23 Aralık 2013 Pazartesi

By Kilian – Amber Oud (2012)


By Kilian – Amber Oud (2012)

Uzun zamandır dolabımda duran parfümlerden olduğunu söyleyebilirim Amber Oud'un. Geçtiğimiz yıl (2012) piyasaya çıkan Amber Oud, havaların soğumasını beklediğim parfümlerden birisiydi.

Amber Oud'un en ilgi çekici yanı şüphesiz, ismindeki "öd ağacı" göndermesi. Son yıllarda çılgınlık halini alan öd temalı parfümlere, niş parfümcülüğün iddialı ismi Kilian Hennessy'in tepkisiz kalmayacağı belliydi. Hatta öyle bir çıkış yaptı ki arka arkaya, beş öd temalı parfüm piyasaya sürdü, dört yıl içinde.

By Kilian, öd temalı parfümlerini "Arabian Nights" adı altında piyasaya sürüyor. 2009 yılında bu serinin ilk parfümü çıkarıldı. 2013 yılı sonu itibariyle beş parfüm var Arabian Nights serisinde. Bu serideki parfümlerin isimlerinin tamamında "Oud" var. Aslında gayet anlaşılabilir bu durum. Arap pazarı için tasarlanan ve ismi "Arap Geceleri" olan bir serinin Ortadoğu coğrafyasına hitap etmesi gayet anlaşılabilir. Önceki aylarda denediğim Incense Oud'u gayet başarılı bulmuştum. Şimdi serinin bir başka kokusu Amber Oud karşımda.


Resmi tanıtımı kısaca şöyle yapılmış: "Amber Oud, çok eskilerden kalma iki hammadde olan, Kamboçya'dan gelen amber ve öd ağacının, yumuşak, sıcak ve şehvetli karışımı üzerine inşa edilmiştir. Amber, karanlık öd ağacının hayvansal kalitesiyle yeniden inşa edilmiş, Laos'un benzoin'i ile Madagaskar'ın vanilyası, kokuya zenginlik katmıştır. Atlas'ın sedir ağacını beraberinde getiren bu kreasyon, balsamik notalar tarafından dengede tutulmaktadır."

Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılan Amber Oud'u üzerime ilk sıktığımda biraz irkiliyorum. Karmaşık, keskin ve biraz sert başlangıcı var. İlk algıladığım yoğun sıcak baharatlar. Muhtemelen tarçın, karanfil ve biber. Baharatlar tatlı değil hafiften metalik. Üst notaları sevdim. İlerleyen dakikalarda baharatlar biraz geri planda kalıyor. Ona destek olarak egzotik/hayvansal amber katılıyor oyuna. Orta kısımda gayet güzel diyebilirim. Geçeyim sonlara. Parfümün kapanışı radikal bir değişim gösteriyor. Başlangıçtaki baharat ve hayvansal amber ortadan kayboluyor. Onların yerini pudramsı vanilya biraz da odunsu notalar alıyor. Pek hoşuma gitmedi sonları. Böylece de tenden ayrılıyor.

Amber Oud. İsmine bakarsak parfümün amber ve öd ağacını merkeze almasını bekleyebiliriz. Evet amber orta kısımdan itibaren yoğun ve ön planda. Fakat öd ağacına rastlamadım. Zaten bazı parfüm severlerde aynı şeyi söylemiş. Onlara katılıyorum. İsminde öd var ama bir çok öd temalı parfüm denemiş birisi olarak neredeyse hiç öd algılayamadım. Bu parfüm benim tenimde baharat-amber-vanilya ekseninde ilerledi. İyi ki de öyle yapmış.


Biraz detaya ineyim. Başlangıçtaki baharatların biraz metalik olduğunu yukarıda belirttim. Yapaylık sınırında dolaşan bu durumu inkar etmenin anlamı yok. Fakat yine de bu metalik tarz, biraz da içkimsi hava veriyor genel aurasına. Ve de onu ilginç şekilde cazibeli yapıyor. Keskin ve kuru baharatları kimileri Ambre Sultan'daki kullanıma benzetmiş. Biraz benzerlik olsa da Amber Oud, Ambre Sultan kadar kaliteli ve rafine değil. Şu halde bile başlangıcını oldukça güzel buldum.

