18 Aralık 2012 Salı

Giorgio Armani – Bois d’Encens (2004)



Giorgio Armani – Bois d’Encens (2004)

"Hayattaki en lüks şey, aile ve arkadaşlarla geçirilen zamanlardır. Lüks kelimesinin geçtiği yerde karakter ve kalite devreye girer. Lüks parçalar değeri olan parçalardır çünkü gerçek bir tutkuyla yaratılmışlardır. Beceri ve deneyim ile tasarlanmışlardır ve tabii ki en yüksek kalitede yapılmışlardır. Lüks bir yaşam biçimi. Duyguları ve hisleri kapsayan bütüncül bir deneyim. Statü sembolleri ile fazla alakalı değil. Dolayısıyla, benim için bu sadece kaliteli zaman ile ilgili."

Geçtiğimiz günlerde bir inşaat firmasının davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Giorgio Armani ile yapılan söyleşide lüksü böyle tanımlıyor. Aile ve arkadaşlarla geçirilen kaliteli zaman onun lüks kavramını gayet güzel açıklıyor bize.

Şimdi diyebilirsiniz ki yahu Giorgio Armani bir çok şeyi aşmış birisi. O tabiki böyle söyleyecek. Ama haklı da bir tarafı var söyleşisinde. Lüks, statü sembolleri ile alakalı değil derken sanırım her pahalı şeyin lüks olmayacağını anlatmaya çalışıyor.

Evet bizler Giorgio Armani kadar geniş imkanlara sahip değiliz. Bir çok lüks tüketim araçlarına özeniyoruz. Onlara sahip olmaya çalışıyoruz. Kredi kartı ekstrelerimizi ve gelirimizin büyük bölümünü bu uğurda feda ediyoruz. Peki ya doğrusu bu değilse?

                               Dubai'deki Burj al Arab otelinin süit odası belki de lüksün kelime anlamı...

Zihnimizde oluşturduğumuz lüks kavramı göreceli olamaz mı? Hayatı boyuncu bir gecekonduda yaşamış bir insan için en büyük lüks kombili, sıcak bir apartman dairesiyken, büyük bir holdingin yönetim kurulu üyesi için lüks, üç katlı, boğaz manzaralı villa değil midir? Yani lüks kavramı aslında zihnimizin bizi yönlendirmesi olamaz mı? Hakkını teslim etmek gerekir ki küresel ekonomi ve kapitalist düzen de bu çarka su taşıyorlar. Hep daha lüksünü, daha yenisini, daha iyisini alma hırsı modern insanı daha mutsuz yapıyor bence. Arzuladığı lüks nesnelerine ulaşamadıkça karamsarlığı artıyor, içine kapanıyor, çaresizlik hissediyor. Neyse bu tür çıkarımları sosyologlara ve psikologlara bırakıp konumuza dönelim.

Giorgio Armani dünya lüks pazarının önemli aktörlerinden birisi. Fakat temsil ettiği lüks onun için yeterli olamamış ki markasına bir de “Armani Prive” birimini eklemiş. Kısaca Armani Prive, Armani’nin Couture koleksiyon markası. Sadece parfüm alanında değil, kıyafet tasarımları alanında Prive’ın bir çok koleksiyonu var. Armani Prive’ın kıyafetlerini Angelina Jolie, Megan Fox, Milla Jovovich, Cate Blanchett, Penelope Cruz, Katie Holmes gibi dünya starları tercih ediyormuş. Yani Armani Prive için lüksün bir basamak üstü diyebiliriz.


Giorgio Armani 2004 yılında ise Prive markasına parfümler de ekledi. İlk etapta dört tane Prive etiketli parfüm piyasaya sürdüler. Ambre Soie, Eau de Jade, Pierre de Lune ve Bois d’Encens ilk grup Prive etiketli parfümler. 2012 yılının son günlerine geldiğimizde toplam 17 tane Armani Prive parfümü yer alıyor koleksiyonlarında. Bugün yazacağım Bois d’Encens ise Prive serisinin en sevilen ve hakkında en çok konuşulan parfümlerinden.

