü temalı parfümü Incense Oud, Tauer’in iki tütsü kokusu Incense Rose ve Incense Extreme, Montale – Full Incense ve Sonomo Scent Studio – Incense Pure.

Tütsü genellikle gizemli ve mistik bir hava veriyor içine girdiği parfümlere. Burada da o mistik tarafını hissediyorsunuz. Ama bana ilginç bir şekilde içki teması da var gibi geldi Wazamba’da. Sanki biraz konyak. Bu haliyle azıcık Lubin – İdole’ye de benzettim. Oldukça sıcak bir kokusu var genel olarak.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Serge Lutens’in Fille en Aiguilles’ine oldukça benziyor. Aradaki fark Serge Lutens’de karanlık meyveler daha baskın başlangıcında. Devamında da daha ilginç Serge’nin parfümü. Wazamba çok benzemekle birlikte Fille en Aiguilles’in daha az derin ve daha az karanlık hali diyebilirim. İkisi arasında seçim yapacak olsam Serge Lutens’i seçerdim muhtemelen.


Wazamba Eau de Parfum (EDP) formülasyonunda. Bu durum kalıcılığına olumlu anlamda etki yapmış. Fark edilirliği başlarda yüksek. Keskin bir açılıştan sonra sakinleşiyor. İyiki de öyle oluyor. Uniseks olarak piyasaya sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın. Kadınlar için biraz fazla odunsu diyebilirim. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Orta notaları çok iyi.
+ Başarılı bir odunsu tütsü kombinasyonu.
+ Kalitesi tatmin edici.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan.
- Yüksek fiyatı. Ayrıca her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8.5 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Etro – Musk



Etro – Musk  Markanın misk temalı parfümü.

“ Tekstil ve modayı sanat olarak insanlara sunan bir aile” olarak düşünebiliriz Etro’yu. “  Bilgi ve yaratıcılığın deneysel toplamıdır. Etro yeni gelenektir.” İşte kendilerini böyle tanımlayan bir marka Etro.

1968 yılında markanın kurucusu Gimmo Etro, doğal elyaf kullanarak yüksek kaliteli ve prestijli kumaş üretimini başlatmış. Özgün tasarımları ve yenilikçi renk kullanımı ile İtalyan moda dünyasının en önemli isimlerinden birisi olması gecikmemiş. Sadece İtalya’da değil artık dünyanın da lüks hazır giyim markalarından birisi. Ülkemizde de satılıyor artık Etro’nun ürünleri. Bir fikir vermesi açısından şöyle küçük bir tablo vereyim:

Gömlek: 695 TL
Ayakkabı: 957 TL
Atkı: 645 TL
Mendil: 225 TL  (Evet sadece bir mendil)
Bayan Hırka: 2.695 TL


Görüleceği üzere Etro lüks pazarına hitap ediyor diyebiliriz. Etro’nun parfümleri niche segmentine daha yakın desem yanlış olmaz. Genel olarak yüksek fiyatlara sahipler. Her yerde bulmak da zor. Şimdiye kadar yirmiden fazla parfüme imza atmışlar. İlk parfümlerini 1989 yılında piyasaya sürmüşler. Etra, Messe de Minuit, Shaal Nur gibi şöhretli parfümleri var. Fakat ben daha az bilinen bir arkadaş olan Musk’a göz atacağım.

Musk parfümü isminden de anlaşılacağı üzere misk temalı. Zaten kendi sitelerinde şöyle bir tanıtım yazısı bulunuyor:

“ Misk sakin bir duygusallık barındırır. Zarafet ve denge sembolüdür. O sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal bir cazibeye de sahiptir. Yemyeşil çiçekler ve misk bitkisi ile bir ormanı bize yansıtır. Tatlı ve kokulu şehvete sebep olan huzurun durgun sıcaklığı.”

Kendi sitelerinde herhangi bir tanımlama yapılmamış kokusu ile ilgili. Fragrantica’da ise çiçeksi, odunsu, misk olarak sınıflandırılmış. Çok da doğru bir tanım.


Musk’u ilk sıktığımda karşılaştığım koku çok tanıdıktı. Nereden derseniz Bulgari taraflarından. Evet üst notaları Bulgari Pour Homme’a şaşırtıcı derecede benziyor. Yeşil çiçekler ve çiçeksi bir turunçgil diyebilirim. Açıklanan üst notalarında bergamot, greyfurt ve mine çiçeği (verbana) mevcutmuş. Bence daha çok çiçekler hakim. Sanki biraz menekşe var. Mine çiçeği de olabilir. Unutmadan söyleyeyim misk de alttan alta kendisini hissettiriyor.