Orta kısımdaysa hayvansal amber baskın. Şimdi genellikle hayvansal kokan parfümlerle aram yok. Gerek Dzing gerek Muscs Koublai Khan, bana göre arkadaşlar değil. Fakat burada amber ile hayvansallık arasında iyi bir denge kurulmuş. Bu şekilde rahatsız edici değil, tersine etkileyici. Fakat hala Ambre Sultan kadar baş döndürücü değil.

Son kısımsa ne başlangıca ne de orta kısma benziyor. Tamamen bağımsız bir vanilya ve sedir ağacı. Vanilya biraz pudralı kullanılmış. Güzel vanilya kullanımını seven ben bile sevmedim buradaki vanilyayı. Böylesi basit ve sıradan kokan vanilyayı, bir çok ana akım markada da görebiliriz. Neden son kısım bu kadar boş verilmiş anlamadım. Alt notalar hayal kırıklığı...

Amber Oud'u iki kısma ayırabilirim. İlk kısım baharatlı amber ve hayvansallık. Bu kısım muhteşem olmasa da başarılı. İkinci kısımsa vasat vanilyaya sahip son bölüm. Olmasa da olurmuş alt notaları.


Amber Oud, son kısmı hariç, kaliteli ve çekici bir kokuya sahip. Evet metalik yanı var. Fakat beni çok irite etmedi. Belli sınırlar içinde kabul edilebilir buldum.

Eğer öd temalı parfüm arıyorsanız sizin için iyi bir seçenek olmayabilir Amber Oud. Geneline baktığımda kompleks yada çok katmanlı değil. Arabian Nights serisinin oldukça yüksek fiyatlara satıldığını düşündüğümde, parasını hak eden bir parfüm olarak görmüyorum. Almadan önce muhakkak denemenizde fayda var.

Parfümün tasarımcısı, markanın diğer işlerine de imza atmış olan Calice Becker. Kilian Hennessy, internette rastladığım bir söyleşisinde Amber Oud'u uniseks olarak sınıflandırmış. Bence durum Hennessy'in dediği gibi değil. Gerek hayvansal yanı gerekse keskin kuru baharatlar, onu erkek kullanımına yaklaştırıyor. Kadınların üzerinde iyi sonuçlar vereceğini düşünmüyorum. Yani erkeksi bile denebilir Amber Oud için. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Sıcak yaz günlerinde denemenizi tavsiye etmem çünkü sonuç hoş olmayabilir.



Koku Güzelliği:10/7

19 Aralık 2013 Perşembe

Azzaro – Visit (2003)


Azzaro – Visit (2003)

"Azzaro için, parfüm başlı başına cazibe unsurudur. Yeni duygu arayışlarına yelken açmaktır. Bunu sağlamak için en yetenekli parfümörlere kokuları formüle ettirir. Ek olarak, geleneğe sadık kalır. Fakat yenilikçi kokuları ve alışılmışın dışındaki karışımları da destekler. Kalitenin izini sürerken takıntılıdır. En asil ve kusursuz içerikleri kullanır parfümlerinde.

Azzaro parfümleri, güzel, doğal elementlerin bolca kullanıldığı öğeleri içerir. Turunçgil, yıldız anason, gül, yasemin, paçuli, sedir ağacı, vanilya, tonka fasulyesi ve diğerleri. Birçok başarılı kreasyonumuz, Akdeniz yaşam tarzı ve otantik değerlerden esinlenerek hayata geçirilmiştir."

Azzaro markasının ve onun kurucusu Loris Azzaro'un parfümlere nasıl baktıklarını açıklıyor sanırım bu ifadeler. Uzmanlık alanı moda tasarımı ve aksesuvarlar olan Azzaro'un, güzel kokular evrenine girişi hepimizin bildiği gibi kült olmuş bir klasikle gerçekleşti. 1978 yılında, erkekler için piyasa sürülen Azzaro Pour Homme'un dünya çapındaki büyük başarısının sırrı, tabiki onu kendisi için kullanan ve sahip çıkan erkeklerdi. Oysaki üç yıl önce çıkan ilk parfümleri Azzaro Women, büyük ses getirmemişti. Fakat küçük kardeş Azzaro Pour Homme, bugün bile en çok satan erkek parfümlerinden birisiyse, burada başarı öyküsünden söz etmek mümkün.

