Guerlain – Derby (Eski Formülasyon/Vintage) (1985)
Bu soğuk günlerde,
güneşin yaz-kış eksik olmadığı Kuzey Afrika'ya gitmeye ne dersiniz? Uzun yıllar
Fransa'nın sömürge yönetimi altında yaşayan bu coğrafya, her ne kadar şu sıralar karmaşık
durumdaysa da, ilerleyen yıllarda eminim ki her şey rayına oturacak. Toplumsal
barışın artık zor sağlanabildiği dönemlerden geçiyoruz. Sanırım bu bir süreç ve
iyiye gitmeyi ummaktan başka elimizden gelecek fazla şey yok gibi.
Kuzey Afrika'nın güzel ve
kendi halinde ülkesi Tunus'un tarihi, antik Roma dönemlerine kadar uzanıyor. Bir
zamanların en büyük cihan imparatorluğu olan Roma'nın, etki alanlarından birisi
de Tunus'tu. Hatta bazılarına göre Afrika'nın en etkileyici Roma izlerine
burada rastlanabilir.
Roma İmparatorluğu
dendiğinde benim aklıma kolezyumlar ve amfitiyatrolar geliyor. Kolezyum mimarisinin
gösterişli olduğunu vurgulamama gerek bile yok. Roma'da halkın en büyük
eğlencelerinden ve sosyalleşme yerlerinden olan kolezyumlarda, bugünün dünyası
için vahşi sayılabilecek ölümüne dövüşlerin yapıldığı, "Gladyatör"
filminden ve tarihi kaynaklardan çoğumuza aşinadır. Roma mimarisinin anıtsal
yapılarından olan kolezyumların, günümüzde ayakta kalabilen az sayıda
örneklerinden birisi de Tunus'ta. El Jem (El Djem) şehrindeki Roma kolezyumu,
bugün önemli bir sanat eseri olarak titizlikle korunmakta. Unesco'nun da dünya
mirası olarak kabul ettiği bu yapıyı, 1980'li yıllarda bir Fransız "usta
parfümör" ziyaret eder. Bu ziyaretin zihinsel mi yoksa fiziksel mi olduğu konusu
benim için şimdilik muamma. Ve Derby’nin oluşturulma fikri de böylece ortaya
çıkmış olur.
1985 yılında Guerlain
parfüm evi, Derby isimli erkek parfümünü piyasaya sürecekti. Parfümün
yaratıcısı Jean-Paul Guerlain, bu parfümün ilhamını Tunus’taki kolezyumdan
almıştı. Burada amaç, kolezyumda yüzlerce yıl önce koşturulan atlara bianen,
parfümün deri temalı olması mıydı? Muhtemelen evet. Hatta şişe tasarımı bile
Roma İmparatorluğunun arması olan kartal figürüne benziyordu. İşte bazı yorumculara
göre "şimdiye kadar yapılmış en iyi erkek parfümlerinden birisi" olan
Derby'nin kısa hikayesi böyle denilebilir.
Bu tarihi önemdeki
parfümün eski versiyonunu (vintage) kullanıyorum. Kartal (Eagle) şişe denilen
ve artık çok zor bulunan orijinal formülasyon Derby ile tanışmak benim için
gurur verici. Kendimi şanslı azınlıktan birisi olarak görüyorum. Bir de 2012
yılında uzun ince dikdörtgen forma sahip, yeni şişe tasarımıyla tekrardan
piyasaya sürülmüş durumda.
Derby, kendi sitelerinde
fujer-şipre-deri olarak sınıflandırılmış. The Exclusive Collections’un altında “Les
Parisiens” serisinin üyesi olarak gösterilmiş. Tanıtımı şöyle yapılmış:
"Derby'i oluşturma
fikri, Jean-Paul Guerlain'in vizyonu çerçevesinde, Tunus'taki El Djem
anfitiyatrosunu ziyaret ettikten sonra ortaya çıkmıştır. Pirinçten yapılmış
hissi veren bu koku, cesur erkeklere adanmıştır. Sıcak ve şehvetlidir. Erkekler
için şık bir zırh. Derby, vahşilik ve uygarlığın karışımıdır: Baskın
baharatların akını, odun ve deri. Zeki ve rafine erkeğin imzasıdır. Eşine az
rastlanan fujer, şipre ve deri akorları saygı ve hayranlık uyandırır. Bir
tarzın en mükemmel örneği.”
Derby'i üzerime ilk
sıktığımda karşıma 1970'li yılların şiprelerini hatırlatan tozlu ve eski bergamotla
turunçgiller çıkıyor. Bir çok yüksek kaliteli şiprede karşıma çıkan nostaljik
ve eski turunçgiller gayet güzel ve rafine. Oldukça da yoğun ve keskin.
