9 Ağustos 2012 Perşembe

Tom Ford – Grey Vetiver (2009)



Tom Ford – Grey Vetiver (2009)  Markanın erkek parfümü.

Valla ne diyeceğimi bilemiyorum. Çünkü genel olarak bana çok bilinen ve popüler markaların parfümlerinin sıkça sorulmasını beklerim. Mesela Calvin Klein, Givenchy, Hugo Boss yada Tommy Hilfiger gibi.

Fakat Tom Ford’un parfümlerinin bu kadar ilgi görmesini şaşırarak izliyorum. Parfüm Merakı blogunda sadece iki tane Tom Ford parfümü incelemesi var. Ve ikisi de uzun zamandır en çok okunanlar listesindeler. Ve markanın bir diğer parfümü Grey Vetiver’de yine çok sorulan ve incelemesi istenen parfümlerin başında geliyordu.

                                                    Markanın kurucusu ve isim babası Tom Ford.

Tom Ford markasının böylesi bir marka bilinirliği olmasında çarpıcı parfümü Black Orchid’in etkisi büyük. Bu çok açık. Bugün inceleyeceğim Grey Vetiver ile Black Orchid farklı kulvarda mücadele ediyorlar. Black Orchid seksi, etkileyici ve ses getiren bir parfümken, Grey Vetiver yumuşak, sakin ve ferah.

Fragrantica’da odunsu-baharatlı olarak sınıflandırılmış. Yoğun baharat kullanımı olmasa da odunsuluk mevcut genel olarak. İlk sıkıldığında aromatik otlar ve turunçgil (muhtemelen greyfurt) kokusu size merhaba diyor. Çok dinamik üst notaları. Harika olmasa da gayet kabul edilebilir.


Orta notalarından itibaren aromatik otlar artık hissedilmez oluyor. Onun yerine ise plastiğimsi bir kabe samanı (vetiver) ortaya çıkıyor. Evet bu andan itibaren hafif bir yapaylık burnunuza geliyor. Fakat çok rahatsız edici değil. Kabe samanına biraz limonsu turunçgil kokusu da eşlik ediyor. Azıcık da kremsi bir tarzı var. Çok yumuşak, ferah ve kendi halinde. Sonlara doğru ise bu turunçgille desteklenmiş yumuşak kabe samanına odunsu notalar ekleniyor. Hala keskin ya da sert değil kokusu. Böylece de tenden ayrılıyor.

Grey Vetiver isminden de anlaşılacağı üzere vetiver temasına sahip. Parfümün ana eksenini kabe samanı, turunçgiller ve odunsu notalar oluşturuyor. Modern, ferah, hafif, kullanımı kolay bir kabe samanı kokusu yapılmak istenmiş anladığım kadarıyla. Bence bu anlamda başarılı olmuşlar. Herkesin sevebileceği gibi basit ve güvenli bir kokusu var. Orta notalarındaki hafif plastiğimsi kokuyu saymazsak kalite anlamında tatmin edici. Ortalama bir parfüm kullanıcısını memnun edecek gibi görünüyor.


İyi de bu arkadaşın hiç mi kötü yönü yok Parfüm Merakı derseniz o konuda da bir şeyler söyleyeyim. Öncelikle kabe samanı merkezli parfümler hakkında düşüncelerimi bir çok okur gayet iyi biliyordur. Onun ışığında Grey Vetiver’i çok sevdiğimi söylemem zor. Nefret de etmedim. Benim için “olsa da olur olmasa da” tadında bir kokuya sahip. Hiçbir zaman Black Orchid gibi şöhretli bir parfüm olamayacak. Bu kesin. Zaten yumuşak, ferah ve sakin yapısı ile hiç de iddialı değil. Bence bir şişesi alınacak kadar özel yada ilginç bir kokusu yok. Tabiki karar yine de sizin.

Grey Vetiver’de  keskin ve sert bir kabe samanı kullanımı yok. Yani böyle bir arayışı olan arkadaşlar hayal kırıklığına uğrayabilir. İyiki de böyle yapmışlar. Grey Vetiver eskinin erkeksi kabe samanı parfümlerine modern bir cevap sanki. Tarz olarak Etat Libre d’Orange – Fat Electrician’ı biraz andırıyor.


Parfümümüz Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Fakat bu EDP çok yoğun ve etrafı kokuya boğan cinste değil. Fark edilirliği tenimde düşük oldu. Kalıcılığı ise gayet iyi.

Grey Vetiver’i Firmenich firması Tom Ford için tasarlamış. Markanın sitesinde erkek parfümü olarak lanse edilmiş. İlkbahar-yaz mevsimi için daha uygun gibi görünüyor.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Modern, ferah ve yumuşak bir kabe samanı parfümü arıyorsanız denemenizde fayda var.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan plastiğimsi yapaylık pek olmamış.
- Harika bir parfüm değil. Hele ki ülkemizdeki yüksek fiyatını düşünürsek denemeden almamak iyi bir fikir.
- EDP olmasına rağmen fark edilirliği yüksek olmadı.

Koku Güzelliği:10/5.5

7 Ağustos 2012 Salı

The Different Company – De Bachmakov (2009)



The Different Company – De Bachmakov (2009)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

2010 yılında Fransa-Rusya ilişkilerini geliştirmek için Fransa’da “Rusya Yılı” ilan edilmiş. Amaçlar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak var diyebiliriz. Bu yakınlaşmayı Fransa başkanı Nicolas Sarkozy ile Rusya devlet başkanı Dmitri Medvedev başlatmışlar. Bu yakınlaşmanın şerefine Fransız niche parfüm evi The Different Company’nin kurucularından Thierry de Baschmakoff’un isminin verildiği bir parfüm var bugün sırada.


Thierry de Baschmakoff, öyle bir satır ile geçiştirilecek insanlardan değil. “Aesthete” isimli tasarım şirketiyle dünyanın bir çok büyük kozmetik markasına parfüm şişeleri tasarlamış. Yani asıl işi tasarımcılık. Mesela Bulgari’nin ilginç parfümü Black’in araba lastiği şeklindeki şişesi onun tasarımı. Sadece Bulgari de değil. Sonia Rykiel, Cerutti, Celine, Davidoff, Cartier, Lacoste, Nina Ricci, Pierre Cardin, Salvatore Ferragamo ve Trussardi gibi markaların parfümleri içinde şişeler tasarlamış durumda.

Bu ünlü tasarımcının isminin verildiği De Bachmakov uzun zamandır dolabımda duruyordu. Hatta onu unutmuştum bile diyebilirim. Ve geçenlerde neden bir The Different Company parfümü daha denemeyeyim diye düşünürken buldum kendimi. Tabiki hemen bu arkadaş denenmeye başlandı tarafımdan.

                                     Sağ taraftaki yüz ünlü tasarımcı Thierry de Baschmakoff'a ait :))

Kendi sitelerinde odunsu-aromatik olarak sınıflandırılmış. “Donmuş Sibirya ormanlarına bir yolculuk” diyerek tanıtımı yapılmış. “Canlı ve keskin” bir yapısı olduğu özellikle vurgulanmış.

