3 Kasım 2013 Pazar

Tauer – Eau d’Epices (2010)


Tauer – Eau d’Epices (2010)

“Dünya tarihinin son 2200 yıllık döneminin 2000 yılı “baharat savaşları” ile geçti demek hiçte abartma sayılmamalıdır. M.S. 1500’lere kadar Akdeniz, bu tarihten sonrada 18. yüzyılın sonuna kadar da okyanuslar, baharat savaşlarının mücadele alanı oldu. Denizlere egemen olan baharata egemen oldu, baharata egemen olan kıtalara egemen oldu.” diyor Prof. Dr. Mustafa Tayar. Onun, baharatın tarihiyle ilgili makalesi oldukça ilgimi çektiği için devamında yine biraz alıntı yapayım:

"Baharat kullanımı kayıtlı tarihten daha öncesine dayanır. İlk ateşle pişirmeyi öğrendiği günden bu yana insanoğlu baharat kullanıyor. Arkeologlar, MÖ 5000 yıllarında ilkel insanların gıdaların tadını daha iyi yapan bazı aromatik bitkileri keşfettiklerini tahmin etmektedir. O dönemde insanlar yaprakların yiyeceklerine yeni bir tat verdiğini diğer bir ifadeyle; “tatlandırma sanatını” keşfetmişti. İlk önceleri baharat, et ve ürünlerinin bozulmasını önlenmesi ve hoş olmayan kokuların maskelenmesi amacıyla kullanılmıştır.

Antik çağ boyunca, doğunun zengin tüccarları, ticari rota üzerinde baharat taşıyan büyük kervanlarla Roma'ya gittiler. Roma ziyafetlerinde sunulan leziz yiyecekleri süsleyen aromalardı. Defne yaprağıyla olimpiyat kahramanlarının taçları örülüyordu; banyodan sonra baharat kokulu yağlar kullanılıyordu; baharatla tatlandırılmış şaraplar popülerdi; baharattan yapılmış tütsüler tapınaklarda yakılıyordu.

Baharat ticareti antik ve ortaçağda en değerli öğeler arasındadır. Hatta Ortaçağ Avrupasında 10 gram hindistan cevizi ile 7 tane inek takas ediliyordu. Arazi alımları, gümrük vergileri gibi ödemeler karabiberle yapılıyordu. Ortaçağda bir insanın zenginliğini belirtmek için karabiber çuvalı bir değer ifadesi olarak kullanılıyordu." (Prof. Dr. Mustafa Tayar - Baharatın Gizemli Tarihi)


Bugün petrol, insanlık için ne kadar önemli ve değerliyse, eski çağlarda da baharat öylesine önemliydi. Bir zamanlar dünya ticaretinin merkezini oluşturan Baharat Yolu, günümüzde artık nostaljiyle anılan tarihi olgu olarak gerilerde kalmış durumda. Fakat baharatın dünya halkları için önemi hiç de azalmış değil. Özellikle Doğu ülkelerinin mutfaklarında sıkça ve bazen yoğun şekilde kullanılan baharatlar, uzun yıllardır da Batı toplumlarının ve mutfaklarının ilgisini çekiyor.

Onlarca çeşit baharatın ve onların birbirinden zengin kokusunun parfümlerde kullanılmaması tabiki düşünülemezdi. Kimyon, biberiye, tarhun, karabiber, küçük hindistan cevizi, tarçın ve diğerleri. Bu egzotik baharatların kokuları, parfümleri daha da çok sevmemizi sağlıyor bence. En azından kendi adıma böyle düşünüyorum.Özellikle soğuk kış günlerinde, baharat kokulu parfümleri kullanmayı çok seviyorum. Baharatların verdiği o sıcaklığı, neredeyse hiç bir koku veremiyor. Belki de İsviçreli bir parfümör de benim gibi düşünüyordur. Mesela Andy Tauer.

Küçücük bir dağ ülkesi olan İsviçrenin niş parfüm sektöründeki temsilcisi Tauer'in, denediğim parfümlerinde baharatlara rastlamak enteresan geldi bana. Anlaşılan Andy beyin de ilgisini çekiyor farklı baharat aromaları. Bugün inceleyeceğim Eau d'Epices'in ismi baharattan geliyor. İsmi baharat olan bir parfümün, kokusunun da baharatlı olacağını öngörmek için fazla ileri görüşlü olmak gerekmiyor.