Bois d’Encens, odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Açılışı koyu, derin ve biraz karanlık karabiber, odunsu notalar ve ağaç reçinesi şeklinde gerçekleşiyor. Çok gerçekçi, çok doğal ve pürüzsüz. Bu kadar yoğun odunsu kokulara alışık değilim. Ama başlangıcı oldukça etkileyici. Sanki karabiber biraz daha baskın. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Aynı karanlık his devam ediyor. Fakat karabiber gerilerde kalırken odunsu notaların ve tütsünün merkeze geçtiğine şahit oluyorum. Bu andan itibaren tamamen odunsu bir kokuya dönüşüyor. Tütsü çok güzel kullanılmış ama odunsu notalarda biraz yapaylık hissediyorum. Sanki plastiğimsi bir tarafı var. Acaba deri mi kullanılmış? Olabilir. Ama bu kompozisyona çok uymaz deri. Muhtemelen bilinçli kullanılmış plastiğimsi odunsular. Çok rahatsız edecek düzeyde değil. Son kısım ise orta notalardan farklı değil. Plastiğimsi odunsu notalar hissedilmezken, tütsü artık iyice baş role geçiyor alt notalarda. Sonları da gayet başarılı.


Bois d’Encens aynı ismi gibi tütsü merkezli bir parfüm diyebilirim. Ana öğe her zaman reçinemsi ağaçlar ve tütsü. Karanlık, derin ve gizemli. Hatta Gucci Pour Homme’dan beri denediğim en odunsu-ağaçsı kokulardan birisi. Günümüzün modern parfümlerindeki gibi bol tatlılık barındıran odunsular değil. Çam yada köknar ağacı gibi kokan odunsular.

Tam da bu noktada Giorgio Armani Bois d’Encens için neler söylemiş kulak verelim:

“İlk dört Armani Prive parfümünden benim favorim Bois d’Encens. O güçlü bir tütsü kokusuna sahip. Küçükken büyük annem ile kiliseye giderdik. Oradaki tütsü kokusunu arıyordum. Bu parfüm bana o zamanları hatırlatıyor. Çocukluğumu anımsatıyor.”
    

Bois d’Encens, Giorgio Armani’ninin çocukluğunda gittiği İtalyan kiliselerindeki kokulara bir gönderme anladığım kadarıyla. Müslüman bir ülkenin insanları olarak kiliselerde ayin sırasında yakılan tütsüleri bilmemiz mümkün görünmüyor. Ama yurt dışındaki parfüm platformlarında bir çok yorumcu, tütsü kokularını “kilise” ile ilişkilendiriyor. Demek ki her kültürün koku hafızası farklılıklar gösteriyor. Tam da olması gerektiği gibi.

Bois d’Encens yüksek kaliteli ve çok gerçekçi bir kokuya sahip. Yeni kesilmiş bir ağacın kokusunu düşünün. Yada çam ormanındaki ağaçlardan akan reçineleri aklınıza getirin. O kokuya biraz karabiber ekleyin işte size Bois d’Encens.

Genel olarak kokusunu ve konseptini sevdim. Fakat orta notalarındaki o plastiğimsi kısım olmasaymış çok daha yüksek olabilirdi notum. Kokusu büyük değişimler göstermiyor. Aynı çizgide devam ediyor. Bu anlamda basit ve sade bir yapısı var. Eğer modern, tatlılık barındırmayan, şık ve safkan bir ağaç-tütsü kombinasyonu arıyorsanız tam size göre olabilir.

                                           Bois d'Encens böyle bir ormanda yürüyormuş hissi veriyor bana.

Bir noktaya daha değineyim. Armani Prive serisinin parfümlerini niche parfümlere rakip olarak düşünebiliriz. Diğer Armani parfümleri gibi her yerde satılmıyorlar. Çok az bulunuyorlar. Ve çok yüksek fiyatlara satılıyorlar. Haberiniz olsun. Parfümün etkileyici taraflarından birisi de şişesi. Yuvarlak bir taş şeklindeki kapağı ve ahşaptan yapılmış orijinal 50 ml.lik şişesi sanat eseri gibi.

