13 Şubat 2014 Perşembe

Slumberhouse – Jeke (2008)


Slumberhouse – Jeke (2008)

"Muhtemelen parfüm tasarımcıları arasında, en az kalifiye ve eğitimi olmayan kişiyim. Deneyimlerim yoluyla tamamen kendi kendimi eğittim. Parfümlerimi oluştururken ilhamımı kurgusallık, doku, zaman, içinde bulunduğum mod ve diğer başka her şeyden alıyorum.

Parfümlerimin çoğunda üst notalar bulunmaz. O tarz bir kullanımı sevmiyorum. Parfüm yapmak ile ilgili kendime ait bir yöntem geliştirdim. Parfüm yapımı ile ilgili bazı kitaplar okudum. Eski tarz parfüm yapım tekniklerinde üst-orta-alt notalarla, belli yüzdelerle koku piramiti oluşturulur. Fakat bu yöntem benim umrumda değildi. Kendi yöntemim ile parfüm yapmak istiyordum. Eğer parfümlerimi kimse beğenmeseydi, benim eğitimsiz olduğumu düşünüp, hakkımda öyle karar verecektiniz. Evet parfümör eğitimim yok ama kendi tarzım var." (Josh Lobb – Slumberhouse’un kurucusunun söyleşisi)

Parfüm endüstrisindeki Fransız etkisinin ve gücünün yavaş yavaş kırılmaya başladığı zaman diliminde olabiliriz. Aklımıza gelen neredeyse en önemli ana akım ve niş markaların Fransa kökenli olduğunu düşünürsek, rakiplerinin de boş durduğunu söylememiz zor. Parfüm endüstrisinden daha çok pay almak isteyen Amerika kökenli bağımsız niş markalar, kendilerini dünya piyasalarına sunmaya başlıyorlar. Bunlardan birisi de 2008 yılında kurulan Slumberhouse.

                                                                              Resim: Cafleurebon

Bir çok marka gibi merkezi New York'da değil, Amerika'nın kuzey batı kıyı eyaleti Oregon-Portland'da. Yukarıdaki söyleşiden alıntı da markanın kurucusu Josh Lobb'a ait. Klasik anlamdaki parfüm yapım tekniklerine karşı çıkıyor ve kendi tarzının olduğunu sıklıkla vurguluyor. Bu anarşist adam, şimdiye kadar on beş parfüme imza atmış durumda. Ülkemizde fazlaca kişi tarafından bilinmeyen Slumberhouse'un ilk piyasaya sürdüğü parfümü Jeke ile tanışmış durumdayım bir süredir. Önümüzdeki yıllarda ismi çok daha fazla geçecektir Slumberhouse'un. Yurt dışındaki platformlarda şimdiden önemli bir seven kitlesi oluşmuş durumda Slumberhouse parfümlerinin. Koku severler olarak tabiki takip edeceğiz kendilerini.

Jeke, kısaca şöyle tanıtılmış: "Alacakaranlığın tatlı dumanı. Sonbaharı çağrıştıran tütün kutusundaki bir nefes duman." Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı keskin, karanlık bir ahşap cilası şeklinde gerçekleşiyor. Bir mobilya atölyesine girdiğimizde karşımıza çıkan yeni kesilmiş ahşap ve üzerine sürülmüş cila nasıl kokarsa, Jeke'nin başlangıcı da öyle. Üst notalar bence oldukça odunsu fakat açıklanan notalarının içinde siyah çay var. Biraz düşününce bu kokunun siyah çaya ait olma olasılığını yadsımıyorum. O zaman çay-ahşap ikilisinden bahsedebilirim. Başlangıcını kendime yakın bulmadım. İlerleyen dakikalarda kokusu oldukça değişiyor. Boyalı ahşabın yerini tatlımsı baharatlar (karanfil) ve kuru sayılabilecek tütün alıyor. Müthiş bir dönüşüm. Orta notalar da karanfil ve tütünün uyumu harika. Başlangıcını ne kadar sevemesem de orta kısmını o kadar sevdim. Tam bir zıtlıklar kokusu Jeke. Sonlardaysa tütün artık hissedilmiyor. Onun yerine kuru bir tütsü ve ağırlıklı olarak vanilya baş role geçiyor. Eh işte diyebilirim sonları için. Böylece de tenden ayrılıyor.

Jeke'nin tanıtımında ve konseptinde tütün temasının önemli yeri var anladığım kadarıyla. Bende bu duruma katılıyorum. Genel olarak tatlı tütün, baharatlar, odunsu-çay ve reçine üzerine kurulu bir kompozisyona sahip. Tütün kokularını seven birisi olarak fena bulmadım kokusunu. Orta kısmına bayıldım. Başlangıcını biraz kaba ve rahatsız edici buldum. Son kısmına da idare eder diyebilirim. Aklınızı başından almayacaksa da farklı bir deneyim olarak zihninizin bir yerlerinde durması gereken kokulardan olduğu söylenebilir.

Jeke, erkeksi yanı ağır basan bir arkadaş. Kadınların üzerinde bu kokunun çok cazip hale gelebileceğini sanmıyorum. Hele ki başlangıçtaki o ayakkabı boyası benzeri notaların, kadınların ilgisini çekeceğini söylemek zor. Bu anlamda tarafını belli etmiş bir parfüm diyebilirim.