Tauer'in 12 numaralı parfümü Eau d'Epices, kendi sitelerinde baharatlı uniseks olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı egzotik ve karanlık baharatlarla gerçekleşiyor. Yoğun ve dumansı baharatlar arasında kakule, tarçın, karanfil ve kişniş bulunuyor muhtemelen. Çok alışıldık değil buradaki kullanım. Bol tatlı ve yanmış baharatlara benzettim üst notaları. Çok sevdiğimi söyleyemesem de farklı bir yapısı var. Orta notalara geçildiğinde baharatların ağırlığı devam ediyor. Fakat ilginç şekilde orta kısımda portakal veya portakal çiçeği algılıyorum. Genellike üst notalarda karşımıza çıkan portakal aroması, Eau d'Epices de orta kısımda görülüyor. Buradaki portakal ferah ve canlı değil. Baharatlarla kombine edilmiş reçinemsi şekilde karşıma çıkıyor. Hala karanlık sayılabilecek baharatlar ve portakal, oldukça tatlı diyebilirim. Alt notalara geçeyim. Son kısımda dumansı tütsü, portakal, baharatlar ve biraz da amber var. Fakat ağırlık tütsü ve amberde diyebilirim. Gerilerden kabe samanı da hissediyorum. Fakat baskın değil.

Eau d'Epices, aynı ismi gibi baharat ağırlıklı. Parfümün başlangıcındaki Arap kokularına benzeyen baharatlarla daha ilk saniyelerde karşılaşınca oldukça şaşırdım. Biraz da yadırgadım ilk kullanımlarımda. Üst notalardaki baharatlar, derin, karanlık neredeyse kimyasal, dumansı, reçinemsi bol tatlı ve tuhaf. Herkesin sevebileceğini sanmıyorum üst notaları. Üst notalarını garip şekilde kolaya benzettim. Hatta kola aromalı jelibon yiyormuş hissine kapıldım. Biraz Serge Lutens'in o gizemli baharat kullanımına benziyor. Hafiften Chergui esinlenmesi var sanki başlangıçta. Orta kısımda aynı tatlı baharatlara portakal çiçeği ve reçine ekleniyor. Fakat ferah değil gayet ağdalı. Orta notalar baharat-reçine-portakal çiçeği kombinasyonu diyebilirim. Son kısımdaysa yanmış tütsü, baharatlar ve amber var. Çok sevdiğimi söyleyemem alt notaları.

Bizzat Andy Tauer’in çizdiği Eau d’Epices’ın yapı taslak şemasında da görüleceği üzere, dört ana temel üzerine inşa edilmiş kokusu. Baharat, tütsü, odunsu notalar ve portakal çiçeği. Diğer kokular, bu dört başlığın altında konumlandırılmış. Daha doğrusu detay olarak düşünülmüş. Bu şemadan hareketle Eau d’Epices için portakal çiçekli, tütsülü baharatlardan oluşuyor denebilir. Fakat dördüncü öğe olan odunsu kullanımına rastlayamadım.

                                            Andy Tauer tarafından çizilmiş Eau d'Epices'in tasarım şeması.

Eau d'Epices, karanlık, derin, yoğun, gizemli, tuhaf baharatların egemenliğinde diyebilirim. Neredeyse deri benzeri baharatlar, zaman zaman Arap parfümü hissi bile verebiliyor. Benim gibi baharat seven birisini bile çok etkileyemedi diyebilirim Eau d'Epices. Lutens benzeri reçinemsi, tatlı, karanlık baharatları, Tauer'in sevdiğini düşünüyorum. Çünkü daha önce denediğim L`Air du Desert Marocain ve Orange Star'a benzettim genel halini Eau d'Epices'in. Aynı onlar gibi tuhaf baharatları yine kendime yakın bulamadım ne yazık ki.

O zaman kendimce herkesin zihninde canlandırabilmesi için tanımlayayım kokusunu. Başlangıcını kolalı jelibonlara, orta kısmını mesir macununa, sonlarını da portakallı tütsüyle eşleştirdim zihnimde. Bu tanımlarıma ne kadar katılırsınız bilemeyeceğim fakat umarım yanılmıyorumdur.

Eau d'Epices, genel olarak yüksek kaliteli bir parfüm. Karanlık, koyu baharatların hakimiyetinde ilerliyor. Günlük kullanıma çok uymayacak tarzda olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca herkesin sevebileceği gibi değil. Uç noktada baharat kullanımına sahip gibi. Sanki Doğu-Arap etkili gibi geldi bana genel hali.

Hissedilir oranda tatlılığa sahip denebilir. Günümüzün modern parfümlerinin değişmez öğesi tatlılık, Eau d’Epices’da fazlasıyla kullanılmış. Zaman zaman şekerliliğe doğru kayan tatlılığı, tonka fasulyesi veriyor olabilir.