De Bachmakov’un açılışı çok tuhaf. O nasıl bir kokudur. Ne diyeceğimi şaşırmış durumdayım. Açıklanan notalarına bakıyorum. Bu kokuya benzeyen bir şey görünmüyor. “Shiso yaprakları” dışında. Açıkçası daha önce ne ismini duydum ne de kokusunu biliyorum. Fakat başlangıçtaki o koku oldukça yeşil ve yaprağımsı kokuyor. Muhtemelen shiso yaprağından geliyor başlangıçtaki koku. Fakat sevdiğimi söyleyemem.


Bir süre sonra neyseki bu yeşil yaprağımsı koku ortadan kayboluyor. Bu sefer çok güzel bir limon-turunçgil işbirliği size merhaba diyor. Çok doğal ve mis gibi. Hatta harika! Bayıldım orta notalarına. İlginç bir şekilde Hermes’in başarılı parfümü Un Jardin Sur Le Nil’e benziyor bu kısım. Belki de onun için bu kadar beğendim. Zaten Nil’i de tasarlayan bildiğiniz gibi baba Ellena. Sanırım kızı Celine bu parfüme ve babasının eserine küçük bir gönderme yapmış.

Alt notalarına doğru bu hafif tatlı ve modern turunçgil-limon kokusuna hafif yeşil çiçeklerde ekleniyor. Biraz da yumuşak odunsu notalar. Son kısmı da gayet güzel De Bachmakov’un.


Ara ara beni bu kadar mutlu eden parfümlerde olmasa belki de kokulara olan ilgim azalacak. Belki de kalmayacak. Ve bu satırları yazmayı istemeyeceğim. Yani bir insan sevmediği bir şeyi yazmaya ne kadar dayanabilir ki. İşte De Bachmakov, zaman zaman karşıma çıkan ve beni yeni parfümler deneme motivasyonumu arttıran eserlerden birisi. Niche parfüm dünyasında bile çok bilinmeyen hazinelerden bence. Ya da tarzı bana çok uygun olduğu için bu kadar sevdim.

De Bachmakov’un ana eksenini modern, canlı, parlak, lezzetli, tatlı limon-turunçgil ve çiçekler oluşturuyor diyebilirim. Fakat öyle kadın parfümlerindeki gibi yoğun ve pudralı çiçekler gibi değil. Turunçgiller ile çok iyi harmanlanmış. İşte bence bir parfümde çiçek kullanımı böyle olmalı. Öteki türlü bir Robert Piquet – Fracas yada Frederic Malle – Carnal Flower tarzı yoğun çiçek kullanımı bana göre değil.


De Bachmakov bence parlak, pozitif, insanı mutlu eden, yüzüne bir gülümseme yerleştirmesine neden olan çok neşeli bir parfüm. Orta notalarından itibaren Un Jardin Sur Le Nil’e oldukça benzettim. Kimi yorumcular da Terre d’Hermes’e benzetmiş. Evet biraz benziyor. Hatta Terre d’Hermes ile Un Jardin Sur Le Nil’in karışımı gibi bile diyebilirim. Kalite anlamında ise söyleyecek bir sözüm yok. Sadece başlangıcını pek sevmedim.

The Different Company’nin parfümleri ne yazık ki ülkemizde satılmıyor. Fakat denediğim bütün parfümlerini sevdim. Pek öyle ismi fazla ortalarda duyulmasa da benim favori niche markalarımdan birisi olacak gibi görünüyor. Sanırım bu markanın daha fazla parfümünü denemem gerek. Çünkü şimdiye kadar hiçbir parfümü beni hayal kırıklığına uğratmadı.


De Bachmakov’u markanın kurucusu ünlü burun Jean-Claude Ellena’nın kızı Celine Ellena tasarlamış. 35 yaş altı kadın-erkek herkese yakışacaktır. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Deniz kenarında, yazlık mekanlarda ve günlük kullanım için hararetle öneririm.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren nefis bir kokuya dönüşüyor.
+ Canlı, doğal, parlak, neşeli ve pozitif bir yapısı var.
+ Deneyen bir çok kişinin seveceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Biraz düz çizgide ilerliyor. Başlangıcı dışında çok büyük değişim göstermiyor.

Koku Güzelliği:10/8.5

5 Ağustos 2012 Pazar

Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)



Givenchy – Givenchy Pour Homme (2002)  Markanın erkek parfümlerinden.

1952 yılında Hubert de Givenchy tarafından kurulan markanın, 1957 yılında “Parfums Givenchy” birimi oluşturulmuş. 1987 yılına kadar da kendi ayakları üzerinde durmuş Givenchy. Fakat büyük sermayeye daha fazla karşı koyamamış ve 1987 yılında dünyanın en büyük lüks markası LVMH’a (Louis Vuitton) satılmış. LVMH’de bu satın alımın 15. yılına istinaden Givenchy Pour Homme’u piyasaya sürmüş.

Givenchy’nin 150’ye yakın parfüm çıkardığını okuduğumda ne düşüneceğimi bilemedim. Sanki bir “parfüm fabrikası” gibi çalışmışlar. Tabiki bu kadar parfümün içinde bir çok limitli üretim olanda var.


Tam bir bilgiye ulaşamasam da muhtemelen Givenchy Pour Homme’un üretimi sonlandırılmış. Çünkü kendi sitelerinde bile rastlayamadım. Parfümün klişelerle dolu tanıtım yazısı ise şöyle:

 “Cesur, yaratıcı, zarif ve sezgileri kuvvetli bir kişiliği vardır. Güçlü karakteri sayesinde bayanların gözdesidir. Taze ve odunsu canlı, zarif ve ışıltılı bir parfümdür. Kokusu keskindir ve hemen hissedilir. Baş notalarındaki yeşil mandalina ve kişniş ile enerji doludur. Orta notasındaki vetiver ve davana ile zarif bir kişilik kazanmıştır. Alt notasındaki oliban ağacının, sedir ağacıyla uyumu ile soylu bir bitiş yapar.”


Fragrantica’da odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. Baharat kısmına çok katılmasam da odunsu yönü var. İlk sıkıldığında turunçgiller sizi karşılıyor. Sıradan ve ortalama. Bir çok ana akım parfümde karşımıza çıkabilecek gibi.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada meyveler kendisini hissettiriyor. Asıl öğe ise kabe samanı (vetiver). Evet bu bölüm serin, ferah, yapay kabe samanı ve meyvelerin hakimiyetinde. Buradaki serinlik adeta soğuk gibi. Adeta buz gibi orta notalara sahip. Bu da yaz sıcaklarında kullanmak için ideal. Sonlarda ise kabe samanına odunsu notalar ekleniyor. Odunsu notalarda biraz yapay. Çok güzel bir kapanışı yok.


Givenchy Pour Homme harika, şahane yada çok başarılı bir parfüm değil. Ne çok rafine ne de çok kaliteli. Ortalama bir ana akım marka kokusu. Zaten çok büyük beklentilerim de yoktu. O anlamda hayal kırıklığı yaşamadım. Fakat parfümlere yeni adım atıyorsanız ve meyveli, serin bir kabe samanı kokusu istiyorsanız sizi tatmin edecektir. Daha fazlasını ise beklemeyin.