Yapaylığa rastlanmayan, gayet kaliteli, zaman zaman rahatsız edici zaman zaman kendisine aşık edici zaman zaman "nereden bulaştım bu parfüme" dedirtebilecek karanlık, koyu, dumansı, ağdalı, reçinemsi ve çok katmanlı bir parfüm. Kimi yorumcuların onu çok düz bulmasını ise anlamak zor. Üst-orta ve alt notalar gayet bariz şekilde birbirinden ayrılmış, değişken, sürprizli, ilginç bir kokuya sahip. Eğer bu tür kokulara merakınız varsa, zaman kaybetmeden denemenizi öneririm.

Jeke başarılı bir dengeye oturtulmuş. Mesela başlangıçta kuru ahşap-çayın yanında tatlımsılık da hissediliyor. Ama sanki ikisi birbirine karışmadan yan yana asılı duruyor. Bu tür bir efekte daha önce rastladığımı hatırlamıyorum. Aynı şekilde orta kısımda kuru pipo tütünü kokusunun hemen yanında tatlımsı karanfil mevcut. Gerçekten çok farklı. Son kısımda ise bu tür bir kullanıma rastlamadım. Düz bir vanilya-tütsü kombinasyonu şeklinde sonlanıyor.

Ne yapayım elimde değil seviyorum tütün kokan parfümleri. Burada özellikle orta kısımda itibaren ortaya çıkan tütün, pipoların içini kokladığınızda, dumansı kül tabağı gibidir ya, işte aynen böyle. Tatlılık abartılmamış. Dumansı, gizemli, reçinemsi güzel bir ittifak halinde size kendisini gösteriyor Jeke. Olgun, oturaklı, ağır abi algısı uyandırıyor zihnimde. Puro içen, göbekli, ihale peşinde koşan, "Alo Fatih"lere uymayacak bir parfüm o. Tozlu raflarda kitap karıştırmayı seven, evinde kocaman kütüphanesi olan, pipo kullanan, bohem, grotesk ve alegorik anlatıma sahip eserlere imza atan, biraz asosyal ve ukala erkekler için çok uygun olacaktır.

Bahsetmem gereken önemli bir konu da parfümün konsantrasyonu. En yoğun ve en güçlü konsantrasyon olan Extrait Parfum formuna sahip. Bu durum çok yüksek fiyatlara satılmalarını gerektiriyor Slumberhouse parfümlerinin. Onun için bir şekilde deneyip öyle almanız yerinde olacaktır. Çok yoğun formuna rağmen fark edilirliği yüksek değil. Başlangıcı biraz saldırgan. Orta kısımdan itibaren sakinleşiyor. Kalıcılığı gayet iyi.


Tenime her uyguladığımda çok koyu ve yoğun bir tabaka oluşturdu Jeke. Bu durumun oluşmasında Extrait Parfum konsantrasyonun payı var. Zaten koyu yeşil bir renge sahip sıvısı. Tenime her uyguladığımda koyu yeşil bir tabaka oluştu adeta. Onun için açık renkli kıyafetlerinize sıkarsanız muhtemelen yeşil leke bırakacaktır Jeke. Bu sebeple kıyafette değil de ten üzerinde kullanmak daha yerinde olacaktır. Yoksa bütün kıyafetlerinizi koyu yeşile boyayacak kadar yoğun bir parfüm. Benden söylemesi.

Tam bir sonbahar-kış canavarı. Soğuk havalarda etkisi çok daha güzel olacaktır. Bahardan kalma bu ılık havalarda denediğim Jeke, sıcak sayılabilecek gündüz saatlerinde oldukça tatlımsı sıradan bir haldeyken, havanın soğuduğu akşam saatlerinde müthiş derin bir kokuya dönüştü. İlkbahar-yaz mevsimi parfümü olmadığı gayet açık. Yaş olarak da otuz ve üzerindeki arkadaşlara öneririm.

Koku Güzelliği:10/7.5

10 Şubat 2014 Pazartesi

Salvatore Ferragamo – F Black Pour Homme (2009)


Salvatore Ferragamo – F Black Pour Homme (2009)

İtalyan moda evi Salvatore Ferragamo'un, özellikle son yıllarda parfümlere olan ilgisini arttırmış gibi görünüyor. Rakibi diğer moda evlerinin hızlarına yetişmeye çalışıyor da diyebiliriz. Sürekli büyüyen parfüm pazarından pay kapmak öyle kolay değil. İyi isimlerle çalışacaksın, bütçeler ayıracaksın, reklamını çarpıcı yapacaksın ve koku trendlerini takip edeceksin.

İçinde bulunduğumuz zaman diliminde koku eğilimlerinin tatlımsı baharatlı aromatik odunsu parfümlerden yana olduğu söylenebilir. Chanel - Allure Homme'un açtığı bu yolda diğer markalarda ürünler veriyorlar. Bunların en popüler örnekleri La Nuit de L'Homme, Platinum Egoiste, Body Kouros ve 1 Million olduğu söylenebilir. Ve yakın zamanda piyasaya çıkan Versace’in Eros’u.