İlk kullandığımda sevemediğim üst notalarındaki baharatları, ayakkabı boyalarına benzettim. Bir yorumcu da yeni alınmış deri çantaya benzetmiş. İlerleyen kullanımlarda daha anlaşılır buldum. Tuhaf ve sevmesi zor tatlı baharatlar, kimilerine göre ilginç olabilirken, bence sanatsal bir deneme olmuş. Bu anlamda denemeden alınması riskli parfümlerden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Kokusunun tasarımını, markanın da sahibi olan parfümör Andy Tauer yapmış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Tam bir soğuk kış günü parfümü. Uniseks olarak sunulsa da bence erkek kullanımına daha yakın.

Bahsetmem gereken son konu ise kalıcılık ve fark edilirlik durumu. Denediğim diğer Tauer'ler gibi kalıcılığı çok iyi. Kıyafet üzerinde günlerce kalıyor Eau d'Epices. Tende de iki güne kadar kendisini hissettiriyor. Fark edilirliği başlarda oldukça yüksek. Onun içindir ki çok az kullanmanızı öneririm herhangi bir Tauer parfümünü. Çünkü oldukça yoğun ve keskinler.
  

Artıları:
+ Orta kısmını beğendim.
+ Yüksek kaliteli dumansı-baharat parfümü arayanlar muhakkak denemeli.
+ Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek.

Eksileri: 
- Sonlarını sevemedim.
- Garip ve sevmesi zor kokusu herkesin hoşuna gidecek gibi değil.
- Fiyatı çok yüksek ve heryerde bulmak zor.

Koku Güzelliği:10/6.5

30 Ekim 2013 Çarşamba

Versace – Eros (2012)


Versace – Eros (2012)

Öğle yemeğinizi değeri 3.000 doları aşkın tabaklarda yemek ister misiniz? Beş çayınızı 930 Euroluk bardaklarda içmek size ne düşündürür? Çayınıza koyacağınız şekerlerin bulunduğu şekerliğin 175 Euro olması sizin için anlam ifade eder mi? Akşamın ilerleyen saatlerinde canınız salata mı istedi. 185 Euroluk salata kabına ne dersiniz? Çorba servis kasesine 750 Euroyu gözünüz kapalı verir misiniz? Büfenizin üzerinde duran tekli bir mumluk için 285 Euro vermek sizin için sorun değil mi? Haydi son soru: 99 Euroluk tuzluğun, diğer plastik tuzluklardan ne farkı olabilir? Lüks hayata hoşgeldiniz!

Ülkenin yarıdan fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını düşündüğümde, yukarıdaki soruları sokaktan geçen insanlara sormanın abesle iştagal olacağının farkındayım. Çünkü lüks tüketim sadece belli bir kesimin ilgi alanına giriyor. Üç bin dolara altı tane tabak almanın dayanılmaz cazibesini, size herhangi bir mahalle esnafı değil, dünya çapında faaliyet gösteren lüks segmentin gedikli markaları sağlayabilir. Mesela Versace...

Versace'ın ünlü Alman mağazalar zinciri Rosenthal için tasarladığı ev dekorasyon ve mutfak ürünleri serisinin isminin "Iconic Hereos" olduğunu gördüğümde enterasan geldi bana. Versace'ın, üzerinde antik dönemin figürlerinin bulunduğu vazolar, yemek takımları ve diğer aksesuvarları, tahmin edilebileceği üzere oldukça yüksek fiyatlara satılıyor. Bu ürünlerin alıcılarının da üst gelir grubundan insanlar olduğu büyük bir sır değil.


Versace'ın antik dönem figürlerini merkeze alan mutfak ürünleri tasarımlarından, markanın ismiyle yine antik döneme gönderme yapan parfümüne geçelim artık. Anlaşılan Versace, bu aralar eski kültürlerden kaynağını alan işlere imza atıyor. Versace'ın en yeni erkek parfümü 2012 yılında piyasaya sürüldü. Eros, ismini yine antik dönem mitolojisinden almış.

Muhtemelen en bilinen mitolojik tanrılardan birisidir Eros. Platon ve Aristotales'in de bahsettikleri Eros'un bu kadar popüler olmasının sebebi büyük ihtimalle, aşk tanrısı olmasıdır. İnsanlara attığı oklarla, onları birbirlerine aşık eden Eros, genellikle sırtında iki kanatla ve elinde okla tasvir edilmiş, sanatçılar tarafından. Küçük, güzel bir çocuk olarak resmedilen Eros, belki de aşkın masumiyeti ve saflığına istinaden böyle tasvir ediliyordu. Sebebi her ne olursa olsun, İtalyan'nın moda endüstrisindeki önemli oyuncularından Versace'ın parfümüne isim babalığı yapıyor Eros figürü.