Orta notalarında yeşil çiçekler geri çekiliyor. Onun yerine yumuşak odunsu notalar geliyor. Muhtemelen sedir ve gayak ağacı. (Guiac wood) Misk yine bir hayalet gibi dolaşıyor odunsu notaların arasında. Son kısımda ise odunsu notalara sandal ağacı ekleniyor. Ve tabiki misk.


Etro’nun çok bahsedilen ve övgüler alan bir parfümü değil Musk. Sebebini tahmin ediyorum. Musk aslına bakılırsa çok basit bir kokuya sahip. Parfüme ismini veren misk baştan sona etkin. Oldukça yumuşak diyebilirim. Evet Etro – Musk için sanırım en iyi kelimeler yumuşak ve sakin olabilir. Saldırgan bir tavrı yok. Bu durumun sebebi fark edilirliğinin çok düşük olması muhtemelen.

Etro – Musk kötü bir parfüm değil. Ama bu tür misk kullanımına çok aşina değilim. Genel olarak misk, yeşil çiçekler ve odunsu notalardan oluşuyor. Eğer bu tür parfümlere meraklıysanız tavsiye ederim. Yapaylığa rastlamadım. Modern sayılabilecek bir yapısı var. Çok fazla tatlılık barındırmıyor.


Diğer konu ise Bulgari Pour Homme’a benzemesi. Şimdi hiçbir yorumcu bahsetmemiş ama ben fena halde Bulgari Pour Homme’a yakın buldum. Bulgari’den farkı yeşil çiçekler olabilir. Etro – Musk sabunsuluk sınırlarında geziniyor diyebilirim. Hatta bir yorumcunun dediği gibi yeni yıkanmış temiz çarşaflara benzemiyor değil Musk. Yani temizlik hissi veren biraz steril kokusu var diyebilirim.

Etro – Musk benim hiçbir zaman tercih etmeyeceğim bir arkadaş. Fakat beyaz misk kokusu arıyorsanız Musk’u listenize alabilirsiniz.

Parfüm kritikçisi Luca Turin, Etro – Musk’u “küflü miske” benzetmiş ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.


Bence oldukça erkeksi bir kokusu var. Kadın kullanımına uyacağını sanmıyorum. 18-35 yaş grubu için düşünülebilir. İlkbahar-sonbahar mevsimlerinde daha güzel duracağını düşünüyorum.

Kalıcılığı ve fark edilirliği en çok eleştirilen kısmı. Yüksek sayılabilecek bir fiyata satılan parfümün bu kadar zayıf olmasını kimse kabul edememiş anlaşılan. Bence de fark edilirliği çok az. Tene yakın kalıyor. Büyük ihtimalle kibar bir ten parfümü olarak düşünülmüş tasarımcısı tarafından.

Artıları:
+ Sakin ve kibar bir misk parfümü.

Eksileri:
- Başlangıcını çok beğenmedim.
- Çok basit bir kokusu var. Daha ilginç olabilirmiş.
- Fark edilirliği çok zayıf. İstediğiniz kadar sıkın bir süre sonra hissedemiyorsunuz.

Koku Güzelliği:10/6

28 Kasım 2012 Çarşamba

Karl Lagerfeld – Photo (1990)



Karl Lagerfeld – Photo (1990)  Markanın erkek parfümlerinden.

Diğer yönlerini biliyordum ama ünlü modacı Karl Lagerfeld’in fotoğrafçı tarafına aşina değildim. Meğer Lagerfeld’in fotoğraf üzerine kitabı bile varmış. Bence insanın moda sektöründe başarılı olabilmesinin yollarından birisi de çok yönlü olması. Yani aynı anda başka şeyleri düşünerek ya da hayalini kurarak insanların beğenisine sunması. Çünkü moda sektörü sürekli değişiyor. Yeniliklere ayak uydurabilme hızınızın diğer sektörlerden belki de daha fazla olması lazım. Bunun içinde algıları açık zeki bir zihin gerekiyor.

Aklımdaki Karl Lagerfeld imajı hep siyah ceket giyen, parmaksız siyah eldiven takan ve siyah gözlüklü birisi olarak canlanıyor. Bir de tabiki son yıllarda yüzüne yaptırdığı estetikler sayesinde, dayak yemiş de dudağı şişmiş gibi duran erkek silüeti.