Parfüm işini sevmiş gibi görünen Azzaro'un, bugün elli civarı parfüme sahip olması gayet anlaşılabilir. Her ne kadar,  ilerleyen yıllarda Azzaro Pour Homme kadar büyük bir hit meydana getiremeselerde, sektördeki varlıklarını sürdürüyorlar. 2003 yılında parfümler dünyasına Visit isimli üyeyi sundular. Çok büyük reklam kampanyalarıyla sunulmayan, kendi halinde bir parfüm olarak düşünüyorum Visit'i.


Üretimi bitirildiğine dair iddialar olan Visit'in hakkında kendi sitelerinde hiç bilgi olmamasını manidar buldum. Belki de doğrudur artık üretilmediği. Fakat bir çok yerde ve internet sitesinde 2013 yılı sonu itibariyle hala uygun fiyatlara ulaşabilirsiniz.

Fragrantica'da odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış Visit. Bence de doğru bu tanım. Parfümü üzerime ilk sıktığımda keskin ağaç-odun ve baharat (kakule, zencefil ve kara biber) kokusuyla karşılaşıyorum. Doğal ve şık üst notalar gayet güzel ve erkeksi. İlerleyen dakikalarda odunsu notaların ağırlığı artıyor. Sedir ağacı artık baş role geçiyor. Baharatlar hala geriden destek veriyor. Başlangıcıyla aynı diyebilirim orta notalar için. Son kısımda sulandırılmış hissi veren plastiğimsi miskle karşılaşmak büyük hayal kırıklığı oluyor. Bu miske başarılı bir tütsü eşlik ediyor fakat yapaylık ve düşük kalite hissi ne yazık ki daha baskın. Alt notalar en beğenmediğim ve parfümden soğumama neden olan kısmı.

Visit için tam bir odunsu-baharatlı-tütsü kokusu diyebilirim. Bu üç öğe her daim etkili ve güçlü. Günümüzün bol tatlılık içeren parfümlerinden daha az tatlı. Bu anlamda memnun edici. Zaten günümüzün modern tatlımsı baharatlı piyasa parfümlerine fazla benzemiyor. Barındırdığı farklı ağaç-tütsü kokusu onu, ana akım markaların arasında çok fazla rakibi olmayan bir kategoriye yerleştiriyor.

Visit aslına bakılırsa çok basit bir kokuya sahip. Tek düze ilerleyen, sürpriz yapmayan, ne koktuğu belli, fazla şey vaat etmeyen, ortalama bir ana akım odunsu parfüm. Başlangıcı gayet güzel, orta kısmı eh işte, sonları başarısız. Tam bir yeni nesil parfüm gibi davranıyor ne yazık ki. Başlarda güzel ve enteresan kokuyla müşteriyi/alıcıyı tavlayan, 3-4 gün boyunca kullanınca "O kadar da güzel değilmiş" dedirtebilecek bir arkadaş gibi. En azından eğer parfüm kullanmaya yeni başlayan birisi olsam ve sadece bir 1-2 defa deneyerek bu parfümü alsaydım, muhtemelen böyle tepki verirdim.


Onun için modern ve temiz kokuyor diyebilirim. Mahallenin saçlarını yandan ayırmış efendi çocuğu gibi. Biraz Kenzo - Tokyo'ya biraz da geçenlerde kullandığım Gainfranco Ferre - Pour Lui'ye benziyor. Hatta üretimi bitirilmiş Gucci Pour Homme'un 2-3 basamak altındaki benzeri diyebilirim.

Visit, erkek parfümü olarak piyasaya sürülmüş. Gerçekten de tam bir erkek parfümü. Bolca kullanılan odunsular ve erkeksi baharatlar, onu kadın kullanımı için uygun hale getirmiyor. Eğer fiyatı çok uygun, ortalama kalitede, ortalama koku güzelliğine sahip, odunsu baharat parfümü arıyorsanız, muhakkak deneyiniz. Harika değil ama kötü de değil. Bu kalite beni kesmez diyorsanız sadece denenip geçilecek bir arkadaş olarak bakabilirsiniz ona. Peki bir şişesini alınacak kadar başarılı mı? Hiç sanmıyorum.