Parfüm yazarı Luca Turin Bois d’Encens’i hayvansal tütsü olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört yıldız vermiş. Kitabında şunları söylemiş:

“Armani'nin ihtiyata bağlılığı, fanatik bulunabilecek Japon esintili görsel stilini arasıra kırmaya ihtiyaç duyabilir. Armani Prive serisi ürkütücü şekilde pahalı, zarifçe siyahla kutulanmış, şaşırtacak biçimde hafif ahşap kutularda ve genellikle Bois d'Ences (buhur-tütsü kompozisyonu) haricinde fiyatlarını hak etmiyorlar. Buhuru, kabe samanı gibi koklanacak bir hareketli hedef gibi bulurum. Bazen Nice'deki Rus Ortodoks kilisesinin akşam ayinlerine katılırdım. Dünyadaki en iyi korolardan biri gözlerden uzak şarkı söyler ve müzik tıpkı dışarıda melodik bir şekilde yağan kar gibi birleştirici bir iskan oluşturur. Burası, kişiye, tütsüyü derece derece hissettirir, düşük konsantrasyonda kendine özgü kurulukta ve dumanlı bir histen (girişte, II. Aleksander'ın oğlunun sergilendiği kartpostalların yanında) kirli, yanık limon özelliği katar. Metropolit önünüzde durur ve mağrur bir şekilde buhurdanlığı size doğru sallayarak, içinizde, oraya kadar getirdiğiniz şeytanlarınızı uzaklaştırır. Gerçekte, Bois d'Ences asla iki kere aynı kokmaz; bazen bir kış havası gibi temiz, bazen rahatsız edici biçimde hayvani olabilir. Eğer Bois d'Ences’ı fiyatını karşılayabilecekseniz satın alın çünkü hiç bir şey onun gibi olamaz.”


Anlaşılan Luca Turin oldukça beğenmiş ama yine de çok yüksek fiyatını hak ediyor mu şüpheliyim? Parfümün tasarımını tanınmış isimlerden Michel Almairac yapmış. Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Kalıcılığı gayet iyi ama fark edilirliği düşük. Tene yakın kalıyor. Uniseks olarak piyasaya sürülse de yoğun odunsu notaların etkisi ile bence erkek kullanımına daha yakın. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Başlangıcı etkileyici.
+ Çok kaliteli ve şık.
+ Günümüzün bol tatlılık barındıran odunsu kokularından bıkanlar için güzel bir seçenek.

Eksileri:
- Orta kısmındaki plastiğimsi his veren odunsuları garipsedim.
- Fark edilirliği düşük.
- Çok yüksek fiyata sahip. Her yerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/8

16 Aralık 2012 Pazar

Koku (Büyü - Sihir - Mucize Üçlüsü)


Koku (Büyü - Sihir - Mucize Üçlüsü)

Pek değerli parfüm severler.

Bir gün üniversitede kimya bölümünde eğitimini sürdüren Batuhan Ceylan bana e-posta aracılığı ile ulaştı. Kendisinin de bir parfüm sever olduğunu, amatör anlamda araştırmalar yaptığını ve yazdıklarını blogumda yayınlamak istediğini söyledi. Bir parfüm severi nasıl geri çevirebilirdim ki?

Fakat içerik anlamında Parfüm Merakı'nda değil de diğer blogum olan http://parfumhaberleri.blogspot.com'da yayınlayabileceğim yazısını.

Bu anlamda Batuhan Ceylan gibi parfüm sever arkadaşlarımın yazılarını diğer blogum olan http://parfumhaberleri.blogspot.com'da yayınlamayı düşünüyorum.

Böylece çok daha etkileşimli bir siteye sahip olabiliriz. Ayrıca sadece benim değil başka parfüm severlerinde fikirlerini özgürce yazabileceği bir platform oluşturabiliriz. Eğer böyle düşünceleriniz olursa bana e-posta adresimden ulaşabilirsiniz. Belli bir düzeyin üzerindeki yazılarınızı mutlulukla yayınlayabilirim.

Keyifli okumalar. 

15 Aralık 2012 Cumartesi

Gucci – Nobile (1988)



Gucci – Nobile (1988)  Markanın klasikler arasında yer alan erkek parfümü.

