17 Mart 2014 Pazartesi

Chanel – Coromandel (2007)


Chanel – Coromandel (2007)

Çin kültürü muhtemelen insanlığın en eski, zengin ve ilginç kültürlerinden birisi. Binlerce yıllık bu kadim uygarlık, eski gücüne ulaşmaya çalışıyor yavaş yavaş. Ekonomi kanallarında çalışan iyi eğitimli yakışıklı/güzel iktisatçıların ağız birliği etmişcesine söylediği söz doğru sanki: "Uyuyan dev Çin."

Çin ne zaman uyanır ve eski hakim günlerine döner bilemiyorum ama Çin kültürünün Batı dünyasında hala tam olarak keşfedilemediği çok açık. Gerek konut mimarileri, gerek ilginç dinleri ve tapınakları, gerek hepsi birbirine benzeyen insanlarıyla Çin, yüzyıllardır ortalama Batılının gözünde hep bilinmez ve mistiktir.

Bizim şu an Çin’e karşı hissettiğimiz duyguları muhtemelen yaklaşık yüzyıl önce Fransız bir kadın da yaşıyordu. Chanel markasının kurucusu Gabriel Chanel, bir gün Çin'de üretilmiş ve genellikle arkasında kıyafetlerin değiştirildiği, üzerinde rengarenk figürlerin olduğu paravanlardan görmüştü. Ve görmesiyle hayran kalması bir olmuştu.

Genellikle Çin ve Japon evlerinde kullanılan ve mekanları ayrıma işlevini yerine getiren lake cilalı paravanlar, bütün dünyaya Çin'den giderdi. Ev mobilyası olarak da düşünebileceğimiz bu işlemeli taşınabilir paravanların katlanabilen modelleri de mevcuttu. İşte Coco Chanel, bu paravanları çok sevmişti. Hatta bu paravanlardan koleksiyon yapacak kadar bağlanmıştı onlara. "İyi de bunları bize niye anlatıyorsun Parfüm Merakı" diyorsanız kısmen de olsa haklısınız. Fakat bugünkü inceleyeceğim parfüm adını bu Çin paravanlarından alıyor.


Aslında Coromandel, Hint yarımadasının güneydoğu kıyılarına uzanan denizlerine verilen isim. Çin paravanlarının Avrupa’ya getirilmesi, Hindistan’ın Coromandel sahillerinden yapıldığı için Avrupalılar ona Coromandel paravanları adını vermiş.

17. yüzyılda Avrupa'da popüler olmaya başlayan Coromandel tekniğine sahip Çin paravanları, ilk olarak 12 bölümden oluşurken, daha sonraları 4-6-8 ve 10 bölümlü olarak üretilmeye başlanmış. Konumuz olan Coromandel parfümü de Gabriel Chanel'in bu büyük tutkusundan ismini almış.

Coromodel, Chanel'in sadece butiklerinde satılan "Les Exclusifs" serisine ait. Çok yüksek fiyatlara satılan bu özel seri parfümleri her yerde bulmanız mümkün değil. Niş parfümlerle kıyaslanan Les Exclusifs serisinde son yıllarda önemli artış oldu ve toplamda 15'i geçmiş durumda. Coromandel, serinin en sevilen ve en çok konuşulan parfümlerinden. Uzun zamandır merak ettiğim arkadaşla sonunda tanışmış bulunmaktayım. Onu, size takdim etmekten mutluluk duyarım.


Kendi sitelerinde odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Coromandel. Parfümü üzerime ilk sıktığımda tozlu/eski kokan çikolatamsı baharatlı paçuli ve ona kuru turunçgiller/aromatik otlar eşlik ediyor. Üst notalarda tatlımsı karanlık paçuli daha baskın. Başlangıcı çok güzel Coromandel'in. Orta kısma geçildiğinde biraz sorun hissediyorum. Burada gariplik var sanki. Plastiğimsi tütsü ve benzoin mi bu koku? Emin değilim. Özellikle tende çok daha net hissediliyor orta kısımdaki garip uyumsuzluk. Alt notalara geçeyim. Sonlarda parfüm yine kendisine geliyor. Tatlılık biraz artıyor. Ortaya kremsi ve vanilyalı paçuli çıkıyor. Beyaz çikolata bile hissediyorum. Karanlık alt notalar hafiften Angel'a benziyor. Kapanışına bayıldım Coromandel'in. Koklamaya doyamıyorum sonlarını. Müthiş.

Coromandel, görüleceği üzere paçuliyi merkeze almış. Başlarda kuru/eski/tozlu paçuli, sonlarda yerini tatlımsı, kremsi, çikolatamsı paçuliye bırakıyor. Orta bölüm ise sanki tütsü/amber/sandal ağacı etkisinde. Başlangıcı harika, orta kısmı hayal kırıklığı, sonları şahane. Ne garip ama değil mi?