Parfümümüz aslında çok basit bir yapıda. Başlangıçta turunçgiller, sonrasında meyveli kabe samanı ve sonrasında odunsu notalar. Orta notalardan itibaren yapaylık ciddi şekilde kendisini hissettiriyor. Doğal olarak da kalite hissini düşürüyor. Bence bu parfüm kabe samanı ve odunsu notalar ana ekseni üzerine inşa edilmiş. Başlangıçtaki turunçgiller ve sonrasındaki meyveler sadece yan rollerdeki aktörler. Modern bir parfüm diyebilirim geneli için. Hafif tatlılık hissediliyor. Ama öyle çok baygın değil. Garip bir şekilde Hermes’in Terre d’Hermes’ini biraz andırıyor kokusu. Tabiki Terre d’Hermes kadar kaliteli değil. Muhtemelen içeriğindeki kabe samanı beni böyle düşünmeye sevk etti.


Givenchy Pour Homme’u Alberto Morillas ve Ilias Ermenidis tasarlamışlar. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak için ideal. 30 yaş altı genç arkadaşların daha hoşuna gidecek gibi. Denemeden almanızı tavsiye etmem.

Artıları:
+ Her ne kadar kabe samanı sevmesemde orta notaları idare eder.
+ Modern, basit, kullanımı kolay bir yapısı var.

Eksileri:
- Orta kısımdan itibaren ortaya çıkan yapaylık pek bana göre değil.
- Vasat kokusu.

Koku Güzelliği:10/5.5

3 Ağustos 2012 Cuma

Bond No.9 – Wall Street (2004)



Bond No.9 – Wall Street (2004) Markanın unisex olarak piyasaya sürülmüş parfümü.

“Biz %99’uz.”

Dünya meseleleri ile ilgisi olmayan, gazate okumayı gereksiz gören, interneti sadece oyun oynamak veya Facebook profiline girmek için kullanan arkadaşların pek aşina olmayacağı bir slogan yukarıdaki.

17 Eylül 2011’de “Wall Street’i İşgal Et” (OWS) isimli, genellikle beyaz, orta sınıf genç insanlardan oluşan karışık bir grup, New York’un bu bölgesinde gevşek örgütlenmiş bir protesto başlattı. Grup uzayan bir zaman dilimi içinde Aşağı Manhattan’da halka açık ve özel kişilere ait bir park olan Zucotti Park’ta kamp yapmayı planlıyordu.


Küresel şirketlerin açgözlülüğüne, toplumsal eşitsizliğe, ABD’de ve dünyada, zenginler ile yoksullar arasındaki diğer eşitsizliklere karşı gelişiyordu bu protesto. Amerikan hükümeti, krizin bizzat sorumluları olan süper zenginleri destekliyor ve onlara krediler veriyorken, kendi kişisel geleceklerinin gayet kötü göründüğü, kapitalist ekonomik krizin pençesindeki bir ülkede yaşıyor olmaktan duydukları öfke ve hayal kırıklığından besleniyordu protestocu gençler. Dünya ilk defa kapitalizmin merkezinde böylesine halk eylemlerine tanık oluyordu.

Amerika’nın hatta dünyanın finans merkezi sayılabilecek bir cadde Wall Street. Çok uzun olmayan bu cadde Broadway ve East River’in arasında kalıyor anladığım kadarıyla. Avrupa'dan gelen Hollandalı göçmenlerin kurduğu New York City'nin eski adı, New Amsterdam'dı. Hollanda Batı Hindistan Kumpanyası adına Kuzey  Amerika ile Meksika Körfezi Adalarının yönetimiyle görevlendirilen Peter Stuyvesant, 1652'de İngilizlerin saldırısına karşı New Amsterdam'da bir duvar (İngilizce'de wall) inşa ettirdi. Duvarın 1699'da yıkılmasından sonra açılan sokağa Wall Street adı verilmiş.


Günümüzde bu caddede New York Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın en büyük bankalarının merkezleri, ticaret borsaları, broker firmaları ve küresel şirketlerin yönetim merkezleri bulunmakta. Yani dünya sermaye piyasalarının kalbi burada atıyor diyebiliriz. Ve tabiki Amerika merkezli Bond No.9’nın Wall Street isimli bir parfüm üretmemesi düşünülemezdi. Yani bu anlamda beklenen olmuş gibi görünüyor. Yine Newyork’un sembol yerlerinden birisi parfümüne ismini vermiş Bond No.9’nın.

Wall Street kendi sitelerinde serin, lezzetli, turunçgilli, deniz temalı, baharatlı ve otsu olarak tanıtılmış. En ilginci ise açıklanan resmi notaları. Deniz lahanası (o ne yahu), salatalık, lavanta, ambergris ve kabe samanı. Bu nasıl bir karışım diyebilirsiniz aynı benim gibi. Hele ki deniz lahanasının nasıl koktuğunu nedense bilmek bile istemiyorum.


Aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış Wall Street. Başlangıcında çok yoğun, güçlü ve keskin bir koku sizi karşılıyor. Muhtemelen salatalık ve lavanta. Bu iki kokunun karışımı bende pek iyi duygular uyandırmadı. Zaten salatalık kokusunu parfümlerde kesinlikle sevmiyorum. Açılış hiç bana göre değil.

Bir süre sonra salatalık kokusu geri çekilirken lavanta hala geri planda kalmaya devam ediyor. Bu andan itibaren aromatik baharatlar ve biraz da nanemsi bir deniz esintisi ekleniyor. Muhtemelen Manhattan adasının etrafındaki denize gönderme yapılmış. Fakat oldukça yapay diyebilirim bu deniz esintisi. Yine Calone kimyasalı kullanılmış gibime geliyor. Son olarak alt notalarda metalik turunçgiller ve odunsu notaların işbirliği var. Fakat odunsu notalar oldukça yapay. Biraz amber ve deri de alttan alta hissediliyor. Böylece sona eriyor.


Wall Street, tarz olarak bol yeşil kokan bir parfüm hissi veriyor. Kullanılan lavanta mı buna sebep olmuş çok emin değilim. Belki salatalık teması ile birlikte kullanılması bende böyle etki yaptı. Başlangıcını biraz Ralph Lauren – Polo Blue’ya benzettim. Ondan daha güçlü bir açılışı var. Sonrasında farklılar diyebilirim.

Bu parfümü başından sonuna kadar hiç sevmedim. Öncelikle orta notalardan itibaren ortaya çıkan yapaylık rahatsız edici. Böylesi çok yüksek fiyatlara satılan niche markaların belli bir kaliteyi ve rafineliği yakalaması gerektiğini düşünüyorum. Ama burada pek o özen gösterilmemiş. İşin kolayına kaçılmış gibime geliyor.


Aslında Wall Street markanın popüler sayılabilecek parfümlerinden birisi. Parfüm platformlarında adı sıkça geçiyor. Ama çok üzerinde durulacak bir olayı yok açıkçası. Tek artı yanı olarak kalıcılığının yüksekliğini gösterebilirim. Onun dışında deniz teması pek öne çıkmıyor. Genel olarak ferah sayılabilecek baharatlar ve odunsu notalara salatalık ve lavanta eklenmiş. Bu karışımın ise benim için hazırlanmadığı çok açık.