Salvatore Ferragamo'un bu tarza yönelik parfümü olarak düşünülebilir F Pour Homme Black. Markanın 2006 yılında ilk "F" isimli parfümü kadınlara yönelik olarak çıkarıldı. 2007 yılında F'in erkek modeli raflardaydı. 2014 yılının başları itibariyle yedi tane "F" isimli parfüm piyasa sürülmüş durumda. Bugün inceleyeceğim F’in Black versiyonu. Kendi sitelerinde odunsu ambersi olarak sınıflandırılmış ve kısaca şöyle tanıtılmış:

"F Pour Homme Black zarif ve şık, sofistike, yoğun bir parfüm. Özel ortamlarda ve akşam kullanımı için tasarlanmış tensel, metropole uygun, gizemli erkekler içindir."


Parfümü üzerime ilk sıktığımda karşıma aromatik tatlı lavanta, elma ve turunçgiller karşıma çıkıyor. Buradaki tatlılığı muhtemelen elma veriyor. Başlangıcı ferah, aromatik, modern ve güzel. Sevdim üst notalarını. İlerleyen dakikalarda lavantanın yerini tatlımsı kremsi baharatlar alıyor. Kakule, kişniş, kara biber ana oyuncular. Bu bölüm oldukça tatlı, yapay ve koyu. Hafiften de pudramsılık var. Eh işte diyeyim bu kısım için. Sonlarda yapaylık iyice artıyor. Amber ve odunsu notalar (sedir) daha da yapaylaşarak kapanışı yapıyor. Sıradan ve jenerik bir kapanışı var. Açık ara parfümün en sevmediğim yeri oldu.

F Pour Homme Black, günümüzün modern tatlı baharatlı parfümlerinin tipik bir örneği. Oldukça hissedilir oranda şekerlilik (tonka fasulyesinin marifeti gibi görünüyor), kremsi-pudralı baharatlar, yapay odunsu notalardan meydana gelmiş. Genel anlamda bu kompozisyondan oluşuyor.

Rakipleri Allure Homme, La Nuit de L'Homme, 1 Milion, Rochas Man, Eros, CK One Shock ve daha onlarcası sayılabilir. Genç erkekleri etkilemeye yönelik ortalama altı sıradan bir parfüm F Pour Homme Black. Rakipleriyle aynı kokan hatta bir çoğundan yapay olan, kalitesi vasatı geçemeyen tam bir piyasa kokusu.


Çok satması için tasarlanmış, kadınlardan da övgüler alması düşünülmüş kokusundaki yapaylık, özellikle son bölümde artık tahammül sınırlarını zorluyor. Fazla kaçırılmış tatlılık zaman zaman şekerliliğe doğru evrilirken, bu parfümden başlangıcı dışında hiç zevk alamadığımı üzülerek fark ediyorum. Yeni bir şey söylemeyen ve sunmayan karakteriyle, hayatımızda olmamasının büyük eksilik yaratmayacağı aşikar.

Kimi yorumcular onu Dior Homme'a benzetmişler. Evet orta kısımdan itibaren bir ara Dior Homme'daki o pudramsılık hissediliyor. Fakat araya giren yapay-parlak sedir notası, o kokuya bile izin vermiyor ve önüne geçiyor. Bence bu parfüm Allure Homme ile Versace Eros'un kötü bir karışımı gibi. Ucundan azıcık da La Nuit de L'Homme ve Dior Homme ekleyin işte size F Pour Homme Black. Hayrını görün, tepe tepe kullanın.

Onlarca örneğine rastlanabilecek bu parfümü ilk denemenizde almaya kalkmayın. Çünkü güzel üst notaları aklınızı çelebilir. İşte yine ucuz bir satış stratejisi daha. Üst notalara güzel ve cazibeli notalar koy. Parfümü bir kez sıkan deneyimsiz arkadaşlar parfüme bayılıp bir şişesini alsınlar. Ondan sonrası elinizde koca bir şişe parfümle kala kalın. Bravo değerli ana akım markalar. Bir akıllı siz varsınız ya şu dünyada!


Daha fazla bir şey söylemeye gerek duymadığım F Pour Homme Black'i ünlü isimlerden Olivier Polge tasarlamış. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun. 15-25 yaş arası erkeklere tavsiye ederim.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/5

8 Şubat 2014 Cumartesi

Bond No.9 – West Side (2006)


Bond No.9 – West Side (2006)

20'den fazla Oscar ve Grammy ödülüne sahip bir müzikal düşünün. 1960'lı yılların başında gösterime girmiş. Yüzlerce defa Broadway'de sergilenmiş. Amerikan yakın, popüler kültür tarihinin en önemli oyunlarından birisi olmuş aşk hikayesinin öyküsüdür "Batı Yakasının Hikayesi".