Acaba neden böyle. Şimdi Coromandel'i sadece tenime değil, kıyafetimde de kullandım. Ten üzerinde etkisi daha zayıf oldu. Özellikle orta kısımdaki uyumsuzluk dikkatimi çekti. Ve tenimde alt notalarına bayıldım. Kıyafet üzerindeyse orta bölümdeki sorunu yaşamadım. Kumaşta daha tek düze kalıyor. Tende kremsi, yumuşak ve konfor kokusuyken, kıyafette karanlık, etkileyici ve tozlu koktuğunu fark ettim. İkisi arasında seçim yapacak olursam kıyafet üzerindeki halini çok daha fazla sevdim Coromandel'in. Bilmem katılır mısınız?


Coromandel, başlangıcıyla küçük bir yumruk atıyor burnunuza. İlk denediğimde üst notalarda kuru paçuli hissederken, başka denememde hayvansal misk algılıyorum. Acaba zihnim benimle oyun mu oynuyor? Neden olmasın?

Coromandel, özetle tatlı kremsi paçuli, vanilya, tütsü, çikolata ve baharatlardan oluşuyor. Hazır ismi geçmişken çikolatadan da bahsetmem gerek. Sonları şaşırtıcı derecede Angel'a benzeyen Coromandel, ciddi oranda sütlü çikolata efektine sahip. Lezzetli çikolata ile paçulinin birlikteliği harika olmuş. Zaman zaman karanlık, derin, nostaljik, dumansı ve baharatlı kokan Coromandel zaman zaman lezzetli kahve/kakao/çikolata/vanilya tarafını öne çıkarıyor. Bu anlamda karşımızda çok yönlü, kompleks ve şaşırtıcı bir parfüm var. Hatta bazen tozlu gül bile geliyor arkalardan bir yerlerden. Yoksa Noir de Noir izleri mi?

Tabii ki Coromandel çok güzel bir parfüm. Ten üzerinde orta bölümdeki kısmı saymazsam göz kamaştırıcı ve etkileyici. Niş parfümlere yaklaşan kalitesiyle saygıyı hak ediyor. Eğer Angel ve Bornoe 1834'ü seviyorsanız büyük ihtimalle Coromandel'i de seversiniz. Fakat çok yüksek fiyat etiketine istinaden denemeden almanızı tavsiye etmem. Hatta Angel, üçte bir fiyatına size benzer duyguları yaşatabilir.

EDT olarak satılan Coromandel'in kalıcılığı çok iyi. Kıyafet üzerinde günlerce kalıyor. Fark edilirliği de hiç yabana atılacak gibi değil. Bu anlamda başarılı. Kadın parfümü olarak piyasaya sürüldüyse de erkekler rahatlıkla kullanabilir. Tam bir soğuk kış günü kokusu. Ilık havalarda denemenizi tavsiye etmem. Havanın soğuk olduğu 2-3 günlük dönemde kullandığım Coromandel'in, kıyafetim üzerinden, sokakta yürürken burnuma gelen kokusunu ve aldığım hazzı tarif etmem zor. Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim. Çok soğuk bir günde dışarı çıkıp biraz hava almak istediğinizde montunuza 1-2 defa uygulayın ve ondan sonrasını Coromandel'e bırakın.


Parfümün tasarımını Jacques Polge ve Christopher Sheldrake birlikte yapmışlar. Luca Turin, kitabında Coromandel'i pudralı paçuli olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden dört vererek "harika" olduğunu yazmış.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran ww.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8

13 Mart 2014 Perşembe

Christian Dior – Addict (2002)


Christian Dior – Addict (2002)

"Tanrı, Havva'yı Hz. Adem'in sol kaburga kemiğinden yarattı. O sırada Hz. Adem'i hafif bir uyku tuttu. Bir müddet sonra uyandığında Hz. Havva'yı gördü karşısında. İlk anda şaşırdı, sonra çok sevindi. Kalbi hemen ona ısındı ve aralarında bir yakınlık ve mutluluk meydana geldi."

Bu ilginç anlatım, farklı versiyonları ile farklı İslami kaynaklarda karşınıza çıkabilir. Tabii ki böyle bir yaratım sürecinin olduğuna dair elimizde somut kanıt yok. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yaratılış sürecini Hıristiyani kaynaklardan da benzer şekilde takip edebiliyoruz. Hıristiyan mitolojisinde kadının, ilk insan olan Adem'in kaburga kemiğinden yaratıldığına dair bir çok söylence ve ünlü ressamların eserleriyle karşılaşabilirsiniz. Bunların belki de en bilineni Michaelangelo'nun Sistine Şapeli'ndeki "Havva'nın Yaratılışı" freski.