Wall Street, markanın diğer parfümleri gibi Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Unisex olarak piyasaya sürülmüş. Fakat genel hali erkek kullanımına daha yakın olduğunu hissettiriyor. Luca Turin’in kitabında Wall Street’e beş üzerinden üç yıldız verilmiş. Parfümün tasarımını ise genellikle ana akım markalar için çalışmış David Apel yapmış.


Kullanım dönemi olarak ilkbahar-yaz mevsimi daha uygun gibi. Çok yüksek fiyatı sebebiyle denemeden almak iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Salatalık gibi kokmak için 100 ml. lik bir şişeye 230 dolar vermek pek mantıklı değil.
- Yapaylık rahatsız edici. Biraz baş ağrısı yaptı bende.
- Bir başka Bond No.9 hayal kırıklığı daha.

Koku Güzelliği:10/5

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Giorgio Armani – Armani Eau Pour Homme (1984)



Giorgio Armani – Armani Eau Pour Homme (1984) Markanın ilk erkek parfümü.

Klasikler. İyi de nereden geliyor bu klasik sevdası. Eskiye özlem mi? Yoksa yeniye karşı duyulan tepki mi? Eskiler her zaman daha mı iyi olur? Yoksa yeni hiçbir zaman eskinin yerini alamaz mı?

Klasikler deyince aklıma önce sinema sonra da müzik dünyası geliyor. Sinemanın klasikleri neler olabilir? Yok Sergey Eisenstein’ın Potemkin Zırlısına kadar gitmeyeyim. Daha yeni sayılabilecek sinema klasiklerini bir hatırlayalım. Michael Curtiz’in Cazablanca’sı, Alfred Hitchcock’un Psycho’su, Orson Welles’in Citizen Kane’i. Biraz daha günümüze gelelim. Artık bir efsane olmuş The Godfather serisi, Frank Darabont’un etkileyici eseri The Shawshank Redemption, Quentin Tarantino’nun nefis filmi Pulp Fiction, şimdiden kült filmler kategorisinde sayılan David Fincher’in Fight Club’ı.


Müzik dünyasında durum nedir acaba? Beni her dinlediğimde hala etkileyen Depeche Mode’un Enjoy The Silence şarkısı ilk aklıma gelen. Queen’in nefis albümleri. Nirvana’nın eşi benzeri olmayan Nevermind eseri. Prodigy’nin spekülatif albümü Fat of Land.  Metallica, The Beatles, Rolling Stones ve diğerleri. Hala yukarıdaki eserleri izledikçe ve dinledikçe aldığım keyfi çok az yeni eserden alabiliyorum. Evet o malum “Ne varsa eskilerde var” klişesi belki de doğrudur. Bu yeniliklere kapalı olalım, hep eskileri sayıklayalım anlamına gelmiyor tabiki. Fakat eski eserlere de gereken saygı göstermeliyiz bence.


Parfüm dünyasının da aynı müzik ve sinema alanları gibi klasikleri var kuşkusuz. İşte bugün o klasiklerden birisine göz atacağım. Artık şuna eminim ki 1980’li yıllar parfüm dünyasının en ilginç dönemlerinden birisiymiş. Arka arkaya öylesine parfümler piyasaya sürülmüş ki insan hangi birisine bakacağını şaşırıyor. Sanırım 1980’lerin erkek parfümleri için “Şiprenin Yükselişi” demek pek yanlış olmaz. Bu tür bol limonsu, turunçgilli aromatik otsu şiprelerin en önemli mihenk taşlarından birisi Christian Dior – Eau Sauvage. Bu herkesçe kabul ediliyor artık. Hatta bence sonrasındaki bir çok parfüm, Eau Sauvage’dan esintiler taşıyarak var olabildiler. Yani bir anlamda yeni bir kapı açmıştı Eau Sauvage parfüm endüstrisine.

Giorgio Armani’nin ülkemizde pek bilinmeyen ilk erkek parfümü Armani Eau Pour Homme’da Eau Sauvage’ın açtığı kapıdan girmiş diyebiliriz. Giorgio Armani’nin bizzat kendisinin de kullandığı bir parfümmüş Eau Pour Homme. Bazı yerlerde Armani Pour Homme olarak da karşınıza çıkabilir. İkisi aynı parfümdür. Şaşırmayasınız.


Giorgio Armani’nin ülkemizde Code, Acqua di Gio, He gibi popüler ve modern parfümleri daha revaçta. Hatta Code ve Acqua di Gio bildiğim kadarıyla dünyanın en çok satan on parfümü listesinin her zaman üst sıralarında. Armani Eau Pour Homme bu çok popüler kardeşlerinin etkisiyle biraz geri planda kalmış gibi. Fakat parfüm meraklılarının çok iyi bildiği klasiklerden birisi.

Giorgio Armani’nin kendi sitelerinde Eau Pour Homme için rafine, elegant ve erkeksi kelimelerine vurgu yapılmış. Fragrantica’da aromatik turunçgil olarak sınıflandırılmış. Parfümümüzün açılışı keskin bir limon ile gerçekleşiyor. Biraz eski kokan limon desem sanırım daha doğru olur. Limona aromatik otlar da eşlik ediyor hafiften. Fakat ağırlık limonda. Hatta bir çok kişi için limon kolonyası tadında bir başlangıcı var. Bence idare eder. Daha sonrasında keskin limon biraz geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya yumuşak aromatik baharatlar geçiyor. Baharat derken karanfil olabilir. Öyle yoğun ve keskin değil. Turunçgil-limon ile gayet güzel harmanlanmış. Orta notalarını sevdim. Çok rafine ve erkeksi. Son kısımlarda çok büyük değişim göstermiyor. Yumuşak baharatlara biraz odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Şimdi efendim bu parfüm 1980’lerin eski kokan turunçgil-limon tarzının bir devamı gibi. Yani pek modern bir kokusu yok. Daha eski kokan bir hali var. Bunu önemle belirteyim. Buradan anlaşılacağı üzere genç erkeklere pek uymaz. Daha bir yaş ve olgunluk istiyor. Mesela 35 hatta 40 yaş üzeri erkeklerin kullanacağı gibi. Yani Giorgio Armani markasını görüp de Code yada Acqua di Gio gibi bir parfüm beklemeyin. Eskinin centilmenleri için tasarlanmış bir arkadaş. Bu çok açık.

Başlangıcındaki limon kolonyası efekti bir çok eski parfümde karşımıza çıkıyor. Armani’de bu koku çok başarılı kullanılmış diyemem. Yani açılışı çok etkileyici değil. Daha iyileri ile karşılaştığımı söylemeliyim. Fakat orta notalardan itibaren devreye giren aromatik baharatlar çok ayrı bir hava vermiş. Bu kısıma tam not verdim. Günümüzün modern parfümlerinde pek karşılaşılmayacak bir kalite hissi var. Şık ve biraz aristokrat. Sanki bu parfüm bir İtalyan beyefendisinin kullanması için düşünülmüş. Şık bir takım elbise ile.