1950'li yıllarda New York'un batı yakasında göçmen nüfusu artmasını konu alır bu müzikal. Durumdan rahatsız olan bir grup Amerikalı genç, The Jets ismini taktıkları çete kurarlar. Onların karşısında da Porto Rico'lu gençlerden oluşan sokak çetesi The Sharks vardır. İki çetenin arasındaki mücadele çok şiddetli olmaktadır. Çatışmaların içinde, iki farklı çeteye üye Tony ve Maria birbirlerine aşık olurlar ve çeteler arası savaş devam ederken aşklarını sürdürmeye çalışırlar. İşte Batı Yakasının Hikayesi efsanesi böyle başlar. Dünya çapında bir çok yerde gösterimi yapılan bu müzikal, dünyanın en değerli adası olan ve New York'ta bulunan Manhattan'ın batı kısmını da herkese tanıtmıştı.

West Side, yer olarak Central Park ve Hudson Nehri'nin arasında kalan bölgenin adı. Manhattan'ın neredeyse tamamındaki ızgara şehir planına burada da uyulmuş. Birbirini dik kesen sokak ve caddelerle ayrılmış bölümlerinde, bugün şık kafeler, restoranlar, müzik kulüpleri, tiyatrolar, opera ve konser salonları var.


Amerikan Doğa Tarih Müzesi ve Roosvelt Parkı'nı da içine alan West Side bölgesi, New York'un kültür-sanat ağırlıklı lokasyonlarından birisi. West Side bölgesinin müzikle iç içe olduğu da söylenebilir. Özellikle caz kulüpleri anlamında seçenekler oldukça fazla anladığım kadarıyla. Durum böyle olunca Amerika merkezli niş parfüm evi Bond No.9, fırsatı kaçırmamış ve West Side isimli parfümüne yer vermiş koleksiyonunda.

West Side parfümü, gerek şişesinin üzerindeki notalarda gerekse resmi tanıtımında New York şehrinin evrensel müzik kültürüne vurgu yapılarak tasarlanmış. Kısaca şöyle bahsetmişler parfümlerinden:

"Burnuna gelen müzik. Duyduğun West Side... Şimdi onu kokla. (Bond No.9 - West Side)  Açık-koyu, yüksek-düşük, tatlı-keskin çiçek ve odunsu notaların, ahenkli, zengin/dolgun gövdeli koloratür bir parfümü."

Fragrantica'da çiçeksi odunsu misk olarak sınıflandırılmış West Side. Parfümün başlangıcında yoğun ve pürüzsüz alkol/içki kokusu alıyorum. Kırmızı şarapları hatırlatan bu içkiye bir kaç saniye sonra hafif tatlımsı gül eşlik etmeye başlıyor. Üst notalar için yüksek kaliteli kırmızı meyvemsi gül kokusu diyebilirim. Başlangıcını beğendim. İlerleyen dakikalarda içki teması yerini çiçeklere bırakıyor. Fakat öyle sabunsu çiçek değil daha amberimsi bir çiçeksilik. Açıklanan notalarında şakayık var. Evet muhtemelen ondan geliyor bu çiçeksilik. Geri planda gül destek veriyor şakayığa. Bu andan itibaren biraz kadınsı yanını ortaya çıkarıyor. Çok sevdiğimi söyleyemem orta kısmı. Alt notalarda yine şakayık ve gül hakim. Farklı olarak yapaylık sınırındaki parlak amber ve odunsu notalar ekleniyor. Vanilya, misk ve sandal ağacı da mevcut. Böylece de tenden ayrılıyor.


West Side gördüğüm kadarıyla gülü merkeze alan bir arkadaş. Gül başlangıçta oldukça içkimsi verilmiş. Üst notalar bu anlamda Noir de Noir ile paralel. Fakat West Side'da yumuşak, ferah ve meyvemsi gül kullanılmışken, Noir de Noir'de daha zor, karanlık ve koyu kullanılmıştı. Hadi ortasını bulalım ve Noir de Noir'in ferah ve parlak hali diyeyim üst notalar için.

Orta kısımda çiçeksilik artıyor. Parfümlerde fazla karşımıza çıkmayan şakayık kullanılmış. Şakayığa yapay amber ve vanilya eşlik ediyor. Yada odunsu notalar. Karar veremedim. Orta notalarda kadınsılık bariz hale geliyor. Bu kısım hiç bana göre değil. Sonlarda misk, sandal ağacı, vanilya ve odunsu notalar çok cazip yada ilginç değil. En azından benim için öyle.

West Side, genel anlamda vasat kalitede denebilir. Bana biraz rahatsız edici-sıkıcı geldi. Bilemiyorum belki de Bond No.9'ın parfümleri ile bir türlü yıldızım barışmıyor. Kullanım sürecinde genellikle baş ağrısı yaptı bende. Onun içindir ki çok güzel anılar bırakmadı West Side.


Karşıma çıkan bir durumu sizinle paylaşayım. West Side’ı tenime uyguladığımda yapay amberimsi şakayık teması öne çıktı ve hiç beğenmedim. Fakat kıyafetime uyguladığımda güllü vanilyalı içkimsi tarafı ağır bastı. Kumaş üzerinde gourmand yanı kendisini gösterdi. Arada epey koku farkı vardı sanki. Tania Sanchez’in bu parfümü neden likörlü çikolatalara benzettiğini şimdi daha iyi anlıyorum.