Yurt dışındaki parfüm platformlarında övgüler alan Visit'i, eğer kendisi gibi ana akım markaların parfümleriyle kıyaslayacak olursam başarılı diyebilirim. Fakat "niş markalarla bir güreş tut bakalım Visit" dersem, kaybeden taraf olacağı çok açık. Onun için fazla beklentiye girmeden yaklaşmanızı tavsiye ederim ona.

Visit EDT olarak satılıyor. Tasarımcısı dünyaca ünlü burun Annick Menardo. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun bence.


Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği: 10/6.5

17 Aralık 2013 Salı

Parfum d’Empire – Fougere Bengale (2007)


Parfum d’Empire – Fougere Bengale (2007)

“Duyulara hitap eden, hayvansı sarı tütün.

Bu fujer, İngiliz berber dükkanlarındaki gibi taze lavanta notalarıyla başlar. Sonra otun sıcak ve kuru aroması bizi Bengal'e, Assam'daki çay tarlalarına götürür. Belirgin tütün içeriği, tonka fasulyesi ile yumuşayarak Hindistan’ın geniş çayırlarının kokusunu bizlere çağırıştırır. Güçlü ve orijinal Fougere Bengale, maceraperest seyyahlar için evcilleşmemiş bir kokudur.

Edward dönemi züppeleri fujer tarzında parfümler kullanırdı. Bu klasikleşmiş koku ailesi (fujer) lavanta, tonka fasulyesi ve meşe yosununa dayanırdı. Fougere Bengale, bu fujerleri güçlü, ballı sarı tütün akoru ile yeniden hatırlar ve bizleri Hindistan'a götürür adeta. Assam çayı ve sıcak zencefilli çörek notalarının tütün ile birleştiği bu esmerimsi aroma, İngiliz kulüplerini ve Bengal kaplanlarının saklandıkları savanaları çağrıştırır. Eski tip koloniyal zerafet, ot ve tonka fasulyesinin tatlı aromaları ile savan kokularına yol verir.

Daha sonra Hindistan ormanlarının hayvansı, yosunlu ve odunsu notalarına dalarız. Paçuli, ipeksi dokunuşu ile etrafa yayılır, tıpkı Avrupaya ulaşan kaşmir şalları, yol boyunca korudukları gibi. Ve Bengal kaplanının topraklarına yapılan bu seyahat Maharajah sarayında son bulur.”

Yukarıdaki tanıtım metninden anlaşılacağı üzere Parfüm İmparatorluğu, bu sefer bizi Bengal’e çağırıyor. Fransa’nın başarılı niş parfüm evi Parfum d’Empire, yine enteresan bir koku ve hikayeyle karşımızda. Fougere Bengale, farklı yerlerde erkek parfümü olarak geçiyor. Bence de gayet yerinde bir sınıflandırma olmuş. Daha fazla uzatmadan geçeyim parfümümüze.


Fougere Bengale, ismine binaen fujer olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda zengin ve baş döndürücü aromayla karşılaşıyorum. Üst notalarda ilk saniyelerde keskin tatlımsı-ekşi kırmızı meyveler (kiraz, vişne) burnumu yalayıp geçiyor. Fakat asıl üst notaları oluşturan aromatik otlar, lavanta ve tatlımsı baharatlar. Açılışı gayet detaylı, ilginç ve derin. Çok etkileyici diyebilirim başlangıcı için. Orta kısma geçildiğinde lavanta gerilerde kalıyor. Baharatlar biraz daha ağırlığını arttırıyor. Baharatlar derken zencefil öne çıkıyor. Bu arada merkeze tütün yerleşiyor. Evet orta kısım dumansı eski-erkeksi tütün kokusu halinde ilerliyor. Kuru pipo tütünleri gibi. Tütün kokusu sever olarak bayıldım orta bölümüne. Son kısımda da tütün ağırlıkta. Ona meşe yosunu ekleniyor sadece. Biraz da kuru paçuli. Başlangıcı ve orta kısmı kadar hayran kalmasam da başarılı diyebilirim kapanışı için.