Armani Eau Pour Homme artık bir çok parfümün kaderi haline gelmiş olan yeniden formüle edilmiş. Anladığım kadarıyla benim kullandığım yeni formül olanı. Fakat bir çok yorumcu eski versiyonunu daha çok beğenmiş. Yeni versiyonu için çok övgü dolu şeyler söylenmemiş. Keşke eski formülünü bulup onu deneyebilseymişim. Belki ileride.

Sıcak yaz günleri için böylesine bir limon-turunçgil kokusunu kullanmak iyi fikir. Bence soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir. Tam bir erkek parfümü olduğunu hatırlatayım. Bu tür erkeksi parfümleri sevmeyenlerin hoşuna gitmeyebilir. Parfümün tasarımını ise ismi pek bilinmeyen bir burun olan Roger Pelligrino yapmış. Luca Turin ise Armani Eau Pour Homme’a beş üzerinden üç yıldız vermiş ve odunsu turunçgil olarak sınıflandırmış.

Artıları:
+ Orta notalarından itibaren ortaya çıkan aromatik ferah baharatlar gayet güzel.
+ Günümüzün zıpır modern parfümlerinden haz etmeyen orta yaşlı erkekler için sığınılacak bir liman.

Eksileri:
- Başlangıcı çok ilginç gelmedi bana.
- Tarz olarak daha başarılı örnekleri var.

Koku Güzelliği:10/7

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Creed – Virgin Island Water (2007)



Creed – Virgin Island Water (2007)  Markanın başarılı unisex parfümü.

Evet farkındayım. Hava çok sıcak. Hatta mevsim normallerinin de oldukça üzerinde. Müthiş bir nem. Gündüz vakti sokakta nefes almak bile zorlaşıyor. Artık klasik haline gelen uzmanlar haber bültenlerinde. Başlık hep aynı: “Son on yılın en sıcak yaz mevsimi.” Neredeyse her sene bu sözleri duymaktan bıktım. Her sene nasıl oluyorda “son on yılın en sıcak yazı yada en soğuk kışı oluyor” anlamış değilim. Sanırım medyanın da işine geliyor. Olayları abartmazsan kim izleyecek ki sizin sıkıcı haber bültenlerinizi.

Bu sıcaklarda herkesin hayali değil mi şöyle buz gibi denizlere atlayıp, saatlerce sudan çıkmamak. Şanslı olanlar bu hayallerini gerçekleştirirken, şanssız çoğunluk ise sadece rüyasında görebilmekte tatil yapmayı.


Bu anormal sıcaklarda nasıl parfümler kullanmak gerekir? Daha doğrusu parfüm kullanılmalı mı? Çünkü sıcaklarla birlikte terleyen vücudun kokusu parfümle karışıp bir acayip olacaktır. Ben bu kadar sıcaklarda parfüm değilde deodorant kullanma taraftarıyım. En azından havanın en sıcak anı olan gündüz saatleri. Belki akşam hava biraz serinledikten sonra parfüm kullanmak daha iyi bir fikir olabilir.

Tam bu havalar için özenle beklettiğim bir parfüm var bugün sırada. 250 yıldan fazla tarihi olan Creed markası için yeni sayılabilecek bir parfüm Virgin Island Water. Creed ailesinin altıncı nesil temsilcisi baş parfümör Olivier Creed’in, Ervin Creed ile birlikte tasarladığı bir parfüm diyebiliriz. Hatta bazı kaynaklardan Olivier Creed’in bu parfümün oluşturulmasında Karayipler’deki Ginger Adaları’ndan esinlendiği yazılı.


Kendi satış sitelerinde parfümü “ferah/turunçgil” olarak sınıflandırmışlar. Başlangıcında burnunuza gelen koku kremsi bir limon diyebilirim. Limon aromasını “lime” denilen misket limonu veriyor büyük ihtimalle. Doğal, yumuşak ve ferah. Biraz Chanel – Allure Homme Edition Blanche’a benziyor. Fakat ondan daha güzel.

Bir süre sonra bu misket limonu meyvesine yumuşak bir hindistan cevizi ekleniyor. Daha doğrusu ağırlık hindistan cevizine doğru kayıyor. Gayet güzel diyebilirim bu kısım. Sonlara doğru yine çok yumuşak odunsu notalar ve misk ekleniyor. Hindistan cevizi hala baskın diyebilirim. Böylece de tenden ayrılıyor.

Virgin Island Water aynı ismi gibi bize tropikal bir parfüm olduğunu hatırlatıyor. Bir çok kişinin dediği gibi hindistan cevizli tropikal kokteyllere benziyor. Hani şu içinde küçük şemsiye olan rengarenk bardaklarda gelen kokteyller. Zaten açıklanan notalarında “Rom” içkisi de var. Her ne kadar içki teması çok baskın olmasa da sonlara doğru burnunuza gelen koku biraz içkileri hatırlatıyor.


Parfümümüz bence misket limonu ve hindistan cevizi ana ekseni üzerine oluşturulmuş. Ayrıca biraz da tatlılık eklenmiş. Bu iki meyvenin çok güzel bir harmanı adeta. Ferah, çok yumuşak, hafif, tropikal bir havası var. Sanki sizi alıp tropikal adalarda bir seyahate çıkarıyor Virgin Island Water. Belki Karayipler belki de Maldivler adasında gibi hissediyorum kendimi. Bembeyaz kumlara sahip olan ve denizin kenarındaki hindistan cevizi ağaçlarının altında tembelce uyukluyorum. Elimde tropikal bir içki. Yüzümde okyanustan gelen hafif bir esinti. Yanımda sevdiğim kadın…
      

Hani bir soru vardır. “Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey ne olur?” Eğer düşeceğiniz tropikal bir adaysa Virgin Island Water yanınıza alacağınız üç şeyden birisi olmalı. Yapaylık barındırmayan lezzetli kokusu bence çok güzel. Hatta rahatlıkla kadınlarda kullanabilir. Yani tam bir unisex parfümü. Bana Tommy Bahama – Set Sail St. Barts’a yakın geldi kokusu. Ama kalite olarak Creed tabiki birkaç gömlek üstün.

Şimdi tartışılan şu konuya bir bakalım. Böylesine basit, hafif ve yumuşak bir parfüm 200 dolardan fazla bir fiyat etiketini hak ediyor mu? Bu soruyu Creed’in bir çok parfümü için sorabiliriz. Parfüm platformlarında bu konuda pek bir fikir birliği yok. Fiyatlarının biraz abartılı olduğunu kesinlikle kabul ediyorum. Denediğim diğer ferah Creed parfümleri beni büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama Virgin Island Water vereceğiniz parayı hak edecektir. En azından ben böyle düşünüyorum.


Parfümümüz yine bir Creed kriteri olan Millesime konsantrasyonunda. Hem erkek hem de kadın kullanımına uyacaktır. Tam bir yaz parfümü. Plajda, tatilde, sahil kenarlarında kullanmak harika olacaktır. 35 yaş altındaki arkadaşlara daha çok uyacak gibi duruyor.

Ünlü parfüm yazarı Chandler Burr, Virgin Island Water hakında oldukça güzel şeyler söylemiş. Özetle: “Buzlu rom, turkuaz renkli okyanusun tuzlu kokusu ve sıcak Karayipler güneşi olağanüstü bir şekilde yan yana getirilmiş” diyor. Beş üzerinden dört yıldız vermiş. Luca Turin ise beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Ben bu iki uzmandan Chandler Burr’a daha yakınım.