Yaratılış ve varoluşun bizim ilgi alanımız parfümlerle pek alakalı olmadığının farkındayım. Fakat bir çok dünya markası, parfümlerinin tanıtımlarında erkeğin ve kadının klişeleşmiş yönlerini bize sunuyorlar ve bunların üzerinden reklam çalışmalarını yürütüyorlar.


Bu devasa pazarlama çarkında kadınlara biçilen rol seksi, cazibeli, vamp, güzel ve çekici olmak. Her ne kadar feministler bu duruma fena halde kızsalarda sanırım kadını cinsel obje olarak kullanmaya devam edecek moda sektörü. Örnek mi? İşte size Christian Dior'un ünlü parfümü Addict.

Reklam metinlerinde "Ve Tanrı Kadını Yarattı" imgesine ve algısına vurgu yapmaları hiç şaşırtıcı değil Addict için. Hatta parfümün tanıtım filmindeki "Dior, Kadını Yarattı" iddiası büyük ihtimalle, Tanrı'nın kadını yaratmış olmasına ukalaca bir gönderme. Dior parfüm biriminin önemli hamlelerinden birisi diyebiliriz Addict'e. Markanın 1985 yılında Poison ile başlattığı kadınsı ve modern parfümler serisine 2002 yılında Addict'te katılmıştı. İlk çıktığından itibaren çok satanlar listesinde kendine yer bulmayı başardı Addict. Dior kadınları, aynı Poison serisi gibi Addict'i de bağrına basmıştı.

2002'deki ilk Addict'ten sonra 2014 yılı Mart ayı itibariyle bu isimle 16 farklı flanker çıkarmaları, Addict'e verilen önemi de gösteriyor bir bakıma. 2012 yılında ise Addict yeniden formüle edilerek aynı şişe formu ve isimle piyasaya sürüldü. Benim kullandığım Addict, 2012 yılı Francois Demachy versiyonu. İlk Addict ise Thierry Wasser'e aitti.


Kendi sitelerinde parfümün dört sac ayağına oturduğu vurgulanmış: "Meyveli, ferah, çiçeksi ve oryantal." Ayrıca modern, şehvetli ve enerjik olduğu belirtilmiş. Addict'i üzerime ilk sıktığımda karşıma tatlımsı portakal çiçeği ve mandalina çıkıyor. Canlı ve yoğun üst notaların ferah olduğunu söyleyemem. Cazibeli ve güçlü başlıyor. Çok rafine olmasa da gayet güzel diyebilirim. Orta kısımda portakal çiçeği etkisi devam ediyor. Bu andan itibaren pudramsılık ve çiçekler ekleniyor. Çiçek derken muhtemelen yasemin. Orta bölümün sabunsu çiçeksiliğin hakimiyetinde geçtiği söylenebilir. Son kısımda çiçeksilik geri çekiliyor. Onun yerine pudralı vanilya geliyor. Vanilya seven birisi olarak beğendiğimi söyleyemem buradaki kullanımı. Böylece de tenden ayrılıyor.

Addict, şüphesiz ki egzotik ve cazibeli bir kadın parfümü. Pudralı çiçeksilik ve vanilyanın baş rolde olduğu söylenebilir. Bir de tabii ki portakal çiçeği-mandalina ikilisi. Onun dışında çok derin yada zengin değil. Bu öğeler neredeyse bütün kokuya hakim.

Oldukça tatlı, kremsi ve vanilik bir koku formuna sahip. Özellikle orta kısımdaki yoğun çiçeksilik genellikle sabunsuluk ekseninde ilerliyor. Hatta biraz Hypnotic Poison'daki bademsiliği bile hissettiriyor. Orta bölümü pek sevdiğimi söyleyemem. Başlangıcı çok güzel, sonlarıysa biraz hayal kırıklığı. Addict, yüksek kalite ve müthiş bir koku hissiyatını uyandırmıyor tenimde. Oysaki çok umutluydum.


Şimdi bahsetmem gereken bir konu da Addict'in iki ayrı versiyonu olması. İlk formülasyonu bir çok kişi daha başarılı bulmuş. Benim kullandığım ikinci formülasyonun basitleştirilmiş olduğu yönünde eleştiriler var. İlk versiyonu denemediğim için karşılaştırma yapamayacağım fakat 2012 versiyonu dedikleri gibi ortalama ve basit bir koku olarak hafızamdaki yerini alıyor.