İster küçümseyin ister burun kıvırın. Fakat bir yorumcunun dediği gibi Brut parfümü, belki de farkında olmadan çığır açmıştı. Aromatik fujer kavramının en önemli temsilcilerinden olan Brut, kendisinden sonra gelecek parfümlere ışık tutmuş, yol göstermişti. Parfüm üreticilerinin çoğu ise bu yola karşı çıkmadılar. Oradan yürüdüler.

İyi de bu nasıl oldu. Aslında çok da şaşılacak bir şey değil. Çünkü 1960’lı yıllarda kaç tane parfüm üreticisi marka vardı ki? Şimdiki gibi her önüne gelenin parfüm çıkarttığı yıllar değildi 1960’lar. O zaman küçük bir hatırlatma yapayım dönemin popüler parfümlerini:

Guerlain – Habit Rouge
Guerlain – Chamade
Chanel – No.19
Christian Dior – Eau Sauvage
Christian Dior – Diorling
Yves Saint Laurent – Rive Gauche (Woman)
Yves Saint Laurent – Y
Guy Laroche – Fidji
Lancome – O de Lancome
Hermes – Caleche
Aramis Classic
Estee Lauder – Estee
Diptyque – L’Eau
Rochas – Monsieur
Creed – Irisia
Creed - Epicea
Paco Rabanne – Calandre
Nina Ricca – Capricci

Yukarıdaki arkadaşlar 1960’ların popüler parfümleri arasında gösterilebilir. Hadi bu markalara 9-10 tane daha ekleyelim. İşte koca on yılda piyasaya çıkan parfüm sayısı. Oysaki 2012 yılında sadece niche markalar bile daha fazla parfüm piyasaya sürmüştür. Çok satan ana akım markaları (Calvin Klein, Hugo Boss vb.) saymıyorum bile.


Diyeceğim o ki bugün marketlerde ve eczanelerde bile satılan Brut, aslında aromatik fujerların atalarından birisi sayılabilir. Brut’ün etkileri Azzaro Pour Homme, Chanel – Antaeus, Paco Rabanne Pour Homme, Pierre Cardin Pour Monsiuer, Guy Laroche – Drakkar Noir gibi klasiklerde görülebilir. Hatta hafiften de olsa 1980’li yılların sonuna doğru uzanmış olabilir etkisi. Belki de Gucci’ye bile ilham kaynağı olmuştur.

Oysaki 1980’ler Gucci ailesi için çok da iyi geçmiyordu. O yıllarda vergi kaçırma ve cinayet davaları ile zor günler geçiriyordu aile fertleri. Sanki rüzgar tersine dönmüştü. Zaten çok geçmeden Gucci markası ailenin elinden tamamen çıkacak ve Ortadoğu merkezli bir yatırım şirketine geçecekti.

Zor geçen 1980’li yıllarda Gucci’nin saat ve el çantası alanında önemli atılımlar yaptığı görülüyordu. 1988 yılında piyasa sürdüğü kırmızı renkli tenis ayakkabıları ise kimsenin dikkatinden kaçmamıştı. Sanırım Gucci o yıllarda elitlerin sporu olarak kabul edilen tenise “bende buradayım” diyerek göz kırpıyordu. Tam da aynı yıl Gucci’nin parfüm birimi yeni bir eserin tanıtımını yaptılar. Parfümün ismi İtalyanca’da “asil, soylu” anlamına gelen Nobile olarak belirlenmişti.


Aromatik fujer olarak sınıflandırabileceğimiz Nobile’ın açılışı eskilerden gelen lavantamsı bergamot ile gerçekleşiyor. Yine bir dejavu hissi. 1980’li yılların keskin ve erkeksi parfümlerinin tıpkısı, aynısı. Ralph Lauren – Safari, Guy Laroche – Drakkar Noir ve Loewe Esencia’yı andırıyor üst notalar. Biraz tozlu, buruk ve nostaljik. Nobile’ın açılışı pek bana göre değil.