İşin ilginç yanı uniseks olarak görülüyor bazı kaynaklarda. Bence orta kısımdan itibaren kadınsı tarafı bariz şekilde ağır basıyor. Özellikle şakayık çiçeğinin ortaya çıkmasıyla zaten rengini belli ediyor West Side. Hadi şişesinin kırmızı renkli olmasını gül temasına bağlayalım. Ama bu parfüm erkek kullanımı için ne kadar uygun pek emin olamadım.

West Side, her zamanki Bond No.9 tarzına yakın. Canlı, enerjik, biraz süslü, konsantre. Fakat uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum. Kendi adıma arkasında çok olumlu bir iz bırakmadı. Kokusunu çok özleyeceğimi de sanmıyorum. Daha da ne söyleyeyim ki. Pas geçiyorum West Side'ı.

Parfüm yazarı Luca Turin'in kitabında West Side, ağır gül olarak sınıflandırılmış ve beş üzerinden iki yıldız verilerek başarısız bulunmuş. Bende Tania hanımın notuna aynen katılıyorum.


Parfümü ünlü burunlardan  Michel Almairac tasarlamış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Sonbahar-kış kullanımı için daha uygun gibi duruyor. Oldukça yüksek fiyatına istinaden denemeden almanızı önermem.

Koku Güzelliği:10/5.5

5 Şubat 2014 Çarşamba

Guerlain – Mouchoir de Monsieur (1904)


Guerlain – Mouchoir de Monsieur (1904)

"La Belle Epoque". "Güzel Dönem" olarak Türkçeye çevrilen bir zaman. Avrupa’da 1800’lü yılların sonlarından 1914’teki I. Dünya Savaşı dönemine kadar süren, barış ve huzurun yaşandığı dönem denebilir La Belle Epoque için. Yaşama sevincinin her sosyal sınıf içerisinde uyandığı ve yükselişe geçtiği, insanların yeni ve yüksek estetik anlayışlara ilgisinin arttığı bir tarih kesiti.

Bu öyle bir zamanın hikayesi ki, hiçbirimizin canlı şahit olamadığı... Televizyonun ve internetin henüz icat edilmediği, iletişim namına uzak dalga yayınların, telefon kulübelerinin ve telgrafın kullanıldığı, ilk büyük dünya savaşının başlamadığı, İngiltere'nin dünyanın süper gücü olduğu, Amerika'nın henüz altın arayıcıları tarafından rağbet gördüğü, buharlı trenlerin, hala en önemli taşıma aracı olarak kullanıldığı...

Kadınların geniş ve kabarık elbiseler giydiği, ellerinde şemsiyelerle dolaştığı, her Paris'li kadının sokağa çıkmadan önce en güzel, temiz ve dönemin modasını yansıtan şık kıyafetleriyle salındığı bir dönem. Erkeklerin takım elbise giymeden dışarıya çıkmadığı, eğer takım elbise giymiyorsa alt tabakadan olduğunun anlaşıldığı, başlarında şık melon şapkalarının olduğu bir Paris hayal edin. Adeta siyah-beyaz resim karesi gibi. Yada çok eski yıllara ait olduğu çekim kalitesinden belli amatör video kaydı gibi.


Sokakta dolaşan neredeyse herkesin birbirini tanıdığı, karşılaştıklarında muhakkak selamlaştıkları, erkeklerin hanımların beyaz dantelli ellerini nazikçe öptükleri, kibarca hal hatırlarını sordukları Paris sokakları. Kadınların sosyal hayata katılmaya başladığı, kalabalık yerlerde sigara içmelerinin yadırgandığı, bir yanıyla muhafazakar, bir yanıyla "yeni dünyanın sanat-moda-estetik" temellerinin atıldığı, yaşamdan zevk alan, olgun bir estetik zevke sahip, şık giyinmeyi seven, sanata tutku duyan adeta bir cennet bahçesiydi o yılların "Işık Şehri" Paris. Bütün dünyadan Paris'e gelen o zamanların en iyi ressamları, bu büyülü şehrin her yerini tuvallerine nakşetme hayalleri kuruyorlardı.

Herkesin birbirine azami ölçüde saygı gösterdiği, görgü kurallarının bugünkü gibi yerle bir olmadığı, burjuvazinin önemli kazanımlarının görüldüğü bir zaman kesiti. 1900'lü yılların başından bahsediyorum değerli parfüm severler.

1900'lü yıllarda yine Avrupa merkezli bir aksesuardı kumaş mendiller. Hatta çocukluğumuzda şu an hayatta olmayan ninelerimiz bize bayramlarda kumaş mendiller hediye ederlerdi. Tabi artık kumaş mendil kullanımı tarih oldu denilebilir. Bugünkü gibi marketlerden alınan ucuz kağıt mendillerin yerine, dönemin şık erkekleri muhakkak ceketlerinin cebinde tertemiz ve yeni ütülenmiş kumaş mendiller bulundururlardı. Ve o mendillerin üzerine sıkarlardı parfümlerini. İşte tam da bu noktada Guerlain parfüm evinin Mouchoir de Monsieur'u anlatan tanıtımına bakalım:

"20. yüzyılın başlarında, dönemin snobları parfümü daha rafine ve temkinli bir şekilde kullanırlardı. Bu modanın başlaması ince ve kaliteli dokunmuş kumaşlardan üretilmiş beyaz keten mendillere zarif şekilde parfümün uygulanması ile olmuştur. Bu vazgeçilemez hale gelen aksesuar ve o yüzyılın ince zevklerinin amblemi haline dönüşmesiyle, 1904 yılında, Jacques Guerlain tarafından ilk erkek parfümünün yaratılmasını sağladı. Mouchoir de Monsieur limonun ferahlığı ile zarif pudralı odun nüansıyla eğrelti otunun inceden uyumu sağlanarak aromatik notaların neşesini birleştirmiştir.”