Kabul etmek gerekir ki Dior'un kadın parfümlerinin kışkırtıcı yanı Addict'e yansımış. Özellikle başlangıcındaki vurucu portakal çiçeği ve sonrasındaki hipnotik çiçeklere bakarak, Dior'un bu parfümüyle de amacına ulaştığını düşünüyorum. Mülayim, iddiasız ve sakin kadınlar için uygun değil bence. Hırslı, süslü, üst düzey kadın yönetici parfümü adeta. Koridorda yürürken arkasında iz bırakmayı seven kadınların kokusu olabilir. Yada bir mekana girdiğinde bütün ilginin onda toplanmasından haz alan kadınların parfümü olabilir.

Addict, günlük kullanımdan ziyade, davetlerde yada gece çıkmalarında kullanılsa fena olmaz. Oldukça baskın ve yoğun kokusu, onu gündüz dolaşmalarında yada ofis kullanımlarında sınırlıyor bence. Ha kullanılmaz mı tabii ki kullanılır. Ama biraz abartılı ve fazlasıyla frapan kaçacaktır günlük kullanımda. O daha özel ve ambiyans parfümü bana göre. Etrafına güçlü kadınsılık mesajları veren Addict'i, sevgiliniz ile baş başa geçireceğiniz anlara saklamanızda fayda var hanımlar.


Dior haklı olabilir. Parfümün bütün reklam kampanyası onun ikonik bir arkadaş olduğuna dem vurmuş. Muhtemelen de öyle. Fakat yine de Addict'i çok sevdiğimi ve kendime yakın bulabildiğimi söyleyemeyeceğim. Fakat onu taşıyabilecek bir kadında harika duracağını tahmin edebiliyorum.

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında Addict, çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden iki yıldız verilen Addict, başarılı bulunmamış. Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun görünüyor. Yaş olarak yukarıları (30 ve üzeri) hedeflediğini düşünüyorum. Genç kız parfümü olmadığı çok açık.

Koku Güzelliği:10/6

10 Mart 2014 Pazartesi

By Kilian – A Taste of Heaven (2007)


By Kilian – A Taste of Heaven (2007)

Bu öyle bir içkinin hikayesi ki tarihte eşine az rastlanmıştır. İsmi, Fransızca'da La Fee Verte, İngilizce'de Absinth, Türkçe'de de Absent (Yeşil Peri) olarak geçiyor. Dünyanın alkol anlamında en yoğun içkilerinden. Kimi versiyonlarında %80 oranında saf alkolün  kullanıldığı rivayet ediliyor. Sadece bir kadehi ile insanı gerçek dünyadan koparıyor, ikinci kadehte halüsinasyonlar gördürüyor, üçüncü kadehte ise ölüm riski barındırıyor. Ve bakın nasıl anlatılmış bu akıl almaz içki:

"Absent (Absinthe) ilk kez Henri Louis Pernod tarafından 1805'de ticari olarak piyasaya sürülen aromatik bir likördür. Artemisia absinthium ve diğer bazı Avrupa’ya has mutfak ve tıpta kullanılan bitkilerin damıtılması ile yapılır. %45 ile 75 arası alkol ihtiva eder. Avrupa’da üretime girdiğinden beri geçen 200 yıl boyunca Absinthe, tüm dünyada yaratıcılığı arttıran ve afrodizyak bir içki olarak nam saldı.

On dokuzuncu yüzyıl Fransa’sında günlük yaşamın her alanına girmişti absent. Paris’in geniş bulvarlarında yer alan kafeler, akşam üstü saat beşte şık giyimli beyler ve hanımların, zümrüt yeşili içkilerini yudumlayarak hayatın akışını izlemelerine sahne oluyordu. Rengi nedeniyle Le Fee Verte ya da Yeşil Peri diye bilinen bu içecek o denli popülerdi ki, akşam üstü kokteylinin saati yeşil saatler olarak da anılıyordu. Ünlü Fransız İzlenimci ressamlar: Toulouse Lautrec, Degas, Manet, Van Gogh, Belle Epoque döneminin Paris’i, Montmartre cafeleri, Verlaine ve Rimbaud’dan Joyce ve Hemingway’e kadar birçok yazarın esin kaynağı olmuş absent. Hatta bir çok ünlü sanatçının Absent içtikten sonra en önemli eserlerini verdikleri de söyleniyor.