Daha sonrasında hafiften bir dönüşüm geçiriyor kokumuz. Lavantamsı bergamotun yerine limon, aromatik otlar ve çam ağacı geliyor. Aslında limon, yeşil erkeksi çiçekler ve çam kombinasyonu diyebilirim. Erkeksi, çok doğal ve harika. Nobile’ın orta notaları oldukça etkileyici. Rahatlıkla söyleyebilirim ki parfümün en güzel yeri burası. Bana biraz Penhaligon’s’un Blenheim Bouquet’ini hatırlattı. Parfümün ismi neden asil anlamına gelen bir kelimden seçilmiş şimdi anlıyorum.

Son kısım ise tipik bir ferah fujer. Artık klasik haline gelmiş deri, meşe yosunu, silhat (paçuli) imzasını atıyor. Deri ön planda diyebilirim. Bana çok uymasa da diğer eski tip rakiplerinden daha rafine ve başarılı.


Nobile bence oldukça ferah sayılabilecek bir arkadaş. Fakat günümüzün akuatik, ferah kokuları ile karıştırılmasın. Ağırlık yeşil erkeksi çiçekler, limon, bergamot, lavanta ve deri de. Zengin, kaliteli ve erkeksi. Akdenizli ve İtalyan erkeği havasını taşıyor adeta. Geneli itibariyle eski koktuğunu kabul etmek gerek. Zaten onun da çok modern ya da sıra dışı olayım diye bir gayreti yok. Döneminin koku karakteri ve trendini yansıtıyor. Modern parfümler gibi bolca tatlılık barındırmıyor. Ciddi ve aristokratik.

Bence Nobile diğer eski tip aromatik fujerlardan kullanması ve sevmesi daha kolay yapıda. Tam bir erkek parfümü. Saf ve katıksız. Safari, Jazz ya da Drakkar Noir’i düşündüğümüzde Nobile hepsinden birkaç adım önde. Gerek koku güzelliği gerekse sevilebilirlik anlamında. Ama benim için hala fazla eski, fazla fujer ve fazla nostaljik.


Nobile’ı geçtiğimiz haftalarda yazdığım Loewe Esencia ile Drakkar Noir’in karışımına benzetiyorum. Esencia’nın yeşil çiçeksi tarafını almış. Drakkar Noir’in ise çam, silhat ve deri kısmını almış gibi.

Ne yazık ki Nobile’in üretimi sonlandırılmış durumda. Yani artık bulmak çok zor. Bulunsa bile çok yüksek fiyatlara satılıyor. Neyseki böyle bir klasiğin son zamanlarına olsa da yetişebilmiş durumdayım. Bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum. Bir devir daha kapanmış gibi görünüyor artık. Yazık…

Parfümümüz dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. 30 yaş ve üzerindeki arkadaşlara tavsiye ederim.

Artıları:
+ Orta notaları çok iyi.
+ Kalıcılığı yüksek.
+ Erkeksi ve rafine bir parfüm arayanlara hitap ediyor.

Eksileri:
- Başlangıcını çok sevmedim.
- Eski tarzı herkesin hoşuna gitmeyecektir.
- Sonlanan üretimi nedeniyle ulaşmak zor. Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

12 Aralık 2012 Çarşamba

L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)



L’Artisan Parfumeur – Vanille Absolument / Havana Vanille (2009)

Curriculum Vitae. Bu iki kelime sizde hiçbir çağrışım yapmadı mı? O zaman kısaltması olan CV desem? Hani artık en büyüğünden, en küçüğüne kadar her firmanın işe alım sürecinde neredeyse kutsal metin muamelesi gösterdikleri şey.

Sürekli aklıma takılan şeylerden birisi de şu CV işi. İnsanların bütün hayatlarını bir sayfalık beyaz kağıda sıkıştırıp, daha sonra elden ele, bilgisayardan bilgisayara dolaşan hayat kesiti.

Hatta kimi “uzmanların” CV’nizi nasıl daha da süsleyip püsleyeceğinizi anlatmaları komedinin bir tarafı. Diğer tarafta ise eline bir tomar CV alıp da onların arasından koyun seçer gibi davranan şirket yetkilisinin durumu. Oysaki gidilen görüşmede size şöyle hafiften yukarıdan ve ukalaca bakan işe alım elemanı, daha geçen sene aynı odada başkalarının karşısında kendisini beğendirmek için olmadık meziyetlerini anlatmaya çalışıyordu. Be mübarek ne çabuk unuttun geçen seneyi. Aynı odada başkalarının karşısında işe alınmak için çırpınmalarını.