Şimdi efendim önce isimden gidelim. Parfümün isminin "Fougere (fujer)" olması tabiki bizim açımızdan önemli anlamlar barındırıyor. Bir kere markanın tanıtımında bahsedilidiği gibi gerçek bir fujer var karşımızda. Lavanta, tütün, baharatlar ve meşe yosunu onun fujer karakterini pekiştiriyor. Bu üçlü, onun kokusuna bariz şekilde erkeksilik katıyor. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki tam bir erkek parfümü. Hem de herşeyiyle.

Geçeyim biraz daha detaya. Fougere Bengale'in başlangıcı çok kaliteli, derin ve zengin. Aynı zamanda doğal kokuyor. Yani bir parfümden istenebilecek her şartı yerine getiriyor. Lavantayı çok sevmesem de burada müthiş kullanılmış. Üst notalarda hissedilen ve öne çıkmayan aromatik otlar harika. Baharatlarsa enfes. Bazı yorumcular köri de denilen acı sosuna benzetmişler kokusunu. Evet çağrıştırıyor. Bu efekti muhtemelen biber-kara biber ve zencefil karışımı veriyor. Tabi bu baharatlar kokuyu da oldukça sıcak yapmışlar. Modern ve ayarında kullanılmış tatlılık memnun edici. Başlangıcı kusursuz diyebilirim.

Orta kısımda kokunun yönü çok değişiyor. Ortaya müthiş bir tütün çıkıyor. Uzun zamandır en severek kokladığım ve zevk aldığım tütüne burada rastladım. Neredeyse hiç tatlılık olmayan kuru-tozlu-eski tütünden bahsedebilirim. Biraz maço ve bolca erkeksi. Pipoları yada pipo tütünlerini çağrıştırıyor. Hatta pipo içilen bir odaya girdiğinizde duyduğunuz o dumansılık vardır ya, işte neredeyse ona benziyor. Tütüne eşlik eden baharatlarla uyum şahane. Kimi yorumcular tütüne kuru ot ve ölmez otu notalarının eşlik ettiğinden bahsetmiş. Şöyle bir düşündüğümde yine hak veriyorum. Tozlu-eski tarz fujer tütünü, kuru otsu his verebilir. Belki de bu notalar gerçekten vardır. Zaten varsa da hiç şaşırmam. Orta bölümü nefis bir dumansı tütün kokusu olarak hafızama kazınıyor.


Son kısımsa orta notalarla paralel ilerliyor. O dumansı tütün hala etkili. Fakat artık baharatlar yok. Onun yerine eski bir dost olan meşe yosunu var. Kimi yorumcular vanilyadan da bahsetmişler. Fakat ben algılayamadım. Alt notalar biraz ortalama olmuş sanki. Daha ilginç bir vanilya kullanımı olsaymış, rahatlıkla on puan verilebilecek parfüm olabilirdi.

Fougere Bengale, bence sert ve alışması zor bir parfüm. Hele ki tütün kokusunu sevmiyorsanız hiç denemeyin. Kullanım sürecinde daha ilk gün hayran kaldım kokusuna. Algıları zorlayan, kimilerine tuhaf gelebilecek, günlük kullanıma çok uymayabilecek, karşı cinsten güzel övgüler alamayacağınız bir parfüm olacağını düşünüyorum. Yani günümüzün modern tatlımsı baharatlı piyasa parfümlerinin oldukça uzağında. Çok güvenli kokmuyor. Deneyen çoğu kişi beğenmeyebilir.

Sigaradan ve sigara dumanı kokan her yerden nefret etsem de tütün merkezli parfümleri seviyorum. Hele hele pipo tütününe benzer parfümlere rastladığım zaman çok memnun oluyorum. Onun içinde Fougere Bengale'i sevdim ve benimsedim. Benim için bir şişesi alınabilecekler listesine girmiş durumda.

Fougere Bengale, yüksek kaliteli bir parfüm. Yapaylığa rastlanmıyor. Kimileri onun "ilaç" gibi koktuğunu söylese de katılamayacağım bu görüşe. Sevmesi ve alışması zor bir parfüm olduğundan dolayı 1-2 defa denemek yanıltıcı sonuçlar verebilir. Eğer hala sevemediyseniz zaten size uygun değildir. Fazla zorlamayın.