Elbette madalyonun bir de karanlık yüzü var. Başka hiçbir içki bu kadar içtenlikle lanetlenmemiş, başka hiçbir içki böylesine doğrudan hedef alınarak yasaklanmamış. İngiltere’de cinnet geçiren bir babanın ailesini katletmesi, adamın absinth bağımlısı olmasına dayandırılarak, önce İngiltere’de sonra ise tum Avrupa’da yasaklandı. Günümüzde ise; absinthe Amerika ve İngiltere’de halen yasak olmakla beraber, başta Fransa, İspanya, Çekoslovakya olmak üzere, pek çok ülke tarafından üretilip, tüketilmektedir." (Gnoxis.com)

Bu alıntıyı neden yaptığım sanırım anlaşılmıştır. Ülkemizde de yasal olarak satışı bulunmayan Absent'in özellikle cemiyet hayatında fazlaca seveni olduğu söyleniyor. Ve Fransa merkezli By Kilian, Fransa ile özdeşleşmiş bir içkiden ilhamını almış A Taste of Heaven isimli parfümünde. Kilian Hennessey'in 2007 yılında ilk altı parfümünü piyasaya sürmesiyle "Black Masterpiece" serisi de ortaya çıkmış oldu.

Bugün inceleyeceğim A Taste of Heaven, markanın "Siyah Başyapıt" serisine ait. Kendi sitelerinde tüm zamanların en tartışmalı içkisi olan Absent'ten ilhamını aldığı söyleniyor A Taste of Heaven'ın. Zaten parfümün sıvısının da yeşil renkli olması, konsept ile birebir örtüşüyor. Diğer ismi "Absinthe Verte" olan A Taste of Heaven için Fragrantica, oryantal fujer tanımını layık görmüş. Bakalım bize cennetin lezzetini tattırabilecek mi?


Parfümü üzerime ilk sıktığımda tanıdık bir aromayla karşılaşıyorum. Keskin ve tatlımsı lavanta bütün ağırlığıyla burnuma hücum ediyor. Geri planda sanki biraz aromatik otlar ve erkeksi çiçekler var. Fakat lavantanın yanında çok zayıflar. Eski tarz oldukça erkeksi lavanta, Caron Pour Homme'daki ile neredeyse aynı. Başlangıcı fena değil. İlerleyen saatlerde büyük değişim göstermiyor kokusu. Erkeksi ve tatlımsı lavantaya pudralı vanilya ekleniyor. Zaman zaman hayvansallık hissettiren vanilya gayet rafine. Alt notalarda parlak amber kullanımı da var. Ama yapaylık sınırında. Son kısımda meşe yosunu hoş bir sürpriz yapıyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Parfümümüz yüksek kaliteli erkeksi fujerleri çağrıştıran lavanta ve pudralı hayvansal vanilya ana ekseninde geziniyor. Yani kısaca naneli, yeşil, lavantalı vanilya. Bu iki nota dışında biraz odunsuluktan, biraz da baharatlardan söz edilebilir. Eminim sardunya da oralarda bir yerler var. Fakat epey gerilerde.

A Taste of Heaven eski erkeksi fujerlere öykünmüş bir modern klasik denilebilir. Lavanta parfümün ana öğesi. Ona eşlik eden vanilya biraz geri planda kalmayı kabullenmiş. Genel olarak düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor. Lavanta kokularını seviyorsanız müthiş bir deneyim olacaktır. Fakat lavantaya mesafeliyseniz, hayatınızın parfümü olmayacağı çok açık.

A Taste of Heaven'ın kokusu, bana naneli likörleri hatırlattı. Hani orta şekerli Türk Kahvesinin yanında servis edilen ve yemyeşil görüntüsü ile aslında tadını da ele veren naneli likörler. Zaten parfüm, ismini ve ilhamını bir içkiden alıyor. Likör gibi kokması normal. Burada alkol/içki kokusu şüphesiz ki var. Hayatımda hiç Absent içmediğim için tadını yada kokusunu bilemiyorum. Fakat Absent eğer böyle kokuyorsa pek seveceğimi sanmıyorum.


Evet sıvısının rengi yeşil. Parfümün ilham kaynağı da yeşil bir içki olunca kokusunun da yeşili çağrıştırması beklenebilir. Bu basit önerme genel hatlarıyla doğru. A Taste of Heaven'ı bir renge benzetin deseniz, onu denemiş çoğu kişi yeşile benzetecektir.

Kokusunda hatırı sayılır oranda tatlılık mevcut. Bence ayarı fazla kaçmamış. Yine de tatlı kokan parfümlerle arası iyi olmayanların canını sıkabilir. Buradaki tatlılığı muhtemelen tonka fasulyesi veriyor.