Artık bir komedi ve tiyatro haline dönüşmeye başlayan şirketlerin işe alım süreçleri beni oldukça eğlendiriyor. Uyduruk bir şirkette işe girebilmek için bile yurt dışından bire bir kopyalanan zeka testlerinden tutun da benim en sevdiğim sorular olan ve çok ciddi bir surat ifadesi ile sorulan “5 yıl sonra sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz yada peki neden bizi tercih ettiniz” klişeleri.

Türkiye’nin en çok okunan parfüm inceleme sitesi olan Parfüm Merakı aracılığı ile söylemek istiyorum ki; sevgili şirket işe alım insanları. Lütfen artık bu iki aptalca ve sıkıcı soruyu sormayın insanlara. Belki birileri burada okuyup daha yaratıcı ve zekice sorular düşünmeyi akıl edebilir. Hadi madem düşünemiyorsunuz o zaman hep yaptığınız gibi bari yurt dışında bu konu hakkında yazılan kitaplardaki soruları kopyalayıp sorun. İnsanları da bu eziyetlerden kurtarın.

Buradan anlaşılacağı üzere CV ile insanları işe alma komedisine tamamen karşıyım. Oh be yazdım da kurtuldum. İçimde kalmamış oldu. Ama bugün bahsedeceğim parfümün tasarımcısının gerçekten de etkileyici bir öz geçmişi var. Görmezden gelinemeyecek kadar parlak. Size bu adamın daha önce imza attığı işlerden bahsetmek isterim. Bir baş parfümörden. İşte onun bazı eserleri:

Acqua di Parma - Colonia Assoluta
Acqua di Parma - Cipresso di Toscana
Comme des Garcons - Mint
Comme des Garcons - Calamus
Comme des Garcons - Harrisa
Comme des Garcons - Sequoia
Comme des Garcons - Avignon
Comme des Garcons - Cinnamon
Comme des Garcons - Peppermint
Comme des Garcons - Rhubarb
Eau d’Italie - Baume du Joge
Eau d’Italie - Bois d’Ombrie
Eau d’Italie - Jardin du Poete
Eau d’Italie - Paestum Rose
Eau d’Italie - Sienne L’Hiver
Frapin - 1697
MDCI Parfums - Chypre Palatin
Penhaligons - Amaranthine
Penhaligons - Eau Sans Pareil
Penhaligons - Esprit du Roi
Penhaligons - Orange Blossom
Penhaligons - Sartorial

Açıkçası hepsini yazmaya üşendim. Ayrıca Lalique, St Dupont, The Different Company, Givenchy, Escada, Christian Dior, gibi markalara parfümler tasarlamış. Ünlü niche marka L’Artisan Parfumeur’un neredeyse bütün parfümlerine imza atmış bir adam. Karşımızda Bertrand Duchaufour.

                                                                      Bertrand Duchaufour 

Sanırım tam da bu noktada böylesi bir kariyeri göz ardı edemeyeceğim. Ki benim ne haddime böylesine bir ustaya ukalalık etmek. Parfüm yazarı Chandler Burr bile onun için “ O yaşayan bir parfüm üstadıdır” diyorsa bana sadece saygı duymak kalır. Ama bakalım bugün saygı duyulucak bir Bertrand Duchaufour parfümü ile karşı karşıya mıyım? İşte bu soru kafamı kurcalarken Vanille Absolument ile tanışma şerefine nail oluyorum.

Vanille Absolument, L’Artisan Parfumeur’un yeni sayılabilecek parfümlerinden birisi. Markanın Les Voyages Exotiques serisinin bir üyesi. Fragrantica’da oryantal vanilyalı olarak sınıflandırılmış. İlk piyasaya sürüldüğünde Havana Vanille olan ismi nedense birden bire Vanille Absolument’e çevrilmiş. Yani ikisi de aynı parfüm. Görürseniz şaşırmayın.