Artıları:
+ Çok başarılı bir plaj parfümü.
+ Doğal ve yumuşak kokusu ilgi çekici.
+ Bu parfümü sevmeyecek çok kişi olacağını sanmıyorum.

Eksileri:
- Kalıcılık ve fark edilirliği bende az oldu.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/8

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Tommy Hilfiger – Hilfiger Est. 1985 (2008)



Tommy Hilfiger – Hilfiger Est. 1985 (2008)  Markanın erkek parfümü.

Hiç farkında değilim. Ya da eksikliğini hissetmemişim. İlk defa bir Tommy Hilfiger parfümüne el attığımı fark ettim. O da Parfüm Merakı’nın sıkı takipçilerinden Volkan’ın sayesinde.

Markasının logosunda Amerikan bayrağının da renkleri olan beyaz, kırmızı ve maviyi kullanan Tommy Hilfiger için ne diyebiliriz? Amerikan’ın moda sektöründeki en önemli aktörlerinden birisi olduğunu söyleyebiliriz tabiki. Ama Calvin Klein ve Ralph Lauren’in arkasından diyerek tatlıya bağlayalım olayı.

İşte yağmur gibi parfüm çıkaran tasarımcı-moda evine güzel bir örnek. Henüz yeni sayılabilecek bir marka olmasına rağmen 2012 yılı itibariyle 40’a yakın parfüm çıkarmışlar. Sanırım burada Amerikan markası olmasının da biraz payı var. Malum bu ülke “para kazanalım da nereden olursa olsun” mantığının en güçlü olduğu coğrafya. Hele bir de güçlü pazarlama şirketlerini de arkana alırsan, kim tutar seni.


Peki ya kalite, rafinelik, benzersizlik, sanat işin neresinde diyebilirsiniz. Fakat bence hiç demeyin. Çünkü kapitalizmin ve piyasa ekonomisinin can damarı para kazanma ve kar etme. Diğerleri önemsiz ayrıntılar. Tommy Hilfiger’in genel görüntüsü bende şöyle bir izlenim uyandırıyor. Çıkartalım bir sürü parfüm. Elbet birileri alır. Böylece satmış oluruz ve para kazanırız. Ee daha ne olsun ki?

Hilfiger Est. 1985 markanın yeni parfümlerinden birisi. Aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Şişesini alıp şöyle bir sprey kısmını kokluyorum. Ama pek bir şey anlaşılmıyor doğal olarak. Ve bol bol sıkıyorum üzerime. İlk aldığım koku vasat turunçgiller. Mandalina-portakal ikilisi baş rolde gibi görünüyor. Biraz yapay, biraz metalik ve çok sıradan. Sanki binlerce örneğine rastlanabilecek gibi. Açılışını pek sevmedim.


Orta notalarda bu yapay turunçgil teması hala devam ediyor. Bu andan itibaren baharatlar biraz kendisini gösteriyor. Sanki biber gibi. Biraz da yapay meyveler. Açıklanan notalarında tropikal bir meyve olan papaya var. Ondan da geliyor olabilir. Orta notalar da çok yapay ve sıradan baharatlar-meyveler kombinasyonu gibi. Son kısım ise nispeten en başarılı bölümü. Metalik ve aromatik odunsu notalar (muhtemelen Iso E Super), biraz deri ve hala devam eden yapay portakal.

Hilfiger Est. 1985’i test süresinde defalarca denedim. Bana her seferinde hiçbir özelliği olmayan bir parfüm imajı çizdi. Yani diğerlerinden kendisini öne çıkaran ne? Parfüm dünyasına ne sunmuş? Hangi yeni fikiri ortaya atmış? Amacı ne? İnanın bilmiyorum.


Günümüzün bol yapaylık içeren, turunçgilli, ferah baharatlı, odunsu temalı diğer piyasa parfümlerine ne kadar da benziyor. Yer yer akuatik sınırlarında dolaşıyor. Belki biraz Light Blue Pour Homme belki de Versace Pour Homme. Daha başka ne söyleyebilirim diye düşünüyorum. Bir şey bulamıyorum. Üzerinde çok durulacak bir kokusu olmadığını anlıyorum. Yapmış olmak için yapılmış bir parfüm Hilfiger Est 1985.

Parfümü Givaudan, Tommy Hilfiger markası için tasarlamış. Eğer ferah ve yüzlerce örneğine rastlanabilecek kokulara meraklıysanız tam size diyebilirim. Onun dışında kesinlikle paranızı harcamaya değecek bir arkadaş değil. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır.15-25 yaş arası arkadaşlara uyacak gibime geldi. Denemeden almak iyi bir fikir gibi görünmüyor.

Artıları:
+ Sonları idare eder.

Eksileri:
- Başından sonuna kadar olan yapaylık can sıkıcı.
- O kadar sıradan ki kokusu, üç günlük test sürecinde bile bıktım.
- Kalıcılığı az, fark edilirliği zayıf.

Koku Güzelliği:10/5

24 Temmuz 2012 Salı

Maison Francis Kurkdjian – APOM Pour Homme (2009)



Maison Francis Kurkdjian – APOM Pour Homme (2009)  Markanın erkek parfümlerinden.

Erkekler için çiçek kokuları neler olabilir? Menekşe, yasemin, gül ya da süsen (iris). Hangisi sizin için diğerlerinden bir adım öndedir? Peki portakal çiçeği nasıl bir fikir?

Parfümlerinin şişelerinin kapaklarını bile Paris’in gri ve çinko çatılı evlerine benzetecek kadar şehrine aşık bir adam Francis Kurkdjian. Bugün inceleyeceğim parfümünde ise Paris’e ihanet ediyorum diye düşünmeden Ortadoğunun Paris’i sayılan Lübnan'dan esinlenmiş. APOM Pour Homme’un APOM kısmının anlamı “A Part Of Me” olarak açıklanmış. Parıltılı ve erkeksi Eau de Toilette’lerin rafine bir yorumu olarak düşünülmüş.


APOM, markanın kendi sitesinde “odunsu, çiçeksi, otsu” olarak sınıflandırılmış. Koku ailesi olarak portakal çiçeği, sedir ağacı ve amberden bahsedilmiş. Otlar çok hakim olmasa da odunsu ve çiçeksi kokular ana yapıyı oluşturuyor diyebilirim. Zaten başlangıcı tam bir çiçek egemenliğinde gerçekleşiyor. Oldukça keskin bir portakal çiçeği kokusu adeta boğazınızı zorluyor. Ya da ben biraz fazla sıktım test sürecinde. Bence unisex bir çiçek kullanımı var üst notalarda. Ne çok erkeksi ne de kadınsı. Güzel diyebilirim.

Bir süre sonra parfüm oldukça tatlanıyor. Bu arada biraz pudra kullanımı hissediyorum. Sanki bebek pudraları gibi. Orta notalarda çiçeklerin etkisi azalıyor. Alt notalarında ise biraz çiçekler, biraz portakal aroması ve biraz daha ayakları yere basan yumuşak odunsu notalar var. Muhtemelen sedir ağacı. Amber ve miski de unutmamak gerek.