Eski klasikler. "Ne varsa onlarda var" diyenler haklı belki de. 2007 yılında piyasa sürülmüş A Taste of Heaven, parfüm klasiklerinden Caron Pour Homme'a fazlasıyla benziyor. Hatta dilim varmıyor ama adeta kopyalanmış gibi. Eğer Caron Pour Homme'un biraz da kaliteli haline dört katı ödemek istiyorsanız sizi hiç tutmayayım. Hemen By Kilian satış standına gitmenizi öneririm. Fakat şu haliyle Caron Pour Homme, bu işlevi ondan çok daha uygun fiyata yerine getirecektir.

Markanın kurucusu Kilian Hennessy, bir söyleşisinde kısaca şunu söylemiş parfümü için: “Koleksiyonumun içindeki parfümler arasında en fazla A Taste of Heaven’ı kullanırım. O tam bir züppe kokusu. Lavanta ve son kısımlarında da vanilya…”

Parfüm kritikçisi Luca Turin'in kitabında A Taste of Heaven lavanta vanilya olarak sınıflandırılmış. Beş üzerinden dört puan vererek oldukça beğendiğini belirtmiş ve yorumun sonunda şöyle demiş: "Eğer Caron Pour Homme'u seviyorsanız fakat ondan daha zengin ve kompleksini istiyorsanız, A Taste of Heaven tam size göre."


Soğuk kış mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. Tam bir erkek parfümü. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kokusunun tasarımına markaya bir çok iş yapmış Calice Becker imza atmış. Otuz yaş ve üzerindeki erkekler için uygun olacağını düşünüyorum.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7.5

6 Mart 2014 Perşembe

Tom Ford – Santal Blush (2011)


Tom Ford – Santal Blush (2011)

Tarihi 4.000 yıl öncesine kadar uzandığı sanılan bir bitki sandal ağacı. Latince adı "arbutus andrachne" olan sandal ağacının İngilizcesi santal, santalwood yada Santalum Album olarak karşımıza çıkabilir. Hindistan, Mısır, Yunan ve Roma kaynaklarında karşımıza çıkan sandal ağacı, ortalama boyu 3-7 metre arasında olan bu ağacın yaprakları kalın, koyu yeşil ve eliptik biçimli oluyor genellikle. Salkımlar halinde olan meyveleri bulunan sandal ağacının, gövdesi kullanılarak, özellikle Hindistan'da bir çok tapınağın inşa edildiği biliniyor. Eski Mısır'da ise ölülerini mumyalamak için sandal ağacı yağının kullanıldığı düşünülüyor.

Bu enteresan bitkinin Hint kültürüne o kadar derin etkileri var ki, antik dönem Hint mitolojisinde bile karşımıza çıkıyor. Dünya sandal ağacı yağı üretiminin % 90'nının Hindistan'da gerçekleştirildiği düşünülürse hiç de şaşırtıcı değil bu kadar önemli olması. Yaşam gücünü arttırdığına inanılan sandal ağacı, eski çağlardan itibaren Hindistan'ın dini ve manevi geleneklerinin parçası olmuş. Ayrıca tıp alanında da etkili bir ilaç olarak kullanılırmış.

Konumuza gelecek olursak, sandal ağacının bir çok parfümde kullanıldığını görürüz. Genellikle alt notalarda sabitleyici olarak karşımıza çıkan sandal ağacı, parfümlere zengin, sıcak, baharatlı, balsamik, tatlı odunsu hava vermesiyle biliniyor. Kokusu tam olarak ağaç gibi de değil sandal ağacının. Sanki meyvemsi, baharatlı, tatlı bir ağaç gibi denilebilir. Tabii ki parfüm üreticilerinin bu kadar önemli bir notaya yer vermemeleri düşünülemez.


Aynı vetiver gibi bir çok sandal ağacını temel alan parfüme rastlıyoruz artık. Hatta üreticiler, hiç saklamaya gerek duymadan parfümlerinin isimlerinde sandal ağacını kullanıyorlar. Adeta "parfümün karakteri bu, merak ediyorsanız alın" der gibiler. Sandal ağacı merkezli parfümlere bir katkı da ünlü tasarımcı Tom Ford'dan geldi. 2011 yılında "Signature Collection" adı altında Private Blend serisine ait olarak piyasaya sürüldü Santal Blush.

Fragrantica'da odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış Santal Blush. Parfümü üzerime ilk sıktığımda tatlımsı ve kremsi sandal ağacı karşıma çıktı. Biraz çiçeksi ve hafiften makyaj malzemesi hissi algılıyorum. İlerleyen saatlerde büyük değişim göstermiyor kokusu. Sadece yumuşak baharatlar ekleniyor. Muhtemelen tarçın. Buradaki tarçın da sandal ağacı gibi kremsi ve tatlı. Gerilerden öd kokusu da geliyor sanki. Son kısımda da odunsu notalar mevcut. Biraz da misk hissediyorum. Böylece de tenden ayrılıyor.