Çok kompleks, derin, karmaşık, egzotik çağrışımlarla dolu bir seyahat oldu benim için Fougere Bengale. Hayatımın ilerleyen dönemlerinde Hindistan'a gider miyim bilemiyorum. Oradan motorsiklet kiralayıp, bütün Hindastan'ı geçip, Bengal bölgesine yolum düşer mi şüpheliyim? Meşhur Bengal ormanlarında soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan Bengal Kaplanı gibi şahane bir hayvanla karşılaşır mıyım? Toprak yollardan geçip, Assam'ın dünyaca ünlü çaylarından içer miyim? Uzun yıllar sömürge olmuş bu topraklarda, misyonerlerin kurdukları kolonyal mimariye sahip kiliseleri gezebilir miyim? Dünyanın en fakir köylerinden geçerken, ayakları çıplak çocukların bana el sallamalarına karşılık verir miyim? Hava karardığında bir köyde misafir edilir miyim? Evlerindeki tek yemek olan pirinç pilavını büyük bir cömertlikle bana ikram ederler mi? Assam'da derme çatma evlerin olduğu, dünyanın umurunda olmadığı bir köyde, gece yakılan ateşin karşısında uyuklar mıyım? Neden olmasın...


Fougere Bengale, Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında baharatlı lavanta olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört yıldız verilmiş ve çok başarılı bulunmuş. İşte Luca Turin'le aynı fikirdeyiz sonunda.

Eau de Parfum (EDP) olarak satılıyor. Kokusunun tasarımını, aynı zamanda markanın kurucusu Marc Antoine Corticchiato yapmış. Tam bir sonbahar-kış parfümü. Sıcak yaz günlerinde denemenizi tavsiye etmem. Oldukça boğucu ve yorucu olacaktır sizin için. Otuz yaş ve üzerindeki erkeklere tavsiye ederim. Tabiki denemeden almayın.

Koku Güzelliği:10/8

13 Aralık 2013 Cuma

Christian Dior – Bois d’Argent (2004)


Christian Dior – Bois d’Argent (2004)

" Christian Dior’un La Collection Privee serisi, zor bulunan ve kişiye özel parfümlerden oluşan bir koleksiyondur. Bu özel serideki kokular, olağanüstü saf materyallerle, sadece özenle seçilip kullanılarak oluşturulan, erkek ve kadın için otantik ve şık parfümlerdir. Dior'un parfüm yaratım atölyesinde geliştirilen La Collection Privee serisi, Dior'un uzmanlık ve ar-gesini ifade eder."

Yukarıdaki alıntıyı Christian Dior'un internet sitesinde bulabilirsiniz. Dünyanın en büyük kozmetik ve moda markalarından olan Dior'un, parfüm alanındaki ağırlığını anlatmama gerek yok sanırım. Onlarca parfümüyle pazarda büyük bir yer kaplayan Dior'un, üst düzey parfümcülüğü simgeleyen "niş" alanında ürün vermemesi düşünülemezdi.

Bu amaçla, sadece Dior butiklerinde ve bazı özel internet sitelerinde çok yüksek fiyatlara satılan La Collection Privee serisi, 2004 yılında hayata geçmiş bir proje olarak önümüzde duruyor. İlk olarak üç parfümle başlayan Dior'un özel parfüm serisi, 2013 yılı sonu itibariyle on beşe ulaşmış durumda. Hepsi aynı şişe tasarımına sahip bu serinin, niş parfümlere rakip olması planlandı muhtemelen.



Bugün inceleyeceğim Bois d'Argent, La Collection Privee serisinin ilk çıkan üç parfümünden birisi. Tanıtımı kısaca şöyle yapılmış: "Özel ve derin, değerli bir içeriği zarifçe sarmalayarak form oluşturur. Pudralı ve biraz odunsu. Bu koku kavrayıcıdır. Algısal ve tamamen benzersiz."