Bence APOM pour homme soyut sayılabilecek bir kokuya sahip. Hatta başlangıcı sanki sizi masal dünyasında gezintiye çıkmış gibi hissettiriyor. “Alice Harikalar Diyarında” kitabının içinden fırlayıp gelmiş bir kız gibi. Açılışı çiçeksi, masum ve çok temiz. Sonrasındaki pudramsı his pek bana göre değil açıkçası. Sonları ise ortalama üzeri bir odunsu-çiçeksi-amber üzerine oturmuş diyebilirim.

Aslına bakılırsa APOM’un ana elemanı çiçeksi bir portakal kokusu diyebilirim. Bu tabiki portakal çiçeğinden geliyor. Başları biraz kadınsı diyebilirim. Orta notalarından itibaren daha erkek kullanımına yakın hale geliyor. Fakat parfümün geneline bakarsam hem kadın hem de erkek kullanımına daha yakın. Çok erkeksi bir parfüm değil APOM Pour Homme. Fakat bu durum tabiki beni çok da ilgilendirmiyor.

APOM Pour Homme bence muhteşem koku güzelliğine sahip değil. Aşık olunabilecek bir kokusu olduğunu söyleyemem. Fakat çok yüksek kaliteli bir portakal çiçeği kokusu. Bu anlamda söyleyecek çok sözüm olamaz. Masum ve temiz bir kokuya sahip olmak istiyorsanız APOM Pour Homme sizin için diyebilirim. Ama tarzının bana çok yakın olduğunu söyleyemem. Bence yine de denemeniz gereken bir çiçeksi çalışma olmuş.


Kimi yorumcular bu tür parfümleri duş jellerine, el kremlerine yada şampuanlara benzetebiliyorlar. Haksız da sayılmazlar. Çünkü bu tür parfümler bence riskli. Eğer harman başarılı yapılmazsa bebek pudrası kıvamı hoş olmayabiliyor. Burada parfümör’un ustalığının devreye girmesi lazım. Francis Kurkdjian bu sınavı çok başarılı vermiş diyemesem de kötü demek haksızlık olabilir.

APOM Pour Homme bence tam bir ilkbahar parfümü. Tabiki yazın da rahatlıkla kullanılabilir. Sonbahar-kış için çok iyi bir fikir olmayabilir. Erkek parfümü olarak lanse edilse de bence unisex kullanıma daha yakın. Kokusunun tasarımını bizzat markanın kurucusu Francis Kurkdjian yapmış.

Artıları:
+ Başlangıcındaki çiçeksi kokuyu sevdim.
+ Açılışı oldukça güçlü bir şekilde gerçekleşiyor.
+ Çok yüksek kalitesi ve temiz, pürüzsüz yapısı dikkat çekici.

Eksileri:
- Pudramsılığı pek bana göre değil.  
- Erkeksi parfüm arayanları hayal kırıklığına uğratabilir.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5

22 Temmuz 2012 Pazar

Lorenzo Villoresi - Uomo (1993)



Lorenzo Villoresi - Uomo (1993)  Markanın başarılı parfümü.

Yok hayır. İtalyanlara karşı fazladan herhangi bir sempatim yok. Sadece tesadüf diyelim. Çünkü bugün yine İtalya merkezli bir parfümü inceleyeceğim. İtalya’nın saygı değer  niche parfüm markalarından olan Lorenzo Villoresi’nin geçtiğimiz aylarda popüler parfümü Piper Nigrum’u denemiştim. Bol baharatlı kokusu ve yüksek kalitesiyle kendisini çok sevmiştim.

Şimdi ise markanın yine öne çıkan parfümlerinden birisi olan Uomo var sırada. Hatta markanın ilk parfümü. Lorenzo Villoresi, kendi ismiyle 1990 yılında kurduğu niche parfüm evi ile yolunu çizmeye karar vermiş bir adam. İsmi diğer anlı şanlı niche markalar kadar yüksek sesle duyulmasa da başarısız sanmayın. Çünkü bugünkü ile birlikte denediğim iki Lorenzo Villoresi parfümü, beni oldukça şaşırtmış durumda. Parfümlerinin güzellikleri ve yüksek kaliteleri ile markanın diğer parfümlerini de denemem gerektiğini anlıyorum. Geçelim artık Uomo’ya.

                                               Markanın kurucusu ve isim babası Lorenzo Villoresi.

Lorenzo Villoresi Uomo, markanın “Klasik Parfümler” olarak nitelendirdiği seriye ait. Aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında çok temiz ve doğal limon, turunçgiller, aromatik otlar ve biraz da çam ağacı size merhaba diyor. Çok kompleks ve çok başarılı bir açılışı var Uomo’nun. Biraz eski tarz diyebilirim. Yani çok modern bir limon değil. Kimileri limon kolonyalarına benzetebilir. Pek aldırmayın siz. Biraz Christian Dior – Eau Sauvage tarzında dersem daha iyi anlaşılabilir. Üst notalar şahane.

Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Aromatik otlar ve limon biraz geri çekiliyor. Onun yerine yumuşak ve hafif tatlı baharatlar öne çıkıyor. Fakat o limonsu his hala var. Baharat derken karanfil-biber ikilisi muhtemelen. Öyle çok keskin değil. Sakin ve şık. Bu kısmı bir yerden hatırlıyorum derken markanın diğer başarılı parfümü Piper Nigrum’daki karanfil-biber temasına benziyor hafiften. Tabiki oradakinden daha ferah ve yumuşatılmış. Orta notalarda nefis.


Alt notalara gelindiğinde biraz ortalama bir hale geliyor Uomo. Başlangıç ve orta kısımlarındaki kadar etkileyici, şık ve üst düzey değil açıkçası. Aromatik odunsu notalar bana limonla çam işbirliğini hatırlatıyor. Azcık da kabe samanı var sanki. Biraz da misk. Fakat burada kalite hissiyatı biraz düşüyor. Fakat hala bir çok ana akım marka ile rahatlıkla yarışabilir.

Uomo başlangıçta Christian Dior – Eau Sauvage gibi esintiler hissettiriyor size. Eski tarz limon ve aromatik otlar. Sonrasında ise Yves Saint Laurent Pour Homme’daki gibi hafif tatlı baharatlar öne çıkıyor. Genel olarak çok güzel bir parfüm olmuş Uomo. Fakat sonlarındaki kokuya şerhimi de koymak şartıyla. Yine de bence aromatik otlar ve limon-turunçgil öğeleri ana yapıyı oluşturuyor.


Uomo, günümüzün modern, baharatlı parfümlerine pek benzemiyor. Belki de 1990’lı yılların başında tasarlanmasının da etkisiyle daha eski kokan bir hali var. Yani kullanmak için 30 hatta 35 yaş civarı olmak lazım diye düşünüyorum. Genç arkadaşların denemesini pek tavsiye etmem. Fakat denge o kadar iyi ayarlanmış ki, benim gibi 1980 ve 1990’ların başlarında üretilen şipreleri sevmeyen birisinin bile böylesine hoşuna gidebiliyor. Zamanın ötesinde, şık, lüks, erkeksi, olgun, asil ve biraz aristokrat bir tavrı var adeta. İlerleyen yaşlardaki erkeklerin kullanması için çok güçlü bir seçenek.