Santal Blush, isminin hakkını verir oranda sandal ağacı temasına sahip. Parfümün neredeyse her anında sandal ağacı baskın. Sonraki ikinci aktör yumuşak baharatlar. Kremsi baharatlar keskin yada köşeli değil. Sandal ağacıyla güzel uyum sağlanmış. Üçüncü olarak kremsi çiçeksilikten bahsedilebilir. Ylang ylang, yasemin ve gül olabilir. Bu kısım oldukça kadınsı yapıyor kokusunu.


Santal Blush, yapaylık barındırmayan fakat yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermeyen ortalama sandal ağacı kokusuna sahip. Modern, Fransız ve süslü. Hatta biraz kokoş. Fakat tek düze ilerleyen, kremsi ve hafif tatlımsı yapısıyla fazla ilgi çekici gelmedi bana.

Parfümle ilgili iki farklı durumla karşılaştım. Ten üzerine sıktığımda çok sıradan ve vasat bir sandal ağacı kokusu karşıma çıktı. Hiç bir özelliği olmayan bu koku, büyük hayal kırıklığı yarattı. Fakat kıyafet üzerine sıktığımda oldukça kadınsı neredeyse ruj/makyaj çantası efektine sahip. Açıkçası bu halini çok daha fazla sevdim. Bence kıyafet üzerinde çok daha ilginç ve cazibeli.

Yine de bu kadar basit ve ortalama bir parfümün nasıl Private Blend serisinden çıktığını anlamış değil. Astronomik sayılabilecek fiyatlara satılan Tom Ford'un özel serisine mensup Santal Blush, böylesine sıradan bir sandal ağacı kokusunu şişeleyip karşımıza çıkartıyorsa ayıp etmiş oluyor. Çok yüksek fiyatını hak etmeyen bir parfüm olarak zihnimdeki yerini alıyor. Daha fazla bahsedeyim diyorum ama çok da fazla söylecek söz yok Santal Blush ile ilgili. Sandal ağacı, sandal ağacı ve sandal ağacı...


Uniseks olarak piyasa sürüldüyse de kadın kullanımına biraz daha yakın sanki. Eau de Parfum (EDP) formunda. Parfümün tasarımını kariyerinde fazlaca parlak işlere imza atamamış Yann Vasnier yapmış. Sonbahar-kış mevsimi için daha uygun görünüyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Mart 2014 Pazartesi

Serge Lutens – Daim Blond (2004)


Serge Lutens – Daim Blond (2004)

Süet ayakkabılar... Ne zordur onları temiz ve yeni tutabilmek. Yıllar önce aldığım açık renkli süet ayakkabıyı neredeyse her gün özel fırçaları ile temizler, sonrasındaysa yine özel boyasıyla eski ve ilk gün alınan haline getirmeye çalışırdım. Hatta neredeyse ayakkabı boyacılığı mesleğinin inceliklerini bile öğrenmiştim. Ve bunları bana sadece bir süet ayakkabı yaptırmıştı.

O gün bu gündür, ayakkabı mağazalarının vitrinlerinde gördüğüm parlak, yepyeni açık renkli ve cazibeli süet ayakkabılara hafif tebessümle bakarım. Sanırım bilinçaltıma işlemiş ki hemen alarm zilleri çalar böyle bir görüntü karşısında. Ve aklıma gelir o kendime düstur edindiğim klişe: "Sakın açık renkli süet ayakkabı alma."

Ayakkabı konusunda kararım değişmeyecek olsa da soruyu biraz değiştirerek sorayım ve konumuza geleyim: "Süet kokan bir parfüme ne dersiniz?" Bir çok kişi için iyi fikir olmayabilir süet kokan parfüm. Zaten süet denilen şeyde bir tür işlenmiş deri. Yani süet ve deri arasında yakın bir akrabalık var anladığım kadarıyla. O zaman süet kokan bir parfüm, direkt olarak deri gibi mi kokar? Bu tür parfümleri deri kategorisine alabilir miyiz?

Fransız niş parfüm evi Serge Lutens, bu sorulara cevap aramak niyetinde mi bilemiyorum. Fakat 2004 yılında piyasa sürdükleri Daim Blond, genel anlamıyla süet-deri ikilisinin baş rolündeki bir parfüm olarak kokular tarihindeki yerini almış durumda. Lutens parfümlerinin değişmez sanatçısı Christopher Sheldrake'in imzasını taşıyan Daim Blond, markanın diğer popüler eserleri gibi büyük ses getirmedi. Biraz geri planda kaldığı söylenebilir.