Parfümün açılışı oldukça tatlı bir çikolata-kek-karamel ile gerçekleşiyor. Bana hemen şeker bayramlarında büyük marketlerde açılan şeker-çikolata standlarında satılan ortalama kalitedeki çikolataları hatırlattı. Hani şu ısırınca içinden karamel çıkan çikolatalar. Neden böyle bir izlenime kapıldım bilemiyorum. Şimdiye kadar denediğim en gourmand açılışlardan birisi. Tam bir yiyecek kokusu. Kimileri başlangıcını bal kabağına benzetmiş.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Koku karakteri radikal bir değişiklik geçirmiyor. Fakat o çok tatlı vanilyamsı koku biraz daha güzelleşiyor. Ve odunsu notalar ekleniyor. Bu kısım başlangıcına göre daha sevilesi. Fakat hala bu parfümle ilgili içim rahat değil. Son kısımda yine büyük değişiklik görünmüyor. Bu yumuşak ve yanık vanilya kokusuna baharatlar ekleniyor. Muhtemelen karanfil-tarçın ikilisi. Son kısım en sevdiğim tarafı diyebilirim.


Anlaşılacağı üzere parfümümüz vanilya merkezli. Zaten isminden bile kendisini açık ediyor. Markanın sitesinde bol bol vanilya vurgusu var. Sanırım L’Artisan, rakiplerinin vanilya temalı parfümlerine bir cevap vermek istemiş bu arkadaş ile. Kendi sitelerinde içki (rom) vurgusu da yapılmış. Ama bence Vanille Absolument yoğun bir içki kokusuna sahip değil.

Parfümümüz başından sonuna kadar yanık şeker yada karamelize edilmiş vanilya kokuyor dersem yanlış olmaz. Başlangıcındaki o kek kıvamındaki vanilyayı hiç sevmedim. Ki vanilyalı parfümleri seven birisi olarak. Bence açılıştaki vanilyanın biraz ayarı kaçmış. Sonrasında daha yumuşuyor kokusu. Fakat sonlarına kadar çok hoşuma giden bir tarafı olmadı Vanille Absolument’in. Neyseki son kısım biraz durumu kurtarmış. Ama parfümü bir bütün içinde değerlendirecek olursam çok güzel kokuya sahip diyemem. Evet modern bir vanilya parfümü. Ama hem düz çizgide ilerliyor hem de kalite anlamında iyi işaretler vermiyor. Biraz sıkıcı bence. Hatta zorlama bile olmuş.


Bazı yorumcular kokusunu Tom Ford’un vanilya merkezli nefis parfümü Tobacco Vanille’ye benzetmiş. Bence aralarında çok büyük benzerlik yok. Belki sonları biraz benziyor olabilir. Tobacco Vanille çok daha güzel ve kaliteli bir vanilya-tütün kombinasyonu.

Oysaki oldukça merak ettiğim parfümlerden birisiydi Vanille Absolument. Denemek için sabırsızlanıyordum. Yani küçük bir hayal kırıklığı oldu. İlgimi çeken bir tarafını sizinle paylaşayım. Markanın kendi sitesinde çok şekerli bir parfüm olmadığını iddia etmişler. Bence başlangıcı kesinlikle çok tatlı ve bayık. Sanırım tanıtım yazılarını yazan kişi bu parfümü hiç denememiş. Daha derin, zengin ve ilginç bir parfüm beklerdim gerek L’Artisan’dan gerek Bertrand Duchaufour’dan. Bence bir şişesi alınacak kadar başarılı değil. Yine de son karar sizin.


Vanille Absolument, Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonunda satışa sunulmuş. Fark edilirliği yüksek değil. Kalıcılığı iyi. Uniseks olarak düşünülse de bence kadın kullanımına daha yakın. 15-30 yaş arasındaki arkadaşları hedefliyor gibi bir hisse kapılıyorum. Tam bir sonbahar-kış parfümü.

Artıları:
+ Son kısmı gayet güzel.
+ Genel olarak insanların sevebileceği gibi bir izlenim bıraktı bende.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Vasat bir vanilya parfümü.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6