Bugün inceleyeceğim Mouchoir de Monsieur'un anlamı "Beyefendinin Mendili". Guerlain'in en önemli tarihi erkek parfümlerinden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir. 1904 yılında ilk defa üretilen parfüm, bu yıl 110. yaşını kutluyor. Gerçekten de inanması zor.

Kendi sitelerinde turunçgil-fujer olarak sınıflandırılmış Mouchoir de Monsieur. Parfümün başlangıcı ferah lavanta ile gerçekleşiyor. Lavantaya geri planda limon, bergamot ve aromatik otlar eşlik ediyor. Başlangıcı için hafif tatlı aromatik ferah lavanta diyebilirim. İlerleyen dakikalarda lavanta hala kendisini göstermeyi başarıyor. Lavantaya tatlımsı, hayvansal sayılabilecek vanilya ekleniyor. Buradaki hayvansallığı muhtemelen civet veriyor. Orta notalardaki hayvansal vanilyalı lavantaya, neroli ve meşe yosunu gerilerden destek veriyor. Burası için erkeksi-çiçeksi denebilir. Son kısımda yine lavantanın hayaleti hissediliyor. Bu sefer araya paçuli, misk ve amber giriyor. Vanilya hala güçlü şekilde hissediliyor. Derinlerden dumansı kuru tütün bile hissediyorum. Parfümün en sevdiğim kısmı sonları oldu. Böylece de tenden ayrılıyor.

Mouchoir de Monsieur, tam anlamıyla lavanta merkezli erkeksi bir fujer. Başlangıcından sonlara kadar lavantanın imzası hissediliyor. Lavantadan sonraki ikinci ana öğe vanilya. Fazlaca tatlılık barındırmayan lüks vanilya, günümüzün uyduruk ana akım markalarındaki gibi değil. Çok kaliteli ve şık. Üçüncü olarak da hissedilir orandaki hayvansallık. Fakat buradaki hayvansallık, lavanta ve vanilyanın arkasına saklanmış. İyi ki de öyle yapılmış. Bu anlamda çok rahatsız edici değil. Tam tersine cezbedici ve ilginç.


Nedense lavanta temalı parfümleri hep tıraş köpüklerine benzetiyorum. Bana mı denk geliyor bilemiyorum ama kullandığım bütün traş köpükleri lavantalı kokuyor. Bu da sanırım uzun zamandır zihnimin bana oynadığı bir oyun. Fakat Mouchoir de Monsieur'deki lavanta ucuz tıraş köpüklerindeki gibi değil. Oldukça elegant ve doğal. Vanilyayla yumuşatılan lavantayı sevdim ama aşık olmadım. Başlangıcındaki lavantayı kendime hiç yakın bulamadım. Muhakkak sevenler olacaktır. Çünkü doğal sayılabilecek lavanta kullanılmış. Hatta lavanta kolonyalarını hatırlattı bana başlangıcı. Bence en güzel yanı alt notalarında karşımıza çıkıyor parfümün.

Karşımızda 110 yıllık bir eser var. 1900'lü yılların parfüm alışkanlıkları ile 2014 yılınınkilerin birebir eşleşmeyeceği çok açık. Fakat bence Mouchoir de Monsieur çok eski gibi kokmuyor. Tamam kokusunda nostaljik taraflar var. Ama yine de 2014 yılının dünyasında da rahatlıkla kullanılabilir. Bu anlamda onun için zamansız bir kokuya sahip diyebilirim. Saygıyı hak eden bir klasik olarak parfüm tarihindeki yerini almış durumda.

Kullanım sırasında bir parfüme çok benzediğini hissettim. Çoğu kişiye göre markanın diğer klasiği Jicky'e benziyor. Evet bence de aralarında ciddi bir bağ var. Zaten dedikodulara göre Mouchoir de Monsieur, Jicky'nin erkeksi versiyonu olarak düşünülmüş ve tasarlanmış. Fakat başka bir lavanta merkezli parfüm olan ünlü Caron Pour Homme'u da andırıyor. Mouchoir de Monsieur, Coran Pour Homme'un çok daha rafine, zengin ve sofistike hali denebilir. Bana soracak olursanız bu üç parfüm arasında ilk tercihim her zaman için Jicky olacaktır.


Mouchoir de Monsieur, günlük kullanım için ne kadar uygun olur şüpheliyim. Ha tabiki onu kullanıp çıkabilirsiniz sokağa. Ama kot pantolon-spor mont ikilisine uyacağını düşünmüyorum. Biraz daha ciddi ortamlara ve belli bir yaşın üzerindeki erkeklere uygun olacağını fark etmek zor değil. Mesela kırk yaşını aşmış erkekler için tavsiye edebilirim. Genç arkadaşların şimdilik ona pek heves etmemeleri isabetli olabilir.