"La Peau de Bois" serisine ait Daim Blond, Fragrantica'da çiçeksi şipre olarak sınıflandırılmış. Üzerime ilk sıktığımda tatlımsı meyveler ve biraz da ilaç/duman kokusu karşıma çıkıyor. Tatlımsı meyveler derken muhtemelen kayısı. Hatta şeftali bile olabilir. Kayısıya biraz da mandalina eşlik ediyor alttan alta. Başlangıcını sevdiğimi söyleyemem. İlerleyen dakikalarda meyvelerin hakimiyeti devam ediyor. Ona hissedilir oranda süet ekleniyor. Azıcık da baharatlar ve iris (süsen) mevcut. İris biraz da öndeyken, baharatlar geri planda. Orta bölüm tatlımsı meyveli süet/deri kokuyor denebilir. Son kısımda büyük değişiklik olmuyor. Sadece misk ekleniyor kompozisyona. Böylece de tenden ayrılıyor.

Daim Blond, genel olarak tatlımsı meyveli-deri-iris-misk kokusu olarak nitelendirilebilir. Bu da onu çiçeksi-meyveli deri sınıfına sokabilir. Uyumlu, sakin, barışçı ve konforlu yapısı var. Yumuşak/uysal meyvemsilik (kayısı) ve süet/deri her daim ön planda. Parfüm bu iki elementin üzerine kurgulanmış. Geri plandaki iris, baharatlar ve misk, parfümü farklı kılmaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Peki başarılı olabiliyorlar mı? Ne yazık ki hayır.

Daim Blond, oldukça tatlımsı meyveler (neredeyse meyve suyu gibi) ve süeti birleştirerek farklı bir yol çizmeye çalışmış kendisine. Evet fikir olarak harika fakat uygulamada çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Neden mi?


Daim Blond, başlangıcında tuhaf bir yara bandı efekti ile sizi karşılıyor. Meyveler çok rafine ve lezzetli değil. Biraz yapaylık sınırında. Tamam çok pürüzsüz kullanılmış ama yine de Robert Piquet - Visa'daki o gibi müthiş meyveleri beklemeyin. Bu anlamda biraz şaşırttı beni. Zaman zaman meyvelerin tatlılığının artması, kimi parfüm severlerin hoşuna gitmeyebilir. Sonrasında ortaya çıkan süeti de kendime yakın bulamadım. Tamam deri parfümlerini severim ama burada pek ilgimi çekmedi o süet kokusu. Bilemiyorum belki de tenime uymadı bir türlü. Yani yıldızımız barışmadı.

Daim Blond, reformülasyon geçirmiş olabilir. Meyveler biraz sulandırılmış hissi uyandırdı bende. Belki Serge Lutens'den beklentim çok yüksek olduğu için biraz hayal kırıklığı yaşadım. Lutens parfümlerinin o egzotik, gizemli ve sizi alıp götüren karakterine burada rastlayamadım. Ortalama bir meyveli deri parfümü olmuş Daim Blond. Saklısı gizlisi yok. Her nota ortada.

Bilemiyorum bana deli der misiniz ama kokusunu az da olsa Aventus'a benzettim. Aventus'un o dumansı meyvemsiliğini andırıyor buradaki dumansı kayısı kokusu. Aventus daha ferah, canlı ve dinamikken, Daim Blond sönük ve hüzünlü. Hatta Mitsouko ile çok uzaktan akraba bile olabilir Daim Blond. Fragrantica’da şipre olarak sınıflandırılmasını şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçektende Mitsouko’daki meyvemsi şipre karakterini hatırlatıyor Daim Blond.

Derinliği olmayan, basit, düz bir kokusu var. Başından sonuna kadar değişmiyor. Aynı çizgide ilerleyen yapısı uzun kullanımlarda sıkıcı olabilir. Fakat enteresan şekilde Diam Blond'u koklayan hanımlar genellikle çok beğendiler. Yani bu parfüm ilginç şekilde kadınların övgüsünü alıyor. Belki meyve aroması böyle tepki vermelerini sağlıyor. Sonuçta kadınları hangi erkek anlayabilmiş ki :)


Farklı kaynaklarda uniseks olarak görünüyor. Bence az da olsa kadın kullanımına yakın. Çok erkeksi çağrışımlar yapmıyor kokusu. Fakat meyveli parfümleri seven erkeklerde denemeliler. Belki onların tenine daha iyi uyum sağlar.

Eau de Parfum (EDP) formunda Daim Blond. Bence doğru kullanımla dört mevsime de uyabilir. Fakat yine de ılık/serin ilkbahar/sonbahar günlerine yakışacağını düşünüyorum. Kalıcılığı idare eder. Fark edilirliği başlarda yüksek. Sonra tene yakın hale geliyor.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/6.5