Uomo bazı kaynaklarda unisex olarak sınıflandırılmış. Bence erkek kullanımına çok daha yakın. Bir kadında nasıl olur pek emin değilim. Parfümü bizzat Lorenzo Villoresi tasarlamış. İnternette rastladığım bir mülakatında kendisinin de en sevdiği parfümünün Uomo olduğunu söylemiş. Hatta sık sık kullanıyormuş bu güzel parfümünü.


Luca Turin, Uomo’ya beş üzerinden üç yıldız vererek odunsu tütsüye benzetmiş. Yine aynı düşünmediğim bir parfüm daha Luca Turin ile. Bence onun not sistemine göre dört yıldızı rahatlıkla hak ediyor. Hatta beş yıldız neden olmasın?

Başlardaki limon-turunçgil ve aromatik otlar bu parfümün ilkbahar-yaz mevsiminde kullanılmasına müsaade ediyor diye düşünürken, orta notalarından itibaren başrole geçen aromatik baharatlar sayesinde de sonbahar-kış mevsimine de uyacağını düşünüyorum. Ama bu parfümün bence biraz hüzünlü bir yanı var. Sanki sonbahar mevsimine çok yakışacaktır. Bu tabiki benim düşüncem.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
 + Orta notaları da nefis.
+ Elegant ve yapaylığa rastlanmayan kalitesi etkileyici.

Eksileri:
- Sonları biraz sıradan olmuş sanki.

Koku Güzelliği:10/8.5

20 Temmuz 2012 Cuma

Salvatore Ferragamo Pour Homme (1999)



Salvatore Ferragamo Pour Homme (1999)  Markanın ilk erkek parfümü.

Artık sadece gülmek için okuyorum gazeteleri. Ve seyrediyorum siyasetçilerin bağıra çağıra attıkları modası geçmiş nutukları. Çünkü hem basın mensuplarının hem de siyasetçilerin tamamen çıldırmaya başladıklarını düşünüyorum. Türkiye toz duman, her gün şehit haberleri geliyor, işsizlik ve yoksulluk artık tahammül edilebilir sınırları aşmış, atanamayan öğretmenler intiharın eşiğine gelmiş, her gün kadınlar eşleri yada sevgilileri tarafından öldürülüyor, uçağımız düşürülüyor, iki aslan gibi subayımız ölüyor kimsenin umurunda değil. Sanırım halk da artık bıktı bu ülkenin bitmek bilmez sorunlarından. Bu sorunların çözülemeyeceğini de gayet iyi biliyor. Ve kafasını diğer tarafa çevirerek görmemeye çalışıyor. “Göz görmeyince gönül katlanırmış” kuralı mı işliyor ne?

Hele ki şu anda sınırlı bir kriz yaşayan Avrupa ülkeleri ile aklınca dalga geçen ve “bakın bizim ekonomimiz nasıl uçuyor” diyenleri artık hayretle bile karşılamıyorum. Alıştık böyle garip arkadaşlara. Fakat bu çok bilmiş “Yiğit” ekonomi uzmanına sorsak, “Türkiye’nin dünyada kaç tane tanınan ve bilinen küresel markası var” diye. Cevap veremeyecek. O inceden küçümsedikleri İtalya’nın sadece moda alanında ne kadar çok dünya markasına sahip olduğunu bilmiyorlar mı? Bal gibi biliyorlar. Ama üç maymunları oynamak daha kolay tabiki. Bu tatsız konular zaten her gün yeterince gözümüze sokulduğundan daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Yine asabım bozulacak.

İşte karşımızda bir İtalyan dünya markası var. Salvatore Ferragamo, özellikle el yapımı ayakkabıları ile büyük bir şöhrete sahip. Ve bu başarısını diğer sektörlerde verdiği ürünler ile de pekiştirmek istiyor anlaşılan. Mesela parfümler…


Ferragamo’nun ilk erkek parfüm olan 1999 çıkışlı Pour Homme bugünkü konuğum. Zaten bir sene önce de marka ilk parfümü Salvatore Ferragamo pour Femme ismiyle piyasaya sürmüş.

Pour Homme fragrantica’da odunsu çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Parfümümüzün açılışı ortalama bir turunçgil ve yeşil yapraklar ile gerçekleşiyor. Kısa süre sonra bu yeşil yapraklar çok tanıdık bir hale evriliyor. Nefis bir incir. Biraz kremsi ve çok doğal. Bana hemen Diptyque’in harika parfümü Philosykos’u hatırlattı. Oradaki hindistan cevizimsi incire oldukça benziyor. Ve mutlu oluyorum. Açılışına benden on puan.

Bir süre sonra kaçınılmaz olarak değişiyor kokusu. Kremsi yumuşak ve ferah incir kokusu geri plana geçiyor. Onun yerine yapay nanemsi baharatlar geliyor. Fakat çok keskin değil. Yumuşak ve meyvemsi. Bu yapaylık nereden gelebilir diye düşünürken muhtemelen “Calone veya Iso-E Super” kimyasallarından geliyor. Evet bu hissi daha önce de yaşamıştım. Aynı nanemsi yapaylık. Ve son olarak çok yapay metalik odunsu notalar. Parfümün bence en başarısız kısmı alt notaları.


Başlangıcı harika, orta kısmı vasat, sonları ise felaket. Açılışı bu kadar güzel olup da ilerleyen saatlerde nasıl bu hale geliyor anlamak zor. İnsanlarla bu kadar dalga geçilmemeli bence. Yani başlarda çok güzel bir koku göster burunlara. 20-30 dakika sürsün. Sonrasında ise kullanan babam yapay kimyasal sentetikleri.

Ana akım markalarda çok az sayıda “incir” temalı parfüm var. Salvatore Ferragamo Pour Homme bu açığı doldurmak istemiş anlaşılan. Modern sayılabilecek bir kokusu var. Fakat çok başarılı olduğunu söyleyemem. Oysaki bu parfüm ile ilgili olarak okuduklarımdan epey umutlanmıştım. Ama büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Ve arkasında da yoğun ve bütün gün geçmeyen bir baş ağrısı. Evet parfümü deneme süresince sürekli baş ağrısı yaptı bende. Bazı yorumcularda aynı şeyden şikayet etmişler.

Salvatore Ferragamo Pour Homme’un piyasaya sürüldükten bir sene sonra FIFI tarafından ödüle layık görülmesi bana manidar geldi. İlkbahar-yaz mevsimine daha uygun gibi. 30 yaşın altındaki genç arkadaşlara daha çok uyacaktır. Denemeden almayın derim.

Artıları:
+ Başlangıcındaki kremsi incir kokusu çok güzel.
+ Kalıcılığı bende çok iyi oldu.

Eksileri:
- Orta notalardan itibaren ortaya çıkan yapaylık hiç hoş değil.
- Başlangıcının güzelliğine kapılıp almayın bence. Biraz daha deneyin.
- Fena baş ağrısı yaptı bende.

Koku Güzelliği:10/5