Bugün inceleyeceğim parfümün isminin Photo olmasının sebebini bilemiyorum. Ama kuvvetle muhtemeldir ki Karl Lagerfeld’in fotoğrafçı yanına vurgu yapılmak istenmiş. Zaten Photo parfümü 1990 yılında piyasaya sürülmüş. Markanın üçüncü erkek parfümü. Fakat ilerici bir parfüm değil de daha eski dönemlere gönderme yapılmış koku karakterine sahip. Artık geçeyim Photo’ya.

Parfümümüz Fragrantica’da baharatlı oryantal olarak sınıflandırılmış. Bence tam bir eski dönem aromatik fujer. Zaten daha ilk saniyelerde kokusu sizi geçmişe götürüyor. Buruk, kolonyamsı bergamot ve lavanta sizi karşılıyor. Eski kokan ve artık demode olmuş bir açılışı var. Aromatik ve temiz. Aynı zamanda erkeksi. Bu tür eski tarz kokularla aram pek iyi olmadığından başlangıcını beğendiğimi söyleyemem.


Orta notalarından itibaren kokusu çok değişmiyor. Bergamot geri çekilirken lavanta hala etkin. Bu arada erkeksi çiçekler ve baharatlar ekleniyor. Karanfil, kişniş, yasemin ve diğerleri. Buradaki baharatlar keskin ve baskın değiller. Başlangıçtaki kokunun altında, fazla kendilerini göstermiyorlar. Son kısmı ise en hoşuma giden bölümü. Bir parça deri, amber, meşe yosunu ve odunsu notalar. Hatta biraz da silhat.

Photo 1980’lerin ve 1990’ların başlarına ait erkeksi, kolonyamsı, bolca lavanta hissi veren, eski ya da modası geçmiş gibi kokan, maço sayılabilecek bir arkadaş. Birebir aynı olmasalar da Yves Saint Laurent – Jazz, Ralph Lauren – Safari ya da Guy Laroche – Drakkar Noir’e yakın duruyor. Hatta Yves Saint Laurent – Rive Gauche’un eski, yumuşak ve kolonyamsı hissi veren abisi gibi. Brut’e benzeten bile var.


Üst ve orta notaları çok değişmiyor. Asıl değişim son kısımda yaşanıyor. Başlangıcında bir sürü örneğine rastladığım buruk, ekşimsi ve erkeksi çiçekler bana göre değil. Orta kısmı da çok kendime yakın bulamadım. Son kısım ise aşık olunacak kadar güzel olmasa da parfümün en tahammül edebildiğim yanı. Eğer bu tür eski kokan maço, erkeksi parfümleri seviyorsanız Photo tam size göre olabilir. Ama benim için olmadığı kesin.

Artık bu tür eski tarz aromatik fujerler ve şipreler hep birbirinin aynısı gelmeye başladı bana. Yani o başlangıçtaki ekşi, garip bergamot kullanımı sıkıcı ve bıktırıcı geliyor. Biraz köşeli bir karakteri var. Genel beğeniye uyacak bir tarzı yok. Evet 1990’lı yıllar için fena bir seçenek olmayabilirmiş. Ama 2012 yılında bu parfüm başka gezegenden gelmiş gibi.


Photo ne yazık ki parfüm dünyasına çok büyük yenilik getirmeyen, diğer şöhretli eski aromatik fujerları taklit eden bir arkadaş bana göre. Aromatik otlar ve yeşil teması daha ağırlıklı gibime geldi. Kokusu tendeki geçen saatlerin ardından çok fazla değişim geçirmiyor alt notalarını saymazsak. Hiçbir zaman popüler olamamış, şöhreti yakalayamamış, öne çıkamamış bir yardımcı aktöre benzetiyorum.

Photo tam bir erkek parfümü. Kadın versiyonu çıkarılmamış. Sanırım bir kere reformülasyon geçirmiş. Onun için eski yani ilk versiyonunu bulabilirseniz denemenizde fayda var. 30 yaşın altındaki erkeklerin kullanması zor görünüyor. Belli yaşın üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim. Sonbahar-kış mevsimi kullanmak için en uygun zaman gibi duruyor. Aman denemeden almayın. Herkesin sevebileceği gibi değil.

Artıları:
+ Sonları fena değil.
+ Eski kokan erkesi parfümlerden hoşlananlar için seçenek olabilir.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Orta notaları da bana göre değil.
- Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak.

Koku Güzelliği:10/5.5