Eros'un oluşturulmasında Donatella Versace'ın önemli katkısı olduğu aşikar. Eros isminin Donatella Versace tarafından önerildiği ve konseptin de o minvalde şekillendiğini söyleyebilirim. Bazı kaynaklarda şişesinin tasarımını da onun yaptığına rastladım. Kısaca şunları söylemiş kendi parfümleri için:


"Yeni parfümümüz Eros'u, Yunan Tanrısı gibi kahraman ve tutkulu erkekler için tasarladım. Eros, güç ve duygusallığı vurgulayan bir kokuya sahiptir."

Fragrantica'da aromatik fujer olarak sınıflandırılmış Eros. Üzerime ilk sıktığımda canlı turunçgiller karşıma çıktı. Mandalina ve limondan oluşan turunçgiller için kremsi diyebilirim. Yüksek kaliteli yada doğal koktuklarını söyleyemem. Elma hissi veren meyveler dersem daha doğru olur. İlerleyen dakikalarda turunçgiller geriye çekilirken, ortaya baharatlar ve vanilya çıkıyor. Baharat olarak tarçın-karanfil sanki. Fakat vanilya daha baskın. Bu kısımda çok doğal ve kaliteli değil. Son kısım fazla değişmiyor. Bir tek yapay vetiverle odunsu notalar ekleniyor vanilyaya. Alt notaları da ilgi çekici değil.

Eros, günümünüz modern, bol tatlı parfümlerinden birisi. Eğer Eros'u iki kelimeyle anlatın derseniz size "tatlı ve vanilyalı" derim. Onların dışında yapay koktuğunu, ucuz hissi verdiğini, kalitesiz olduğunu ilave edebilirim.

Yoğun tatlılık anladığım kadarıyla tonka fasulyesi tarafından verilmiş. Genel olarak nanemsi bir hali de var Eros’un. Tabiki o nanemsi-mentollü koku bile yapaylık barındırıyor.
   

Versace'ı anlıyorum. Yeni nesil tatlımsı baharatlı parfümlere rakip çıkartmak istemiş. Bunun içinde başlangıca sıradan turunçgilleri eklemiş. Orta kısma yapay vanilyayı kondurmuş. Sonlara da sıkıcı odunsu notaları layık görmüş. Şuna emin olabilirsiniz ki Eros, son zamanların en yapay ve vasat parfümlerinden birisi. Bu anlamda yeni Bulgari Man gibi hayal kırıklığı yarattı bende.

Rakipleri kimler mi? Yves Saint Laurent - La Nuit de L'Homme ve Body Kouros, Paco Rabanne - 1 Million, Chanel - Allure Homme ve Sport, Rochas Man, Bulgari Man, Jean Paul Gaultier - Le Male, Givench - Pi ve diğerleri. Versace'in bu arkadaşlara verdiği cevap olan Eros, başarısız bir replikadan öteye geçemiyor ne yazık ki.

Üzerimden kokusunu alırken düşünüyorum Eros'u. Acaba bu parfüm bana ne anlatmaya çalışıyor? Hangi yeniliği getiriyor? Ortaya ilginç bir fikir atıyor mu? Bu soruların hiç birisine doğru düzgün veremediğimi fark ediyorum. Muhtemelen Versace yönetiminin de vereceği çok fazla cevap yok.

Evet Versace küresel bir marka. Dünyadaki bir çok kişiye hitap etmesi gerekiyor ürünlerinin. Bu da onu popülizmin yumuşak ve sıcak kucağına itiyor. "Ortalama bir tatlı vanilya parfümü yap. Müşterileri kap." Düşünce şekli bu olunca ne yazık ki ortaya başarılı işler çıkamıyor. Biraz daha özen gösterilseymiş keşke Eros'a.


Parfüm tarihinin vasat kokular çöplüğüne gitmeye aday Eros. Ona bu yolculuğunda başarılar diliyorum ve bir an önce gideceği yere varması için arkasından bir kova su döküyorum. Yolun açık olsun Eros.

Eros’un hiç mi iyi tarafı yok diyebilirsiniz. Şöyle bir düşünüyorum ama aklıma gelmiyor. Fakat kalıcılığının gayet iyi olduğunu söyleyebilirim. Özellikle kıyafet üzerinde gayet başarılı kalıcılığı. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonrasında normale dönüyor.

Kokusunun tasarımını Aurelien Guichard yapmış. Sonbahar-kış kullanımına yakın. Denemeden almayınız, pişman olmayınız.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.


Koku Güzelliği:10/4.5

27 Ekim 2013 Pazar

İlk çekilişin kazananı belli oldu!