Başlangıcına hayran olamasam da çok başarılı buldum. Bir süre sonra orta
notalara geçiliyor. Asıl şölen bu andan itibaren başlıyor. Turunçgiller ve
bergamot geri çekilirken onların yerini tatlı baharatlar alıyor. Karanfil ve
karabiber olabilir. Biraz da erkeksi çiçekler ve aromatik otlar mevcut. Orta
kısmı harika diyebilirim. Son kısımda yine büyük değişim var. Tatlı baharatlar
ortadan kaybolurken müthiş bir deri sizi selamlıyor. Deriye gerilerden meşe
yosunu da eşlik ediyor. Gayet şık ve erkeksi. Son kısımda etkileyici. Böylece
tenden ayrılıyor.
Derby’in başlangıcı
oldukça yoğun geldi bana. Oysaki çok fazla da sıkmadım hiçbir kullanımda. İki
fıs bile ilk başlarda fazla geldi. Onun içindir ki abartılı kullanmayın derim
onu. Yoksa hem sizi hem de etrafınızı rahatsız etmesi olasılık dahilinde.
Derby, 1980'li yılların
tatlımsı baharatlı deri kokularının belki de en iyisi. Başlangıçta şipre olarak
kendisini gösteren, sonrasındaysa fujer karakterini benimseyen yapısıyla ilgi
çekici bir eser olarak değerlendiriyorum onu. Yer yer erkeksi ve maço yer yer
kadınsı nüanslar içeren yer yer cinsiyetsiz bir klasik gibi davranan Derby, ders
veriyor adeta parfüm nasıl olur diye. Rahatlıkla niş parfümlerle rekabet eder,
bir çoğunu da geride bırakır eski formülasyon Derby.
Başlangıcı biraz büyük
kız kardeşi Mitsouko'yu andırıyor. Orta kısmı Obsession, Bois du Portugal, New
York paralelinde. Son kısımsa size özel bir deri kokusu sunuyor. Adeta el
işçiliği ile yapılmış deri çanta yada ayakkabı gibi. Çok değerli, az bulunan,
emek sarfedilmiş, detaylı ve zengin. Özel bir koleksiyon parçası olarak düşünülebilir.
Dikkatimi çeken
yanlarından birisi de tatlılık oranı oldu. Tatlılık tenimde başlangıçta çok
azken, orta kısımda oldukça hissedilir hale geldi. Fakat günümüzün modern ve
bol şekerli sıkıcı parfümlerindeki gibi değil. Yine de kimilerine fazla
gelebilir.
Derby, en büyük
pişmanlıklarımdan birisi. Bu zamana kadar böylesine nefis parfümü neden
keşfedemedim diye kendime kızıyorum. Olabilecek en iyi erkek parfümlerinden
birisi gerçektende. Derby, çok şık, rafine, kibar, saygı duyulası eski Fransız
beyefendisi gibi. Üzerine tam oturmuş takım elbisesi, şapkası, elinde
şemsiyesi, yeni boyanmış pahalı deri ayakkabıları ve ceketinin ön cebindeki
takımıyla uyumlu mendiliyle, 1960'lı yıllardan fırlayıp gelen bir adam adeta.
Bu parfümü kimler mi
kullanmalı? Frank Sinatra dinleyen, Orson Welles'in oyunculuğunu takdir eden,
Oscar Wilde'in oyunlarını seven, Edgar Allan Poe'nun kısa öykülerini okuyan,
David Lynch'in yönettiği filmleri izlemekten keyif alan, sadece Michelin
yıldızına sahip mekanlarda yemek yiyen, Mercedes değil Aston Martin kullanan,
şaraplar hakkında ortalama üzeri bilgiye sahip, kırklı yaşlarına gelmiş,
hayatın bir çok badiresini atlatmış ve onları potasında eriterek gusto sahibi
olabilmiş erkeklere uyacaktır Derby.
Peki Derby modası geçmiş
bir aktör mü? Hani yaşı ilerledikçe filmlerde veya dizilerde yer bulamayan
Yeşilçam oyuncuları gibi mi? Tabi aktörler ile parfümler arasında böyle bir
bağlantı kurmak doğru olmayabilir. Evet Derby eski kokuyor. Günümüzün parfümlerine
benzemiyor. Genç arkadaşlar ona burun kıvırabilirler ve dedelerini
hatırlattığını düşünebilirler. Zaten Derby’nin de on sekiz yaşındaki genç
arkadaşlarla pek işi yok. Pek alışılmış ve modern kokmasa da bence 2013 yılının
şu son günlerinde hala severek kullanılacak bir arkadaş olarak görüyorum
kendisini.
Parfüm yazarı Luca Turin,
Derby'i dumansı odun kokusuna benzetmiş ve beş üzerinden beş vererek en iyi
parfümler listesine almış. Ayrıca "Tüm zamanların en iyi on erkek
parfümünden birisi" olduğunu belirtmiş. Bu konuda Turin'e katılıyorum ve
bende en iyi parfümler listeme ekliyorum zaman kaybetmeden.
İlk çıktığından itibaren
sadece EDT olarak üretilmiş. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun.
Bulabilirseniz eski kartal şişe olarak tabir edilen versiyonunu alın. Bunu çok
sık söylemem ama bu tarz kokuları seviyorsanız gözünüz kapalı alın ve keyfini
çıkarın.
Bravo Guerlain, bravo
Derby…
Not: Bu parfümü bana
ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku Güzelliği:10/9