Bu önemli klasiği, efsane parfümör  Jacques Guerlain tasarlamış. 110 yıllık parfümün bir çok defa reformülasyon geçirdiğini tahmin etmek zor değil. Özellikle başlangıcında biraz sulandırılmış bir hali var gibiydi. Muhtemelen kötü reformülasyonlar sonucunda asıl kokusundan bir parça farklılaştı.

Ferah sayılabilecek kokusuna rağmen, sıcak yaz günlerinde kullanmanın iyi fikir olduğunu sanmıyorum. Serin havaların parfümü bence. Hatta hüzünlü bir sonbahar için nefis olabilir. Soğuk kış günlerinde de görevini layıkiyle yerine getirecektir.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Mouchoir de Monsieur, zengin lavanta olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört vererek oldukça beğenmiş. Bazı yabancı platformlarda bu parfümü İspanya Kralı Juan Carlos'un da kullandığı bilgisine rastladım. Fakat bu klasik bir pazarlama numarası da olabilir.


Niş parfümlerle yarışan kalitesiyle ve farklı tarzıyla herkese hitap etmeyecek bir parfüm olarak görüyorum onu. Denemeden almak iyi fikir olmayabilir. Dünya üzerinde az bulunan bir parfüm olduğunu belirtmem gerekiyor. Onun içindir ki oldukça yüksek fiyatları gözden çıkarmanız gerekebilir.

Parfümün tasarımını, markanın en önemli kokularına imza atmış olan baş parfümör Jacques Guerlain yapmış. Şu anda sadece EDT konsantrasyonunda satılıyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

3 Şubat 2014 Pazartesi

Tefarik (Paçuli) ve Böcekle Mücadele


Tefarik (Paçuli) ve Böcekle Mücadele

Zaman zaman yaptığım gibi internette dolaşırken karşıma çıkan ilginç yayınları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bugün de Sızıntı isimli bir dergide karşılaştığım makaleyi yayınlamak istiyorum. Paçuli olarak bildiğimiz bitkinin farklı yönleri anlatılmış. Bazı araştırmalara yer verilmiş. Parfümlerde de sıkça kullanılan paçuli kokusuna ilginiz varsa okumanızı tavsiye ederim. Umarım iyi vakit geçirirsiniz. (Bu makale, söz konusu sitenin izni alındıktan sonra yayınlanmıştır)

"Aromaterapi adı altında yapılan araştırmalar, insanın ruhu ile bedeni arasındaki ilişkilerde kokunun önemli fonksiyonlarının var olduğunu göstermektedir. Bugün Batı'da birçok "tamamlayıcı tıp" uzmanı, hastalarına çeşitli hastalıklarla alakalı koku reçeteleri vermektedir. Aynı şekilde böcek ve kene gibi haşeratı kovucu kokular üzerinde de araştırmalar sürdürülmektedir. Bilhassa sıcak ve yağışlı iklimlerde çok bulunan eklembacaklılardan korunmak için, çeşitli bitkilerden eski usullerle elde edilen usareler (özsu) veya tesirli kokular halk arasında bilinmektedir. Meselâ, pencerelerinde fesleğen bitkisi bulunan evlere sivrisinekler fazla yaklaşmaz.

Kokusundan istifade edilen bitkilerden biri de, halk arasında oldukça meşhur olan tefariktir (Pogostemon cablin). İngilizce ve Almancada ‘Patchouli' ismiyle bilinen tefarikin esansı, kaynatılan bitkinin su üzerinde biriken yağlarının toplanması ile elde edilir. 1800'lü yıllarda Avrupa'da yaygın şekilde kullanılan "Patchouli", Amerika'da 1960 neslinin en popüler kokusu haline gelir. İngiltere'de Kraliçe Viktoria döneminde Hindistan'dan getirilen şal, halı ve kilimlere -güveden koruma maksadıyla- bu kokudan sürülürdü. Bu sebeple İngiltere'de "Patchouli" kokmayan şal, halı ve kilimler yerli üretim oldukları düşüncesiyle kıymetsiz addedilip tercih edilmezdi. Buradan da anlaşılacağı üzere, nanegiller ailesinden olan bu bitkinin -dolayısıyla kokunun- anavatanı Hindistan'dır. Meşhur Hint mürekkebinin kokusunu da bu bitki verir. Diğer esanslara nazaran daha kalıcı olan bu bitkinin kokusu, parfüm ve sabunlarda da kullanılır. Çinliler, Japonlar ve Araplar bu kokunun bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemeye vesile olduğuna inanırlardı. Eskiden İran ve Türkiye'de dokunan halı ve kilimler Avrupa'ya gönderilmek üzere katlanırken, onları zararlılardan korumak için aralarına bu bitkinin yapraklarından konurdu.