İşte oldu. Çekiliş tamamlandı. Kazanan belli oldu. Parfüm Merakı sitesinin ilk çekiliş talihlisi, yeni üyelerimizden birisi.

Kazanan: Fuat Kaynak
E-posta adresi: fuatkaynak85@gmail.com

Eğer herhangi bir sebepten ötürü Fuat Kaynak'tan cevap alamazsam, yedek talihliye göndermek zorunda kalacağım hediyeyi.
Yedek: İlker Sarıaydın
E-posta adresi: isariaydin@gmail.com

Fuat arkadaşımıza bir kaç dakika sonra mail adresi aracılığıyla ulaşacağım ve adres bilgilerini alacağım. Sonrasında da en kısa zamanda, içinde beğeneceğini düşündüğüm küçük sürprizlerle beraber hazırladığım paketi adresine göndereceğim. Tebrikler Fuat Kaynak. Ömrünün sonuna kadar şansının böyle olması dileklerimle...

Çekilişe katılan ve mesaj gönderen herkese teşekkür ederim. Önümüzdeki haftalarda yeni çekilişlerde, elimdeki parfümleri bu şekilde sizlere ulaştırmaya devam edeceğim. Unutmayalım: "Paylaşmak güzeldir..."

26 Ekim 2013 Cumartesi

Robert Piguet – Calypso (2010)


Robert Piguet – Calypso (2010)

"Yunanlılar Troya’yı yakıp yıktıktan sonra ülkelerine dönerken fırtınaya tutulurlar. Çok zarar görürler. Odysseus ise tam 10 yıl denizler üzerinde sürüklenip durur. Bu sürüklenmelerin bir durağı güneş tanrısı Helios’un sığırlarının otladığı Thrinakie adasıdır. Açlıkla karşı karşıya kaldıkları bu adada Odysseus’un dokunmayın demesine rağmen arkadaşları bu kutsal sığırlardan birkaçını keserler. Helios’un sığırlarına dokunan kimse bir daha yurdunu göremeyecektir. Yola çıkan gemileri güneş tanrısının kışkırtmasıyla, Zeus’un yolladığı şimşeklerle parçalanır. Sadece Odysseus kurtulur. O da Calypso adasına çıkmayı başarır. Bu sırada Odyssus’un Telemakhos’da bulunan eşi Penelope ile evlenip onun zengin krallığını da ele geçirmeyi amaçlayan birçok kişi bulunmaktadır. Calypso ise Odysseus’la evlenmek isterken Odysseus’un da tek isteği yurduna dönmektir. Bunu gören tanrılar Odysseus’a acırlar ve Calypso’dan onu bırakmasını isterler. Calypso bu teklife çok sinirlense de sonra ikna olur ve Odsseus’un yurduna dönmesi için gereken yardımı yapar. Odysseus, büyük mücadeleler vererek Penelope’ye kavuşur." (Bedrettin Cömert)

Calypso, Homeros'un Odysseia destanında adı geçen gizemli tanrıçadır aslında. Adı Yunanca gizlemek anlamına gelen kalyptein'ten türetilmiş. Ayrıca, Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılan Atlas'ın kızı olarak geçiyor kaynaklarda.

Benim de okumakta zorlandığım Yunan Mitolojisindeki bu karmaşık olaylar ağına daha fazla sokmayayım sizi. 1978’de Hacettepe Üniversitesinde görevliyken, henüz 38 yaşında siyasi bir suikaste kurban giden Bedrettin Cömert’in, Türkiye'nin hala en kapsamlı mitoloji kitabı olarak kabul edilen Mitoloji ve İkonografi'sini ne kadar okusanız da sonuç değişmeyecektir.


Onlarca tanrı ve tanrıça, onların genellikle tuhaf ilişkilerinden doğan çocukları ve bir sürü farklı karakterle birlikte, Yunan Mitolojisi tam da dönemin ruhunu uygundu belki de. Bugün okuduğumuzda anlamsız gelen bu mitolojik hikayeler, Antik kültürün en önemli söylenceleriydi. Homeros'un ünlü İlyada ve Odysseia'sı bunun en bariz kanıtı olarak sunulabilir. Antik dönem Anadolu ve Yunanistan'da halk İlyada ve Odysseia'yı ezbere bilirmiş. Askerlik, tıp, teknoloji, hukuk, din bilgilerinin tamamının kaynağı bu kitaplardı.

Antikite, yüzlerce yıl öncesinde kalmış olsa da, Avrupa kültürünü önemli ölçüde etkilemiş. Özellikle İtalyan ve İngiliz edebiyatına etkilerinden söz edilebilir. Sadece edebiyat alanında değil, toplumsal hayatta bile mitolojinin etkileri hala görülür Batı kültüründe. Bazı şehir isimleri, özel şirketler hatta çocuk isimleri bile mitolojiyle ilintilidir zaman zaman. Bu anlamda derin izlere sahiptir Yunan Mitolojisi, günümüzün kıta Avrupasında.