Bois d'Argent'i üzerime ilk sıktığımda karşıma oldukça şekerli pudra kokusu çıktı. Bu aşırı tatlı pudra, çiçeksilik barındırıyor denilebilir. Açıklanan notalarında iris (süsen) var. Muhtemelen iristen geliyor bu pudramsılık. Fakat karamelize edilmiş gibi. Başlangıcını çok sevdiğimi söyleyemem. İlerleyen dakikalarda orta kısma geçiliyor. Burada radikal değişim var. Yoğun pudramsılığın yerini burnu yoran kuru tütün-eski mobilya benzeri koku alıyor. İlk kokladığımda kül tabağına benzettiğim bu kokunun reçinemsi metalik odunsular, yapay amber ve tozlu paçuliden geldiğini söyleyebilirim. Ama orada bir yerlerde tütün olduğunu düşünüyorum. Bu tuhaf ve kuru orta kısmı da çok sevdiğimi söyleyemem. Geçeyim alt notalara. Son kısımlarda bu sefer pudramsı ve kuru vanilya ve misk hissediyorum. Parfümün en beğendim tarafı kapanışı oldu. Böylece de tenden ayrılıyor.

Bois d'Argent'in, genel olarak şekerli pudralı çiçekler, reçinemsi odunsular ve kuru paçuliden oluştuğunu düşünüyorum. Başlangıcının benim için bile fazla tatlı olduğunu özellikle vurgulayayım. Orta kısımdaysa tuhaf bir yapaylık daha doğrusu uyumsuzluk hissediyorum. Ağzına kadar dolu kül tabağı kokusuna benzettiğim orta kısmı biraz zorlama buldum. Herkesin sevebileceği gibi değil. Biraz köşeli burası. Son kısımdaysa çok hafif pudralı vanilya harika olmasa da yine de en kabul edilebilir tarafı benim için.


Bois d'Argent, niş parfümlerle rekabet etmesi gereken bir arkadaş. Kokusunu genel olarak yüksek kaliteli bulmadım. Çok rahatsız eden yapaylık olmasa da yine de burnu büken bir tarafı var. Güvenli değil kokusu. Denemeden almamak lazım.

Özellikle başlangıcındaki şeker oranı diyabeti olan insanlara hiç de iyi gelmeyecektir. Buradaki tatlılık büyük ihtimalle balla sağlanmış. Zaten açıklanan notalarında bal var. Başlangıçta bıktırıcı olan balın etkisi, neyseki ilerleyen saatlerde azalıyor. Fakat hala tatlı sayılabilecek yapısı var. Eğer bu tür tatlı kokuları sevmiyorsanız size uygun olmayacaktır.

Kimi yorumcular Dior Homme'a benzetmişler. Bois d'Argent ile Dior Homme arasında nasıl bir bağlantı kurulmuş çok anlayamadım. Bir kere Dior Homme'daki o makyaj malzemesi kokusu burada yok. Evet iki parfümde de iris kullanılmış. Dior Homme'da çok daha baskın olan iris, burada çok daha az kullanılmış. Zaten kalite olarak da Dior Homme'un yanına yaklaşabilecek gibi değil.

Bios d'Argent, bazı kaynaklarda uniseks bazı kaynaklarda erkek parfümü olarak geçiyor. Başlangıcı için kadınsı denebilir, itirazım olmaz. Fakat ikinci bölüm için erkeksi diyebilirim. Garip bir parfüm. Nasıl bir tarzı ve amacı olduğunu anlayamadığımı itiraf ediyorum. Çok başarılı olmayan, akılda kalıcılığı az, benim için bir şey ifade etmeyecek sıradan bir parfüm olarak hatırlayacağım Bois d’Argent’i.


Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında odunsu badem olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden üç yıldız verilmiş. Yorumu yazan Tania hanım süt ve balın birlikteliğinden bahsetmiş.

Parfümümüz ünlü burunlardan Annick Menardo'nun eseri. EDC konsantrasyonuna sahip olmasına rağmen kalıcılığı gayet iyi. Fark edilirliği oldukça zayıf. Zaten bir çok yorumcu bu durumdan şikayet etmiş. Bence ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde kullanmak daha uygun olacaktır.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6

12 Aralık 2013 Perşembe

Kadın Olmanın Keyfi – JOY


Kadın Olmanın Keyfi – JOY

Kimya bölümünde okuyan bir koku sever Batuhan. Parfümler ve kokularla ilgili yaklaşımı beni mutlu ediyor. Eğitimini aldığı bölümü sırf bitsin de gideyim diye okumuyor. Öğrenmeye çalışıyor, araştırıyor ve ilgileniyor. Darısı diğer üniversite öğrencilerinin başına.