Tefarikle alakalı ilmi araştırmalar sınırlıdır; laboratuvar şartlarında objektif gözlemlere dayanan ilmi veriler henüz yeterli değildir. Buna rağmen bu bitkinin usaresinde bulunan çok sayıdaki esansın kimyevi terkibi belirlenmiştir. İleride ilmi araştırmalara temel teşkil etmesi ve araştırmacılara yol göstermesi bakımından halk arasında oluşmuş uzun yıllara dayalı tecrübeyi de yok saymamak gerekir. Bu bitkide; tefarik alkolü, pogoston, friedelin, epifriedelinol, pachypodol, retusin, oleanolik asit, beta-sitosterol ve daucosterol gibi maddelerin yanısıra, kanın pıhtılaşmasını engelleyici hususiyetteki alpha-bulnesene de tespit edilmiştir. Bu kimyevi maddelerin birçoğunun, kusmayı engelleyici bir tesire sahip olduğu bazı araştırmalarda gösterilmiştir. Phytotherapie Research dergisinde 2008 Şubat'ında neşredilen bir makaleye göre, tefarikten elde edilen esansiyal yağların tesirli sinek öldürücü olduğu gösterilmiştir. Buradan hareketle bu bitkinin, keneler dahil birçok eklem bacaklı haşaratın kovulmasında tesirli olabilecek ilaçların yapımında ümit vaat ettiği söylenebilir. Malezya'da üç ayrı bitkinin (Litsea elliptica, Cinnamomum mollissimum, Cymbopogon nardus) yapraklarından elde edilen yağlar ile tefarik esansiyal yağlarının karışımının dişi sivrisinekleri uzaklaştırmada oldukça tesirli olduğu gösterilmiştir. Bu araştırmalar dikkate alındığında bazı faydalı uygulamalar yapılabilir. Mesela; ev temizliği yaparken, yerleri silmede kullanılan suya birkaç damla tefarik damlatılabilir. Böylece hem "koku giderici" olarak kullanılan kanserojen şüphesi bulunan maddeler kullanılmamış, hem de böceklerin eve girmesi engellenmiş olur.

Söz konusu yağ (esans); her ne kadar kumaşları böceklerden koruma maksatlı kullanılıyor ise de, yüzyıllardır, ruh ve beden sağlığına yönelik tesirleri, huzur verici, mantar önleyici ve tedaviye vesile hususiyetleriyle de aranan ve kullanılan bir kokudur. Bu esansın, terlemeyi azaltıcı hususiyeti ile kötü vücut kokularının engellenmesinde rol aldığı bilinmektedir. İştah azaltıcı tesiri, diyet yapanlara fayda sağlamaktadır.

Aromaterapinin kurucularından olan ve şifalı kokular üzerine bir teori geliştiren Martin Henglein; ‘ıtır çiçeği, biberiye, bergamot ve tefarik'i temel kokular olarak kabul etmektedir. Bu dört temel kokunun farklı fonksiyonları icra ettiği belirtilmektedir. Itır çiçeği, bir alışkanlığın gelişmesine veya terk edilmesine yardımcı olur. Mesela sigarayı bırakmada ıtır çiçeği kokusunun rolü inkar edilemez. Sigaraya olan iştiyak dayanılmaz şekilde arttığında, ıtır çiçeği koklamak, bu arzuyu o an için gidermektedir. Bu durum daha önceden denenmiş dahi olsa, yine de tesirli olmaktadır. Henglein'e göre biberiye, kişiyi aktif olmaya sevk ederken; bergamot, zihni canlılığın ve öğrenme şevkinin artmasına vesile olur; tefarik ise, kişinin daha enerjik olmasında rol alan mekanizmayı harekete geçirir.


İngiltere'de bir tedavi merkezi işleten Robert Tisserand, kokularla ruhi hastalıkların tedavi edilebileceği fikrindedir. Tisserand, bu esansların sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan sinyal moleküllerin (nörotransmitter) üretimine tesir ettiklerinden, rahatsızlıkları gidermeye de yardımcı olduğunu belirtmektedir. Koku, morfine benzeyen "endorfin" salgılanmasını uyararak kişide ferahlamaya vesile olur. Bu sebeple gül yağı, yasemin, adaçayı, kananga, tefarik ve greyfurt kokusu; depresyonda, kendine güvensizlik durumlarında ve cinsi fonksiyon arızalarında tavsiye edilmektedir.

Tefarikin fazla sürüldüğünde sakinleştirici ve uyku azaltıcı tesire sahip olduğu iddia edilmektedir. Tefarikin ayrıca beden enerjisi ile ruh hali arasında dengeleme fonksiyonu gördüğü, sakinlik ve uyum hissi uyandırıp, uyuşukluğu giderdiği, madde bağımlılığı tedavisinde destekleyici rol aldığı, korku ve çöküntü anlarında teskine vesile olduğu belirtilmektedir.

Güzel kokuların insanda vesile olduğu müspet düşünce ve hisleri, kötü kokuların da meydana getirdiği menfi halleri her insan az veya çok bilir. Peygamber Efendimiz'in (sas) sahih beyanlarındaki "güzel kokunun sevdirilmesi" ile Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz. Yusuf'un hayatta olduğuna dair müjdeyi koku yoluyla alması, kokunun üzerinde durulması gereken bir husus olduğu hakikatine dikkatleri çekmektedir."


Kaynak: www.sizinti.com