Bu izleri hayatın farklı alanlarında da takip edebiliriz. Bizi ilgilendiren kısım olan parfümlerde de karşımıza çıkar mitolojik kahramanlara ait isimler. Mesela Chanel'in ünlü Antaeus'u, Givenchy'nin Xeryus'u, Versace'ın yeni parfümü Eros'u ilk aklıma gelen örnekler. Ve 1950'li yıllardan kaynağını almış bir başka mitolojik isme sahip esere göz atmanın vakti geldi artık.

1940'lı yıllara kadar gider Robert Piguet'in parfüm macerasının başlaması. Kıyafet tasarımcısı ve günümüz deyimiyle modacı Piguet, dönemin Fransız aristokratlarına hizmet verir. İsmi en çok geçen tasarımcılardan birisiyken, güzellik ürünlerine el atar. Ortaya müthiş bir parfum koleksiyonu çıkar. Bandit, Visa, Fracas, Baghari parfümleri çok büyük ilgiyle karşılanır Fransa'da. Fakat markanın ömrü fazla olmaz ve 1950'li yıllarda üretime son verilir.


2000'li yıllar Robert Piguet parfümleri için hayata dönüş anlamına gelir adeta. İşte ismini mitolojiden alan Calypso'da bu yeniden dirilişten nasibini alır. 2010 yılında parfümör Aurelien Guichard tarafından tekrardan formüle edilerek, koku bağımlılarının beğenisine sunulur. Böylece Calypso isimli klasik, uzun yıllar sonra tekrardan karşımıza çıkıverir. Bize de onu koklamak, anlamak ve elimizden geldiğince yazmak düşer.

Calypso, kendi sitelerinde kısaca şöyle tanıtılmış: "Büyüleyici ve romantik. Calypso, ateşli ve yeşil çiçeksi yönleriyle büyüleyici bir karışımdır."

Fragrantica'da oryantal çiçeksi olarak sınıflandırılmış Calypso'nun başlangıcı bir paça turunçgiller (bergamot ve mandalina) ve sardunya ile gerçekleşiyor. Çok temiz, pürüzsüz, yüksek kaliteli güzel bir açılışı var Calypso'nun. Üst notalarını sevdim. Orta kısma geçildiğinde gül bütün ağırlığıyla baş role geçiyor. Turunçgiller ortadan kayboluyor. Sardunya gerilerde kalırken, güle nefis bir süsen (iris) ekleniyor. Orta kısımda gül ve süsen ağırlıklı diyebilirim. Hala çok temiz, kaliteli ve güzel. Orta kısımda çok başarılı. Alt notalara geçildiğinde gülün ağırlığı hissediliyor. Süsen gerilerde kalırken, bu sefer de paçuli, misk ve biraz da süet kokusu ekleniyor. Sonları çok ilginç gelmedi bana. Başlangıcını ve orta kısmını düşündüğümde ortalama bir kapanışa sahip. Böylece de tenden ayrılıyor.

Calypso, gördüğüm kadarıyla tam bir gül kokusuna sahip. Gülden sonra en öne çıkan nota süsen (iris). Başlardaki turunçgil-sardunya işbirliği tam olması gerektiği gibi. Fakat sonları beklentilerimin biraz altında.


Calypso, çok güzel bir gül parfümü. Yüksek kaliteli, sakin, saldırgan olmayan, hüzünlü, modern, yapaylık barındırmayan ve doğal kokan yapısıyla dikkat çekiyor. Bu aralar şansıma mıdır nedir, hep çok hoş gül parfümleri ile karşılaşıyorum. İşte yine öyle oldu ve Calypso'yu sevdim.

Kısa süre önce kullandığım Histoires de Parfums'ün 1876'sına benzettim genel halini. 1876 daha baharatlıyken, Calypso, daha çiçeksi. Fakat 1876 daha detaylı ve kompleksken, Calypso biraz düz çizgide ilerliyor. Yine de kalitesi ve size yaşattığı duygular bakımından ikisi de birbirinden güzel deneyimler oldu benim için.

Calypso, kadın parfümü olarak sunulmuş. Bence öyle yoğun kadınsılık barındırmıyor. Mis gibi kokan gül parfümü arayan erkeklerin denemesi gereken seçeneklerden birisi olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen pişman olmayacaksınız.