Ara ara kendisiyle haberleştiğimiz Batuhan, parfüm ve kokularla ilgili araştırmalarının sonucunda bana yazılar da gönderiyor. Ve bende bu tür ilginç hikayelere sayfamda yer vermeyi kendime zul görmüyorum. Okuyacağınız satırlar konuk yazarımız Batuhan tarafından kaleme alındı. Parfümler ve kokularla ilgili bu tür farklı konuları bana ulaştırırsanız, sitemde memnuniyetle yer veririm.

Batuhan, Jean Patou’un efsane kadın parfümü JOY’u anlatan bir metinle karşınızda. Artık aradan çekileyim ve sizi JOY’un hikayesiyle baş başa bırakayım.  

“Wall Street borsası 1929 yılında çöktüğünde, tüm sanayileşmiş batı ülkelerine etki eden ve on iki yıl boyunca süren büyük buhran dönemi başlamıştı. Ekonomik çöküşün yarattığı şok etkisi bütün dünyaya dalga dalga yayıldı. Bütün olumsuzlukların arasında, mali krizi aşabilmek, seçkin müşterilerine en iyi hizmeti vermek isteyen Jean Patou, bu buhrana ''Dünyanın en yüksek maliyetli parfümü''nü yaratma planı ile tepki verdi. Sonuç; JOY'du!


İlk başlarda insanlar Jean Patou'nun deli olduğunu düşündüler. Ekonomik çöküşün getirdiği sıkıntılı dönemden kurtulmanın çaresi sadece bir parfüm müydü? Düşüncesinden emin olan Jean Patou, kendi modaevinin baş parfümcüsü olan İspanyol Henri Almeras'a istediği malzemeden, istediği kadar kullanma özgürlüğü tanıyarak, şu ana kadar dünya üzerinde yaratılmamış güzellikte bir parfüm yaratmasını istedi. Bu fikri büyük şaşkınlık ve sevinç içerisinde kabul eden Almeras, 28 düzine Bulgar Gülü ve 10.600 tane Grasse Yaseminini bir araya getirerek, o güne kadar hiç bir burunun erişemediği koku elde etti. Jean Patou'nun JOY'u artık dünyaya ayak basmıştı. 

Bu olağanüstü zengin ve güçlü ikiliden alınan tek nefes, sizi yedinci cennet katına çıkartacak kadar büyüleyiciydi. JOY o kadar konsantre parfüm ki, hiç bir sabitleyiciye ihtiyaç duymaz. Tamamen katışıksızdır. Romantizmin zirvesidir. Parfümlerde ulaşılabilecek en üst mertebedir. Kadınsı bir dinamittir o. Rakipsizdir ...

JOY'un mükemmelliğine gölge düşürmek istemeyen Jean Patou, JOY'un şişesinin de,  kokusu kadar mükemmel olmasını istedi. Bunun için Art Deco sanat akımının öncülerinden mimar Louis Sué'den, JOY’un şişesini tasarlamasını istedi. Sadeliğin, romantizmin, gücün ve eşsizliğin tasviri olan bir şişe ortaya çıktı. JOY artık tam anlamı ile hazırdı.


Ekonomik krizin böylesine muhteşem bir sonuç ortaya çıkaracağı kimin aklına gelebilirdi? Jean Patou'nun aklına geldi ve bizlere JOY'u sundu. Yapımı en pahalı parfüm. En eşsiz parfüm. En rakipsiz parfüm. Dünyanın en çok satan parfümleri arasında ikinci sıradaki yerini ısrarla koruyor. Birinci sıra tahmin edebileceğiniz gibi Chanel No:5 'in. Fakat kimi yorumcular JOY'un, No:5'ten çok daha üst seviyede bir parfüm olduğuna inanıyor. Umarım JOY, bir gün karşınıza çıkar ve bu sayede cennetin kapılarını aralarsınız...”

Batuhan CEYLAN