Kabul etmek gerekir ki Calypso, çok yaratıcı, farklı yada benzersiz bir kokuya sahip değil. Onu piyasadaki bir çok niş parfümde kullanılan güle benzetebilirsiniz. Fakat gül kokusu, zaten baskın olduğundan, artık bana bir çok gül temalı parfüm, birbirine benzer geliyor. Calypso, bu anlamda ünik değilse de kokusunu tecrübe etmeye değer.

Eau de Parfum ve Parfum Extrait olarak iki versiyonu bulunuyor Calypso'nun. Benim denediğim Eau de Parfum (EDP) olanıydı. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun olacağını düşünüyorum. Özellikle hüzünlü ve serin sonbahar günlerine çok yakışacaktır.

                                                                       Parfüm Merakının kendi çekimidir. 

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Orta kısmı da çok güzel.
+ Yüksek kaliteli ve duru kokusu, denenmeye değer.

Eksileri:
- Sonları enterasan değil.
- Fark edilirliği zayıf.
- Fiyatı biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/7.5

22 Ekim 2013 Salı

Lalique – White (2008)


Lalique – White (2008)

Bugün küçük bir oyun oynayalım sizinle. Dolabınızda yada çekmecenizde duran parfüm şişelerinden birini alın elinize. İyice inceleyin onu. Hiçbir detayını atlamadan, acele etmeden, anlamaya çalışarak. Altına, üstüne, kenarına, şekline, rengine ve size vermek istediği mesajı düşünün. Neden bu şişe böyle? Neden başka şekilde değil? Buna kim karar veriyor? Ve daha da önemli soru: Parfüm şişesi önemli midir?

Parfüm denen sıvının tarihi kadar eskiye gider parfüm şişelerinin tarihi. Aslında ikisinin kaderi ortaktır bir anlamda. Birinin olmadığı yerde diğeri de anlamsızlaşır. Birbirlerini biraz zevkle biraz da mecburiyetten tamamlarlar. Meşhur Uzak Doğu felsefesi Yin-yang gibidir parfümlerle şişeleri arasındaki ilişki. Kopması imkansızdır. En azından yüzyıllardır böyledir durum.

Parfüm denen kokulu sıvıyı en iyi koruyan nesne, şu ana kadar hala camdır. Parfüm üreticileri de bu kurala sessizce ve kabullenmişlikle boyun eğerler. Hatta parfüm gibi önemli bir sıvıyı koyacakları şişeleri, sanat eserlerine çevirmeye çalışırlar. İşte burada tasarım öne çıkar. Çünkü sanat eseri sayılabilecek bir parfüme ancak sanat eseri bir şişe yakışacaktır.


1860 yılında doğmuş Rene Lalique isimli bir adam kariyerine mücevher tasarımcısı olarak başlar. İlerleyen yıllarda cam tasarımları da yapar. Fakat en büyük sükseyi 1900'lü yılların başında Paris'te düzenlenen Uluslararası Büyük Sergi'de gerçekleştirir. Japon sanatından ve sembolistlerden esinlenerek yarattığı mücevherlerle sanatını duyurmayı başarır. Camı kalıplara dökerek biçim verme tekniğini kullanan ve bazı mekanik yöntemlerden yararlanarak işçiliği oldukça basitleştiren bu sanatçı, camcılık alanına büyük yenilikler getirmiştir.   

Dönemin sanat akımı olan Art Nouveau tarzında tasarımlara ağırlık verir Rene Lalique. Vazolar, heykeller, kaseler, kristal panolar yapar. Bu arada Lalique markası hayata geçmiştir. Art Nouveau tarzında tasarladıkları mücevherler, takı sanatında çığır açar adeta. Farklı hayvanlar, bitkiler, birbirini izleyen geometrik akıcı biçimler, Art Nouveau akımının konusunu oluşturur. Lalique'in de bu yönde bir çok eseri vardır zaten.

Bizi ilgilendirense markanın cam şişe tasarımları. Anlaşılacağı üzere Lalique başlangıçta "Cama hayat veren" marka olarak bilinse de ilerleyen yıllarda parfüm şişeleri de tasarlamışlardır. Sürekli gelişen ve büyüyen parfüm endüstrisinde ilginç, lüks, zarif ve kaliteli şişe ihtiyacı gittikçe artıyor. Parfüm üreticileri, ürünlerini kimi zaman en çarpıcı şişelerle kimi zamansa sade şişelerle müşterilerinin beğenisine sunuyorlar.


Enterasan olansa parfüm şişeleri ve cam tasarımcısı bir markanın, parfüm üretmeye de başlaması. Aslında kendi uzmanlıklarına yakın sayılabilecek bir iş onlar için. 2006 yılındaki parfümleri Encre Noir ile koku severlerin gönlüne taht kurmuş durumda Lalique. Oysaki diğer parfümlerini de  Jean-Claude Ellena, Bertrand Duchaufour, Mathilde Bijaoui, Dominique Ropion, Maurice Roucel gibi çok önemli parfümörlere tasarlatmışlar. Yani parfümler konusunda iddialılar anladığım kadarıyla.

2008 yılındaysa bugünkü yazı konuğum olan White’ı piyasaya sürdüler. Kendi sitelerinde şöyle tanıtılmış White:

"Baharatlı, miskli, rafine dünyasal bir parfüm. Şık erkeğin gerçek imzası. Gümüş krom halka ve metalik parlaklık eklenmiş kapağı sayesinde  "Beyaz" imza gerçekleşmiş olur."

Parfümü üzerime ilk sıktığımda ferah limon ve bergamot beni karşılıyor. Limon biraz daha ön planda. Modern, canlı, temiz ve yüksek kaliteli. White'ın açılışı nefis diyebilirim. Orta notalara geçildiğinde limon geride kalıyor. Onun yerine ferah ve buruk baharatlar ortaya çıkıyor. Biber baş role geçiyor. Fakat buradaki baharat kullanımı keskin ve yoğun değil. Biraz meyvemsi ve ekşimtrak. Sanki arkalarda fesleğen gibi aromatik otlar var. Başlangıcı kadar başarılı gelmese de "eh işte" orta notaları. Son kısımda orta notalar ekseninde devam ediyor. Büyük değişim geçirmiyor. Ekşimsi baharatlara bu sefer odunsu notalar ekleniyor. Muhtemelen sedir ağacı. Böylece de tenden ayrılıyor.


White, başlangıcı dışında çok değişmiyor ve tek düze ilerliyor. Parfümün geneline ilginç bir baharat kullanımı hakim. Ferah ve yumuşak sayılabilecek baharatlar, bana aromatik fujerları hatırlattı. Başlarda limon, orta kısımda buruk baharatlar ve sonlarda odunsu notalar. Evet White bu üç ana öğeden oluşuyor. Bu anlamda basit sayılabilecek bir formüle sahip.

Başlangıcını çok sevdiğim, orta kısmını biraz garip bulduğum ve sonlarını ise ortalama olarak nitelendirebileceğim bir arkadaş White. Yüksek kaliteli, yapaylık hissedilmeyen, canlı bir kokusu var. Zaman zaman hüzünlü (belki de bu parfümü sonbahar günlerinde kullandığım içindir) hissetmeme sebep oldu. Bir çok kişi onun yaz mevsimine uygun olduğunu söylemiş ama bence ilkbahar-sonbahar aylarına daha uyacak gibi duruyor.

Genel olarak baharatların kullanıldığı parfümler, ağır, yoğun, keskin oluyor. Onun içindir ki baharatlı parfümleri kış mevsimine çok yakıştırıyorum. Fakat White'ta ferah kullanılan baharatlar, onu sıcak günlerde kullanmaya uygun hale getirmiş. Örneğine çok rastlanmayan baharatlı ferah kokulardan birisi olarak değerlendirilebilir.

İsminin White olması ve şişesinin bembeyaz tasarlanması, kullanmadan önce temiz, akuatik, sabunsu, miskli bir koku olacağını düşündürttü bana. Fakat hiç de beklediğim gibi çıkmadı. Ne sabunsuluk ne pudra efekti ne de bolca misk algılamadım. Bu anlamda kokusu ile konsepti arasında biraz uyumsuzluk sezinledim.
 

White, bu tür kokuları sevenler için çok iyi bir seçenek. Fakat kullanım sürecinde benim açımdan harika hislere ulaşmamı sağlayamadı. Özellikle orta kısımdaki o ekşimsi baharatlara bir türlü ısınamadım. Bu da kokusunu kendime yakın bulamama sebep oldu. Güzel başlayan ama beklediğim gibi bir bağ kuramadığım parfümler listesine alıyorum onu. Luca Turin'in "En iyi erkek parfümü" gibi listeleri varsa benim de böyle hayali listelerim var işte.

Madem söz Luca Turin'den açıldı, onunla devam edelim. Turin, White'a beş üzerinden üç yıldız vermiş ve onu kremsi çam olarak sınıflandırmış. EDT konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı kıyafet üzerinde çok iyi. Fark edilirliği başlarda yüksek oldu. Sonradan tene yakın kaldı. Kokusunun tasarımını  Christine Nagel yapmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.


Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Yüksek kaliteli, pürüzsüz ve şık bir kokusu var.

Eksileri:
- Orta kısmını sevemedim.
- Sanırım genel olarak kendime yakın bulamadım.

Koku Güzelliği:10/6.5